
کارگر
Dilipak: Bunlar, Maşa Varken Ellerini Ateşe Uzatmazlar
Abdurrahman Dilipak, Rusya - Ukrayna savaşı ile ilgili olarak Batı medeniyetini eleştirerek "Bunlar, maşa varken ellerini ateşe uzatmazlar." diyerek eleştirdi.
Abdurrahman Dilipak, bugünkü köşe yazısında Rusya - Ukrayna savaşı ile ilgili olarak Batı medeniyetini eleştirdi. Rusya'nın Ukrayna'yı bombalaması ile birlikte Batı dünyasının ses yükselttiği "Ukrayna’da insanlık ölüyor" çığırtkanlığına tepki gösteren Dilipak, "Bunlar, maşa varken ellerini ateşe uzatmazlar" dedi.
Yeni Akit yazarı Dilipak, Murat Kekilli'nin 10 ay önce Pakistanlı bir gencin Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenski’ye söylediği sözleri hatırlattığı paylaşımı aktararak yazısının ilgili kısmı şöyle:
"Bunlar, maşa varken ellerini ateşe uzatmazlar. Ne kadar çok maşaları varmış bunların içimizde!
Pakistanlı genç, Gazzelilere karşı İsrail’i savunan Zelenski’ye "Rus uçakları Kiev, Kharkiv ve Odessa’yı bombaladığında bunun ne kadar acı verdiğini o zaman anlarsın!" demişti.
Şimdi Batı dünyası "Ukrayna’da insanlık ölüyor" diye bağırıyor. Evet insanlık ölmesin.
İnsanlık ölünce insan canavara dönüşür. Şimdi “Beyaz adam”a sormak gerek: Dünyada yaşayan dört ırktan biri olan ve dünyanın karasal büyüklüğünün üçte birinde yaşayan Kızılderilileri kim yok etti.
Kara derilileri kim köleleştirdi, sarı ırkı kim sömürdü.
Afganistan’da öldürülen 2.5 milyon insanın katilleri kimler?
Suriye’de 1.7 milyon, Irak’ta 1.2 milyon insanı kimler öldürdü.
Bosna Hersek’te Avrupa’nın gözü önünde öldürülen 1 milyon insanı kim öldürdü. Yemen’de öldürülen 950.000 insanın kanını dökenler kimlerdi. Sudanlı 700.000 insanı kim öldürdü.
Libya’da öldürülen 500.000 insanın hesabını kimden soracağız. Dünyadaki dört ırktan üçünü mahvedenler, onları öldürenler, sömürenler, sonra da bu kanlı serveti paylaşamadıkları için kendi aralarında 100 yıl savaşanlar kimlerdi!. Ulus devleti kuranlar ve yeni uluslararası düzeni kuranlar da bunlardı."
İmam Hamanei: Doğal Enerji Kaynakları Geliştirilmeli
İslam İnkılabı Lideri İmam Hamanei, iki fidanın dikmesinin ardından yaptığı konuşmada; İmam Hüseyin’in (as) saadetli veladet gününü tebrik ederek, İmam Hüseyin (a.s) ister Şii ister Sünni Müslümanların sevgisinin odağı olarak tanımladı.
İslam İnkılabı Lideri, ağaç dikmenin dini ve devrimci bir hareket olduğunu vurgulayarak, "Tabi ki ağaçları korumak da çok önemli bir iştir." dedi.
İslam İnkılabı Lideri İmam Hamanei canlı bitkilerin, insanların ruhunu rahatlattığını, insanın fiziğini koruduğunu, ilahi nimetlerin kaynağı olduğunu vurgulayarak; "Bu nedenlerden dolayı ormanların, doğal ve canlıların hayatlarının bozulması, milli çıkarlarının bozulması demektir. Ormanların, yapılar inşaat edilmesi için yıkılması milletimize zarar verir." dedi.
İslam İnkılabı Lideri İmam Hamanei çevreye marjinal ve görünüşe dayalı bakışa da değinerek bu hususu, ülkenin en temel sorunlarından biri olarak adlandırdı ve şöyle dedi: "Çevreyi korumaktaki en ciddi işlerden biri, su ve toprak olmak üzere hayati rezervleri ve servetleri korumak ve bunları kullanırken israf etmemektir. Bu alanda yetkililer, uzmanların tavsiyelerine uymalılar."
İslam İnkılabı Lideri Vahşi doğanın korunmasına da değindi. İslam İnkılabı Lideri: "İslam'da avlanma sadece beslenmek için geçerlidir. Aksi takdirde geçersiz ve yasa dışıdır. Hatta bu amaçla yapılan yolculuk bile haramdır. Bu yüzden yasa dışı avlanmalar engellenmeli ve vahşi doğaya önem verilmelidir." açıklamasında bulundu.
İslam İnkılabı Lideri, İran Tarım Bakanlığını tarımsal alanları ve arazilerin değişimini engellemekle görevlendirdi ve "Bu değişimler milli çıkarlara zarar verir, tarımsal araziler tam tersi arttırılmalıdır" diye konuştu.
İslam İnkılabı Lideri ayrıca yeşil ve temiz enerji alanlarının geliştirilmesine de vurgu yaparak; "Dünyada günden güne daha da yaygın bir şekilde kullanılan ve bizim bölgedeki ülkelerin de yöneldiği fosil olmayan enerji kaynakları rüzgâr, güneş enerjileri geliştirilmelidir." dedi.
İslam İnkılabı Lideri konuşmasının sonunda insanları, ağaç dikmeye ve ağaçları korumaya davet ederek: "Her türlü önemli bir işi yapmak milli bir irade gerektirir. Ağaç dikme de her insanın yapabileceği bir şeydir. Ülkenin bitkisel örtüsünün güçlenmesine ağaçlar dikerek ve onları koruyarak yardımcı olabiliriz." beyanında bulundu.
Emir Abdullahian Grossi’yi İsrail hakkında uyardı
Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahian, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu UAEK Genel Müdürü Rafael Grossi ile görüştü.
Tahran’a gelen UAEK Genel Müdürü Grossi, İAEK Başkanı Muhammed İslami ile görüştükten sonra Dışişleri Bakanı Emir Abdullahian ile de bir görüşme gerçekleştirdi.
Görüşmede Dışişleri Bakanı Emir Abdullahian, Grossi’yi korsan rejim İsrail’in işi fitne ve kriz çıkarmak olduğunu belirterek, Grossi’den bu rejimin UAEK’nun mekanizmalarını kötüye kullanma konusunda uyanık olmasını istedi.
Emir Abdullahian ayrıca UAEK’nun İran ile ilişkilerini bağımsız bir şekilde hareket ederek takviye etmesini ve İran’ın nükleer sanayiine destek vermesini vurguladı.
Görüşmede Grossi de UAEK’nun profesyonel ve teknik tutumuna vurgu yaparak iki taraf arasında akılcı ve yaratıcı çözüm yolları bulunmasına vurgu yaptı.
UAEA ve İran'dan Diyaloğun Güçlendirilmesi Hususunda Ortak Bildiri
İran Atom Enerjisi Başkanı Muhammed İslami, İranlı yetkililerle görüşmek üzere Tahran’a gelen Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Grossi ile ortak bir bildiri yayınladı.
Mehr haber ajansına göre Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ve İran arasında özellikle bazı nükleer tesislere yönelik bilgi akışında yaşanan sıkıntılar başta olmak üzere çeşitli alanlardaki sorunları görüşmek üzere Tahran’a ziyaret gerçekleştiren Grossi, İranlı yetkililerle fikir birliği sağlanan hususlar üzerine ortak bir bildiriye imza attı.
Bu bağlamda, İran Atom Enerjisi Kurumu ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı aşağıdaki hususlar üzerinde anlaşmaya vardı:
1- İran’ın en geç 20 Mart'a kadar Ajans tarafından üç yer (tesis) hakkında gündeme getirilen ve bu ülke tarafından henüz yanıtlanmamış sorulara ilişkin destekleyici belgeler de dahil olmak üzere yazılı açıklamada bulunacağı kaydedildi.
2- İran’dan yazılı açıklama ve ilgili belgeler alındıktan sonra 2 hafta süresince bunların ajans tarafından inceleneceği belirtilen açıklamada, elde edilen veriler doğrultusunda İran’a sorular yöneltileceği ifade edildi.
3- Ajansın İran’dan elde ettiği yeni veriler doğrultusunda bu ülkeye yönelttiği soruların üzerinden bir hafta geçtikten sonra söz konusu soruları ele almak için tarafların Tahran’da bir araya geleceği bilgisi paylaşıldı. Ayrıca söz konusu 3 yer için ayrı ayrı toplantılar düzenleneceği kaydedildi.
4- Yukarıdaki 1 ila 3. paragraflarda belirtilen faaliyetlerin tamamlanması ve UAEA tarafından ilgili değerlendirmenin ardından, Genel Müdür vardığı sonucu Haziran 2022 düzenlenecek yönetim kurulu toplantısından önce rapor etmeyi amaçlamaktadır.
Ahiret Âleminin, Dünya Âlemi İle Tekabülü
- وَقَالُوا اِنْ هِىَ اِلَّا حَيَاتُنَا الدُّنْيَا وَمَا نَحْنُ بِمَبْعُوثٖين
“Onlar dediler ki: hayat ancak bu dünyadaki hayatımızdan ibarettir; biz, bir daha da diriltilecek değiliz.
Onlar diyorlar ki: bu kabir toprağını toplarlar ve et ve kemiğe dönüştürürler ve Kıyamet bu yeryüzünde kurulur ve bu kabirlerden, çürüyen bedenler, deri ve kemik olduktan sonra, dışarı çıkarlar ve kıyamet sahnesi böyle kurulacaktır. Bu yeryüzü, cennet veya cehennem olacaktır.
Bu söz ve konular, Kur’an ayetlerine ve akli burhanlarla uyuşmamaktadır; Mead hakkında böyle inançlara sahip olanlar, hadisleri ne yapacaklardır? Örneğin hadislerde yaşlı mümin bir kadının mülkünün genişliği o kadar çok olacaktır ki eğer bir melek on bin yıl onda mesafe kat edecek olursa, bir yere varmayacak ve o yaşlı kadının mülkünden dışarı çıkamayacaktır[1] veya başka bir hadiste eğer cennet hurilerinin bir saç tanesi bu dünyaya getirilecek olursa tüm bakışlar mat olacak ve şaşkına dönerek, artık başka bir şeyi görme gücüne sahip olmayacaklardır. Ve aynı şekilde başka bir hadiste eğer cehennem ateşinin bir zerresi bu dünyaya getirilecek olursa, tüm âlemi yakar ve tüm taşlar, dağlar ve topraklar erir.[2] Acaba tüm makul olmayan şeyler burada bir araya mı gelecektir?
Ancak gerçekler bu sözlerle değiştirilmez, eğer buradan başka bir şey olmaz ve bedenler bu topraklar olursa, cennet ve cehennemde burada olmalıdır. Nitekim demişlerdir. Ancak dünya kötü olur ve bir süre sonra peygamberler, enbiyalar ve Hz. Barii Teâlâ ona yönelir diye dememişler midir? Ve şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah Teâlâ, cisimler yaratıldığı zaman onlara bakmamıştır.”[3] Bir süre sonra, rahmet bakışı doğar ve rezilliği Eflaklara ulaşmış bu dünya, acaba bir süre sonra hem bu yaşam yurdu ve hem ahiret yurdu olabilir mi? : “Ahiret yurduna (oradaki hayata) gelince, işte asıl yaşama odur.”[4]Acaba, enbiya ve evliyaların kulakları çirkinlikleri ve facialarla doldurdukları bu dünyanın yeniden ölümden sonra kurulacağını diyebilir miyiz? Eğer o bedenler, bu topraktan yaratılan bu dünya bedenleri ise, eğer buranın yiyecek, elma ve armutlarını yiyecek olurlarsa, yediklerinin def edilmesine ihtiyaçları olmayacak(mı)dır? Eğer bu şekilde ise onlar diyorlar ki: cennette kaç bin tane derin tuvalet yapmaları gerekir, çünkü buranın meyvesini yiyip tuvalete gitmek olmaz.
Sonuç olarak: Eğer böyle olursa, o zaman şöyle demelidirler: “hayat ancak bu dünyadaki hayatımızdan ibarettir”[5] halbuki bu dünyanın rezilliğini Kur’an yüksek sesle haykırmıştır: “dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir.”[6]
Meğer Hz. Emirülmüminin (a.s) şöyle dememiş midir? “Dünya geçiş yurdudur.”[7] Acaba yeniden buraya gelerek ve burayı kalıcı yurdumuz yapmamız mümkün müdür?
Umumiyetle tüm şeriat ve dinler, ahiretin bu dünyanın, dünyanın da ahiretin mukabilinde olduğunu söylemişlerdir. Dolayısıyla bu neşetin dışında başka bir neşete kail olmak gerekir ve başka bir vücut mertebesi olmalıdır. Yani hakikatte bunun dışında olan bir şey değil, bilakis bu cisim ve bu mevcudun vücudunda bir aşaması zayıf -ki bu, tabiat mertebesidir-, bir aşaması orta ve bir aşaması güçlü olan mertebeleri vardı, bu kıyamettedir. Mertebelerin farklılığıyla, ötekilik hâsıl olmaz. Nitekim toprak altında karar kılınan hurma çekirdeğinin otuz yıl sonra en ve boyu gelişerek büyük bir ağaca dönüşmesiyle, bir varlıktan daha fazla olmamaktadır. Evet, eğer bu derecelerden gaflet edersek bu, o değildir; ama eğer dereceler göz önüne alınırsa, bu onun aynısıdır; letafet, küçüklük ve büyüklük ötekiliğe neden olmaz.*[8]
İmam Humeyni (k.s)
------------------------------------------
[1] — Bu rivayet, mucem rivayetlerde bulunmamıştır. Bkz. Tefsir-i Kummi, c. 2, s. 348; Biharu’l Envar, c. 8, s. 169 ve 218.
[2] — Biharu’l Envar, c. 8, s. 199, h. 200.
[3] — Şüphesiz cisimler yaratıldığı zaman onlara bakmamıştır. Bu ona değer vermediğine kinayedir. Rivayetin başındaki bu delille: فما لها عند اللّه عزّ و جلّ قدر و لا وزن؛ و لا خلق فيما بلغنا خلقا أبغض إليه منه. Bkz. Meclisi, Biharu’l Envar, c. 70, s. 110, h. 109; Kenzu’l Ummal, c. 3, s. 190, h. 6102.
[4] — Ankebut, 64.
[5] — En’am, 29.
[6] — Hadid, 20.
[7] — Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin (a.s) dünyanın vasfı hakkındaki sözleri. Bkz. Nehcü’l Belağa, hutbe, 201 ve ayrıca Biharu’l Envar, c. 70, s. 134.
[8] —* Takrirat-ı Felsefe, c. 3, s. 246 – 248.
ABD Kongresine İran Karşıtı Kaç Tasarı Sunuldu?
İran'la 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmayı yeniden canlandırmak için yürütülen görüşmeler yeniden başladığından itibaren ABD yönetiminde de İran karşıtı hareketler yoğunlaştı. Öyle ki kongre üyeleri yazışmalar, yorumlar ve çeşitli toplantılar yoluyla Joe Biden hükümetinin İran nükleer anlaşmasına dönüşüne karşı olduklarını ifade etmeye çalışıyorlar.
Son günlerde Cumhuriyetçi senatörler, ABD Başkanı Joe Biden’ı, Kongre'nin onayı olmadan İran’la yapılacak herhangi bir nükleer anlaşmaya karşı çıkacakları konusunda uyardı.
Ted Cruz liderliğindeki 33 Cumhuriyetçi senatör, Biden’a gönderdikleri mektupta, Amerikan yönetiminin İran’la varılacak herhangi bir nükleer anlaşmayı düzenleyecek yasalara bağlı kalınması için “tüm seçenekleri ve mevcut nüfuzlarını” kullanacaklarını bildirdi.
Cumhuriyetçi senatörler mektuplarında, Biden’ın Kongre'yle ilgili yasal yükümlülüklerini yerine getirmemesi halinde, yeni anlaşmanın uygulanmasına engel olacaklarını belirtti.
Kongre milletvekilleri daha önce de birkaç mektup göndererek, Biden yönetiminin KOEP çabasını zedelemekle tehdit etmişti.
Amerikalı milletvekillerinin itirazları birkaç açıdan incelenebilir. Bir yandan, İran nükleer anlaşması konusu, kongre ara seçimlerinin arifesinde iktidardaki hükümetle siyasi hesaplaşmalar yapmak için Biden'ın siyasi rakiplerine bir fırsattır.
Diğer yandan ABD’li vekiller, bu itirazlar yoluyla KOEP’in geleceğine şüphe düşürerek ekonomik faydalarından yararlanma olasılığını azaltabileceklerini biliyorlar. KOEP karşıtı grup, bu tür muhalefetlerle müzakerelerde İran ekibine baskı yapabileceğine inanıyor.
Her ne sebeple olursa olsun, ABD yönetiminin İran nükleer anlaşmasına geri dönmek için gerekli siyasi kararı verdiğine dair hiçbir işaret yok.
Bu yazıda, Viyana'da ilk tur yaptırım müzakerelerinin başlamasından bu yana Kongre üyeleri tarafından sunulan İran karşıtı planları inceliyoruz.
Senato’ya Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak adlandırılan İran nükleer anlaşması karşıtı çeşitli tasarılar sunuldu.
İran'ın Nükleer Zenginleştirme Faaliyetlerini Yasaklama Planı
ABD Senatosu Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Bob Menendez ve Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham İran'a yönelik "ana" yaptırımların kaldırılmasını uranyum zenginleştirmeyi durdurma koşuluna bağlamasını öngören tasarıyı Senato'ya sundu.
Bu tasarıda Ortadoğu’da ‘nükleer silahlanma yarışının’ önüne geçilebilmesi için ‘nükleer yakıt bankası kurulması’ maddesi yer alıyor.
Tasarıda ABD’nin gözetimindeki ‘nükleer yakıt bankasından’ Ortadoğu'daki ülkelerin uranyum zenginleştirmeyi durdurmak şartıyla nükleer yakıt elde edebilmesi öngörülüyor.
İki senatöre göre bu durumda bile İran'a yönelik "insan hakları", "bölgesel faaliyetler" vb. gerekçelerle uygulanan diğer yaptırımlar kaldırılmamalı.
İran İHA'larını durdurma planı
Senato Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Menendez tarafından sunulan tasarıda, İran ve bölgedeki müttefiklerinin insansız hava araçlarına (İHA) ve yedek parçalara erişmesini engellemeyi amaçlıyor.
Tasarının paralel bir versiyonu, Kongre'de bir Demokrat ve bir Cumhuriyetçi tarafından ABD Temsilciler Meclisi'ne sunuldu. Buna göre, İran'a veya İran'dan İHA parçalarının herhangi bir satışı veya transferi, Washington'un konvansiyonel silahlara yönelik yaptırımlarına tabi olacak. Tasarıyı hazırlayanlar, İran'ın İHA teknolojisine erişiminin ABD ve bölgedeki güçlerinin güvenliğini tehdit ettiğini iddia ediyor.
Bu tasarı, Viyana'daki sekizinci tur nükleer müzakereler devam ederken onaylandı. Uzmanlara göre bunun müzakere süreci üzerinde olumsuz bir etkisi olabilir.
İran'a İnsan Kaçırma Suçlaması
ABD hükümeti, Temmuz 2021'de Viyana'da müzakereler sürürken İran'ı muhaliflerinden birini kaçırmaya çalışmakla suçladı. ABD'li milletvekilileri bu iddialara dayanarak, 12 Temmuz 2021'de bir tasarı sundu ve Tahran'ın iddia edilen insan kaçırma girişimine katılanların yaptırımlar listesinde çağrısında bulundu.
İnsan Hakları Planı
20'den fazla ABD'li milletvekili, Kasım 2021'de mesnetsiz istatistiklere dayanarak İran'ı "protestocuları katletmekle" suçlayan bir karar çıkardı ve ABD Dışişleri Bakanlığı'nı Kasım 2019 olaylarında 1500 kişinin öldürüldüğünü duyurmaya çağırdı.
Savunma Bütçesinde İran Detayı
ABD Kongresinde Aralık 2021’de büyük tartışmalara neden olan savunma bütçesi, Kongrenin iki kanadının üzerinde mutabakat sağladığı son haliyle Temsilciler Meclisinin ardından Senatoda da oylandı.
Bu yasanın hükümlerinden birinde, bu yasa uyarınca ABD Savunma Bakanlığı'na sağlanan fonların hiçbir miktarı, İran hükümetine, yan kuruluşlarına veya memurlarına para veya diğer değerli eşyaların aktarımı veya transferini kolaylaştırmak için kullanılmayacaktır.
Yasanın başka bir bölümünde ise Savunma Bakanlıklarından belirli aralıklarla İran-Çin askeri iş birliği hakkında rapor sunulması istendi.
ABD Dışişleri Bakanlığı'nın İran Karşıtı Bütçesi
Dışişleri Bakanlığı'nın 2020 yılı bütçe tasarısının İran bölümünde, Dışişleri Bakanlığı'na "Diplomatik Programlar", "Ekonomik Destek Fonu" ve "Kitle İmha Silahlarının Yaygınlaşmasını Önlemek, Terörle Mücadele ve İlgili Programlar" başlıkları altında tahsis edilen fonun bir kısmı ABD'nin politikasına uygun olarak İran'ın nükleer silah edinmesini engellemek, İran'ın BM Güvenlik Konseyi kararlarını ihlal etmesini önlemek ve İran'a yaptırım uygulamak için harcamalıdır. Bu tasarı, gerekli incelemelerin ardından onaylandı.
Biyolojik Silahlar
"Biyolojik Silahlar Politikası Yasası" başlığıyla Senato'ya sunulan tasarı Çin, İran, Rusya, Kuzey Kore, Suriye ve biyolojik silahlara sahip diğer ülkelerin iddia edilen çabalarının ayrıntılı olarak değerlendirilmesini öngörüyor.
İranlı Yetkililerin Mal Varlıkları Hakkında İddialar
Temmuz 2021'de ABD Temsilciler Meclisi'nin dört Cumhuriyetçi üyesi, ABD hükümetinin İran hükümet yetkilileri ve finans kurumları arasındaki ilişki hakkında rapor vermesini gerektiren bir yasa tasarısı sundu.
İran Seçimleri Tasarısı
Bazı Cumhuriyetçi isimler Senato’da Başkan Joe Biden yönetimine İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’ye yaptırım uygulanmasını öngören bir yasa tasarısı sundu.
Tasarıyı gündeme getiren senatörler, Biden yönetimine İbrahim Reisi'ye uygulanan mevcut yaptırımları kaldırmaması çağrısında bulunurken, bu grubun başındaki Cumhuriyetçi Senatör Ted Cruz, "Biden yönetimi İran'a yönelik yaptırımları kaldırma kararını hızlandırdı. İran üzerinde ABD baskısı sağlayan kalan araçlarını ortadan kaldırmaya çalışıyor.” dedi.
ABD'nin İran Nükleer Anlaşmasına Katılmasını Önleme Planı
Cumhuriyetçi Temsilciler Meclisi üyesi Andrew Clyde, Haziran 2021'de Kongre'ye herhangi bir onay veya güvence vermeden ABD'nin İran nükleer anlaşmasına dönmesini önlemek için bir tasarı sundu. Bu tasarı 12 diğer milletvekili tarafından desteklenmektedir.
ABD'li milletvekilleri tasarıda, başkanın Senato'nun onayı olmadan İran'a yönelik yaptırımların hafifletmesine, askıya almasına veya muaf tutmasına izin verilmediğini söyledi.
İran ile Anlaşmayı Kongre'ye Sunma Planı
İran nükleer anlaşması karşıtı Ron Johnson ve diğer 19 senatör, ABD hükümeti ile İran arasındaki herhangi bir anlaşmanın bir antlaşmaya dönüştürülmesi ve oylanmasını öngören yasa tasarısını Senato'ya sundu.
İran'a Yaptırımları Sürdürme Planı
Mayıs 2021'de James Lankford, Senato Bankacılık Komitesi'nin diğer üç üyesinin desteğiyle, başbakanının İran'a karşı yaptırımları kaldırma yetkisini sınırlama çağrısında bulunan "İran Yaptırımları Uygulama Yasas"ı adlı bir tasarıyı kongreye sundu.
tesnim
Hz. Ebu Talib'in Vefatı
Kureyş'in uygulamış olduğu iktisâdi ambargo, onlardan iyi düşünceli bir grubun plânı sayesinde kırılmıştı. Hz. Peygamber (s.a.a) ve ona tâbi olanlar, üç yıl dışlanma ve sıkıntıdan sonra Şi'b-i Ebu Talib'den çıkmış ve evlerinin yolunu tutmuşlardı. Müslümanlarla alış veriş serbest olmuştu ve Müslümanların durumu iyiye doğru gidiyordu. Ansızın Hz. Peygamber (s.a.a) acı bir durumla karşı karşıya kaldı. Bu içler acısı musibet sığınmasız Müslümanların ruhiyesinde kötü bir eser bırakmıştı.
O hassas dönemde bu hadisenin yarattığı boşluk, hiçbir şeyle kıyaslanamazdı; zira bir din veya ideolojinin gelişimi iki temel etkene bağlıdır: Beyan özgürlüğü ve namert düşmanın hamlelerini önleyebilmek için gerekli savunma gücü.
Tesadüfen Müslümanlar, beyan özgürlüğü elde ettikleri bu dönemde, ikinci etkeni kaybettiler. Yani İslâm'ın yegâne hamisi olan Ebu Talib, aralarından ayrılmış ve toprağa verilmişti.
O gün, Hz. Peygamber (s.a.a), sekiz yaşından elli yaşına kadar onun muhafaza ve himayesini üstlenen, bir kelebek misali onun etrafında dönen, Muhammed'in (s.a.a) bir gelir elde edinceye dek, tüm masraflarını karşılayan ve onu kendi çocuklarından bile üstün tutan müdafisini kaybetmişti.
Hz. Peygamber (s.a.a), dedesi Abdulmuttalib'in, kendisini son nefesinde ona emanet ettiği ve aşağıdaki şiirle kendisine hitap ettiği bir şahsiyeti kaybetmişti:
Ey Abdumenaf![1] Babası gibi muvahhid olan bu şahsın himaye ve korumasını senin omuzlarına bırakıyorum.
O, Abdulmuttalib'e cevaben şöyle dedi: "Babacığım, Muhammed'in (s.a.a) ısmarlanmaya ihtiyacı yok, zira o kardeşimin çocuğu ve benim çocuğumdur."
Ecel terleri Ebu Talib'in alnında belirdiği vakit, Hz. Peygamber (s.a.a), geçmişin acı-tatlı olaylarını anımsayarak kendi kendine şunları söylüyordu:
1- Ölüm döşeğinde yatan bu şahıs, benim şefkatli amcamdır. O, ekonomik ambargo döneminde Şi'bde beni yatağımdan kaldırır, elimi tutar, başka bir yerde istirahat edebileceğim vesileleri hazırlardı, ansızın Kureyş bir hamle yapıp beni uyku hâlinde paramparça etmek ister, düşüncesiyle ciğerparesi oğlu Ali'yi de benim yatağımda yatırırdı, okları hedefe isabet etmesin diye oğlu Ali'yi benim hayatım uğruna feda ederdi; hatta bir gece oğlu Ali (a.s) ona: "Babacığım sonunda bir gece ben bu yatakta öldürüleceğim." dediğinde, ona sinirlenerek şöyle dedi:
"Evlâdım, sabır aklın alâmetlerinden biridir. Her canlı ölüme doğru gidecektir. Ben senin sabrını ölçtüm ve belâlar çok zordur. Seni necip oğlu necip olana (Muhammed b. Abdullah'a) adadım."[2]
Oğlu Ali (a.s) de babasına güzel ve iç açıcı cevaplar vererek Peygamber uğruna can vermekle iftihar edeceğini söyledi.
2- Bu ruhsuz beden, benim saygıdeğer ve vefalı amcamın bedenidir. O, benim yolumda üç yıl derbeder oldu, tüm akrabaların rahatlığını bozdu, hepsinin o derede benimle yaşamasını emretti. Kendi reislik ve efendiliğini düşmanın ayakları altına serdi. Yani tüm dünyasını ve varlığını kaybetti. Benim yanımda yer aldı, Kureyş'e tüm ümitlerini kesecekleri bir cevap gönderdi ve onlara beni himaye etmekten asla vazgeçmeyeceğini anlattı.
Şimdi onun bildirisinin metni:
Ey Muhammed'in (s.a.a) düşmanları! Bizim Muhammed'i (s.a.a) yalnız bırakacağımızı sanmayın. Hayır, o her zaman bizim uzaktan akrabalarımız ve yakınlarımız arasında değerlidir. Haşimi-lerin güçlü bilekleri, onu her türlü tehlikeden koruyacaktır.[3]
Amcasının ölümü kesinleşmişti, Ebu Talib'in evinden çığlık ve ağlama sesleri yükseldi. Dost ve düşman herkes onun evi etrafında toplanmış ve onun defnedilme merasimine katılmışlardı; ama Ebu Talib gibi Kureyş'in reisi ve kabilenin efendisi olan bir şahsiyetin ölümü ile ilgili olaylar hemen son bulur muydu?
[1]- Ebu Talib'in adı "Abdumenaf" idi ve babası ona bu isimle hitap ederdi.Onun adının "İmran" olduğu da söylenmiştir. Uzak yerlerden Hz Peygamber (s.a.a) için okunması müstehap olan bir ziyaretnamede denildiği üzere şöyle hitap edilmektedir:
«السلام علی عمّک عمران ابی طالب» (Yani, amcan İmran'a -Ebu Talib'e- selâm olsun)
Bazıları onun adının Ebu Talip olduğunu zannediyorlar. Hâlbuki bu onun künyesidir.
[2]-اصبرن یا بنی فالصبر احجی / کل حی مصیره لشعوبٍ/ قد بلوناک و البلاء شدید / لفداء النجیب و بن النجیب
Emirü'l-Müminin babasına cevaben şöyle buyuruyor:
اتامرنی بالصبر فی نصر احمد/ ووالله ما قلت الذی قلت جارعا/ و لکن احببت ان تری نصرتی/ و تعلم ان لم لم ازل لک طائعاً
Menakıb-ı İbn Şehraşub, 1/27; el-Hüccet, 70.s.
[3]- لذی غربة منا و لا متقرّب/ نه ستمنحه منا ید هاشمیة/ و مرکبها فی الناس اخشن مرکب / فلا تحسبونا خاذلین محمداً
Ukrayna Krizinden Çıkarılması Önemli Dersler
Ukrayna’da yaşanan gerilim, Washington'a bel bağlayan Arap ülkeleri ve ABD’nin müttefikleri için büyük bir endişe kaynağı haline geldi.
Bugünlerde tüm dünya Rusya ve Ukrayna arasındaki sıcak gelişmeleri takip ederken, ABD ile müttefik ülkelerin yetkilileri durumu endişeyle izleyip kendine “Acaba ABD'ye güvenenlerin sonu yenilgi mi olacak?” sorusunu soruyor.
Amerika, Ukrayna'yı Bataklığa Sürükledi
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in "özel askeri operasyon" olarak adlandırdığı askeri saldırı, Ukrayna ile ilgili yıllarca süren Rus-Batı tartışmasının ardından gerçekleşti.
Son yıllarda Batılılar Ukrayna'ya kucak açıp NATO'ya katılımının yolunu açtılar, ancak Moskova yönetimi, NATO'nun askeri altyapısını Ukrayna'da genişletmesinin Rusya için "kırmızı çizgi" olduğu uyarısını yaptı.
Son haftalarda Kiev ve Batılı ülkeler Rusya'yı Ukrayna’yı işgal etmeyi planlamakla suçladı. Ancak Rusya, Ukrayna'yı kışkırtıcı davranışlarda bulunmakla suçlayarak iddiaları yalanladı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Perşembe günü Ukrayna'nın doğusundaki Donbas'a özel askeri harekat başlattıklarını duyurmuştu. Putin harekata dair yaptığı konuşmada; “Rusya, modern Ukrayna topraklarından kaynaklanan devamlı tehdit karşısında kendisini güvende hissedemez, gelişemez, var olamaz.” dedi.
Vladimir Putin, Moskova’nın askeri hedefleriyle ilgili sadece Ukrayna’yı 'silahsızlandırmayı', 'Nazi etkisinden arındırmayı' ve Rus yanlısı tek yanlı bağımsızlık ilan eden 'Donetsk ve Luhansk cumhuriyetlerindeki halklarını korumayı' amaçladıklarını duyurdu.
Kiev-Moskova hattındaki gerilimin dışında Ukraynalıların kafasını karıştıran konu, her zaman Ukrayna'yı Rusya’ya karşı kışkırtmaya çalışan ve savaşın müsebbebi olan ABD ve Batılı ülkelerin mevcut durumds Ukrayna’yı tek başına bırakması ve Rusya'nın eylemine karşı sadece yaptırım kararına başvurmasıdır.
Araplar İçin Ukrayna Krizinden Çıkarılması Gereken Bazı Dersler
Arap ülkelerinin Ukrayna'daki gelişmelerden öğrenmesi gereken ilk ders, dünyanın artık askeri seçeneklerin masada olduğu yeni bir döneme girdiği ve en önemlisi ABD'nin askeri olarak geri adım attığıdır.
2021'de utanç verici bir yenilgiyle Afganistan'dan çekilen ABD yönetimi bölgedeki Arap ülkeleriyle ilişkilerinde sadece kendi çıkarlarını düşündüğünü ispatlamıştır.
Yemen'deki savaş, Washington'a büyük ölçüde güvenen Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) de aralarında bulunduğu Arap ülkelerinin ABD desteğine fazla güvenmemesi gerektiğini kanıtlayan en önemli gelişmelerden biridir.
Arap devletlerinin bu durumda öğrenmesi gereken ikinci ders ise, ABD'nin Ukrayna'ya verdiği birçok söze rağmen; krizde Rusya ile doğrudan yüzleşmeyi reddetmesidir.
Aslında ABD, Rusya'ya karşı koymak ve hedeflerine ulaşmak için hâlâ ABD'nin güçlü olduğunu sanan küçük ülkeleri kullanıyor; Bunun açık bir örneği bugün Ukrayna'da yaşananlardır. Aynı şey 2008'de Gürcistan'da da oldu; Amerika Birleşik Devletleri'nin vaatlerine ve iddialarına inanan Gürcistan, Rusya ile karşı karşıya geldi.
Batı tarafından İran'a saldırmak için her türlü silahla, hatta kimyasal silahla donatılan Irak'ın eski diktatörü Saddam Hüseyin, saklandığı inden Amerikan askerleri tarafından çıkarıldı ve adalete teslim edildikten sonra idam edildi.
Afganistan 20 yıl boyunca ABD tarafından işgal edildi, ancak Washington ülkedeki müttefiklerini bırakıp rezil bir şekilde kaçtı.
Türkiye de Rusya'nın Suriye'deki rolüne karşı tavır almakta başarısız oldu. ABD ise tüm müttefiklerini sahada kendi kaderine terk etti.
Birçok uzman, Ukrayna'daki mevcut durumun, Amerikan rüyasının düşüşünün pratik sonucunu gösterdiğine inanıyor; Washington, yalnızca NATO çerçevesinde askeri müdahalede bulunacağını açıkça duyurdu.
NATO üyeleri herhangi bir dış güçten gelebilecek saldırıya karşı ortak savunma yapmaktadır. Dolayısıyla Arap ülkeleri de Ukrayna gibi NATO üyesi olmadıkları için herhangi biri herhangi bir savaşa maruz kalırsa ABD ve Avrupa'dan yardım beklememelidir.
Arap devletleri için üçüncü ders şudur: Washington'un Rusya, İran, Çin ve Suriye de dahil olmak üzere hasımlarıyla başa çıkmak için çizdiği çerçevenin yalnızca bir dizi yaptırımın uygulanmasına dayandığıdır. ABD kırmızı çizgilerini aşan ülkelere yaptırımlar getiriyor ve başka seçeneği yok.
Buna göre uzmanlar, Washington'un muhalifleriyle yüzleşmek için ABD'nin askeri yardımına güvenen herkesin aptalca bir şey yaptığına dikkat çekiyor; Çünkü Amerika Birleşik Devletleri'nin tek silahı olan yaptırımlar, rakipleri üzerinde henüz bir etki yaratmamış ve ABD'nin hiçbir hedefini gerçekleştirmeyi başaramamıştır.
Bu, Amerikan yardımına bel bağlayan Arap ülkelerine büyük bir uyarıdır. Birçok Ortadoğu uzmanına göre, Arapların bu konudaki en büyük hatası ABD ve siyonist rejimin "İranofobi" konusundaki yalanlarına inanmaktır; Ancak her zaman iyi komşuluğu vurgulayan İran, hiçbir Arap ülkesiyle düşmanlık içinde olmadığını ve bölgede sadece İsrail rejimini düşman olarak gördüğünü belirtmiştir.
Bazı uzmanlar, Rusya'ya yönelik provokatif eylemlerinin ardından Ukrayna'nın başına gelenlerin bölgedeki Arap ülkelerinin de başına gelebileceğine inanıyor; Uzlaşmacı Arap rejimlerinin direniş ekseniyle yüzleşmeye kışkırtıldığında, Ukrayna krizinin durumu bu ülkeler için daha kötü olacaktır. Bu şartlar altında Washington'un Arap ülkeleri için yapabileceği maksimum şey direnişe üye ülkelere yaptırım uygulamaktır; Ambargo yönteminin son on yılda etkisiz olduğu kanıtlanmıştır.
Bazı analistler ise, Ukrayna'daki gelişmelerden çıkarılması gereken dördüncü dersin işgalci siyonist rejim için olduğuna inanıyor. Bu rejimin durumu Ukrayna'nınkinden çok daha kötüdür. Suriye'de olup bitenler ve Rusya'nın Siyonist rejimin Şam'a yönelik saldırganlığı konusundaki tutumu dikkate alındığında, Siyonistlerin nasıl bir senaryoya maruz kalacağı daha belli değil.
Ukrayna'daki Kriz Ve İsrail'in Büyük Endişesi
Elbette ki ABD-Siyonist rejim ilişkileri, Washington'un Arap ülkeleriyle olan ilişkilere benzemez; Çünkü ABD her zaman bölgede İsrail'in çıkarlarını ve güvenliğini vurgulamıştır. Ancak birçok uzman Tel Aviv'in bile ABD desteği umuduyla herhangi bir çatışmaya giremeyeceğine inanıyor. Zira Siyonistler, ABD'nin istese bile böyle bir güce sahip olmadığına inanmakta.
Bu bağlamda, ABD'nin Afganistan'daki yenilgisinden sonra Kabil senaryosunun Tel Aviv için tekrarlanmasından endişelerini dile getiren Siyonist güvenlik uzmanları, herhangi bir savaş çıkması halinde ABD'ye gerçek bir müttefik olarak güvenip güvenilmeyeceği konusunu düşünüyorlar.
İsrail Kanal 13 analistlerinden Zvi Yehezkeli, Ukrayna savaşı hakkında, "ABD'nin müttefiklerine askeri destek sağlama açısından ne kadar zayıf olduğunu kanıtladı." değerlendirmesinde bulundu.
Siyonistler ayrıca İran ve Rusya arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesinden de kaygı duyuyorlar. Haaretz gazetesinin Siyonist askeri ve güvenlik kuruluşlarından aktardığına göre, son olaylar Rusya ile İran'ı birbirine yakınlaştırır. Enerji ve doğal gaza yönelik ticari yaptırımlar Moskova'nın Tahran ile daha fazla işbirliği yapmasına yol açar.
Yukarıda bahsedilenler ABD'ye güvendikten sonra serveti ve gücü olan tüm ülkelerin hezimetten başka bir şey elde etmediğini gösteriyor.
Günümüzde Yemen gibi en kritik durumda olan bir ülkede, ordu ve gönüllü halktan oluşan güçler kuşatma altında olmasına rağmen kendi yeteneklerine güvenip 7 yıl ülkelerini Amerikan-Suudi koalisyona karşı savundu.
Tesnim
İslam'da Kadının Şahsiyeti ve Hicab
Günümüzde İslami uyanışın hızla gelişmesiyle kültürel ve sosyal konuların İslami açıdan dikkatle incelenmesi önemli bir gereksinim haline gelmiştir. Bu konular arasında kadınlarla ilgili meseleler; onların sosyal alanlarda bulunmaları ve şer'i, ilahi ölçüler içerisinde faaliyetlerinin niteliği özel bir önem taşımaktadır. Hüccet-ül İslam Muhammed Tâki Rehber'in "Hicap ve Hürriyet" adlı eserinden özetle yayınladığımız bu makale İslam ve Ehl-i Beyt mektebinin konuyla ilgili soru ve sorunların çözümlerine açıklık getirmektedir.
Geçen sayıda Kur'an'da hicab; ilgili rivayetlerle fıkhî yönleri konu edinip incelendi. Geneli Nur ve Ahzab surelerinde bulunan ayetler üzerinde duruldu. Nur suresinin ilk ayeti dikkate alınıp, bakma ve sınırları, bu konuda erkek ve kadınların vazifeleri, avretin örtünmesi ve iffet, gizli zineti (süsü) açmamak, kendiliğinden görünen zinetin hükmü, yaşlılar ve şehevi duyguları olmayan çocukların hükümleri, kadının gösterişte bulunup dikkatleri üzerine çekmesi ve daha sonra Ahzab Suresi'nin Peygamber'in (s.a.a) zevcelerine hitaben nazil olan 59. ayeti konu edinip incelendi.
Daha sonra cilbabın (çarşafın) mefhumu, hicabın felsefesi incelenip devamında Resulu Ekrem'in (s.a.a) zevcelerinin ağır sorumluluğu ve ayetteki hükmün yalnızca onlara mahsus olmadığı, kadının yumuşak dille ve işveyle konuşması, yabancı erkeğle tokalaşması, şakalaşması konularına değinildi. Bu sayıda ise ayetlerin devamı ele alınmaktadır.
Kadının Güven Yurdu Evidir
Daha sonra Peygamber'ın (s.a.a) hanımlarına evlerinde oturmaları ve ilk cahiliye kadınları gibi evlerinden çıkıp gösterişte bulunmamaları uyarısında bulunuyor. Yabancı erkekler ile düşüp kalkmak ve konuşmaktan çekinip sakınma olan bu hükmün ahlaki boyutu, Peygamber'in (s.a.a) hanımlarına has olmayıp, bilakis tüm kadınları kapsamına almaktadır. Bir çok rivayette de geçtiği gibi kadın için en iyi yaşayış çevresi evidir. Hatta genç kadınların namazlarını evde kılmalarının sevabının camiye gidip namazı orada eda etmelerinden daha fazla olduğu belirtilmiştir; tabi ki bu kadının sosyal faaliyetlerden mahrum bırakılması demek değildir. Çünkü gerektiğinde ve kadının toplumdaki varlığının zorunlu olduğu hissedildiğinde, doğal olarak kadın sosyal sorumlulukların yükünü de omuzlayacaktır. İslam tarihi bu gerçeği göstermektedir; Müslüman kadınlar, Sadr-ı İslam'dan günümüze kadar sosyal alanlarda değerli ve etkili roller ifa ederek görevlerini yerine getirmişlerdir. Hatta savaş meydanlarında, bazı savunma ve ilk yardım işlerini hanımlar yapıyorlardı. Şimdi özetle bir kaç örneği sizlere hatırlatacağız.
1- Abdulmutallib Kızı Safiye
İbn-i Hişam Sire'sinde şöyle yazıyor: "Peygamber düşmanla çarpışmaya çıktığı her defasında hanımlarından bazılarını beraberinde götürüyordu. Hendek savaşında ise ailesini ve eşlerini Medine'nin muhkem kalelerinden biri olan "Hisan bin Sabit" kalesine bıraktı, yahudi birisi casusluk yapmak için, kalenin etrafında devriye geziyordu! Safiye Hisan'a: "Bu yahudinin kalenin etrafında devriye gezdiğini görüyor musun! Peygamber ve ashabının bulunmadığı bu anlarda bize saldırmaları için, bu adamın diğer yahudilere haber vermesinden korkuyorum, git onu öldür!" dediğinde Hisan: "Ey Abdulmutalib'in kızı, Allah seni affetsin (Allah sana hayır versin) Allah'a yemin ederim ki ben bu işi yapacak gücü kendimde görmüyorum dedi. Safiye, Hisan'ın bu sözünü işitince yerinden kalkıp, bir direk (sopa) alarak kaleden indi ve o yahudiyi öldürdükten sonra kaleye geri dönüp Hisan'a olup biteni anlattı. O adamın ölüm haberi yahudilere ulaşır ulaşmaz birbirlerine bakıp Peygamber'in (s.a.a) kendi ailesini yanlız bırakmayacağını söyleyerek dağıldılar.[1]
2- Ummu Varaka
Abdullah bin Haris-i Ensari'nin kızı Ummu Varaka, Peygamber'in ziyaretine gittiği faziletli kadınlardan biriydi. Onun şehid olduğu söylenmektedir. Bedir savaşında Peygamber efendimize (s.a.a) izin verirseniz yaralıları tedavi etmek için savaşa katılayım, inşaallah Allah bana da şehadet nasib eder! diye arz etmesi üzerine Peygamber şöyle buyurdu: "Allah sana şehadeti nasib eder. Evde kal, sen şehidesin!" O, Kur'an'ı topluyordu. Peygamber ona: "Kendi aile efradın için namazda imamlık yap!" buyurdular. Ummu Varaka şehid oluncaya kadar evde imamlık yapıyordu.[2]
3- Ummu Remise
Ömer ibn-i Hişam ibn-i Abdulmutalib'in kızıdır. Büyük bir mücahide ve zeki bir kadın idi, İslam dinini seçip Resulullah'a biat etti. Hayber'in fethinde Resulullah'ın (s.a.a) yanında bulundu.[3]
4- Ummu Hakim Makhzumiyeh
Yermuk vakıasında bulunan değerli bir mücahide idi; korkusuz ve kahramanca savaşmıştır. "Mercus Suğer" vakıasında çadırın direğini alıp Rumlar'dan yedisini öldürdü.[4]
5- Berke (Ummu Emin)
Sa'lebe'nin kızı Berke hicret eden ilk kadınlardan idi. İki defa Habeşistan ve Medine'ye hicret etmiştir. Bu büyük kadın Huneyn, Uhud ve Hayber savaşlarına katılarak İslam askerlerine su verirdi.[5]
6- Cahş Kızı Hemne
Peygamberle birlikte cihad eden muhacir kadınlardan idi. Uhud savaşına katılarak İslam askerlerine su verirdi.[6]
7- Ummu Habib
Peygamber döneminin mücahide kadınlarından idi, "Yermuk" savaşına katıldı ve kahramanca savaşıp, İslam askerlerini savaşa teşvik ederdi. Rumlar saldırıya geçtiklerinde Amr b. As ve beraberinde bulunanlar dağıldılar düşman ilerleyince, kadınlardan bir grup ellerinde demir direkler ile tepelerden inerek düşman askerlerine saldırdılar. Bu arada Ummu Habib şöyle feryad ediyordu: Kendi namusuna sırt çeviren ve eşini bırakan erkeğe yazıklar olsun...! O böylece müslümanları geri çevirdi ve Amr ibn-i As'la komutasında bulunanlar kendi karargahlarına geri döndüler.[7]
8- Leyla Gıfariye
Mücahid ve mücadeleci bir kadın idi, Peygamber'le (s.a.a) birlikte savaşa katılarak yardımda bulunuyordu. Ali (a.s) Cemel fitnesini çıkaranlarla savaşmak için Basra'ya gittiğinde, onunla birlikte idi. Leyla o savaşta Aişe'nin yanına gelerek; "Acaba sen Allah Resulü'nden Ali'nin (a.s) fazileti hakkında bir şey işitmedin mi?" dedi.
Bunun üzerine Aişe şöyle dedi: "Bir gün Ali üzerinde eski bir elbise olduğu bir halde Peygamber'in yanına geldi. Ben de onun yanındaydım. Ali aramıza oturdu, ben bundan daha geniş yer yok muydu?" dediğimde, Peygamber şöyle buyurdu: "Ey Aişe! Kardeşimi yanıma bırak; o müslüman olan ilk kimsedir, benimle birlikte olacak son kimsedir, kıyamet gününde de herkesten önce benimle görüşecek olan odur."[8]
9- Harıs Bin Abdulmutallib Kızı Ervi
O fazilet ve edeb ehli, belağet ve fesahet sahibi, konuşkan ve İslam yolunda çaba gösteren kadınlardan biriydi. Onunla Muaviye arasında geçen meşhur konuşma özetle şöyledir: Hac mevsiminde Muaviye'nin yanına gitti, Mervan ve A'mr b. As'ın da yanında bulunduğu halde Muaviye'yi kınayarak kendisiyle ailesinin, Peygamber'in İslam'a yaptığı çağrıyı engellemeleri ve bozgunculuklarından sözetti. Amr ibn-i As ve Mervan onun sözünü kesmek istediklerinde keskin diliyle onların aşağılık geçmişlerini hatırlatarak onları yerlerine oturttu. Nihayet Muaviye'yi razı edip gönlünü almak için ona herhangi bir ihtiyacı varsa istemesini teklif etti. O altı bin dinar istedi. Muaviye bu meblağla ne yapacaksın? deyince Abdulmutallibin çocuklarının ihtiyacını temin edeceğim, erkek ve kız çocuklarını evlendirip Medine ve Allah'ın evini ziyaret edeceğim dedi. Muaviye senin isteğini yerine getireceğim dedi. Böylelikle onu Ali ve onun sevgisinden koparmayı ümid ediyordu; bu arada şöyle dedi: "Eğer Ali olsaydı bu meblağı vermeyecekti."
Ervi "evet, doğru söylüyorsun! Ali emaneti eda ediyordu ve Allah'ın emrine bağlıydı. Sen ise emaneti zayi ediyor, Allah'ın emrini çiğniyorsun ve Kur'an'da sahiplerini belirlediği Allah'ın malını ona ehli olmayanlara veriyorsun. Ali (a.s) seninle savaştı ve kendi hakkımızı almayı bize bıraktı; sen ise kendi malından bize bir şey verdiğini düşünme! Biz kendi hakkımızı senden istemişiz ve ondan fazla bir şey de istemiyoruz" daha sonra öfkeli bir şekilde Muaviye'ye hitaben: "Allah senin ağzını eğsin, kara günlere düşürsün. Sen Ali'yi böyle mi yad ediyorsun!" diyerek yüksek sesle ağlamaya başladı. Bu arada bir kaç beyt şiir okudu bazı beyitleri şöyle:
"Ey gözler bize yardım edip Emir-ul müminin mateminde yaş dökün
Allah'a yemin ederim ki Aliyi ve namaz kılanlar arasında onun görkemli namazını unutmayacağım.
Hüseyn'in babasının yüzünü gördüğünde, gözleri kamaştıran dolunayı görmüş olursun."
Muaviye bunları işitince, ihtiyacın ne ise söyle dedi. Ervi sana ihtiyacım yoktur deyip dışarı çıktı. Ervi çıktıktan sonra bu sözleri işiten Muaviye, yanında hazır bulunanlara "sizden hanginiz onunla konuşursa hepinize bir türlü cevap verir! Evet, Beni Haşim kadınları diğer erkeklerden daha konuşkandırlar." dedi.[9]
10- Ubeydet b. Haris'in Eşi Huzeyme Kızı Zeyneb
Bu müslüman ve mücahide kadın, Bedir savaşına katıldı. Eşi savaşta şehid olmasına rağmen kendisi yaralıları tedavi etmeyi sürdürdü...! Ve altmış yaşlarında Peygamber'le evlendi.[10]
Bunlar müslüman kadının, toplum, savaş, siyasi ve askeri mücadele alanlarındaki varlığının birer örnekleridir! İslam'ın ilk yılları kadınların konuşma, belağat, kültür, yapıcılık ve kahramanlığının birer göstergesidir. Hiç kuşkusuz bu türden örnekler İslam tarihinde oldukça çoktur ve biz şimdilik bunları nakletmek niyetinde değiliz. Daha geniş bilgi için tarih kitapları ve İslam kadınlarının hayatlarına baş vurmak gerek. Yukardaki örnekler kadınların, evlerini güvenlik ve faaliyet alanı edinmelerinin anlamının kadının, mukaddes savunma ve benzeri meşru toplumsal faaliyetlerden alıkonması anlamına gelmediğini açıkça ortaya koymaktadır.
Tabii ki, şu noktayı da göz ardı etmemek gerek: Müslüman kadının, sözünü ettiğimiz alanlarda toplumsal faaliyetlerde bulunması, onun ikinci derecede vazifesidir. İhtiyaç ve gereksinim olduğu her zaman, kadınlar toplumsal faaliyetlere katılımda bulunup toplumsal alanda var olmaya çağrılırlar. Kadının ilk sorumluluğu ise ailevi sorumluluklarıdır; ev işlerine bakmak, çocuk terbiyesi ve sözün kısası evin dışıyla değil içiyle ilgili hemen hemen tüm konular kadının sorumluluk alanına girmektedir. Sosyal faaliyetlerin kadının ilk vazifesini etkilememesi ve aile içerisindeki işlerde aksaklıklara yol açmaması gerek. Çünkü eğer toplumun temelini oluşturan aile sarsılırsa toplum çöküş ve izmihlale doğru gider. Bunun için müslüman kadınlara yapılan sayısızca tavsiyelerde, ev içerisindeki sorumluluğa daha bir öncelik verildiğini ve kadının evine ve kocasına gereğince bakmasının Allah yolunda cihad mesabesinde nitelenmiş olduğunu görüyoruz. Konuya örnek olarak aşağıdaki nümunelere değiniyoruz:
Ummu Re'ıe Keşriye
İslam'ın ilk yıllarının beliğ konuşan kadınlarından biriydi. İslam Peygamber'inden kendisine bir tavsiyede bulunmasını isteyip şöyle dedi: Selam olsun sana ey Allah'ın Resulü, ben perde arkasında oturan, kocası, çocuğu ve evi olan bir kadınım. Ailemizin büyük İslam ordusunda hiç bir hizmeti olmamıştır, bizleri Allah'a yaklaştıracak bir şey öğret.
Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Gece yarılarında ve gündüz saatlerinde Allah'ı zikredin (hatırlayın), gözlerinizi sakındırın ve alçak sesle konuşun"[11]
İmam Sadık'dan (a.s) nakledildiğine göre, Ali ve Zehra aleyhima selam, Peygamber'den (s.a.a) kendilerine görev taksimatında bulunmalarını istediler. Peygamber ise evin iç işlerini Fatıma'ya ve evin dışındaki işleri de Ali'ye (a.s) bıraktı. Daha sonra Fatıma şöyle dedi:
"Peygamber'in erkeklerin sorumluluklarını benim omuzuma bırakmamasından dolayı ne kadar hoşnut kaldığımı Allah'tan başka kimse bilmez."[12]
Peygamber (s.a.a) ashabından; "Kadın hangi durumunda Allah'a daha yakındır?" diye sordu. Onlardan hiç kimse bir cevap veremeyince. Fatıma (a.s) Peygamber'in sözünü işitip şöyle dedi:
"Kadının Allah'a en yakın hali evinin içinde bulunduğu zamanlardır." Bunun üzerine Peygamber (s.a.a) "Fatıma benim vücudumun bir parçasıdır" buyurdular.[13]
Evet, kadının ilk sorumluluk alanı evidir. Bu erkeğin üstesinden gelemeyeceği bir sorumluluktur. Kadın da erkeğin sosyal sorumluluklarına güç yetiremez. Daha önce de işaret edildiği gibi toplumsal zaruretlerle munasib bir ortamda, kadın çalışma, tebliğ, cihad, savunma, sağlık, kültür, eğitim ve öğretim alanlarında bir çok sorumluluk üstlenebilir. Peygamber efendimizin değerli kızı da, İslamın ilk günlerinde, babası Resulullah'ın yanında ve Hazret-i Ali ile ortak aile yaşamında oldukça değerli ve seçkin rolünü pratikte ifa etmiştir. Resulullah'ın vefatından sonra, hilafet macerası ve Ali'nin (a.s) mazlumiyeti gibi en çetin buhranlarda irad ettiği hitabeler ve yaptığı savunmalar, onun siyasî, İslamî ve ictimaî sorumluluklarındaki aktif varlığının seçkin hatları sayılmaktadır ki şimdilik bizim bu konuyu açıklama fırsatımız yoktur.
İslam tarihinin daha sonraki aşamalarında da Fatıma'nın kızları ve İslam ocağında terbiye görmüş olanlar eşleriyle ilgilenip çocuklarını yetiştirip ev işlerine bakmanın yanısıra, kardeşlerinin yanında, toplumda, siyasette ve savaşta hazır bulunup misyonlarını ulşatırarak kendi önemli rollerini ifa etmişlerdir. Bunun bir nümunesi de Kerbela vakıasıdır İmam Hüseyin'in (a.s) dostlarının şehadeti ile bacıları, kızları ve eşlerinin onların şehadetlerinden sonraki inkılap ve şehadet sahnelerindeki rolleri, Kerbela hadisesinden sonraki gelişmeler bu iddia için iyi bir kanıttır.
Bu makalenin sonunda, merhum üstad Mutahhari'nin değerli Hicab kitabında değindiği bir noktayı hatırlatmamız yerinde olacaktır: "Büyük bir ihtimalle, Peygamber'in kadınlarının evde kalmakla muvazzaf kılınmalarının siyasi yönü de olabilir şöyle ki; Peygamber s.a.a) hanımlarının, Peygamber'in sayesinde elde etmiş oldukları şahsiyet ve itibarı suistimal etmeleri veya başkalarının onların şahsiyeti sayesinde, İslam'ın siyasi ve sosyal sahnesinde bazı hareketlerde bulunup, İslam ve müslümanların maslahatlarını suistimallere maruz bırakması mümkündü. Bir grup maceracının, Peygamber'in bazı hanımlarının sayesinde başlattıkları Cemel vakıası gibi hareket ve komplolarda görüldüğü gibi. Bu hareket ve tahriklerin önlenmesi için Peygamber hanımlarına evde kalmaları tavsiye olunmuştur."
Gösteriş Yasağı
Ahzab Suresi'nin 33. ayetiyle ilgili son tavsiye ise, müslüman kadınların gösterişte bulunmaktan alı konulmalarıyla ilgilidir. "İslam öncesi cahiliye dönemindeki gibi gösterişte bulunmayın."
Kadının kendisine mahsus özel yaratılışı, zahiri güzelliği ve zerafetinin, batını duygu sevgi ve şefkatle iç içe olması, çabuk tahrik olmaya müsait olması ve başkaları tarafından onda tahrik ve heyecanın oluşturulması doğal bir şeydir. Eğer kadın, sözünü ettiğimiz özelliklere süslenme, dikkati çeken elbiseler, heyecanlı, işveli ve cilveli hareketler ile tatlı dili'de eklerse bir de buna ahlak bozukluğu iman zaafı, imansızlık ve ilişkilerde hicapsızlığı ilave etseler, ne gibi fitneler ve bozucu etkiler ortaya çıkacağı apaçıktır. Bu durum aynen bir barut fıçısının ateş kıvılcımlarının yanına bırakılması gibidir.
Dolayısıyla beklenmedik hadiselerin vuku bulmasını önlemek için kadınlar örtünmeye ve tahrik edici hareketlerde bulunmaktan sakınmaya emrolunmuşlardır. Bu gösteriş ve tahrik çeşitli şekillerde olabilir:
Elbisenin çeşidi, konuşma, yürüme tarzı, güzel koku kullanma, gülme, güler yüzlülük, çekici tavırlarda bulunma ve benzeri bir çok çeşit şekilde gerçekleşebilir.
Bunun için kadının gösterişte bulunması gönül çalma amacıyla yaptığı her hareketi haramdır ve bundan dolayı kadın sorguya çekilir. Şimdi konuyla ilgili bazı rivayetleri nakledelim:
1- "Menahi Hadisinde" İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: "Peygamber (s.a.a) kadının yabancı bir erkek için süslenmesini nehyetti. Eğer kadın böyle yaparsa, Allah'ın onu ateşte yakması hakdır." [14]
2- İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: "Kendi kocasından başkası için güzel koku kullanan kadının namazı, cenabet guslü gibi gusül almayıncaya kadar kabul olmaz."
Ehli Sünnet kitaplarında da bu içerikte hadisler Peygamber'den nakledilmiştir.
Bir rivayet de şöyledir: "Ebu Bekr'in kızı Esma bir gün ince bir elbiseyle Peygamber'in yanına geldi. Peygamber itiraz mahiyetinde, ondan yüz çevirdi."
Şunuda hatırlatmak gerekir ki, kadında zerafet, çekicilik ve güzelliğin olması yaratılışının hatası değildir. Bu cilveler; toplumun birimi olan ailenin oluşum ve bekasında, hassas bir rol ifa etmektedir. Erkekleri kendi eşlerine çekip sapık isteklerle şehevi arzulara kapılmalarını önler. Hata, bu insani sermayelerin yanlış yola kanalize edilmesindedir. Bunun sonucu ise sıcak aile yuvasının dağılması, toplumun çöküşe sürüklenmesidir.
Evet, İslam'ın kadın ve onun yabancı erkekelerle ilişkilerinin hakkındaki görüşü budur! Şimdi ise bu görüşü, günümüz toplumlarında sözde sanat, kültür, idari ve ticari sahnelerde olup biten ve kadını erkeklerin tahriki, müşteri çekmesi, pazar bulması ve para kazanması için bir araca çevirenlerle karşılaştırmak gerek! Yapıcı ve olumlu bir yönde filizlenebilen zevk, sanat ve yetenekler, para şehvet devlerinin ayakları önünde kurban edilip asıl hüviyetinden uzaklaştırılıp çirkinleştiriliyor ve aşağılık çıkarlar uğruna harcanıyor.
Eski ve Yeni Cahiliyet
Ayeti kerime de, İslam öncesi cahiliye dönemindeki kadınların hal ve hareketlerine değinilmiştir. O günlerde putperestlik akidesi, cahiliyet hurafeleri, cinsi, ailevi ve ictimai bozukluklar, kadının bu çevrenin dalgalarında asimile olup, vücudunun kötüye kullanılmasını gerekli kılıyordu. İslam geldiğinde bu cahiliye adetleriyle mücadele etti ve Kur'an kültürü, kadın için en iyi armağanları beraberinde getirdi. Kadının ölü şahsiyetini tekrar diriltip yapıcı rolüne yön verip şahsiyetini ona yeniden kazandırdı. Bazı rivayetlerde ilginç bir nokta zikredilmiştir: "Cahiliyet yalnız İslam'dan önceki cahiliyetle sınırlı değildir. İslam'dan sonra da bir cahiliyet olacaktır."
Ali ibn-i İbrahim mezkur ayetin tefsirinde İmam Sadık'tan (a.s) şöyle nakletmekte: "İslam'dan önceki cahiliyetten başka bir cahiliyet daha olacaktır."[15]
İmam Sadık'ın (a.s) sözünün anlamı şudur: Dünya bir kez daha geriye dönecek ve cahiliye adetleri bir kez daha İslam toplumunda tekrarlanacaktır. Şimdilik biz yeni cahiliyetin muhtelif boyutları hakkında konuşmak niyetinde değiliz. Bu konuda "Yirminci Asrın Cahiliyeti" adında müstakil eserler yazılmıştır. Bundan ayrı olarak da bir çok makale ve mevzu kaleme alınıp yayınlamıştır. Yeni cahiliyetin yaşandığı Avrupa, Amerika eski doğu blokuna bağlı kominist ülkeler, üçüncü dünya ülkeleri ve hatta İslam ülkelerinde kadının durumuna bir göz atmakla, ahlaksızlık, boşanma, cinsi sapıklık, gayrı meşru çocuklar, cenin düşürme (kürtaj), fahişelik, insan kaçırmak ve öldürme, aile içi ihtilaflar, psikolojik bunalımlar, sosyal çirkinlikler ve benzeri yüzlerce felaket ve karamsarlıkla ilgili rakam ve istatistiklerden, kadının karşı karşıya bulunduğu derin facianın boyutlarını anlamak mümkündür.
Kadının Yüce Şahsiyeti
Bu ayeti kerime daha sonra namaz, zekat ve Allah'a itaat etmeyi tavsiye ediyor ve bunları kadının maddi-manevi temizliği ile şahsiyetini yeniden kazanmasının şifreleri olarak niteliyor. Söz konusu tavsiyelerle, kadının şahsiyetini maneviyatta araması gerektiğini açıklıyor.
Kadın böyle bir inanç ve düşünceyi sahiplendiğinde, herhangi bir noksanlık hissine kapılmaz ve kendi değerini de süslenme, gösterişte bulunma, rengarenk elbiseler giyme ve şehevi duyguları tahrik edici hareketler yapmakta görmez. Zahiri gösterişe, şatafata ve çeşitliliğe önem veren, süs ve makyaj eşyası, daha şık ve dikkat çekici ayakkabı ve elbise peşinde olup bir sergiden diğerine veya bir mağazadan başkasına gidip ömrünün büyük bir bölümünü bu yolda geçiren kadınlar, manevi sermaye ve güzelliklerden mahrum olan kadınlardır. Bunlar, noksanlıklarını bu şekilde gideriyorlar ve şahsiyet gösterişinde bulunma susamışlığını bu şekilde yatıştırıyorlar. Bunun için şahsiyet, boş, muhtevasız bir kültür ile süs eşyası, elbise, makyaj ve süslenme çeşitliliğinde aldatıcı bir şekilde kendisini göstermeye başlar.
Bu ise, insanları maddiyat çukuruna yuvarlayan çağdaş dünyanın çirkin kültürüdür. Bu yaranın ilacı ise kadını gerçek bilinçle bilinçlendirip manevi güzellik ve süslerle deruni yeteneklerini filizlendirerek bu aldatıcı zahiri çirkinliğin yerine yerleştirmektedir. Kültürel çalışma, İslami eğitim, ilmi yarışmalar gibi sahalarda kadına meydan vermek ve manevi değerler sahnesinde onu yönlendirmek, ona asıl fıtratını kazandırabilir. Bunun için kadının şahsiyet açısından eğitilmesi, bir toplumun değer yargılı düzeninden ayrı olamaz. Eğer İslam'ın sosyal değer ölçüleri ihya edilir ve kadın ona göre eğitilirse, kadının şahsiyet arayışı, sağlıklı bir kanaldan doyurulup giderilmiş olur. Ve böylece aldatıcı yalancı değerler gerçek değerlerin yerini alamazlar.
4- "... Ve kadınlardan bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin; bu, sizin yürekleriniz bakımından da, onların yürekleri bakımından da daha temizdir."[16]
Bu ayet-i kerime, erkeklerin Peygamber'in evine gittikleri ve onun hanımlarından bir şey istediklerinde, perde veya aralayıcı başka bir şey arkasından istemelerini hatırlatıyor. Bu ayet her ne kadar kadının beden örtüsüyle ilgili değil ve kadınlar ile erkekler arasındaki hicab veya perde ile ilgiliyse de ancak şu gerçeği ispatlamaktadır ki, kadın ve erkeğin iffet, temizlik ve ruhi taharetinin korunması için, perdenin veya aralayıcı bir şeyin olması temel bir prensip olarak gereklidir ve toplumun ahlak düzeninde de etkin ve önemli bir rol ifa eder.
Çünkü perdeler her ne oranda az olur da ilişkilerse çok olursa, temaslar da bir o kadar yakın olur; kadın ve erkeğin gözü birbirine ilişirse, bu oranda tahrikler, eğilimler, heyecanlar ve vesveselere ortam daha müsait olur ve muhtemel bozuklukları da beraberinde getirir.
Bir diğer nokta ise şudur: Ayette, erkekler ve kadınların kalp temizliğine tesettür hükmünün hedefi olarak değinilmiştir. Bu konunun kendisi bir kaç açıdan incelenmeye ve dikkate değer:
a- Yukarıdaki hüküm; kadın veya erkek için bir nevi hakaret, sorun oluşturma veya baskı olarak değerlendirilemez.
b- Kalb temizliği, tüm temizliklerin temelidir. Bunun için, inanç temelleri olmayan ve kalbin derunundan kaynaklanmayan ıslah çabaları baskıyla her ne kadar dakik olarak uygulansa dahi, uzun süre devam etmez. Bu yüzden toplumu temizlemek için, iman ve üstün değerleri öğretmek, ahlaki eğitimlere önem vermekle takva ve temizliğin ruhlar ve kalblerdeki temelini güçlendirmek gerek. Böyle bir durumda fazla bir baskıya ihtiyaç olmadan kadın ve erkeğin kendisi doğru olanı seçerler.
c- Yukarıdaki hüküm, bahsi geçen hikmetten dolayı Peygamber'in (s.a.a) hanımlarına mahsus değildir, kesin olarak diğer müslüman kadınları da kapsamaktadır. Çünkü eğer Peygamberin hanımları, sahip oldukları özel şartlar ve toplumsal saygıyla birlikte böyle bir tavsiyeye ihtiyaç duyuyorlarsa, diğer kadınlar bu tür tavsiyelere daha fazla ihtiyaç duyacaklardır.
d) Yukarıdaki ayet tesettürü açıkça bildirmiyorsa da, ondan daha üstün bir şeyi ispatladığı açıktır. Çünkü ilişkilerin perde arkasıdan gerçekleşmesini tercih edip buna öncelik verdiğinde, kadının örtünmesinin gerekliliği kesin olarak anlaşılıyor. Bu konu geçmiş ayetlerde daha kesin ve açık bir şekilde izah edilmişti.
Her halukarda, kesin olarak yukarıdaki ayetten anlaşılan şey; kadın erkek ilişkilerinin sınırlandırılması ve görüşmeleri anında perdenin veya aralayıcı bir başka şeyin bulunmasıdır. Eğer bunun farz olduğu ispatlanamıyorsa da öncelikli olduğu şüphe edilmez bir gerçektir.
Rivayetlerde de, bu konunun önceliği ve tercihi çeşitli yerlerde önemle vurgulanmıştır:
1- İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır: "Allah'ın Resulü ağıt okumamaları, yüzü tırmalamamaları, ve bir yerde erkeklerle hiçkimsenin olmadığı bir yerde yalnız oturmamalarına dair kadınlardan ahit (söz) almıştır. Ağıt okumaktan maksat; yabancı erkeklerin seslerini işittiği zamandır ve yüzü tırmalamaktan maksat ise bir felaket ve belaya uğrayınca sabırsızlık etmektir; erkeklerle oturmaktan maksad ise kendilerinden başka üçüncü bir kimsenin bulunmadığı bir yerde namahrem birisiyle oturmak veya herhangi bir nedenden dolayı ortamın sapmaya ve ahlaki za'fa müsait olduğu bir yerde erkekle oturmaktır. Çünkü böyle bir durumda şeytanın vesveselerinden uzak kalamazlar veya suçlanmaya maruz kalırlar."[17]
2- Resulullah'ın (s.a.a) "Kadın için iyi olan şey nedir?" sorusuna Hz. Fatıma (s.a) şöyel cevap verdi: "Yabancı erkeği görmemesi ve yabancı erkeğin de onu görmemesidir" diye cevap verdi.
Resul-i Ekrem (s.a.a) Fatıma'nın (s.a) bu cevabını işitince: "Bu aile bir şeceredendir. Fatıma bendendir" diye buyurdu.[18]
3- İmam Ali (a.s) Irak halkına hitaben şöyle buyurdu: "Ey Irak halkı kadınlarınızın, gidiş gelişlerde erkeklere omuz vurduklarını işittim. Utanmıyormusunuz." Bir başka rivayette ise, "Gayreti olmayan insanlara lanet olsun", üçüncü hadiste ise "Kadınlarınızın pazara gidip laubali insanlarla sürtüşmesi utanç vericidir" diye buyurmuştur.[19]
Bu rivayetlerin içeriği şudur ki; kadın, erkeklerin sıkı bir şekilde bulunduğu bir çevreden uzak kaldığı oranda namahrem erkeklerle buluşması ve rahatsız edilmesi, vuku bulmaz. Bu ise hem ailenin ve hemde toplumun hayrı ve yararınadır. Çünkü böylece hem bireyler ve hemde toplum daha az ahlaksızlık, fesad ve fitneye bulaşmış olur.
"Nikah ümidi kalmamış, kadınlık halinden kesilmiş kadınlar, ziynetlerini göstermemek şartıyla dış elbiselerini çıkarırlarsa suç yok onlara, fakat giyerlerse bu, daha da hayırlıdır onlara ve Allah, her şeyi duyar."[20]
Bu ayeti celile bir kaç konuya açıklık getirmektedir.
a) Erkeklerin temas ve temayül alanına girmeyen yaşlı kadınlar için hicab mükellefiyeti yoktur ve onlar, başkalarının (genç kadınların) örtünmekle mükellef oldukları vücutlarının bir kısmını örtemeyebilirler.
Bu konunun teferruatı fıkıh kitaplarında açıklanmıştır. Merhum "Cevahir" kitabının yazarının buyurduğu üzere; bu kısımlar şaçların bir bölümü eller ve kollardan ibarettir. Zaten genelde yaşlı kadınlar bu kısımlarını örtmüyorlar. Sekizinci İmam'dan nakledilen bir rivayette saç ve kollardan ruhsat verilmiş kısımlar olarak söz edilmiştir.[21]
b) Bu grup kadınlar da süslenip makyaj yaparak namahremlere gösterişten sakınmalıdırlar. Bazı kadınlar yaşlılık yıllarında da süslenme ve gösterişe ilgi duyarlar! Bunun için onlar da bu işten alıkonulmuşlardır.
c) Yaşlı kadınlara tesettür mükellefiyetinin olmamasına rağmen, onların da müslüman bir kadına yaraşır İslamî bir örtü tercih etmelerine öncelik verilmiştir.
d) Ayetin mefhumu, yaşlı kadınlar dışında diğer kadınlara tesettürün farz ve gerekli olduğuna delalet etmektedir. Daha önceki ayetlerde bu konu açıklanmıştı.
Bilinen şu ki, yukarıdaki ayetten tesettür konusunda yaşlı kadınlar için müsamaha olarak ispatlanan şey, genel iffet prensipleri ve sosyal kurallara uyma zaruretinin gerekli kıldığı şeyden ayrı bir konudur.
Yani, bu grupta yeralan kadınlar (evlenme umudu olmayan yaşlı kadınlar) her ne kadar temel ve birinci ilke olarak tesettür mükellefiyetleri yoksa da kadın haysiyetinin korunması için ikinci planda bir ilke olarak tesettüre riayet etmeleri gerekir. Bu grup kadınların İslam toplumunda kadının iffeti ve hicabın hürmetini çiğneyecek bir şekilde kadın haysiyetine yakışmaz bir elbise ile halk arasında ve umuma ait yerlerde görünmemesi, gösterilen bu müsamaha ve kolaylıktan suistimal etmemesi gerek. Özel ve ailevi çevreler ve toplantılarda da bu kadınların yapması gereken şey iffet ve takvaya yakın olan münasip bir giysiyle görünmeleridir.
Müslüman Kadınların Tesettürdeki Metod Ve Sireti
Daha önceleri İslamî tesettürün, müslüman kadınlar için farz olduğuna delalet eden ayetleri açıklamaya çalıştık. Ve bu ayetlerden her birisiyle uyum içerisinde olan rivayetleri de nakledip açıkladık. Tüm asırlarda bütün İslamî fırkalardan müfessirler, fakihler ve araştırmacılar, tesettürün İslam'ın zaruretinden olduğu ve bunu inkar edenin dinin zaruretlerinin inkarcısı olarak telakki edilmesi gerektiğine dair fetva verip görüş belirlemişlerdir. Alimler ve fakihlerin söylediğine göre eğer bu kişinin inkarı, şeriatın aslını inkar etmekten kaynaklanırsa, böyle bir kimse küfre mahkumdur.
Ehli Sünnet alimlerinden birisi şöyle yazıyor: "Bazı bilgisiz cahil insanlar, İslam'ın tesettürü farz kılmadığını ve bunun Abbasiler döneminde müslüman kadınlar arasında yaygınlaştığını zannediyorlar. Bu batıl düşünce ya İslam ahkamını bilmemek ve bu konuda cahil olmaktan veya inat ve garazlı maksatlardan kaynaklanmaktadır! Çünkü Kur'an-ı Kerim'de geçen naslar (deliller) tesettürün farz oluşuna dair hiç bir kuşkuya yer bırakmamaktadır."[22]
Hatırlanacağı üzere namahrem kadınlara bakmanın haram oluşu da dinin zaruretlerindendir. İslam alimleri arasında bu konuda varolan tek ihtilaf yüz ve ellerdir. Bazıları açılmasını caiz, diğer bazıları ise haram bilmişlerdir.[23]
Şerai ve cevahirin bu konudaki tabiri şöyledir.
Erkek zaruret dışında yabancı bir kadının vücudu ve güzelliklerine bakmamalıdır. Bu hüküm; fakihlarin icmasına ilaveten, dinin ve mezhebin zaruretlerindendir de.
İslam'ın ilk yıllarında ve bilhassa Peygamber döneminde, hicab (tesettür) ayetinin nazil olmasından sonra, müslüman kadınların konuyla ilgili tarihte kayda geçen metod ve tavrı, kadınların bu hükmü farz ve gerekli kabul ettiklerini gösteriyor. Gerek Peygamber ailesi ve gerekse diğer müslüman kadınlar, bu hükme riayet etmekle oldukça ciddiydiler.
Şimdi tarihten bir kaç örneği aktaracağız.
1- Peygamber efendimizin hanımı Ümmü Seleme şöyle diyor: "Hicab (Tesettür) ayeti nazil olunca, Ensar kadınları başlarına kargalar konmuştu baştan aşağıya siyah elbiselerle dışarı çıkıyorlardı."[24]
Beni Temim kabilesinin kadınlarından bir grup ince elbise giymiş oldukları halde, Aişe'nin yanına geldiler. Aişe onlara şöyle dedi: "Eğer siz müslüman kadınlar iseniz bu elbise mümine kadınların elbisesi değildir, eğer imanınız yok ise istediğinizi giyinin."[25]
2- Ebu Bekir kızı Esma, ince nazik bir elbise giymiş olduğu halde Peygamber'in (s.a.a) yanına geldi, Peygamber rahatsız olduğunu belirtip itiraz amacıyla Esma'dan yüz çevirdi.
Yukarıdaki örnekler ve İslami metinlerdeki diğer misaller, hicab (tesettür) ayetinin nazil olmasıyla, Peygamber döneminde müslüman kadınların hicaba tam olarak riayet ettiklerini ve aykırı durumlarda itirazlarla karşılatıklarını göstermektedir.
Gayret Ve Gayretsizlik
Kadın ve erkeğin, aile ilişkileri ve çocukların geleceğindeki etkileri İslam'ın sosyal eğitiminde inkar edilmez bir prensip olarak söz konusudur. Kadın ve erkek bir yandan karşılıklı işbirliğinde bulunarak, birbirlerini ıslah etmek için çaba gösterip zaafları giderebilirler ve "hakka tavsiye edin," emrine binaen birbirlerine hakkı tavsiye etmede örnek olabilirler, öte yandan ise çocuklarının velisi ve eğiticisi olarak, onların ahlaki hüviyetini şekillendirmede daha ciddi bir sorumluluk taşımaktadırlar.
Sözkonusu hicab meselesinde ise, her ne kadar kadın ve erkeğin her birisinin kendilerine mahsus sorumlulukları varsa da "Erkekler kadınların dayanak ve yöneticisidir." ayetinin hükmüne binaen, erkek kadının yaşamında yöneticilik rolünü ifa etmektedir, erkeğin kadının iffetini korumadaki rolü daha ciddi bir şekilde söz konusudur. Bunun içindir ki İslami rivayetlerde, düşüp kalkma, karşılıklı gidiş gelişlerde, halkla ilişkilerde ve eşinin giydiği elbise çeşidi hususunda, erkeğin sorumluluğu ve gözetimi hakkında bir çok rivayet göze çarpmaktadır.
Ve namuslu ve iffetli olma konusunda ise değerli kanıtlar elde bulunmaktadır. İşte bir kaç örnek:
1- Resulu Ekrem (s.a.a) şöyle buyururlar: "Babam İbrahim, gayretli (namuslu) birkişiydi. Ben ise ondan daha gayretliyim. Allah Teala müminlerden gayretli olmayan kimsenin burnunu yere sürer (rezil eder)."[26]
2- İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: "Allah gayretlidir ve gayretliliği sever. Gayretten dolayıdır ki açık ve gizli tüm kötü işleri haram kılmıştır."
3- İmam Sadık hazretleri başka bir rivayette şöyle buyurmaktadır: "Gayretli olmayan insanın kalbi uğursuzdur (çirkinleşmiştir)"[27]
Gördüğünüz gibi, gayret ilahi bir haslettir, bunun içindir ki alem ve ademin (insanoğlunun) yaratıcısı Allah Teala fuhuş, kötülük ve münkeratı yasaklamıştır. Örneğin yukarıdaki rivayetlerde Hz. İbrahim (a.s) ve Hz. Muhammed'den (s.a.a) gayretli kişiler olarak söz edilmiştir. Öte yandan gayretsizlik, insani değerleri çirkin gören ve böylece Allah'ın laneti ve nefretini haketmiş kimselerin özelliğidir. Bu tip insanlar, namehrem kimselerin dikkatlerinin kendi namuslarına çekilmesinden rahatsız olup kaygı duymazlar; hatta kendileri onların fesadını ve ahlaksızlığını daha da körüklerler. İmanlı bir kimselerin kendi namuslarını koruyup muhafaza etmeye gayret göstermeleri; bahçenin güzel çiçeklerini koruyan bahcivana benzer. Eğer bahcivan müsamaha edip gevşek davranırsa, kuşkusuz güzel çiçeklere uzanacak saldırgan eller olacaktır.
Güven Besleme Ve Sorumlu Hareket Etme
Gayretin anlamı; kişinin kendi namusuna saygı gösterip muhafaza etmesi, iffetinin korunmasına çaba gösterip böylece hem yabancı gözlerin bakmasını önler. Gayret, kişinin kötüzandan dolayı yersiz, katı ve sıkı önlemler alıp kadına sahayı daraltarak yeteneklerinin gelişip filizlenmesi ve sosyal sorumluluklarını yerine getirmesini engellemesi demek değildir.
İmam Ali (a.s) oğlu İmam Hasan'a (a.s) yazdığı mektupta, ahlaki değerlerin ve aile iffetinin korunması meselesini şöyle açıklamaktadır:[28]
"Kadınlarını örtülü tutarak bakışlarını sınırla. Tam hicab onların iffetinin sebatında (korunmasında) daha etkili olur. Evin dışındaki gidiş ve gelişlerin tehlikesi, güvenilmeyen birisini eve getirmenden az değildir! Eğer güç yetiriyorsan, senden başkalarıyla tanışmamasını sağla. Gayret yeri olmayan yerde gayretten sakın, çünkü bu iş salihe olan kadını hasta eder ve günahsızı suçlanmaya maruz bırakır."
Gördüğünüz gibi, erkeğe kadının tesettürü ve iffetini dikkatlice koruma tavsiyesinin yapılmasının yanısıra yersiz katı önlemler alıp duyarlılık göstermekten de alıkonulmuştur. Bunun anlamı şu ki, karşılıklı güven duygusu ailede asıl rolü ifa etmektedir ve yersiz bahaneler aile hayatında etkili kılınmamalıdır. Sözün kısası erkeğin kadına karşı olan güven duygusuna dayalı sorumlu bir tutumu olması gerekir.
[1]- el-Meret-u Fi Zil-il Ýslam, -Ýslamýn Gölgesinde Kadýn-
[2]- Yukarýdaki kaynak, s.247 Ýbn-i S'ad'ýn Tabakatý ve Ýbn-i Hacer'in Tehzib kitabýndan.
[3]- Ayný kaynak, s.249, Ýbn-i Hiþam Taberi ve ibn-i Hacerden.
[4]- Ayný kaynak, s.250, Taberi ve Ýbn-i Hiþam'ýn Tabakat'ý Siresinden
[5]- Ayný kaynak, s.251, Taberi ve Ýbni Sa'd'ýn Tabakat'ýndan.
[6]- Ayný kaynak, s.251, Ýbn-i Sa'd, Taberi Tarihi'nden.
[7]- Ayný kaynak, s.250, Ýsti'ab ve A'lamun Nisa kitabýndan.
[8]- Ayný kaynak, s.252, Ýbn-i Abdulbirr'in Ýsti'ab ve Ömer Rýza Kehalenin A'lam-un Nisa kitabýndan.
[9]- Ayný kaynak, Ýbn-i Teyfur'un Belaðat-un Nisa ile Ýbn-i Abdirrabbih'ýn Ikd-ul Ferid kitaplarýndan.
[10]- Revai-ul Beyan, s.333.
[11]- Enfal/45.
[12]- Bihar-ul Envar, c.43, s.81.
[13]- Bihar-ul Envar, c.43, s.92.
[14]- Vesail, c.7, s.154.
[15]- Kumi Tefsiri, c.2, s.153.
[16]- Ahzab/53.
[17]- Mekarim-ul Ahlak/233.
[18]- Mekarim-ul Ahlak, s.233; Bihar, c.43, s.84.
[19]- Vesail-uþ Þia, c.7, s.174.
[20]- Nur/60.
[21]- Cevahir-ul Kelam, c.29, s.85-86.
[22]- Revai-ul Beyan Fi Ayat-il Ahkam es-Sabuni, c.2, s.378.
[23]- Þerai'ul Ýslam ve Cevahir-ul Kelam, c.29.
[24]- Ýbn-i Kesir Tefsiri, c.3, s.518- Revai'ul Beyan, c.2, s.382.
[25]- Kurtubi Tefsiri "Yündine aleyhinne" ayetinin tefsirinde.
[26]- Vesail, c.7, s.108.
[27]- Vesail, c.7, s.108.
[28]- Nehc-ül Belaða, 33. mektup
İmam Hamanei: İnkılap zaferini halka borçludur
islam İnkılabı Lideri imam Hamanei, Doğu Azerbaycan eyaletinin halkı ile çevrim içi yöntemi ile görüşmede, bu inkılap halkın katılımı sayesinde zafere ulaştığını vurguladı.
İslam İnkılabı Lideri imam Hamanei Perşembe günü Tebriz halkının hş. 29 Behmen 1356’da gerçekleştirdiği kıyamın yıl dönümü arifesinde Doğu Azerbaycan halkı ile çevrim içi yöntemi ile gerçekleştirdiği görüşmede, bu inkılap silah, siyaset veya siyasi partilerle değil, sadece halkın katılımı ile zafere ulaştığını belirtti.
imam Hamanei, halkın katılımı bu inkılabı zafere ulaştırdığını, bu katılımın başlangıç noktası ise Tebriz olduğunu kaydetti.
imam Hamanei, bundan dört asır öncesinden bu yana Azerbaycan yöresi milli vahdetin öncüsü olduğunu, yani Azerbaycan İran milletine direnişi öğretme bakımından önemli bir merkez sayıldığını ifade etti.
imam Hamanei şöyle ekledi:
Azerbaycan yöresinin en büyük imtiyazlarından biri, halkı her daim Ehl-i Beyt -s- bayrağını taşıması oldu; nitekim bu bayrak asırlar boyunca dalgalanmaya devam etti. Tebriz halkı inkılap sürecinde halkın meydanlarda harekete geçmesine vesile olan bir adım attı.
Bu buluşma, koronavirüs salgını yüzünden ikinci yıldır Tebriz musallasında toplanan halkla çevrim iç yöntemi ile gerçekleşiyor.