کارگر

کارگر

  İşgalci İsrail güçleri mukaddes Ramazan ayında Filistinlilere saldırmaya devam ediyor.
 

Filistin Sağlık Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, siyonist İsrail güçlerinin Beytüllahim kentine düzenlediği saldırıda 14 yaşında Filistinli çocuğun gerçek mermiyle hayatını kaybettiği bildirildi.

Görgü tanıklarından alınan bilgiye göre, işgal güçleri, Beytüllahim kentine bağlı Husan beldesinde Filistinli bir çocuğa ateş açtı. Tanıklar Filistinli çocuğun saldırıda yaralandığını aktardı.

İşgal ordusundan saldırıya ilişkin henüz bir açıklama yapılmadı.

RAMALLAH KENTİNDE İKİ BASKIN

Ramallah'taki görgü tanıkları da İsrail özel kuvvetlerinin, kentin kuzeyindeki Kuber kasabasına baskın düzenlediğini ifade etti.

Filistinlilere ait bir evi kuşatan siyonist İsrail güçlerinin 5 kişiyi gözaltına aldığı belirtildi.

Tanıklar, işgalci İsrail güçlerinin çıkan olaylarda Filistinlilere karşı kullandığı plastik mermi ve göz yaşartıcı gaz bombası neticesinde 1 Filistinlinin yaralandığını bildirdi.

Yaralanan Filistinlinin durumuna ilişkin henüz bir açıklama yapılmadı.

Cuma, 15 Nisan 2022 06:40

İlahi Nimetler ve Belalar Hakkında

 İnsanların Hidayetindeki İlahi Sünnetler

Allah’ın evrene hâkimiyeti direkt davranacağı, zulüm düzenini dağıtacağı ve hâkimiyetini evrendekilere ispat edeceği bir şekilde değildir. Aksine Yüce Allah sünnetleriyle evrende tasarruf etmektedir, bu şekilde evrende O’nun hâkimiyeti altında olmayan hiçbir şey mevcut değildir. Bu sünnetler çeşitlidir ve bizim için bilinmez olabilirler. Ama Kur’an ve rivayetlerde onların bazılarına işaret edilmiştir. İnsanların hidayetiyle ilgili olan bu sünnetlerden bir kısmı Âraf Sûresinde beyan edilmiştir:

“Biz hiçbir memlekete bir peygamber göndermedik ki (karşı çıkmaktan vazgeçip) yalvarıp yakarsınlar diye ora halkını yoksulluk ve sıkıntıya uğratmış olmayalım. Sonra kötülüğün (sıkıntı ve darlığın) yerine iyiliği (bolluk ve genişliği) getirdik. Nihayet çoğaldılar ve (nankörlük edip): “Atalarımız da darlığa uğramış ve bolluğa kavuşmuşlardı” dediler. Biz de, farkında değillerken onları ansızın yakaladık. Eğer, o memleketlerin halkları iman etseler ve Allah’a karşı gelmekten sakınsalardı, elbette onların üstüne gökten ve yerden nice bereketler(in kapılarını) açardık. Fakat onlar yalanladılar, biz de kendilerini işledikleri günahlarından dolayı yakalayıverdik.

Memleketlerin halkları geceleyin uyurken kendilerine azabımızın gelmesinden emin mi oldular? Ya da o memleketlerin halkları kuşluk vakti gülüp oynarken kendilerine azabımızın gelmesinden emin mi oldular? Yoksa Allah’ın tuzağından emin mi oldular? Ziyana uğrayan kavimden başkası Allah’ın tuzağından emin olamaz. Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne varis olanlara şu gerçek apaçık belli olmadı mı ki, biz dileseydik onları da (öncekiler gibi) günahları yüzünden cezalandırırdık. Biz onların kalplerini mühürleriz de onlar hakkı işitmezler.”[1]

Bu husustaki âyetlerden istifade edilenler aşağıdaki noktalarda özetlenmektedir:

1. İnsanlar iman etmeye çağrıldıkları her zaman, Allah onları zorluk ve sıkıntıya müptela etmektedir. Böylece yalvararak ve yakararak Allah’a dönmeleri hedeflenmektedir.

2. Eğer bu sözler onların kalplerini yumuşatmazsa, Allah zorluğu hoşnutluğa dönüştürmekte ve hiçbir engel olmaksızın önceki sapkınlıklarında kalmaları için bu yolla onları gaflet ve unutkanlığa duçar kılmaktadır. Sonra da onlara azap indirmektedir. (Mühlet ve aşamalı günaha daldırma sünneti.)

3. Eğer bu halk iman ederse ve söz konusu zorluklar onların ilahi dergâha yakınlaşmasına neden olursa, bereketlerini gök ve yerden onlara gönderir.

Dolayısıyla Allah’ın kullarını imtihan ettiği, imtihanlardan başarılı çıktıkları takdirde bereketlerini onlara nazil ettiği ve bir insanın iman ettikten sonra Allah’ın onu bırakacağı ve imtihan etmeyeceği diye bir şeyin söz konusu olmadığı neticesi alınabilir.

Nimetlerin İnsan Amelleriyle İlişkisi

Genel olarak evrenin tüm parçaları bir bedenin âzâları gibi birbirleriyle bağlantılı ve ilişkilidir. Öyle ki bir âzânın yaptığı eylemlerdeki doğruluk, doğrultu, istikamet ve sapma diğer âzâları etkilemekte ve bu etkileşim, parçaların tümünün özellik ve hususiyetlerinde ve etraflarında cereyan etmektedir. Kur’an-ı Kerim’in beyan ettiği şekliyle bu parçaların tümü Yüce Allah’a ve O’nun kendileri için belirlemiş olduğu bir hedefe doğru hareket etmektedir. Parçaların birinin ve özellikle özel bir parçanın hareketindeki bir sapma ve çalkantı, diğer parçalara görünür bir şekilde negatif bir etki bırakmaktadır.

Neticede evrendeki diğer parçaların bu parçaya bıraktıkları etkiler de bozulur ve söz konusu parçadan diğer parçalara ulaşan bozulma kendisine döner. Eğer söz konusu parça kendi kendine veya diğerlerinin yardımıyla önceki istikametini elde ederse sapmadan önceki refah haline de döner. Ama sapma ve inadına devam ederse bozulma hali, sıkıntı ve acıları da devam eder. Sapma ve tuğyan etme hali haddi aşmaya ve etrafındaki diğer parça ve sebeplerin işlerini de bozmaya başlar. İşte burada evrendeki tüm sebepler onun aleyhine ayaklanıp Yüce Allah’ın kendilerine can, varlıklarını koruma ve savunma gayesiyle vermiş olduğu güçler ile mezkûr parçayı ayılana kadar yok eder ve ortadan kaldırırlar. Bu, insanın da parçası olduğu evrenin tüm parçalarında cereyan eden Yüce Allah’ın sünnetlerinden biridir. Ne bu sünnet sapar ve ne de insan ondan müstesnadır. Böyle olduğu için de eğer bir ümmet fıtrattan saparsa ve neticede Allah’ın insan için belirlediği saadet yolundan çıkarsa, onu çevreleyen ve onunla ilgili olan doğal nedenler de çalkalanır ve bu çalkantının kötü eserleri de ümmete döner.

Özetle sapmasının dumanları kendi gözüne girer. Çünkü sapmasıyla doğal sebeplerde kötü eserler oluşturan bizzat kendisidir ve söz konusu eserlerin dönmesiyle hangi çalkalanma ve acıların toplumuna yöneleceği de malumdur! Ahlâkın bozulması, kalbin kararması ve hassas duyguların yok olması genel ilişkileri yok eder, belaların hücumu ve musibetlerin yoğunluğu nesli tükenmeyle tehdit eder. Gök mevsimlik yağmurlar yağdırmaktan ve yer ziraat ve ağaçlar yeşertmekten çekinir ve de yerine mevsimlik olmayan yağmurlar, sel, tufan ve yıldırım yollar. Yer ise deprem ve yok etmeyle onları yutar. Bunlar, ilahi âyetler olup böyle bir ümmeti Tevbe ve fıtratın doğru yoluna dönmeye zorlar. Gerçekte ise sonrası kolaylık olan zorlu bir imtihandır. Bu sünnet karşı tarafta da cereyan eder ve o ümmetin insanları iman etmeleri ve takva edinmeleri durumunda ilahi nimetler kendilerine verilir.[2]

Müminlerin Zor İmtihan ve Belaları

Değişik Kur’an âyetleri ve rivayetlerde müminlerin hallerini içeren imtihan ve belalara işaret edilmektedir ve onlardan iki husus sorunuzda beyan edilmiştir. Hadis kitaplarda bu başlıkla bir bâb vardır. Eğer peygamberler ve masumların yaşam şekillerine de bakılacak olursa, bu sünneti onların hayatlarında da göreceğizdir. Peygamberler en zorlu musibetler ile karşı karşıya kalmışlardır. Masum imamların hayatı da zindan, işkence ve şehadet gibi zorluklar ile beraber olmuştur. Elbette bu zorlukların şu gibi sebepleri de olabilir:

1. Onların irade ve nefislerinin takviye edilmesi, varlıksal boyutlarının geliştirilmesi ve tekvinî velayetlerinin takviye edilmesi.

2. Ahiret menzillerindeki derecelerinin yükseltilmesi.

3. Dünyadan ve gereklerinden olabildiğince nefret etmeleri ve de ahiret ve Allah’ın yanında kendileri için hazırlanmış şeylere daha fazla rağbet göstermeleri.

4. Hakka tazarru, yakarış ve sığınmayı çoğaltma ve de ahiret için Allah’ı anmak ve azık hazırlamak. Elbette veliler bu belaları rıza ve memnuniyet ile karşılamaktadır. Bu sıkıntıların gelmesiyle yakin, iman ve rızaları artmakta ve de Allah’a ve O’nunla mülakat etmeye şevkleri çoğalmaktadır. Zira her imtihandan sonra bir rütbe artışı vardır. Dünyanın ahiret karşısındaki kısa ömrü ve kalıcı nimetler karşısında buradaki belalar mukayese edilemez. Eğer hicri 61 yılındaki Kerbela hadisesine bir bakacak olursak, aşkın en güzel örneklerini görebiliriz.

Dinî Nasların Çelişikliği ve Hal Yolu

Şer’î metinlerde bu tür âyet ve rivayetler az değildir. Bazen insan Kur’an âyetlerini ve rivayetleri okurken zahirde böyle çelişkilere rastlamaktadır. İslam âlimleri bu sorunu halletmek için uzmanca bu meseleyle uğraşmış ve fıkıh usulü kitaplarının bir bölümünü bu çelişkilerin hal yollarına ayırmışlardır. Bundan da önemlisi, Ehl-i Beyt de bu sorunu öngörmüş ve rivayetlerinde bu sorunlar için çözüm yolları beyan etmişlerdir. Elbette bilginler iki delilin makbul bir şekilde bir araya getirilmesi imkân dâhilindeyse bunun öncelikli olduğuna ve mümkün olmadığı durumda ise o zaman zorunlu olarak rivayetlerin birbirine önceliği hususunda söylenmiş yollara göre davranmak gerektiğine inanmaktadır.[3] Ama bu soru hakkında zihne gelen şey ise bu gurup âyet ve rivayetlerin gerçek anlamda çelişmedikleri ve birazcık bir düşünmeyle makul bir şekilde onların bir araya getirilebileceğidir. Konunun devamında onların birleşme yönlerine işaret ediyoruz:

1. İlahi sünnetler değişiktir ve Allah’ın değişik şartlarda değişik sünnetleri vardır ama her sünnetin mevki ve zamanı bizim için kolay bir şekilde teşhis edilir değildir. Yani nimetin çokluğu bazen azap ve bazen de ödül olabilir ve aynı şekilde belalar da bazen azap ve bazen de ödül ve nimetin öncülü olabilir. Dolayısıyla ilahi sünnetlerin hikmete dayandığını ve hikmetsiz olmadıklarını bilmemizle birlikte, biz iman ettik öyleyse şimdi nimetler içinde yüzmeliyiz diye bir şey söyleyemeyiz. Allah belki de zorluklar ile imanın daha yüksek derecelerinin bizim için hâsıl olmasını istemektedir. Başka bir ifadeyle âyette belirtilen bu sünnet bir takım şartlara ve bir başka sünnet de bir takım başka şartlara özgü olabilir. Bu tahlile bir kutsî hadiste de işaret edilmiştir:

“(Yüce Allah şöyle buyurmaktadır) Bazı müminleri sadece zenginlik ve ihtiyaçsızlık ıslah etmektedir ve eğer onları bunun dışında başka bir şeye duçar kılarsam, helak olurlar. Aynı şekilde bazı kullarımı da sadece fakirlik ıslah eder ve eğer onları bunun dışında bir şeye duçar kılarsam, helak olurlar.”[4]

2. Gök ve yerden bereketlerin yağması müminlerin değişik belalar ile imtihan edilmeleriyle çelişmemektedir. Kur’an âyetinde de beyan edildiği gibi iman ve takvayla bereket gök ve yerden akar ama bu halde de Allah’ın müminleri başka belalar ile sınaması muhtemeldir. Örneğin iman ve takvanın bir toplumda çoğalmasıyla o toplum semavî nimetlerden yararlanır ama o toplumda bulunan her mümin hastalık vb. başka belalar ile sınanır. Soruda belirtilen İmam Sâdık’ın (a.s) hadisi hakkında da şu noktaya dikkat etmek önemlidir: Ehl-i Beyt bireyleri gerçek müminlerdi. Bazen değişik yollardan manevî ve maddî rızıklar kendileri için hazır olmakla birlikte, bazen de değişik bela ve imtihanlara duçar olmaktaydılar ve bunların en önemlisi de Aşura gününde İmam Hüseyin’in şehadet hadisesidir.

3. Bereketi salt maddî bereket manasıyla görmemiz gerekli değildir. Manevî bereket de kesinlikle göz önünde bulundurulmalıdır. Allah’ın müminleri zorluklar ile sınaması bu manevî bereketlerden biridir; çünkü onlar yakınlaşmaya sebep olur.

4. Söz konusu âyette belirtildiği gibi toplumsal bir sünnete işaret edildiği söylenebilir; yani bir millet iman eder ve takva edinirse, Yüce Allah onlar için bereket nazil edecektir. Oysa sonraki rivayetler kişisel bir sünnete işaret etmektedir. Yani bir kimse iman ettiği zaman Allah onu değişik bela ve imtihanlar ile sınayacaktır. Bundan dolayı toplum iman etmekle ve bireylerinin takva edinmesiyle maddî ve manevî bereketlerden yararlanacak ve toplumun bireyleri de ikinci sünnet ile sınanacaklardır.

[1] Âraf, 94-100.

[2] Tabatabaî, Muhammed Hüseyin, Tefsiru’l-Mizan, ter. Musevi Hemedanî, c. 8, s. 247-248.

[3] Muzaffer, Muhammed Rıza, Usul-i Fıkıh, c. 3 ve 4, s. 233, Daru’l-Kutubi’l-İlmiye, Kum, 2. baskı.

[4] Kuleynî, Usul-i Kâfi, c. 4, s. 54, Daru’l-Kutubi’l-İslamiye, Tahran, h.ş. 1365.

  Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü Komutanı Tuğgeneral İsmail Kaani, bugün Tahran'da eski Kudüs Gücü Komutan Yardımcısı General Muhammed Hicazi için düzenlenen anma töreninde bir konuşma yaptı.
 

Tuğgeneral Kaani, Filistinli şehitleri saygı ile yad ederek; “Onlar, Filistin davasının hala canlı olduğunu gösterdi. İslami değerler ve Filistin davası ayakta dururken şehitlerin yolu da devam etmektedir.” dedi.

Filistin’de gerçekleştirilen son şehadet eylemlerine ilişkin Tuğgeneral Kaani, şunları kaydetti: “Direniş gençleri, yaptıkları operasyonlarla Siyonist Rejim’in düzenini alt üst ettiler. Filistinli bir genç Siyonist Rejim sisteminin tüm temellerini sallıyor. Sonra rejim yaygara çıkarıp İran'la savaşa hazır olduğunu ileri sürüyor.”

Tuğgeneral Kaani, “İran İslam Cumhuriyeti’nin, sulta düzeni ve Siyonizm'e karşı mücadelenin ön saflarında yer almaktadır.” açıklamasını yaptı.

“Siyonist Rejim'e karşı mücadelede yer alanları destekleyeceğiz.” ifadesini kullanan Tuğgeneral Kaani, Siyonist Rejim’in İslami düzene karşı koyacak güce sahip olmadığını söyledi.

Kudüs Gücü Komutanı, Yemen savaşını eleştirerek, "Yemen'in tüm altyapısı yok edildi. Suudi Arabistan’ın işlediği suçlarına dair elimizde somut kanıtlarımız var." diye konuştu./mehr

 Batı Asya'nın Arap ülkeleri arasında İran ile en fazla kültürel ve mezhebi ortaklıklara sahip ülke olan Irak'ın  İran İslam Cumhuriyeti ile ilişkileri iyi şekilde gelişerek, bugün istenen bir konuma ulaşmıştır. Komşuları arasında 1258 kilometre uzunluğunda kara sınırı ve 351 kilometre su sınırı ile en uzun ortak sınırına sahip olan İran ile Irak'ın toplumsal, tarihi, dilsel,dini ve mezhebi bağları bulunmakta. İki komşu ve Müslüman ülke olan İran ile Irak bu ortak bağların yanısıra, ortak tehditler, ortak ekonomik ve güvenlik çıkar ve menfaatlerine de sahip bulunuyorlar.

İran İslam cumhuriyeti son senelerde Irak'ın karşı karşıya kaldığı krizler sırasında her daim bu komşu ve Müslüman ülkenin halkı ve hükümetinin yardımına koşmuştur. Nitekim terör örgütü IŞİD'in saldırısı sırasında Irak halkı ve hükümetinin yanında durarak, terörizmin kökünün kazınmasına büyük katkı sağladı ve ardından iki ülkenin ticari ve ekonomik münasebetleri daha da gelişti.

İşte bu özellikler İran ile Irak münasebetlerinde önemli noktalar ve konular sayılıyor.

Ancak son senelerde ABD yoğun bir şekilde, Tahran ile Bağdat ilişkilerinde gerginlik çıkarmaya çalışıyor ve bu doğrultuda, Tahran ve Bağdat arasındaki ticari işbirliği seviyesini azaltmak için bir takım sabotajlarda bulunmuştur. Bu doğrultuda, Beyaz Saray, İran ile Irak'ın ikili ticaretinde engeller çıkarmak için çeşitli yaptırımlar uygulamaya koymuştur. Ancak ABD'nin yaptırımları ve engelleme çabaları hiçbir zaman iki komşu ve dost ülkenin münasebetlerini özellikle ticari ve ekonomik ilişkilerini etkileyebilmiş değil. Nitekim İran ile Irak, tüm bu engelleme ve yaptırımlara rağmen ikili ticaret hacmini 20 milyar dolara çıkarmayı hedeflemişlerdir.

Bu arada her iki ülke yetkilileri çeşitli zamanlarda sürekli bir araya gelerek çeşitli konularda görüş teatisinde bulunmaya özen gösteriyorlar. nitekim Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Muhammed Hasan Şeyhül-İslami ile Türkiye'deki Antalya Diplomasi Forumu sırasında bir araya gelerek ülkesinin başta İran olmak üzere komşu ülkelerle en iyi ilişkileri kurmaya istekli olduğunu söyledi.

yine Aralık 2021'de iki ülke dışişleri bakanları Tahran'da bir araya gelmişlerdi.

Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyn'in bugün Tahran'a gerçekleştirdiği ziyareti de ikili siyasi ve ekonomik ve ticari ilişkilerin gelişmesi açısından önem arz ediyor. Çünkü İran İslam Cumhuriyeti'nin 13. hükümetinin öncelikli politikaları arasında Irak dahil komşularla ekonomik ve ticari ilişkilerin gelişmesi yer almakta. Doğal olarak İran ile Irak yetkilileri arasında gerçekleşen görüşmeler ve bu görüşmelerde alınan kararlar ve yapılan anlaşmalar, ikili ilişkilerin gelişmesine önemli derecede katkı sağlamakta.

Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyn'e Tahran ziyaretine Irak Ulusal Güvenlik Danışmanı Kasım el Araci ve İçişleri Bakanlığı İstihbarat Servisi Başkan Vekili Ahmed Abu Rağif de eşlik ediyor.

Demek ki, Irak Dışişleri Bakanı'nın Tahran ziyaretinde siyasi ve ekonomik konuların yanısıra güvenlik konular da büyük önem arz etmekte. Son sıralarda Irak'ta Şelemçe sınır kapısının açılması için protesto eylemi düzenlenmiş, eylemciler, bu kapının yeniden açılmasını istemişlerdir.

Görüşmelerde muhtemelen bu gibi konular de ele alınacaktır.

Sonuç itibarıyla İran ile Irak ilişkileri son dönemlerde ABD tarafından sebebiyet verilen sorun ve sıkıntılara rağmen iyi şekilde seyir etmiştir ve bugün de Irak Dışişleri Bakanı'nın Tahran'a yaptığı ziyareti, iki ülkenin ikili münasebetlere verdikleri önemi göstermekte./

 İran Cumhurbaşkanı Seyyid İbrahim Reisi, resmi temaslarda bulunmak üzere dün akşam Tahran’a gelen Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin'i kabul etti.
 

Reisi, İran’ın güçlü ve birleşik bir Irak'tan yana olduğunu belirterek; "Irak'ta tüm siyasi partilerin işbirliği ile Irak halkının çıkarlarına dayalı bir siyasi uzlaşıyı görmeyi umuyoruz. " dedi.

İran ve Irak'ın ortak güvenlik ve çıkarlara sahip olduğuna dikkati çeken Reisi, "Düşmanlar iç içe kenetlenmiş güvenliğimizi zedeleyemez.” ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı Reisi, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Tahran, komşu ülkelerden özellikle Irak’tan Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ve diğer topraklarından İran İslam Cumhuriyeti'nin güvenliğine zarar verecek her türlü varlığın bulunmasına izin vermemesini bekliyoruz.

İran İslam Cumhuriyeti, komşularına karşı kardeşliğini pratikte kanıtlamıştır. Bu nedenle komşu ülkelerden bölge düşmanlarının komploları konusunda duyarlı olmalarını istiyoruz.

Ne yazık ki IKBY bazı şeyleri ihmal etti. İran İslam Cumhuriyeti olarak Siyonist Rejimin faaliyetlerini yakından izliyoruz. Çocuk katili rejimle işbirliği yapmak gizlenemez ve bölge güvenliğinin tehlikeye atılmasına asla izin vermeyeceğiz.”

İbrahim Reisi, "Irak'ın güvenliği Iraklılar tarafından sağlanmalı. Bu ülkede yabancıların varlığı güvenliği sağlayamaz." dedi.

Söz konusu görüşmede Fuad Hüseyin de “Irak toprakları İran'ın güvenliğini tehdit edecek bir yer olmayacak ve İran’ın çıkarlarına yönelik herhangi bir tehdidi önlemek için güvenlik alanında kapsamlı işbirliğine hazırız.” diye konuştu.

 

Türkiye’nin ABD’deki Büyükelçisi Hasan Murat Mercan, Müslüman kanı emen Siyonist İsrail'e güller saçarken, Türklerin ile İsraillilerin Cumhurbaşkanlarını yaptıkları görüşmelerle, bölgede stratejik ve ekonomik anlamda çıkar sağlamak adına desteklemeleri gerektiği yazdı.
 

İsrail merkezli Yediot Aharonot gazetesinin internet sitesinde yayımlanan habere göre; Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Hasan Murat Mercan, Tel Aviv Üniversitesi’ne bağlı Dayan Stretejik Araştırmalar merkezinin dergisi için kaleme aldığı makalesinde, Türkiye ve işgal rejiminin İran’ın nükleer emellerinin tehdidi altında olduğunu yazdı.

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) kurucu üyelerinden Hasan Murat Mercan, işgal rejimi ve Türkiye'nin farklı görüşleri bir kenara bırakıp, ortak noktaları üzerine sürdürülebilir bir diyalog geliştirmeleri gerektiğini yazdı.

"KÖTÜ NİYETLİ AKTÖRLER" KARŞISINDA ORTAKLIK ÇAĞRISI

Türkiye ve İsrail ilişkilerinin karşılıklı güvene dayalı olarak dönüştürülmesi çağrısında bulunan Washington Büyükelçisi Hasan Murat Mercan, Türkiye ile Irkçı Siyonist rejiminin birçok alanda işbirliği yapması gerektiğini öne sürdü.

Büyükelçi Mercan yazısında, "Türk-İsrail etkileşimi, kötü niyetli aktörler ve eğilimler karşısında geleneksel bir bölgesel ortaklıktan fazlasını sunuyor. Konvansiyonel ortaklıklar, ister bir tehdide karşı isterse bir amaç için olsun, belirli bir konu içindir. Konvansiyonel ortaklıkların son kullanma tarihleri vardır. Türkiye ve İsrail ise ortak bir mahalleyi, mirası ve en önemlisi ortak bir geleceği paylaşıyor." ifadelerini kullandı./milligazete

 Middle East News internet sitesinin haberine göre, Amerikalı üniversite profesörleri arasında yapılan yeni bir anketin sonuçları, bu öğretim görevlilerinin %60'ından fazlasının Siyonist rejimi ırkçı bir rejim olarak gördüğünü gösteriyor.
 

Middle Esat’ın haberinde yer alan ifadelere göre, bu sonuç, çeşitli Amerikan üniversitelerinden bin 729 profesörün katıldığı Maryland Üniversitesi ve The George Washington Üniversitesi'nin ortak bir araştırmasına dayanmaktadır.

Öte yandan, bu anketin sonuçlarına göre, bu ankete katılanların %61'i iki devletli bir çözümün uygulanmasını imkânsız görmektedir.

Daha önce, BM İnsan Hakları İzleme Örgütü, Kudüs’ün Kılıcı Savaşı olarak bilinen İsrail'in Gazze'deki saldırılarına ilişkin kapsamlı soruşturmasında bu rejimi apartheid olarak nitelendirmişti

 Son yıllarda Batı Asya gelişmeleri öyle bir hal almış ki bölgedeki iki önemli ve belirgin ülke olan İran ve Türkiye'nin önemi daha da belirgin hale gelmiştir. Aslında İran ve Türkiye'nin ekonomik, siyasi ve kültürel birliği halinde iki ülke bölge ve dünyada bile belirleyici bir denge kurabilirler.

Buna ilaveten iki ülke de  Ekonomik İşbirliği Teşkilatı-ECO'nun da kurucularından sayılırlar ve bu önemli ekonomik teşkilat çerçevesinde önemli işbirliklere imza atmışlardır.  Halihazırda Tahran ve Ankara'nın taşımacılık ve transit ayrıca enerji alanındaki işbirlikleri  iki komşu ülkenin en önemli ekonomik ve ticari işbirlikleri alanlarından sayılırlar. 

Bu bağlamda Türkmenistan'ın başkenti Aşkabat'ta düzenlenen 15. Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO) Zirvesi'nde İslamabad-Tahran-İstanbul transit ve taşıma koridorunun açılması konusu bu toplantının belki de en önemli anlaşmalarından biriydi. Bu nedenle Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu Aşkabat zirvesinde yaptığı konuşmada, İran ile Türkiye ve Pakistan arasında bir koridorun kurulmasının bölgenin kalkınmasının önünü açacağını söyledi. Bu arada Türk diplomasi kolu başkanı Aşkabat toplantısında şunları da söyledi: "Odaklanmamız gereken önemli alanlardan biri bölgesel ticaret ve iletişimdir.  Özellikle uçsuz bucaksız Asya kıtası sadece bir üretim merkezi değil, aynı zamanda dünyanın en büyük büyüyen tüketici pazarı olduğu için bunu yapmalıyız."

İran ve Türkiye arasındaki ulaşım ve transit alanındaki işbirliğinin, iki komşu ülkenin güç kazanma temellerini sağlayabileceği ve tamamlayacağı şüphesiz bir gerçektir. Belki de bu yüzden Türk Dışişleri Bakanı geçen yıl 15. ECO Zirvesi'nde şunları söyledi: "ECO'nun tarihi ticaret yollarının ve kültür merkezlerinin kalbinde bir organizasyon olarak daha aktif olması gerektiğini düşünüyorum." 

İran ile Türkiye arasında Ekonomik İşbirliği Teşkilatı - ECO çerçevesinde yürütülen işbirliğinin yanı sıra İran ve Türkiye de kendi aralarında yapıcı işbirliklerine sahiptir. Örneğin iki ülke yetkilileri, iki ülkede yatırım toplantıları düzenleyerek karşılıklı işbirliği alanlarını sürekli gözden geçirmekte ve duyurmaktadır. Bu kapsamda, iki ülkeden yetkililer, işadamları ve ticaretle uğraşanlar ile çeşitli alanlardaki uzmanların katılımıyla İran ve Türkiye arasındaki yatırım fırsatlarının tanınması ve belirlenmesine yönelik üçüncü konferans İstanbul'da gerçekleştirildi. Bu sempozyum Perşembe  31 Mart gününe kadar devam etti. Bu sempozyumda ekonomi, ticaret, enerji, kripto paralar, sağlık ve diğer alanlarda işbirliği olanakları değerlendirildi ve gözden geçirildi. 

"İran-Türkiye Yatırım Fırsatlarının Belirlenmesi" başlıklı üçüncü sempozyumda kararların iki ülkedeki karar verici yetkililere duyurulacağı ve uygulanacağı aşikardır. 

Tahran ve Ankara'nın enerji alanında da kapsamlı işbirliği var. İran ham petrolünün Türkiye'ye ihracatına ek olarak, İran doğalgazının Türkiye'ye ihracatına yönelik 25 yıllık bir sözleşme de uygulandı ve bu ihracat on yılı aşkın bir süredir gündemde uygulanmaya devam etmektedir. İran ile Türkiye arasındaki ticaret hacmi yılda yirmi milyar doları aşıyor ve iki ülke arasındaki anlaşmaların uygulanması halinde bu rakam yılda 50 milyar dolara kadar çıkabiliyor.

İran-Türkiye işbirliğinin genel bir özeti olarak şunu söylemek gerekir ki Tahran ve Ankara tamamlayıcı bir ekonomiye sahip oldukları için ikili ve bölgesel işbirliklerini daha da güçlendirebilirler. Aynı zamanda, iki ülke Ekonomik İşbirliği Örgütü - ECO üyeleri arasında işbirliği için bir model olarak hizmet edebilir.

342/

 İşgal Altındaki Filistin'deki Türk Büyükelçiliği resmi twitter hesabından yaptığı paylaşımda; Tel Aviv’in Bani Berrak bölgesindeki son şehadet saldırısını terör eylemi olarak nitelendirerek kınadı.
 

Türk Büyükelçiliği tarafından yapılan paylaşımda şu ifadelere yer verdi: 29 Mart akşamı Bani Berrak'ta meydana gelen terör saldırısında en az 5 kişinin hayatını kaybetmesinden dolayı üzgünüz. Bu terör saldırısını kınıyoruz.

Son günlerde artan bu saldırıların Ramazan ve Ramazan Bayramı arifesinde bölgeyi yeniden çatışmaya sokmasından endişe ediyoruz.

Beni Berrak'ta hayatını kaybedenlerin ailelerine, İsrail hükümetine ve halkına başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyoruz.

Türkiye'nin Tel Aviv Büyükelçiliği, İsrail'de 5 kişinin öldürüldüğü saldırıyı kınadı
Türkiye'nin Tel Aviv Büyükelçiliği, İsrail'in Beni Barak kentinde dün 5 kişinin ölümüne neden olan silahlı saldırıyı kınadığını duyurdu.
Mücahit Aydemir   |30.03.2022  /AA

    
Kudüs Büyükelçiliğin sosyal medya hesabından yapılan açıklamada, "İsrail’in Bnei Brak kentinde 29 Mart akşamı gerçekleştirilen terör saldırısında en az 5 kişinin hayatını kaybettiği üzüntüyle öğrenilmiştir. Söz konusu terör saldırısını kınıyoruz." ifadeleri kullanıldı.

İsrail'de silahlı saldırı sonucu 5 kişi öldü
İsrail ordusu, Batı Şeria'ya takviye kuvvetler yolluyor
Açıklamada, İsrail'de son günlerde artan bu saldırıların, yaklaşan ramazan ayı ve Hamursuz Bayramı öncesinde bölgeyi yeniden çatışma ortamına sürüklemesinden endişe duyulduğu belirtildi.

Büyükelçiliğin açıklamasında ayrıca, "Bnei Brak kentinde hayatını kaybedenlerin aileleri ile İsrail Hükümeti ve halkına taziyelerimizi sunuyor, yaralananlara acil şifalar diliyoruz." ifadelerine yer verildi.

Beni Barak saldırısı
İsrail polisinden yapılan açıklamada, 29 Mart akşamı Tel Aviv'in doğusundaki Beni Barak kentinde düzenlenen silahlı saldırıda biri polis 5 kişinin hayatını kaybettiği bildirilmişti.

Açıklamada, "otomatik tüfekle sokakta sivillere ateş açan teröristin" güvenlik güçlerince etkisiz hale getirildiği kaydedilmişti.

  Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Siyonist Rejim İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ile telefonda görüştü.
 

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığından yapılan açıklamaya göre, görüşmede, Türkiye ve İsrail ilişkileri ile bölgesel konular ele alındı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, görüşmede, İsrail Cumhurbaşkanı Herzog'un Türkiye'ye yaptığı ziyaretle ikili ilişkilerde yakalanan ivmenin sürdürülmesini arzu ettiğini belirterek, özellikle enerji alanında tesis edilecek sinerjinin müşterek menfaat olduğunu dile getirdi.

İsrail'in farklı şehirlerinde son günlerde yaşanan menfur terör saldırılarını kınayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, hayatını kaybedenler için taziye, yaralananlar için şifa diledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail ve Filistin tarafından yapılan sağduyulu beyanları tansiyonun düşürülmesi bakımından çok kıymetli bulduğunu ifade etti.

Filistinlilerin ramazan ayında Mescid-i Aksa'ya veya İsrail'e girmelerinin engellenmemesinin önemini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, ramazan ayının son 10 günü Mescid-i Aksa'nın 24 saat ibadete açık tutulması ve gayrimüslimlerin ziyaretlerine kapatılması konusunda İsrail makamlarının gösterdiği hassasiyeti sürdürmelerini beklediğini yineledi.

Ramazan ayının ve Hamursuz Bayramı'nın sükunet ve barış içinde geçmesini temenni eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail Cumhurbaşkanı Herzog'un ve tüm Musevilerin Hamursuz Bayramı'nı kutladı.

İsrail Cumhurbaşkanı Herzog da ramazan ayı dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan'a tebriklerini iletti.