کارگر

کارگر

 Rey el-Yevm Gazetesinde yer alan bir makalede, Siyonist rejimin Gazze Şeridi'ne yönelik ağır bombardımanının nedenleri değerlendirildi ve bu makalede şu ifadeler yer aldı:
 

İsrail'in Gazze'ye yönelik ağır bombardımanındaki öfkesinin sırrı, "Kayıp hazinedir" ve İsrail umutsuzca onu bulmaya çalışmaktadır. İsrail’in bölgeyi değiştirmeyi amaçladığı ve şimdi bunları değiştirmek zorunda kaldığı planlar ve haritalardan oluşan İsrail’in gizli ve güvenlik bilgileri direnişin elindedir. Peki direnişin ele geçirdiği şey tam olarak nedir?

Aksa Fırtınası operasyonunun ilk günü olan 7 Ekim'den bu yana Gazze, tüm bölgenin uzun yıllardır görmediği yoğun bombardımana maruz kalıyor. İşgalci İsrail savaş uçaklarının geride bıraktığı yıkım haddi aşmış durumda hatta bundan "İkinci Hiroşima" olarak bahsediliyor.

Bu ağır bombardıman ve yıkımın nedeni, sadece Filistin direnişinin gücünün artması, Gazze çevresindeki sınırların ve kasabaların içine girmeyi ve işgalci güçlerle doğrudan savaşmayı başarması ve hatta İsrail ordusu ve istihbarat servislerindeki güvenlik ve askeri şahsiyetlerin esir alınması değildir, bu konunun içinde başka sırlar vardır.

Direnişin bu sürpriz saldırısından saatler sonra Siyonist rejim medyası, direnişin eline geçen bu çok gizli ve tehlikeli güvenlik hazinesine odaklandı. Ancak kısa bir süre sonra İsrail rejiminin güvenlik servisinin doğrudan emriyle, konunun tehlikeli ve gizli olması nedeniyle bu dosya hakkında konuşulması yasaklandı.

Konuyla ilgili ilk analizler, Kassam Tugayları savaşçılarının, bu tehlikeli hazineyi, Aksa Tufanı operasyonu sırasında Gazze'ye komşu askeri merkezlerden birinin içinden ele geçirerek tamamen gizli bir şekilde Gazze'ye naklettiklerini gösteriyor.

Kassam Tugaylarının bazı komutanları ve sözcüsü de üstü kapalı bir şekilde bölgenin genel çehresini değiştirecek ve İsrail rejimini zor durumda bırakacak bir hazinenin ele geçirildiğinden bahsetti.

Peki bu hazine nedir?

“Gazze’deki yeraltı tünelinin haritası, önemli askeri merkezler, İsrail rejimi yararına çalışan casusların sayısı ve yerleri ile hedef bankası". Bunlar, pek çok analist ve gözlemcinin Hamas'ın eline geçtiğine inandığı bir hazinenin ayrıntılarıdır ve bir koz olarak, Hamas için Gazze çevresindeki kasabalarda operasyon sırasında yakaladığı esirlerden çok daha güçlüdür.

İşgalci Siyonistler, Filistin direnişinin elindeki esirleri aradıklarını iddia ediyorlar ama gerçek şu ki, onların asıl endişesi bu güvenlik hazinesi ve bu nedenle bu bilgiyi ele geçirmek ya da yakmak için tüm bölgeyi yok ediyorlar.

Öte yandan, Independent gazetesi de bu konuya değindi ve Hamas hareketinden bir kaynaktan naklen, “Bu hareket, güçlerinin Gazze sınırındaki Siyonist merkezlere saldırmasıyla birlikte stratejik bir güvenlik hazinesini ele geçirdi” açıklamasında bulundu.

Bu kaynak şunları söyledi: ‘Hamas'ın saldırısının olduğu gün İsrail istihbarat ve casusluk servisi subayları, Filistin direnişi hakkında bilgi elde etmek amacıyla işgal altındaki topraklarda çalışan Gazzeli işçilerle görüşmeye hazırlanıyordu ki Hamas savaşçılarının onların ofislerine saldırıp dosyalarına ve bilgisayar sistemlerine el koymasıyla neye uğradıklarını şaşırdılar.

Bu sistemler, şifresini çözmesi ve analiz etmesi aylarca sürecek kadar çok bilgi taşıyor. Bu olay, Erez geçiş kapısına yapılan saldırı sırasında meydana geldi ve direniş güçleri, işgal altındaki topraklarda Filistinli işçilerin kullandığı geçiş noktasında bulunan İsrail casusluk teşkilatından subayları tutukladı.

Hamas, Siyonist istihbarat servisiyle iş birliği yapanların isim listesini, onlarla iletişim yollarını, Gazze'deki faaliyet şekillerini ve yerleşim yerlerini ele geçirdi.’

Hamas’a bağlı bu kaynak, İsrail casuslarını tutuklamak için savaşın bitmesinin beklendiğini, bunun askeri saldırı kadar etkili bir güvenlik saldırısı olduğunu vurguladı.

Filistin'in Ankara Büyükelçisi Dr. Faed Mustafa, Aydınlık'ın sorularını yanıtladı. ‘İsrail, sanki sadece HAMAS'la savaşıyor gibi davranıp suçlarını kapatmak istiyor’ diyen Mustafa, Filistinlilerin birleşerek mücadele ettiğini vurguladı.


Filistin Büyükelçisi Dr. Faed Mustafa, Gazze’de yaşananlar, ABD ve İsrail’in tutumu hakkında mesajlar verdi. Önce Stratejik Düşünce Enstitüsü’nün düzenlediği "Aksa Tufanı ve Filistin'de Son Durum" başlıklı konferansta konuşan Mustafa daha sonra Aydınlık’ın sorularını yanıtladı.

Son durum hakkında bilgi veren Büyükelçi Mustafa, şimdiye kadar 4 bin şehit ve 20 bin yaralı olduğunu söyledi.

 
 

Uluslararası kararlara rağmen İsrail'in bağımsız bir Filistin devleti kurulmasına engel olduğunu, Filistin halkının hiçbir zaman zulüm yapmadığını ifade eden Büyükelçi, "17 yıl uyguladığı ağır ambargodan sonra İsrail Gazze'de ne olmasını bekliyordu?" diye sordu. İsrail'in yaptığının tam bir soykırım olduğunu ve hiçbir savaş hukukunda yeri olmadığını belirten Büyükelçi, konuşmasının devamında şu bilgileri paylaştı:

'BATI İKİYÜZLÜ DAVRANIYOR'
"Hiçbir insani malzemenin kullanılamaması tam bir cinayettir. Ve bunu bütün dünyanın gözü önünde yapıyorlar. Batı, insan hakları ve hukuktan bahsediyor ama konu Filistin olunca ikiyüzlü davranıyorlar. Biden ve birçok Avrupa ülkesinin destek için İsrail'i ziyaret etmeleri taraf olduklarını gösteriyor. Yalnızca İsrail'in kayıpları için üzülmek, İsrail'e yüz verip onların her yaptığını onaylamaktır.

'ARAP VE İSLAM DÜNYASI BİRLİK OLMALI'
"Arap ve İslam ülkelerinin bu Batılı ülkelere karşı tam bir birlik içinde olması ve Filistin'e sahip çıkması lazım. Bizi destekleyenlerin seslerinin çıkmasının tam zamanıdır. Siyasi olarak hakkımızı vermemek bu durumun daha da sürmesine neden olacaktır. "İsrail, Gazze'deki insanları göçmen yapıp Sina'ya yerleştirmeye çalışıyor. Birinci aşamada başaramazlarsa ikinci aşamada yine insanları göçmen yapmak istiyorlar. Aynı zamanda ABD'nin 2 bin kişilik özel askeri birlik gönderecek olması, İsrail'in Gazze'ye girmek istemesinin işaretidir. Netenyahu Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda konuşma yaparken Filistin'in hiç olmadığı bir harita göstererek tüm Filistin'i işgal etmek istediğini zaten göstermişti.

 ‘GERİ DÖNMEYECEĞİZ’
Filistin'in haklarını tanımadan bölgede barış olmaz ve bu böyle sürer gider. Filistin konusu adalet, vicdan ve hukuk konusudur. İsrail'de insanlar da yaptıklarına karşıdır.

İsrail ve destekçilerine karşı bütün haklarımızı alana kadar mücadele edeceğiz. Bütün Filistin bir bütün olarak bir el olduk. Biz kırılmadık ve kırılmayacağız.

 “Askeri olarak İsrail bizden daha güçlü olabilir ama biz de iman olarak daha güçlüyüz. Biz aynı zamanda kutsal emanet olan Kudüs'ü de koruyoruz. Bütün şehitlerimize rağmen geri dönmeyeceğiz.”
Konuşmasının ardından izleyicilerin sorularını da yanıtlayan Büyükelçi Mustafa, çarpıcı bilgiler verdi:

 ‘YARDIMLAR MISIR’DA BEKLİYOR’
Filistin'e yapılan uluslararası yardımlar ne durumda?
Mısır 'kapılar kapanmadı' diyor ve İsrail beş defa bombaladığı için orası kullanım dışı kalmıştır. Birçok ülkenin gönderdiği ve özellikle Türkiye'nin gönderdiği yardımlar Mısır'ın Ariş kentinde bekliyor ve İsrail yardımların girmesine izin vermiyor. İsrail bıktırarak ve insanları daha zor duruma düşürerek göçe zorlamayı amaçlıyor, adeti böyledir. Bütün dünyadan insani yardımların bölgeye ulaşması için girişimde bulunmasını, siyasi çözüm ve Filistin devletinin sınırlarının tanınması için girişimde bulunmasını bekliyoruz.

‘BM’YE ÜYELİĞİMİZİ ABD VE İSRAİL ENGELLİYOR’
 Filistin'in BM'ye üyelik başvurusu ne gibi engellerle karşılaşıyor?
2011'de BM'de tam üyelik için talepte bulunduk. ABD devreye girerek, başka ülkelere de baskı yaparak üyeliğimizi engelliyor. Gözlemci olarak projemizi sunduk ve birçok devlet bunu destekledi. Bütün bu baskılar İsrail'in özel isteğidir. Bu da söz konusu Filistin olduğunda Batı ülkelerinin ikiyüzlülüğünü gösteriyor. Bu ikiyüzlülük yüzünden şimdiye kadar tam üyelik olmadı.

 Rusya'nın Filistin yaklaşımını ve BM Güvenlik Konseyi’ni acil toplantıya çağırmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rusya'nın görüşü Türkiye'nin görüşlerine çok çok yakındır. Ve bunun çözümü Rusya'ya göre başkenti Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulmasıdır.

Katliamı kınadılar. Rusya bütün taraflarla görüşerek çözüm için elinden geleni yapıyor. Putin, Netanyahu ve Mahmut Abbas'ı arayarak çözüm için çalışmaktadır. Fakat İsrail kimseyi dinlemiyor. Batı ülkeleri Rusya'nın bu konuda çözüm bulmaması için ellerinden geleni yapıyor. BM'de Rusya'nın önergesi veto edildi.

‘HAMAS’TAN ÖNCE DE İSRAİL AYNIYDI’
 HAMAS konusundaki düşünceleriniz nelerdir?
HAMAS Filistin'in bir parçasıdır. İsrail'e karşı bir direniş hareketidir. İsrail, sanki sadece HAMAS'la savaşıyor ve sadece HAMAS'a endeksliyor gibi davranıp suçlarını kapatmak istiyor. İsrail Batı’ya "Siz nasıl IŞİD'le savaşıyorsanız biz de HAMAS'la savaşıyoruz" mesajı veriyor. Bütün suçu HAMAS'ın üzerine yıkarak kendini temize çıkarmak istiyor ama bu doğru değil.HAMAS'la bazı partiler arasında fikir değişikliği olabilir. Nitekim Türkiye'de de partiler arasında fikir ayrılıkları var. Düşünün ki HAMAS 1987'de ortaya çıktı. 36 sene olmuş. İsrail, Filistin konusuna nasıl bakıyordu HAMAS ortaya çıkmadan önce? 1947'den bu yana İsrail haklarımızı hukukumuzu veriyor muydu, HAMAS'tan önce verdiler mi? Şimdi de HAMAS'ı bahane edip bütün Filistinlilere soykırım yapıyorlar. Gazze bölgesinde HAMAS'la ilgisi olmayan yerleşim yerlerini dahi yıktılar.

Olayların buraya gelmesinde şunu yapmasaydık dediğiniz bir şey oldu mu?
Biz Filistinliler siyasi olarak şimdiye kadar bunu çözmedik diye kendimizi suçlamıyoruz. Uluslararası kamuoyundan çözüm bekledikçe bazı konularda hayal kırıklığına uğradık. Bazı devletlerden bizden taraf olmalarını bekliyorduk. Tek bir bayrak altında toplanamadık. Bütün Uluslararası kararlara olumlu baktık. Bütün bu durumların açık ve tek suçlusu İsrail'dir.

Büyük İsrail Projesi kapsamında çok bedel ödedik. Buna rağmen kırılmadık ve mücadele etmeye devam ediyoruz.

‘İSRAİLLİ ELÇİLER GÖRÜŞMEK İSTEDİ, GÖRÜŞMEDİM’
 Ankara'da İsrail Büyükelçiliği ile temasınınız oldu mu?
8,5 senedir Türkiye'deyim ve İsrail büyükelçiliğinden birçok elçi ve diplomat benimle görüşmek için başvurdu. Hiçbirisiyle görüşmedim ve gerek de duymadım. Çünkü bunu, iki devlet arasında normalleşme var diye kullanırlar.

 Bu savaşın kazananı kim olacak?
Bu savaş hak ve batıl arasında, zalim ve mazlum arasında bir savaştır. İsrail bizden silah olarak güçlü olabilir, ama biz onlardan inanç, vicdan ve ahlak olarak daha güçlüyüz.

Bizim de kendi vatanımızda hür bir şekilde yaşamaya hakkımız var. Bu meselenin çözümü savaş değil, evet. Güvenli bir yaşam istiyorlarsa biz de aynı haklara sahibiz. Bizim hepimizi göçmen yapsalar bile bu mücadele haklarımıza kavuşana kadar bitmeyecek.

Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye, Gazze'de yaşanan çatışmaların bölgesel bir savaşa dönüşebileceğini vurguladı. Heniyye, Filistin halkı ile Arap ve İslam dünyasını sokağa çıkıp Gazze'yi savunmaya davet etti.


Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye, İsrail'in Gazze'ye yönelik süren saldırıların bölgesel bir savaşa dönüşebileceği uyarısında bulundu.

 

BÖLGESEL SAVAŞA DÖNÜŞEBİLİR 
 Heniyye, yayımladığı video kaydında, Gazze, Batı Şeria ve Lübnan cephesinde İsrail'le yaşanan çatışmalar ile siyasi gelişmeleri değerlendirdi.

ABD ile bazı Avrupa ülkelerinin, manevi destek için İsrail'e ziyaretlerde bulunduğunu anımsatan Heniyye, Washington yönetiminin tüm bu çabalarına rağmen "Gazze'ye saldırılar konusunda İsrail'e bölgesel ve uluslararası destek sağlama ve Araplara, tehciri kabul ettirme"de başarılı olamadığını belirtti.

Tüm baskılara rağmen Arap ve İslam ülkelerinin Filistinlilerin tehcir edilmesi konusundaki tavrının çok net olduğunu kaydeden Heniyye, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK), İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Birliğinin toplantılarında da bunun vurgulandığını ifade etti.

 
 

GAZZE'Yİ SAVUNUN

Başta Mısır olmak üzere Arapların ve İslam ülkelerinin tehcire karşı duruşunu öven Heniyye, bu duruşun desteklenmesi çağrısı yaptı.

Heniyye, ABD yönetiminin, diğer cepheleri saf dışı bırakma ve insanları İsrail'in yalanlarına inandırma konusunda da başarılı olamadığını aktardı.

Hamas lideri, "Gazze'ye yönelik bu vahşi saldırıların, yıkımın ve kan dökmenin devam etmesi durumunda, bunun, bölgesel bir savaşa dönüşebileceği uyarısı yaptıklarını" kaydetti.

 Geçen günlerde Arap ve İslam dünyasından pek çok yetkiliyle bir araya geldiklerini söyleyen Heniyye, bu görüşmelerde, "çözümün ancak işgalin son bulması ve başkenti Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulmasıyla mümkün olduğunu dile getirdiklerini ve işgalci komutanların işledikleri suçlardan ötürü yargılanmasını ve Gazze'ye bir an evvel yardımların ulaştırılmasını talep ettiklerini" dile getirdi.

Heniyye son olarak, Filistin halkı ile Arap ve İslam dünyasını cuma günü "Gazze'ye saldırılar dursun, tehcir ve alternatif vatana hayır" sloganıyla sokağa inmeye çağırdı.

Çarşamba, 18 Ekim 2023 09:26

Hissedilemeyen Varlıklar

 Büyüleyici, şahane ve muazzam bir yapı gördüğümüzde, mühendis ve mimarının, kendi alanında üstün bir yetenek taşıdığını ve yapıda gördüğümüz uyum ve düzenden hareketle, yapımcısının bilgi sahibi olduğunu kolaylıkla anlarız.

Bismillahirrahmanirrahim

   Otomobil, uçak, bilgisayar gibi teknoloji ürünleri de, bunların buluş veya yapımında katkısı olan bilge mucit, uzman ve mühendislerin varlığını ortaya koymaktadır. Bu kanıya varmak için adı geçen şeylerin mucit veya yapımcılarını ille de gözle görmemiz gerekmiyor; görsek bile onların ilim ve bilgilerini duyu organlarımızdan biriyle kavramamız mümkün değildir.

Bununla birlikte onların ilim ve bilgi sahibi olduklarına inanmaktayız. Bunun sebebi nedir? Mezkûr eserlerde gördüğümüz uyum, ahenk ve düzen, yapımcılarının ilim ve bilgilerini kanıtlayan yegâne sebeptir. Bu örnekle vurgulamak istediğimiz, "Varlığına inandığımız her şeyin, görülen ve hissedilen türden olması gerekmiyor" sonucudur. Çünkü duyu organlarının hiçbiriyle algılanamayan varlıklar, ancak eserlerinin tanıklığıyla algılanabilir. Akıl nimetinden nasibini alan herkes, bir eseri ve taşıdığı düzeni gördüğünde, akıllı ve bilge bir yapımcısı ve düzen vericisi olduğunu az bir tetkikle anlayabilir.

Demek oluyor ki, varlıklar iki kısımdır:

1- Duyu organlarının herhangi biri aracılığıyla algılanabilen varlıklar.

Bu türden olan varlıkların bazılarını göz ile görüyor, bazılarını kulak ile işitiyor, bir kısmını burun ile kokluyor, bir kısmını dil ile tadıyor ve diğer bir kısmını ise, derimizle yoklayarak soğukluk ve sıcaklığını, sertlik ve yumuşaklığını algılıyoruz.

2- Duyu organlarının hiçbiriyle algılanamayan ve sadece eserlerinin tetkikiyle var oldukları anlaşılabilen varlıklar.

Bu başlık altındaki varlıkların yapıları aynı olmayıp değişiklik arz eder. Şimdi bu tür varlıkları örneklendiriyoruz:

Elektrik: Elektrik akımını sağlayan bir kabloya bakmak ile taşıdığı elektrik yükünü göremeyiz. Ancak lambanın yanması gibi elektriğin eserini görmekle varlığını anlayabiliriz. Elektrik gücü, doğrudan gözle görülememesiyle birlikte varlığı da inkâr edilemez.

Yer çekimi: Elinizde bulunan bir kitabı bırakacak olursanız, yere düşecektir; yer onu kendine çekecektir. Duyu organlarımızla doğrudan hissedemediğimiz bu güç nedir? Bu çekim gücü, görülemeyen, ancak eseri aracılığıyla varlığı anlaşılabilen varlıklardandır.

Mıknatıs: Mıknatısı bir demir parçasına yaklaştırdığımızda, zahirde iki metal parçasından başka bir şey görülmemektedir. Ancak mıknatısla demir arasındaki yakınlaşmayı görerek iki metal arasında bir çekim alanının varlığını algılarız.

Görülmeyen ışınlar: Güneşin beyaz renkli ışını, üç yanlı bir kristalden geçirilecek olsa, kristalin diğer tarafında yedi renk (kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert, mor) görülecektir. Kırmızı öncesinde ve mor ötesinde başka bir renk görülmez. Oysaki bilim adamları, gözün ışın göremediği yerde de ısı ve kimyasal eserlere sahip ışınların var olduğunu anlamış ve bu ışınları "kızıl ve mor ötesi" ışınlar olarak adlandırmışlardır.

Miladî 1800 yılında “Herschell” adında bir fizikçi ve astronom, gözün gördüğü ışınlar dışında bir ışının olup olmadığını araştırmaya koyuldu. Termometreyi, mordan kırmızıya kadar yedi ışın görülen bir perdenin üzerinde sırayla gezdirip sırayla renklerin ısılarını ölçtü. Kızıl ötesine varınca, termometrenin daha çok ısı gösterdiğini gördü. Böylece "kızıl ötesi" adında görülmeyen bir ışının varlığı ve görülen ışınlardan daha çok ısı ürettiği kesinleşti. İnsan, kızıl ötesi ışını gözüyle görememiş olmasına rağmen, varlığının eseri olan ısıyı hissederek keşfetmiş oldu.

Aynı yıllarda “Wilaston” adlı başka bir bilim adamı, kimyasal bir madde olan gümüş klorürü bileşiğinden bir miktarını mor ötesi ışına tutunca, hiç beklemediği bir şeyle karşılaştı. Mor ötesinde hiçbir ışın görülmezken, gümüş klorürü siyaha çeviren bir etkenin var olduğunu gördü.

Daha sonra bilim adamları, bu ışının kimyasal etkisi sonucu vücut derisinin güneşte renk değiştirdiğini anladılar.[1] Böylece mor ışını ötesinde, gözle görülmeyen başka bir ışının da varlığı kesinleşti ve bu ışın, mor ötesi ışın olarak adlandırıldı.

İşitilmeyen sesler: Ses ötesi sesler olarak bilinen nice sesler vardır ki bunlar, tıp ve sanayi alanında kullanılmaktadır. Bu seslerin varlığı ancak eserlerinden anlaşılmaktadır.

Algılama: Herkes kendisini, var olduğunu bilmekte ve kendisi dışındaki mevzular hakkında da birtakım ardı arkası kesilmeyen algılamalarını aşağıdakilere benzer cümlelerle ifade etmektedir:

En zor matematik problemini çözdüm.

Filân teori hakkında çok düşündüm ve doğru olduğunu anladım...

Aynı zamanda insan, bildiğinin bilincindedir. Yani bildiğini bilmektedir. İdrak ve algılama, gözle görülen veya kulakla duyulan bir şey değildir. İnsan, hiçbir duyu organıyla algılama gerçeğini hissedemez; ancak diğer duyu organlarıyla birlikte onun varlığını da algılar. Diğer insanlar da duyu organları aracılığıyla onu algılayamaz ve varlığını, ancak eserlerinden anlayabilirler. Meselâ bir bilim adamı, bilimsel bir analizde bulunduğu zaman "Meseleyi anlamış ve algılamıştır" sonucuna varılır. Veya bir bilim adamına, "Matematikten anlar mısınız?" diye sorulduğunda, "Evet, anlarım" diyorsa, bildiklerinin bilincinde olduğu anlaşılır.

Tasavvur ve hayal: İnsan, hayal âleminde istediği her şeyi yaratabilir. Dış dünyada, yapımı yıllarca zaman, binlerce araç gereç, tonlarca malzeme ve yüzlerce işçi gerektiren “Eyfel kulesi” gibi bir kule ve hatta kat kat daha büyüğü, hem de hiçbir zahmete katlanmadan, hayal âleminde bir lahzada yapılabilir. Dahası, dış dünyada var olmayan “yedi başlı dev” gibi efsanevî varlıkları da hayal âleminde yaratmak mümkündür.

Görülmez ve duyulmaz olgular türünden olan bütün bunlar, hayal âleminde gerçekleşirken, bunların varlığından kimse haberdar olamaz. Bu olguların hayalî varlığı, ancak eserlerinden veya sözlerden anlaşılabilir.

Sevgi, nefret ve karar: Herkesin hoşlandığı, nefret ettiği ve karar vermek zorunda olduğu şeyler vardır. İnsan, sevdiği her şeyi yapmaya ve hoşlanmadığı her şeyden sakınmaya ve uzak kalmaya karar verir.

Kimse doğrudan doğruya başkasının kararını, neyi sevdiğini ve neyi sevmediğini bilemez. Bu bilgi, ancak eser ve tepkiler kanalıyla edinilebilir. Çünkü ne sevgi, ne nefret ve ne de karar, duyu organlarıyla algılanacak türden olgular değildir.

Hayat: Karşımızda duran sevimli bir civciv, birden havuza düşüp ölür ve öldükten sonra da hiçbir hayat belirtisi görülmez. Nasıl bir değişim gerçekleşti ki canlı olduğu bir lahza öncesindeki gibi hareket etmiyor?

Bunu şöyle izah etmek mümkün: Canlı her varlık, yaşadığı sürece bir güce sahiptir. Bu güç ancak ölümle ondan ayrılır. Buna "hayat" denmektedir. Hayat, duyu organlarıyla hissedilir bir şey değildir. İnsan sadece hareket, beslenme, büyüme... gibi hayat belirtilerini gözlemler ve bu gözlemlerine dayanarak da "hayat" denen bir olgunun var olduğunu anlar. Bu sıralanan tartışmasız bilimsel gerçekler, duyu organlarıyla algılanan varlıklar dışında birtakım varlıkların var olduğunu ve bunların, ancak eserleri aracılığıyla anlaşılabileceğini kanıtlamaktadır.

Buna binaen, görülmeyen bir şeyi, “sırf görülmüyor” diye inkâr etmek doğru değildir. Çünkü görülmemekle mevcut olmamak farklı şeylerdir. Bir şeyin var olduğunu anlamak, sadece duyu organlarının algılaması ile sınırlı değildir. Akıl da bir şeyin varlığını, o şeyin eserlerine dayanarak anlayabilir. Meselâ, bahsi geçen ve ancak eserleriyle tanınan bilimsel gerçeklerin varlığını kimse inkâr edemez.

Allah'ın da bu gerçekler gibi olduğunu söylemek istemiyoruz. Çünkü Allah, bunların ötesinde bir hakikattir; eşsiz ve benzersizdir. Anlatmak istediğimiz, bu varlıkların var olduğunu eserlerinden anladığımız gibi Allah'ın var olduğunu da eserlerinden anlayabileceğimizdir.

Durum bundan ibaretken, duyu organlarından biri olan gözle Allah'ı göremeyen ve bundan dolayı da inkâr yolunu seçenlerin akıl ve düşünce gözleri kördür. Aklın hükmü gereği şunu biliyoruz ki, Allah'ın eserlerinden olan yaratılışın dakik düzeni etrafında düşünmekle Allah'ın varlığı anlaşılabilir.

"Aç kalbinin gözünü de can göresin,

Görülmeyen şeyleri yekten göresin."

Çünkü her varlıkta Allah'a kılavuzlayan nişaneler vardır.

Burada gözden uzak tutulmaması gereken daha zarif ve önemli nokta, Allah'ın kudret eserlerinde -dünya ve dünyadaki varlıklar- tefekkür etmenin, Allah'ın varlığına kılavuzlayacağıdır. Aynı zamanda, Allah'ın eseri, belli bir yer, zaman ve konuyla sınırlı olmayıp bütün evreni kapsamına aldığından ötürü evrenin her zerresi Allah'ın ayetini taşımakta ve O'nun hiçbir varlığa benzemeyen, eşsiz, sınırsız, ebedî, bütün kemal vasıflarına malik ve her türlü eksiklikten münezzeh bir hakikat olduğunu da kanıtlamaktadır.

Sonuç itibariyle, Allah'ın eserlerini incelemekle şu iki nokta anlaşılmış olacaktır:

1- Bütün eserlerin sahibi olan evrenin yaratıcısının varlığı.

2- Eserlerinin belli bir zaman ve mekânla sınırlı olmayışı ve bundan hareketle de O'nun sınırsız bir varlık ve bütün kemallerin sahibi bir hakikat olduğu.

Ancak insan, bu varlığın hakikatini anlamaya kadir değildir.

Sekizinci İmam Hz. Rıza'nın (a.s) hadimi Muhammed b. Abdullahi Horasanî şöyle anlatır: İmam Rıza (a.s), huzurunda oturan bir grup insanla sohbet ediyordu. Bu esnada Allah'ı inkâr edenlerden biri geldi. İmam Rıza (a.s) ona hitapla şöyle buyurdu:

— Eğer sizin dediğiniz gibi Allah, peygamber, hesap ve kitap meselesi yoksa -ki mutlaka vardır-, bizim namaz, oruç, zekât ve imanımızın bize bir zararı olacak mı?

Adam susup kaldı. İmam (a.s) şöyle buyurdu:

— Ama eğer bizim dediğimiz -kesinlikle Allah, din, ahiret ve kıyamet vardır- gerçekleşirse, o zaman siz bedbaht ve helâk olmaz mısınız?

Belli ki, bu dünya ötesinde bir âlemin var olabileceğini düşünen herkes, bedbaht ve helâk olmamak için aklın hükmüne uyarak dine inanmalı ve emirlerini hayatına aksettirmelidir.

İnkârcı:

— Sizin inandığınız Allah nasıl ve nerededir?

İmam (a.s):

— Senin soru şeklin yanlıştır. Çünkü Allah, mekânı olmaksızın, mekânı yarattı ve niteliği olmaksızın, nitelik ve keyfiyeti yarattı. Allah bu tür sorularla tanınamaz; O, duyu organlarının hiçbiriyle algılanamaz ve hiçbir şeyle de kıyaslanamaz.

İnkârcı:

— Eğer duyuların hiçbiriyle algılanamıyorsa, demek ki öyle bir şey yoktur.

İmam (a.s):

— Ne kadar da dar görüşlüsün! “Duyuların Allah'ı algılamaktan âcizdir” diye O'nun ilâhlığını inkâr mı edeceksin?! Oysa biz, Allah'ı idrak etmekteki âciz ve güçsüzlüğümüzü görünce, O'nun kesinlikle rabbimiz ve ilâhımız olduğuna inanıyoruz.

İnkârcı:

— Allah ne zaman var oldu?

İmam (a.s):

— Allah'ın ne zaman olmadığını sen söyleyecek olsan, ne zaman olduğunu ben söyleyeceğim. Yani Allah, zaman öncesi var olup zamanı da O yaratmıştır.

İnkârcı:

— Allah'ın varlığını kanıtlayan delil nedir?

İmam (a.s):

— Kendime bakıyorum da, bedenimin uzunluk ve genişliğine ne bir şey ekleyebiliyor ve ne de bir şey azaltabiliyorum; sağlık ve hastalığım hususunda da elimden bir şey gelmiyor (hasta olduğum zaman iyileşmek istesem bile bu, benim isteğimle olmuyor). Ayrıca güneşin, yıldızların, yerin, göğün, kısaca evrenin düzenini görüyor ve hem bedenimin, hem de evrenin, bilgi ve kudret sahibi bir yaratıcısı olduğunu anlıyorum. [2]

 

---------

[1]- Understanding Light' by Tanonhaum, Spillman.

[2]- Usûl-u Kâfi, c. l, s. 78.

 

Çarşamba, 18 Ekim 2023 09:20

Şeytanın Vesveseleri

Başka birisi Ben onu hayır ameller yoluyla kandırabilirim. deyince, Şeytan İşte sen bu işi becerebilirsin, dedi.

   İmam Cafer-i Sadık (a.s)'dan şöyle nakledilmiştir: Beni İsrail içerisinde bir adam vardı ki asla dünyaya kendini bulaştırmamıştı. Bir gün Şeytan kendi avenesini yanına çağırarak şöyle dedi: İçinizden kim bu adamı aldatabilir? Birisi Sen bu işi bana bırak. dedi . Şeytan sordu: Onu nasıl aldatmayı düşünüyorsun? O da Kadınlar yoluyla. dedi.  Şeytan Hayır sen bu işi beceremezsin. Zira o kadınlarla haşir neşir olmadığı için bu hile onu kandıramaz. dedi. Bir diğeri Ben onu şarap ve ayyaşlık yoluyla kandırabilirim. dedi. Şeytan yine Hayır dedi. Zira o bu tür şeylere meyleden birisi değildir.  Başka birisi Ben onu hayır ameller yoluyla kandırabilirim. deyince, Şeytan İşte sen bu işi becerebilirsin. dedi.  Ardından onun ibadet ettiği yere geldi. Karşısına geçip namaza durdu. Abid olan şahıs uyuduğu zamanlarda dahi o uyumuyor ve zahirde ibadete devam ediyordu. O adam ibadetten yorulup istirahat ettiğinde dahi, o şeytan askeri  yine ibadete devam ediyordu. Bunu gören abid kendisini onun yanında oldukça değersiz görmeye başladı ve bilahare yanına gidip ona sordu: Ey Allah'ın kulu, ne yaptın ki ibadet etmeğe böylesine güç kazandın?  Şeytan askeri cevabını vermedi tekrar sordu yine cevabını vermedi. Üçüncü defa yine sorunca, şu cevabı verdi: Ey Allah'ın kulu ben bir günah yaptım; sonra ondan tevbe ettim. Şimdi ne zaman o günahı hatırlıyorsam, ibadet yapmaya daha çok güç kazanıyorum.  Bunu duyan abid  Hangi günahı işledin, söyle de ben de yapayım ve namazıma ibadete daha bir güç kazanayım. Şeytan, dedi ki kalk ve şehre git; filan meşhur fahişeyi sor ve ona giderek iki dirhem ver ve onunla zinada bulun. Adam ben iki dirhemi nereden bulayım dedi. Ben dirhemin ne olduğunu bile bilmiyorum. Şeytan ona iki dirhem verdi; o da üzerindeki abayı başına çekerek şehre geldi. Kadının evini halka sordu. İnsanlar da herhalde kadına öğüt vermek istiyor zannıyla kadının evini kendisine gösterdiler. Eve gidince iki dirhemi verip isteğini iletti. Kadın da hazırlanmaya başladı. Bu arada adamın durumu dikkatini çekti ve Şu ana kadar senin durumunda olan biri benim yanıma gelmemişti. Kendinden biraz bana bahseder misin? dedi. O da bu işten hedefini kendisine anlattı. Kadın Ey Allah'ın kulu dedi, günahı terk etmek, tevbe etmekten daha kolaydır. Herhalde sana bu telkinde bulunan şeytanmış. İnsan şekline girerek seni kandırmak istemiş. Şimdi yerine dönersen onu yerinde bulamazsın. Abid kadının bu öğüdü üzerine geri döndü. Kadın ise, aynı gece vefat etti. Sabah olduğunda kapısına şu cümlenin yazıldığını gördüler: Filanın cenazesine hazır olun; zira o cennet ehlidir. İnsanlar şüpheye kapılıp üç gün cenazesini kaldırmaktan çekindiler. Allah-u Teala zamanın Peygamberi Hz. Musa'ya vahiy indirerek, Filan kadının cenazesine hazır ol ve ona namaz kıldır. İnsanlara da ona namaz kıldırmalarını söyle. Zira ben, filan kulumu günahtan koruduğu için onu bağışladım ve cenneti ona farz kıldım.

 İslam Devrimi Lideri Imam Seyyid Ali Hamaney, Tahran’ı ziyaret eden Nijerya İslam Hareketi Lideri Şeyh İbrahim Zakzaki ve ailesini kabul etti.

İslam Devrimi Lideri Imam Seyyid Ali Hamaney Tahran’ı ziyaret eden Nijerya İslam Hareketi Lideri Şeyh İbrahim Zakzaki ve ailesini kabul etti.
Ayetullah Hamaney görüşmede, Şeyh Zakzaki’nin ve ailesinin çabalarını takdir ederek, Yaygın komplolara rağmen İslam'ın dünyada artan gücünün mücadelelerin bir sonucu olarak nitelendirdi.
İşgal altındaki Filistin ve özellikle Gazze'deki gelişmelere atıfta bulunan Imam Hamaney, “Filistin’de yaşananlar bugün İslam'ın gücünün tecellilerinden biridir” dedi. 
Yüce Devrim Lideri, “Son günlerde yaşanan olaylar, özellikle bombalamalar, kadın, çocuk ve erkeklerin şehit edilmesi insan kalbini acıtsa da, bu olayların bir kısmı da İslam'ın Filistin'deki inanılmaz gücünü gösteriyor. Filistin'de başlayan bu hareket Yüce Allah'ın lütfu ile ilerleyecek ve Filistinlilerin tam zaferine yol açacaktır” ifadelerinde bulundu.
İslam Devrimi Lideri, İslam dünyasında herkesin Filistin halkına yardım etmesi gerektiğini vurguladı.
İran'da İslami sistemin oluşmasını ve yüzyıllar sonra siyasal İslam'a dayalı bir hükümetin oluşmasını İslam'ın gücünün bir yönü olarak değerlendiren Imam Hamaney, “İran İslam Cumhuriyeti kuruluşundan bu yana her geçen gün daha da güçlenmiş ve gelecekte de güçlenecektir” ifadesini kullandı.
Dünyadaki İslami faaliyetlerin her geçen gün genişlediğini ifade eden Imam Hamanei, “Bugün İslam hareketi Afrika, Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika gibi dünyanın farklı yerlerinde yayılıyor ve Allah'ın izniyle bu hareketin başarısı daha da güçlenerek devam edecektir” dedi.
Şeyh Zakzaki ve ailesi ile yaptığı görüşmeden mutluluk duyduğunu dile getiren Imam Hamaney, onlara hitap ederek, “Siz Allah yolunda gerçek bir savaşçının örneğisiniz. Mücadelelerinize devam edebileceğinizi temenni ederim” diye kaydetti.
Nijerya İslam Hareketi Lideri Şeyh İbrahim Zakzaki ve eşi de bu görüşmeden duyduğu memnuniyeti dile getirerek, “Sizim dualarınız ve Müslümanların çabalarıyla İslam’ın her geçen gün daha da yayılmasını umut ederiz” ifadelerinde bulundu.

 İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, çocuk katili Siyonist İsrail rejiminin Gazze’deki hastanelere düzenlediği bombalı saldırıya tepki gösterdi.
 

İbrahim Reisi; Gazze’deki el-Mamedani Hastanesi’ndeki yaralı Filistinlilerin başlarına dökülen ABD-İsrail bombalarının ateşi kısa sürede Siyonistleri de yakacak dedi.

Reisi; Bu savaş sucu karşısında özgür hiçbir insanın sessiz kalması caiz değil.

İran da İslam ümmeti gibi yastadır ve Çarşamba gününü ulusal yas olarak ilan ediyor. 

Ayrıca İran hükümeti tarafından yapılan yazılı açıklamada da, İsrail'in Gazze'deki El-Ehli Baptist Hastanesine saldırısı şiddetle kınandı ve yarın bir günlük ulusal yas ilan edildiği belirtildi. 

Açıklamada, İslam ülkeleri başta olmak üzere uluslararası topluma İsrail ile bağlarını kesme ve büyükelçilerini sınır dışı etme çağrısında bulunuldu.

İran İslam Cumhuriyeti Hükümet Sözcüsü yaptığı açıklamada, Siyonist rejimin Gazze'deki El-Mamedani Hastanesinde bulunan başta çocuklar ve kadınlar olmak üzere hastaları vahşice katletmesini kınayarak ülke genelinde ulusal yas ilan edildiğini kamuoyuna duyurdu.
 

Bu açıklamada, uluslararası kuruluşlardan ve başta İslam ülkeleri olmak üzere tüm ülke liderlerinden, başta bu menfur eylemi insanlığa karşı savaş suçu ve soykırım olarak ilan ederek kınamaları ve bu cani rejimle ilişkilerini kesmeleri ve Siyonist rejimin büyükelçilerini sınır dışı etmeleri talep edildi.

  İran Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed Bakıri, yayınladığı mesajda, Siyonist rejimin el-Mamedani Hastanesi'ne düzenlediği saldırıdan dolayı başsağlığı diledi ve şunları söyledi: ‘Bugün Birleşmiş Milletler ‘in bu savaş suçlarını durdurmak ve bu katil rejimin liderlerini yargılamak için olağanüstü bir toplantı yapması gerekiyor.
 

İran Genelkurmay Başkanının mesajının tam metni şöyle:

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla

“Biz kesinlikle Allah içiniz ve şüphesiz (öldükten sonra da) O’na döneceğiz.”

Siyonist rejim ordusunun dün Gazze'de bir hastaneye düzenlediği ve yüzlerce masum insanın şehit olmasına yol açan barbarca saldırısı nedeniyle Filistin milletine, İslam milletine ve dünyanın özgür insanlarına başsağlığı diliyorum.

Aksa Tufanı operasyonun aşağılayıcı ve telefi edilemez başarısızlığını yaşayan işgalci Siyonist rejim, ölümcül bir şoka girmiş ve örümcek ağlarının her zamankinden daha zayıf ve sarsılır halde olduğunu hissederek, sahte otoritesini onarabilmek için delirmişçesine Gazze'deki yerleşim bölgelerine hava ve füze saldırısı başlatmıştır.

Ancak vahşi Sabra ve Şatilla katliamını hatırlayan mazlum ve savunmasız Filistin halkı için bu suç ve cinayetlerin tekrarı, mücahitlerin ve Filistin halkının 70 yıllık işgale son verme kararlılığına zarar veremeyecektir.

Ancak insanlığın yaşadığı bu felaket karşısında insan hakları kurumlarının ve uluslararası örgütlerin suskunluklarına son vermeleri ve bu soykırımın devam etmesini engellemeleri gerekmektedir. Bugün susmak veya diplomatik açıklama yapmakla yetinmek, kana susamış Siyonist rejime eşlik etmek ve onunla birlikte saf tutmak demektir.

Bugün Birleşmiş Milletler ‘in bu savaş suçlarını durdurmak ve bu katil rejimin liderlerini yargılamak için olağanüstü bir toplantı yapması gerekiyor.

İslami hükümetler de bu delirmişçesine gerçekleşen soykırımı önlemek için kaynaklarını ve eylemlerini seferber etmeli ve çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan bu cinayetin binlerce kurbanına tıbbi koşullar sağlamak için acilen harekete geçmelidir.

İran İslam Cumhuriyeti geçmişte olduğu gibi yaralıları kabul etmeye, yardım ve sağlık ekiplerini göndermeye hazırdır.

Ancak İslam İnkılabı Reheberi’nin de belirttiği gibi bu zulümler devam ederse İslam ümmetinin ve direniş güçlerinin sabrı tükenecek ve kimse onları durduramayacaktır.

“Zulmedenler hangi akıbete uğrayacaklarını göreceklerdir.”

 İmam Hamanei: Siyonistlerin Cinayetleri Devam Ederse Müslümanları ve Direnişi Kimse Durduramaz

 İran İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei, bugün sabah saatlerinde Tahran'daki İmam Humeyni (ra) Hüseyniyesi'nde öğrencilerle buluştu. 

İmam Hamanei konuşmasında başta Filistin olmak üzere bölgedeki meselelere de değindi.

İmam Hamanei, eğer Siyonistlerin saldırıları devam ederse, Müslümanların ve direniş güçlerinin sabrının kalmayacağını belirtti ve “Siyonist rejim ne yaparsa yapsın bu olaydaki rezil yenilgisini ve başarısızlığını telafi edemeyecektir” dedi.

İmam Hamanei’nin konuşmasının önemli başlıkları şöyle:

Bugün Ülkenin Seçkinlerinin Yeni Bir Yükselişe İhtiyacı Var

Bugün ülkenin seçkinlerinin yeni bir yükselişe ihtiyacı var. Bu yükseliş, hükümetin desteği ve hükümet bünyesindeki genç yetkililerin işbirliği ve tüm seçkin kesimlerin çabalarıyla yapılmalıdır.

Siyonistlerin Suç Ve Cinayetleri Devam Ederse Müslümanları Ve Direniş Güçlerini Kimse Durduramaz

Eğer Siyonistlerin suç ve cinayetleri devam ederse Müslümanları ve direniş güçlerini kimse durduramaz. Siyonistler kimseye falanca işi filanca işi yapmasın demesin. Siyonist rejim ne yaparsa yapsın bu olaydaki rezil yenilgisini ve başarısızlığını telafi edemeyecektir

İşgalci Siyonist Rejim Yargılanmalıdır

Bütün dünyanın gözünün önünde olan şey, Siyonist rejimin soykırım suçudur. Gaspçı Siyonist rejimi savunmak için ülkemizin yetkilileriyle görüşen bazı ülkelerin yetkilileri, Siyonist rejimi savunarak  Filistinliler neden sivilleri öldürdü? diye itiraz ediyorlar. Öncelikle bu ifade doğru değildir ve yerleşim yerlerinde (işgal altındaki topraklarda) yaşayanların hepsi silahlıdır, hadi sivil olduklarını varsayalım, Siyonistlerden Gazze’de bundan yüz kat daha fazla bir sivili öldürüyorlar. Gazze'de yaşamayan askerler, kalabalık merkezleri seçip sivilleri vuruyorlar... İşgalci Siyonist rejim yargılanmalıdır.

Yaşanan Son Cinayetlerden ABD Sorumludur

Elimizdeki çok sayıda bilgiye göre Siyonist rejimin son haftalardaki mevcut politikası Amerikalılar tarafından düzenleniyor. Yaşanan son suç ve cinayetlerden Amerika sorumludur. Bombardıman derhal durdurulmalıdır.