کارگر

کارگر

  İran Devrim Muhafızları Ordusu Başkomutanı Tümgeneral Hüseyin Selami, ''İmam Hamanei’nin belirttiği gibi kitle imha silahlarının İslam'da yeri yoktur. Bu söz, bir taktik değil İslam'ın talimatıdır'' dedi.
 

Tümgeneral Selami, ''Kitle imha silahı kıyım aracı olarak kabul edilemez ve düşmanla mücadele için böyle bir mantık, İslam'ın reddettiği bir konudur'' diye konuştu.

İmam Hamanei’nin nükleer silah sahibi büyük güçlere karşı bu tür duruş sergilediğini ve Kur'an ayetlerine uymak için kitle imha silahını yasakladığını kaydeden Selami, ''Bunlar, Devrim Lideri Ayetullah Hamanei'nin Kur'an huzurunda yetiştiğinin göstergesidir'' diye açıkladı.

General Selami, ''Devrim Muhafızları Ordusu'nun Kuran'ın cilvesi ve koruyucu olması gerekiyor, aynen Devrim Muhafızları mensuplarının Allah yolunda adalet ve cihat eylemi yaptıkları gibi'' diye ekledi.

Tümgeneral Selami, İran Devrim Muhafızları yaptırımlarının kaldırılmasını önlemek amacıyla ABD Senatosu'nun ikinci İran karşıtı tasarısının onaylanmasına atıfta bulunarak, "Amerikalıların Devrim Muhafızları'na karşı nefreti ve düşmanlıkları tamamen doğaldır" dedi.

İnsanlar sürekli değişik yollarla Allah’ın sınamasına tabi tutulur ve başarılı şahıslar ancak bu sınamalardan yüz akıyla çıkanlardır. Bu esas uyarınca Allah’ın rahmetinden meyus olmayın ve Allah’a dua etmeyle, O’ndan rızık talebinde bulunmayla ve sorunları gidermeyi istemeyle birlikte mevcut durumunuzun iyileşmesi için çalışın. Her halükârda sabır göstererek ve şükrederek Allah’tan iyi bir ödül alacağınızı bilin.

Ahiret ve uhrevî daimî yaşama inanan her imanlı insan saadet ve mutluğunu yalnız bu dünyada aramaz. Elbette bu dünyada ona sahip olmanın veya onu istemenin bir engeli yoktur. İmam Sâdık (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Servet ve evlatlar bu dünya için faydalıdır, ahiret içinse iyi işler değerlidir. Ama Allah her ikisini birden nadiren insana hediye etmektedir.”[1]

Aynı şekilde şöyle buyurmuştur:

“Dünya mümin için bir zindan gibidir. Zindan yaşamının onun için hoş geçmesi beklenebilir mi?” [2]

İmam Hasan Mücteba’nın (a.s) buyurduğuna göre ise zahirde zengin ve nimetler içinde olan imanlı fertler, Allah’ın ahiretteki vaatlerini göz önünde bulundurarak ve onu dünyanın sınırlı ve gidici servetiyle mukayese ederek kendilerini zindandaymış gibi hissederler.[3] Bu esas uyarınca ilk merhalede ahireti düşünmeli, sonraki merhalede Allah’tan dünya yaşamını da bizim için daha kolay kılmasını istemeliyiz. Bununla birlikte, eğer Allah bir şahsa üstün ekonomik imkânlar vermişse ve onu hastalık, derbederlik ve buna benzer sorunlardan uzak kılmışsa, o halde Allah onu daha çok sevmektedir, diye bir düşünceye kapılmamalıyız. Allah’ın, mümin kulunun iyiliğini herkesten daha iyi bildiğine ve onun için aldığı her kararda bir hayır olduğuna kesin bir şekilde inanmalıyız. İmam Sâdık (a.s) şöyle buyurmaktadır:

“Ben mümin kul hakkında hayrete düşmekteyim. Zira Allah onun için neyi mukadder etmişse, sonunda bu kul için hayırdır. Eğer onu makasla parça parça etmeleri mukadder ise onun için iyidir ve eğer dünyanın doğu ve batısının onun olması mukadder ise yine onun faydasınadır!” [4]

Bu farklılıkları hatta peygamberler arasında bile müşahede etmekteyiz. Örneğin Hz. Süleyman (a.s) gibi bir peygamber engin bir alana hükmetmekteydi ve cinler, insanlar ve kuşlar kendisinin hizmetindeydi.[5]Rüzgârlar onun emrindeydi ve istediği yere kendisini götürmekteydiler.[6]Öte taraftan Hz. Eyyûb (a.s) gibi bir peygamber ise birçok zorluk ve sorun içinde yer almaktaydı.[7]Bu, Allah’ın Hz. Süleyman’ı (a.s) Hz. Eyyûb’e (a.s) tercih ettiğine bir delil olamaz. Sadece her kulun ayrı bir şekilde sınandığına delil teşkil eder. Bu meseleyi ve Allah nezdinde kullar için bir takım makamlar olduğu ve malları verme veya şahsa bedensel bir zararın gelmesi dışında bu makamlara ulaşmanın mümkün olmadığı[8]veyahut yaşamın zorlukları ne kadar çok olursa bunun karşılığında Allah’ın vereceği mükâfatın daha çok olacağı ve Allah’ın bir kulu sevdiği zaman onu büyük zorluklara müptela kıldığını[9]bilmekle, zorluklar bizim için daha kolay olacaktır. Ama tüm bu belirtilenler, sadece köşeye kapanıp zorluklara tahammül etmemizi ve Allah’tan dünyevî yaşamımızı iyileştirmesi için yardım talebinde bulunmamamızı gerektirmez. Aksine zorluklara tahammül etmenin bir mükâfatı ve onların bertaraf olması için dua etmenin de ayrı bir mükâfatı bulunmaktadır.

Bu esas uyarınca, İmamlarımızdan (a.s) sorunların bertaraf edilmesi hakkında bir takım tavsiyeler nakledilmiştir. Şimdi bu rivayetleri burada naklediyor ve sizi bekleyen uhrevî mükâfatın yanı sıra, dünyevî sorunlarınızın da azalmasını ümid ediyoruz.

1. Çok az miktarda olsa da sadaka vermek, Allah’ın rahmetine nail olmanıza neden olabilir. İmam Sâdık (a.s) şöyle buyuruyor:

“Hastalar, kendinizi sadaka ile tedavi edin, dualarınız ile kendinizi belalardan uzak kılın ve rızık ve azığınızı sadaka vererek Allah’tan isteyin.” [10]

Başka bir tabirle sadaka bir çeşit Allah ile ticaret sayılmaktadır. Bu hususta İmam Sâdık (a.s) evlatlarına şu miktarda sadaka verin diye buyurmuş ve evlatları eğer bu miktarda sadaka verirsek bizim için bir şey kalmayacaktır dediklerinde de Allah onun karşılığını bize verecektir, çünkü sadaka rızkın kilididir, diye buyurmuştur.[11]

2. Yaşamdaki bereketin yollarından birisi de istiğfardır. İmamlarımız (a.s) Kur’an âyetlerine[12]dayanarak istiğfarın mal, evlat, dünya ve ahiret hayrının çoğalmasını sağladığını belirtmişlerdir.[13]

3. Rivayet ve dua kitaplarında Allah’tan rızık dilemek için değişik dualar bulunmaktadır.[14]Kendi çabalarınızın yanı sıra bu dualardan da yararlanabilirsiniz. Örneğin aşırı fakirliği bertaraf etmek için tavsiye edilen[15]“la havle vela kuvvete illa bilah” zikrini devamlı söylemeye işaret edilebilir.

4. Ümitsiz Olmamak: En büyük günahlardan birisi Allah’ın rahmetinden ümitsiz olmaktır.[16]Bu esas uyarınca, her ne kadar Hz. Eyyûb (a.s) gibi yoksulluk, hastalık, mal ve evlatların elden gitmesine duçar olsak ve Hz. Yakub (a.s) gibi yıllarca beklesek de Allah’tan yüz çevirmemeli ve ümitsiz olmamalıyız. Çünkü zorluklardan sonra rahatlıklar pekâlâ gelebilir.[17]Elbette fakirlik, hastalık ve diğer yaşam sorunları insan hayatında kesinlikle rahatsız edici etkiler oluşturmaktadır. Bu tabiidir ve ilahi kazaya razı olmayla da çelişmemektedir. Nitekim Hz. Yakub’un (a.s) gözleri aşırı rahatsızlıktan dolayı görmez olmuştu ama o yüce şahsiyet hiçbir zaman Allah’ın rahmetinden ümitsiz olmamıştı.

5. Sürekli Çabalamak: Medine Şiilerinden birisi aşırı bir fakirliğe duçar oldu ve durumu vahimleşti. İmam Sâdık (a.s) bu durumu görünce kendisine şöyle buyurdu:

“Pazara git, kendin için bir yer seç, tezgâhını ser, bir testi su kenarına koy ve kazanç yerinden ayrılma!”

İmam’ın (a.s) bu buyruğunu yerine getirdikten sonra bu şahsın durumu zamanla iyileşmeye başladı.[18] İmam’ın (a.s) o şahsa buyurduğu şeylerin ona özgü olduğunu biliyoruz. Tüm fertlerin böyle bir şey yapması gerektiği düşünülmemelidir. Ama İmam’ın (a.s) buyruklarından elde edilen nokta şudur: Allah’tan rızık istemekle beraber, aynı zamanda ciddiyet ve çaba göstermeli, gevşeklik ve tembellikten de kaçınmalıyız.

6. Yaşam harcamalarında dengeye riayet etmek de yaşama bereket katan yollardan biri olabilir. Çünkü geliri az olmasına karşın maalesef gelirleriyle uyuşmayan harcamalar yapan insanlar da gözlemlenmektedir. Oysaki bu harcamalar olmadan da hayata devam edilebilir. Bir rivayette dört grubun duasının kabul edilmeyeceği belirtilmiştir. Bunlardan iki gurup daha önce kendilerine işaret edilen, evinde oturup hiçbir çaba göstermeden Allah’tan rızık isteyen kimseler ve diğer gurup ise malı olan ama onu boş şeylere harcayan ve sonra Allah’tan rızık talebinde bulunan kimselerdir. Yüce Allah bu gruba “Ben yaşamda size dengeli davranmayı emretmedim mi?” diye buyurmaktadır. Bu rivayette mallarını diğerlerine senetsiz olarak borç verenler de bu gurupta yer alan insanlardan sayılmıştır.[19]

7. Başkalarına ve özellikle de anne ve babaya kendileri hayattayken veya vefat ettikten sonra yapılan iyilik, rızkın çoğalmasına neden olur.[20]Rivayetlerde rızkın çoğalmasına neden olan başka birçok husus daha sayılmıştır. Ezan okurken müezzine eşlik etmek[21], tırnak ve bıyık kesmek, başı gül suyu ile yıkamak[22], bakımlı ve güzel kokulu olmak, yaşanan yeri temiz tutmak[23], komşulara iyi davranmak[24], İmam Hüseyin’in (a.s) kabrini ziyaret etmek[25]vb.[26]hususlara işaret edilebilir. (ehlader)

[1] Meclisî, Muhammed Bâkır, Biharu’l-Envar, Müessese-i el-Vefa, Beyrut, h.k. 1404, c. 67, s. 225.

[2] a.g.e., c. 65, s. 221, 11. rivayet.

[3] a.g.e., c. 43, s. 346.

[4] Hürr Âmulî, Muhammed b. el-Hasan, Vesailu’ş-Şia, Müessese-i Âlu’l-Beyt, Kum, h.k. 1409, c. 3, s. 250, 3544. rivayet.

[5] Neml, 17.

[6] Sebe, 12.

[7] Enbiya, 83.

[8] Vesailu’ş-Şia, c. 3, s. 262, 3587. rivayet.

[9] a.g.e., c. 3, s. 252, 3553. rivayet.

[10] a.g.e., c. 9, s. 375, 12276. rivayet.

[11] a.g.e., c. 9, s. 369, 12260. rivayet.

[12] Nuh, 10-11.

[13] Biharu’l-Envar, c. 88, s. 336, 20. rivayet, c. 92, s. 293.

[14] Örnek olarak Biharu’l-Envar, c. 92, s. 293, 11. Bâb.

[15] Vesailu’ş-Şia, c. 17, s. 218, 9159. rivayet.

[16] Yusuf, 87.

[17] İnşirah, 5-6.

[18] Vesailu’ş-Şia, c. 17, s. 56, 21966. rivayet.

[19] a.g.e., c. 7, s. 124, 8908. rivayet.

[20] a.g.e., c. 18, s. 381, 23874. rivayet.

[21] a.g.e., c. 1, s. 314, 828. rivayet.

[22] a.g.e., c. 2, s. 60, 1480. rivayet.

[23] a.g.e., c. 5, s. 7, 5746. rivayet.

[24] a.g.e., c. 12, s. 123, 15831. rivayet.

[25] a.g.e., c. 14, s. 413, 19483. rivayet.

[26] a.g.e., c. 15, s. 347, 20704. rivayet.

Cumartesi, 23 Nisan 2022 07:07

Kadir Gecesini İdrak Et!..

 Kadir Gecesi iki açıdan bizim için değerlidir. Söz konusu olan sadece bu iki eksenel unsurdur. Bu gece o iki eksenel unsuru bir araya toplayabilir. Bu iki eksenel unsurun biri Kur'an, diğeri İtrettir. Bu, Resulullahın zat-ı akdes-i ilahi tarafından insani ve İslami, bil husus şia toplumlarına tanıttığı iki ağır yüktür; şöyle buyurmuştu: "Ben aranızda iki ağır emanet bırakıyorum". Kadir gecesi Kur'an'a ve Ehlibeyte tevessül gecesidir.

"Kur'an'ı elinize alın, duası var; sonra başınızın üzerine koyun, duası var ve bu 14 masumun adını anın" denmesinin sebebi Kur'an'ın Ehlibeytin yanında, Ehlibeytin de Kur'an'ın yanında olmasıdır. Bu iki ağır yük, Allah'a tevessül vesilemizdir. Kur'an ve itrete tevessül konusunda kısa bir açıklamayla inşallah açık bir kalp ile Kur'an ve Ehlibeyte tevessül etmeye muvaffak olalım ve o nihai bereketleri zat-ı akdesten isteyelim.

Allah'ın Kendilerine Yakınlığına Rağmen Bazılarının Uzak Oluşu

Zamansal veya mekânsal olayda bu oran eşittir; yani eğer bir şey başka bir şeye yakın ise, o da buna yakındır; ya da ondan uzak ise, o da bundan uzaktır. Fakat manevi yakınlık ve uzaklıkta böyle değil; birisi yakın iken diğeri uzak olabilir. Allah herkese yakın iken "ve o, sizinledir nerede olursanız" fakat bir grup "sanki onlara pek uzak bir yerden nidâ edilmede." Kafir, mülhit ve münafık Allah'tan uzaktırlar. İşrakiye felsefesinde böyledir. Manevi yakınlık ve uzaklıkta böyledir; Allah yakındır fakat kul uzak.

Kulların Allah'a Yakınlık Vesileleri ve Yardımıyla Yakınlaşması

Eğer uzak kul yakın olan Allah'a yaklaşmak isterse, vesile gerekir. İbadeti vesiledir, Kur'an ve itret vesiledir; “ve onu vesîleyle arayın” ayeti de, bir dizi işlerin vesile olduğunu ispatlamaktadır. Lakin yılın en üstün geceleri olan Kadir gecesi, Kur'an ve itrete tevessül gecesidir. Bu iki vesileyi muhterem kılalım, başımızın üzerine koyalım, mukaddes isimleri dillerimizde cari edelim, Allah'a tevessül edelim ve bu uzaklığımızı yakınlığa çevirelim, kendimizi kurtaralım, ebedi olarak kurtulalım. çünkü Allah etmesin eğer bir kimse bu günlerde kendini kurtaramazsa, devamlı köledir; borçlu ve köle insanı ise rehin alırlar. Eğer birisi borçlu olursa, Allah'ın hakkını eda etmezse, borçluyu rehin alırlar.

Günahkâr İnsanın Kendi Amellerinin Esiri Olması

Kur'an'da geçen "Herkes kazandığına karşılık bir rehindir." ve "Herkes kazancı mukabilinde bir rehindir." Ayetlerinde rehin olmak borçlulara mahsustur. Normal ve maddi borçlarda mülkü ipotek ederler fakat itikat ve ahlak meselelerinde insanın kendisini rehin alırlar. Eğer birisi Allah'ın hakkını eda etmezse o kişiyi rehin alırlar. O kişi hakkı eda edemez çünkü bağımlıdır ve özgür değildir. Allah resulünün nurlu hutbesinde şöyle geçer: “Nefisleriniz günahlarınızın rehinidir, istiğfar ederek nefislerinizi kurtarın.” Yani günah işlediğinizde borçlu olursunuz; borçlu rehin bırakmalı, Allah sizin kendinizi rehin alır, siz bağlısınız; mübarek Ramazan ayında istiğfar ile kendinizi azat edin.

Mukarreblerin Ahrara Üstünlükleri

Kur'an ve itrete bu tevessülümüz, ahrardan olmamız adına kendimizi özgür kılmak içindir. Bundan sonrasında birçok aşama vardır. Eğer azat olsak, daha yeni ashab-ı yeminden olmuş oluyoruz! Ashab-ı Yemin olmakla mukarreblerden olmak arasında çok fasıla vardır. "Herkes, kazancına bağlıdır. Ancak sağ taraf ehli başka." Sağ taraf ehli olanların işleri kutlu ve mübarektir, sözlerinde, yazılarında ve davranışlarında şer, fesat ve fitne yoktur, özgürdürler, ahrardandırlar.

Fakat onlarla mukarreplerin arasında büyük fasıla vardır. Onlar mukarreplerin gözetimi altındadırlar; ne iş yapsalar mukarrepler görürler. "şüphe yok ki iyi kişilerin amel defterleri, illiyyîn'dedir. Ve nedir, bilir misin illiyyîn? Bir kitaptır ki yazılmış. Onu görür ancak mâbutlarına yaklaştırılanlar." Ebrarın amel defterleri, mukarreplerin gözetim ve aydınlatması altındadır. Mukarreplerin, ebrarın sahip olmadığı yüce dereceleri vardır.

Kadir Gecesinde Kur'an Ve Ehlibeyte Tevessül

Bizim bu gecedeki çabamız, kendimizi ahrar ve özgürlerin arasına katarak ashab-ı yeminden olmak olmalıdır; ondan sonra inşallah mukarreplerin makamına ulaşma ümidi de vardır. İpoteği kaldırabilecek, köleyi azat edebilecek ve esiri kurtarabilecek o önemli vesile Kur'an ve itrettir. İtretin örnek ve simgesi, bu gecenin ona ait olduğu Ali b. Ebu Talib'dir. Eğer bir kimse kalbinde velayeti ve canında Kur'an'ı taşıyorsa, bu iki ağır yükle Allah'a tevessül etmeli. Kur'an'ı başının üzerine koymalı yani Kur'an bütün işlerimizin başındadır ve 14 masumun adını anmak yani bunlar Kur'an'ın müfessirleridir, hükümlerini uygulayanlardır, açıklayıcısıdır, tanıtıcısıdır, hükümlerinin koruyucusudur. Öyleyse Kadir gecelerinde vazifemiz, bu iki ağır emanete tevessül ederek Allah'a yakınlaşmaktır.

Kadir Gecesi Gibi Bazı Günlerde Allah'ın Özel Tecellisi

Diğer bir konu şu ki her zaman bu iki ağır emanete tevessül edilebilir lakin Kadir gecesinin diğer geceler ve zamanlarda bulunmayan bir özelliği vardır. Hz. Musa'nın (a.s) kavminin olayı için bazı muvaffakiyetler vardır ki Allah şöyle buyurdu: "ve onlara Allah'ın günlerini an" Yani bazı günler vardır ki Allah o günlerde özel olarak tecelli eder, mustazaf İsrail Oğullarının muvaffakiyetine ve Firavunların devrilmesine sebep olur. Halkı o Allah günlerinden haberdar et ki sabırlıları aşıp daha sabırlılardan olsunlar ve zafere ulaşsınlar. İslam'da Kadir gecesi, Hz. Musa'nın Allah günleri konumundadır.

Kadir Gecesini İhya Sayesinde Zulmün Giderilmesi

Eğer birisi bu Kadir gecesini ihya eder, velayeti ihya eder ise her asrın firavunları da yok olur; artık ne Irak'ta ne Afganistan'da bir zulüm ve ne de Filistin ve başka yerlerde kan dökülmesini görürüz! Allah Hz. Musa'ya buyurdu: İnsanları Allah günlerine yönlendir ki zulüm ortadan kalksın; bizim peygamberimize de buyurdu: İnsanları Kadir gecesine davet et ki zulüm düşsün. Demek ki bu Kadir gecesi bizim için belirleyicidir.

Gözyaşı ve Feryat; Müminlerin Düşman Karşısındaki Silahı

Biz hak üzere olduğumuz için hakikate tevessül etmeliyiz. Demire yaslandığımızdan fazlaca feryada yaslanırız. Bizim dualarımızın kabulündeki silahımız Kumeyl duasında okuduğumuz ah-u figanlarımızdır: “ve silahı gözyaşı” Allah'ım bize dedin ki silahlanın; silahımız gözyaşımız ve bizler gözyaşını Kadir gecelerinde biriktiririz. Zayıf ve az sayıdaki bir millet Allah'ın izniyle güçlü ve sayısı fazla bir millete galip gelebilir. Allah, Irak ve Afganistan milletini, ne zaman ki İran halkı gözyaşlarıyla Allah'tan onların zaferini istese kurtaracaktır. Zahiri üzüntünün hiçbir etkisi olmaz. Bir gün Firavundan kurtulan İsrail Oğulları bugün Firavunun yaptıklarını yapıyorlar! Allah onlara buyurmuştu: Biz size kudret verdik: nasıl davranacağınıza bakmak için. Müslümanlara da buyuruyor: Eğer gözyaşı, nale ve dua silahıyla silahlanırsanız, sizleri de muvaffak kılacağız.

Cumartesi, 23 Nisan 2022 07:03

Rusya ve Pakistan Özelinde İran Direnişi

 Dünya; savaşlar, darbeler ve bunlara bağlı uygulanan yaptırımlarla ekonomik sıkıntılar, önlenemeyen zamlar ile boğuşurken savaş ve darbeyle karşı karşıya kalan Rusya ve Pakistan liderlerinden İran direnişi vurgusu yapıldı.
 

Emperyalizmin öncüsü ABD ve yandaşlarının tahrik ve zorlamaları ile Ukrayna’ya özel askeri operasyon adı altında savaş açan Rusya tarihinde görülmemiş bir şekilde ABD başta olmak üzere AB ülkeleri ve hegemonya ülkelerinin yaptırımlarına maruz kaldı.

Putin yaptırımlara karşı stratejisini belirledi

Putin yaptırımlar kararlılığımızı etkileyemez deyip stratejisini şu şekilde açıklıyordu…

“Batılı ülkeler, İran’ı “istenmeyen” ülke ilan ederek yıllardır yaptırımlar uyguluyor.

Ama şimdi İran’la görüşüyorlar. Daha en başından beri gayrimeşru yaptırımları uygulamamaları gerekirdi.

İran bu yaptırımlardan güçlenerek çıktı. Şimdi bölgede söz sahibi bir ülke.

Bu aynı durum bizim ülkemizle ilişkilerde de yaşanacak, bundan şüphem yok.”

Putin’in stratejisi, İran direnişiydi…

Putin, yaptırımlara karşı İran’ın direndiği gibi direneceklerini açıklayıp yine İran’ın uyguladığı yaptırıma karşı yaptırım yöntemini de uygulamaya başladı.

Aslında Putin 2015 yılında Tahran ziyareti sırasında İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei ile 1,5 saat süren bir görüşme yapmış ve İran’ın ABD karşıtı politikasına katılmıştı.

İran Direnişinin bir diğer takipçisi Pakistan Başbakanı İmran Han…

Pakistan’da Başbakan İmran Han yumuşak darbe ile düşürülerek rejim değişikliğine giden bir süreci yaşadı.

İmran Han’ın açıkladığına göre; ABD Eski Başkonsolosu Donald Lu, 7 Mart 2022 tarihinde ABD Ulusal Güvenlik Konseyi adına Pakistan'ın Washington Büyükelçisi Asad Macid'e tehdit içerikli bir mektup verdi. Mektupta Pakistan, Han'a karşı 'güvensizlik oylamasının' başarısız olmasının sonuçları konusunda uyarıldı.

Peki Neden?

2007-2014 yılları arasında ABD’nin İHA’lı saldırılarında binlerce Pakistanlının öldürülmesini protesto etmek için çok sayıda gösteri düzenledi…

Uluslararası platformlarda Siyonist Rejim’in işgalci eylemlerine karşı sesini yükseltti…

İslamofobi’nin Batılı politikacıların eseri olduğunu savunarak Batı dünyasını sert bir şekilde eleştirdi…

Yemen'de empoze edilen savaşa müdahale etmeyi reddetti…

ABD birliklerinin Afganistan'dan çekilmesi çağrısında bulundu…

ABD'ye askeri üs vermeyi reddetti…

İran İslam Cumhuriyeti ile siyasi ve askeri ilişkilerini geliştirdi…

ABD’nin Rusya yaptırımlarına katılmadı. Üstelik Moskova’ya giderek Putin’le görüştü…

Tüm bunlar İmran Han’ın güvensizlik oylaması (yumuşak darbe) yöntemiyle görevden uzaklaştırılmasına neden oldu.

İmran Han ise açıkça bu olayın arkasında ABD’nin olduğunu duyurdu ve direneceğini açıkladı.

İmran Han’ın direniş stratejisi de İran direnişi kaynaklı oldu.

 Pakistan Lideri direnişini şu sözlerle açıklıyordu:

“Kerbela’da İmam Hüseyin, ailesi ve takipçileri ile birlikte çok daha büyük bir düşmanla karşı karşıya kaldı. Hak ile batıl arasındaki farkı bize göstermek için canlarını ortaya koydular. Bugün de batıla ve ihanete karşı hakikat ve vatanseverlik için mücadele ediyoruz.”

Yine güvensizlik oylaması ile görevden düşürüldükten sonra insanlı denizi diye tanımladığı milyonlarca insanın katıldığı ilk mitingini Peşaver kentinde yaptı.

İmran Han’ın ilk miting için seçtiği Peşaver kenti, Pakistan’ın Şii nüfusa sahip bir kenti olması açısında önem arz ediyor…

İmran Han bu şekilde yolunu ve mesajını açıkça ifade ediyor.

Putin’in ve İmran Han’ın takip ettiği İran Direnişinin kaynağı neresi? 

İran direnişinin kaynağı İslam Peygamberi ve ehl-i beytinin uyguladığı ve öğrettiği yoldur.

Peygamberliğini açıkladıktan sonra Ebu Sufyan ve Arap kabile liderlerinin uyguladığı yaptırımlara ilk direnişi İslam Peygamberi göstermiştir.

Daha sonra İmam Ali 25 yıl yaptırımlara maruz kalmış ve direnmiştir.

Ve direnişin zirvesi kanın kılıca üstün geldiği Kerbela!

İmran Han’ın da dediği gibi hakla batılın savaşı, ihanete karşı savaş…

İstikbara karşı, emperyalizme karşı takip edilen ve sonunda zaferi vadeden tek yol

 DİRENİŞ….

tesnim

  Türkiye'deki sığınmacı sorunu gündemdeki yerini korumaya devam ederken Suriye ile diplomatik ilişkilerin başlaması gerektiğine dair görüşler yaygınlaşmaya başladı.
 

Türkiye gazetesi yazarı Fuat Uğur, Türkiye'deki Suriyeli sığınmacı sorunu üzerinden "Hükûmet için Beşar Esad gerçeğiyle yüzleşmenin zamanı geldi" başlıklı yazı kaleme aldı.

Uğur yazısında, "Beşar Esad kazandı" diyerek Suriye ile diplomatik ilişkilerin başlaması gerektiğini söyledi.

İşte Fuat Uğur'un "Artık Şam hükûmeti ile diplomatik ilişki kurmanın zamanı geldi" ifadelerini kullandığı yazısı şu şekilde:

"Yaklaşık 4 milyon Suriyeli sığınmacı 2011’den beri ülkemizde.

Muhalefet en aşağılık ırkçı söylemlerle, Suriyeli sığınmacılardan rahatsız olan halkı en ufak bir olayı köpürtüp kışkırtarak bir iç karışıklık ve kaos planını uygulamaya sokmuş görünüyor.

MHP lideri Devlet Bahçeli şimdiye dek söylediklerini önceki gün çok daha net sözlerle tekrarladı:

“Bayramda ülkesine giden bir daha dönmesin. Bu, adı konulmamış bir istiladır...”

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ise “Suriyeli kardeşlerimizin onurlu gönüllü ve onurlu geri dönüşleri için gayret gösteriyoruz” dedi bir ay önce ifade ettiği “Onları geri göndermeyeceğiz” sözlerinin ardından.

Ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu son noktayı koydu:

“Bayramda ülkelerine giden Suriyelilerin dönmelerine izin verilmeyecek...”

Bana göre yanlış. Çünkü çözüm sığınmacıların bayramda yakınlarını görmelerini engellemek değil. Onlar orada iş imkânlarına sahip olsalar geri dönerler mi? Diyelim ki gittiler ve geri döndürülmediler, ne olacak? İşsizlik ve al sana oradan ülkemize yansıyacak yeni bir sorun daha. Onların boşalttığı işlerde bu pahalılıkta bile burnundan kıl aldırmayan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı “işsiz”ler çalışacak mı? Tabii ki hayır.

Anlıyoruz, sıkıntı Cumhur İttifakı’nda derinden hissedildi.

O hâlde artık şu gerçekle yüzleşme zamanı geldi:

Beşar Esad kazandı!

Zamanınızı almayacağım, sebeplerini şimdi Millet İttifakı’nın bileşeni olan Ahmet Davutoğlu’na sorun, o daha iyi bilir.

“Onu oraya getiren Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dı” diyeceksiniz ki elhak haklısınız. Zaten 27 Haziran 2019’da “Erdoğan’ın en büyük hatası; Davutoğlu” başlıklı bir yazı yayınlamıştım, hatırlayanlar olacaktır.

Bunları konuşmak için çok geç.

Madem Suriyeliler üzerinden tahrik ve provokasyonlar yapılıyor, bir yandan buna karşı önleyici tedbirler alırken, diğer yandan da Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi onların onurlu ve gönüllü geri dönüşlerinin şartlarını hazırlamak gerekir.

Nasıl?

Yukarıda ima ettim.

Artık Şam hükûmeti ile diplomatik ilişki kurmanın zamanı geldi.

Bunun için uzun uzun, etraftaki Amerikan muhiplerinin kafa karıştırıcı laflarını dinleyip de vakit geçirmenin manası yok.

Ortadaki başarısızlığı kabul edip adım atmak, Mısır’da olduğu gibi duygusallıkla vakit öldürmek yerine ülkelerin çıkarları doğrultusunda ilişki zeminini oluşturmak gerek.

Şam hükûmeti biliyorsunuz Türkiye’nin Zeytin Dalı, Barış Pınarı gibi operasyonlarından, diplomatik bir dille karşı çıkıyor gibi görünse de aslında memnun. Üstelik Türkiye bu sayede onları YPG dâhil pek çok terör grubundan korumuş oldu. Dahası çok iyi biliyorlar ki Türkiye Suriye’nin toprak bütünlüğünden yana.

Beşar Esad’ın geri dönüşler için tam 11 adet AF YASASI çıkardığı, geri dönenler için toplumsal uzlaşma masaları kurulduğu, eski ikametlerine yerleşmelerine, vatandaşlık almalarına yardım edildiği belirtiliyor. Türkiye ana akım medyası bu haberleri vermiyor. Bunu aşmanın yolu belki de Şam Hükûmeti’nin Türkiyeli gazetecilere ve yazarlara bu konuda yapılan çalışmaları göstermek üzere kapılarını açması, şeffaf biçimde, gazetecilerin peşine Muhaberat’ı takmadan onların özgürce durumu yerinde incelemelerine izin vermesidir. Madem böyle çalışmalar var ve 100 bine yakın insan bu çabalar sonucu ülkelerine geri döndü, yerinde görmek en iyisi.

Tekrar diplomatik ilişkiler meselesine dönersek…

Sayın Cumhurbaşkanı yakın çevresinde yükselecek mırın kırınlara aldırmaksızın, bu meseleyi ilgili kurum bürokratlarının alt düzeyde temaslarla sürdürme eğlencesinden çıkarırsa çabuk yol alınır.

Problem emin olun “Bayramda göndermemek” ve benzeri gaz almalarla bitecek gibi görünmüyor.

Son not:

Bana göre Suriyeli sığınmacılar ülkemize entegre edilmeli.  Avrupa Birliği ülkelerindeki sığınmacı oranları Türkiye’nin en az 2-7 katı. Türkiye’de göçmen ve sığınmacıların nüfusa oranı yüzde 2,5. Misal 83 milyon nüfuslu Almanya’da yaklaşık 22 milyon göçmen var. Yani nüfusun yüzde 26,7’sine karşılık geliyor. Fransa’da yüzde 11,6, İspanya’da 13,8, İtalya’da yüzde 9,4, İngiltere’de yüzde 12,4…

Bizde ekonomik sorunların faturası muhalefet tarafından sığınmacılara çıkartıldığı, iktidar ahlaksız bir yöntemle bu insani mesele üzerinden seçim kaybettirilme tehdidiyle sıkıştırıldığı için tüm bunları yaşıyoruz esasında.

Kızsak da kızmasak da gerçek bu. O hâlde yapılacaklar belli:

İstikamet Şam!

Heyette üst düzey siyasetçilerle birlikte.

Emin olun bu diplomatik ilişki Türkiye’ye bölgede farklı ve olumlu açılımları da beraberinde getirecektir."

Cumartesi, 23 Nisan 2022 06:57

Emir Abdullahiyan, Borrell İle Görüştü

   İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, cuma akşamı AB Dış Politika Sorumlusu Josep Borrell'i arayarak, İran İslam Cumhuriyeti'nin iyi, güçlü ve devamlı bir anlaşmaya varma yönündeki iradesinde şüphenin söz konusu olmadığını belirterek; "Beyaz Saray ihtirasları ve tereddütlerini bir kenara bırakıp gerçekçi ve çözüme dayalı hareket etmeli" dedi. 
 

İran Diplomasi Kolu Başkanı "Artık üç Avrupa ülkesi, Rusya ve Çin, anlaşmayı sonuçlandırmaya hazır. Şimdi de geçmişteki yanlış politikalarını düzeltme cesaretine sahip olması gereken ABD yönetimidir." dedi.

Telefon görüşmesinin bir başka bölümünde Emir Abdullahiyan, Afganistan'daki terör eylemlerinin tırmanmasına ve mülteci dalgasına değinerek, ülkede istikrar ve güvenliğin sağlanması alanındaki işbirliklerin zaruretine vurgu yaparak insani yardımların gönderilmesi için ciddi işbirliğine ihtiyaç olduğunu da belirtti. 

İran Dışişleri Bakanı ayrıca Ukrayna krizine siyasi bir çözüme odaklanma gereğini vurguladı. Yemen'de geçici bir ateşkesin kurulmasını memnuniyetle karşıladı ve bölgenin kalıcı bir ateşkes, Yemen ablukasının tamamen kaldırılması ve savaşın durdurulmasını umduğunu belirtti. 

AB Dış Politika Sorumlusu Joseph Borrell, Viyana görüşmelerinde İran tarafının olumlu iradesine atıfta bulunarak, "İran'ın anlaşma istediğini ve çeşitli girişimlerde bulunduğunu ve bu süreci devam ettirdiğini düşünüyoruz." dedi.

AB Dış Politika Sorumlusu, müzakerelerin uzatılmasını "yapıcı" olarak nitelendirmedi ve AB temsilcileri ile İran'ın baş müzakerecisi arasındaki müzakerelerin yakında yeniden başlatılmasını önerdi.

Ukrayna'daki savaşa değinen Borrell, bu savaşı olumsuz sonuçları olabilecek küresel bir kriz olarak nitelendirdi.

İran İslam Cumhuriyeti'nin Yemen'deki savaşı durdurma ve Afganistan'daki mültecilere yardım etme konusundaki desteğini memnuniyetle karşılayan AB dış politika şefi, "AB, İran ile çeşitli alanlarda istişareler, diyalog ve ortak işbirliği geliştirebilir ve genişletebilir" dedi.

 Dışişleri Sözcüsü Said Hatipzade, Afganistan'ın çeşitli kentlerinde sıklıkla patlamaların yaşanmasına ilişkin gelen haberlere göre, İran'ın bu acı olaylardan dolayı endişeli olduğunu dile getirdi.
 

Dün Mezar Şerif dahil Afganistan'ın çeşitli kentlerinde meydana gelen bir dizi patlama sonucu onlarca kişi hayatını kaybetti ve yaralandı. İki gün önce de Kabil'in batısında iki eğitim merkezine yönelik saldırıda onlarca masum insan hayatını kaybetmiş ve yaralanmıştı.

Dışişleri Sözcüsü Hatipzade, mübarek Ramazan ayında insanların yoğun şekilde camide bulunduğu sırada gerçekleşen terör saldırılarına işaretle, Afganistan'da oruç tutan Müslümanların terör saldırılarına uğramasının iğrenç bir olay olduğunu vurguladı.

Gelen haberlere göre Mezar Şerif'teki patlamaların birinde onlarca masum insanın hayatını kaybettiği ve yaralandığına işaretle, bu saldırıların kurbanlarının aileleri için sabır ve yaralıları için sağlık dileğinde bulundu.

Afganistan'ın Kunduz Vilayetinde Camide Patlama
 

 Afganistan'ın Kunduz vilayetinde bulunan bir camide patlama meydana geldiği ve en az 30 kişinin hayatını kaybettiği ve yaralandığı duyuruldu.
 

Dün Afganistan'ın en büyük kenti Mezar-ı Şerif'te IŞİD'in üstlendiği cami saldırısının ardından bugün Kunduz vilayetinde yer alan bir camide de patlama yaşandığı kaydedildi.

Ariana News TV kanalı, saldırıda ölü ve yaralıların olduğunu bildirdi. Kanalda yer alan haberde, "Kunduz İl Enformasyon ve Kültür Müdürü, İmam Sahib semtinde bir camide patlama olduğunu ve kayıpların olduğunu söyledi" ifadelerine yer verildi.

Yerel medya, patlamada en az 30 kişinin hayatını kaybettiği ve yaralandığı bilgisini paylaştı.

Dün Mezar-ı Şerif'te yaşanan saldırıda en az 30 kişi hayatını kaybetmiş, 80 kişi yaralanmıştı. Saldırıyı IŞİD üstlenmişti.

 İşgal altındaki Batı Şeria'nın Beytüllahim kentinde binlerce Filistinlinin, Mescid-i Aksa'ya gitmek için bir araya gelmesi üzerine, askeri kontrol noktasındaki İsrail askerleri geri çekildi.
 

Siyonist İsrail'in işgali altındaki Batı Şeria'nın Beytüllahim ve Halil kentlerinde yaşayan her yaştan binlerce Filistinli, cuma namazında işgal altındaki Doğu Kudüs'teki Mescid-i Aksa'ya gitmek için Beytüllahim'in kuzeyindeki askeri geçiş noktası yakınında toplandı.

Bölgede cuma günü olması beklenen yoğunluk nedeniyle mevzilenen ve askeri kontrol noktası kuran İsrail askerleri, binlerce Filistinli yürürken geri çekildi.

İsrail ordusunun kısıtlamalarına takılan çok sayıda Filistinli erkeğin de işgal altındaki Doğu Kudüs'e giderken kimlikleriyle geçebileceği gerekçesiyle askeri geçiş noktasından geri çevrildiği belirtildi.

Siyonist İsrail, Batı Şeria'daki Filistinli 12-50 yaş arası erkekler, İsrail ordusundan izinleri yoksa bu ramazan ayında Mescid-i Aksa'da ibadet edemiyor. Kadınlar, İsrail Savunma Bakanlığının bu ramazanda açıkladığı uygulamayla yaş sınırı olmaksızın Mescid-i Aksa'ya gelebiliyor.

İşgal altındaki Batı Şeria'da yaşayan 3 milyon kadar Filistinli

Siyonist İsrail ordusunun 1967'den beri işgal altında tuttuğu Batı Şeria'da yaşayan 3 milyon civarındaki Filistinli etraflarına örülen Ayrım Duvarı ile Kudüs ve diğer birçok tarihi Filistin bölgesinden koparılmış durumda.

Burada yaşayan Filistinliler, İsrail ordusunun çizdiği kısıtlamalarla yaşıyor. Buna karşın Batı Şeria'daki yasa dışı yerleşimlerde yaşayan yarım milyon kadar Yahudi, İsrail vatandaşı olarak İsrail ordusundan farklı muamele görüyor.

Siyonist İsrail'in Yahudi yerleşimcilere tanıdığı öncelik ve yerleşimcilerin Filistinlilere karşı saldırılarında kayıtsızlığı, Batı Şeria'da Filistinliler için hayatı zorlaştırıyor.

Siyonist İsrail askerlerinin, Filistinlilerle yaşanan olaylarda ateş açarak birini öldürmeleri halinde soruşturmaları çok nadir İsrail askeri yargısına taşınıyor.

 Siyonist Rejim güçleri sabah namazının ardından kauçuk kaplı mermi ve ses bombası kullanarak Mescid-i Aksa'ya baskın düzenledi.
 

Arap medyasına göre; Filistin Kızılayı, Siyonist güçlerinin müdahalesinde en az 9 Filistinli'nin yaralandığını bildirdi.

İşgal altındaki Doğu Kudüs’te yer alan Mescid-i Aksa’da sabah namazını binlerce Müslüman eda etmişti.

Dün (21 Nisan Perşembe) Batı Şeria'nın değişik bölgelerinde ve işgal altındaki Kudüs'te işgal güçlerinin ve onların himaye ettiği Yahudi yerleşimcilerin oluşturduğu terör çetelerinin Filistinlilere muhtelif yerlerde saldırılar düzenlediği haber verildi. Bu arada Filistinli bir gencin bir yerleşimciyi Nablus'un güneyinde darp ettiği belirtildi.

Yerleşimci çetelerin Ramallah'a bağlı Sincil kasabasında belediye başkanına, belediyedeki bir işçiye ve arazisi gasp edilmek istenen bir çiftçiye saldırdığı haber verildi

 

 Rusya'nın Ukrayna'yı işgalinden yaklaşık iki ay sonra Moskova yönetimi, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa'nın zayıflığından ve aralarındaki sorunlardan yararlanarak kendisi için fırsatlar yaratmış ve çevresinde istediği güvenlik düzenini kurmuştur.
 

Bazı yorumcular, Rusya-Ukrayna savaşını Batı'nın Rusya'yı ekonomik yaptırımlar ve yıpratma savaşına sokmak için kurduğu bir tuzak olarak değerlendiriyor. Bunlara göre Rusya için iki gelecek var: Birinci görüşte, krizin sonunda daha güçlü bir Rusya, ikinci görüşte ise zayıf bir Rusya’ya tanık olacağız.

Önemli olan Ukrayan saldırısı ve yeni bir saldırı sonucunda uluslararası güvenlik düzeninin çöküşe uğramasıdır. Uluslararası arenada yeni bir ortam oluşacak ve Soğuk Savaş tamamen farklı boyutlar ve özelliklerle yeniden ortaya çıkacaktır.

Bunun oluşumu, Ukrayna içindeki ciddi bölünme ve ülkenin doğu ile batı arasındaki iç çatışmadan kaynaklanmaktadır, öyle ki Amerikanlar ve İngilizler bu bölünmeden yararlanıp onu körüklemiştir. Bu anlaşmazlıklar olmasaydı, bugünkü gelişmeler ortaya çıkmazdı. Elbette ki ABD ve İngiltere'nin savaş başlatmak için Rusya üzerine dayattığı psikolojik baskının etkileri de göz ardı edilmemelidir.

Burada şu soru ortaya çıkıyor: Rusya yeni bir dünya düzeni mi arıyor? Bunun cevabı “evet”tir. Çünkü Ukrayna'daki gerilimle hem Avrupa'nın enerji güvenliği Rusya'ya bağımlılık nedeniyle tehlikeye atılıyor hem de Ruslara bağımlı olan Batı'nın gıda güvenliği sorgulanıyor. Dolayısıyla uluslararası sistemin düzeninde yeni bir değişiklik göreceğiz.

Kremlin'in Kiev'e yönelik askeri harekatın zamanlanması, tartışmalı Donbass bölgesindeki gelişmelerden ziyade Rus lideri Vladimir Putin'in kendi siyasi eğilimlerine ve Ukrayna, Avrupa Birliği ve ABD’deki gelişmelere ilişkin şahsi görüşlerine bağlı olduğunu belirtmekte fayda var.

Ukrayna’yı döndürmek Rus lideri Putin’in bitmemiş bir görevdir. Bu, 22 yıllık başkanlığının ardından tamamlamayı taahhüt ettiği bir hamledir. Putin son adımlarını uluslararası sistemde yeni bir düzen kurmak ve Rusya'nın güç ve otoritesini göstermek için atıyor.

Kremlin’in eski Sovyetler Birliği ülkelerine Rusya'ya yönelmesi için baskı yapma girişimleri Avrupa ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri'ni de etkilemiştir. Mevcut durumda Moskova yönetimi, uluslararası sistemin düzenini revize etmeye çalışıyor.

Bu nedenle uzun süredir dünya güvenlik düzeninin sağlanmasında önemli rol oynayan Ukrayna'yı Rusya’nın bir parçası olarak görmekte ve onu ele geçirip Rusya'yı bir imparatorluk haline getirmeyi amaçlamaktadır.

Birçok politikacı, Ukrayna savaşının patlak vermesiyle birlikte Amerikan döneminin resmen sona erdiğine inanıyor ve aynı zamanda bu süreci çok kutuplu ve rekabetçi bir dünya yaratacak yeni bir Soğuk Savaş'ın başlangıcı olarak yorumluyor.

Bu senaryo, Rusya'nın Ukrayna'nın tamamını kontrol altına alması halinde gerçekleşebilir. Bu savaş Kremlin için maliyetlidir, ancak Rusya hedeflerine ulaşmazsa Putin'in siyasi geleceği tehlikeye girebilir, hatta Rus siyasetinden çıkarılmasına yol açabilir.

Ukrayna savaşını Sovyet Birliği'nin Afganistan'daki yenilgisiyle karşılaştıran birçok analistin görüşünün aksine, Moskova'nın Afganistan'daki yenilgisinden ve Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonraki tablo Afganistan'ın artık Sovyetler Birliği ile savaştan önce olduğu gibi uluslararası sisteme entegre olmadığını gösteriyor. Ancak Putin, Ukrayna ile savaşta sürecin tüm boyutları, maliyetleri ve yaptırımları dikkate alarak amacına ulaşmaya çalışıyor.

Bu çabalar sadece Ukrayna'yı ele geçirme girişimi değil, aynı zamanda yeni bir gövde gösterisi ve Rusya'nın Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri ve NATO karşısında yeni bir varlığıdır. Bununla birlikte, Avrupa ve NATO Putin'le karşı karşıya gelebilirse, Avrupa'nın önündeki kaçınılmaz zorlukları kabul etmeye hazır olduğu ve ABD ile iş birliğinden bir adım önde harekat ettiği söylenebilir. Putin bu savaştan çıkmayı başarırsa, Rusya'nın hedefi, yani uluslararası sistemin çok kutuplu bir dünyaya dönüştürülmesi gerçekleşir. Bu, uluslararası sistemin düzeninde köklü bir değişiklik yaratacaktır. Şu anda tarafsız bir rol oynayan Çin'in,  Rusya'nın yanında yer alıp savunması Amerika'nın gücünü zayıflatır ve süper güç imajını zedeler./tesnim

Amerika’nın yıllardır süren baskı ve zorbalığı artık son buluyor; İran, yurt dışında bloke edilen taleplerini birer birer almaya başladı.


 İran Dışişleri Bakanı, İslam Cumhuriyeti'nin yabancı bir bankadan alacaklarının serbest bırakılmasına ilişkin ilk anlaşmayı duyurdu.

İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, dün Tahran'da Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin ile düzenlediği ortak basın toplantısında, İran mali varlığının serbest bırakılması için  yabancı bir ülke ile anlaşmaya varıldığını söyleyerek, salı günü bununla ilgili yabancı bir ülkeden bir heyetin İran'da bulunduğunu ve İran mali varlığının serbest bırakılmasıyla ilgili gerekli görüşmelerin yapıldığını söyledi. 

İran-Irak ilişkilerine de  değinen İran dışişleri bakanı, iki ülke arasındaki kara vizelerinin iptal edilmesinin önemini vurguladı ve korona salgını krizinden sonra ilişkilerinin çok daha iyi olacağını hatırlatarak; iki ülkenin aydınlık bir ufka yürüdüğünü belirtti.