
کارگر
Allah’ın Rahmeti ve Cezaları
Yüce Allah Kur’an’da kendisini “Erhamerrahimîn” olarak tanıtırken aynı zamanda neden idama kadar giden (kısas, el kesmek veya şiddet gibi) cezalar koymuştur?
Soruya dikkatle bakılırsa şu iki şüpheden kaynaklandığı anlaşılır:
1. Allah yalnızca “Erhamerrahimîn” midir?
2. Kısas, had gibi ağır cezalar “Erhamerrahimîn” olmayla çelişmekte midir?
Âyet ve rivayetlere baktığımızda, Allah’ın bütün güzel sıfatlara sahip olduğunu görürüz. Başka bir ifadeyle Allah zatî ve subûtî sıfatlara sahiptir. Yani rahman ve rahîm sıfatı olduğu gibi gazap sıfatı da vardır. Cennetle müjdelemiş, cehennemle korkutmuştur.[1]Mağfiret ümidi vermiş, azabı hatırlatmıştır. Bu yüzden de peygamberler hem müjdeleyici, hem de uyarıcıdırlar.[2]
Yüce Allah hem günahları bağışlayıcıdır, hem şiddetle azap eden. Masum İmamlardan (a.s) gelen rivayet ve dualarda bir taraftan Allah’ın “Erhamerrahimîn” olduğu belirtilmiştir, diğer taraftan “Eşeddü’l-muakibîn (şiddetle cezalandıran)”.[3]
Korku ve Ümit
Kur’an genelde mükafat vaadlerinin yanında ceza vaadleri de vermiştir; müjdelerin yanında uyarılarda da bulunmuştur. Bu şekilde kemâle ulaştıran ümit ve korku duygularını güçlendirmektedir. Çünkü insan kendisini sevmesinin gereği olarak “menfaatini gözetme” ve “zararı uzaklaştırma” dürtülerinin etkisi altındadır.[4]Başka bir ifadeyle Kur’an genellikle nerede azaptan, tehditten bahsetse arkasından rahmet ve mağfiretten bahsetmiştir. Bunun sırrı, insanın en iyi özelliklerinden biri olan hep korku ve ümit içinde yaşaması olabilir. Ölçüyü korumak için de ne rahmet âyetlerinden dolayı mağrur olmalı, ne de ilahi rahmetten ümidini kesmelidir:
“Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin; çünkü kafir olan topluluktan başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez. “[5]
Hep korku ve ümit içinde olunmalıdır. Ehl-i Beyt’in (a.s) rivayetlerinde, korku ve ümidin, terazinin iki kefesi gibi birbirine denk olması gerektiği belirtilmiştir. Korku ve ümit, imanın ve ahlâkın iki temel unsurudur ve onlar olmadan iman tam olmaz.[6]
Bu açıklamalardan Allah’ın yalnızca “Erhamerrahimîn” olmadığını dolayısıyla bu sorunun yerinde olmadığını anlıyoruz. Allah’ın diğer sıfatları dikkate alındığında ortada bir çelişki olmadığı da görülmektedir.
Kısas, had gibi cezalar alan kimselere gelince, onlar mutlaka ağır suçlar işlemişler ve bir hakkı çiğnemişlerdir. Onların bu yaptıkları toplumu fesada sürükleyen bir afettir ve toplumun bu afetlerden korunması için (ki İslam bunun için kısas veya had (ağır ceza) öngörmüştür) mücadele etmek gerekir. Burada iki tür mücadale düşünülebilir: Biri para ve hapis cezası gibi yüzeysel mücadele, diğeri ise kısas, had gibi köklü mücadele. İslam ikincisini seçmiştir. Zira İslam’a göre toplumun değer ve saygısı bireylerinkinden daha fazla ve önemlidir. Nitekim akıl da buna hükmetmektedir. Yoksa bu durum intikam alma hissinden kaynaklanmıyor. Bu yüzden ilahi rahmet birinci derecede toplumun uçuruma sürüklenmesini ve sapmasını önlemeyi ve kanunlar koyarak suçları azaltmayı gerektirmektedir. Bu yüzden kısas, had gibi cezaların Allah’ın “Erhamerrahimîn” olmasıyla çelişmediği gibi “Erhamerrahimîn” olmanın böyle kanunlar koymayı gerektirdiğine inanıyoruz. Ne güzel buyuruyor Allah Teâlâ:
“Ey aklı erenler, özü sözü temiz kimseler, korunmanız, sakınmanız için kısasta size hayat var."[7]
Gerçekte kısas ve diyet, insan yaşamının gözeneğidir. Bir taraftan toplumsal yaşamı garanti altına alır; çünkü bu hükümler olmasa ve taş kalpli kimseler kendilerini güvende hissetseler, günahsız insanların hayatı tehlikeye düşerdi. Diğer taraftan da (intikam ile) eşitlik sağlanarak arka arkaya işlenecek suçların önü alınır ve bir suçun birkaç suça, onların da diğer birçok suça dönüşmesine yol açan cahiliye adetlerine son verilir. Bu açıdan da toplumun hayatıdır.
Tıp, tarım, hayvancılık vs. düzenlerin tümü, aklın bu temeli (tehlikeli varlıkların yokedilmesi) üzerine kurulmuştur. Zira bedenin korunması için kangrenli organın veya bitkinin gelişmesi için zararlı dalların kesildiğini görüyoruz. Katili öldürmenin toplumun bir başka ferdini öldürmek olduğunu söyleyenler olaya bireysel bakmaktadırlar. Oysa toplumun menfaatini göz önüne alsalar ve kısasın insanlar üzerindeki koruyucu ve eğitici etkisini bilseler kesinlikle görüşlerini değiştirirler. Kan dökücü insanlara kısas uygulamak, kangrenli bir organı veya zararlı bir dalı kesmek gibidir. Akıl da bunu teyit etmektedir. Şimdiye kadar kimse kangrenli organın veya zararlı dalın kesilmesine itiraz etmemiştir.[8]
Sonuç:
1- Allah bütün güzel sıfatlara sahiptir. “Erhamerrahimîn” olduğu gibi, aynı zamanda “Eşeddü’l-muakibin”dir.
2- Suçlu insanları cezalandırmak ilk bakışta taş kalplilik sayılabilir; ama suçlunun işlediği suça verilen bu tür cezalar toplumda caydırıcı rol oynar. Bu şekilde toplum, suçlara karşı bir nevi sigortalanır. Böyle cezaların koyulması toplumun gereklerindendir.
Şu noktayı hatırlatalım ki, rivayetlere göre bu dünyada cezalandırılan kimse ahirette yeniden cezalandırılmayacaktır. Yani günahından ötürü bu dünyada ceza alan kimse ahirette yeniden azap görmeyecektir. Bu da ilahi rahmetin bir cilvesidir.[9] Bu yüzden bazı kimseler, ahirette ilahi azaba düçar olmamak için İmam’ın (a.s) yanına gelip günahlarını itiraf edip kendilerine had uygulanmasını istiyorlardı.[10]
[1] Yasin, 63.
[2] “Ancak Allah’a kulluk edin; şüphe yok ki ben, onun tarafından sizi korkutmak ve size müjde vermek için gelmişim” (Hûd, 2.)
[3] “Allah’ım! Hamd ederek, seni sena etmeye başlıyorum. Kendi lütfünle doğru olanı yapmaya muvaffak kılan sensin. Af ve rahmette rahmet edenlerin en merhametlisi, ceza ve intikamda cezalandıranların en şiddetlisi, ululukta güçlülerin en büyüğü olduğuna yakîn ettim.”(Tûsî, Tehzibu’l-Ahkam, c.3, s.108, Daru’l-Kutubi’l-İslamiyye, Tahran, h.ş. 1365.)
[4] Mekarim Şirazî, Nâsır, Tefsir-i Numûne, c.18, s.273, İntişarat-ı Daru’l-Kutubi’l-İslamiyye, Tahran, 1. Baskı, h.ş. 1374.
[5] Yusuf, 87.
[6] Emin, Seyyide Nusret, Mahzenu’l-İrfan der Tefsir-i Kur’an, İntişarat-ı Nehzet-i Zenan, Tahran, h.ş. 1361.
[7] Bakara, 179.
[8] Mekarim Şirazî, Nâsır, a.g.e, c.18, s.606-607 (az bir değişiklikle).
[9] Emiru’l Muminin (a.s) “Ve size gelip çatan her felaket, ellerinizle kazandığınız bir şeydir ancak ve çoğunu da bağışlar.” (Şura, 30) âyetini şöyle tefsir ediyor: “Dönen hiçbir damar, değen hiç bir taş, kayan hiç bir ayak ve vurulan hiç bir sopa günahların eserinden başka bir şey değildir. Allah’ın affettiği şey daha çoktur. Kim dünyada günahının cezasını ödemeye yönelirse Allah, onu ahirette yeniden cezalandırmaktan daha üstün, daha kerim ve yücedir.”
[10] Kadının biri Emiru’l-Muminin’in (a.s) yanına gelerek zina ettiğini ve kedisine had cezası uygulayarak temizlenmek istediğini söyledi ve şöyle dedi: ‘Temizlenmeden ölümün gelip beni bulmasından korkuyorum.” Daha fazla bilgi için bkz. Biharu’l-Envar, c.45 ve 76; Men La Yahduruhu’l-Fakih(Gaffarî’nin çevirisi), c.5, s.356-358.
ehlader
En Güzel İbadet Namaz
İnsan yaratanı tanıdıkça bir sevgi oluşur kalbinde. Bu sevgi, Allah'ın yüceliği karşısında kulun tapınmasını, kulluk sunmasını ve gönül saygısıyla eğilmesini gerektirir.
Namaz, insanın Rabbi huzurunda göstermiş olduğu kulluğun bir tecellisi ve simgesidir.
Allah'a kul olan ve bu kulluğa can-u gönülden iman eden biri, O'nun emirleri karşısında teslimiyet sunar; huzurunda tazim ile eğilir; secdeye kapanır; sırrını açar; dileğini seslendirir ve kendisini var eden bu eşsiz, benzersiz yaratanı yücelikle kutsar.
Niçin İbadet Edelim?
İnsan, kulluk sunmak ve ibadette bulunmak için yaratılmıştır. Yüce Allah Kur'ân-ı Kerim'de bu gerçeğe şöyle temas etmektedir:
"Cinleri ve insanları ancak bana kulluk etmeleri için yarattım."[1]
Bu yüce hikmet ve hedef, dinin ve elçilerin davetinin ön planında yer almıştır. Kur'ân-ı Kerim, bu hususta şöyle buyurmaktadır:
"Andolsun biz, her millet içinde: Allah'a kulluk edin, tağuttan kaçının; diye elçi gönderdik."[2]
Bu kulluğun faydasının Allah'a değil, insanın kendisine döneceği, insanın izzet ve saadetini temin edeceği malumdur. Zira Allah mutlak surette her şeyden müstağnidir.
"Kâr edeyim diye yaratmadım ki
Kula ihsan olsun diye yarattım."
Bir öğretmen, öğrencilerine "Dersinize iyi çalışın." diyorsa, bunun faydası öğretmene değil, öğrencilere dokunacaktır.
İnsanın kulluk sunmasını gerektiren nedenler özetle şöyle sıralanabilir:
1- Allah'ın Yüceliği
İnsan, tanınmış biriyle karşılaştığında mütevazı davranır ve büyük bir bilginle görüştüğünde saygı gösterir. Bu insanlar karşısında mütevazı ve saygılı olmanın nedeni, o insanların sahip olduğu yücelik ve bilgi karşısında insanın kendini küçük görmesidir. Şanı yüce Allah, azamet ve kibriya kaynağıdır. Allah'ın azamet ve yüceliğini tanıyan hor ve hakir insan, huzu ve huşu eder.
2- İhtiyaç ve Bağlılık Duygusu
İnsan, her yönüyle muhtaç ve zayıf bir varlıktır; yüce Allah ise ihtiyaçsızlığın zirvesi, mutlak manada müstağni ve insanın her şeyinin sahibidir. İşte bu gerçek, insanın Allah karşısında kulluk etmesini gerektiren önemli nedenlerden biridir.
3- Nimete Şükretmek
Her alanda ve her yönden insanı çepeçevre kuşatan hadsiz hesapsız ilâhî nimetler, Allah'a tapmanın en güçlü gayesini ortaya koyar. İnsan dünyaya gelmeden önce bu nimetler yağmuru başlar, ömür boyu devam eder ve hatta liyakat gösterildiği taktirde ahiret yurdunda da o nimetlerden pay alınır. Kur'ân-ı Kerim bu noktaya vurgu yaparak asr-ı saadetteki Müslümanlara hitaben şöyle buyurmaktadır:
"Öyleyse, kendilerini açken doyuran ve korku içindeyken güven veren bu Kâbe'nin rabbine kulluk etsinler."[3]
4- Fıtrat
İbadet ve kulluk, insanın öz yaratılışında var olan bir gerçektir. Bu güdünün olgunlaşması ve en mükemmel hâline yücelmesi, asıl mabuda yönlendirilmesiyledir. İnsanın sapkınlık içinde olması ve çıkmaza düşmesi durumunda ise vehim ürünü mabutlara kulluk sunacağı kaçınılmazdır. Put, ay, güneş ve buzağıya tapınmak, bu sapkınlığın mevcut ve somut örneklerindendir.
Bu dalaletin insan hayatındaki farklı bir yansıması ise madde, makam, tağut, madalya, eş, araba. gibi şeylere tapmaktır.
Peygamberler, fıtratı öz gerçeğine döndürmek ve insanı başkalarına kul olmaktan kurtarmak için gelmişlerdir.
Müminlerin Emiri Ali (a.s), Allah Resulü'nün (s.a.a) peygamberliğini şöyle yorumlamaktadır:
"Allah, kullarını putperestlikten kurtarıp, Allah'a tapmaya davet etmesi için Hz. Muhammed'i (s.a.a) peygamberliğe seçti."[4]
İbadet ve kulluk güdüsü insanın fıtratında gizlidir. Bu güdünün iyi eğitilmemesi ve yönelmesi gerektiği yöne yönlendirilmemesi durumunda, tağut ve putperestliğe yöneleceği kaçınılmazdır. Bu, her çocuğun beslenme ihtiyacına benzer; bu ihtiyaç doğru olarak giderilmediği taktirde, çocuğun toprak yemesi ve hatta bundan zevk alması gayet tabiidir.
Bu fıtrî eğilim de doğru bir yönde doyurulmayacak olsa, elbette ki insan geçici ve kof aşklara veya içeriksiz ve sapkın tapınmalara duçar olacaktır.
__________________________________________________
[1]- Zariyat, 56
[2]- Nahl, 36
[3]- Kureyş, 3-4
[4]- Nehc'ül-Belâğa, Hutbe: 147
Haniye: Amacımız Mescid-i Aksa'ya Yönelik Projeyi Mağlup Etmek
Hamas Hareketi'nin siyasi büro başkanı, "Bu aşamadaki hedefimiz, Siyonist düşmanın Mescid-i Aksa'nın zaman ve mekan paylaşımına ilişkin planını yenilgiye uğratmaktır ve Filistin halkı bunu kesinlikle başaracaktır." açıklamasında bulundu.
her yerinde devam ettiğini kanıtladı. Filistin halkı, işgalcilerin saldırganlığına karşı koymak ve kimliklerini savunmak için her durum için farklı araçlar ve stratejiler kullanıyor." dedi.
İsmail Haniye, yaptığı basın açıklamasını şöyle sürdürdü: "Filistinlilerin Mescid-i Aksa'da direnişin himayesinde korunması, Allah'ın yardımıyla köklü bir değişim yolunda Filistin halkının yenilmezliğini ve cesaretini göstermektedir. Bu, sonunda işgalcilerin Filistin topraklarından ve kutsal alanlarından çıkmasına ve parçalanmasına yol açacaktır."
Hamas lideri, Mescid-i Aksa'yı savunanları ve işgalcilere karşı savaşanları överek şöyle dedi: "İşgalci Siyonistler sadece korku ve dehşet içinde Mescid-i Aksa'ya girebiliyorlar ve mescidi koruyanlar onları oradan kaçmaya zorluyor. Düşmanla birden fazla cephede yüzleşmeye devam ediyoruz ve edeceğiz. Asla teslim olmayacağız, her gün daha çok zafer ve daha çok başarı elde edeceğiz.
Siyonist Askerlerin Saldırıda 50 Filistinli Yaralandı
Haber kaynakları Cuma gecesi Siyonist askerlerin Kuzey Batı Şeria'da Filistinlilere düzenlediği saldırıda 50 Filistinlinin yaralandığını bildirdi.
Filistin Today'in verdiği habere göre, Nablus'un güney ve doğusundaki Qaryut köyü ve Beit Dejan köyünde Siyonist güçlerle Filistinli gençler arasında çatışma çıktı. Filistin sağlık kaynaklarına göre, Siyonist İsrail askerleri metal mermi ve göz yaşartıcı gaz atarak 50 Filistinliyi yaraladı.
Habere göre, Filistinliler Batı Şeria'da Siyonist İsrail güçlerinin saldırısına uğrayan yerleşim yerlerini protesto etti.
Irkçı rejim, Siyonist yerleşim birimleri inşa ederek ve bu yerleşimleri geliştirerek, Filistin topraklarındaki işgalini pekiştirmek için bu bölgelerin nüfus yapısını Siyonistler lehine değiştirmeye çalışmaktadır.
23 Aralık 2016'da BM Güvenlik Konseyi, İşgal Altındaki Filistin Toprakları'ndaki İsrail yerleşimlerine son vermeyi amaçlayan bir karar lehinde oy kullandı.
İran: Filistin’i Savunmak İçin İslam Dünyasının Birliğine İhtiyaç Var
İran Dışişleri Bakanlığı Söcüsü Said Hatipzade, Siyonist Rejim’in Kudüs kentinde Filistinlilere uyguladığı şiddete sert tepki göstererek, “İşgalcilik ve işgalciler geriliyor, Kudüs ve Filistin topraklarını işgal edenlere karşı mücadele Filistin halkının doğal, meşru ve yasal hakkıdır.” dedi.
İsrail apartheid rejiminin işgal altındaki Filistin topraklarındaki artan saldırganlığı ile ve barbarca eylemlerine değinen Hatipzade, uluslararası toplumu Filistin halkının mücadelesine destek vermeye çağırdı.
Hatipzade, Filistin'i savunmak ve Mescid-i Aksa'yı kurtarmak için İslam dünyasının birliğine ihtiyaç olduğunu vurgulayarak, İsrail apartheid rejimi ile normalleşme sürecinin işgal altındaki Filistin topraklarında Siyonist Rejim şiddetinin artmasına yol açtığına dikkati çekti.
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü ayrıca, Polonya Dışişleri Bakanı Zbigniew Rau'nun İran'a geleceğini duyurdu.
Polonya Dışişleri Bakanı, İkinci Dünya Savaşı dolayısıyla mülteci duruma düşen Polonyalıların İran'a gelişinin 80'inci yıldönümü törenine katılacak.
İslam İnkılabı Rehberi: Filistin halkı mazlum ve aynı zamanda güçlüdür
İran İslam İnkılabı Rehberi Imam Seyyid Ali Hamenei, Dünya Kudüs Günü'nün yaklaşmasına değinerek, ''Filistin halkının büyük fedakarlıkları ve Siyonistlerin kötülük ve cinayetlerinin zirveye çıktığı dikkate alındığında, bu yılki Dünya Kudüs Günü geçen yıllardakinden daha farklıdır ve mazlum ve aynı zamanda güçlü Filistin halkı ile dayanışma içerisinde olmakla onların gücü ile moralini artırmalıyız'' dedi.
Yüzlerce üniversite öğrencisi ve öğrenci kuruluşları üyelerini kabulünde konuşan İslam inkılabı rehberi Imam Hamenei, zulme boyun eğmemeyi İslam İnkılabının özelliklerinden biri olarak nitelendirerek, ''Bu ögeler dünyayı sarstı ve milletleri İslami İran'a yöneltti ve bundan dolayı geçtiğimiz yıllarda herhangi siyasi bakış açısıyla göreve gelen her Cumhurbaşkanı, yurt dışı gezilerinde halklarla bir araya geldiğinde o halklar Cumhurbaşkanlarımıza sempati duymuş ve yaktıkları ABD bayrağı yerine İran İslam Cumhuriyeti bayrağını dalgalandırmışlardır.'' dedi.
İslam inkılabı rehberi konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Öz İslam'a dönüş ve Filistin konusu, İslam Devrimi'nin diğer ögelerinden sayılıyor. Kimliksizleştirme ve ülküsüzleştirme, uyanık olmamız gereken iki kaygı verici unsurdur. Ancak kimlerin kimliksizleştirme, ülküsüzleştirme ve bağımsızlaştırma peşinde olduğu ve ne kadar başarılı olup olmadığı meselesi, üniversite ve akademi camiası ile düşünürlerin görevidir.''
İslam inkılabı rehberi ayrıca şöyle dedi: ''Günümüzde dünya yeni bir düzene girmektedir. İki kutuplu dünya düzeni ve tek kutuplu dünya düzeni sonrası oluşmaya başlayan bu yeni düzende ABD her geçen gün zayıflamaktadır. Ukrayna savaşında yaşananları daha derin ve yeni dünya düzeni çerçevesinde ele almak gerekir. Bu savaş sonrası muhtemelen karmaşık ve zor süreçler ortaya çıkacak ve bu yeni ve karmaşık koşullarda İran dahil tüm ülkelerin görevi, yeni düzende menfaat ve güvenliği sağlamak ve izole olmamak için donanımlı ve yazılımlı katılımdır. Bu büyük görevi yapmakla ilgili en büyük sorumluluk, üniversite öğrencileri ve akademi dünyasına düşüyor ve bu nedenle üniversitelere ilişkin ilginin önemi ikiye katlanıyor.''
''Bu yılki Dünya Kudüs Günü eskilerine kıyasla daha farklı geçecek. Filistin halkının büyük fedakarlıkları ve Siyonistlerin kötülük ve cinayetlerinin zirveye çıktığı dikkate alındığında, bu yılki Dünya Kudüs Günü geçen yıllardakinden daha farklı olacak ve mazlum ve aynı zamanda güçlü Filistin halkı ile dayanışma içerisinde olmakla onların gücü ile moralini artırmalıyız. İsrail rejimi her ne halt ediyorsa ABD ve Avrupa onu destekliyor.'' diyen İslam inkılabı rehberi konuşması şöyle sürdürdü: ''Filistin halkı mazlum olmakla birlikte güçlüdür ve Filistinli gençler, Filistin davasının unutulmaması adına cihat ve direniş sergilemektedir. Kudüs Günü mazlum Filistin halkı ile dayanışma adına ve onlara moral vermek üzere iyi bir fırsattır.İslam ülkelerinin Filistin konusuna ilişkin performansı çok kötüdür. Maalesef İslam ülkeleri bu açıdan çok kötü performans sergiliyor ve hatta Filistin konusuna değinmekten kaçınıyorlar ve bazıları da Filistin'e yardım yolunun siyonist İsrail rejimi ile ilişki korumaktan geçtiğini sanıyor. Oysa bu, büyük bir yanlıştır.''
İslam inkılabı rehberi ayrıca şöyle dedi: ''Mısır devleti son 40 yılda bu büyük yanlışa kapılarak ve siyonist İsrail rejimi ile ilişki kurarak yanlış yola girdi. Mısır'ın terör rejimi İsrail ile ilişki kurması, siyonistlerin Filistin halkına karşı cinayetlerini azalttı mı veya Mescid-i Aksa'ya saygı göstermelerine mi vesile oldu? Şimdi de bazı Arap ülkeleri Enver Sedat'ın yanlışını tekrarlamak istiyor. Irkçı İsrail rejimi ile irtibat kurmanın faydası yoktur. Umarız Allah'ın yardımıyla Filistin'de iyi sonuç elde edilir ve Filistinlilerin kendi toprakları ile Mescid-i Aksa'ya egemen olmaları yakında gerçekleşir.''
İslam İnkılabı Rehberi: Filistin halkı mazlum ve aynı zamanda güçlüdür
İran İslam İnkılabı Rehberi Imam Seyyid Ali Hamenei, Dünya Kudüs Günü'nün yaklaşmasına değinerek, ''Filistin halkının büyük fedakarlıkları ve Siyonistlerin kötülük ve cinayetlerinin zirveye çıktığı dikkate alındığında, bu yılki Dünya Kudüs Günü geçen yıllardakinden daha farklıdır ve mazlum ve aynı zamanda güçlü Filistin halkı ile dayanışma içerisinde olmakla onların gücü ile moralini artırmalıyız'' dedi.
Yüzlerce üniversite öğrencisi ve öğrenci kuruluşları üyelerini kabulünde konuşan İslam inkılabı rehberi Imam Hamenei, zulme boyun eğmemeyi İslam İnkılabının özelliklerinden biri olarak nitelendirerek, ''Bu ögeler dünyayı sarstı ve milletleri İslami İran'a yöneltti ve bundan dolayı geçtiğimiz yıllarda herhangi siyasi bakış açısıyla göreve gelen her Cumhurbaşkanı, yurt dışı gezilerinde halklarla bir araya geldiğinde o halklar Cumhurbaşkanlarımıza sempati duymuş ve yaktıkları ABD bayrağı yerine İran İslam Cumhuriyeti bayrağını dalgalandırmışlardır.'' dedi.
İslam inkılabı rehberi konuşmasını şöyle sürdürdü: ''Öz İslam'a dönüş ve Filistin konusu, İslam Devrimi'nin diğer ögelerinden sayılıyor. Kimliksizleştirme ve ülküsüzleştirme, uyanık olmamız gereken iki kaygı verici unsurdur. Ancak kimlerin kimliksizleştirme, ülküsüzleştirme ve bağımsızlaştırma peşinde olduğu ve ne kadar başarılı olup olmadığı meselesi, üniversite ve akademi camiası ile düşünürlerin görevidir.''
İslam inkılabı rehberi ayrıca şöyle dedi: ''Günümüzde dünya yeni bir düzene girmektedir. İki kutuplu dünya düzeni ve tek kutuplu dünya düzeni sonrası oluşmaya başlayan bu yeni düzende ABD her geçen gün zayıflamaktadır. Ukrayna savaşında yaşananları daha derin ve yeni dünya düzeni çerçevesinde ele almak gerekir. Bu savaş sonrası muhtemelen karmaşık ve zor süreçler ortaya çıkacak ve bu yeni ve karmaşık koşullarda İran dahil tüm ülkelerin görevi, yeni düzende menfaat ve güvenliği sağlamak ve izole olmamak için donanımlı ve yazılımlı katılımdır. Bu büyük görevi yapmakla ilgili en büyük sorumluluk, üniversite öğrencileri ve akademi dünyasına düşüyor ve bu nedenle üniversitelere ilişkin ilginin önemi ikiye katlanıyor.''
''Bu yılki Dünya Kudüs Günü eskilerine kıyasla daha farklı geçecek. Filistin halkının büyük fedakarlıkları ve Siyonistlerin kötülük ve cinayetlerinin zirveye çıktığı dikkate alındığında, bu yılki Dünya Kudüs Günü geçen yıllardakinden daha farklı olacak ve mazlum ve aynı zamanda güçlü Filistin halkı ile dayanışma içerisinde olmakla onların gücü ile moralini artırmalıyız. İsrail rejimi her ne halt ediyorsa ABD ve Avrupa onu destekliyor.'' diyen İslam inkılabı rehberi konuşması şöyle sürdürdü: ''Filistin halkı mazlum olmakla birlikte güçlüdür ve Filistinli gençler, Filistin davasının unutulmaması adına cihat ve direniş sergilemektedir. Kudüs Günü mazlum Filistin halkı ile dayanışma adına ve onlara moral vermek üzere iyi bir fırsattır.İslam ülkelerinin Filistin konusuna ilişkin performansı çok kötüdür. Maalesef İslam ülkeleri bu açıdan çok kötü performans sergiliyor ve hatta Filistin konusuna değinmekten kaçınıyorlar ve bazıları da Filistin'e yardım yolunun siyonist İsrail rejimi ile ilişki korumaktan geçtiğini sanıyor. Oysa bu, büyük bir yanlıştır.''
İslam inkılabı rehberi ayrıca şöyle dedi: ''Mısır devleti son 40 yılda bu büyük yanlışa kapılarak ve siyonist İsrail rejimi ile ilişki kurarak yanlış yola girdi. Mısır'ın terör rejimi İsrail ile ilişki kurması, siyonistlerin Filistin halkına karşı cinayetlerini azalttı mı veya Mescid-i Aksa'ya saygı göstermelerine mi vesile oldu? Şimdi de bazı Arap ülkeleri Enver Sedat'ın yanlışını tekrarlamak istiyor. Irkçı İsrail rejimi ile irtibat kurmanın faydası yoktur. Umarız Allah'ın yardımıyla Filistin'de iyi sonuç elde edilir ve Filistinlilerin kendi toprakları ile Mescid-i Aksa'ya egemen olmaları yakında gerçekleşir.''
Terörist Münafıklar örgütüyle Saddam ilişkisi
Saddam Hüseyin’in “Halkın Mücahitleri” denen terörist örgütü unsurlarını Irak’a kabul etmesi, tarihi köklere dayanıyor.
İsveç’in Başkenti Stockholm’de, geçerli hiçbir delil olmadan tutuklanıp yargılanan İslami İran vatandaşı Hamid Nuri’nin bu yargı süreci, kimilerinin bu bahaneyle “Halkın Mücahitleri” denen “Münafıklar” terör örgütünün geçmişiyle ilgili tarihi gerçekleri saptırmalarına veya saklamalarına sebep oldu.
Bu güne kadar 90 duruşmayı geride bırakan Stockholm Makemesi terörist Münafıklardan yana aldığı tavrıyla dikkat çekti. Mahkemenin bütün duruşmalarında Hamid Nuri aleyhine şahitlik yapacak kişiler olarak bulunan Münafık örgüt unsurları bu yargı sürecinde, Münafıklar örgütünün bütün eylemlerinin bağımsız olduğu iddiasıyla, hiçbir tarihte Irak’ta Saddam Hüseyin’in iktidarda olduğu dönemde Saddam’ın Baas Ordusuyla işbirliği yaparak İslami İran aleyhine savaşmadıklarını ileri sürdüler.
Münafıklar’ın davacı ve aynı zamanda şahit kılığıyla mahkemelerde bulunan Avukatları Kent Lewis, Savcının iddiasının aksine, Münafıklar örgütünün Saddam Ordusunun bir parçası olarak İslami İran’a karşı savaşmadıkları, 1988 yılı idamlarının da İran’la Irak arasında çıkan 8 yıllık dayatmacı savaşın arka planında olmadığı ve esasen Münafıklar terör örgütünün İslami İran’la karşı silahlı saldırılarının uluslararası çerçevede yer almadığını iddia etti.
Münafıklar örgütü avukatı ayrıca, Saddam Hüseyin ile Münafıklar örgütü lideri Mesud Recevi arasında hiçbir işbirliğinin söz konusu olmadığı ve Münafıklar örgütü unsurlarının Saddam Ordusunun bir parçası olarak İran İslam Cumhuriyeti aleyhine savaşmadıklarını ileri sürdü.
İran- Türkiye Dışişleri Bakanları telefon görüşmesi
İslami İran Dışişleri Bakanı, Türkiyeli meslektaşıyla telefon görüşmesinde, iki ülke arasındaki işbirliğinin daha da geliştirilmesini vurguladı.
İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahian Türkiyeli meslektaşı Mevlud Çavuşoğlu’yla kurduğu telefon temasında, ikili ilişkilere dair son gelişmelerin yanı sıra, bölgesel ve uluslararası meseleleri de görüştü.
Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Ramazan bayramı tebriklerini ifade ederek, İran’la Türkiye arasındaki iyi ve dostane ilişkilerin arttırılması yolunda etkin ve somut adımlar atılması gerektiğinden söz etti.
Çavuşoğlu ayrıca Türkiye’nin, İkili stratejik işbirliği Yüksek Konseyi 7. Toplantı turunun bir an önce düzenlenmesine ve bu ülke Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Tahran ziyareti için program koordinesine hazır olduğunu vurguladı.
Dışişleri Bakanımız Emir Abdullahian da bu görüşmede, Ramazan bayramı tebriklerini dile getirerek, iki ülke üst düzey yetkililerinin karşılıklı ziyaretlerinin devam ettirilmesini, Tahran- Ankara arası ilişkilerin daha da güçlendirilmesi yolunda bir gelişme olarak tanımladı.
İran: ABD Eski Hatalarını Tekrarlamamalı
İran Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan ve Antonio Guterres cuma akşamı telefonda; Yemen, Afganistan, Ukrayna'daki durum ve İran'a yönelik yaptırımları kaldırma müzakereleri de dahil olmak üzere bazı bölgesel ve uluslararası gelişmeleri görüştüler.
Hüseyin Emir Abdullahiyan, İran ve ABD arasında Avrupa Birliği aracılığıyla devam eden mesajlaşmalara işaret ederek ABD'nin maksimum baskı politikasının mevcut durumun nedeni olduğunu belirtip son zamanlarda bağlayıcı olmayan kongre kararını eleştirdi. Kalıcı, güçlü ve adil bir anlaşmaya varmak için Amerika hükümetinin gerçekçi ve cesur davranarak eski hatalarını tekrarlamaması gerektiğini vurguladı.
İran Dışişleri Bakanı, Yemen'de geçici ateşkesin inşasına atıfta bulunarak; ateşkesin devamını gerekli gördüğünü, ancak geçici ateşkes anlaşmasından doğan yükümlülüklerin yerine getirilmesini ve insani kuşatmanın kaldırılmasını şart olduğunu vurguladı.
Hüseyin Emir Abdullahiyan, Afganistan'daki insani ve güvenlik durumunu çok endişe verici olarak nitelendirdi ve Afganistan'daki tüm etnik grupların katılımıyla kapsamlı bir hükümet kurulması gereğini vurguladı.
İran Dışişleri Bakanı, Afganistan'daki terör eylemlerinin artmasına ve bu ülkede yoksulluğun yol açtığı sorunlara değinerek, Afgan halkının engellenen sermayesinin serbest bırakılması gerektiğini vurguladı.
Emir Abdullahiyan, İran İslam Cumhuriyeti'nin Ukrayna'daki savaşa karşı olduğunu ilan ederek Ukrayna krizinin başlangıcından bu yana savaştan kaçınma, siyasi bir çözüme odaklanma ve insani boyutlara dikkat edilmesi yönündeki siyasi çabalarına atıfta bulunarak şunları söyledi: "Ukrayna krizi, uluslararası toplumun Afganistan'daki kötü insani duruma ilgisizliğine yol açmamalı."
BM Genel Sekreteri ise bu görüşmede; Viyana görüşmeleri olarak bilinen yaptırımların kaldırılmasına yönelik müzakerelerde siyasi girişimlerin önemine dikkat çekerek, müzakerelerin devam etmesi ve olumlu bir anlaşmaya varılması yönündeki umudunu dile getirdi.
Guterres, İran İslam Cumhuriyetinin Yemen'deki ateşkesi destekleme konusundaki yapıcı çabalarını ve tutumlarını da övdü.
Guterres; İran ile Suudi Arabistan arasındaki görüşmelerin devam etmesini ve Riyad ile Tahran arasındaki normal diplomatik ilişkilerin geri dönüşüne yönelik hareketi memnuniyetle karşıladığını da belirtti.
Afganistan'da kapsayıcı bir hükümet kurmanın önemini vurgulayan Guterres, İran İslam Cumhuriyeti'ne Afgan mültecileri kabul etmedeki yapıcı rolü ve İslam Cumhuriyetinin insani yardım ve mültecilere ev sahipliği yapmasından dolayı teşekkür etti.
Atvan: Erdoğan Suriye’de Yenilgiyi Kabul Etmeli
Son günlerde Sana Haber Ajansı'na konuşan Suriye Dışişleri Bakanlığı'ndan resmi bir kaynak, Suriye hükümeti ile Türk yetkililer arasında çeşitli düzeylerde görüşmeler olduğu yönündeki iddiaların gerçeği yansıtmadığını açıklamıştı.
Suriyeli kaynak, Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun terörle mücadelede Suriye ile işbirliği olasılığına ilişkin ifadelerini reddetmişti.
Ray el Yevm E-Gazetesi yazı işleri müdürü ve analisti Abdulbari Atvan’ın konuya ilişkin kaleme aldığı yazıda şu ifadelere yer verildi:
“Suriye Dışişleri Bakanlığı, nihayet sessizliğini bozdu ve Türkiye ile herhangi bir görüşme veya işbirliğinin söz konusu olmadığını açıkladı. Şam hükümeti aynı zamanda Türk yetkililerin iddialarını reddetti. Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada terörle mücadele alanında terörü destekleyen, teröristleri eğiten ve bölge ile dünyada terörizmi yayan bir rejim ile işbirliği yapmanın imkansız olduğunu vurguladı. Dışişleri Bakanlığının açıklamasında, yalan ve sahtecilik belasının sırf Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile sınırlı olmadığı ve rejimin diğer yetkililerine de sıçradığı kaydedildi.”
Atvan, Suriye’nin resmi haber ajansı (SANA) tarafından aktarılan açıklamalara atıfta bulunarak, bakanlık açıklamasını Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun terörle mücadelede Suriye ile işbirliği olasılığına ilişkin ifadelerine sert bir tepki olarak yorumladı.
Ray el Yavm yazarı Atvan, Suriye yönetiminin Türkiye ile işbirliğini reddederken Türkiye'nin kuzey Irak'taki askeri harekatın Irak hükümetinin bilgisi ve desteğiyle gerçekleştirildiğini ileri süren Erdoğan’ın iddiaları da Irak hükümeti tarafından yalanlandığına dikkati çekti.
Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın halihazırda ekonomik ve güvenlik krizlerinin yoğunlaşmasıyla karşı karşıya olduğunu anlatan Atvan, yazısına şöyle devam etti:
“PKK yanlısı Kürt silahlı gruplar, Türkiye'nin turizm şehri Bursa başta olmak üzere İstanbul ve diğer bazı kentlerde saldırılarına yeniden başladı.
Erdoğan, Türkiye'de cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler yaklaştığı dönemde, Türk halkının krizin büyük bir bölümünün Adalet ve Kalkınma Partisi'nin politikalarından kaynaklandığı sonucuna varmasını istemiyor.
Erdoğan'ın Irak hükümetinin ülkenin kuzeyindeki son saldırıları desteklediği iddiası ve aynı zamanda Suriye'nin Türkiye ile işbirliğine istekli olduğu ve Ankara'nın Haseke bölgesine yönelik saldırılarını kabul ettiği yönündeki iddialar, saldırganlığı meşrulaştırmak amacıyla yapılmıştır; TSK’nın askeri saldırıları, Irak ve Suriye'nin ulusal egemenliğini çiğnediğini gösteriyor. Zira Türkiye'nin bu saldırıları ülke kamuoyunun büyük tepkisini çekti; Özellikle Türk kuvvetlerinin saflarındaki zayiat sayısı da artmış durumda.”
Atvan’a göre, Irak’ta Lübnan topraklarının tamamına yakın veya daha fazla bir alanı işgal eden Erdoğan hükümeti ve Türk güçleri tıpkı Suriye'nin kuzey ve kuzeybatısında yaptığı gibi Irak topraklarında çeşitli askeri üsler kurup binlerce Türk askeri ve ağır askeri teçhizatı konuşlandırdı. Dolayısıyla, Türk askeri operasyonlarının iki komşu ülke olan Suriye ve Irak'ı Ankara yönetimine karşı bir cephede birleştirdiği söylenebilir.
Erdoğan'ın Suriye ve Irak hükümetiyle ilgili yaklaşımını eleştiren Abdulbari Atvan, “Bu, Türkiye'nin iç güvenliği için birçok olumsuz sonuç doğuracaktır. Özellikle Türkiye'deki istikrarsızlık, hazineye 50 milyar dolara yakın kâr getiren turizm sektörüne büyük darbe vuruyor; Ayrıca Türkiye'de AK Parti’den memnun olmayan azınlıklar var. Hem içeride hem de Suriye başta olmak üzere komşu ülkelerde Erdoğan'ın politikalarına katlanmayanlar var.” değerlendirmesinde bulundu.
Arap yorumcu Atvan, şunları kaydetti: “Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun Suriye’nin ülkenin kuzey ve batısındaki Kürtlere karşı savaşta Ankara ile işbirliği yapmak istediği yönündeki açıklamaları Şam hükümetini kızdırdı. Şam hükümeti, tüm Türk güçlerinin Suriye topraklarından çekilmeden önce Ankara ile herhangi bir siyasi diyaloğu reddetme konusunda ısrar ediyor. Erdoğan, Ukrayna krizi başta olmak üzere her alanda siyaset yapmanın Türkiye için olumsuz sonuçlar doğurduğunu ve ülke güvenliğini hedef aldığını anladıktan sonra, şimdi büyük bir iç ve dış açmaza girmiştir.”
“Rusya'nın Türkiye'nin Ukrayna'ya yüzlerce Rus askerinin ölümüne yol açan Bayraktar insansız hava araçlarını sattığını unutması mümkün değil” diyen” diyen Orta Doğu uzmanı Atvan, şöyle devam etti:
“Erdoğan'ın Ukrayna-Rusya savaşı konusunda sözde tarafsız duruşu ve arabuluculuk rolü oynamaya çalışma politikası da kendisine yardımcı olmayacaktır. Öte yandan, başta Mısır ve Suudi Arabistan olmak üzere Erdoğan'ın sorunlarını çözmeye çalıştığı söylenen ülkeler, Türkiye’deki siyasi dalgalanmalar nedeniyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a güvenmiyor.
Recep Tayyip Erdoğan'ın en büyük sorunu, kişisel çıkarlarını Türkiye'nin çıkarlarına, güvenliğine ve istikrarına tercih etmesidir. Bu nedenle İsrail, Suudi Arabistan, BAE, Kıbrıs, Yunanistan ve Rusya gibi taraflara hayali tavizler verme konusunda istekli olmuştur. Ancak iş Suriye'ye geldiğinde Erdoğan yenilgiyi kabul etmeli, zira Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad iktidarda kaldığı sürece Erdoğan rahat etmeyecek.”/tesnim
ABD'nin Suriye'deki Petrol Hırsızlığı Sürüyor
Suriye resmi haber ajansı SANA'ya göre, Amerikan işgal güçleri, Suriye petrolü ve lojistik teçhizatları taşıyan bir konvoyu, el-Velid gayri meşru sınır geçidi üzerinden Irak’a doğru çıkarmak üzere Yarubiye kırsalındaki Harab el Jir havaalanına aktardı.
Bölge kaynaklar SANA muhabirine, Amerikan işgalinin, çoğu çalıntı petrol ile yüklü tanker olmak üzere ve bazı askeri teçhizat taşıyan 50 araçtan oluşan bir konvoyun 8 zırhlı aracın eşliğiyle Haseke kırsalındaki Tel Hamis’ten Yarubiye Beldesinin civarında bulunan Harab el Jir havaalanına aktardığını belirtti.
Kaynaklar, çıkış yapan araçların yarın el Velid yasadışı geçişine gitmek için Harab el Jir Havalimanı’nda durduğuna dikkat çekti.
IŞİD terör örgütünün ABD'nin Suriye'deki askeri kolu olarak yenilgiye uğraması ile doğrudan grubun yerini alan Amerikan güçleri, o andan itibaren IŞİD yerine Suriye petrolünü çıkarmaya ve çalmaya başladılar.
Rusya ve Ukrayna'da son dönemde yaşanan gelişmeler ve dünyanın en büyük petrol ve enerji ihracatçısı Moskova'ya yönelik kapsamlı yaptırımların küresel petrol piyasasını ve piyasalardaki petrol fiyatlarını etkilemesi, ABD işgal güçlerinin Suriye petrolünün çalınmasını yoğunlaştırdı.