
کارگر
Erdoğan'la Görüşen İmam Hamanei'den Önemli Açıklamalar
İslam İnkılabı Lideri İmam Hamanei, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve yanındaki heyet ile görüşmesinde iki ülkenin başta ticaret alanında işbirliklerinin artması zaruretine vurgu yaptı.
İslam İnkılabı Lideri İmam Hamanei, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve beraberindeki heyeti kabulünde ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin, işbirliğinin hacmini ve kalitesini mevcut kapasitelerden çok uzak olarak nitelendirerek: "Bu mesele cumhurbaşkanları arasındaki müzakerelerde çözülmelidir." dedi.
İslam ümmetinin onur ve büyüklüğünün, bölücü politikalara karşı keyfi ihtilafları geride bırakma ve uyanık olma sayesinde korunabileceğini belirten İslam İnkılabı Lideri; "Bölgedeki nifak ve düşmanlığın sebeplerinden biri Amerika'nın da desteklediği gaspçı Siyonist rejimdir." açıklamasında bulundu.
İmam Hamanei konuşmasının devamında Filistin'i İslam dünyasının ilk meselesi olarak değerlendirdi ve şunları vurguladı: "Bazı hükümetlerin Siyonist rejime yanaşmasına rağmen, milletler bu gaspçı rejime şiddetle karşı çıkıyorlar."
Amerika'ya ve Siyonist rejime güvenilmemesi gerektiğini vurgulayan İslam İnkılabı Lideri "Bugün ne Siyonist rejim ne Amerika ne de başkaları Filistinlilerin derin hareketini durduramayacak ve sonuç Filistin halkının çıkarına olacaktır." dedi.
İmam Hamanei konuşmasının devamında, Suriye'nin toprak bütünlüğü meselesini de çok önemli bulduğunu ve Suriye'ye yapılacak herhangi bir askeri saldırıyla ilgili bazı sözlere atıfta bulunarak şunları vurguladı: "Bu kesinlikle Suriye'nin, Türkiye'nin ve bölgenin zararınadır. Suriye hükümetinin beklediği siyasi girişimi de gerçekleştirmeyecektir."
Türkiye Cumhurbaşkanının terörist gruplara karşı nefretine atıfta bulunarak, "Terörizme karşı çıkılmalıdır, ancak teröristler de belirli bir grupla sınırlı değiller. Suriye'ye askeri bir saldırı teröristlere fayda sağlayacaktır."
İslam İnkılabı Rehberi, Türkiye Cumhurbaşkanı'nın İran'ın terör örgütleriyle mücadelede işbirliği talebine yanıt olarak, "Terörle mücadelede sizinle mutlaka işbirliği yapacağız." dedi.
İmam Hamanei, "Türkiye'nin ve sınırlarının güvenliğini kendi güvenliğimiz olarak görüyoruz. Siz de Suriye'nin güvenliğini güvenliğiniz olarak görün. Suriye sorunları İran, Türkiye, Suriye ve Rusya'nın katıldığı diyalog yoluyla çözülmeli." dedi.
Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan'a geri dönmesinden dolayı duyduğu memnuniyeti de dile getiren İslam İnkılabı Lideri, "Tabii ki İran-Ermenistan sınırını bloke etme politikası söz konusu olursa İslam Cumhuriyeti buna karşı çıkacaktır çünkü bu sınır şimdiye kadar kullanılmış binlerce yıllık bir iletişim yoludur." dedi.
İslam İnkılabı Lideri, İran ile Türkiye arasındaki tüm bölgesel meselelerde işbirliğinin artırılmasını yararlı ve gerekli olarak nitelendirerek, "Biz her zaman iç meselelerde ve müdahalelere karşı hükümetinizi savunduk ve sizin de söylediğiniz gibi zor zamanlarda birbirimizin dostuyuz ve Türkiye'nin Müslüman milleti için dua ediyoruz." dedi.
Cumhurbaşkanı Seyyid İbrahim Reisi'nin de katıldığı bu görüşmede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Kurban ve Gadir bayramlarını tebrik ederek, İslam Ümmetinin bir araya gelmesini, İran ve Türkiye dayanışmasının güçlenmesini vurgulayarak; Türkiye'nin İran'a karşı haksızlıklarda sessiz kalmadığını İran ve Türkiye kardeşliğinin tüm alanlarda geliştirilmesi gerektiğini belirtti.
İran'a yönelik tek taraflı yaptırımlara her zaman karşı olduğunu ve olacaklarını vurgulayan Erdoğan, "İran'ın Kapsamlı Ortak Eylem Planı'ndaki meşru beklentilerini destekliyoruz ve Türk şirketlerini İran'a yatırım yapmaya teşvik ediyoruz." dedi.
İran ve Türkiye'nin uzun yıllardır teröristlerle yaşadığı çatışmalara değinen Cumhurbaşkanı, "Suriye'de terör örgütleri Almanya, İngiltere, Fransa ve özellikle ABD gibi Batılı ülkelerden gelen ağır silahlarla destekleniyor." dedi.
Erdoğan, Suriye'nin toprak bütünlüğü konusunda Türkiye'nin tutumunun net olduğunu belirterek, “Suriye hükümetinin siyasi süreçleri başlatmasını bekliyoruz. Astana zirvesinde Suriye meselesi gündemde ve güzel sonuçlar almayı umuyoruz." diye konuştu.
Dergah, örgüt, futbol takımı vs../Abdurrahman Dilipak
Bir hırsız bir bağdan bir bostan çalarmış, rüşvet alan biri, bir bostan karşılığı bir bağı satarmış.
Bakın bu hırsızlıktan da kötü bir durum. Bu işlerin elbette ahirette de bir hesabı olacak, ama biz bunun hesabını dünyada da görmeye çalışalım ki, bunların bu cür’eti, dünyayı yaşanmaz hale getirmesin.
Allah bizim ellerimizle zalimleri bunun için cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek ister. Adaleti ve ceza gününü göğe yükseltirken, dünyada geriye bir şey bırakmazsanız, bunun dünyadaki ağır faturasını hep beraber öderiz. Öbür dünyadaki hesab da daha kolay değil, daha zor olur ve kurbanların sayısı artar.
Herkes bunu biliyor da, peki bu durumda neden bir gerileme olmuyor? İnsanlar “selam verdim rüşvet değuldur deyu almadılar” noktasına savrulurlar. Unutmayalım rüşvet riba yani faizden daha hafif bir felaket sebebi değildir. Büyük günahları aslında hepsi birbirinin ikizi gibidir.
Hepsi birbirinin peşi sıra gelir ve peşi sıra gider. Bu haramları alenen ve tekrar tekrar işleyenlere de fasık denir. Mallarının bereketi kaldırılır, gözleri görmez, kulakları duymaz, kalpleri hissetmez olur. Şükredemezler, korkak ve sabırsızdılar. Hastalıkları peşlerini bırakmaz. İki cihanda da rezil olacaklardır. Bunları yakacak ateş, bunlar karşısında sessiz kalanları, suç ortaklarını da yakacaktır.
Peki nasıl oluyor da, topluma hizmet yemini ederek göreve gelen siyasiler, bürokratlar, insanların ufkunu aydınlatacak bilim adamları, Hakk’ın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, haykıran sesi olması gereken media, insanlık için kendini feda etmekten söz eden ideologlar ve insanlara öğüt veren ve onları dünya hayatının cazibesine kanmaktan sakındırmaya ve ahirete çağıran cemaat önderleri, ah-i evran, yani evrensel kardeşlik ve halka hizmeti Hakka hizmet vesilesi gibi gören iş dünyasına mensup insanlar bu kadar kolay bu Şeytani oyuna kanabiliyorlar?
Hani ehliyet ve liyakata dayalı görevlendirmeler yapacaktık, din ve devlet büyüklerini İlah ve Rab edinmeyecektik, istişare ve şûra ile karar verecektik, aklımızı kiraya vermeyecektik, Şeytan bizi Allah’la, siyasetle, hemşehricilikle kandırmayacaktı.
Tek ölçümüz “Hak” olacaktı.
Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, Haklıdan yana haksıza karşı olacaktık. Haksızlık yapan babamız da olsa, haksızlık yapılan düşmanımız da olsa.
Peki ne oldu bize ya da neyle meşgulüz ve Şeytan bizi nasıl kandırıyor. Bu insanları uyandırma adına kapınızı çalan dergah ve örgüt nasıl bu oyunun birer parçası haline gelip, insanlık Siesta, Fiesta, Futbol’un oyuncağı oluyor.
Bakın, yaptığı iyilikleri kötülüklerini perdelemek ya da kolaylaştırmak için yapanlar münafık karakterli kişilerdir, ki onların azabı daha da çetindir. O iyiliklerinden kendilerine bir hayır yoktur.
Eğer iyilik yaparken içine kötülük katarlarsa, bu helale haram karıştırmak gibidir ki, helali de haram kılar, o işin bereketini ortadan kaldırır.
Şeytan bir ilim adamına, halkın haklarını savunduğunu söyleyen bir ideolojik örgüt mensubuna gelir, “bir defadan bir şey olmaz, sen bir davayı savunuyorsun, risk alıyorsun, bunları halk için yapıyorsun, senin güçlü olman gerek” der. O da zaten bu yalana inanacak ise, ben kendim için değil, örgütüm için der. Ötekiler zaten bizim hakkımızı yiyor, biz aslında kendi hakkımızı alıyoruz kurtlar sofrasından kurtardığımız kadarı ile.!
Öyle yaklaşır Şeytan. Örgütü için alırken vijdanı rahattır. Örgütü de zaten kendine sahip çıkar. Siyasinin o örgütün desteğine ihtiyacı var. Zaten bürokratı o örgüt oraya yerleştirmek için aracılık etmiş. O da şükran borcunu ödemek için bunu vesile bilir.
Parti de öyle, dernek de.
Abinin selamı, emir gibidir.
Ne yani, kendi dava arkadaşını değil de, rakiplerine mi kapı aralayacak!
Bunu bir kez daha yapınca, akraba, hemşehri, asker arkadaşı, top oynadığı takım arkadaşına kadar düşer bu iş.
Siyasiler de böyle davranır. Cemaat yapıları da.
Kedi yavrusunu yemeye karar vermişse artık onu fareye benzetir.
Hocaefendi’nin oğlu, damadı, kayın biraderi, önce zekat der, sonra hayır, sonra hizmet ve zaten o da okuyup, üflemekle kalmaz, makam sahibinden ricada bulunur.
Kalkancı tarikatı nasıl bir şeydi sahi. İşin içinde Captagon da vardı. Siyaset de karışmıştı.
Zaten birilerinin o makama yükselmesi için siyasetçi oy icabı dergahtan destek almıştı, o bürokrat da oraya dergahın himmeti ile o siyasinin tavassutu ile yerleşmişti, şimdi bürokratın hizmet için borcunu ödemesi gerekir ki, “himmet” devam etsindi!.
“Al gülüm-ver gülüm” zaten herkes memnun bu işten. Ne güzel, siyaset arkanda fetvan da var, bürokrat da işi kitabına, mevzuatına uydurmuşsa ne gam!
“Bütün aşklar böyle başlar”.
Herkes yiyorsa ve onlara bir şey olmuyorsa, siz niye yemeyeceksiniz ki.
Nasıl olsa her şey dava için, bu işler böyle gelmiş böyle gider.
Efendi hazretlerine intisabın dışında şefaati de garantiledi iseniz, “yürü ben aslanım, kim tutar seni”,
Allah korkusu, Şeriat, cennet hayali, cehennem endişesi bile seni dizginlemedikten sonra!.
Zaten, tevbe edeceksin sonunda!?. “Cuma”, “hac”, “umre” derken defteri de sildireceksin!. Geriye ne kaldı, kim tutar artık seni!?
Hadi “siber SWARM cemaatı” korkusuzca kam alın dünyadan, Siber cinler rehberiniz olsun!.
By-Lock eskidi artık.
Ufak bir hatırlatma: Tamam, Allah’a, ahiret gününe ve kiramen katibine birileri zaten inanmıyor, birileri de hesaba katmıyor da, ya hu artık BioHacker’ler beyninizin içindekileri, kendi aranızda konuştuklarınızı da dinliyor. Bu yapay zeka hackerleri, şifre kırmıyor, bütün şifreleri devre dışı bırakıp her yerde sizi dinleyebiliyorlar!
Ayette mealen buyurulur ki, “İşte böyle, her memlekette günahkârları oranın ileri gelenleri kıldık ki oralarda hilekârlık etsinler. Hâlbuki onlar hilekârlığı ancak kendilerine yaparlar. Ama farkında olmuyorlar.” (En’am 123).
Müfessirler bu ayeti açıklarken derler ki, “Onlar önemli kimseler (VIP) olduklarına inanmaları onları az veya çok eleştiriye kapalı hale getirdiğinden, “önde gelenler/ayan”, kural olarak, kendi davranışlarının ahlakî yönlerini sorgulamakta diğer insanlardan daha az istekli olurlar ve bunun sonucu olarak kendilerini daima haklı görmeleri, onları çoğu zaman büyük hatalar yapmaya sevk eder. (Bu da onların sonunu hazırlar).. Birileri bunları doğulu, batılı münevver ve filozoflarının öğüt kitaplarında okurken, Allah’ın ayetleri, resulün sünnetlerinde de bunları görebiliriz, ama “o kitaplarla övünenler”, onların içinde yazanlardan ne kadar haberdar ki!
Övünmeyi bırakıp, dövünmemek için okutalım, anlayalım ve gereğini yapalım.
Evet o birileri keşke, “iman ettik” dedikleri kitabın içinde yazılanları bir okusalar, anlasalar ve gereğini yapsalar.
“Ölçüyü, tartıyı doğru tutun” diyen kitap, sadece pazarcı esnafına değil, not veren öğretmenlere de sesleniyor. Onlar unutmasınlar ki, omuzlarında kendilerine not veren, söz ve işlerini değerlendirip derecelendiren sadık yazıcılar var.
Selâm ve dua ile.
Alakalı haberler
Cumhurbaşkanı Reisi İslam ülkelerinin bayramını kutladı
İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Reisi; İslam ülkelerinin Cumhurbaşkanlarına gönderdiği yazılı mesajda İslam dünyasının Kurban bayramlarını kutladı.
Bu bayramların Müslümanları; sömürücü emperyalizm karşısında kenetlemesi gerektiğini, barış ve kardeşlikleri pekiştirmesi gerektiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Reisi; İslam ülkelerinin el ele vermek için çok özel bir dönemden geçmekte olduğunu, düşman devletlerle dostluk kurulmaması gerektiğini, aksi takdirde tarihin bir kez daha tekrarlanmasının kaçınılmaz olacağını belirtti.
Cumhurbaşkanı Ayetullah Raisi İslam ülkelerinin başkanlarına ayrı ayrı mesajlarda, Kurban Bayramı'nın gelişini tebrik ederek, bu mübarek bayramın bereketiyle müminlerin kalplerinin şad olmasını temenni ettiğini dile getirdi. İslam'ın öğretileri ile Hz.Muhammed Mustafa'nın öğretilerinin gölgesinde birbirine yakınlaşmalı ve tüm dünya Müslümanları birlik yolunda yürümelidir.
Ayetullah Reisi bu mesajında şöyle buyurmuştur: Kurban Bayramı ibadetin en içten tecellisi, Allah katında fedakarlık ve teslimiyetin simgesi ve Hz. imam ve müminlere model olarak seçilmesidir.
***
İran İslami Şura Meclisi Başkanı Muhammed Bakır Galibaf da, İslam ülkelerinin meclis başkanlarına mesaj göndererek Kurban Bayramı'nı kutladı.
Galibaf’ın kaleme aldığı mesajda, “Bu büyük bayramın bereketi ile İnşaallah tüm İslam topraklarında kalıcı barış ve güvenliğin tesis edilmesine, Müslümanlar arasındaki dostluk ve kardeşliğin güçlenmesine tanık oluruz. İslam dünyasının mevcut sorunlarının çözümünde parlamentolar arası temasların ve işbirliğinin etkili olabileceğine inanıyorum.” ifadesine yer verildi. İran İslam Cumhuriyeti parlamento başkanı; bu mesajda, İslami Şura Meclisi’nin Müslüman ülkelerle karşılıklı dostane ilişkileri geliştirmeye hazır olduğunun da altını çizerek bu bayramın birlik ve beraberliklerin pekişmesine vesile olmasını temenni etti.
Rehberlik Mekanizmasında Sapma
Bir insan için en kötü sapkınlık, düşünce sapkınlığıdır. Bu öyle bir sapkınlıktır ki, insanın iyiyi kötüden ayırt edememesine neden olur.
Lokman / 7, 8, 9: "Ona ayetlerimiz okunduğu zaman, sanki bunları işitmemiş, sanki kulaklarında ağırlık varmış gibi büyüklük taslayarak yüz çevirir. Sen de ona acıklı bir azabın müjdesini ver!” “İnanan ve iyi işler yapanlara nimeti bol cennetler vardır.” “Orada ebedi kalacaklardır. (Bu,) Allah’ın gerçek vaadidir. O üstündür, hüküm ve hikmet sâhibidir.”
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِ اٰيَاتُنَا وَلّٰى مُسْتَكْبِرًا كَاَنْ لَمْ يَسْمَعْهَا كَاَنَّ فٖى اُذُنَيْهِ وَقْرًا فَبَشِّرْهُ بِعَذَابٍ اَلٖيمٍ
Önemli sosyal konulardan biri de iş bölümü meselesidir. Çünkü insanlar, çeşitli yeteneklere sahip bir şekilde yaratılmıştır. Herkesin belli bir işte kabiliyeti vardır. Dolayısıyla ilgi duyduğu bir alanda çalışması en güzel olanıdır. Gelişmiş toplumlarda daha çocuk yaşlardan itibaren insanların yetenekleri tespit edilmekte ve okul dosyaları incelenip psikolojik durum tespiti yapılarak o insanın neye ilgi duyduğu saptanmaktadır. Dolayısıyla bir genç, ilgi duymadığı bir alanda istihdam edilmemektedir. İnsan yaratılışında da bu iş paylaşımı gayet açık bir şekilde gerçekleşmiştir. Her iş, onu yapabilecek olan organa bırakılmaktadır. Bedenimizin çeşitli ihtiyaçları vardır. Bütün bu ihtiyaçlar çeşitli organ ve var olan güçlerimizle giderilmektedir. Bedenimizin yemekleri hazmetmeğe, kanı tasfiye etmeğe, yemeğin bütün hücrelere ulaştırılmasına, koruyucu askerlere, alıcıya, vericiye ve daha diğer onlarca şeye ihtiyacı vardır.
Bütün bu ihtiyaçlar en güzel şekilde giderilmektedir ve bedenin herhangi bir yerinde işe yaramayan bir tek hücre bile bulunmamaktadır. Kulağın görevi göze veya midenin görevi kalbe bırakılsa insan hayatı sona erer. İnsanın sadece fiziksel yapısı değil, ruhsal yapısı da bu iş paylaşımı temeli üzere tasarlanmıştır. İnsanın ruhsal güçlerinin her biri belli bir iş için yaratılmıştır. İnsanın ruhsal düzeninin temeli iki büyük güçtür; manevî yaşamı tamamen bu iki güce dayalıdır.
Birincisi, nefsanî güçlerdir. Bu güçlerin her birinin belli bir amacı vardır. Bu güçlerle donatılmamış bir insanın yaşaması mümkün değildir. İnsan bir gün gazap, şehvet, mal ve makam sevgisi, eş ve evlat sevgisi vb. gibi özellikleri yitirse yaşamın onun için bir anlamı kalmaz ve yaşamak için bir adım bile atmaz.
İkincisi, bu güçleri dengeleyen ve insanın bu ruhsal güçlerden faydalanmada rehberliğini yapan akıl gücüdür. İnsanın içgüdüleri ona tıpkı bir araba motoru gibi güç ve hareket vermektedir. Ancak akıl gücü ise tıpkı bir araba freni gibi yersiz hareketlere engel olmakta ve insanın sağlık ve bekasını garanti altına almaktadır. Akıl, tıpkı arabanın farları gibi yolu aydınlatmakta ve sorunsuz yol ile sorunlu yolu insanın görmesini sağlamaktadır. Ruhî düzende aklın ayrıcalıklı bir yeri vardır. O halde akıl düzenini bozacak şeylere, aklın duyma ve görme özelliklerini zayıflatacak işlere engel olmak gerekir. Çünkü maddî ve manevî bir yaşam, aklın doğru yönlendirmeleri olmadan mümkün değildir.
İslam dinî aklın konumunu korumak için aklı yok edip, akıl sistemini saptıracak her türlü etken karşısında şiddetle durmuş ve içki ile uyuşturucu çeşitlerini haram kılmıştır. Sadece akıl sistemini etkileyecek nedenlerin karşısında durmakla kalmamış, insan fıtrî akıl ile aklın sonradan kazanmış olduğu bulguları bir araya getirebilmesi için aklın gelişimi hususunda da çaba göstermiştir. Âlimlerin eserlerini okuyarak ve yaratılış kanunlarını inceleyerek elde edilen ilim, aklın hayrete düşmesini sağlamaktadır.
Sürekli günah işlemek, kötü insanlarla oturup kalkmak ve günah olan şeyleri görmek, aklın görme ve işitme özelliğini zayıflatmakta ve çirkin şeyleri normal bir hale getirmektedir. Bir insan için en kötü sapkınlık, düşünce sapkınlığıdır. Bu öyle bir sapkınlıktır ki, insanın iyiyi kötüden ayırt edememesine neden olur. Hatta bundan daha kötüsü ise bâtılın onun gözünde hak olarak görülmesidir. Peygamber Efendimiz (s.a.a) bir gün ashabına nasihat ederken şöyle buyurdu:
“Öyle bir zaman gelecek ki, kadınlarınız ve gençleriniz sapacak ve iyiliği emredip kötülükten sakındırma görevi terk edilecektir.” Ashaptan bir kişi şaşırmış bir halde şöyle dedi: Böyle bir şey olabilir mi? Peygamber efendimiz şöyle buyurdu: “Bundan daha kötüsü de olacak. Öyle bir zaman gelecek ki, sizi kötülüğe çağıracak ve iyilikten alıkoyacaklar.” Denildi ki: Böyle bir şey olabilir mi? Peygamber efendimiz şöyle buyurdu: “Bundan daha kötüsü de olacak. İyilikler insanların nazarında kötü ve kötülükler de iyi sayılacaktır.”[1]
Peygamber Efendimizin (s.a.a) son cümlesi, insanların teşhis etme özelliğinin alt üst olacağına ve iyi ile kötüyü ayırt edemeyeceklerine, hatta ahlakî açıdan kötü sıfatların insanî erdem ve faziletlerin yerini dolduracağına işaret etmektedir.
[1] Vesailu’ş-Şia, c.4, s.394.
ehlader
Siyonist İsrail’in Türkiye Merkezli Yeni Fitnesi
İşgalci Siyonist İsrail Rejimi, Türkiye-İran ilişkilerini bozup hem kendi güvenliğini sağlamak hem de Türkiye’yi normalleşme sürecine katacak yeni bir plan uyguluyor.
İşgalci Siyonist İsrail Rejimi, bu günlerde İran karşıtı sinsi planlarından bir tanesini daha hayata geçirmeye çalışıyor. Bu planının merkezine ise son zamanlarda ilişkilerini yeniden resmi olarak düzeltmeye çalıştığı Türkiye’yi yerleştirmiş durumda.
Terörist Siyonist rejim unsurları, İranlı bilim adamları ve askeri yetkililere karşı düzenlediği suikastlar sonrası sürekli İran’ı suçlamış ve İran’ın bölgenin güvenliğini tehlikeye attığını bölge ülkelerine dayatmaya çalışmıştır. İslam inkılabından bugüne sayısız cinayetler işleyen terör rejimi, son olarak Devrim Muhafızları Komutanı Seyyad Hodayi’ye 22 Mayıs 2022’de Tahran’da suikast düzenlemiştir. Siyonist rejim yetkilileri her zaman yaptığı gibi bu suikast sonrası yine yaygara koparmaya, dünya ve bölge kamuoyunu etkilemeye çalışmıştır. Siyonist yetkililer, bir taraftan kopardığı yaygaralarla kamuoyunu etkilemeye çalışırken bir taraftan da İranlı yetkililerin intikam yeminleri karşısında korku psikolojisine kapılmış durumdadırlar. Yüksek savunma psikolojisine bürünen Siyonist yetkililer bu konuda habis bir planla yeni bir fitne çıkartarak kendilerini savunmak istemektedirler.
Siyonist yetkililer sinsice düzenledikleri planla bir taşla iki kuş vurmayı hedeflemektedirler
Turizm ve ticaret amacıyla Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Ürdün, Fas ve Tayland gibi ülkelere giden çok sayıda İsrail vatandaşları varken Siyonist rejim yetkilileri beklenmedik bir şekilde Türkiye’deki İsrail vatandaşlarına İran ajanları sivil vatandaşlara yönelik suikast düzenleyecek uyarısıyla ülkeyi terk etmeleri çağrısında bulundu. Arap ülkeleri ile normalleşme sürecine giren Siyonist rejim bu ülkelerde bulunan vatandaşlarını uyarmayıp, Türkiye’deki vatandaşları için bu uyarılarda bulunması, aynı zamanda Türkiye istihbaratıyla olağanüstü işbirliği yapılıyor açıklamaları Siyonist planı başlatmaktaydı. Siyonist yetkililer bir taşla iki kuş vurmayı hedefliyorlardı. Normalleşme sürecinde Türkiye’yi kendi yanına çekmek ve İran saldırılarına karşı Türkiye’yi kalkan olarak kullanmak.
Peki süreç nasıl gelişti?
Siyonist rejim terör unsurları İranlı yetkililere yönelik suikast eylemlerini düzenlerken bir taraftan da kendilerine kalkan olacak planı uygulamaya koymuşlardı. Bu bağlamda 9 Mart 2022’de Siyonist Cumhurbaşkanı Herzog, Ankara’ya gelmiş, iki ülke ilişkilerinde yeni bir sayfanın açıldığını belirtmiştir. Devrim Muhafızları Komutanı Hüseyin Seyyada Hodayi suikastından hemen 3 gün sonra yani 25 Mayıs’ta Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 14 yıl aradan sonra, İşgal altındaki topraklara bir ziyaret gerçekleştirmiş iki ülke ilişkilerinin daha da gelişeceği mesajını vermiştir. Ardından İsrail’de yaşanan iç krize rağmen Siyonist İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid ise 23 Haziran’da Ankara’ya gelerek iki ülke arasında güvenlik işbirliğinin daha da gelişeceğini açıklamış, İran karşıtı işbirliği için Türkiye İstihbarat yetkililerine teşekkür etmiştir. Sinsi planını hayata geçirmek isteyen Siyonist Bakan ekonomik sıkıntı içerisinde olan, İsrail-Mısır-Kıbrıs anlaşmasında dışarıda kalan Türkiye’ye turizm ve ekonomik ilişkilerin daha güçlü hale getirilmesinin şartını İran karşıtlığı işbirliğine bağlamıştır. Siyonistler açısında olumlu yönde ilerleyen Türkiye-İsrail ilişkileri İran korkusu sarmış Siyonist yetkililerin ekmeğine yağ sürmüştür. Hem İran’ın olası saldırılarına karşı kendilerini korumak hem de Türkiye’yi İran karşıtı cepheye çekmek için sinsi planını uygulama zeminini elde etmişlerdir.
Siyonist yetkililer habis planlarını hayata geçirmek amacıyla, ilk kez 30 Mayıs’ta turizm ve ticaret amacıyla Türkiye’de bulunan vatandaşlarının İran’ın saldırı tehdidi altında olduklarını söyleyerek Türkiye’yi terk etmeleri çağrısında bulunmuşlardır.
Siyonist Ulusal Güvenlik Konseyi, Türkiye ve çevre ülkelerdeki 'İranlı terörist ajanlardan' Siyonistlere yönelik somut bir tehdit olduğunu söyleyerek Türkiye'ye seyahat uyarısı yayımladı. Ardından Siyonist televizyon kanalları, Siyonist güvenlik yetkililerinin Türkiye'deki 100'den fazla Siyonist vatandaşını telefonla arayıp 'İran'ın hedefinde' oldukları konusunda doğrudan uyardığını ve geri dönmelerini istediğini duyurdu.
13 Haziran’da ise Siyonist Dışişleri Bakanı yeniden Türkiye’deki İsrail vatandaşlarına acil şekilde ülkeyi terk edin çağrısı yaparak, Türkiye İstihbarat yetkilileri ile yüksek düzeyde işbirliği yapıldığı ve İran’ın İsrailli turistlere yönelik operasyonunun etkisiz kılındığını açıkladı. 19 Haziran’da bu kez Siyonist Savaş Bakanı Benny Gantz, Siyonist yetkililerin “Ülkeden hemen ayrılamıyorsanız kendinizi otel odanıza kilitleyin” uyarısını hatırlatarak, “Türkiye’deki tüm İsraillileri güvenlik güçlerinin talimatlarına uymaya çağırıyorum” dedi.
İsrail ve Türk istihbaratı arasındaki koordinasyonun “olağanüstü” olduğu vurgularının yapıldığı sırada Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türkiye’nin güvenli bir yer olduğunu turistlerin rahat bir şekilde ülkeye gelebileceği açıklamasını yapmakla birlikte Siyonist ajanlarla ortak hareket edildiğine yönelik bir açıklamada bulunmadı.
Türkiye, Siyonist rejimin planının merkezine oturtulmuş Türkiye basınında Siyonist yetkililerin ardı ardına yaptıkları açıklamalara yer verilirken İstanbul başta olmak üzere Türkiye’deki İsrailli vatandaşlara suikast düzenleyecek İran ajanlarına yönelik operasyonlar yapıldığı haberleri servis edilmeye başlanmıştı. Türkiye basını, İran ajanlarının 3 farklı suikastının önlendiği, İranlı suikast timinin yakalanarak sınır dışı edildiği haberini verirken 16 yıl aradan sonra ilk kez bir Siyonist Dışişleri Bakanı Türkiye’ye ziyaret gerçekleştiriyordu. Siyonist Bakanın gündemi yine İran karşıtı istihbarat işbirliğinin geliştirilmesinden duyulan memnuniyetti. Lapid, Çavuşoğlu ile yaptığı basın açıklamasında Türk istihbaratına teşekkür ederken Türkiye’nin daha fazla işbirliği yapmasını istemekteydi. Çavuşoğlu ise İsraillilerin Türkiye’de güvende olduğu açıklaması yaparak Siyonist rejimle işbirliği yapıldığını kabul etmekteydi.
TGRT Haber Kanalı, İsrail Basınından Haaretz’in MİT-MOSSAD ilişkisi analizini ana haber bültenine taşıyarak İran’ın entrikalarını bozmak için iki istihbarat şebekesinin işbirliği yaptığını ve bu ilişkinin Ben Gurion ve Adnan Menderes dönemine dayandığı haberini servis ederek aslında Siyonist rejimin İran karşıtlığında Türkiye’yi kullandığını açık bir şekilde beyan etmiş oldu.
İran’dan Karşılık
İran tarafından ise bu yapılanların Siyonistlerin planı olduğu ve Türkiye’nin bunlara karşılık vermesi gerektiği söylenildi.
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade, yaptığı açıklamada "Söz konusu temelsiz iddialar gülünç ve iki Müslüman ülke arasındaki ilişkileri yok etmek için önceden tasarlanmış bir komplonun parçası. Türkiye'nin bu bölücü iddialara sessiz kalmamasını bekliyoruz" dedi.
Sözcü Hatibzade, açıklamasında, "Siyonist rejimin suikast ve sabotaj eylemlerine" İran'ın şiddetle karşılık vereceğini, ancak bunu "sivillerin ve diğer ülkelerin güvenliğini tehdit etmeden" yapacağını vurguladı.
Sonuç olarak, Siyonist rejim Türk basını aracılığı ile MOSSAD ve MİT arasındaki kadim ve kopmayan ilişkiyi ifşa ederek İran’ın Türkiye karşıtı bir tutum takınmasını hedeflemektedir. Bu hedefini uygularken fitne çıkararak iki komşu ve Müslüman ülkeyi birbirine düşman etmeye çalışmaktadır. /tesnim
İran: Uranyum Zenginleştirmede IR6 Santrifüjleri Kullanıldı
İran, uranyum zenginleştirme sürecini hızlandırmak için yeni nesil IR6 santrifüjlerini kullanmaya başladığına dair Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) raporunu doğruladı.
Devlet televizyonuna konuşan İran Atom Enerjisi Kurumu Sözcüsü Behruz Kemalvendi, uluslararası medyada yayımlanan UAEA raporunu değerlendirdi. Raporu doğrulayan Kemalvendi, "IR6 santrifüj makinelerinin yeni zincirine gaz enjekte edilmesine dair bilgiyi iki hafta önce UAEA'ya bildirmiştik ancak bu durum uluslararası medya tarafından belirli hedefler doğrultusunda abartılarak yansıtıldı." dedi.
Kemalvendi, “İki hafta önce Fordo'da kurulan ve gaz verilen yeni santrifüj makineleri zincirinden yüzde 20 zenginleştirilmiş uranyum elde edildi. Bu konuda da Ajansı bilgilendirdik.” ifadelerini kullandı.
İran'ın daha hızlı uranyum zenginleştirme imkanı sağlayan IR6 santrifüjlerini devreye sokma adımı, nükleer anlaşmanın canlandırılmasına ilişkin müzakerelerde anlaşmaya varma ihtimalinin azalmasının ardından geldi.
İran ile nükleer anlaşma ve müzakere süreci
İran ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 5 daimi üyesi (İngiltere, ABD, Çin, Fransa, Rusya) ve Almanya arasında 2015'te yaptırımların kaldırılması karşılığında Tahran'ın nükleer faaliyetlerinin denetim altına alındığı Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak adlandırılan nükleer anlaşma imzalanmıştı.
Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın 2018'de ülkesini tek taraflı olarak anlaşmadan çekmesinin ardından Washington İran'a yönelik yaptırımları yeniden uygulamıştı. Bunun üzerine Tahran yönetimi de 2019 itibarıyla nükleer anlaşmadaki taahhütlerini aşamalı olarak askıya almıştı.
KOEP'in yeniden yürürlüğe konulması için Nisan 2021'de Avusturya'nın başkenti Viyana'da başlayan görüşmeler, İran ile ABD arasında çözüme kavuşamayan meseleler nedeniyle 11 Mart'ta askıya alınmıştı.
Bu süreçte UAEA İran'da 3 noktada uranyum parçaları bulunduğuna dair bir rapor yayımlamıştı. Nükleer anlaşmanın Avrupalı tarafları İngiltere, Fransa ve Almanya ile ABD, UAEA Yönetim Kuruluna "İran'ın nükleer programıyla ilgili endişelerinin" yer aldığı bir karar taslağı sunmuş ve karar 8 Haziran'da kabul edilmişti.
AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell'in 25 Haziran'daki Tahran ziyaretinde, ABD ile İran arasında AB aracılığıyla yapılan dolaylı görüşmelerin Doha'da sürdürülmesine karar verilmişti. 29 Haziran'da yapılan görüşmelerde de ilerleme sağlanamadığı açıklanmıştı.
Reuters haber ajansı dün UAEA'nın bir raporuna dayandırarak yayımladığı haberde, İran'ın Fordo'daki uranyum zenginleştirme tesisinde daha hızlı uranyum zenginleştirme imkanı sağlayan yeni nesil IR6 santrifüjlerini kullanmaya başladığını bildirmişti.
İmam Hüseyin'in (a.s) Arefe Duası
Galib Esedi"nin Bişr ve Beşir adındaki iki oğlu şöyle rivayet etmişlerdir: Arefe günü -Arafet"ta- İmam Hüseyin"in (a.s) huzurundaydık; İmam, ailesi, çocukları ve izleyicilerinden bir grup beraberinde olduğu halde çadırından gayet huşu ve vakarla dışarı çıkıp Arafat dağının sol tarafında durarak yüzünü Kabe"ye çevirdi ve yiyecek isteyen bir sail gibi ellerini yüzünün hizasına kaldırarak şu duayı okumayan başladı:
Arefe Duası
Hamd Allah"a mahsustur; öyle bir zattır ki O"nun hükmünü geri çeviren, verdiğini engelleyen olmaz. Hiçbir zanaatçının yaptığı O"nun yaptığı şey gibi değildir. O"dur büyük cömerttir. Her çeşit mahluk yarattı. Hikmetiyle yarattıklarını sağlam kıldı. Hiç bir sır O"na gizli kalmaz. Onun katında emanetler (ameller) asla zayi olmaz. Herkesi yaptığına karşılık mükafatlandıran; kanat edenin işini düzene koyandır; kendisine yakarana merhamet eden, -kullarına- yararlı şeyleri ve kapsamlı Kitab"ı (Kur"an"ı) yayılan nuruyla indirendir. Duaları duyan (kabul eden), kederleri gideren, dereceleri yükselten ve zorbaların kökünü kazıyandır. O"ndan başka ilah yoktur. Hiç bir şey O"na denk olamaz. Eşi ve benzeri yoktur. İşitendir, görendir, latif ve habirdir (hiç bir şey O"na gizli kalmaz ve her şeyin inceliğinden haberdardır, agâhtır).
Allah"ım! Ben sana yöneliyorum; rabbaniyetine şehadet ediyor ve ikrar ediyorum ki Rabb"im sensin, dönüşüm sanadır; ben anılacak bir şey değilken kendi nimetinle beni var ettin. Beni topraktan yarattın; sonra beni sülblere yerleştirdin. Beni -varolmamı engelleyebilecek- her türlü vakıa, asırlar ve yılların değişimi ve olaylarından korudun.
Böylece geçmiş günlerde ve asırlar boyu beni baba sülbünden anne rahmine aktardın. Bana karşı şefkat, lütuf ve ihsanınla beni, senin ahdini bozan ve peygamberlerini yalanlayan küfür ve dalalet önderlerinin saltanat sürdükleri bir zamanda dünyaya getirmedin. Sen beni, senden şefkat ve bana da lütuf olsun diye, hidayette benden öne geçenlerin (Hz. Muhammed"in -s.a.a-) zamanında dünyaya getirdin, hidayetini bana kolaylaştırdın ve bu hidayetle beni yoğurdun.
Bundan önce de, güzel yaratılışın ve bol nimetlerinle bana şefkat gösterdin. Beni -ikinci merhalede- nütfeden yarattın. Et, kan ve deriden ibaret olan üç zulmet arasına yerleştirdin. Yaratılışımı bana göstermedin ve bu hususta bana hiç bir şey bırakmadın. Sonra beni, önceden gerçekleştirdiğin hidayet için tam ve mükemmel bir yaratılışla dünyaya getirdin. Beşikte küçük bir çocuk iken beni her türlü tehlikeden korudun. Beni, en temiz gıda maddesi olan anne sütüyle rızıklandırdın. Dadıların kalplerini bana şefkatli kıldın. Şefkatli annelerle beni her türlü tehlike ve cinlerin nüfuzundan korudun.
Beni kusur ve noksanlıktan salim kıldın. Şanın yücedir ey Rahim ve Rahman; konuşmaya başladığımda bana bol nimetlerini tamamladın, her geçen yıl beni daha ziyade terbiye ettin; yaratılışım kemale ulaşıp aklım mutedil olunca, hüccetini bana farz kıldın; şöyle ki seni tanımayı kalbime ilham ettin ve beni kendinin acayip hikmetlerine hayran bıraktın. Gökte ve yerde yarattığın varlıklar hakkında beni şuurlandırdın, bilinçlendirdin. Bana, şükrünü ve zikrini yerine getirmeği tembih ettin; sana itaat ve ibadet etmeği üzerime farz kıldın. Bana peygamberlerinin vasıtasıyla gönderdiğin hakikatleri anlama gücü verdin. Rıza ve teslim makamını kabullenmeyi (bu makama ulaşmayı) bana kolaylaştırdın.
Bu hususlarda, bana yardım edip lütufta bulunarak üzerime minnet bıraktın. Sonra beni en üstün topraktan yaratınca, benim için sadece bir çeşit nimete razı olmadın; en yüce lütufla ve sonsuz ihsanınla çeşitli geçim vesileleri, nimet ve yiyeceklerle beni rızıklandırdın. Bana tüm nimetlerini tamamlayıp benden bütün belaları uzaklaştırdığında yine de cehaletim ve sana karşı cüretim, beni sana yaklaştıracak vesileyi bana göstermene ve beni, katına yaklaştıracak şeye muvaffak etmene engel olmadı. Seni çağırdığımda bana icabet ettin, hacet istediğimde hacetimi verdin, sana itaat ettiğimde beni mükafatlandırdın, şükrettiğimde bana nimetini artırdın. Bütün bunların nedeni bana nimetini tamamlayıp lütufta bulunmandır. Sen her türlü kusur ve noksanlıktan münezzehsin, münezzehsin; varlıkları yaratan ve meydana getiren ve tekrar kendine döndüren sensin. Hamda lâyık olan sensin; şanın yücedir; isimlerin mukaddestir; nimetlerin büyüktür. Allah"ım! Hangi nimetini sayabilirim, hangisini hatırlayabilirim?! Veya hangi bağışlarının şükrünü yerine getirebilirim?!
Ey Rabb"im! Senin bana nimetlerin sayanların sayıp bitiremeyeceği ve bilmek isteyenlerin bilemeyeceği kadar çoktur. Allah"ım! Benden giderdiğin ve uzaklaştırdığın zorluk, zarar ve ziyanlar, sahip olduğum nimet ve afiyetten çoktur. İlahi! Ben imanımın hakikatiyle, kalbimde yer eden yakinle, ihlaslı tevhidimle, içimde saklı hakikatlerle, gözümün nurunun mecrasının bağlarıyla, anlımın safhasının hatlarıyla, solunum yolumun delikleriyle, burun kemiğimin yumuşak bölümüyle, kulak perdemin ses algılayan organıyla, dudaklarımın içinde gizli olan şeyle, dilimin ses hareketiyle, üst ve alt çenemin irtibat merkezleriyle, dişlerimin çıktığı yerlerle, yiyecek ve içeceklerimi tatma duyumla, beynimi kapsayan kafatasımla, boyun damarlarımla, göğüs kafesimin kapsadığı organlarla, şah damarımla, kalbimin perdesinin avizesiyle, ciğerimin kenarına bitişen parçalarla, kaburgalarımın kapsadığı şeylerle, kaslarımın bağlandığı yerle, faal uzuvlarımın açılıp kapanışıyla, parmaklarımın ucuyla, etimle, kanımla, saçımla, derimle, asabımla, bağırsağımla, kemiğimle, beynimle, damarlarımla, tüm uzuvlarımla ve bebek oluşumdan itibaren oluşan uzuvlarımla, yeryüzünün benden aldığı şeylerle, uykumla, uyaklığımla, sükunetimle ve yine rüku ve secdelerimin hareketleriyle şehadet ediyorum ki, eğer asırlar boyu yaşasam ve senin nimetlerinden birinin şükrünü yerine getirmeye çalışsam,yerine getiremem; bunu ancak seni lütfünle yerine getirebilirim ki bunun kendisi de yeni, ebedi ve köklü bir şükrü gerektirmektedir.
Evet, ben ve sayanlar senin geçmiş ve gelecek nimetlerini saymaya veya nimetlerinin zamanlarını hesaplamaya çalışsak hiçbir zaman sayamayız. Ben kim senin nimetlerini saymak kim? Oysa sen konuşkan Kitab"ında ve sadık haberinde, Allah"ın nimetlerini saymaya çalışsanız, sayıp bitiremezsiniz buyurmuşsun.
Allah"ım! Peygamberlerin ve elçilerine iblağ edilen ve vahiyle onlara indirdiğin ve bu vasıtayla dini onlara yasadığın Kitab"ın ve haberlerin doğrudur. Ancak ben tüm çabam ve gayretimle kapasitemce inanarak ve yakin ederek diyorum ki: Hamd ve övgü, kendine miras alacak bir evlat edinmeyen, yaratılışta kendisine muhalefet edecek mülkünde ortağı olmayan ve dünyayı yaratışında kendisine yardım edecek bir yardımcısı olmayan Allah"a mahsustur. Münezzehtir, münezzehtir -çocuğu ve ortağı olmaktan-. Eğer o ikisinde -gökte ve yerde- Allah"tan başka bir ilah olsaydı fesat çıkardı ve dağılırlardı.
Tek, bir, ihtiyacı olmayan, doğmayan ve doğrulmayan, eşi ve benzeri olmayan Allah münezzehtir. Allah"a hamdolsun; öyle bir hamd ki yakınlaştırılmış meleklere ve gönderilmiş peygamberlere denktir. Allah"ın salat ve selamı seçtiği kulu, peygamberlerin sonuncusu Muhammed"e ve onun tertemiz, arınmış ve muhlis kılınmış Ehl-i Beyt"ine olsun.
Sonra İmam (as) gözlerinden yaşlar aktığı halde daha fazla bir rağbetle şöyle devam etti:
Allah"ım! Seni görüyormuşum gibi beni kendinden korkut ve beni takvayla saadete kavuştur; sana karşı günah işleyerek kalbimi katılaştırma, takdirlerinde bana hayır ve bereket ver ki geciktirdiğin şeyin bana acele verilmesini ve acele verdiğin şeyin de geciktirilmesini istemeyeyim. Allah"ım! Nefsime zenginlik, kalbime yakin, amelime ihlas, gözüme nur, dinimde basiret ve bilinç ver ve azalarımı güçlü kıl, kulağımı ve gözümü (işiten ve gözümün nuru çocuklarımı) benim iki mirasçım kıl ve hakkımda zulmedene karşı bana yardım et ve bunda intikam ve galibiyetimi bana göster ve gözlerimi aydınlat. Allah"ım! Sıkıtımı gider, kusurumu ört, hatalarımı bağışla, şeytanımı benden uzaklaştır,zimmetimi serbestliğe çıkar (üzerimde hiçbir hak kalmasın); ve ey Rabb"im, dünya ve ahirette benim için yüksek bir derece ver.
Allah"ım! Beni yaratıp, duyan ve gören yaptığın için sana hamd olsun. Beni yaratmaya ihtiyacın olmadığı halde hakkımda bir rahmet olarak beni yarattığın ve azalarımı birbirine uygun, düzgün kıldığın için sana hamdolsun. Rabb"im; beni icat ettiğin ve yaratılışımı dengeli kıldığın gibi; Rabb"im, beni yarattığın ve yüzümü güzel kıldığın gibi; Rabb"im, bana ihsanda bulunduğun ve afiyet verdiğin gibi; Rabb"im, afetlerden koruduğun ve muvaffak kıldığın gibi; Rabb"im, nimet verdiğin ve hidayet ettiğin gibi; Rabb"im, seçtiğin ve bütün hayırlardan verdiğin gibi; Rabb"im, beni yedirdiği ve içirdiği gibi; Rabb"im, ihtiyaçsız kıldığın ve hoşnut ettiğin gibi; Rabb"im, bana yardım ettiğin ve izzet verdiğin gibi; Rabb"im, bana keramet elbisesi giydirdiğin ve yarattığın şeylerden yeteri kadar bana verdiğin gibi Muhammed ve Ehl-i Beyt"ine rahmet eyle ve bana zamanın sıkıntıları, gece ve gündüzün çekişmeleri karşısında yardım et. Beni dünyanın ıstıraplarından ve ahiretin kederlerinden kurtar ve yeryüzünde zalimlerin yaptıkları -kötülükler-den beni koru.
Allah"ım! Endişelendiğim şeylerden bana güven ver, korktuğum şeylerden beni koru, nefsimi ve dinimi koru, yolculuğumda beni koru, mal ve ailemde benden geriye salih bir evlat bırak. Bana verdiğin rızklara bereket ver. Beni kendi yanımda alçak gönüllü kıl ve halkın gözünde ise yücelt; cinlerin ve insanların kötülüğünden beni selamet kıl; günahımdan dolayı beni rezil etme, içimde gizli olan şeyden dolayı beni cezalandırma, amelimden dolayı beni (azap ve belalara) müptela etme, nimetlerini benden alma ve beni kendinden başkasına bırakma. Rabb"im! Beni kime bırakıyorsun? Akrabalık bağını koparacak olan bir akrabaya mı?
Yoksa bana öfkelenen uzak ve yabancıya mı? Ya da beni zayıf düşürecek olan birine mi? Oysa sen benim Rabb"imsin, işlerimin sahibisin; garipliğimi, kimsesizliğimi ve menzilimin uzaklığını ve işlerimin sahibi kıldığın kimse karşısında zilletimi sana şikayet ediyorum. Allah"ım! Gazabını bana helal kılma; eğer sen bana gazap etmezsen başkalarından endişem olmaz. Münezzehsin sen. Senin bana afiyetin geniştir; o halde senden diliyorum ki ey Rabb"im, yeryüzünün ve göklerin kendisiyle aydınlandığı, karanlıkların aydınlığa kavuştuğu ve öncekilerin ve sonrakilerin kendisiyle ıslah olduğu veçhinin nuru hürmetine beni kendi gazabın üzerine öldürme, öfkeni benim üzerime indirme, bundan (ölmeden) önce benden razı olmamak için istediğin kadar bana zorluk göster. Senden başka hah yoktur.
Mekke"nin, Meş"ar-ul Ham"ın, bereketli ve insanlar için güvenli kıldığın Beyt-ul Atik"in Rabb"isin. Ey sabrıyla çok günahları bağışlayan, ey lütfüyle nimetleri indiren, ey kendi keremiyle çok büyük bağışla bulunan, ey zor günlerimde dayanağım, ey yalnızlığımda arkadaşım, ey sıkıntılarımda imdadıma koşan ve ey veli nimetim benim! Ey Rabb"im ve babalarım İbrahim, İsmail, İshak ve Yakub"un Rabb"i ve ey Cebrail, Mikail ve İsrafil"in Rabb"i ve ey peygamberlerin sonuncusu Muhammed"in ve onun seçkin Ehl-i Beyt"inin Rabb"i ve ey Tevrat, İncil, Zebur"u ve Furkan"ı (Kur"an"ı) indiren, Kâf Ha Ya Ayn Sâd, Tâ Hâ, Ya Sîn ve Kur"an-ı Hekim"in Rabb"i! Yollar tüm genişliğine rağmen bana zorlaşınca ve yer tüm bolluğuyla bana daralınca sığınağım sensin; eğer senin rahmetin olmasaydı kesinlikle ben helak olanlardan olurdum. Beni hatalardan alıkoyan sensin; eğer benim -günahlarımın- üzerini örtmeseydin kesinlikle rezil olanlardan olurdum.
Yardımınla düşmanlarıma karşı beni destekleyen sensin; eğer senin yardımın olmasaydı mağlup düşenlerden olurdum. Ey yücelik ve üstünlüğü kendine has kılan, izzetiyle dostları aziz olan, ey padişahların boynuna zillet halkasını geçiren ve heybetinden padişahların kendisinden korktuğu zat; ey gözlerin ihanetini ve göğüslerde gizli olanı, zaman ve asırların geleceklerini bilen; ey nasıl olduğunu kendisinden başka hiç kimse bilmeyen, ey ne olduğunu kendisinden başkası bilmeyen, ey yeryüzünü su üstünde tutan ve gökyüzüyle havayı kapatan, ey en güzel isimler kendisinin olan, ey hiçbir zaman kesilmeyen ihsan sahibi, ey -Mısır- kervanını Yusuf-u kurtarmak- için Kafr çölünde tutup onu kuyudan çıkaran, ey Yusuf"u kölelikten sonra padişah yapan, ey üzüntüden gözleri ağardıktan sonra üzüntüsünü sabırla gizleyen Yakub"a Yusuf"u döndüren, ey Eyyub"tan zorluk ve sıkıntıyı gideren ve yaşlandıktan sonra -çocuk sahibi olan- İbrahim"in elini, oğlunu kesmekten alıkoyan, ey Zekeriyya"nın duasını kabul ederek ona Yahya"yı veren ve onu yalnız ve kimsesiz bırakmayan, ey Yunus"u balığın karnından dışarı çıkaran, ey denizi İsrailoğulları için yarıp onları kurtaran, Firavun ve ordusunu boğan, ey rüzgarları rahmet -yağmuru- müjdeleyicisi olarak gönderen, ey kendine karşı günah işleyen kullarını cezalandırmada acele etmeyen, ey sürekli senin nimetlerinle nimetlendikleri ve senin rızkını yedikleri halde diğerlerine tapmakta olan sihirbazları, uzun bir zaman inkâr edip sürekli kendisine düşmanlık etmeleri, karşı çıkmaları ve peygamberlerini yalanlamalarından sonra kurtaran; ya Allah, ya Allah; ey kainatı yoktan var eden, ey eşi olmayan yaratıcı,
Ey hiçbir zaman fani olmayacak sürekli, ey hiçbir diri olmadığı zaman diri olan, ey ölüleri dirilten, ey herkesin başına kazandığını getiren, ey kendisine az şükrettiğim halde beni mahrum etmeyen, hatalarım çok olmasına rağmen beni rezil etmeyen, beni günah işlerken gördüğü halde insanlara tanıtarak haysiyetimi dökmeyen, ey bana sayısız bağışlarda bulunan ve nimetlerini telafi edemediğim; ey bana hayır ve ihsanla yönelen, benim ise kendisine günah ve isyanla yöneldiğim, ey nimetine şükretmeyi öğrenmeden beni imana hidayet eden, ey hastayken çağırdığımda bana şifa veren, çıplakken beni giydiren, açken beni doyuran, susuzken beni suya doyuran, zelilken bana izzet veren, cahilken beni bilgilendiren, yalnızken -yalnızlığımı- çokluğa dönüştüren, gayıp ve vatanımdan uzakken beni geri döndüren, fakirken beni zenginleştiren, yardım istediğimde bana yardım eden, zenginken nimetini benden almayan ve bütün bunları senden istemekten sakındığım halde kendiliğinden vermeye başlayan; o halde hamd ve şükür sana mahsustur; ey sıkıntılarımı gideren, duamı kabul eden, kusur ve ayıbımı örten, günahımı bağışlayan, beni isteklerime kavuşturan ve düşmanıma karşı zafere ulaştıran; eğer senin nimetlerini, bağışlarını ve değerli ihsanlarını saymaya kalkışsam, sayıp bitiremem.
Ey mevlam! Bağışta bulunan sensin, nimet veren sensin, ihsanda bulunan sensin, güzelleştiren sensin, üstün kılan sensin, mükemmelleştiren sensin, rızıklandıran sensin, muvaffak kılan sensin, bağışta bulunan sensin, zengin yapan sensin, sermaye veren sensin, sığınak veren sensin, yeterli olan sensin, hidayet eden sensin, -hatalardan- koruyan sensin, -ayıbımı- örten sensin, bağışlayan sensin, mazeretimi kabul eden sensin, güç veren sensin, izzet veren sensin, yardım eden sensin, destek veren sensin, teyit eden sensin, zafer veren sensin, şifa veren sensin, afiyet veren sensin, ikram eden sensin, üstünsün, yücesin; o halde hamd sürekli sana hastır, sabit ve ebedi şükür sana mahsustur. Ben ise ya Rabb"im! Günahlarımı itiraf ediyorum, günahlarımı bağışla; kötü yapan benim, hata yapan benim, günahına ısrar eden benim, cahillik yapan benim, gaflet eden benim, yanlışlık yapan benim, kendine dayanan benim, -günahında- kasıtlı olan benim, söz veren ve sözünde durmayan benim, ahdini bozan benim, -misakını- ikrar eden benim, nimetlerini itiraf eden ve sonra yine günahlarına dönen benim; o halde günahlarımı bağışla; ey kullarının günahları kendisine zarar vermeyen, kullarının itaatine ihtiyacı olmayan ve kullarından iyi amel yapanı kendi yardım ve rahmetiyle ona muvaffak kılan!
O halde hamd sana mahsustur ey Rabb"im ve mevlam. Ey Rabb"im! Sen bana emrettin, ben ise sana itaatsizlik ettim; sen beni sakındırdın, ben ise senin sakındırdığın şeyi işledim; şimdi ise artık ne mazeret gösterebileceğim bir bahanem var ve ne de yardım alabileceğim bir desteğim. O halde hangi vesileyle sana geleyim ey mevlam?! Kulağımla mı, gözümle mi, dilimle mi, elimle mi, ayağımla mı? Bunların hepsi, kendileriyle sana karşı itaatsizlik ettiğim senin nimetin değil mi?! Ey mevlam! Sen hücceti tamamladın ve yolu ben kendime kapadım -haklısın ve ben sorumluyum-. Ey günahımı babalardan ve analardan örterek onların bana eziyetini önleyen, akrabalarımdan ve kardeşlerimden örterek beni kınamalarını engelleyen, sultanlardan örterek beni cezalandırmalarına mani olan! Ey mevlam! Eğer senin benim hakkımda bildiğin şeyi onlar da bilseydiler bir daha bana bakmaz, beni kendilerinden uzaklaştırır ve ilişkilerini benden keserlerdi. Ey Rabb"im, şimdi ben ey mevlam, senin huzurunda huzu içinde, zelil, çaresiz ve hakirim; ne mazeret getireceğim bir bahanem, ne yardım alabileceğim bir desteğim, ne sebep gösterebileceğim bir delil var; ne de günah işlemediğimi ve çirkin bir iş yapmadığımı söyleyebilirim ve eğer inkar edecek olsam da ey mevlam, bunun bir yararı olmaz bana! Nasıl yapabilirim ki bunu, oysa tüm uzuvlarım aleyhime tanıktırlar ve ben kesinlikle biliyorum ki büyük günahlarımdan dolayı sen beni sorguya çekersin; sen zulmetmeyen adil bir hakimsin; senin adaletin beni helak edersin; ben senin adaletinden sana sığınıyorum. Rabb"im! Bana hücceti tamamladıktan sonra beni cezalandıracak olursan, bu benim günahlarımdan dolayıdır ve eğer beni affedecek olursan, bu da senin sabrın, bağışın ve ihsanından dolayıdır. Senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben zalimlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben bağışlanma dileyenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben seni tek bilenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben korkanlardan oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben -senin azabından- endişe edenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben ümit edenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben yönelenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben lâ ilahe illallah söyleyenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben isteyenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben tesbih edenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben tekbir söyleyenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni; sen benim Rabb"im ve geçmiş babalarımın Rabb"isin. Allah"ım! Bu, seni ululayan senamdır, senin tekliğini anmakta benim ihlasımdır, senin saydığım nimetlerine ikrarımdır; her ne kadar ikrar etsem de onların çokluğundan, fazlalığından, açıklığından ve varlıklarının benden önceliğinden dolayı onları saymaya gücüm yetmez; beni yarattığın andan itibaren onların tümü için benden ahd aldın ve hayatımın başından beni fakirlikten zenginliğe ulaştırdın, ben -kendime zulmedenlerden oldum; sıkıntımı giderdin, kolaylık ve rahatlığa sebep oluşturdun, zorlukları defettin, çaresizliğimi giderdin, bedenime sağlık verdin, dinime selamet verdin ve eğer nimetlerini saymam için dünyanın başından sonuna kadar bütün herkes bana yardımcı olsa, ne ben ve ne de onlar nimetlerini sayıp bitirmeye gücümüz yetmez.
Sen mukaddes ve yücesin; kerim, ulu ve Rahim bir Rabb"sin. Nimetlerin sayılmaz, senaların söylenip bitirilmez, ihsanların telafi edilmez; Muhammed ve Ehl-i Beyt"ine rahmet eyle ve bize nimetlerini tamamla, sana itaatle bizi saadete erdir; Sen münezzehsin, senden başka ilah yoktur. Allah"ım! Sen sıkıntısı olanlara icabet edersin, kötülüğü giderirsin, kederi olanlara yardım edersin, hastaya şifa verirsin, fakiri zenginleştirirsin, kırığı onarırsın, küçüğe merhamet edersin, büyüğe yardım edersin; senden başka destek yoktur, senden üstün bir kudret yoktur, sen yücesin, büyüksün; ey esirleri kurtaran, ey küçük çocuğa rızk veren, ey korkup sığınak dileyenlerin sığınağı, ey ortağı ve veziri olmayan! Muhammed ve Ehl-i Beyt"ine rahmet eyle ve bu ikindi vakti kullarından birine verdiğin nimetlerin en üstününü bana ver. Kullarına verdiğin zahiri nimetlerden ve sürekli yenilediğin batini nimetlerden, bertaraf ettiğin belalardan, giderdiğin sıkıntılardan, duyduğun (kabul ettiğin) dualardan, kabul ettiğin iyiliklerden ve örttüğün günahlardan (bana bu nimetlerden ver); gerçekten sen lütuf sahibisin, her şeyden haberin var ve sen her şeye kadirsin. Allah"ım! Sen kendisinden istenilen en yakın kişisin, en süratli icabet edensin, en cömert affedensin, en fazla bağışta bulunansın, kendisinden istenileni en iyi duyansın; ey dünya ve ahiretin esirgeyen ve bağışlayanı; senin gibi bir istenilen yoktur, senden başka bir hedef ve arzu yoktur. Çağırdığımda bana icabet edersin, senden istediğimde bana verirsin, sana yöneldiğimde bana şefkat gösterirsin, sana yakardığımda bana yetersin.
Allah"ım! Kulun, elçin ve peygamberin Muhammed"e ve onun tertemiz Ehl-i Beyt"inin tümüne rahmet eyle, nimetlerini bize tamamla, bağışlarını bize tatlı kıl, bizi sana şükredenlerden ve senin nimetlerini ananlardan yaz; amin ey alemlerin Rabb"i. Allah"ım! Ey malik olan ve güç yetiren, güç yetiren ve kahreden, kendisine karşı günah işlenen ve -günahı- örten, kendisinden bağışlanma dilenen ve bağışlayan, ey talep eden yönelenlerin hedefi, ümit edenlerin ümidinin zirvesi, ey ilmi her şeyi kuşatan ve rafeti, şefkati ve sabrı özür dileyenleri kapsayan. Allah"ım! Peygamberin, elçin, yaratıklarının arasından seçtiğin, vahyine emin kıldığın, müjdeleyici ve korkutucu, parlak -hidayet- lambası olan ve kendisiyle Müslümanlara minnet bıraktığın ve alemlere rahmet kıldığın Muhammed"le şereflendirdiğin ve yücelttiğin bu ikindi vakti sana yöneliyoruz.
Allah"ım! Muhammed ve Ehl-i Beyt"ine rahmet eyle; nitekim Muhammed senin rahmetine lâyıktır; ey yüce. Ona ve seçkin, tertemiz Ehl-i Beyt"ine rahmet eyle ve bizi af hediyenle ört. Feryat ve figanlar çeşitli dillerle sana yükselmektedir. O halde Allah"ım, bu ikindi vakti kulların arasında taksim ettiğin bütün hayırlardan, hidayet ettiğin nurdan, yaydığın rahmetten, giydirdiğin afiyet elbisesinden ve yaydığın rızktan bize de pay ver; ey merhametlilerin en merhametlisi. Allah"ım! Bu anda bizi kurtuluşa ermiş, saadete kavuşmuş, iyiliğe ulaşmış ve faydalanmış kıl; bizi ümitsizliğe kapılanlardan kılma, bizi rahmetinden mahrum etme, bizi arzuladığımız lütfünden nasipsiz etme, bizi rahmetinden mahrum etme, ihsanından ümit ettiğimiz lütfünü bizden engelleme, bizi meyus geri çevirme, kapından kovulmuşlardan etme; ey cömertlerin en cömerdi ve ye kerimlerin en kerimi!
Yakinle sana yüz tuttuk, Beyt-i Haram"ına davetine lebbeyk dedik ve onun ziyaretini kastettik; o halde onun amellerinde bize yardımcı ol, haccımızı kemale erdir, bizi affet ve bize afiyet ver; elimizi sana uzattık ve zilletle günahlarımızı itiraf etmekteyiz. Allah"ım! Bu ikindi vakti senden istediğimiz şeyi bize ver ve senden yapmanı niyaz ettiğimiz şeyi yap; bize senden başka yetecek yoktur, senden başka Rabb"imiz yoktur; hükmün hakkımızda geçerlidir, ilmin bizi kuşatmıştır, hakkımızda hükmün adalettir; bizim için hayrı takdir et ve bizi hayır ehlinden kıl. Allah"ım! Cömertliğinle bize büyük mükafat, iyi birikim ve sürekli huzur ver; bizim tüm günahlarımızı bağışla, bizi helak olanlarla helak etme, rahmetini ve rafetini bizden çevirme; ey merhametlilerin en merhametlisi. Allah"ım! Bu anda bizi, senden hacet istemeleri peşinden hacetlerini verdiklerinden, sana şükretmeleri peşinden kendilerine nimetlerini artırdıklarından, sana tevbe ettiklerinde tevbelerini kabul ettiklerinden, bütün günahlarından uzaklaştıklarında bağışladıklarından eyle; ey celal ve ikram sahibi. Allah"ım! Bize başarı ve güç ver; ey kendisinden istenilenlerin en hayırlısı, yakarışımızı kabul et, ey merhametlilerin en merhametlisi.
Ey kirpiklerin kapanışı, gözlerin kırpışı, içlerde gizli olan ve kalplerde saklı olanlar kendisine gizli olmayan; evet, senin ilmin bütün bunları saymış ve hilmin kapsamıştır; sen zalimlerin söylediklerinden münezzeh ve çok yücesin. Yedi kat gökler, yerler ve bunların arasındakiler seni tesbih etmekteler; seni tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. O halde hamd, yücelik ve üstünlük senindir, ey celal ve ikram sahibi, ey lütuf ve ihsanların ve büyük bağışların sahibi! Sen cömert ve kerimsin, yumuşak ve rahimsin. Allah"ım! Helal rızkını bana artır, vücuduma ve dinime afiyet ver, korkuma emniyet ver ve beni cehennem ateşinden kurtar. Allah"ım! Beni hilene müptela etme (tedbirinle beni cezalandırma), ansızın gelen azaba duçar etme, beni rezil etme; cinlerin ve insanların kötülüğünü benden uzaklaştır.
Sonra İmam, mübarek başını gök yüzüne doğru kaldırdı ve gözlerinden yaşlar aktığı bir halde yüksek sesle şöyle devam etti:
Ey duyanların en iyi duyanı, ey görenlerin en iyi göreni, ey en süratli hesaba çeken ve ey merhametlilerin en merhametlisi! Muhammed"e ve değerli ve kutlu Ehl-i Beyt"ine rahmet eyle. Allah"ım! Senden, bana verdiğinde, benden alıkoyduğun şeylerin artık bana zarar dokundurmayacağı ve benden alıkoyduğunda artık verdiğin şeylerin bana yararı olmayacağı hacetimi istiyorum. Beni cehennemden kurtar; senden başka ilah yoktur; teksin, ortağın yoktur; mülk senindir, hamd sana mahsustur ve senin her şeye gücün yeter; ey Rabb"i, ey Rabb"i, ey Rabb"i!
Kötü Ahlakın Doğuracağı Sonuçlar
Resulullah (s.a.a) ve Ehlibeyt imamlar kötü ahlak hakkında şöyle buyurmuşlardır:
Resulullah (s.a.a): "Kötü ahlak bağışlanmaz bir günahtır." (1)
Resulullah (s.a.a): "Şüphesiz kul, kötü ahlakı sebebiyle cehennemin en alt katına düşer." (2)
Resulullah (s.a.a) kendisine, "Falan şahıs gündüzleri oruçla ve geceleri ibadetle geçiriyor ama aynı zamanda kötü ahlaklı biridir. Komşularına diliyle eziyet etmektedir" diye söylenince şöyle buyurmuştur: "Onda hayır yoktur, o ateş ehlindendir." (3)
İmam Ali (a.s): "Kötü ahlak hayatın kararma ve nefsin azap görme sebebidir." (4)
İmam Sadık (a.s): "Şüphesiz kötü ahlak, sirkenin balı bozduğu gibi ameli bozar." (5)
Kötü Ahlakın Akıbeti
İmam Ali (a.s): "Ahlakı kötü olanın ailesi kendisinden utanır." (6)
İmam Ali (a.s): "Tahammülü az olanın rahatlığı da az olur." (7)
İmam Ali (a.s): "Ahlakı kötü olanın rızkı daralır." (8)
İmam Sadık (a.s): "Et, et bitirir. Kim kırk gün et yemezse ahlakı kötü olur." (9)
Gazap ve Öfke
Müminlerin Emiri Ali (a.s) hikmetli sözlerinde, gazap ve öfke hakkında şöyle buyurmuştur:
"Gazap öyle bir kötülüktür ki onu serbest bıraktığın takdirde helak eder." (10)
"Gazap beyinsizlerin merkebidir." (11)
"Gazap kinin gizli ateşlerini körükler." (12)
İmam Sadık (a.s): "Gazap her kötülüğün anahtarıdır." (13)
Allah Resulü (s.a.a): "Gazap şeytandan bir közdür." (14)
Müminlerin Emiri Ali (a.s): "Gazap akılları bozar ve insanı doğruluktan uzaklaştırır." (15)
Hz. Ali (a.s) bu şeytani halete şiddetli bir saldırıda bulunarak şöyle buyurmuştur: "Öfkesine hâkim olamayan kimse bizden değildir." (16)
İmam Bakır (a.s): "Kim öfkesini boşaltmaya gücü yettiği halde öfkesini yenerse Allah da kalbini kıyamet günü güvenlik ve iman ile doldurur." (17)
İmam Ali (a.s): "Kim gazabının önünü alırsa, Allah da ayıplarını örter." (18)
Hz. Ali (a.s) vefalı dostu Harisi Hemdani'ye şöyle yazmıştır:
"Öfkeni yut, kudretin olduğunda bağışla, gazaplandığın zaman yumuşak davran, gücün olduğu halde bağışla ki, senin için hayırlı bir akıbet olsun." (19)
Hz. İsa (a.s) ise kendisine gazabın sebebi sorulunca şöyle buyurmuştur: "Kibir, zorbalık ve insanları küçük görmek." (20)
Üstünlük Taslamak
Kötü ahlaklardan biri de üstünlük taslamak ve böbürlenmektir. Allah, bu konuda şöyle buyurmaktadır:
"Küçümseyerek insanlardan yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez." (21)
Müminlerin Emiri Ali (a.s), üstünlük taslamak ve böbürlenmek hakkında şöyle buyurmuştur:
"Böbürlenmekten daha büyük ahmaklık yoktur." (22)
Hz. Ali (a.s) başka bir hikmetli sözünde ise şöyle buyurmuştur: "Böbürlenmeni bırak, kibri terk et ve mezarını hatırla." (23)
Hz Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:
"Âdemoğluna böbürlenmek yakışır mı hiç! İlki nutfe, sonu ise leştir. Kendine rızık verememekte ve ölümünü def edememektedir." (24)
İmam Seccad (a.s) Sahife-i Seccadiye'nin on dokuzuncu duasında Hak Teâlâ’nın huzuruna şöyle arz etmektedir: "Beni üstünlük taslamaktan koru."
_____
1- Meheccet'ul-Beyza, 5/93
2- a.g.e
3- Bihar, 71/394
4- Gurer'ul-Hikem, 5639. H.
5- Kafi, 2/321
6- Gurer'ul-Hikem, 8595. H.
7- a.g.e 9192. H.
8- a.g.e 8023. H.
9- Kafi, 6/309
10- Mizan'ul-Hikmet, c. 7, s. 231
11- a.g.e c. 7, s. 230-231
12- a.g.e
13- a.g.e
14- a.g.e
15- a.g.e
16- a.g.e
17- Kafi, c. 2, s. 110
18- Mizan'ul-Hikmet, c. 7, s. 236
19- a.g.e
20- a.g.e
21- Lokman/18
22- Mizan'ul-Hikmet, c. 7, s. 414
23- a.g.e
24- Bihar'ul-Envar, c. 73, s. 294
ehlader
İslam İnkılabı Lideri Imam Hamenei’den 1443 (2022) Hac Mesajı-Tam Metin: Müslümanlar Uyanın! Emperyalist-Müstekbir Batı, günbegün zayıflıyor
İslam inkılabı lideri Imam Seyyid Ali Hamanei hac münasebeti ile yayınladığı mesajda, vahdet ve maneviyatın haccın iki esas temeli olduğunu ve İslam ümmetinin izzet ve saadetinin faktörleri olduğunu belirterek, İslami bilinç ve uyanıklığın gelişmesi ve hayret uyandıran direnişin oluşmasının parlak sonuçlarına vurgu yaparak, “Müstekbir batı, bizim hassas bölgemizde ve son zamanlarda da tüm dünyada gün geçtikçe daha da zayıflıyor, tabi ki düşmanın hilesinden bir an bile gaflet edilmemeli ve çalışma ve uyanıklıkla, geleceğin inşası için en büyük yatırım olan umut ve öz güveni arttırmalıyız” dedi.
İslam inkılabı liderinin 1443 hac mesajı şöyle:
بسماللّه الرّحمنالرّحیم والحمد للّه ربّ العالمین و صلّی اللّه علی محمّد المصطفی و آله الطّاهرین و صحبه المنتجبین
Aziz ve Hekim olan Allah’ı bir kez daha, hac dönemini, Müslüman milletlerin buluşma noktası kıldığı ve bu fazilet ve rahmet yolunu onlara açtığı için şükrediyorum. İslam ümmeti bir kez daha kendi vahdet ve birlikteliğini şeffaf ve ebedi aynada izleyebilir ve anlaşmazlık ve tefrika güdülerinden yüz çevirebilir. Müslümanların vahdeti, haccın esas temellerinden biridir zira zikir ve maneviyat ile birleşince- bu farizanın diğer esas temeli sırlar ile doludur- İslam ümmetini izzet ve saadetin zirvesine ulaştırabilir ve onu “وَ لِلَّهِ العِزَّةُ وَ لِرَسولِهِ وَ لِلمُؤمِنین üstünlük Allah'a O'nun elçisine ve inananlara aittir” mısdağı yapabilir.
Hac, bu siyasi ve manevi iki unsurun birleşmesidir ve kutsal İslam dini ise siyaset ve maneviyatın muhteşem ve görkemli karışımıdır. Son tarihte Müslüman milletlerin düşmanı, bu hayat veren iki iksir yani vahdet ve maneviyatın, bizim halklar arasında zayıflaması için çok çalıştılar. Manevi ruhtan yoksun olan ve maddi dar görüşten kaynaklanan batı yaşam tarzını yaymakla, maneviyatı silikleştirip güçsüzleştiriyorlar ve vahdeti, dil, renk, ırk ve coğrafya gibi tefrikanın hayali motivasyonlarla şiddetlendirerek, sorguluyorlar.
Küçük bir örneği, şimdi sembolik olarak Hac töreninde görülebilen İslam toplumu, tüm varlığı ile mücadeleye kalkmalı; yani bir yandan Allah’ı anarak, Allah için çalışarak, Allah kelamını düşünerek, Allah’ın vaatlerine güvenerek kendi zihniyetinde güçlendirmeli ve diğer yandan tefrika ve ihtilaf fikirlerine üstün gelmeli.
Günümüzde kesin bir şekilde, dünyanın ve İslam dünyasının mevcut şartlarının bu değerli çalışmaya her zamankinden daha müsait olduğu söylenebilir. Zira her şeyden önce bugün İslam ülkelerinde elitler ve halkın büyük kesimi, büyük fikri ve manevi zenginliğinin farkına varmış ve onun önem ve değerini anlamıştır. Günümüzde batı uygarlığının en önemli armağanları olan liberalizm ve komünizm, artık 100 yıl ve 50 yıl önceki çekiciliğe sahip değiller. Batının para eksenli demokrasi haysiyeti ise ciddi soru işaretleri ile karşı karşıyadır ve batılı düşünürler de, marifet ve pratik şaşkınlığa düştüklerini itiraf ediyorlar. İslam dünyasında gençler, düşünürler, ilim ve din adamları bu durumu görünce, kendi marifet zenginliği ve de kendi ülkelerindeki mevcut siyasi çizgiler hakkında yeni bir bakış açısı kazanıyorlar ve işte bu, her zaman değindiğimiz İslami uyanıştır.
İkincisi, bu İslami bilinç, İslam dünyasının kalbinde olağanüstü ve mucizevi bir olay yaratmıştır ve bu da müstekbir güçleri çok zor bir durumda bırakmıştır. Bu olayın adı “direniş” ve gerçeği ise iman gücünün ortaya çıkması ve cihat ve tevekküldür. Bu olay, İslam'ın başlangıcında bu şerefli ayetin nazil olduğu olaydır:
اَلَّذینَ قالَ لَهُمُ النّاسُ اِنَّ النّاسَ قَد جَمَعوا لَکُم فَاخشَوهُم فَزادَهُم ایمانًا وَ قالوا حَسبُنَا اللَّهُ وَ نِعمَ الوَکیلُ* فَانقَلَبوا بِنِعمَةٍ مِنَ اللَّهِ وَ فَضلٍ لَم یَمسَسهُم سوءٌ وَ اتَّبَعوا رِضوانَ اللَّهِ وَ اللَّهُ ذو فَضلٍ عَظیم.
“Öyle kişilerdir onlar ki halk, kendilerine, bütün insanlar, aleyhinizde birleşti, korkun onlardan dedi de bu söz, onların inancını arttırdı ve Allah yeter bize, ne de güzel vekildir o dediler * Kendilerine hiçbir kötülük erişmeksizin Allah'ın nimetlerine ve ihsanına nail olarak geri döndüler ve Allah rızasına da uymuş oldular; Allah, pek büyük lütuf ve ihsan sahibidir.”
Filistin sahnesi bu olağanüstü olayın tezahürlerinden biridir ki azgın siyonist rejimi saldırgan ve naracı durumdan, savunma ve pasif duruma çekmiştir ve şimdi açıkça da görüldüğü gibi ona siyasi ve güvenlik ve ekonomik sorunları dayatmıştır. Direnişin diğer parlak örnekleri Lübnan ve Irak ve Yemen ve diğer bazı noktalarda görülebilir.
Üçüncüsü tüm bunların yanında günümüzde dünya, İslami İran’da İslam’ın siyasi hakimiyeti ve gücünün başarılı bir modeli ve gururlu bir örneğine şahittir. İslam cumhuriyetinin istikrar ve bağımsızlığı ve ilerlemesi ve izzeti, çok muazzam ve anlamlı ve çekici bir olay olarak her uyanık Müslümanın görüş ve duygularını kendine çekebilir. İslam hükümetinin tüm nimetlerini tam olarak gerçekleştirmeyi geciktiren bu sistemin çalışanları olan bizlerin zafiyetimiz ve bazen yanlış çalışmalarımız, bu nizamın temel ilkelerinden kaynaklanan sağlam ilkelerini ve sağlam adımlarını hiçbir zaman sarsamamış ve maddi manevi ilerlemeyi durduramamıştır. Bu temel ilkeler listesinin başında mevzuatta ve uygulamada İslam hakimiyetinin üstünlüğü, ülkenin en önemli yönetim konularında halk oylarına dayanma ve tam siyasi bağımsızlık ve zalim güçlere dayanmamak yer almıştır; işte bu ilkeler Müslüman halklar ve hükümetleri birleştirebilir ve İslam ümmetini, tutum sergileme ve işbirliğinde, müttefik olarak birleştirebilecektir. Bunlar, müttefik ve birleşik hareket için , İslam dünyasının mevcut müsait durumunu sağlayan ortam ve faktörlerdir.
Bu elverişli alanlardan en çok Müslüman hükümetler, dini ve bilimsel seçkinler, bağımsız aydınlar ve gerçeği arayan gençler yararlanmayı düşünmelidirler. Müstekbir güçler ve hepsinden çok Amerika’nın, İslam dünyasında böyle bir yönelişten endişeli olmaları ve ona karşı tüm olanaklarını kullanmaları, çok doğaldır ve şimdiki durum da böyledir. Medya imparatorluğu ve yumuşak savaş yöntemlerinden, savaş çığırtkanlığı ve vekalet savaşlarını ateşlemeye kadar, ta vesvese ve siyasi haber uydurmaya kadar, ve tehdit ve tatmin ve rüşvete kadar… tümü ve tümü, İslam dünyasını, uyanış ve kendi saadet yolundan ayırmak için Amerika ve diğer müstekbirler tarafından kullanılıyor.
Cinayetkar ve yüzü kara siyonist
rejim de bölgede bu çok yönlü çalışmaların araçlarından biridir. Allah’ın lütfu ve iradesi ile bu çalışmalarının bir çoğunda başarısız kalmış ve müstekbir batı ise bizim hassas bölgede ve son zamanlarda da tüm dünyada her geçen gün daha da zayıflamıştır. Amerika ve onun bölgedeki cinayetkar ortağı yani gasıp rejimin perişanlık ve başarısızlığı, Filistin, Lübnan, Suriye, Irak, Yemen ve Afganistan’da açıkça görülüyor. Bunun karşı noktasında İslam dünyası coşkulu ve motive olan gençlerle doludur. Geleceği inşa etmek için en büyük yatırımın, günümüzde İslam dünyasında ve özellikle bölge ülkelerinde dalgalanan özgüvendir. Hepimiz bu sermayeyi korumak ve arttırmakla görevliyiz. Tüm bunlara rağmen düşmanın hilelerinden bir an bile gafil olmamak gerekir; gurur ve gafletten kaçınalım ve kendi çalışma ve uyanıklığımızı arttıralım ve her halde, Kadir ve Hekim olan Allah’tan ilgi ile, yalvararak yardım isteyelim. Hac merasimi ve menasikine katılmak, tevekkül ve yalvarmak için büyük bir fırsattır, ve de düşünmek ve karar almak için. Tüm dünyada Müslüman kardeşleriniz için dua edin ve Allah’tan onlara başarı ve zafer dileyin. Bu kardeşinize de temiz dualarınızda ilahi hidayet ve rahmete yer verin.
Vesselam Aleyküm ve Rahmetullah
Seyyid Ali Hamanei 5 zilhicce 1443- 14 Tir 1401
Ayetullah Beheşti'nin Şehadet Yıl Dönümü
Ayetullah Dr. Muhammed Hüseyin Beheşti, bir ömür İslam için çekmiş olduğu zahmetlerden, Allah'ın dininin topluma hâkimiyeti için uğraşıdan ve insanları gerçek saadet olan Allah'a ulaştırma çabasından sonra, din ve insanlık düşmanları tarafından konulan bomba sonucu şehit edildi. İslam Cumhuriyeti Partisindeki konuşmasında son olarak bu ayeti okur ve sonrasında şehadete ulaşır.
Evet, imtihanlardan geçirilmeden, zorluklara açık gönülle “hoş geldin” demeden cennete girilmez. Ne mutlu Beheşti gibi imtihanların üstesinden gelen ve sonunda da şehadet şerbetini içenlere...
Doğumu ve Ailesi
Babası İsfahan şehrinin önde gelen âlimlerinden birisiydi, din üzerinde derin araştırmalar yapmış, sonrasında İslami tebliğ çalışmalarında bulunmaktaydı. Lumban mahallesinde cami imamlığı yapıyordu. Annesi
sthaber - büyük taklit mercilerden olan Muhammed Sadık Hatunabadi'nin kızı, helal harama çok dikkat eden, ibadetlerini aksatmayan mümine bir hanımdı. Böylesine maneviyat dolu bir aileye, yüce Allah 1928 yılının sonbaharında 24 Ekim günü, sonraları baqıyatus salihat olacak bir erkek evlat verdi.
Adını Peygamber Efendimize (saa) olan saygılarından 'Muhammed' ve Kerbela şehidi İmam Hüseyin'e (as) olan sevgilerinden dolayı Hüseyin koydular.
Eğitimi Ve İlmi Çalışmaları
İlk ve orta öğrenimini İsfahan'da tamamlar, öğretmenleri üstün zekâsına hayran kalarak liseyi sonrasında üniversiteyi bitirerek iyi bir kariyer yapması için ısrar ediyorlardı. Oysa o Kum'a gidip İslami ilimler havzasında okumayı ve ehlibeyt ilmini öğrenmeyi çoktan kafasına koymuştu ve ortaokulu bitirdikten hemen sonra 15 yaşında İslami eğitim almaya başladı.
Hüccetiye Medresesi'nde küçük bir odada Şehit Mutahhari, İmam Musa Sadr ve Ayetullah Hamanei gibi arkadaşlarıyla, ilim ve tezkiye için büyük gayret gösterdi. 1948 yılında hariç derslerine başladı. Doktora derslerinin yanı sıra felsefeye olan büyük ilgisi ve o zamanın toplumsal ihtiyacı gereği, sonraları Ehl-i Beyt mektebinin önde gelen âlimlerinden olacak olan ders arkadaşlarıyla Allame Tabatabai'den felsefe dersleri almaya başladı. Bu dersler Üstad Mutahhari tarafından “Felsefenin Temelleri ve Realizm Metodu” adı altında kitap haline getirildi.
Kum'daki derslerini ilerlettikten sonra Tahran Üniversitesi'ne kayıt yaptırarak yüksek öğrenimini burada tamamladı. Sonrasında 1951 yılında Kum'a döndü ve bir lisede İngilizce öğretmenliği yapmaya başladı.
1953 yılında yine kendisi gibi ulemadan olan bir ailenin kızıyla evlendi ve bu evlilikleri sonucu iki erkek iki de kız çocuğu oldu. Dört yıl sonra ilahiyat fakültesinde felsefe doktorluğu derecesini aldı.
Eserleri
Toplumsal ve siyasal çalışmalarının çokluğunun yanı sıra birçok eserde kaleme alarak günümüze ulaştırmıştır. Şehit Beheşti'nin yazmış olduğu kitapları şöyle sıralaya biliriz:
1- Namaz Nedir?
2- Kuran Açısında Yüce Allah
3- Allah'ı Tanıma
4- Dini Tanıma
5- Dinin İnsan Yaşamındaki Konumu
6- Hangi Din?
7- İslam'da Ve Müslümanlar Arasında Ruhaniyet
8- Direniş
9- İslam Bankacılığı
10- Mülkiyet
Siyasal Mücadelesi
1962 yılında imam Humeyni'nin Şah'a karşı başlatmış olduğu harekete katılarak, İslam İnkılâbı'nın başarıya ulaşması için çalışmalarına başladı. İslami koalisyon hareketi din konseyi başkanlığına seçildi, buradaki çabaları sonucu âlimlerle halk arasında yakın irtibat kuruldu ve bunun organizasyonunda önemli rol oynadı. Aynı zamanda gelecekte kurulacak olan İslami hükümet konusunda geniş araştırmalar yaptı, kurulacak yönetimin anayasa taslağını hazırladı. Fakat şahlık rejimi faaliyetlerinin önünü almak için Kum'dan çıkararak sürgüne gönderdi.
1964 yılında Ayetullah Burucerdi tarafından Almanya'da İslami tebliğde bulunması için gönderildi ve burada Hamburg camiini kurdu, kiliseler, üniversiteler ve çeşitli kurumlarda birçok konferans verdi. Arabistan, Suriye, Lübnan ve Türkiye'ye seyahatlerde bulundu.1969 yılında Irak'a giderek burada sürgünde bulunan İmam Humeyni ile görüştü, bu görüşme sonra İran'a öndü ve İran'da ulemayı siyasi bir organizasyon etrafında toplama konusunda yoğunlaştı. “Ulemayı halkla birleştirme” tasarısını bir model biçiminde gerçekleştirdi ve bir yıl sonra İmam Humeyni'nin emri ve diğer âlimlerin katılımıyla bu, İslam Devrim Konseyi olarak kuruldu.
Şehit Beheşti, İslam Konseyi üyeliğinin yanı sıra, anayasayı hazırlamakla görevlendirildi ve bu işi uzmanların yardımıyla gerçekleştirdi. Birçok liberal görüşlünün karşı olmasına rağmen kesin delillerle “velayeti fakih”i anayasaya yerleştirdi.
İslam inkılâbının başarıya ulaşmasından sonra Ayetullah Hamanei ile birlikte İslam Cumhuriyeti Partisini kurdu. Şehadetine kadarda bu partinin başkanlığını yürüttü. Ayrıca imam Humeyni tarafından 1979 yılında yüksek mahkeme başkanlığına getirildi.
Beheşti, İslam devriminden söz ederken, İslam cumhuriyeti içinde dış sömürü ve sosyal eşitsizliklerin bütünüyle ihraç edilmesi arzusunu belirtir. O, İran toplumunun İlahi prensipler ve İslami ideoloji üzerine kurulmasını istedi, bunun içinde çok çalıştı. Şehit Beheşti, toplumdaki bireysel eğilimlerin, toplumda uygun olan sosyal sistem ile uyum içerisinde olması gerektiğini vurguladı.
Onun en büyük arzusu Filistin'in Siyonist işgalinden kurtuluşuydu. İmam Humeyni'nin ramazanı son cumasını Kudüs günü ilan etmesiyle, bunun dünya çapında düzenlenmesi için uğraştı.
Şehit Beheşti, dış politikada ne doğu ve ne de batı prensibine bağlıydı, bu dünya görüşüyle inkılâbın sağlam temeller üzere kurulması, toplumda adaletin gerçekleşmesi ve emperyalizm karşısında mücadelede kararlık için büyük hizmetlerde bulundu ve bu yüzden İslam düşmanlarının hedefi haline geldi.
Şehadeti
27 Haziran 1981 yılında İslam Cumhuriyeti Partisi'nde büyük bir patlama gerçekleştirildi ve bu hain saldırı sonucu parti ve meclis başkanı olan Muhammed Hüseyin Beheşti,72 arkadaşıyla birlikte şehadet şerbetini içti. Mübarek kabri Tahran'da Beheşt-i Zehra Kabristanı'nda bulunmaktadır.
Dr. Beheşti'nin şehit edilmesi sadece bir insanın katli değildi, o insanın ideolojisine yönelik bir suikasttı, o insanın dünya görüşünü de yok etmeye yönelik bir eylemdi. Fakat hainlerin ve ilahi dünya görüşü düşmanlarının düşündüğü gibi olmadı. Onun şehadetiyle ne inkılâp yıkıldı ve nede İslam'ın toplumdaki hâkimiyeti engellendi bilakis onun kanı hem inkılâbı ve hem de İslam'ı canlı tuttu. Devrimin temellerini daha da yıkılmaz hale getirdi. Ruhu şad, yolu daim olsun.