
کارگر
İnsan Suresi'nin Nuzulü Ve "Hel Eta" Günü
"...Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz. Çünkü biz zor ve çetin bir kıyamet gününden Rabbimizden korkarız"
İnsan Suresi'nin Nuzulü Ve "Hel Eta" Günü
İbni Abbas şöyle nakleder:
Birgün İmam Hasan ve İmam Huseyn hastalanır. İmam Ali (as iyileşmeleri halinde üç gün oruç adak eder. Derken İmam Hasan ve İmam Huseyn (as) iyileşirler; fakat yiyecek bir şeyleri yoktur. İmam Ali (as) Hayberli bir Yahudi olan Simon'dan borç olarak üç ölçek arpa unu alır.
Hz. Fatıma (sa) bir ölçeği öğütür; ondan beş yuvarlak ekmek pişirir ve iftar etmek üzere önlerine koyar. Bu sırada kapıya bir fakir gelir:
"Esselamu aleykum ey Muhammed (sav'in Ehlibeyti! Ben fakir bir insanım, bana bir şeyler yedirin ki Allah size cennet sofrasından yedirsin" der. Bunun üzerine su ve ekmekten başka yiyecek bulunmayan sofradan herkes iftarlık ekmeğini fakire verir, kendileri sadece su içerek iftar ve sahur ederler.
Ertesi gün tekrar oruç tutarlar; Hz. Fatıma (sa) bir ölçeği daha öğütür. Akşam olunca önlerine ekmek ve su koyup iftar etmek için hazırlanırlar. Derken kapıya bir yetim gelir, yiyecek ister ve önlerindeki bütün yiyeceklerini yetime verirler.
Üçüncü gün bir esir gelip kendilerinden yiyecek ister ve bütün yiyeceklerini esire verirler.
üç gün boyunca sadece su ile iftar ve sahur ederek oruç adaklarını yerine getirirler. Sabah olunca İmam Ali (as) İmam Hasan ve İmam Huseyn (as)'ın ellerinden tutarak Resulullah (sav)'in yanına giderler.
Resulullah (sav) onları açlığın şiddetinden titrer halde görünce "Sizi bu hale düşüren nedir?" der ve kalkıp onlarla birlikte Hz. Fatıma'nın (sa) evine giderler. Hz.Resulullah, kızı Fatıma'yı mihrabında karnı sırtına yapışmış bir halde görür. Resulullah s.a.v üzüntü ve mahzun haldeyken Cebrail gelir ve şöyle der "Tut onu ya Muhammed, Allah sana Ehlibeyt'in hakkında güç verecektir." ardından Ehlibeyt'in cennetle müjdelendiği İnsan Suresi'ni okur:
"Onlar Allah sevgisiyle yemeği fakire, yetime ve esire verirler ve yedirdikleri kimselere şöyle derler: "Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz. Çünkü biz zor ve çetin bir kıyamet gününden Rabbimizden korkarız"
İnsan Suresi 8-9-10
Mübahele Olayı
Mübahele Ayeti: “Artık sana gelen bunca İlimden sonra, onun hakkında seninle çekişip-tartışmalara girişirlerse de ki: Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım; sonra karşılıklı lanetleşelim de Allah’ın lanetini yalancıların üzerine kılalım.” (Al-i İmran-61)
Mübahele Nedir?
Mübahele “Behl” veya “Buhl” kökünden olup serbest bırakmak ve bir şeyin kayıt ve bağını kaldırmak anlamındadır. Dolayısıyla kendi haline bırakılan, yavrusunu serbestçe emzirmesine müsaade edilen ve memeleri torbaya bırakılmayan hayvana “Bahil” (serbest bırakılmış) denir ve duada ise aynı kökten olan “ibtihal” kelimesi yalvarış ve işi Allah Teâlâ’ya bırakmak anlamında kullanılmaktadır.
Ancak bazen bu kelimenin helak olma, lanetleme ve Allah’ın rahmetinden uzaklaşma anlamlarında da kullanıldığını görüyoruz. Bunun sebebi ise kulu kendi haline bırakmayı bu sonuçlar izlediği içindir. Mezkûr ayette geçen “İbtihal” kelimesinin anlamı ise, önemli dini bir mesele hakkında birbirinin sözünü kabul etmeyen iki kişi bir yerde toplanarak Allah-u Teâlâ’ya yakınmaları ve O’ndan yalancıyı rezil etmesini ve cezalandırmasını istemeleri şeklinde birbirlerini lanetlemesidir.
Necran Hristiyanlarını İslam’a Davet
Bu olay Zilhicce ayının 24 ya da 25’de o zamanlara Medine’nin dışında ancak günümüzde şehrin sınırları içinde yer alan bir yerde gerçekleşmiştir. Mübahelenin yapıldığı yere daha sonraları Sehle mescidi inşa edildi. Sehle Mescidi ile Mescidü’n-Nebi’nin arası yaklaşık 2 km’dir.
Resulullah (s.a.a) Medine’de olduğu yıllarda dünyanın dört bir yanındaki devlet başkanlarına ve dini merkezlere adamlar gönderip, mektuplar yazarak insanları İslam’a davet ediyordu. Hicaz ve Yemen sınırlarında yer alan Necran’a da bir elçi göndererek onları İslam’a davet etti. Necran, Arap yarımadasında bulunan tek Hıristiyan bölgeydi, bazı sebeplerden dolayı putperestliği bırakarak Hıristiyan olmuşlardı. Resulullah (s.a.a) onların piskoposu “Ebu Haris’e şu anlamda bir mektup yazarak onları İslam’a davet etti:
“İbrahim, İshak ve Yakub’un Rablerinin adıyla. Allah’ın Resulü Muhammed’den Necran piskoposuna! İbrahim’in, İshak’ın ve Yakub’un Rabbine hamd ediyor ve sizleri kullara tapmaktan Allah’a tapmaya davet ediyorum. Sizi Allah’ın kullarının velayetinden çıkarak Allah’ın velayetine girmeye davet ediyorum. Benim davetimi kabul etmezseniz, İslam hükümetine cizye (vergi) vermek zorundasınız, aksi takdirde sizi tehdit eden tehlikeyle uyarıyorum.” (Bihar’ul Envar, C.21, S.285)
Bazı kaynaklarda Resulullah’ın (s.a.a) mektubunda kitap ehlini tek Allah’a tapmaya davet eden ayeti de eklediği kaydedilmiştir.
Necran piskoposu Resulullah’ın (s.a.a) mektubunu alınca onu dikkatle okudu ve bu konuda bir karara varmak için Necran’ın ileri gelenleri ve dini şahsiyetleriyle bir toplantı düzenledi. Bunun üzerine Necran’ın ileri gelenleri ve bilginlerinden altmış kişilik bir heyet Medine’ye giderek Hz. Muhammed’le (s.a.a) yakından görüşüp peygamberliğini ispatlamak için ortaya koyduğu delilleri incelemek üzere seçildi.
Bu heyetin başında üç din adamı vardı:
1-Piskopos Ebu Haris b. Alkama: Rum kilisesinin Hicaz’daki resmi temsilcisiydi.
2-Abdullmesih: Heyetin başkanıydı, akıl, tedbir ve işbirliğiyle meşhurdu.
3-Eyhem: Necran halkının saygı duyduğu yaşlı bir adamdı.
Necran heyeti ikindi vaktinde mescide girerek Resulullah’a selam verdiler. Necranlılar ipek elbiseler giymiş, parmaklarında altın yüzükler ve boyunlarında da haç vardı. Onların bu durumları; -o da Resulullah’ın (s.a.a) mescidinde- Resulullah’ı rahatsız etti ve Resulullah (s.a.a) onların kendisiyle konuşmalarını kabul etmedi. Onlar Resulullah’ın niçin rahatsız olduğunu bilmediklerinden meseleyi daha önceden tanıdıkları Osman b.Affan ve Abdurrahman b.Afv’a sordular. Onlar, bunun cevabını ancak Ali b.Ebi Talib (a.s) bilebilir dediler. Hz. Ali’ye (a.s) müracaat ettiklerinde buyurdu ki: “Siz ilk önce elbiselerinizi değiştirmeli ve sade elbiselerle Resulullah’ın huzuruna çıkmalısınız, ancak bu durumda Resulullah tarafından kabul edilirsiniz.”
Necran heyeti sade elbiseler giyip parmaklarındaki altın yüzükleri çıkardılar ve Resulullah’ın huzuruna çıkarak selam verdiler. Resulullah saygıyla onların selamına cevap verdi ve onların getirmiş oldukları bazı hediyeleri de kabul etti. Hıristiyanlar müzakereye girmeden önce namaz vakti olduğunu söyleyerek Resulullah’tan (s.a.a) izin istediler, Resul-i Ekrem (s.a.a) namazlarını Medine mescidinde ve doğuya doğru durarak kılmalarına müsaade etti.(Sire-i Halebî, C.3,S.239)
Necran Hıristiyanlarıyla Müzakere ve Mübadeleye Davet
Necran temsilcileriyle Resulullah’ın (s.a.a) konuşmalarının bir bölümüne değiniyoruz:
Resulullah: “Ben sizi tevhit dinine, bir ve tek Allah’a tapmaya ve O’nun emirlerine teslim olmaya davet ediyorum.” (Daha sonra onlara Kuran’ı Kerim’den birkaç ayet okudu.)
Necran heyeti: “İslam’dan maksadın, âlemlerin yegâne Rabbine imansa biz daha önceden iman etmiş ve onun hükümleriyle amel ediyoruz.”
Resulullah: “İslam’ın alametleri var ve sizin bazı hareketleriniz gerçek İslam’ı kabul etmediğinizi gösteriyor. Haç’a taptığınız, domuz etinden sakınmadığınız ve Allah’ın oğlu olduğunu söylediğiniz halde yegâne Allah’a taptığınızı nasıl söyleyebilirsiniz.”
Necran heyeti: “Biz onu (Hz. İsa’yı) ilah biliyoruz; çünkü o ölüleri diriltiyor, hastalara şifa veriyor, çamurdan kuş yapıp onu uçuruyordu ve bütün bu işler onun bir ilah olduğunu gösteriyor!”
Resulullah: “Hayır! O, Allah’ın yarattığı bir kuldur, onu Meryem’in rahmine yerleştiren O’dur ve bu gücü de Allah ona vermişti.”
Necranlı heyetten biri: “O, Allah’ın oğludur; çünkü annesi Meryem hiç kimseyle evlenmeden onu doğurdu; dolayısıyla babası Allah’tır.”
O sırada vahiy inerek Resulullah’a (s.a.a) dedi ki:
“Onlara de ki; İsa’nın (a.s) durumu bu açıdan (yaratılış) Âdem’in (a.s) durumu gibidir; (Allah Teâlâ) onu sonsuz gücüyle anne ve babası olmaksızın topraktan yarattı. Onu topraktan yarattı, sonra ona ol demesiyle o da hemen oluverdi.” (Al-i İmran-59)
Babasının olmaması onun Allah’ın oğlu olduğuna delilse o halde Hz. Âdem buna daha layıktır; çünkü Âdem’in ne annesi vardı ne de babası!”
Necran heyeti: “Sizin sözleriniz bizi ikna etmiyor.”
O sırada Mübahele ayeti nazil oldu ve Resulullah’a (s.a.a) kendisiyle tartışan, cedelleşen ve hakkı kabul etmeyen kimseleri mübaheleye davet etmesi emredildi; bunun üzerine Resulullah (s.a.a); “O halde gelin Allah’a yalvaralım ve lanetini yalancıların üzerine kılalım!” buyurdu.
Bunun üzerine her iki taraf meseleyi mübaheleyle halletmeye karar verdiler ve bir gün sonra her iki tarafın mübaheleye hazır olması kararlaştırıldı.
Mübahele ayetinde Allah Teâlâ Resulullah’a (s.a.a) emrediyor ki; bütün bu delillerden sonra artık yine Hz. İsa (as) hakkında seninle tartışmaya ve cedelleşmeye kalkışırlarsa onları mübaheleye davet et ve de ki; “Çocuklarını, kadınlarını getirsinler, sen de çocuklarını ve kadınlarını götür ve Allah Teâlâ’nın yalancıyı rezil etmesi için dua edin!”
Yukarda söylendiği şekilde mübahele, o zamana kadar Arapların arasında benzeri olmayan bir durumdu ve bu davet Resulullah’ın (s.a.a) davasının doğruluğunu açıkça gösteriyordu. Resul-i Ekrem (s.a.a) kendisinden son derece emindi ve yüzünde hakkaniyetinin belirtileri çok belirgindi. Tam anlamıyla Allah Teâlâ ile ilişki ve irtibatı olmayan bir kimsenin böyle bir olaya teşebbüs etmesine imkân var mı? Muhaliflerini çağırarak, gelin Allah’a yalvaralım ve O’ndan yalancıyı rezil etmesini isteyelim ve siz sonuçta Allah Teâlâ’nın yalancıyı nasıl cezalandırdığını çok beklemeden hemen göreceksiniz.
Kesinlikle böyle bir işe girişmek çok tehlikelidir ve eğer duası kabul olmayacak olur da muhalifler cezalandırılmazsa bunun sonucunda mübaheleye davet eden kişi rezil olacaktır sonunda. İşin sonucuna kesinlikle güvenmeyen akıllı bir kimse bu tehlikeyi görmezlikten gelerek böyle bir işe girişebilir mi? İşte bu yüzdendir ki, Resulullah’ın (s.a.a) onları mübaheleye davet etmesi, kendisinin ve getirdiği dinin hak olduğunu açıkça ispatlıyordu.
Hadislerden anlaşıldığına göre mübaheleden bahsedilince Necran Hıristiyanlarının temsilcileri bu konuda etraflıca düşünmek için Resulullah’tan (s.a.a) kendilerine zaman tanımasını istediler. Kendi ileri gelenleriyle görüşüp danıştılar ve sonuçta psikolojik bir noktadan kaynaklanan bir karara vardılar ve kendi adamlarına dediler ki: “Muhammed’in (s.a.a) gürültü çıkararak, kalabalık bir grupla mübaheleye geldiğini görürseniz korkmayın, onunla mübahele edin! Çünkü bu onun iddiasının asılsız olduğunu gösterir; ancak kendi yakınlarından sadece özel birkaç kişiyle ve küçük çocuklarıyla mübaheleye geldiğini görürseniz bilin ki o Allah’ın peygamberidir ve iddiası da haktır. İşte o zaman onunla mübahele etmek tehlikelidir; bu durumda mübaheleden sakının!”
Hıristiyanlar önceden kararlaştırılmış şehrin dışındaki yere gittiler ve Resulullah’da (s.a.a) torunu Hüseyin kucağında, Hasan’ın elini tutmuş, Fatıma arkasında ve Ali’de Fatıma’nın arkasında hareket ettiği bir halde mübahele yerine ilerliyordu. Resulullah (s.a.a) Ehlibeyt’ine (a.s):“Ben dua ettiğim zaman siz de âmin deyin” diye tenbih ediyordu.
Necran piskoposu Resul-i Ekrem’in (s.a.a) yanında gelenlerin kim olduğunu sorduğunda dediler ki: “Bu amcasının oğlu, kızı Fatıma’nın kocası ve kendi yanında herkesten daha sevimli olan Ali’dir, bu ikisi kızı Fatıma’nın Ali’den olan çocuklarıdır ve bu kadın ise insanlar arasında en çok sevdiği kızı Fatıma’dır.”
Fahr-i Razi Tefsir-i Kebir’inde diyor ki: “O gün Resulullah (s.a.a) yünden dokunmuş siyah bir elbise giymişti…”
Necran Hıristiyanları bu etkileyici manevi sahneyi görünce dehşete kapıldılar; Resulullah (s.a.a) ciğer parelerini, en aziz kimselerini getirmişti mübahele için; masum yavrucuklarını getirmişti. Bambaşka bir heybet ve haşmet vardı gelenlerin simalarında; bu hareketiyle sadece kendisini tehlikeye atmayı göz önüne almakla kalmayıp biricik kızını ve torunlarını da getirmişti. Hak olduğundan en küçük bir şüphesi olsaydı azizleri ve en çok sevdiği kimseler için Allah’ın azabına razı olmazdı. Resulullah’ın (s.a.a) sadece kendisi şahsen Hıristiyanların başlarıyla lanetleşmesi gerekirken Ehlibeyt’inden en yakınlarını da mübaheleye getirmesi davasının hak olduğunun açık bir belirtisiydi. Allah-u Teâlâ herkesin kalbine karısının çocuklarının sevgisini yerleştirmiştir; öyle ki herkes kendi canını tehlikeye atarak onları korumaya çalışır. Ancak kendisini korumak için onları tehlikeye atmaya razı olmaz. Dolayısıyla ayette de ilk önce çocukları, ikinci sırada kadınları ve en sonda da nefisleri zikredilmiştir; güya Resulullah (s.a.a) onları mübaheleye davet ederek: “Gelin ey Hıristiyanlar! Tüm varlığımızla birbirimizle lanetleşelim ve Allah’ın lanetini tüm yalancıların üzerine kılalım; öyle ki bu lanet çoluk-çocuğumuzun da üzerine olsun. Sonuçta yalancının soyu yeryüzünden kesilsin ve batıldan bir eser bile kalmasın.”
Bu manzarayı gören Necran piskoposu dedi ki: “Ben öyle çehreler görüyorum ki, Allah’tan en büyük dağları yerinden koparmasını, dağıtmasını isteseler duaları hemen kabul olur ve dağlar dağılıverir. Bu nurlu çehrelerle mübahele edecek olursak hepimiz yok oluruz ve Allah’ın azabı yeryüzündeki bütün Hıristiyanları kapsamına alabilir ve kıyamet gününe kadar dünyada bir Hıristiyan bile kalmaz.”
Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu: “Mademki lânetleşmekten kaçındınız, öyleyse Müslüman olmak suretiyle onların sahip oldukları hak ve sorumluluklara siz de sahip olun.”
Bunu da reddettiklerinde, Hz. Peygamber (s.a.a) onlara: “O hâlde ben sizi savaş meydanına davet ediyorum.” karşılığını verdi. Hz. Peygamber’in (s.a.a) bu meydan okuması üzerine şöyle dediler: “Bizim Araplarla savaşacak gücümüz yok. Biz seninle, bize saldırmaman ve bizi dinimizden döndürmeye zorlamaman şartı ile barış anlaşması yapmak istiyoruz. Teklif ettiğimiz bu anlaşmanın şartı olarak sana bin tanesi Safer ve bin tanesi Recep ayında olmak üzere yılda iki bin top kumaş elbise ile otuz tane demirden yapılmış normal zırh vermeyi taahhüt ediyoruz.”
Hz. Peygamber (s.a.a), Necranlı Hıristiyanlar ile bu şartla anlaşma yaptıktan sonra şunları söyledi: “Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, yok olmak, Necran halkının üzerine inmek üzereydi. Eğer lânetleşselerdi, çarpılarak maymunlara ve domuzlara dönüşeceklerdi. Vadileri tutuşup üzerlerine ateş yağdıracaktı. Necran bölgesinin halkı, ağaç tepelerindeki kuşlara varıncaya kadar, yok olacaktı. Hıristiyanların üzerinden bir yıl geçmeden hepsi helâk olacaklardı.”
Böylece Necran Hıristiyanlarının temsilcileri Müslümanlığı kabul etmeden beldelerine döndüler.
Tefsirci Ayyaşi’den nakledilmiştir ki: Resulullah (s.a.a) mübahele günü mübahele için yanında götürdüğü dört kişiyi siyah renkteki abasının altına alarak şu ayeti okudu: “Ey Ehlibeyt! Doğrusu Allah pisliği sizden gidermeyi ve sizi tertemiz kılmayı diler.” (Ahzab-33)
Tarihte Gadir-i Hum’un Önemi
Şüphesiz her şeyin önemi, onun hedefine bağlıdır. Bu nedenle tarihte, milletlerin inanç ekseni olan, devletlerin alt yapısını oluşturan, hatıralarda derin izler bırakan herhangi bir din, ekol veya mezhebin oluşumunda etkili olan olaylar büyük önem taşırlar.
Bu yüzden tarihçiler, dinlerin ortaya koyduğu ilke ve öğretileri, yol açtığı savaş ve gelişmeleri, temelini attığı devlet ve medeniyetleri yazmaya büyük önem verirler.
Şayet tarihçi, bu gibi meseleleri önemsemeyip yazmayacak olursa, yazdığı tarih kitabında yerini hiç bir şeyin doldurmayacağı bir boşluk, bir eksiklik meydana gelmiş olur; okuyucu olayların nereden başlayıp nerede bittiğini bir türlü anlayamaz ve yanlış sonuçlar alabilir.
Gadir-i Hum olayı da, bu gibi olayların en önemlilerinden biridir. Çünkü Resulullah (s.a.a)'ın Ehl-i Beyt’inin izinden gidenlerin mezhebi, bu ve buna benzer deliller üzerine kurulmuş olup, milyonlarca taraftara sahiptir. Bunların arasında, çok değerli büyük âlimler, filozoflar, dâhiler, siyasiler, âmirler, liderler, edebiyatçılar ve her kesimden fazilet sahibi kişiler vardır.
Tarihçi, taraftar ise, davasının başlangıç tarihini ümmetine bildirmesi, aktarması gerekir. Karşı taraftar ise, büyük bir ümmetin tarihini yazmak istediğinde, böylesine önemli bir meselenin üzerinden basit bir şekilde geçmeye veya nefsânî sebeplerden dolayı, senedi karşısında alternatifsiz kaldığında, ispatına şüphe oluşturmak amacıyla diğer bazı meseleleri ona karıştırtmaya hakkı yoktur.
Resulullah (s.a.a)'in Gadir-i Hum gününde buyurdukları sözlerde, iki kişi dahi ihtilaf etmemiştir. Ama buna rağmen basiret sahibi insanlara gizli olmayan bu gerçekler, bazıları tarafından nefsânî sebeplerden dolayı o sözlerle neyin kastedildiği ihtilaf konusu yapılmıştır.
Resulullah (s.a.a)’ın Gadir-i Hum Günündeki Konuşmalarını Nakleden Tarihçilerden Bazıları Şunlardır:
1- Belazuri (Ölüm. Hicri. 279) “Ensab-ul Eşraf”ta.
2- İbn-i Kuteybe (ö. h. 276) “el-Meârif” ve “el-İmame ve’s-Siyase”de.
2- Taberi (ö. h. 310) bu konu ile ilgili özel kitabında.
3- İbn-i Zulak-i Mısri (ö. h. 387) “Tarih-i Bağdat”ta.
4- Hatib-i Bağdadi (ö. h. 463) Tarih kitabında.
5- İbn-i Abdulbirr (ö. h. 463) “el-İstiab”de
6- Şehristani (ö. h. 548) “el-Milel ve’n-Nihel”de.
7- İbn-i Asakir (ö. h. 571) “Tarih-i Dimeşk”te.
8- Yakut-i Himvi (ö. h. 626) “Mu’cem-ul Udeba”da.
9- İbn-i Esir (ö. h. 630) “Üsd-ül Gabe”de
10- İbn-i Ebi’l Hadid (ö. h. 656) “Şerh-i Nehc-ul Belâğa”da.
11- İbn-i Hallikan (ö. h. 681) “Vefeyat-ul A’yan”da.
12- Yafii (ö. h. 768) “Mir’at-ul Cinan”da.
13- İbn-i Şeyh el-Belevi (ö. h. 605) “Elif-Ba”da.
14- İbn-i Haldun (ö. h. 808) “Mukaddime”de.
15- Şemsuddin-i Zehebi (ö. h. 748) “Tezkiret-ul Huffaz”da.
16- Nuveyri (ö. h. 833) “Nihayet-ul Ereb Fi Funun-il Edeb”de.
17- İbn-i Hacer-i Askalani (ö. h. 852) “el-İsabe” ve “Tehzib-ut Tehzib”de.
18- İbn-i Sabbağ-ı Malikî (ö. h. 855) “el-Fusul-ul Muhimme”de.
19- Makrizi (ö. h. 845) "el-Hutat-ul Makriziyye"de.
20- Celaleddin-i Suyuti (ö. h. 910) birçok kitabında.
21- Kirmani-i Dimeşki (ö. h. 1019) “Ahbar-ud Duvel”de.
22- Nuruddin-i Halebi (ö. h. 1055) “Siret-ul-Halebiyye”de
Hadisçiler de bu konuda tarihçilerden geri kalmamışlardır. Bir hadisçi nereye yönelirse yönelsin, karşısında Gadir olayını aktaran “Sahih” ve “Müsned”leri görecek, onu birbirinden rivayet ederek sahabeye ulaştıran sahih bir senetle karşılaşacaktır.
Dolayısıyla böyle bir olayı ihmal edip de nakletmeyen bir hadisçi, ümmetin kendisi üzerinde olan büyük bir hakkını eda etmemiş ve ümmeti, Rahmet Peygamberi’nin önemli bir hidayetinden mahrum bırakmış olur.
Gadir hadisini bu yüzden büyük hadisçilerin hemen-hemen hepsi rivayet etmişlerdir. İşte bu hadisi nakleden hadis yazarlarından bazıları:
Şâfiîlerin İmamı, Ebu Abdullah Muhammed b. İdris-i Şâfiî (ö. h. 204); İbn-i Esir’in “Nihaye” adlı eserinde kaydedildiğine göre:
1- Ahmed b. Hanbel (ö. h. 241), “Müsned” ve “Menakıb” adlı kitaplarında.
2- İbn-i Mace (ö. h. 273), “Sünen”inde.
3- Tirmizi (ö. h. 273), “Sahih”inde.
4- Nesai (ö. h. 303) “Sahih”de
5- Ebu Ya’la-i Musûli (ö. h. 307) “Müsned”inde
6- Bağavi (ö. h. 317) “Sünen”de.
7- Dulabi (ö. h. 320) “Muşkil-ul Asar”da.
8- Tahavi (ö. h. 321) “Muşkil-ul Asar”da.
9- Hakim (ö. h. 405) “Müstedrek”de.
10- İbn-i Meğazili eş Şâfiî (ö. h. 483) “Menakıb”da
11- Hatib-i Harezmi (ö. h. 568) “Menakıb” ve “Mekteb-ul İmam-us Sıbt” kitaplarında.
12- Genci-i Şâfiî (ö. h. 658) “Kifayet-ut Talib”de.
13- Muhibbuddin-i Taberi (ö. h. 694) “Riyaz-un Nazire” ve “Zehair-ul Ukba” kitaplarında.
14- Hamvini eş Şâfiî (ö. h. 722) “Feraid-us Simtayn”da
15- Heysemi (ö. h. 807) Mecma-uz Zevaid”de
16- Zehebi (ö. h. 748) “Telhis”te.
17- Cizeri (ö. h. 830) Esne’l Metalib”de
18- Ebu Abbas-i Kastalani (ö. h. 923) “Mevahib-ul Leduniyye”de.
19- Muttaki el Hindi (ö. h. 975) “Kenz-ul Ummal”da
20- Herevi-i Kâri (ö. h. 1014) “el Mirkat-u Fi Şerh-il Miskat”ta.
21- Tacuddin-i Menavi (ö. h. 1031) “Kunuz-ul Hakayık” ve “Feyz-ul Kadir” kitaplarında.
22- Şeyhani Kadiri (ö. h. 11. yy.) “es-Sırat-us Sevi Fi Menakıb-ı Ali-n Nebi”de
23- Ahmed Baksir-i Mekki eş-Şâfiî (ö. h. 1047), “Vesilet-ul Meal fi Menakıb-il Al”da
24- İbn-i Hamza-i Dimeşki el-Hanefi (ö. h. 1120), “el-Beyan ve-t Tarif”de. Ve başkaları…
Kuran-ı Kerim’de bu konuyla ilgili birçok ayet vardır. Müfessirler bu ayetlerin tefsirinde Gadir olayına değinmişlerdir.
Örneğin: Taberi (ö. h. 310), “Tefsir”inde.
Salebi (ö. h. 427 veya H. 437), “Tefsirinde”.
Vahidi (ö. h. 468), “Esbab’un-Nuzul”da.
Kurtubi (ö. h. 567), “Tefsirinde”.
Ebu’s-Suud (ö. h. 982), “Tefsirinde”.
Fahr’ı Razi, (ö. h. 606). Büyük tefsiri “Mefatihul Gayb”de.
İbn-i Kesir eş-Şâfiî (ö. h. 774).“Tefsirinde”.
Nişaburi (ö. h. 8. Yüz yıl). “Tefsirinde”.
Celaleddin Suyuti (ö. h. 911).“ed-Dürr-ül Mensur” adlı tefsirinde.
Hatib-i Şerbini (ö. h. 977).“Tefsirinde”.
Alusi el-Bağdadi (ö. h. 1270). “Ruh’ul Meani”de. Ve diğerleri…
Kelamcılar da, imamet meselesini açıklarken; iddia edene delil olsun diye veya hasmın delilini naklederken, mutlaka “Gadir hadisine” işaret etmişlerdir. Aşağıda bazılarını zikrediyoruz:
Kadı Ebu Bekr’i Baklani el-Basri (ö. h. 403),“Temhid”inde.
Kadı Abdurrahman el-İci eş-Şâfiî (ö. h. 756), “Mevakıf”da.
Seyyid Şerif el-Cürcani (ö. h. 816),“Şerh’ul Mevakıf”da.
Beyzavi (ö. h. 685),“Tevaliu’l-Envar”da.
Şemsuddin el-İsfahani (ö. h. 749),“Metaliu’l-Enzar”da.
Taftazani (ö. h. 792),“Şerh’ul-Mekasıd”da.
Kuşçi Mevlâ Alaaddin (ö. h. 879),“Şerh’ut-Tecrid”de.
Bunlar aynen şöyle demişlerdir:
“Resulullah (s.a.a) veda haccından dönerken, halkı Mekke ve Medine arasında, çok sıcak bir havada “Gadir-i Hum” denen yerde topladı, deve palanlarını üst üste toplatarak üzerine çıkıp şöyle buyurdu: “Ey Müslümanlar! Ben, size sizin kendinizden evlâ değil miyim?” Hep birlikte; “Evet evlâsın.” dediler. Sonra şöyle buyurdu: “ Ben kimin mevlâsı isem, Ali de onun mevlâsıdır. Allah’ım onu seveni sev; ona düşman olana düşman ol, ona yardım edene yardım et, onu terk edeni terk et.”
Bu hadise değinen diğer kelamcılar:
Kadı en-Necm Muhammed eş-Şâfiî (ö. h. 879),“Bediu’l-Meani”de.
Celaleddin Suyuti (ö. h. 911),“Erbein”’inde.
Şam Müftüsü Hamid b. Ali el-İmadi (ö. h. 1171),“Es-Salatu’l-Fahire bi’l-Ahadis’il-Mütevatir”de.
Alusi el-Bağdadi (ö. h. 1324),“Nesr’ul-Leali”de.
Ve başkaları…
Arap dili edebiyatçıları “Mevlâ”, “Hum”, “Gadir” ve “Veli” gibi kelimelerin manalarını açıklarken mutlaka “Gadir Hadisi”ne işaret etmişlerdir. Aşağıda zikrolunan edebiyatçılar gibi:
İbn-i Dureyd Muhammed b. Hasan (ö. h. 321).[1] “Cemhere”sinde, c. 1, s. 71,
İbn-i Esir (ö. h. 606), “Nihaye”sinde.
Himvi (ö. h. 626), “Mu’cem’ul-Buldan”da “Hum” kelimesini açıklarken.
Zübeydi el-Hanefi (ö. h. 1205), “Tac’ul-Arus”ta, c. 10, s. 399.
Nebehani (ö. h. 14. yüz yılda), “Mecmuat’un Nebhaniyye”de.
[1]– “Cemhere”nin Elimizde olan baskısında şöyle yazılmıştır:
“Gadir-i Hum tanınan, bilinen bir yerin ismidir. Resulullah (s.a.a), orada ayağa kalkıp bir konuşma yaparak Emir’ül- Mü’minin Ali b. Ebi Talib’in faziletini açıklamıştır… Ama İbn-i Şehraşub ve başkaları geçmiş asırlarda “Cemhere”nin el yazması nüshasından şöyle nakletmişlerdir: “Gadir-i Hum, Resulullah (s.a.a)’ın, Ali (a.s)’ı halifesi olarak tayin ettiği yerin ismidir. Ne var ki, yayıncılar bunu tahrif etmişlerdir.
İran ve Suriye Dışişleri Bakanlarından Ortak Basın Açıklaması
Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdat Astana sürecinin devamı olan Tahran’ın ev sahipliğinde düzenlenen 3’lü zirvesinin ardından İran'a yaptığı ziyaret kapsamında İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile görüştü.
İki taraf görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi.
İran Dışişleri Bakanı bu basın toplantısında şu ifadelere yer verdi: "Dün Tahran’da 7. Astana süreci zirvesi düzenlendi. Suriye'nin yaşadığı hassas koşullar ve çatışma ihtimallerinden dolayı, bu zirve gelişmelerin yönünü değiştirmeye ve siyasi bir yola sokmaya çalıştı. Yapılan tavsiyelerin Astana süreci liderleri tarafından dikkate alınmasını umuyoruz. Suriye ve Türkiye'nin bu süreci iyi bir şekilde geride bırakmasını umuyoruz."
Emir Abdullahiyan, "Türkiye'nin Suriye'de bazı grupların varlığına ilişkin endişeleri siyasi yollarla çözülebilir. Dünkü toplantıda (İran-Türkiye-Rusya Üçlü Zirvesi) bu konu gündeme getirildi." açıklamasını yaptı.
Emir Abdullahiyan; "Amerika, IŞİD ile mücadelede bahanesi ile hareket ediyor. Fırat'ın doğusu Suriye kaynaklarının talan edildiği bir bölgeye dönüşmüş. Amerikalı güçler derhal bölgeyi terk etmeli." dedi.
İran Dışişleri Bakanı, "Suriye'yi yeniden inşa etme ve Suriyeli mültecileri şehirlerine geri dönmeye çağırma da ele aldığımız konular arasındaydı." dedi.
Emir Abdullahiyan, Siyonist Rejim'in Suriye'ye yönelik hareketliliğini de değerlendirerek "Bugün Siyonist Rejim en kötü koşullarında olsa da zafiyetinden kaynaklanan girişimlerde bulunuyor. Siyonistlerin hiçbir tacizini cevapsız bırakılmadığını biliyoruz. Bölge de bu girişimlere karşı sessiz kalmayacaktır." dedi.
Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdat ise bu basın toplantısında şu açıklamalarda bulundu: "İran'ın Suriye toprak bütünlüğünü koruyan bildiriler yayımlanma sürecindeki çabalarından dolayı memnunuz."
Suriye Dışişleri Bakanı, "Türkiye, Suriye topraklarında güvenli bölge kurdu. Türkiye'nin bu girişimi Şam ile çatışmaya yol açabilirdi. Türkiye'nin Suriye topraklarına yönelik her türlü müdahalesini ve güvenli bölge için bu girişimlerini reddediyoruz. Türkleştirme ve Suriye'de terör gruplarını desteklemesine karşıyız." dedi.
Faysal Mikdat ayrıca işgalci Amerikan güçlerinin Suriye'deki varlığı ile ilgili olarak " Koşulsuz, şartsız ve derhal Suriye'den çıkmalıdır." dedi.
İran ve Suriye Dışişleri Bakanlarından Ortak Basın Açıklaması
Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdat Astana sürecinin devamı olan Tahran’ın ev sahipliğinde düzenlenen 3’lü zirvesinin ardından İran'a yaptığı ziyaret kapsamında İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile görüştü.
İki taraf görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi.
İran Dışişleri Bakanı bu basın toplantısında şu ifadelere yer verdi: "Dün Tahran’da 7. Astana süreci zirvesi düzenlendi. Suriye'nin yaşadığı hassas koşullar ve çatışma ihtimallerinden dolayı, bu zirve gelişmelerin yönünü değiştirmeye ve siyasi bir yola sokmaya çalıştı. Yapılan tavsiyelerin Astana süreci liderleri tarafından dikkate alınmasını umuyoruz. Suriye ve Türkiye'nin bu süreci iyi bir şekilde geride bırakmasını umuyoruz."
Emir Abdullahiyan, "Türkiye'nin Suriye'de bazı grupların varlığına ilişkin endişeleri siyasi yollarla çözülebilir. Dünkü toplantıda (İran-Türkiye-Rusya Üçlü Zirvesi) bu konu gündeme getirildi." açıklamasını yaptı.
Emir Abdullahiyan; "Amerika, IŞİD ile mücadelede bahanesi ile hareket ediyor. Fırat'ın doğusu Suriye kaynaklarının talan edildiği bir bölgeye dönüşmüş. Amerikalı güçler derhal bölgeyi terk etmeli." dedi.
İran Dışişleri Bakanı, "Suriye'yi yeniden inşa etme ve Suriyeli mültecileri şehirlerine geri dönmeye çağırma da ele aldığımız konular arasındaydı." dedi.
Emir Abdullahiyan, Siyonist Rejim'in Suriye'ye yönelik hareketliliğini de değerlendirerek "Bugün Siyonist Rejim en kötü koşullarında olsa da zafiyetinden kaynaklanan girişimlerde bulunuyor. Siyonistlerin hiçbir tacizini cevapsız bırakılmadığını biliyoruz. Bölge de bu girişimlere karşı sessiz kalmayacaktır." dedi.
Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdat ise bu basın toplantısında şu açıklamalarda bulundu: "İran'ın Suriye toprak bütünlüğünü koruyan bildiriler yayımlanma sürecindeki çabalarından dolayı memnunuz."
Suriye Dışişleri Bakanı, "Türkiye, Suriye topraklarında güvenli bölge kurdu. Türkiye'nin bu girişimi Şam ile çatışmaya yol açabilirdi. Türkiye'nin Suriye topraklarına yönelik her türlü müdahalesini ve güvenli bölge için bu girişimlerini reddediyoruz. Türkleştirme ve Suriye'de terör gruplarını desteklemesine karşıyız." dedi.
Faysal Mikdat ayrıca işgalci Amerikan güçlerinin Suriye'deki varlığı ile ilgili olarak " Koşulsuz, şartsız ve derhal Suriye'den çıkmalıdır." dedi.
İran ve Suriye Dışişleri Bakanlarından Ortak Basın Açıklaması
Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdat Astana sürecinin devamı olan Tahran’ın ev sahipliğinde düzenlenen 3’lü zirvesinin ardından İran'a yaptığı ziyaret kapsamında İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile görüştü.
İki taraf görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi.
İran Dışişleri Bakanı bu basın toplantısında şu ifadelere yer verdi: "Dün Tahran’da 7. Astana süreci zirvesi düzenlendi. Suriye'nin yaşadığı hassas koşullar ve çatışma ihtimallerinden dolayı, bu zirve gelişmelerin yönünü değiştirmeye ve siyasi bir yola sokmaya çalıştı. Yapılan tavsiyelerin Astana süreci liderleri tarafından dikkate alınmasını umuyoruz. Suriye ve Türkiye'nin bu süreci iyi bir şekilde geride bırakmasını umuyoruz."
Emir Abdullahiyan, "Türkiye'nin Suriye'de bazı grupların varlığına ilişkin endişeleri siyasi yollarla çözülebilir. Dünkü toplantıda (İran-Türkiye-Rusya Üçlü Zirvesi) bu konu gündeme getirildi." açıklamasını yaptı.
Emir Abdullahiyan; "Amerika, IŞİD ile mücadelede bahanesi ile hareket ediyor. Fırat'ın doğusu Suriye kaynaklarının talan edildiği bir bölgeye dönüşmüş. Amerikalı güçler derhal bölgeyi terk etmeli." dedi.
İran Dışişleri Bakanı, "Suriye'yi yeniden inşa etme ve Suriyeli mültecileri şehirlerine geri dönmeye çağırma da ele aldığımız konular arasındaydı." dedi.
Emir Abdullahiyan, Siyonist Rejim'in Suriye'ye yönelik hareketliliğini de değerlendirerek "Bugün Siyonist Rejim en kötü koşullarında olsa da zafiyetinden kaynaklanan girişimlerde bulunuyor. Siyonistlerin hiçbir tacizini cevapsız bırakılmadığını biliyoruz. Bölge de bu girişimlere karşı sessiz kalmayacaktır." dedi.
Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdat ise bu basın toplantısında şu açıklamalarda bulundu: "İran'ın Suriye toprak bütünlüğünü koruyan bildiriler yayımlanma sürecindeki çabalarından dolayı memnunuz."
Suriye Dışişleri Bakanı, "Türkiye, Suriye topraklarında güvenli bölge kurdu. Türkiye'nin bu girişimi Şam ile çatışmaya yol açabilirdi. Türkiye'nin Suriye topraklarına yönelik her türlü müdahalesini ve güvenli bölge için bu girişimlerini reddediyoruz. Türkleştirme ve Suriye'de terör gruplarını desteklemesine karşıyız." dedi.
Faysal Mikdat ayrıca işgalci Amerikan güçlerinin Suriye'deki varlığı ile ilgili olarak " Koşulsuz, şartsız ve derhal Suriye'den çıkmalıdır." dedi.
Erdoğan: ABD, Fırat'ın Doğusunu Terk Etmek Durumunda
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Tahran’a gerçekleştirdiği resmi ziyaret dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı.
"Sayın Reisi ve Sayın Putin’in katılımıyla Astana formatında Üçlü Zirvemizi gerçekleştirdik" ifadelerini kullanan Erdoğan, "Suriye’deki güncel gelişmelere ilişkin fikir alışverişinde bulunduk. Astana garantörleri olarak, ihtilafın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2254 Sayılı Kararı temelinde çözüme kavuşturulmasına yönelik mutabakatımızı teyit ettik. Siyasi sürecin etkin bir şekilde sürdürülmesine dair beklentimizin altını ortaklarımızla birlikte yeniden çizdik. Terörle mücadele, insani yardımların kesintisiz bir şekilde sürdürülmesi ve Suriyelilerin ülkelerine güvenli ve gönüllü geri dönüşleri konularındaki tutumumuzu tekrar vurguladık. Bu konularda Astana ortaklarımızla iş birliği halinde çalışma konusunda anlayış birliğine vardık. Ayrıca, Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Sayın Putin’le kapsamlı ve verimli bir ikili görüşme de gerçekleştirdik." dedi.
"3 liderde de terörle mücadele konusunda bir birliktelik var'
"Astana süreciyle alakalı olarak İran ve Rusya ile başladığımız nokta ne ise ben bugün de Sayın Putin’i aynı noktada gördüm, aynı değerlendirmeleri yapıyor gördüm. İran tarafında tabii daha önce Hasan Ruhani vardı, şimdi ise İbrahim Reisi var. İster istemez bazı değişiklikler oluyor desek de İran gibi bir devlet, bu tür düşüncelerini öyle kısa vadede değiştirmez. Aynı şekilde Rusya’da zaten Putin işin başındaydı, yine işin başında. Bizde de aynı şekilde, Erdoğan Türkiye Cumhuriyeti’nin başındaydı, yine başında. Üçlü Zirve sonrası ortak basın toplantısında da görmüşsünüzdür, üçümüzün de düşünceleri herhalde aynı değildi. Farklı düşünceler ortaya koyduğumuz çok açık net ortadaydı. Bazı yerlerde farklılıklar olsa bile terörle mücadele konusunda bir defa bir birliktelik var. Terörle ilgili konuda da PKK/PYD/YPG terör örgütlerine karşı ister istemez birleşiyoruz. Kaldı ki zaten bu rejime de en çok zararı veren sorun. Şu anda terör örgütü, Fırat’ın doğusunda özellikle petrol kuyularını emiyor, sömürüyor; ondan sonra rejime de satıyor. Böyle bir durum var. Şimdi baktığımızda, Amerika önceki başkanlar dönemi de dahil buradaki terör örgütlerine ciddi manada binlerce tır silah, mühimmat, araç gereç taşıdı. Bu hala devam ediyor. Hatta koalisyon güçleri de yine aynı şekilde bu desteklerini sürdürüyorlar. Yaptığımız görüşmelerde Sayın Biden’a da söyledik. Dedik ki “Bakın, bunca tırları buraya siz gönderiyorsunuz. Buradaki bütün terör örgütlerine bu destekleri siz veriyorsunuz. Ondan sonra da terörle mücadelede beraberiz, NATO’da beraberiz diyorsunuz.” Nasıl beraberiz? Bunları sürekli işlemek durumundayız."
{jcomments on}
"Yeni bir harekât konusu milli güvenlik endişelerimiz giderilmediği sürece gündemimizde yer almaya devam edecek. Diğer taraftan bakıyorsunuz Amerika’nın oradaki elemanları terör örgütü mensuplarına eğitim yaptırıyor. Bu eğitim esnasında rejimin bayrağını da orada bunlar dalgalandırıyorlar. Niçin? Güya aldatacak ya… Aldatabilirse… Yaptıkları iş, orada Türk askerine karşı bir terörist eyleme girmek. Burada da kalkıp rejimin bayrağını orada dalgalandırmakla acaba Türk ordusunu aldatır mıyız diye düşünüyorlar. Bunu yemezler. Şu anda tabii gerek Fırat’ın doğusu gerek İdlib gerek Afrin, bütün buralardaki gelişmelerde biz hassasiyetimizi sürdürüyoruz. Başından itibaren de konuştuğumuz şey şu; sınırdan 30 kilometre güneye kadar, buralardaki terör örgütleriyle mücadelemizde Rusya’nın da İran’ın da bizim yanımızda olmasını istiyoruz. Burada bize gerekli desteği vermelidirler. Bunu burada gerek Sayın Putin’e gerek Sayın Reisi’ye de tekrar ifade ettik. Her ikisi de zaten yaptıkları açıklamalarda bu konulara vurgu yaptılar. Öyle zannediyorum ki PKK/YPG/PYD konularında ayrı düşünmüyoruz. Ama bundan sonra da yine bunu işlemeye devam etmemiz lazım."
'Amerika şu anda bir defa Fırat’ın doğusunu terk etmek durumunda'
"Şimdi burada herhangi bir değişikliğin olup olmadığı hesabına girecek olursak o zaman zaten Astana sürecinin hiçbir anlamı kalmaz. Astana süreci niçin var? Suriye’nin toprak bütünlüğü noktasında Türkiye’nin herhangi bir derdi yok. Biz böyle bir tasarrufun içerisinde değiliz. Ama bizim burada sınırdan 30 kilometre alan için belirttiğimiz bir husus var. Çünkü buralardan bizim sınırlarımıza sürekli taarruzlar oluyor. Bizim burada askerlerimiz şehit oldu, insanlarımız öldürüldü. Sadece Türk vatandaşı olarak değil, İdlib’de ve diğer bölgelerde sivil insanlar öldürüldü. Bütün bunları bizim dünyayla paylaşmamız, bunları anlatmamız lazım. Amerika şu anda bir defa Fırat’ın doğusunu terk etmek durumunda. Astana sürecinden çıkan tespit bu. Diyorlar ki, Fırat’ın doğusundan Amerika askerini çeksin. Şimdi buradan çıkacak bir netice Türkiye’nin de beklentisidir. Çünkü oradaki terör örgütlerini besleyen Amerika. Amerika terör örgütlerini beslediğine göre, biz de bu terör örgütleriyle mücadele ettiğimize göre, oradan çekildiği anda veya bu terör örgütlerini beslemediği takdirde bizim işimiz kolaylaşacaktır."
'Afganistan’dan gelen mülteciler hususunda İran’ın ciddi sıkıntısı var'
"Afganistan’dan gelen mülteciler hususunda İran’ın ciddi sıkıntısı var. Sayın Reisi bunları açık net anlattı. Tabii kolay değil. Kamp noktasında hazırlıkları var mı yok mu diye baktığımızda yok. Yani biz şu anda mesela Suriye’nin kuzeyinde briket evler yapıyoruz. Bizim bu yaptığımız briket evlerle de hedefimiz en az 1 milyon Suriyeli mülteciyi tekrar kendi topraklarına geri döndürmek. Şu an itibarıyla da konut sayıları her geçen gün artıyor ve bunu STK’larla hep birlikte yapıyoruz. Ama bunu özellikle söylüyorum; ne Avrupa Birliğinden ne şuradan ne buradan en ufak bir destek alarak değil, bizim kendi sivil toplum kuruluşlarımızla birlikte yapıyoruz. AFAD’ın koordinesinde bunu sürdürüyoruz. Hedefimiz de inşallah burada 250 bin konut yaparsak, biz cebren değil, gönüllü olarak geri dönüşü inşallah 1 milyonun üzerine çıkarırız. Ve o ucube çadırlar içerisinde yağmurda, çamurda anne babaları, çoluk çocukları inşallah kötü şartlarda görmeyiz."
'Biden, bize böyle bir Yunanistan şartı filan koymadı'
"Biz tabi Sayın Biden ile bu konuları görüştüğümüzde Biden, bize böyle bir Yunanistan şartı filan koymadı. Tam aksine, uzunca yaptığımız görüşmede NATO üyesi ülkeler olarak herhalde birbirimizin hukukunu korumalıyız diye konuştuk. Kendisi de F16’lar konusunda “Ben elimden gelen bütün gayreti göstereceğim” dedi. Maalesef şu anda Temsilciler Meclisinde az da olsa bu işe muhalefet edenler var. Mevcut gelişmelere baktığımızda aslında böyle bir koşul meselesi bana göre bizi bağlayıcı bir koşul değil. Yeter ki onlar F16’larla ilgili bizim teklifimize evet desinler, bize sıfır F16’ları versinler. Zaten elimizdekilerin bakım onarımını biz şu anda yapabilecek güçteyiz. O konuda herhangi bir sıkıntımız yok. Ama tabii ki yedek parça noktasında bazı taleplerimiz var. Bunları da yerine getirmeye karar verdiler. Bir de Amerika’da Kasım ayında ara seçimler var. Onlar da önemli. Kasım ara seçimleri ne getirir ne götürür bunları da göreceğiz. Orada cumhuriyetçilerin senatoda daha ağır basacağı, Temsilciler Meclisinde de yine ağırlığı ele geçireceği istikametinde bilgiler geliyor."
'Sayın Putin’in bizim gayretlerimiz noktasındaki bakışı olumlu'
"Şu an itibarıyla Sayın Putin’in bizim gayretlerimiz noktasındaki bakışı olumlu. Bundan dolayı hatta şükranlarını bildiriyor. Bize çok çok farklı bazı teklifleri oldu. Biz inşallah burada doğal gaz konusunda, Akkuyu meselesinde ve diğer konularda şu anda dayanışmamızı aynen sürdürüyoruz, sürdüreceğiz."
'Aliyev Putin üzerinden selam yolladı'
"Sayın Putin’in galiba önceki gün Sayın İlham Aliyev’le görüşmesi oldu. Hatta bana “Size İlham Aliyev’in de selamını getiriyorum” dedi. Aliyev’le görüşmesinde “Erdoğan’la da görüşeceğim” deyince Aliyev’in “benim de selamlarımı iletin” dediğini aktardı. Oradaki gelişmelerle ilgili ben İlham Bey’le de daha yeni görüştüm. Yaptığımız görüşmede de İlham Bey “olumlu istikamette yürüyor” dedi. Biliyorsunuz Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Michel ve Paşinyan’la beraber üçlü bir araya geldiler. O görüşme de yine İlham Bey’in ifadesiyle olumlu geçti. O görüşmeden sonra biz İlham Bey’le ayrıca bir daha görüşmüştük. Aldığım bilgilere göre istikamet üzere gidiliyor ve yakında da inşallah o bölgeyi kapsayacak havalimanın da açılışı yapılacak."
'Gizli, saklı herhangi bir şey yok'
"Biz Finlandiya’ya da İsveç’e de NATO Genel Sekreteri’nin de yer aldığı masada şartlarımızı çok açık net söyledik. Gizli, saklı herhangi bir şey yok. Şartımız bu ülkelerin terör örgütlerinin faaliyet ve gösterilerini sonlandırması, ellerindeki teröristleri iade etmesi… Biliyorsunuz PKK/PYD/YPG ve FETÖ’yü terör örgütü olarak burada kayıtlara girdik. Bunları vereceksiniz dedik. Parlamentolarına varıncaya kadar bu terör örgütünü bunlar besliyorlar. Adeta kuluçka yuvası gibi. Böyle bir durum var. Şimdi bunlar bize verdikleri sözü yerine getirmedikleri takdirde bizim de bu işe olumlu bakmamız mümkün değil. Diğer taraftan sağ olsun bizim muhalefet zaten elimizden bütün malzemeleri hemen kapıveriyor! Onlar dediler ki zaten biz bu işe fırsat vermeyiz. Bir defa Yunanistan’ın yeniden NATO’ya girmesinin önünü siz açtınız. Adamlar çıkmıştı, siz tekrar soktunuz içeri. Bunları halkımıza, hele gele gençlerimize anlatmamız lazım. Şu anda maalesef terör noktasında hemen hemen İskandinav ülkelerinin tamamı bu işin kuluçkası. Norveç de böyle. Her ne kadar şu anda Sayın Genel Sekreter oralı olsa da ama maalesef onlar da öyle. En ilerisi Almanya, orada da öyle. Fransa, Hollanda, İskandinav ülkeleri, İngiltere, İtalya öyle. Hepsinde durum bu. Batı’nın şu anda bu konuda konuşacak aslında ne mecali ne hakkı var."
Türkiye-İran Yüksek Düzeyli İşbirliği Ortak Bildirisi
Türkiye ile İran arasında Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi 7. Toplantısı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin eş başkanlığında bugün Tahran'da gerçekleştirildi.
Toplantı çerçevesinde iki ülke arasında 8 anlaşma imzaladı.
Toplantının ardından yayımlanan bildiride, terörle mücadeleden, düzensiz göç ve küresel gıda krizine kadar birçok konuda işbirliği mesajına yer verildi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile İran Cumhurbaşkanı Reisi başkanlığında, Tahran'daki Sadabad Sarayı'nda düzenlenen Türkiye-İran Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi 7. Toplantısı'nın ardından ortak bildiri yayımlandı.
Bildiride tarafların, ikili ilişkilerinin mevcut durumunun yanı sıra bölgesel ve küresel gelişmelerin ışığında aralarındaki son dört asırdır kardeşlik ve dostluk ilişkilerinin varlığı ve devamı ile bu ilişkilerin, karşılıklı saygı, karşılıklı çıkar ve iyi komşuluk temelinde genişletilmesinin önemi vurgulandı.
İki ülkenin üst düzey yetkililerinin ekonomik, ticari ve transit geçişlerle ilgili bağlarını sürekli biçimde geliştirmeye yönelik güçlü siyasi iradelerini yinelediği belirtilen bildiride, Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyinin geçmiş toplantılarında alınan kararların uygulanması ihtiyacı kaydedildi.
Türkiye ve İran'ın ikili ve bölgesel düzeyde, terörün her türüne ve biçimine karşı güçlü siyasi iradelerini ifade ettiği vurgulanan bildiride, şu ifadeler yer aldı:
"Taraflar, çatışmaların barışçı çözümü için bölgesel ve uluslararası mekanizmaların asli, yadsınamaz önemini ve daha adil bir uluslararası düzenin kurulmasını teminen adaletli, tam kapsayıcı ve insani yaklaşımların gerekliliğini vurgulayarak; siyasi, ekonomik, kültürel, bilimsel ve güvenlik işbirliğinin yanı sıra iki ülke arasında sürekli üst düzey heyet teatileri ziyaretleri yoluyla, ikili ilişkilerin daha da güçlendirilmesi yönündeki amaçlarını bir kez daha tekrarlamışlardır."
Tarafların mevcut mekanizmalardan tam anlamıyla yararlanmak ve Karma Ekonomik Komisyon, Tercihli Ticaret Anlaşması (PTA), ulaştırma, bankacılık, gümrük, sağlık ve tarım alanlarında ortak işbirliği komiteleri dahil yürürlükte bulunan anlaşmaları ve düzenlemeleri tam olarak uygulamak suretiyle ikili ticaret hacmini artırma ve ekonomik işbirliği için yeni imkanlar yaratma konusundaki taahhütlerini vurguladığı belirtilen bildiride, tarafların, yatırımlara yönelik güvenli ve cazip bir ortam yaratmak dahil, iki ülkenin özel sektörlerine garanti ve teşvik sağlamanın önemini yineledikleri kaydedildi.
Bildiride, bölgesel kara yolları ve demir yolları transit ve ulaştırma koridorlarında altyapıya ortak yatırım yapılması yönünde özel sektörleri teşvik konusundaki iradelerini ifade eden iki ülkenin, enerji alanında ikili işbirliğinin güçlendirilmesi ve genişletilmesini vurguladığı belirtildi.
Evrenin korunması ve su kaynakları yönetimi alanlarında ortak işbirliğini güçlendirmek ve genişletmek amacıyla ikili istişarelerin sürdürülmesini ve ortak çalışma gruplarının kurulmasının vurgulandığına da yer verilen bildiride, "Taraflar, konsolosluk işlerinde işbirliğini genişletmeye yönelik çabaların artırılması ve konsolosluk istişarelerinin düzenli olarak yapılması ihtiyacı konusundaki ortak çıkarlarını vurgulamışlar; Türkiye Büyük Millet Meclisi ile İran İslam Cumhuriyeti İslami Şura Meclisi arasında halihazırda mevcut parlamenter diplomasinin ve bunun parlamenter işbirliği yoluyla genişlemesinin üzerinde durmuşlar; uluslararası siyasi uyuşmazlıkların tek taraflı yaptırımlarla değil, yalnızca anlamlı siyasi diyalogla ele alınabileceğine dair inançlarını ifade etmişlerdir" ifadeleri kullanıldı.
Rusya'nın Ukrayna operasyonu
Bildirinin devamında şu ifadelere yer verildi:
"Uluslararası hukuk çerçevesinde, çatışmaların barışçı çözümüne ve bölgesel ve küresel meseleler karşısında güç kullanılmamasına ilişkin ortak çıkarlarını ifade etmişler; Ukrayna'daki savaşın olumsuz sonuçları hakkındaki endişelerini ifade ederken, müzakereler sonucunda elde edilebilecek bir çözümün gerekliliğini ve aciliyetini ve ortaya çıkan küresel gıda krizi dahil, ancak bununla sınırlı olmamak üzere, krizin insani yansımalarının ele alınmasına yönelik ortak çabaların önemini vurgulamışlar."
Terör örgütleriyle mücadele
İki ülkenin, tüm biçimleri ve tezahürleriyle terörizmi kınadıklarını teyit ederek ve fark gözetmeksizin bütün terör örgütleriyle mücadele ihtiyacını hatırda tuttukları belirtilen bildiride, "Taraflar, ortak sınırları boyunca terör örgütlerinin ve organize suç şebekelerinin varlığını ve faaliyetlerini önlemek için karşılıklı olarak kararlaştırılacak mevcut ve daha fazla ikili mekanizmalardan tam olarak yararlanacaklarına dair kararlılıklarını da vurgulamışlardır" değerlendirmesi yapıldı.
Bildiride, Türkiye ile İran'ın, göçün temel nedenlerinin tespit edilmesi konusunda işbirliğinin önemini vurguladığı ve düzensiz göç hareketleriyle baş edebilmek amacıyla sınır yönetiminin geliştirilmesinin ve bu bağlamda iki ülkenin ilgili kurumları arasında, 14 Mart 1937 tarihli Türkiye-İran sınır anlaşması çerçevesinde eş güdümün artırılmasının öneminin ve Mültecilerin Statüsüne ilişkin 1951 Sözleşmesi ve 1967 Protokolü'nün hükümlerinin altını çizdikleri vurgulandı.
Suriye, Yemen ve Afganistan
Bildiride, "Taraflar, Suriye'nin toprak bütünlüğüne, siyasi birliğine ve ulusal egemenliğine olan bağlılıklarına işaret edilerek, "Suriye halkının acılarını hafifletmenin tek yolunun siyasi bir çözümden geçtiğini ve Astana anlaşmalarının uygulanmasının önemini bildirmişlerdir" denildi.
İki ülkenin, Yemen'de devam eden siyasi ve insani krizin acilen sona erdirilmesi gerektiği ifade edilen bildiride, "Uluslararası toplumu Yemen halkına, özellikle de çocuklara gıda ve diğer temel ihtiyaçları sağlamak için birlikte çalışmaya çağırmışlar; tarafların vardığı ateşkesi memnuniyetle karşılamışlar ve çatışmayı çözmek için bunun kalıcı bir ateşkesi ve siyasi bir süreci beraberinde getirmesini umduklarını ifade etmişler ve BM Genel Sekreterinin özel temsilcisinin bu yöndeki çabalarını desteklemişlerdir." değerlendirmesi yer aldı.
Tarafların, Afganistan'da, bütün siyasi ve etnik grupları temsil edecek, etnik ve mezhepsel ayrım olmaksızın tüm Afgan vatandaşlarının güvenliğini sağlayacak, tüm biçimleriyle ve tezahürleriyle terörizmle etkin mücadele edecek kapsayıcı bir hükümet kurulmasının gerekliliğini yinelediği ve sürdürülebilir sosyal ve ekonomik kalkınma için gerekli olan, kadınların yaşamın her alanına tam, eşit ve anlamlı katılımlarının ve dahil edilmelerinin önemini vurguladıkları belirtildi.
Irak'ın toprak bütünlüğü
Türkiye ve İran'ın, Irak'ın toprak bütünlüğünün korunmasını vurguladıkları ifade eden bildiride, şunlar kaydedildi:
"Taraflar, ülkedeki siyasi sürece ve kapsayıcı ve işleyen yeni bir hükümet kurulmasına yönelik desteklerini dile getirmişler; terörle mücadele ve ülkenin yeniden inşasına yönelik çabalarında Irak hükümetine desteklerini ifade etmişler; bölgede kalıcı istikrarın sağlanması için ekonomi ve ticaret alanlarında bölgesel işbirliğinin genişletilmesinin önemini belirtmişler, ayrıca Irak topraklarının, teröristlerin komşu ülkelere yönelik saldırılar düzenleme amacıyla kullanmalarına izin verilmemesinin öneminin altını çizmişler."
Filistin meselesi
İslam dünyasının en temel meselesi olan Filistin ve Kudüs'ün her zaman ilgi ve dikkatleri dahilinde olduğunu vurgulayan iki ülke, Filistin meselesinin vazgeçilmez haklarını gerçekleştirme çabalarına ve eylemlerine ilkeli biçimde destek sağlama sözü verdikleri belirtildi. Bildiride, tarafların, yasa dışı yerleşim eylemleri de dahil olmak üzere, tüm tek taraflı politikalara bir son verilmesinin ve Kudüs-ü Şerif'in kutsallığının korunmasının önemini vurguladıkları kaydedildi.
Bildiride, "Taraflar, Güney Kafkasya'da çok yönlü işbirliğinin geliştirilmesi için 3+3 Bölgesel Danışma Platformu'nun öneminin ve toplantılarının düzenlenmesinin gerekliliğinin altını çizmişler, Birleşmiş Milletler, İslam İşbirliği Teşkilatı, EİT ve D-8 gibi her iki ülkenin de üyesi olduğu uluslararası kuruluşlarda işbirliğinin önemini vurgulamışlardır" ifadelerine yer verildi.
Erdoğan ve Putin Tahran'da Görüştü
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Astana formatında Tahran Üçlü Zirvesi kapsamında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'le bir araya geldi.
İki liderin Rusya'nın Ukrayna işgalinin başladığı günden bu yana ilk yüz yüze görüşmesi, Tahran Uluslararası Konferans Salonu'nda gerçekleşti.
Baş başa görüşme öncesi salona girişte el sıkışarak gazetecilere görüntü veren iki lider, kısa birer konuşma yaptı.
Konuşmasına teşekkürlerini ileterek başlayan Erdoğan, yüz yüze görüşmedikleri süreç içinde Rusya ile diplomasiyi telefonla sürdürdüklerini hatırlattı.
Astana formatında bir araya gelinmesinin çok büyük bir avantaj olduğunu vurgulayan Erdoğan, şunları şöyle devam etti: "Dışarıda da dostları gördük. Gerçekten bugün yoğun bir gündemi sizlerle paylaşacağız. İnanıyorum ki bu süreç içerisinde hakikaten arabuluculuk formatında da Rusya'nın yaklaşım tarzı olumlu istikamette sürüyor. Son İstanbul görüşmelerinde de Rus heyetinin yaklaşım tarzı çok olumluydu. Buradan alacağımız netice, tüm dünyayı da olumlu etkileyecektir. Ben şahsım, heyetim adına teşekkür ediyorum. Görüşmelerimizin verimli geçeceğini umuyorum."
PUTİN'DEN ARABULUCULUK TEŞEKKÜRÜ
Rusya Devlet Başkanı Putin ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Karadeniz üzerinden tahıl ihracatı ve gıda problemleri konusunda arabuluculuk çabalarından dolayı teşekkür etti.
Erdoğan ile yaklaşık bir yıldır yüz yüze görüşemediklerini ancak telefonla sık sık görüştüklerini söyleyen Putin, "İlişkilerimiz her şeye rağmen gelişiyor. İkili ticaret hacmi önemli ölçüde artıyor" dedi.
Astana formatı çerçevesinde görüşme imkanından dolayı duyduğu memnuniyeti dile getiren Putin, konuşacak pek çok konu olduğunu ifade etti.
Ukrayna'dan tahılın çıkarılması sorununa değinen Putin, "Arabuluculuk çabalarınız, gıda sorunları ve Karadeniz üzerinden tahıl ihracatı ile ilgili müzakereler için Türkiye'de platformu sağlamanızdan dolayı sizlere teşekkür ederim. Arabuluculuğunuz sayesinde ilerleme kaydettik. Tüm sorunlar henüz çözülmedi ancak ilerlemenin olması iyidir" diye konuştu.
Suriye meselesiyle ilgili de birçok konu bulunduğuna işaret eden Putin, Karabağ meselesinin de Rusya ve Türkiye'nin ilgi odağında olduğunu dile getirdi.
Erdoğan ve Putin daha önce ayrı ayrı İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'yle bir araya gelmişti.
Görüşmenin ardından Erdoğan, Putin ve Reisi Astana formatında üçlü zirve toplantısına katılacak.
Tahran’da 3’lü Zirve Gerçekleşti
İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin katıldığı Astana Formatında İran-Türkiye-Rusya Federasyonu Üçlü Zirvesi tamamlandı.
Üçlü zirve toplantısının açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Reisi, Astana sürecini Suriye'de barışın tesisi açısından başarılı bir süreç olarak nitelendirerek, "ABD'nin tek taraflı yaptırımları Suriye halkı üzerinde ek baskılar yarattı ve savaşla emellerine ulaşamayanlar artık Suriye halkına çeşitli yollarla baskı yapıyorlar" dedi.
İran Cumhurbaşkanı Reisi, Suriyeli göçmenlere ilişkin şu açıklamalarda bulundu:
"Uluslararası toplum, Suriyeli sığınmacıların dönüşüne yardımcı olmalıdır. İran bu alandaki her türlü çabayı desteklemektedir. Uluslararası toplumdan bu sorunu dikkate almasını talep ediyoruz."
Suriye'nin toprak bütünlüğünün önemine dikkati çeken Reisi, "Suriye'nin toprak bütünlüğünün ihlali, güvenliğin sağlanmasına yardımcı olamaz. Bağımsız bir Suriye sadece barışı geri getirmekle kalmayacak, aynı zamanda ülke ve bölgede istikrarın sağlanmasında katkıda bulunacaktır." değerlendirmesinde bulundu.
İran Cumhurbaşkanı Reisi, ABD'nin bölgesel politikasını eleştirerek, "ABD'nin Suriye ve tüm bölgeden bir an önce çıkarılması gerekiyor." şeklinde konuştu.
Erdoğan: Terör Örgütleriyle Mücadelemiz Her Daim Sürecektir
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise şu ifadeleri kullandı:
"Terör örgütleriyle mücadelemiz her daim sürecektir. PKK, YPG hepimizin ortak meselesidir. Bugüne kadar sergilediğimiz işbirliğini sürdürerek bu hedeflere birlikte ulaşacağımıza inanıyorum. DEAŞ, PKK, YPG ve diğer tüm terör örgütleriyle mücadele kesintisiz sürdürülmelidir.
Suriye halkına yapılacak en büyük iyilik, bölücü terör örgütünün işgal ettiği topraklardan sökülüp atılmasıdır.
Türkiye güney sınırı boyunca terörden arındırdığı bölgelerle sivil kaybını korumuş, hem de Suriye toprak bütünlüğüne önemli destek vermiştir.
Milli güvenliğimize kast eden şer odaklarını Suriye'den söküp atmakta kararlıyız.
(Suriye'de terörle mücadele) Astana garantörleri olarak Rusya Federasyonu ve İran'dan beklentimiz, bu mücadelede Türkiye'ye destek olmalarıdır.
Bölgemizin geleceğinde bölücü teröre ve uzantılarına yer olmadığının kesin olarak anlaşılması gerekiyor.
Suriyelilerin topraklarına güvenli, onurlu geri dönüşü temin edilmelidir
Önümüzdeki dönemde de eli kanlı terör örgütlerine yönelik tavizsiz mücadelemizi sürdüreceğiz.
Suriyeli sığınmacıların ülkelerine gönüllü, güvenli ve onurlu geri dönüşleri de Astana sürecinin önemli gündem maddelerinden biridir
Terör örgütlerinin sınırlarımızdan tamamen 30 km öteye çekilmesi zamanında yapılması. Tel Rıfat ve Münbiç terör yatağı haline dönüşmüştür. Terör yuvalarının temizlenmesi çoktan gelmiştir."
Astana Formatındaki Bir Sonraki Zirve Rusya'da Yapılacak
Zirvede Suriye ile ilgili konuşan Putin, "Bugün, Suriye’deki durumu istikrara kavuşturmaya ilişkin gerçekten de çok sayıda sorun birikti” dedi.
Suriye hükümet güçlerinin kontrolünde olmayan bölgelerdeki durumun özellikle endişe verici olduğunu vurgulayan Rus lider, “Bu bölgelerin gerçekten suç, aşırılık ve ayrılıkçılık tehditlerinin kaynağı olduğunu görüyoruz. ABD liderliğindeki Batı ülkelerinin izlediği yıkıcı politika buna yardımcı oluyor.” dedi.
Suriye'de şiddet gözle görülür şekilde azalmış olduğunu ve politik-diplomatik sürecin başlatıldığını söyleyen Putin, "Üçlü görüşmelerin ilerlemesi de çok önemli. Suriye konusundaki diyaloglarımızla, Suriye halkının kendi inisiyatifiyle karar almasını sağlamamız lazım" ifadelerini kullandı.
Vladimir Putin Suriye'de IŞİD ve diğer terör gruplarına kalıcı bir son verilmesi gerektiğini söyledi.
Vladimir Putin, Astana formatındaki bir sonraki zirvenin Rusya'da yapılması için liderlere davette bulundu.