کارگر

کارگر

Rusya'nın Tahran Büyükelçisi Levan Cagaryan, 'İran ve Rusya cumhurbaşkanları arasındaki görüşmelerin gündeminde çok çeşitli ikili meseleler yer alırken, iki cumhurbaşkanı arasındaki görüşmelerin ilk gündem maddesi ekonomik ve bölgesel meseleler olacak' dedi.

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi'nin ziyareti arifesinde Rusya'nın Tahran Büyükelçisi Levan Cagaryan, İRNA'ya verdiği röportajda, 'Eski İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin Rusya'ya yaptığı bir önceki ziyaretin üzerinden beş yıl geçti ve şimdi yeni İran Cumhurbaşkanı'nın Rusya'ya yapacağı ziyarete tanık oluyoruz. İki ülkenin cumhurbaşkanları şu ana kadar birkaç telefon görüşmesi yaptı. Bir telefon görüşmesi de çok önemli olsa da yüz yüze görüşmenin yerini tutmaz. Bu, iki cumhurbaşkanı arasındaki ilk görüşme olacak ve bu görüşme hem İranlılar hem de yabancılar için çok önemli' diye belirtti.

İran ve Rusya cumhurbaşkanları arasındaki görüşmelerin gündeminde başta ekonomik ve bölgesel olmak üzere çok çeşitli ikili meselelerin olmasının beklendiğini dile getiren Cagaryan, 'İki ülke cumhurbaşkanlarının görüşmesinin İran ve Rusya hükümetleri arasında çeşitli alanlarda işbirliğinin gelişmesine yol açmasını umuyoruz' diye konuştu.

İran'da diplomat olarak 10 yılı aşkın tecrübesini hatırlatan Büyükelçi, 'Cumhurbaşkanı Reisi Hükümeti'nin Doğu'ya bakma politikası memnuniyet verici. Rus hükümeti, bu hükümetle işbirliği yapmaya tamamen hazır ve iyi sonuçlar elde etmeyi umuyoruz' değerlendirmesinde bulundu.

İran'la ilişkilerimizin kimseyle ilgisi yok

Cumhurbaşkanı'nın Moskova ziyareti arifesinde Batı medyasının iki ülke arasındaki ilişkilere karşı yürüttüğü psikolojik savaşa değinen Cagaryan, 'İlişkilerimizin Batı, Kuzey, Güney ve Doğu ile hiçbir ilgisi yok ve bizim için öncelik ikili ilişkilerdir. Üçüncü tarafların Tahran-Moskova ilişkilerinin genişlemesinden memnun olup olmaması bizim için önemli değil' ifadesini kullandı.

Batılı tarafların İran ve Rusya'ya yönelik yaptırım uygulamalarına tanık olduklarını kaydeden Büyükelçi, 'Bu yaptırımların iki ülke arasındaki ilişkilere hiçbir etkisi yok. İslam Cumhuriyeti ile ilişkileri genişletmek için üçüncü şahısların rızasını elde etme peşinde değiliz' diye açıklaı.

İran müzakere ekibi müzakerelerde gerekli esnekliği gösteriyor

İran ile P4+1 grubu arasında yaptırımların kaldırılmasına yönelik müzakere sürecine işaret eden Cagaryan, 'Bir önceki ABD yönetiminin Nükleer Anlaşma'dan çekilme kararı, başta Güvenlik Konseyi olmak üzere uluslararası hukukun yanlış, yasa dışı ve açık bir ihlaliydi. Amerikalılar taahhütlerini hiçbir şekilde yerine getirmediler ve şimdi bu koşullar altında ABD'ye güvenilip güvenilemeyeceği sorusu ortaya çıkıyor. Viyana müzakereleri biraz zor başladı, ancak şimdi müzakerelerin geleceği konusunda çok iyimseriz. Ali Bakıri Keni liderliğindeki İran İslam Cumhuriyeti'nin müzakere ekibi gerekli esnekliği gösterdi, ancak her durumda İran'ın ulusal çıkarlarını korumaya çalışıyor' değerlendirmesini yaptı.

İran'a ABD'nin çekilmesinden çok sonra bile Nükleer Anlaşma'ya karşı yükümlülüklerine bağlı kaldığı için övgüde bulunan Cagaryan, 'Nükleer Anlaşma'nın çöküşü ABD'nin yasa dışı bir eyleminin sonucuydu. Avrupalıların da müzakerelerde yapıcı bir rol oynayacağını umuyorum. Nükleer Anlaşma'ya dönmek için hala bir şansımız var ve bu fırsatı değerlendirmeliyiz. Rus tarafı, müzakerelerin ilerletilmesine yardımcı olmaya tamamen hazır ve müzakerelerdeki Rus temsilcisi Mihail Ulyanov, müzakereleri ilerletmede yapıcı ve olumlu bir rol oynamak için elinden gelenin en iyisini yapıyor' diye ekledi.

Rus İranolog Diana Adirhayeva, İran ve Rusya arasındaki iyi işbirliğine atıfta bulunarak, 'İki tarafın ticaret, turizm, bilim ve teknoloji gibi alanlarda işbirliğini geliştirme potansiyelinin çok daha fazla olduğuna inanıyor. Cumhurbaşkanı Reisi'nin Moskova ziyareti bu kapasiteleri harekete geçirmek için iyi bir fırsattır' dedi.

İRNA'ya konuşan Adirhayeva, Reisi'nin Rusya ziyaretinin Moskova ile Tahran arasındaki ilişkilerin gelişmesi açısından stratejik önem taşıdığına ve iki ülke arasındaki uzun vadeli işbirliğini güçlendireceğine inandığını ifade etti.

Rus İranalog, 'İran-Rusya'nın nükleer anlaşmasının etkin bir şekilde uygulanması için Viyana görüşmelerine katılımı, Astana görüşmeleri çerçevesinde Suriye sorununun çözümünde iki ülke arasında etkin işbirliği, İran ile Rusya arasında 20 yıllık stratejik belgenin imzalanması için hazırlıklar, İran'ın Şanghay İşbirliği Örgütü'ne üyeliği, İran ile Avrasya Ekonomik Birliği arasındaki serbest ticaret anlaşmasının üç yıl daha uzatılması, bölgedeki iki güçlü ülke arasındaki yakın işbirliğini gösteriyor' değerlendirmesinde bulundu.

Cumhurbaşkanı Reisi, Rusya Devlet Başkanı'nın resmi daveti üzerine yarın Çarşamba Moskova'ya gidecek

Rus İranolog, İran Cumhurbaşkanı'nın Moskova ziyaretinin iki ülkenin birçok bölgesel ve uluslararası meselede ortak bir duruşa sahip olmasıyla gerçekleştiğini kaydetti.

İran ve Rusya arasındaki ticaret hacminin artırması

Rus İranolog, resmi istatistiklere atıfta bulunarak, '2021 yılının ilk 10 ayında (Ocak-Ekim) Rusya, İran'a 2.56 milyar dolar değerinde ihracat yaparken, aynı dönemde 779 milyon dolar değerinde İran'da ithalat gerçekleştirdi' dedi

İran ve Rusya arasında kültürel ilişkilerin geliştirilmesinin önemi

Tula Üniversitesi profesörü, İran ve Rusya arasındaki kültürel ilişkilerin büyük önemine dikkat çekerek, 'Geçen bahar Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov'un Tahran ziyareti sırasında İran'da bir Rus kültür merkezi açılması için bir anlaşma imzalandı' diye belirtti.

Adirhayeva bu anlaşmayı önemli olarak değerlendirerek, 'Bu anlaşmanın uygulanması ve Tahran'da Rus Kültür Merkezi'nin açılmasıyla çok ilgileniyoruz. İran Kültür Merkezi uzun yıllardır Rusya'da faaliyet gösteriyor ve biz Rus uzmanlar bu kültür merkeziyle kapsamlı bir işbirliği yaptık' ifadesine yer verdi.

Cumhurbaşkanı Reisi, Moskova ziyareti sırasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşecek.

Duma'nın genel kuruluna katılmak ve hitap etmek, Rusya'da yaşayan İranlılarla ve Rus ekonomik aktivistleriyle görüşmek, Cumhurbaşkanı Reisi'nin iki günlük Rusya gezisinde planlarının bir parçası.

Cumhurbaşkanı Reisi'ye bu gezide Dışişleri, Petrol ve Ekonomik ve Maliye Bakanları eşlik edecek.

Cumhurbaşkanı Reisi, Hükümetin bölgedeki komşular ve ülkelerle ilişkileri en üst düzeye çıkarma yaklaşımı doğrultusunda daha önce Tacikistan ve Türkmenistan'a gitmişti.

Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, ekonomik, siyasi ve kültürel işbirliğini geliştirmek için Rus mevkidaşının resmi daveti üzerine Rusya'ya gitti.

Cumhurbaşkanı Reisi, Moskova ziyareti sırasında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile görüşecek.

Duma'nın genel kuruluna katılmak ve hitap etmek, Rusya'da yaşayan İranlılarla ve Rus ekonomik aktivistleriyle görüşmek, Cumhurbaşkanı Reisi'nin iki günlük Rusya gezisinde planlarının bir parçası.

Cumhurbaşkanı Reisi'ye bu gezide Dışişleri, Petrol ve Ekonomik ve Maliye Bakanları eşlik edecek.

Cumhurbaşkanı Reisi, Hükümetin bölgedeki komşular ve ülkelerle ilişkileri en üst düzeye çıkarma yaklaşımı doğrultusunda daha önce Tacikistan ve Türkmenistan'a gitmişti.

 

Kremlin’den Putin – Reisi görüşmesinin gündemi hakkında açıklama

 Kremlin sarayı, İran ve Rusya liderleri yarın Moskova’da Kapsamlı Ortak Eylem Planı KOEP nükleer anlaşması ve ortak iktisadi projeleri görüşeceğini açıkladı.
 Cumhurbaşkanı Ayetullah Reisi’nin Perşembe günü başlaması beklenen Rusya ziyareti hakkında bir açıklama yayınlayan Kremlin sarayı, iki liderin gündeminde KOEP nükleer anlaşması ve ortak iktisadi projelerin yer aldığını belirtti.
Rusya’nın İran büyükelçisi Levan Jagaryan da bir açıklama yaparak, ekonomi ve bölgesel konular, İran ve Rusya liderlerinin müzakerelerinin gündeminde yer aldığını kaydetti.
Cumhurbaşkanı Ayetullah Reisi’nin Rusya ziyareti hakkında açıklama yapan büyükelçi Jagaryan, iki liderin gündeminde başta iktisadi ve bölgesel meseleler olmak üzere birçok konu ele alınacağını belirtti.

 

Lavrov ve Abdullahiyan görüştü

İran ve Rusya Dışişleri Bakanları yaptıkları telefon görüşmesinde Cumhurbaşkanı Reyisi’nin Moskova ziyaretinin ilişkiler için bir fırsat olduğunu bildirdiler.

İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ve Rus meslektaşı Sergey Lavrov, Cumhurbaşkanı Reyisi’nin yakında yapılacak Moskova ziyaretinin iki ülke ilişkileri için önemli gelişme ve iyi bir fırsat olduğunu belirtti.

Lavrov, Cumhurbaşkanı’nın ziyaretinden dolayı memnuniyetini dile getirerek ziyaretle ilgili tüm hazırlıkların yapıldığını söyledi.

Taraflar ayrıca görüşmede İran’ın Rusya’ya ihraç ettiğini bazı tarım ürünlerle ilgili sorunların bir an evvel çözülmesine vurgu yaptılar.

 

 

 İslam İnkılabı Lideri imam Hamanei, Amerika’nın yanlış hesapları hâlâ devam ettiğini, bunun son örneği ise General Süleymani suikasti olduğunu vurguladı.


 İslam İnkılabı Lideri imam Hamanei Pazar günü Kum halkı ile video konferans yöntemi ile gerçekleştirdiği görüşmede hş. 19 Dey 1356 kıyamını halkın dini inancının derinliği ve akılcılıkla beraber olan dini gayretinin işaretleri niteledi.
İslam İnkılabı Lideri imam Hamanei hş. 19 Dey 1356 hadisesini ülkenin çeşitli kentlerinde zincirleme hareketlerin başlama noktasını oluşturarak sonuçta İslam inkılabını zafere götürdüğünü belirterek şöyle ekledi:
Derin muhtevası olan ve gelecek kuşaklara önemli mesajlar veren bazı tarihi hadiseleri yaşatmak ve hakkında konuşmak gerekir. Bu büyük hadiselerin unutulmasına müsaade edilmemeli ve 19 Dey kıyamı bu hadiselerden biridir. 19 Dey hadisesi ve siyasi ve sosyal uzantıları halkın dini inancının derinliğini gösterdi; zira eğer İmam -ks- bir din alimi ve taklit mercii olarak bu hareketin merkezinde yer almasaydı, başka hiç kimse veya hiç bir akım İran milletini kentten kente şahlanmaya ve kıyam etmeye zorlayamazdı.
Amerika’nın İran milletine yönelik düşmanlığına da temas eden imam Hamanei, Amerika’nın yanlış hesapları hâlâ devam ettiğini, bunun son örneği ise General Süleymani suikasti olduğunu vurguladı.

Salı, 11 Ocak 2022 08:15

Gayb İlmi

Acaba Allah’tan başka bir kimse gayb ilminden haberdar olabilir mi? Eğer haberdar olabilirse, gayb ilminin Lokman Sûresinde sadece Allah’a ait olmasıyla sınırlandırılması ne anlama gelmektedir?

 1. Gayb İlmi Nedir?

Gayb, bir şeyin duyu organlarına ve idrake gizli olmasıdır. Lügatçilere göre: Sana gizli ve saklı olan her şeye gayb denir.[1] Araplar güneş battığı zaman şöyle demektedirler: Güneş kayboldu ve gözlerden gizlendi.[2]

Kur’ân’da defalarca kullanılmış olan “şahadet” kavramına karşıt olan “gayb” madde ve his âleminin ötesinde olan ve duyu organlarıyla idrak edilmesi ve hissedilmesi mümkün olmayan konulardır ve onları hissetmek ve idrak etmek için başka araçlara ihtiyaç vardır.

Allâme Tabatabaî şöyle söylemektedir: Gayb ve şahadetin manaları görecelidir; yani bir şey bir kimseye göre gayb ve bir başka kimseye göre de şahadet olabilir. Bu, varlıkların bir sınırının olması ve her varlığın da kendi sınırından ayrılmasının mümkün olmamasından kaynaklanmaktadır. Buna göre bir başka şeyin sınırları ve kapsamı içinde olan bir şey, o şey için şahadettir; çünkü onun müşahedesi altındadır. Eğer onun sınırları dışında olursa, ona göre gayb sayılır; çünkü onun müşahedesi altında değildir.[3]

2. Kimler Gayb İlmine Sahiptir?

Gayb ilmi her yönüyle Yüce Allah’ın elindedir. Çünkü sadece O, her yönden bütün âlemi kapsamaktadır, hiçbir şey O’nun varlığının sınırları dışında değildir ve hiçbir şey kendi sınırları içinde kendisini O’ndan gizleyemez. Bu konu Kur’ân-ı Kerim’in değişik birçok âyetinde vurgulanmıştır; örneğin:

“Allah görünmeyeni de bilir, görüneni de. Büyüktür ve yücelerden yücedir.”[4]

“De ki (ey Peygamber): Gayb ancak Allah’a aittir.”[5]

“De ki (ey Peygamber): Allah’tan başka hiç kimse göklerin ve yerin gaybını bilemez.”[6]

Yukarıda zikredilen âyetlere ilk bakıldığında, Allah’tan başka hiç kimsenin gaybı bilmediği anlaşılmaktadır. Ama bu âyetlerin yanı sıra, Allah’ın veli kullarının da genel olarak gayb ilmine vakıf olduklarına işaret eden âyetler de vardır; örneğin:

“Allah, size gaybı da bildirecek değildir. Fakat Allah, elçilerinden dilediğini ayırt eder.”[7]

“O bütün gaybı bilir, fakat gaybına kimseyi apaçık vakıf kılmaz. Ancak, (bildirmeyi) dilediği peygamber bunun dışındadır. Çünkü O, bunun önünden ve ardından gözcüler salar.”[8]

Hz. İsa’nın (a.s) mucizeleri hakkında Kur’ân-ı Kerim’de şöyle geçmektedir:

“Ayrıca evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm.”[9]

Bu zikrettiğimiz âyetlerden başka, Peygamber (s.a.a) ve İmamların (a.s) genel olarak gayb ilmine sahip olduklarına delalet eden rivayetler de vardır. Onların gayba bilgilerinin olması en az iki şekildedir:

Birinci şekil, Peygamber’in (s.a.a) aldığı vahiydir. Vahiy Peygamber’e (s.a.a) verilen bir çeşit gaybî haberdir.

İkinci şekil, vahiy yolu dışında Peygamber (s.a.a), Masum İmamlar (a.s) ve velilerin gelecekle ilgili şeylerden haberdar olmalarıdır. Örneğin Peygamber’in (s.a.a) Medine’de Müslümanlara, çok uzaklarda cereyan eden Mute savaşı ve Hz. Cafer ve bazı diğer İslâm komutanlarının şahadeti hakkında haber vermesidir.[10] Birçok hadiste Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyt İmamlarının (a.s) gayb ilmine sahip olduklarına işaret edilmektedir[11] ve bu rivayetler hakkında tevatür iddiasında bulunulabilir.[12]

Ama birinci ve ikinci gurup âyetlerin ve bu hadislerin nasıl birleştirilerek yorumlanacağı hakkında aşağıdaki şu noktalara işaret edilebilir:

a) Gayb ilminin Allah-u Teâlâ’ya ait olması, zati ve bağımsızdır. Buna göre O’ndan başkası bağımsız olarak gayb ilmine sahip olamaz ve sadece O’nun lütuf ve inayetiyle diğerleri gayb ilmine sahip olmaktadırlar; yani diğerlerinin gayb ilmi Allah’a bağlıdır.

b) Gayb ilimlerini ayrıntılı olarak sadece Yüce Allah bilmektedir ve Allah’tan başkaları gayb hakkında haberdar olsalar da ancak genel şekilde haberdar olurlar; yani bu konuların ince ayrıntıları sadece Allah’a aittir.

c) Yüce Allah, her an fiili olarak gaybî sırlara sahiptir; ama peygamberler, imamlar (a.s) ve bazı evliyaların gaybî sırların çoğunluğunu bilmemeleri mümkündür. Yüce Allah irade ettiği zaman veya kendileri irade ettikleri zaman ve Allah-u Teâlâ’nın da izin vermesiyle gaybî ilimlerden haberdar olabilirler.

Bu konuyu açıklayan bazı hadisler vardır. Örneğin İmam Sadık’tan (a.s) gelen bir hadiste şöyle geçmektedir:

“İmam (a.s) bir şeyi bilmeyi irade ettiği zaman Yüce Allah bunu ona öğretmektedir.”[13]

Bunlara ilave olarak Kur’ân-ı Kerim’de, nefis tezkiyesi, şeriata amel etme, Allah’a doğru yönelme ve yaklaşma sonucu elde edilen özel bir çeşit marifetten söz edilir; örneğin:

“Ey iman edenler! Eğer Allah’tan korkarsanız O, size iyi ile kötüyü ayırt edecek bir anlayış verir.”[14]

Hz. Ali (a.s) de “Onlar, ne ticaret ne de alışverişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır.”[15] âyetini tilavet ederken şöyle buyurmaktaydı:

“Yüce Allah, duymayan kulakların duyması, görmeyen gözlerin görmesi ve ıstıraplı kalplerin de sakinleşmesi için kendi yâdını kalplerin nuru karar kıldı. Sürekli hiçbir peygamberin olmadığı bir zaman diliminde Allah’ın bazı kulları vardı ki fikirleri yoluyla onlara sırları bildirmekte ve akılları yoluyla da onlarla konuşmaktaydı.” [16]

3. Lokman Sûresindeki Açıklama

Şimdi Lokman Sûresinin 34. âyetini inceleyelim. Yüce Allah bu âyette şöyle buyurmaktadır:

“Kıyamet vakti hakkındaki bilgi, ancak Allah’ın katındadır. Yağmuru O yağdırır, rahimlerde olanı O bilir. Hiç kimse yarın ne kazanacağını bilemez. Yine hiç kimse nerede öleceğini bilemez. Şüphesiz Allah, her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.”[17]

Bu âyet-i kerime için iki çeşit tefsir vardır:

a) Bu âyette, bir önceki âyette zikredilen kıyamet günü konusu ile uyumlu olan, terim olarak “gaybî ilimler” denilen Allah’a has ilimlerden bahsedilmektedir ve bu âyette beş konuya değinilmektedir:

1- Kıyamet gününden haberdar olmak: Müşrikler bu konuyu defalarca Peygamber’e (s.a.a) sormuşlardır: “Ne zamanmış o (kıyamet günü)? diyecekler.”[18] Kur’ân-ı Kerim ise şöyle cevap vermektedir:

“…Kıyamet mutlaka gelecektir; Ben hemen onu gizliyorum ki, herkes yaptığının karşılığını görsün.”[19]

2- Yağmurun yağma zamanı: Yağmurun ne zaman nereye ne kadar yağacağının tam ilmi Allah-u Teâlâ’ya aittir ve diğerleri sadece tahmin etme yoluyla bunlardan haberdar olabilirler.

3- Annelerin rahimlerinde olanlardan haberdar olma: Yani ceninin cinsiyeti, zahirî ve batinî özellikleri ve kişiliği hakkında bilgi sahibi olmaktır. Buna göre, insanların elinde ceninin cinsiyetinden haberdar olmalarını sağlayacak cihazlar olabilir ama cismî ve ruhî özellikleri, iç kapasiteleri, ilmî, felsefi ve edebi zevkleri ve bunlar gibi binlerce özellikleri hakkında bilgi sahibi olunması Allah-u Teâlâ’dan başka hiç kimse için mümkün değildir.[20] Aynı şekilde ceninin geleceğinden, akıbetinden, onun hak yola mı yoksa batıl yola mı uyacağından ve bunun gibi daha başka birçok konudan Allah-u Teâlâ’dan başka hiç kimsenin haberdar olması mümkün değildir.

4- Gelecekteki olaylar, onların özellik ve ayrıntıları ve her şahsın gelecekte kazanacağı ve yapacağı işler.

5- Her şahıs sonunda nerede dünyadan gidecektir.

Bu birinci tefsire göre, zikredilen konular gaybî ilimlerden sayılmakta ve Allah-u Teâlâ’ya özel kılınmaktadır. Eğer bazı rivayetlerde bu ilimlerin bir kısmından İmamların (a.s) da haberdar olduklarının ispatlandığı sorulursa, bu soruya şöyle cevap verilebilir: Bu bilgiler genel olduğu ve İlahî öğretiler sayesinde kazanıldıklarından dolayı Allah’ın ayrıntılı ve zatî olan ilmiyle çelişmemektedirler. İmamlara (a.s) ait olan bu bilgiler zatî ve bağımsız değildir ve Allah-u Teâlâ’nın istediği ölçüde ilahî özel irade sayesinde onlara verilmiştir.[21]

b) Bu âyetin ilk cümlesinden, kıyamet gününün vaktinden sadece Allah-u Teâlâ’nın haberdar olduğu ve O’ndan başka hiç kimsenin de haberdar olmadığı anlaşılmaktadır. Bu konu, Arap edebiyatında sınırlılığı ve has olmayı ifade eden “İndehu (yanında)” kelimesinin “İlmu’s-Saat (kıyametin vakti)” kelimesinden önce getirilmesinden anlaşılmaktadır. Diğer başka âyetler de bu sınırlılığı ve has olmayı desteklemektedir.

Ama âyetin ikinci kısmında, anlatım tarzının değiştiği ve sınırlama ve has kılma tarzında olmadığı görülmektedir. Âyetin bu kısmından, Allah-u Teâlâ’nın, yağmurun yağma vaktini ve annelerin rahimlerinde olanları bildiği anlaşılmaktadır ama O’ndan başkasının bu ilimlerden haberdar olmadığı veya olunamayacağını ifade edecek şekilde bir sınırlama söz konusu değildir.

Buna göre Allah-u Teâlâ’nın, yağmurun yağmasına ve annelerin rahimlerinde olan ceninlere ilminin olması, kulların da ilahî vahiy, ilham veya başka herhangi bir yolla bu konulara ilim sahibi olmalarını engellemez. Ama Allah’ın ilmi zati ve bağımsız ve diğerlerinin ilmi ise bağımlı ve sonradan kazanılmıştır.

Bu âyetin dördüncü ve beşinci kısımlarında ise anlatım tarzı daha fazla değişmektedir. Bu iki kısımda Yüce Allah’ın, insanların gelecekleri ve ölümlerinden haberdar olmasından bahsedilmektedir. İnsanların bu hususlardan haberdar olmamaları tabiat kanunuyla uyuşmaktadır ve hiç kimse zatî olarak gelecekte olacak olaylardan haberdar değildir. Ama bunun böyle olması, Allah-u Teâlâ’nın bazı evliya kullarına gelecekte olacak olayları veya ölümlerinin zaman ve mekânını haber vermeyeceği anlamına gelmez.[22]

Âyetin ilk kısmından, diğer âyetlerin de yardımıyla, kıyamet günü vaktinin ne zaman olduğunun sadece Allah-u Teâlâ’ya has olduğu ve O’ndan başka hiç kimsenin de bu vakitten haberdar olmadığı ve olmayacağı anlaşılmaktadır.

Ama bu âyetin diğer dört kısmında, Yüce Allah’ın yağmurun yağma vaktinden, annelerin rahimlerinde olanlardan haberdar olduğu ve hiç kimsenin kendi geleceğinden ve ölüm yerinden haberdar olmadığı ama bu bilgilerin de sadece Allah-u Teâlâ’ya has olmadığı anlaşılmaktadır. Diğerleri de ilahî öğretim, vahiy, ilham veya bilinmeyen daha başka bir yolla bu konulara vakıf olabilir.

ehlader

[1] Kureyşî, Seyyid Ali Ekber, Kur’ân Sözlüğü, c. 5, s. 133.

[2] İbn Faris, Mu’cem-u Megayisi’l-Lügat, “gayb” maddesi.

[3] el-Mizan, c. 11, s. 418.

[4] Rad, 9.

[5] Yunus, 20.

[6] Nahl, 65.

[7] Âl-i İmrân, 179.

[8] Cin, 26-27.

[9] Âl-i İmran, 49.

[10] İbn Esir, el-Kemal fi’t-Tarih, c. 2, s. 237.

[11] Kuleynî, Usul-u Kâfi, c. 1.Bu konu hakkında birçok bölüm vardır. Meclisî, Muhammed Bâkır, Biharu’l-Envar, c. 26.

[12] Tevatür; hadis ilmi terimlerinde, bir konunun yalan ihtimali ortadan kalkacak derecede çok fazla nakledilmesi anlamına gelmektedir.

[13] Kuleynî, Usul-u Kâfi, c. 1, “İmamlar Bir Şeyi Bilmek İstedikleri Zaman Onu Bilirler” bölümü, h: 3.

[14] Enfal, 29.

[15] Nur, 37.

[16] Nehcü’l-Belağa, Fuladvend’in tercümesi, Mehdi, 213. Hutbe.

[17] Âyetin Arapça metni şöyledir:

“إِنَّ اللّٰهَ عِندَهُ عِلْمُ السَّاعَةِ وَیُنَزِّلُ الْغَیْثَ وَیَعْلَمُ مَا فِی الْأَرْحَامِ وَمَا تَدْرِی نَفْسٌ مَّاذَا تَکْسِبُ غَدًا وَمَا تَدْرِی نَفْسٌ بِأَیِّ أَرْضٍ تَمُوتُ إِنَّ اللّٰهَ عَلِیمٌ خَبِیرٌ”

[18] İsra, 51.

[19] Taha, 15.

[20] Mekarim Şirazî, Nasır, Numûne Tefsiri, c. 17, s. 99.

[21] a.g.e, s. 100.

[22] Subhanî, Cafer, Mürebbi-i Numune(Lokman Sûresinin tefsiri), s. 211-212.

Salı, 11 Ocak 2022 07:55

O, Açığı da Gizliyi de Bilir

Ey Nefsim! Sen Allah’ın her an seni gördüğünü ve nerede olursa olsun yaptıklarından hesaba çekeceğini bilmez misin?

Rabbimiz Allah, biz kullarını her an gözetlemektedir. İyi-kötü yaptıklarımızdan haberdardır. Çünkü Allah açığı da gizliyi de bilir.

Bu gerçek Lokman suresinde şu şekilde ifade edilmektedir:

“…Şüphesiz yapılan iş bir hardal tanesi ağırlığında olsa ve bir kayanın içinde yahut göklerde ya da yerin içinde bile olsa, Allah onu çıkarır getirir. Çünkü Allah en gizli şeyleri bilendir, her şeyden hakkıyla haberdar olandır.”[1]

Peygamber Efendimiz de (s.a.a): “İhsan, Allah'ı görür gibi ibadet etmendir. Sen O'nu görmüyor olsan da O seni görmektedir…” hadisiyle, kişinin kulluk görevini yerine getirirken her an Allah’ın gözetiminde olduğu gerçeğini bizlere ifade etmiştir.

Allah her an bizimle beraberdir. Bu durum Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim’deki şu ayetlerle açık bir şekilde ifade edilmektedir:

“Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız.”[2]

“Onlar, bizim onların sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmeyeceğimizi mi sanıyorlar?”[3]

“(Habibim!) De ki: 'İçinizdekileri gizleseniz de açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ve yerde olanları da bilir.”[4]

Bize düşen görev, Rabbimizin her an bizimle beraber olduğunu unutmamaktır. Sorumlu davranmaktır.
Bir insan kendini gören birileri varken haramlardan uzak duruyor ama yalnız başına olduğu zaman bu haramları işleyebiliyorsa bu ayetleri bir daha okumalı ve kendine: ‘Ey Nefsim! Sen Allah’ın her an seni gördüğünü ve nerede olursa olsun yaptıklarından hesaba çekeceğini bilmez misin?’ diye seslenmelidir.

O halde Allah’ın bizi her an gördüğüne ve gizli açık söylediklerimizi bildiğine inanmış kimseler olarak söz ve davranışlarımızda dürüst olmalıyız.

Nerede olursak olalım iyilik ve dürüstlükten asla ayrılmamalıyız. Hesabını veremeyeceğimiz söz ve davranışlardan uzak durmalıyız.

Rabbimizle irtibatımızı sağlayan ibadetlerimizi güzel yapmalıyız. Güzel konuşmalı, güzel davranmalı, işlerimizi de güzel yapmalıyız.

İnsanlarla ilişkilerimizde adalet, cömertlik, nezaket, güven ve hoşgörü gibi karşımızdaki insanlara huzur veren güzel ahlakımızla herkese örnek olmalıyız.

Ancak bu şekilde dinimizi yaşadığımızda gerçek anlamda imanın ve İslam’ın tadını almış oluruz.

[1] Lokmân/16.

[2] Kâf/16.

[3] Zuhruf/80.

[4] Âl-i İmrân/29.

Salı, 11 Ocak 2022 07:36

Kasım Süleymani’nin Mücadelesi

  ABD Ortadoğu bölgesinde uluslararası terörizme karşı mücadeleye komuta eden bir adama neden resmi ve diplomatik bir ziyaret sırasında açık bir şekilde suikast yapsın? Kasım Süleymani’nin acımasız bir şekilde şehit olmasına karar verenler, onun hangi özelliğinden korkuyordu? Kötü niyetli düşmanlar onun uzun yıllar boyunca şehadet arzusu ile yaşadığının farkında değildi.
 

PLANLARIN BOZUCUSU

Yıllar önce Batılı ve bölgedeki bazı medya kuruluşları "Sykes-Picot anlaşmasının sonu"nu tartışmaya başladığında, çok az sayıda kişi bunu ciddiye aldı. Akımların bölgede ve ülkelerin yasal sınırlarında jeopolitik değişim için bir planı olduğuna inanmak zordu. Ancak IŞİD, 10 Haziran 2014'te Irak'ın Musul ilini işgal ederek sözde Irak ve Şam İslam Devleti'nin kurulduğunu ilan ettiğinde, bu tarihi anlaşmanın sona ermesinin fısıltıları daha çok duyuldu. O günlerde “Kasım Süleymani” ve “Ebu Mehdi el-Mühendis” gibi önemli isimler Irak’ta ve Suriye’de bu girişime karşı ön safta yer almıştı.

Süleymani ve El-Mühendis'in şehit edildiği Bağdat Havaalanı giden yolda, iki tarafa da dev posterleri asıldı.

BÖLGEDEKİ ÜLKELERİ BÖLME PLANI

Demografik yapıyı değiştirme, sınır değiştirmesi ve bölgedeki büyük ülkeleri küçültme planları 2003 Irak işgalinden bu yana ilgi odağı olmuştu. Bu planlardan biri Irak ve Suriye'yi bölme ve Irak’ın batısındaki bölgelerin Suriye’nin doğusu ile birleştirmektir. Diğer bir plan ise “Joe Biden”in destekçisi olduğu Irak'ın Sünni, Şii ve Kürt olmak üzere üç bölgeye bölünmesi projesidir.

IRAK: PARÇALANMA SÜRECİNİN İLK AŞAMASI

2006 yılı, bir tarafta Irak şehirlerinin savunmasız halkının, diğer tarafta ise ABD ve Suudi Arabistan tarafından oluşturulan ve önce işgalcilere karşı savaşmak için gelerek daha sonra Müslümanları öldürmeye kalkışan El Kaide adlı bir grubun olduğu yıkıcı bir savaşa denk geldi.

Kasım Süleymani’nin (Kudüs Gücü'nün eski komutanı) o yıllardaki rolü çok hassas ve etkili olmuştur. Hem Şiiler, hem Sünniler hem de Kürtler, Irak'ta muazzam kişisel ve manevi etkiye sahip olan bu adama güveniyordu ve Amerikalı generaller bunu çok iyi biliyorlardı. Öyle ki, Eski Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Mesut Barzani de 2014 yılında IŞİD karşısında kendini yapayalnız hissettiğinde Şehit General Süleymani’den yardım istemişti.

SURİYE: BÖLGENİN PARÇALANMA SÜRECİNİN İKİNCİ AŞAMASI

Suriye’de “Bölgesel Değişim Hareketi” 2011 yılına uzanmaktadır. Çok az sayıda kişi, bölgede istikrar ve güvenlik adasıyla tanınan bu ülkenin kısa sürede onlarca terör örgütünün yuvası olmasını ve binlerce kiralık teröristin komşuların açtığı sınırlardan bu ülkeye akın edeceğini tahmin ediyordu. Yaklaşık üç yıllık bir süre içinde, tekfirci teröristler Şam'ın yakınına kadar yayıldılar. Suriye’yi bölmek amacıyla Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Katar da dahil olmak üzere bölgedeki birçok ülke, Avrupa ve ABD ile birlikte Şam hükümetini devirme konusunda anlaştı. Bu kriz sırasında Suriye ordusunun komutanlarına ve bu ülkenin liderlerine direniş ile bu aşamayı aşacakları konusunda özgüven veren yalnızca “Kasım Süleymani”idi.

IRAK: PARÇALANMA SÜRECİNİN ÜÇÜNCÜ AŞAMASI

Bağdat ve Irak’ın bazı şehirleri Aralık 2013’ün son günlerinden Ocak 2014’ün arasına kadar gergindi. Bir yandan muhalif siyasi akımlar hükümet üzerindeki baskıyı yoğunlaştırmış, diğer yandan ise el-Enbar ilinin halkı protesto gösterileri düzenlemişti. Iraklı muhalif gruplar ve bölgedeki El Kaide ve IŞİD yanlısı hükümetler ile Batılılar el-Enbar’da toplanan protestocuları “devrimci aşiretler” ve “hükümet muhalifleri” olarak adlandırmıştı ve protestocuların Suriye'deki terörist gruplarla bağlantılı olduğunu ve çadırlarında silah sakladıklarını söyleyen Nuri el-Maliki’nin çığlıklarını kimse duymuyordu. Yaklaşık altı ay sonra, 10 Haziran 2014'te Musul'un ve bunun ardından Irak’ın 6 ilinin kontrolünün IŞİD tarafından ele geçirilme ve birkaç ilin de fiilen savaş içinde olduğu haberi dünyayı sarstı.

Aklımıza ilk gelen soru şu; Bu zor günlerde bu komployu kim engelledi? Ayetullah Sistani'nin tarihi fetvası olmasaydı, Tahran ve Bağdat arasındaki ilişkiler olmasaydı ve İran'dan silah ve takviye gelmeseydi Bağdat’ın düşüşü kaçınılmaz olurdu. Elbette, birçok Iraklı yetkili ve şahsiyet bu konuyu yıllar boyunca tekrarlamış ve İran ile ABD’nin tutumunu net bir şekilde karşılaştırmıştır. Amerikalıların Irak ile güvenlik anlaşmaları olduğu halde bu durumda bir yardımları dokunmadı.

Iraklılar, Bağdat'ın zor günlerinde “Kasım Süleymani”nin yönetiminin unutulmayacağını çok iyi biliyorlar. Savaşlara bakıldığında, “Kasım Süleymani”nin IŞİD’in Irak'ın Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin en büyük şehri olan Erbil’e sızacağını ve daha da önemlisi bölgeyi bölme planının sadece Irak ve Suriye değil, aynı zamanda Türkiye ve tüm bölgeyi kapsadığını bildiği anlaşılıyor.

ERBİL: PARÇALANMA SÜRECİNİN DÖRDÜNCÜ AŞAMASI

Erbil'in bağımsızlığının fısıltıları 2017’de IŞİD’e karşı savaşın son aylarında bir kez daha duyuldu. Ancak beklendiği gibi Kürtler, Eylül ayı sonuna ve Musul'un kurtarılmasına kadar hiçbir şey yapmadılar. O günlerde Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin “Bağımsızlık Referandumu” adı altında bir kampanya başlatmayı planladığına dair söylentiler vardı. “Hacı Kasım” günlerce bir saat uyumadan bir yandan diğer yana hareket içinde idi ve sonunda Irak ve Türk hükümetlerini istişareler yoluyla Irak Kürt Bölgesi’nin hava ve kara sınırlarını kapatmaya ikna etmeyi başardı. Irak güçleri daha sonra bir dizi daha az yoğun çatışmanın ardından Kerkük’e girdi ve 10 gün sonra IKBY Başkanı Mesut Barzani görevinden istifa etti.

ABD’LİLERİN 'HACI KASIM SÜLEYMANİ'NİN POPÜLERLİĞİNE OLAN KİNİ

ABD'nin bu dönemdeki amaç ve niyetleri, "General Süleymani"nin akıllı yönetimi nedeniyle boşa çıkmıştır. “General Süleymani”nin bölge için çizdiği gelecekte ABD ve İsrail’e yer yoktu. “Hacı Kasım” suikastının nedenlerinden biri, Amerikalıların ve bölge hükümetlerinin onun bölge halkları arasında kazandığı popülerliğinden korkmasıydı. “Hacı Kasım” bölgedeki fitne ateşini söndürmek için birçok başka katkıda bulunmuştu. Elbette Türklerin ve Katarlıların kendisi ile ilgili anılar var. Askeri üniforma giymesine ve tekfirci teröristlere karşı mücadele etmesine rağmen her zaman bir barış elçisiydi ve bölgede kapsamlı bir barışın sağlanmasını düşünüyordu. Dönemin Irak Başbakanı Abdülmehdi’ye İran’dan Suudi Arabistan’a bir mesajı iletmek ve barış yolunda adım atmak için gittiği son Bağdat ziyaretinde ABD tarafından acımasız bir şekilde hedef alındı.

Arif Abdullahi / İran İslam Cumhuriyeti Ankara Büyükelçiliği Siyasi Müsteşar

 ABD merkezli The New Yorker ‘dan Robin Wright' İran ile ilgili detaylı bir analiz yayımladı. Wright'ın analizini Kudüs Haber Ajansı Türkçe'ye çevirdi:
 

 Joe Biden göreve gelmesinden kısa bir süre sonra Rob Malley'i İran özel temsilcisi olarak atadı. 58 yaşındaki Malley Fransa'da büyümüş ve Paris'te lisedeyken Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile aynı sınıfta okumuştu. Yale ve Harvard hukuk fakültelerini bitiren ve Rhodes bursu kazanan Malley, Yargıtay hakimi Byron White'ın sekreterliğini yapmıştı. Düğün törenini Ruth Bader Ginsburg yönetmişti.

 

Malley'in Orta Doğu tecrübesi uzun. Babası sömürgecilik karşıtı hareketlere verdiği destekle bilinen Fransız bir gazeteci. Clinton yönetiminde Ulusal Güvenlik Konseyi'nde çalışan Malley, Camp David barış görüşmelerine dahil olmuştu. Görüşmeler 2000 yılında başarısızlıkla sona erince Malley, Yaser Arafat'ın uzlaşmazlığı sebebiyle zirvenin başarısızlığa uğradığı konusunda geleneksel analizlerden farklı konuştu. Arafat'ın kabul etmesi çok zor olan teklifler yapan İsraillilerin de kabahatli olduğunu söyleyerek olayların içyüzünü açıkladı. Adeta çılgın gibi İsrail karşıtlığı suçlamasıyla karşılaştı. Eski çalışma arkadaşları onu hedef alan saldırıları “adil olmayan, uygunsuz ve yanlış” olarak nitelendirdi. Clinton'un başkanlığının sona ermesiyle Malley küresel çatışmaları takip eden Uluslararası Kriz Grubu'nda İran üzerine çalıştı. İşinin bir parçası olarak İranlı yetkililerle görüştü ve Tahran'a seyahat etti.

Obama'nın başkanlığı döneminde 2015 yılında İran nükleer anlaşmasını oluşturan ekipteydi. Resmi adı Kapsamlı Ortak Eylem Planı olan anlaşma nükleer silahların yaygınlaşmasını önlemeye yönelik son çeyrek yüzyıldan fazla bir dönemde yapılan en önemli anlaşmaydı. Britanya, Çin, Fransa, Almanya ve Rusya eşit ortaklardı ancak Birleşik Devletler'in fiili bir veto hakkı vardı ve İran da bunu biliyordu. İki yıl süren çetrefilli müzakereler sırasında İranlılar otel koridorlarında Amerikalılarla sık sık bir araya gelerek sorunları çözmeye çalıştı. Kişisel konuşmalarda yumuşak sözlü olan Malley'in müzakerelerde hukukçu kimliği öne çıkıyordu ve İranlı mevkidaşlarıyla görüşen en öndeki isimdi. Birbirlerine ailelerini anlatmışlar, cep telefon numaraları ve e-mail adreslerini değiş tokuş etmişlerdi.

 Anlaşma sadece iki yıl yaşadı. Başbakan Benyamin Netanyahu ve Cumhuriyetçi şahinlerin etkisinde kalan Başkan Donald Trump 2018 yılında anlaşmadan çekildi. Bununla kalmayıp İran'a binden fazla yaptırım uyguladı. Yaptırımların hedefinde dini lider, Dışişleri Bakanı, hakimler, generaller, bilim adamları, bankalar, petrol tesisleri, bir gemicilik şirketi, bir havayolu şirketi, hayır kurumları ve Tahran yönetimi ile iş yaptığı için Venezuela Devlet Başkanı gibi müttefikler vardı. Trump ayrıca ülkenin en güçlü askeri yapısı olan İslam Devrimi Muhafız Birliklerini de terör örgütü ilan etti ki ABD daha önce Nazi askeri birlikleri dahil başka bir ülkenin ordusuna karşı böyle bir adım hiç atmamıştı.

Trump yılları sırasında Malley Uluslararası Kriz Grubu'nun başkanlığına atandı. Bazı İranlı bağlantılarla temasını sürdürdü. Ancak Biden'ın temsilcisi olarak atandığında on yıllardır tanıdığı İranlı diplomatlar onunla görüşmeyi reddetti. Geçen ilkbaharda Viyana'da devam eden müzakereler sırasında Amerikalılar Hotel Imperial'de kalıyordu. İranlılar da sekiz blok ötedeki InterContinental'de kalıyordu. Avrupa Birliği'nden İspanyol diplomat Enrique Mora taraflar arasında teklifleri getirip götürüyordu. Diğer beş ülkenin heyetleri üçüncü bir otelde görüşüyordu.

Malley dolaylı görüşmeleri Wooddy Allen'ın The Gossage-Vardebedian Papers adlı hikayesine benzetmişti. Hikayede iki adam mektup ile satranç oynuyordu. Bir mektup “kaybolmuştu”. Hamleler kayıptı. İki oyuncu da kendilerinin kazandığını iddia etti. Satranç bitmeden kızgın bir biçimde oyunu bıraktılar. Rus temsilci Mikhail Ulyanov Viyana görüşmelerini modern diplomasi tarihindeki en ilginç müzakereler olarak nitelendirmişti. Yazdığı Twitter mesajında “Hedef bir anlaşmayı güncellemek ya da yeni bir anlaşmayı ayrıntılarıyla oluşturmak değildi. Neredeyse tamamen enkaza dönmüş bir anlaşmayı parça parça yenilemek amaçlanmıştı. Uluslararası ilişkiler tarihinde benzer bir uygulama var mıydı? Ben buna benzer Bir şey hatırlamıyorum. Ya siz?” ifadelerini kullanmıştı.

Malley bana bu tuhaf diplomasinin Kasım'da benzersiz bir aciliyet kazandığını söyledi. “İran'ın nükleer programının genişlediğini gördük ve Tahran'ın bölgesel faaliyetlerde daha girişken ve daha kavgacı olduğunu da gördük. Hesapları yanlıştı ve ateşle oynuyorlardı.” ifadelerini kullandı.

Tehlike sadece İran ile sınırlı değildi. Dünyanın tehdit altındaki nükleer düzeni de çözülme riski ile karşı karşıyaydı. Son yüzyılda şekillendirilen nükleer anlaşmaların ya vadesi dolmuştu ya da aşınmıştı ve diğer yandan ABD, Rusya ve Çin cephanelerini modernize etmektedir. Pentagon Çin'in 2030 yılı itibariyle en az bin bombaya sahip olacağını tahmin etmektedir. Nükleer silaha sahip olan dokuzuncu ülke 2006 yılı itibariyle Kuzey Kore idi ve Tahran ile yapılan müzakerelerde onuncu bir ülkenin engellenmesi hedefleniyordu.

Orta Doğu'da İsrail 1960'ların sonlarından bu yana nükleer silaha sahiptir. Suudi yetkililer de İran'ın bir nükleer bombaya sahip olması halinde kendilerinin de edineceği tehdidinde bulundu. Silah Denetim Birliği'nden Kelsey Davenport benimle konuşmasında “İran nükleer krizi dünyadan kopuk görülemez. Büyük nükleer düzen kaosta” ifadesini kullandı. Biden'ın ilk diplomatik atağı olan İran ile müzakereler başarısız olursa dünya çapında sonuçları olabilir. Hem Washington hem de Tahran anlaşmayı ihmal ediyor.

Trump'ın anlaşmayı terk edip “azami baskı” kampanyasını başlatmasından bir yıl sonra Tahran kendi yükümlülüklerini çiğnemeye başladı. Anlaşmanın izi verdiği IR-1'lerden çok daha hızlı IR-6 santrifüjleri kurdu ve hatta IR-9 gibi daha etkili modelleri geliştirdi. Santrifüjler gaz halindeki uranyumu zenginleştiren uzun tüplerdir. Yerçekimi kuvvetinden bin kat fazla yani süpersonik hızlarda dönerler. İran ayrıca uranyum zenginleştirme saflığını barışçıl nükleer enerji ve tıbbi araştırma için kullanılan ve anlaşmanın izin verdiği üst sınır olan yüzde 4'ten yüzde 60'a çıkarmıştır. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı başkanı Rafael Grossi Mayıs ayında “Sadece bomba yapan ülkeler bu seviyeye erişmektedir” demişti. Silahlarda bu oran yüzde 90'dır ve İsrailli yetkililere göre belirleyici bir dönüm noktasıdır.

Eski Mossad istihbarat direktörü ve halihazırda İsrail Savunma Bakanlığı'nda çalışan Zohar Palti bana “Kendimize İran'ın yüzde 90 oranında zenginleştirme yaptığı bir noktaya gelmesine nasıl izin verildiğini sorduğumuz bir noktaya gelmek istemiyoruz” dedi. İran'ın bir bomba için yeterli yakıt üreteceği meşhur “ani çıkış” için gereken zaman aniden kısalarak bir yılı geçkin bir süreden sadece üç haftaya düşmüştür. Hükümetten üst düzey bir yetkili, “Bu gerçekten kısa ve kabul edilemeyecek kadar kısa” ifadesini kullandı. “Her gün santrifüjleri döndürüyorlar ve her gün uranyum depoluyorlar. Ani çıkış zamanı kısalmaya devam ediyor.” Bir bomba üretmek için zenginleştirilmiş uranyumu silah haline getirmek, bir savaş başlığına eklemek ve bunu füze gibi bir teslimat sistemine entegre etmek gibi adımlar gerekiyor.

İsrail, İran'ın ilerleyişini yavaşlatmaya çalışmaktadır. İran'ın nükleer programının babası sayılan Muhsin Fahrizade 2020 sonlarında eşi ve korumalarının olduğu aracın içindeyken suikast ile öldürüldü. Binlerce mil ötedeki katil park halindeki bir pikaba monte edilmiş makineli tüfeği yapay zeka ve uydu bağlantısı kullanarak çalıştırdı ve Fahrizade'yi yaylım ateşine tuttu. Tahran nükleer tesislerdeki gözlem kameralarına erişimi engelleyerek Uluslararası teftişi kısıtlayan bir yasa ile buna yanıt verdi. Uzmanlar İran'ın sinsice ilerleyerek bir bomba yapmayı düşündüğünden endişe ediyor. Grossi'ye göre İran'ın tesislerini izlemek çok bulutlu bir havada uçmak gibi.

 Malley bana bu ilkbaharda gerçekleşen ilk altı diplomatik tur ile “gerçek ilerleme” kaydedildiğini söyledi. Haziran ayında Trump'ın yaptırımlarının büyük bölümünü kaldıran bir nükleer paket sundu. “Herkesin, yani Avrupalılar, Ruslar ve Çinliler ile o zaman İran heyetinin de ortak algısı bir anlaşmanın çerçevesini görebileceğimiz yönündeydi. Herkes gerekli tavizleri vermeye hazır olsaydı bu yönde yol alabilirdik” ifadelerini kullandı.

İran'daki cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından bu yıl müzakereler donduruldu. Eski cumhurbaşkanı ve reformcu Hasan Ruhani, Birleşik Devletler ile angajman zemininde 2013 ve 2017 seçimlerini kazanmıştı. Ancak Trump'ın yaptırımları nükleer anlaşmanın ekonomik kazanımlarını sabote etti ve İranlıların büyük bölümü oy verme zahmetine girmedi. Katı bir ideolog ve yargı erki başkanı olan İbrahim Reisi seçimi kazandı. ABD, 1988'de beş bin muhalifin bir kısmının idamı emrini veren “ölüm komisyonundaki” rolüne dikkat çekerek Reisi'yi zaten yaptırım listesine almıştı. Ağustos'ta görevi devralırken yaptığı konuşmada “milli gücün bütün parametreleri güçlendirilecek” vaadinde bulundu.

Malley, müzakerelerin çok geçmeden yeniden başlaması umuduyla takım elbiselerini Viyana'daki otelde bırakarak ayrıldı. Ancak beş ay geçti ve İran'ın nükleer programı daha da ilerledi. Sonuçta Malley de takımlarını evine göndertti. Kasım sonlarında diplomasi yeniden başlayınca Malley bana İran'ın programının KOEP tarafından konulan sınırları darmadağın ettiğini söylemişti. “Bu ilerlemeleri kaydettikçe nükleer silahların yaygınlaşmasını engellemeyle ilgili pazarlık yaptığımız fayda anlaşmasını tedricen boşaltmaktadır” ifadesini kullandı. Biden yönetimi karşı çıkmaktadır. Malley “İran nükleer programını geliştirdi diye daha kötü bir anlaşmayı kabul etmeyeceğiz” ifadesini sözlerine ekledi. Kısa bir süre sonra anlaşmayı diriltmeye çalışmak “bir cesedi diriltmeye çalışmaya eşit olacak” dedi. İşte o zaman ABD ve müttefikleri “İran'ın nükleer programından kaçmanın yolunu bulmak zorunda kalabilir” şeklinde konuştu. Dışişleri bakanlığından üst düzey bir yetkili de anlaşmaya dönüş olmazsa İran'ın nükleer gücün eşiğindeki bir ülke olmaya çalışması “makulden, mümkünden ve hatta muhtemelden fazlasıdır” dedi.

Kapalı kutu İsrail'dir. İsrail'in yeni başbakanı Naftali Bennett Eylül ayında BM Genel Kurulunda yaptığı konuşmada “İran'ın nükleer programı da bizim müsamahamız da doruk noktasına ulaşmıştır. Kelimeler santrifüjlerin dönmesine engel olmuyor” dedi. İsrail İran'a yönelik muhtemel askeri saldırılar için yakında eğitimlere başlayacaktır. Aralık ayında Washinton'u ziyaret eden Savunma Bakanı Benny Gantz, Biden yönetimine İsrail ile ortak bir askeri tatbikat düzenlemesi çağrısı yaptı. Palti bana “İran'ın nükleer programı ile ilgili sorun şu ki an itibariyle onları durduracak diplomatik bir mekanizma yok” dedi. “Caydırıcı bir güç yok. İran artık korkmuyor. Onlara dur işareti vermeliyiz” ifadeleriyle sözlerine devam etti. ABD'li yetkililer İsrail'in Tahran'ı sık sık kışkırtan ve diplomasiyi geri plana iten saldırılarına karşı çıkıyor.

Eğer bir anlaşma yapılırsa İran yine de teknolojik ilerlemeyi tersine çevirebilir. Ancak kazanılan bilgi çevrilemez. Kelsey Davenport, “İran'ın nükleer programı son yılda yeni kilometre taşlarına ulaşmıştır” sözlerini kullandı. Sözlerine “Onlar yeni yeteneklerde ustalaştıkça bizim bir ülkenin hangi yoldan nükleer silah peşinde koşabileceği anlayışımız da değişecek” dedi. Biden yönetimi mutabakata dönmeye aracılık etse bile Cumhuriyetçiler onu ortadan kaldırmaya yeminlidir. Teksas Senatörü Ted Cruz, Ekim ayında attığı bir tweet'ta “İran ile bir anlaşma Senato tarafından onaylanmadığı sürece – Biden bunun gerçekleşmeyeceğini biliyor – gelecekteki bir Cumhuriyetçi başkanın onu tekrar yırtıp atma ihtimali yüzde yüzdür” yazmıştı.

Nükleer müzakerelerin bu yılın başlarında başarısızlığa uğramasının ardından ABD'nin Orta Doğu ve Güney Asya'daki askeri operasyonlarına başkanlık eden isim General Kenneth (Frank) McKenzie ile birlikte Irak'ın uzak batı çöllerindeki el-Esed Hava Üssü'ne uçtum. Bu, Irak, Suriye, Afganistan, Katar ve Lübnan'ı kapsayan kapsamlı bir turun bir parçasıydı. Bir C-17'nin mağaraya benzeyen kabininde Amerikan bayrağı ile kaplı bir oda büyüklüğünde bir konteynerde yalnız başına oturuyordu.  McKenzie'nin İran ile askeri tecrübesi korkulu ve kanlı olagelmiştir. Genç bir subayken ABD'nin Beyrut'taki barış gücüne düzenlenen saldırıda 241 Amerikan askeri hayatını kaybetmişti. Bu, İkinci Dünya Savaşı sırasındaki Iwo Jima çatışmasından bu yana bir günde yaşanan en yüksek kayıptı. Reagan yönetimi İran'ı ve yeni oluşan vekili Hizbullah'ı suçladı. Neredeyse 40 yıl sonra McKenzie bana Tahran'ın nükleer gücünün şimdi teşkil ettiği yegane tehlikeden o zamanlar çok uzakta olduğunu söyledi.

Trump döneminde Birleşik Devletler ile İran arasındaki husumet arttı. Trump'ın Devrim Muhafızlarının seçkin bir kanadı olan Kudüs Gücü'nün saygın komutanı General Kasım Süleymani'yi öldürme emri verdiği 2020 yılında gerilim zirve yaptı. Süleymani yerel müttefiklerle görüşmek için Bağdat'a vardığında McKenzie bir M-9 Reaper dronunun Generalin konvoyuna dört adet Hellfire füzesi fırlatması emrini verdi. Süleymani ve diğer dokuz kişi parçalanmıştı. Onun sıkça fotoğraflanan kopmuş kolu yüzük parmağında taşıdığı büyük kırmızı taşlı yüzükten teşhis edildi.

 İran bundan beş gün sonra El Esad Hava Üssüne her biri en az 450 kg başlık taşıyan 11 balistik füze gönderdi. ABD istihbaratı İran'ın füzeleri konuşlandırmasını izlemişti ve Amerikalıların savaş uçakları ile personelin yarısını boşaltmak için birkaç saati vardı. Bir hava seferberlik bölüğüne komuta eden Yarbay Staci Coleman kendisine bağlı 160 personelden kimlerin ayrılacağına ve “duygusal olarak hazır” kimlerin kalacağına karar vermek zorundaydı. Daha sonra askeri müfettişlere “Kimin yaşayıp kimin öleceğine karar veriyordum. Gerçekten de arkada kalanların öleceğini düşünüyordum” şeklinde konuşmuştur. El Esad'ı terk eden personelin çoğu endişe içinde kalanlara sarılıyordu. 1953'teki Kore Savaşı'ndan bu yana hiçbir Amerikan askeri düşmanın hava saldırısında ölmemişti.

 İlk salvo gece 1'de vurdu. Başçavuş Janet Liliu müfettişlere olayı anlatırken “Sığınaklarda ne oldu, aslında oradaki atmosferi tanımlayacak hiçbir kelime yok. Ölmeye hazır değildim ancak her gelen füze anonsunda kendimi hazırlamaya çalışıyordum” sözlerini kullandı. Bombardıman dört saat sürdü. Herhangi bir devletin Amerikan birliklerini hedef aldığı en büyük balistik füze saldırısıydı. Hiçbir Amerikalı ölmedi ancak 110 asker travmatik beyin hasarı almıştı. Trump el-Esed'deki zayiatı inkar etti. Gazetecilere “Başlarının ağrıdığını duydum” dedi. İki yıl sonra bile o anda el-Esed'de bulunanların çoğu ciddi hafıza, görme ve işitme kaybı yaşamaktadır. Biri Ekim ayında intihar ederek yaşamına son verdi. 80 askere Mor Kalp madalyası layık görüldü.

 McKenzie bana el-Esed'den alınan dersin İran'ın füzelerinin nükleer programından daha acil bir tehdit haline gelmesi olduğunu söyledi. İran'ın roket ve füzeleri on yıllardır isabetlilikten çok uzaktı. McKenzie, el-Esed'de “nereyi vurmak istedilerse orayı vurduklarını” söyledi. Şimdi “Orta Doğu'yu genişlemesine ve derinlemesine etkin bir biçimde vurabilirler. Doğrulukla ve şiddetle vurabilirler.”

İran'ın ilerlemesi hem müttefiklerini hem de düşmanlarını etkilemiştir. 1979 Devrimi’nden sonra genç teokrasi Şah'ın ordusunu dağıtmış ve ekonomik yaptırım dalgalarına rağmen neredeyse sıfırdan bir ordu kurmuştur. İran 1980'lerde Irak ile sekiz yıl süren yıkıcı bir savaş yaşamıştır ve ordusu daha da yıpranmıştır. Hava Kuvvetleri hala zayıftır, gemi ve tankları vasattır ve ordusu başka bir ülkeyi işgal edip elinde tutabilecek güçte değildir.

Rejim bunun yerine uzun menzilli, yüksek isabetli ve yıkıcı gücü yüksek füze geliştirmeye yoğunlaştı. İran şu anda dünyadaki en büyük füze üreticilerinden biridir. Defense Intelligence Agency'nin raporuna göre, Orta Doğu'daki en büyük ve en çeşitli cephaneye sahiptir. Malley bana, “İran balistik füze programını komşularına baskı yapmak ya da onları korkutmak için kullandığını kanıtlamıştır” dedi. İran, Birleşik Devletler ve İsrail dahil düşmanlarının vuracağı ya da yok edeceğinden daha fazla füze ateşleyebilir. Tahran, McKenzie'nin ifadesiyle bir ülkenin durdurulması ya da yenilmesi aşırı derecede zor bir silah seviyesine ulaşmıştır. McKenzie, “İran'ın stratejik kapasitesi şimdi devasa boyuttadır” ifadesini kullandı. “Sahada üstünlük onlarda. Baskın gelme gücüne sahipler.”

 İran Hava Kuvvetleri başkanı ve eski bir keskin nişancı olan Emir Ali Hacızade kışkırtıcı cüretiyle bilinmektedir. 2019'da böbürlenerek, “Herkes bilmelidir ki 2 bin kilometre mesafedeki bütün Amerikan üsleri ve gemileri füzelerimizin menzilindedir. Kendimizi sürekli tam bir savaşa hazırlıyoruz” demişti. Hacızade, 2011 yılında esrarengiz bir patlamada 16 kişiyle birlikte hayatını kaybeden ve İran'ın füze ve dron programını tesis eden General Hasan Mukaddem'in selefidir. Onlar İsrail'i vurabilecek bir füze üzerinde çalışıyorlardı. İsrail, Hacızade'yi yeni Süleymani olarak adlandırmaktadır. McKenzie ona “pervasız” demiştir. Hacızade'ye bağlı kuvvetler 2019 yılında Fars Körfezi üzerinde uçan bir keşif dronunu düşürmüştür. El-Esed'a yönelik füze saldırısını da o yönetmiştir. Saldırıdan saatler sonra yine ona bağlı kuvvetler Ukrayna hava yollarına ait bir Boeing 737 tip yolcu uçağını Tahran uluslararası havaalanından kalkışından kısa bir süre sonra vurmuş ve 176 kişiden kurtulan olmamıştır. İran üç gün boyunca hatasını kabullenmeyi reddetse de baskılar sonucu Hacızade televizyona çıkarak itirafta bulunmuştur.

 İran şu anda Orta Doğu'da nükleer ve füze programlarını barındıran bilinen en büyük yeraltı komplekslerine sahiptir. Tünellerin çoğu ya İsrail'e bakan batıda ya da Suudi Arabistan ve diğer Körfez şeyhliklerini gören güney sahilindedir. Bu sonbaharda uydu görüntülerinden Bahtaran yakınlarında yeni bir yeraltı inşaatı tespit edilmiş olup en kapsamlı komplekstir. Kayalara oyulan tüneller yerin 500 metre kadar altına gitmektedir. Bazı kompleksler kilometrelerce gitmektedir. İran bunlara “füze şehirleri” demektedir.

 Devrim Muhafızları 2020 yılında ABD büyükelçiliği baskınının yıldönümü vesilesiyle Hacızade'nin yeraltındaki bir füze cephanesini teftiş ettiğini gösteren bir video yayınladı. Arka planda gizemli bir müzik çalarken o ve diğer iki Devrim Muhafızları komutanı sıra sıra yığılmış füzelerle dolu bir tünelde yürüyordu. Arka planda General Süleymani'nin kaydedilmiş sesi yankılanıyordu: “Bu savaşı siz başlattınız, ancak sonunu biz belirleyeceğiz.” Yeraltındaki bir tren yolu ard arda hızlı fırlatışlar için İmad füzelerini taşıyordu. İmad'lar bin 600 kilometre menzile sahip olup konvansiyonel ya da nükleer başlık taşıyabilmektedir.

İsrail Füze Savunma Organizasyonu'nun birinci başkanı Uzi Rubin bana İran'ın füze programının “Pakistan'ınkinden çok daha ileride” olduğunu söyledi. Uzmanlar İran ile 1980'lerde Tahran'ın programını besleyen Kuzey Kore'yi kıyaslıyor. Kaliforniya Monterey'deki Middlebury Institute of International Studies'ten Jeffrey Lewis, bana İran'ın bazı füzelerinin Pyongyang'ınkilerden üstün olduğunu ifade etti. Uzmanlar Kuzey Kore'nin şu anda İran'dan füze teknolojisi ithal ediyor olabileceğini düşünmektedir.

ABD istihbarat değerlendirmelerine göre, İslam Cumhuriyeti'nin elinde binlerce balistik füze bulunmaktadır. Doğuda Hindistan ve Çin'in derinlikleri, kuzeyde Rusya, batıda Yunanistan ile Avrupa'nın diğer bölgeleri ve Afrika boynuzunda Etyopya'ya kadar olmak üzere her yönde yaklaşık 500 kilometre kadar gidebilmektedirler. Yüz kadar füze İsrail'e ulaşabilir. İran ayrıca karadan ya da gemiden atılabilen, düşük irtifada uçabilen ve çok yönlü saldırı gerçekleştirebilen yüzlerce seyir füzesine sahiptir. Balistik füzelerden farklı olarak motorları ateşleme esnasında parlayarak yanmadığı için radar ya da uydular tarafından tespit edilmeleri zordur. Seyir füzeleri Fars Körfezi'ndeki güç dengesini değiştirmiştir. İran 2019 yılında Suudi Arabistan'daki iki petrol tesisine seyir füzeleri ile dronlar göndermiş ve dünyanın en büyük tedarikçisinin petrol üretimini geçici olarak yarıya düşürmüştür.

 Biden yönetimi nükleer anlaşma konusunda ilerlemeyi kullanarak sonuç olarak diplomasiyi genişletmeyi ve bölgesel gerilimi düşürme müzakerelerine İran'ın komşularını da dahil etmeyi ummaktadır. Malley bana “KOEP'i canlandırmayı başarsak bile bu sorunlar bölgeyi zehirlemeyi ve onu istikrarsızlaştırma riskini sürdürecek. Devam ederlerse cevap sert olacak” dedi. Çok geç olabilir.

 Tahran nükleer programında olduğu gibi füzelerini de tartışmaya açmaya niyetli görünmüyor. Jeffrey Lewis “Bir kez para harcayıp tesisler kurduğunuzda ve insanları eğittiğinizde, bu füzelere göre tesis edilmiş askeri birimlere bu füzeleri ulaştırdığınızda onları muhafaza etmek isteyen devasa bir kitle olur. İran'ın füze programının kısıtlanması umudu olduğunu düşünmüyorum” demiştir. Cumhurbaşkanı Reisi de seçilmesinin ardından “Bölgesel meseleler ve füze konusu müzakere edilemez” açıklamasında bulunmuştu.

McKenzie ile birlikte bir silahlı Osprey helikopter konvoyu içinde el-Esed'den Suriye'ye geçtik. Biz sınırı geçerken silahlı askerler arka kapakta pozisyon almışlardı. İlk durağımız Fırat Nehri'ndeki petrol sahası çalışanları için kurulmuş eski bir yapı olan Green Village oldu. Orada en son IŞİD'e karşı nihai askeri kampanyaların yürütüldüğü 2019'da bulunmuştum. IŞİD'e karşı savaşan Kürt milislere yardım ve danışmanlık için 2015 yılından bu yana küçük bir ABD birliği Suriye'nin kuzeydoğusunda konuşlanmıştır. Onların resmi görevi IŞİD artıklarını zabt etmektir. Gayriresmi olaraksa İran'ın Irak üzerinden stratejik sınır geçiş noktalarına erişimini engellemeleri beklenmektedir. Bir zamanlar sessiz bir ileri karakol olan Elbu Kemal çölü, Green Village'ın 100 km güneydoğusundadır. IŞİD'li cihatçılar 2014'ten bu yana orayı ellerinde tutmaktaydı ve Suriye ile Irak arasında kullandıkları ana geçiş noktası haline gelmişti. 2017 yılında İran destekli Şii milisler ile Suriye Ordusu orayı ele geçirdi. İran'ın vekilleri IŞİD'in yönetimindeki toprakların büyük bölümünü o zamandan bu yana siyasi ve askeri olarak ele geçirdi. Irak Ordusu'nun ve ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri'nin kurtardığı bölgeler de buna dahildir. ABD'li üst düzey bir subay bana, “İran'ın başına şu ana kadar gelen en iyi şey, ABD koalisyonunun IŞİD'i sürmesidir” demişti. İran şimdi Elbu Kemal'i vekil milislerine füze ve teknoloji sızdırmak için stratejik bir bağlantı noktası olarak kullanmaktadır. Gizlice geçirilen materyalin içinde roketleri güncellemek için kullanılan kitler de vardır. Kontrolü zor olup hedefi nadiren vuran ve “aptal” olarak adlandırılan roketlere GPS navigasyon eklenerek daha uzun menzilli ve daha yüksek isabet oranına sahip güdümlü füzeler elde edilebilmektedir.

Malley bana, ABD ve bölgenin “İran'ın vekillerine gelişmiş silah tedarik ve paylaşım derecesinden endişe ettiğini” söyledi. İran Süleymani yönetiminde “direniş eksenini” Lübnan'da Hizbullah, Yemen'de Husiler ve Filistin topraklarında Hamas ve İslami Cihad'ı da içine alan 6 ana milis gücüyle genişletti. 1980 ve 1990'larda direniş koalisyonu ölümcül olsa da intihar saldırısı ya da rehin alma gibi amatör eylemler gerçekleştiriyordu. Şimdi bu kuvvetler koordineli ve iyi techizatlı oup bölge çapında plan yapmaktadır. Washington Institute for Near East Policy'den Michael Eisenstadt bana, “Çoğu ülke ne alabileceğine bakar ve orada olanla ortaklık tesis etmeye çalışır. Bu, bölgedeki birbirine en bağlı ittifak sistemi” demişti.

Birleşik Devletler ordusu hala İran'ın yaptığı ya da hayal ettiği herhangi bir şeyden çok daha güçlüdür. Ancak İran da giderek daha kurnazlaşan bir hasım olduğunu kanıtlamıştır. Yabancı mühendis ve bilim adamlarından oluşan bir nesli silah montajı konusunda eğitmiştir. Suudi Arabistan'daki askeri ve sivil hedeflere füze fırlatan Husi isyancılara ulaşmak üzere füze parçalarıyla dolu uyruksuz yelkenlileri denize salmıştır. Eski “aptal” roket teknolojisini Hamas ve İslami Cihad'a tedarik etmiştir. Ebu Kemal'den geçen “hassas hedefleme” kitlerinin çoğu İsrail'i daha isabetli vurmak ve daha derinlerine ulaşmak için kısa menzilli roket ve füzelerini güncelleyen Hizbullah'ın bulunduğu Lübnan'a gitmektedir. Tahminlere göre Hizbullah'ın en az on dört bin füzesi ve yüz binden fazla roketi vardır. Çoğu İran'ın lütfudur. McKenzie bana “İsrail'i oldukça isabetli bir şekilde vurabilme gücüne sahiptirler ve geçmişte bu yoktu” dedi.

 Üst düzey bir deniz istihbarat subayı bana İran'ın 2016 ile 2021 arasında kat ettiği yolun “gerçekten dikkate değer” olduğunu söyledi. Füze teknolojisini dağıtmak stratejik açıdan uygun maliyetlidir. Füzelerin fiyatı onları korumak için gerekli savunma sistemlerinden kat kat düşüktür. Dışişleri Bakanlığına göre İran direniş koalisyonunu desteklemek için yılda 2 ila 3 milyar dolar harcamaktadır. Yine de bu, ABD'nin müttefiklerinden birisi olan Suudi Arabistan'ın kat kat altındadır.

İran şimdi birkaç yönde çok uzaklara erişebilmektedir. Merkez Komutanlığından kıdemli bir istihbarat subayı durumu “Irak'tan dışarıya, örneğin 700 kilometre giden bir çember hayal edebiliyorsanız bunu çizin. Yemen'de aynı şeyi yapın ve çemberi çizin. İran'ın sağladığı menzil ve yeteneği hemen görürsünüz. Suriye'de de aynı şeyi düşünebilirsiniz zira Irak'ta yaptıklarını muhtemelen Suriye'de de yapabiliyorlardır. Önemli olan bu çemberlerin şimdi kesişiyor olmasıdır” sözleriyle açıkladı.

 İran, Birleşik Devletler'i Afganistan'da olduğu gibi sonunda bütün Orta Doğu'dan çıkarmak için taciz ederek kumar oynuyor. Malley onun bölgedeki faaliyetleriyle uğraşılmak zorunda kalınacağı zamanın uzak olmadığını belirtti. “Eğer bu olmazsa ABD'den Çin'e kalıcı bir yön değişikliği olacaktır ve bir kazan her zaman çok daha tehlikeli bir patlamadan bir adım ya da yanlış bir adım uzaklığındadır” ifadelerini kullandı. Yedi Amerikan başkanı İran'ın siyasi nüfuzu ile askeri baskı gücünü frenlemeyi başaramamıştır.  İranlı öğrencilerin 40 yıl önce ABD büyükelçiliğini ele geçirip 52 Amerikalıyı 14 ay boyunca rehin tutmasından bu yana güvensizlik sadece daha da derinleşmiştir. O dönem rehin alınanlardan olan John Limbert bana “İki taraf da karşıdakini şeytani, kötü ve yalancı görüyor. Birinin özellikle taviz olarak sunduğu bir öneri diğerinin hile ve aldatma aracına dönüşüyor” dedi.

Trump'ın baskısı karşısında Tahran geri adım atmak yerine nükleer ve füze programlarını hızlandırdı. Kıdemli bir Dışişleri Yetkilisine göre yaptırım gibi seçenekler tükenmiş durumda. “Açıkça olmasını istediğimiz sonuçları vermedi.” Başkan Biden'ın diplomasi dışında birkaç önleyici aracı var ve askeri eylemler çekici gelmiyor ya da etkin uzun vadeli opsiyonlar değil. Biden göreve gelmesinden beş hafta sonra İran'ın nükleer silahları yaygınlaştırma ağını dağıtmaya çalıştı. ABD'ye ait iki F-15 uçağı Ebu Kemal'e yedi adet 200 kilogramlık bombalardan bıraktı. Hava saldırısı İran'ın vekil örgütlerinden birinin Irak'ta Amerikan kuvvetleri tarafından kullanılan bir üsse yaptığı roketli saldırıya cevaben yapılmıştı. Amerikan bombalarının fazla bir etkisi olmadı. Merkez Komutanlığından üst düzey bir istihbarat subayı bana “Yerde çukur açmadan akışı durduramazsınız. Aslında bence yedek yolları var ve çok hızlı hareket ediyorlar” dedi.

 İsrail Ebu Kemal'e ve civarına onlarca ve Suriye'deki İran hedeflerine yüzlerce hava saldırısı düzenledi. Sınırdan silah ve mühimmat akışı hala sürmektedir. Biden korkutmayı da denedi. Ekim ayında bir Amerikan B-1B bombardıman uçağı Güney Dakota'dan havalanarak İran'ın muhitine uçtu. Mısır, İsrail, Suudi Arabistan ve Bahreyn'den savaş jetleri ona Orta Doğu'da eşlik etti. Ekim 2020'den bu yana Birleşik Devletler yedi B-52 bombardıman uçağını İran civarına gönderdi. Kıdemli subaylar bile böyle taktiklerin etkinliğini sorgulamaktadır. Deniz istihbarat subayı “Bence dağıtmak kolay, peki ya tavrını değiştirtmek için sürekli baskı? Bu yerdeki sahalarda bazı yetenekler geliştirme kararı gerektirmektedir ki ulusal bir öncelik perspektifinden bununla o kadar da ilgilenmediğimizi söylediğimizi düşünüyorum.” ABD'li yetkililer bu uçuşların İran'ı korkutmaktan ziyade bölgedeki müttefiklere güven verdiğini kabul ediyor.

Tahran korkusuz görünüyor. Ekim ayında Suriye'nin Tenef ilinde iki yüz Amerikalının bulunduğu askeri bir karakola bir dron saldırısı düzenledi. Tenef'in geniş stratejik değeri Bağdat ile Şam arasındaki hayati karayolu ve Lübnan ile Akdeniz'de giden rota üzerinde olmasından kaynaklanmaktadır. ABD'nin gayriresmi hedefi İran'ın silahlarının taşınması ve nüfuzunun engellenmesidir. Hizbullah'a ait bir haber sitesi, İran'ın Tenef'e saldırısını Amerikalıları Orta Doğu'dan çıkarmak için “karşılaşmada yeni bir aşama” olarak tanımlamıştı. İran'ın Irak'taki vekilleri de büyük hedeflere saldırmıştır.

7 Kasım'da üç dron Başbakan Mustafa Kazımi'nin evine saldırdı ve bazı korumalar yaralandı. Saldırı Ekim ayında yapılan ve İran destekli partilerin onlarca sandalye kaybedip hile yapıldığı iddiasında bulundukları meclis seçimlerinin ardından geldi. Bir televizyon kanalına röportaj veren McKenzie, İran'ın vekillerini bir devlet başkanına karşı “suç” eyleminde bulunmakla suçladı. “Gördüğümüz şudur ki yasal yolla iktidara gelemeyen İran ile bağlantılı gruplar şimdi hedeflerine ulaşmak için şiddete başvuruyor” dedi. Saldırı başta iki Şii milis grubuyla, Ketaib Hizbullah ve Asaib Ehlül Hak ile ilişkilendirildi. İkisi de Elbu Kemal'de silah transferiyle ilgilidir. İran'ın yeni Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Eylül ayında New York'taki BM Genel Kurulu'na katıldığı zaman onunla iki kez görüştüm.

O, yıllar boyunca Süleymani'nin dışişleri bakanlığındaki adamı olarak görülüyordu. O, Birleşik Devletler'in nükleer anlaşmadan uzaklaştığına ve devasa yaptırımlar uyguladığına dikkat çekti. “Eğer güvensizlik duvarı küçültülebilirse bazı ortak noktalar bulunabilir ancak o duvar çok yüksek. Kendi paramızla hayat kurtaran aşılara erişemiyorsak iki ülke arasında güvenin izine bile rastlanmaz” dedi. Emir Abdullahiyan Amerikalıların iyi niyetlerini ispat etmek için Biden'ın ilk önce yaptırımları kaldırıp İran'ın Güney Kore gibi diğer ülkelerdeki milyarlarca dolarlık dondurulmuş varlığını serbest bırakması gerektiğini söyledi. “Bir anlaşmaya varabilirsek daha da ilerlemek için bu anlaşma kullanılabilir. Başarısız olursa ülkenin geleceğini KOEP'e bağlamadığımızı zaten söylemiştik” şeklinde konuştu. Malley, iki ülkenin de aynı anda mutabakata döneceği ve sonrasında sıradaki adıma karar vereceği tahmininde bulundu.

 ABD yönetimi İran'ı nükleer alandaki gelişmeleri geri çevirdiğini, eski santrifüjlere döndüğünü, uranyum stokunu azalttığını ve tam teftişe izin verdiğini ispatlamadan ödüllendirmek istemiyor. Beş dünya gücü ile çalışan ABD bir şekilde nükleer anlaşmayı eski haline getirmeyi başarabilir. İran içeride ve dünyada benzersiz zorluklarla karşı karşıya. İlk devrimciler ölüyor ve onların torunları ideolojiden çok sosyal medyayla ilgileniyor. 2021'de üç yüzden fazla bölgede su ve elektrik kesintileri protesto gösterileri patlak verdi. Yine düşük ya da ödenmeyen maaşlar için göstericiler sokaklara çıkmıştı. Ancak üst düzey bir hükümet görevlisi diplomasinin güç kaybetmesi ve İran'ın nükleer programını hızlandırması durumunda ABD'nin 2022'nin ilk çeyreğiyle birlikte bir nükleer kriz ile karşı karşıya kalabileceği uyarısında bulundu. McKenzie, İran ile anlaşmazlığın nasıl vuku bulacağını analiz etti. Bana, “Aniden saldırırlarsa kanlı bir savaş olacaktır. Çok kötü yaralanabiliriz. Uzun vadede kazanacağız. Ancak bir yılı bulacaktır” dedi. Ya da Birleşik Devletler'in Afganistan ve Irak'tan öğrendiği üzere muhtemelen daha uzun sürecektir. Ve İsrail ya da ABD ile tam kapsamlı bir savaş muhtemelen birden çok cephede bölgesel bir savaşı tetikleyebilir. İran daha iyi silahlanmış durumda ve siyasi ve askeri açıdan etkili şahıslar modern tarihte hiç olmadığı kadar sertlik yanlısı. Sekizinci bir ABD başkanı için nükleer anlaşma İran zorluğunun sadece başlangıcı ve en kolay kısmı olabilir. KUDÜS HABER

Kudüs Haber Ajansı - KHA 

 Bir hususu bahsetmeden geçersem hem Allaha, hem kendime, hem de sizlere nankörlük yapmış olurum. En önemli gündem maddemiz, hatta bu günün tek gündem konusu Şehit Kasım Süleymani ve arkadaşlarına karşı vefa borcumu ödemezsem yazdığım yazının hiçbir anlam ve önemi olmayacaktır. Çünkü bu yazımın esin kaynağı şehidimiz ve aziz hatıralarıdır.


İki yıl önce Bağdat havaalanında küresel terörün merkez üssü ABD tarafından şehit edilen İran İslam Cumhuriyeti Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani, Irak Haşd-i Şabi Başkanı Ebu Mehdi el-Mühendis ve arkadaşlarının şehadet yıl dönümü dolayısıyla; İmamı Zaman Hazreti Mehdi’ye (sa), Rehberimiz Ayetullah Seyit Ali Hamanei’ye, aziz İran halkına, Direniş Cephesi'ne, Ehlibeyt dünyasına, Müslümanlara, mazlumlara, tüm insanlık alemine sabır ve başsağlığı diliyorum. Şehit Süleymani ve El-Mühendis başta olmak üzere üzerimizde emek ve hakları olan bütün şehitlerimizi özlem, rahmet ve minnetle anıyor; aziz hatıralarının önünde saygıyla eğiliyorum.

Direniş'in kahraman evlatlarından değerli dostum Celaleddin Yurtoğlu'nun, büyük bir cesaret ve kararlılık örneği sergileyerek ABD'nin Ankara büyükelçiliğine gidip Şehit Süleymani'nin hayatını konu alan "Şehit'ten Hatıralar" kitabını görevlilere verme teşebbüsü ve 7sabah.com sitesi yazarı Ghoudsi Khanandeh'ın Facebook hesabının kısıtlanmasını "Sosyal medya kısıtlamaları, Kasım Süleymani korkusu ve hiçliğin emperyalist emelleri…" başlığıyla "Özün Sözü" köşesine taşıması, akabinde ise Direnişin kahraman evlatlarından Muhyettin Kaya kardeşimizin, "Yeni hesap açtım ağabey onu da kısıtladılar. Süre de belirtmiyorlar ama bir şey yapmama izin vermiyorlar. Valla abi bıktırıyorlar" sözü üzerine teselli babından yazdığım bir kaç satırlık cümleden ortaya çıkan bir yazıyla yeniden sizlerleyim.

Muhyettin kardeşime whatsapp'tan yazdığım; "hiç sorun değil, mülk Allah'ın, nefes Allah'ın, yaşam Allah'ın, ölüm Allah'ın, hesap günü Allah'ın, cennet ve cehennem Allah'ın. Allah'ın mülkünde Allaha kafa tutmak mı, Allah'ın mülkünde Allaha kulluk yapmak mı daha iyi. Hangisi karlı ve kazançlı. Allah'ın mülkünde Allaha meydan okuyan mı, yoksa O'na canını bile feda edecek kadar kulluğunu ileri düzeye taşımak için çaba sarf edenler mi?" şeklindeki satırların esin kaynağı olan yazımla sizleri baş başa bırakıyorum...

HER ŞEY ALLAHINSA, MÜLK SAHİBİNE İTAAT ŞARTTIR

Kainat Allah'ın, dünya ve ahiret Allah'ın, varlık ve yokluk Allah'ın; varlığın içindeki yokluk, yokluğun içindeki varlık Allah'ın. Varlık aleminin içindeki canlı ve cansız her şey Allah'ın. Canlının içindeki cansız, cansızın içindeki canlı Allah'ın. Canlının içinden cansız, cansızın içinden canlı var eden kanun ve sistem Allah'ın. Yaratma, yaşatma ve yok etme iradesi Allah'ın. Alıp verdiğimiz her nefes Allah'ın. Yaşam Allah'ın, ölüm Allah'ın, toprak Allah'ın, kabir Allah'ın, hesap günü Allah'ın

Hesap gününde ceza ve mükafatın adil bir şekilde herkese verileceği büyük mahkeme Allah'ın. Adil yargılama sonucunda herkesin hak ettiği yere gideceği cennet ve cehennem Allah'ın. Her şeyin künhünü içinde barındıran hakikat Allah'ın. Mükemmel bir mizanla kainatı dengede tutan irade Allah'ın. İnsan Allah'ın, insanı tüm varlıklardan farklı ve ayrıcalıklı kılan akıl nimetini bize lütfeden irade Allah'ın.

Akıl ve irademiz kapsamındaki özerk alana müdahale etmeme, özgürlük alanımızı istediğimiz şekilde kullanma ve dizayn etme; iyi veya kötü şeyler yapabilme, sevap ve günah işleme hakkını özgürce kullanabilme hakkını vererek bizi kendi sınavımızla baş başa bırakma, kopya çekme konusunda sınırsız serbestlik olmasına rağmen kimseye torpil geçmeme, sınavı hakkıyla kazanabilme konusunda tüm imkan ve şartları önümüze koyma, tercih hakkımıza ise müdahale etmeme iradesi de Allah'ın.

BİZ YOKTAN VAR EDENE SIĞINMAK

Hiç yokken var olmak, varken yaşamak; varken de, yaşarken de ve hiç ölmek istemezken de yaşamak ve hep yaşamayı istemek... Hiç ölmemek için yaşamak, yaşamak için mücadele etmek ama buna rağmen içine doğduğumuz dünyaya veda edişimize mani olamamak nasıl bir şey?

Dünyadaki varlığımızı sona erdiren, fizik ve fizik ötesi kanunların sahibi olan Allah'ın mülkünde; Allah'ın bize sunduğu özerklik, özgünlük ve özgürlük alanında; sanki her şey kendimizden menkulmüş gibi, sanki her şeyin sahibi ve maliki bizmişiz gibi; sanki dünyaya kendi irademizle gelmişiz, kendi güç ve irademizle yaşam alanı oluşturmuşuz gibi; sanki tek başımıza var olmuşuz ve kendi kendimizi var etmişiz, büyümüşüz gibi; hiçbir şeye veya hiçbir kimseye muhtaç olmadan aş, iş, eş, ev, çoluk - çocuk, mal, mülk ve servet sahibi olmuşuz gibi; içine doğduğumuz dünya bize ait tapulu bir mülkmüş gibi, sanki herkese yaşam hakkı bahşeden bizmişiz gibi bir eda ile Allaha karşı haddi aşmak, efelenmek, kafa tutmak neyin nesi?

Hem de Allah'ın mülkünde, Allah'ın verdiği can ve bedenle; verip alamadığımız zaman her şeyimizin sone ereceği ama sadece alıp verdiğimiz sürece yaşamayabileceğimiz, vermek ve almaktan ibaret olan nefesimizi bile borçlu olduğumuz Allah'ı hiç yokmuş kabul edip var olabilmeyi maharet saymak da neyin nesi?

Var oluş sürecine müdahil olamayan, geldiği dünya mekanındaki yaşamında her şeye ve herkese muhtaç olan; ölmeyi veya yok olmayı ya da bu dünya ile bağlantısını kesmeyi hiç istememesine rağmen, buna müdahale edemeyen, etme gücüne hiçbir surette sahip olamayan, başarısızlığıyla çap ve kapasitesini ortaya koyan insanoğlunu hakikat gibi kabul edip hayatın merkezine almanın kazanımı ne olabilir dersiniz?

"ALLAH GÖKYÜZÜNE TAHT KURSUN AMA YER YÜZÜNE KARIŞMASIN" MANTIĞI BAŞA BELADIR

Hem de onca nankörlüğüne rağmen, kendisini muhatap almaya değer görerek sorumluluklarını hatırlatmak, bunu yaparken de hiçbir karşılık istememek gibi hasletlerle donatılan peygamberler ve varisleriyle muhatap edilmesindeki sebebi hikmet ne olabilir dersiniz?

Bu kolaylaştırıcılık ve hatırlatıcılık görevini en mükemmel şekilde ifa eden elçileri reddeden; yetmiyormuş gibi ağır zulümler yapan, hatta bir çoğunu öldüren insanoğlunun; "Allah, sadece gök yüzüne karışsın. Bizi nimetlerden mahrum etmesin. Canımız ne isterse bize vermeyi de ihmal etmesin ama bizim nasıl yaşayacağımıza, hangi kanunlarla nasıl idare edileceğimize karışmasın. Biz onun gök yüzüne karışmayalım, o da bizim yaşam alanımız olan yer yüzümüze ve dünyamıza karışmasın. İkiye bir Peygamber, Peygamber vasisi, Kitap, Din vs. gibi şeyler gönderip bizi rahatsız etmesin. Herkes kendi işine baksın vs." edasıyla efelenmene ne demeli?

Ey İnsanoğlu! Madem efelendin, hiçbir emek ve katkı sahibi olmadığın başkasına ait bir mekan veya mülkte istediğin her şeyi insanlık tarihi boyunca zaten yaptın ve yapmaktasın; istediğin kanun ve yasaları da hakim kıldın, dünyayı kendi kanunlarınla yönettin, hatta uhdendeki herkesi kullandın ve sömürdün, dünyayı da kendine göre şekillendirdin...

Üstelik bunları yaparken mekan ve mülkün sahibinin engellemeleriyle de karşılaşmadın; başarısızlık ve beceriksizliğinin bedelini ödeteceğin, faturasını keseceğin kimse de yok. Tüm imkanlar, güç unsurları elinin altında; on binlerce yıldır egemen olduğun dünyayı bu hale getiren sen değil misin?

Her şeyi kendi kontrolüne alıp yönetmenin sonucu olan; baskı, zulüm, haksızlık, adaletsizlik, katliam ve cinayetler, savaşlar, kan, göz yaşı; her geçen gün artan ölümcül virüs ve hastalıklar, sosyal sorunlar ve bu sorunların sonucu olan sosyal patlamalar, doğal afetler, ekolojik dengenin bozulması, kaos ve kargaşalar kimin eseri? Bunun hesabını vermek yerine, sebep olduğun tüm sorunların faturasını kendinden başka her şeye kesme acizliğinin sebebi nedir acaba?

MÜLKÜN SAHİBİ OLMAYAN İNSANOĞLU NEYİN PEŞİNDE

Din gömleğini ters yüz eden, insanlık tarihi boyunca bunu hep yapan, hala yapmaya devam eden; yarın da yapacak olan "yalancı, düzenbaz, sahtekar, bukelamun, iki yüzlü, münafık, yobaz, ilkel, bağnaz, cahil vs." gibi kötücül bütün vasıfları üzerinde barındıran ama insanları Allah'la aldatan ve kandıran; çıkar ve menfaati için her şeyi kullanan, kan dökmekten bile çekinmeyen doymak ve tatmin olmak bilmeyen hırsların değil mi tüm bunların sebebi? Ama tüm bunlara rağmen, işlediğin ağır cürümlerin faturasını, aynen senin kötü örnekler üzerinden başkalarına kesmeyi hüner sayıyorsun. Bu şekilde kendini aklayarak zulüm ve sömürü hanedanlığını sürdürmek istiyorsun. Yaptığın kötülüklerin sorumluluğunu kendinde görmüyor olmanın izahını yapmadan yakanı kurtaracağını sanıyorsan aldanıyorsun demektir?

Allah'ın mülkünde, Allah'ın verdiği imkan ve güçle, Allah'ın mülküne ve mû'min kullarına, hatta diğer canlılara ihanet ederek yaptıklarından mülk ve mekan sahibinin haberdar olmadığını, olmayacağını mı sanıyorsun? Hiçbir şeyin hesabını vermeyeceğine, yaptıklarının yanına kar kalacağına mı inanıyorsun?

İhanet ve nankörlüğünden hiç taviz vermediğine, vermeyecekmiş gibi davranışlar sergilediğine göre sanki hiç ölmeyecekmişsin, dünyaya kazık çakacakmışsın gibi bir eda içinde, hükümranlığını ebediyen sürdüreceğine kendini iyice inandırmış olabilirsin.

MÜTEKEBBİRLERİN CEVAPLAMASI GEREKEN SORU: GEÇMİŞ DÖNEM MUKTEDİRLERİ ŞU AN NEREDE

Ama sen böyle inandın diye her şeyin ebediyen senin istediğin gibi olacağı konusunda kendini nasıl inandıracaksın? Hele senden 100-150-200 yıl önce yaşamış olan atalarının toprak altında olduğu, kimsenin kaçamayacağı ve değişmezliğiyle herkesi teslim alan bir gerçek söz konusu ise, kendini buna inandırman nasıl mümkün olabilecek?

Diyelim ki, bu değişmez gerçeğe rağmen kendini inandırdın; atalarının bile kaçamadığı, direnemediği ve teslim olmak zorunda kaldığı ölüm gerçeğine sen nasıl direneceksin? Ataların gibi senin de direnemeyeceğin mutlak bir gerçekle yüz yüzeysen, sahibi olmadığın mülkün gerçek sahibine karşı yaptığın nankörlüklerin hesabının ölüm ötesi hayatta sorulmayacağını iddia edebilir misin?

Diyelim ki, nankörlükte sınır tanımazlığının bir sonucu olarak buna da; "toprak olup gideceğim. Hesap kitap yok. Cennet cehennem de yok. Ya da başka bir şekil ve surette dünyaya yeniden gelip kaldığım yerden icraatlarıma devam edeceğim, ölüm diye bir şey yok. Veyahut Allah çok merhametlidir. Cehennem diye bir yer yaratmadı. Herkesi cennetine alacak vs." gibi gerekçeler sıralayarak mazeretler buldun ve kurtulacağına kendini inandırdın.

Peki bunca şeyi biliyorsun, kendini kurtarmanın yollarını arıyor ve kafana göre çözümler arıyorsun; madem ki, yaptığın katliam ve cinayetlerin, nankörlük ve ihanetlerin hesabının sorulmayacağına kendini ikna edecek kadar bilgi ve maharet sahibisin, hiç ölmek istemiyor olmana rağmen ölüm gerçeğini yok ederek tüm insanlığa ölümsüzlüğü armağan etme konusunda bilgi ve maharete neden vakıf olamıyorsun?

ÖZGÜR AKIL, HALİS NİYET VE CESARET AYRILMAZ BİR BÜTÜNDÜR

İşte insanlık, özgür akıl, halis niyet ve cesaretle bu soruların cevabını vermek, cevabını verip kainatın mutlak sahibi ve hakimi olan Allaha yönelmek yerine; nefsinin arzuladığı, başkalarının da bu arzulara cevap verdiği geçici dünya nimetlerine aldandığı veya aldatıldığı ya da aldattığı için belalardan hiç kurtulamıyor.

İnsan kendini var edene tabi olsa, ona kulluktan başka hiçbir şeyi önce melese, her şeyi Allah'ın istediği şekilde anlamaya ve şekillendirmeye çalışsa çok mutlu ve huzurlu olur, güvenli bir dünyada yaşama şansını elde edebilir.

Ama ne yazık ki kısa süreli konaklama yeri olan dünyaya olan aşk ve sevda buna izin vermiyor. Dünyanın çekim merkezinde tutsak olmayı özgürlük sanan köleler; kendini ve başkalarını aldatarak ya da başkaları tarafından aldatılarak en büyük kötülüğü kendilerine yapmaktadırlar. Anlık veya geçici çıkarlar peşin koşarak hayatını heba etmeyi özgürleşmek ya da özgürlük zan edenlerin egemenliği altındaki bir dünyada hiçbir kimsenin, hatta hiçbir canlı türünün huzur içinde, özgürce yaşayamadıkları, yaşayamayacakları gerçeğinden habersiz olarak... Kulakları patlatırcasına haykıran bu gerçeğe kör ve sağır bir şekilde...

Bunun için kanıt ve delil sunmaya gerek yoktur. Kendi özümüzde, evimizde, sülalemizde, mahallemizde, okulumuzda, işimizde, sokaklarımızda, il ve ilçemizde, ülkemizde ve bölgemizde, genel olarak tüm dünyada yaşananlar bunun en net ve en açık kanıtı niteliğindedir.

Elbette yaşadığımız dünyada delil ve kanıtın maksimum seviyede olduğu konusunda herkes hemfikir olduğu bilinen ve kabul edilen bir gerçektir. Ama buna rağmen çoğunluğun sessiz kaldığı ya da dünyayı bu hale getirenler etkisi altında kalarak gerçeklere kör ve sağır olmayı tercih ettiği de bir gerçektir.

ŞEHİT SÜLEYMANİ VE ARKADAŞLARINA VEFASIZLIK YAPAN HERKES, BELAYA DAVETİYE ÇIKARIYOR DEMEKTİR

Bu sessiz çoğunluğun içinden çıkan bir grup insanın sağlam bir kale haline getirdiği İran İslam Cumhuriyeti'nin karar mercilerinin önderliğindeki Direniş cephesinin bu kötü gidişata karşı yaptığı, Ehlibeyt Mektebi ve Kerbela Üniversitesinin öğretileriyle şekillenen mücadele azmi ve kararlılığı tüm dünya halkları için görevini ifa etmektedir.

Şehit Süleymani, El-Mühendis ve arkadaşları görevlerini ifa ederken iki yıl önce pak bedenleri paramparça bir şekilde şehadete yükseldi. Hem de herkese güç, enerji ve umut vererek, kimsenin öldüremeyeceği bir ölümsüzlük makamına terfi ettiler.

Ama ne yazık ki İslam aleminde sayıları azımsanmayacak olan dinli veya dinsiz bir güruh o gün ve o günden bu güne küresel terörün merkezi olan ABD ile aynı safta sevinç naraları atmaktadırlar. Bu naraları duyduğu halde sessiz kalarak destek olanlar da cabası...

Mülkün sahibi Allah'ın rızası doğrultusunda tüm mazlumlar, Müslümanlar ve insanlık için canlarını feda eden kahramanlar için sızlamayan yürek, atmayan kalp; yazmayan kalem, konuşmayan dil, duymayan kulak, hissetmeyen vicdan; daha da acısı katillerle birlikte naralar atanlara sessiz kalan herkes, 14 masum ve Kerbela'nın pak şehitleri başta olmak üzere tüm şehitlere vefasızlık yapıyor ve belalara davetiye çıkarıyor demektir.

Rabbimin lütfu, 14 masumun dua ve inayetiyle; kulluk görevimi ifa etme adına, gücüm ve kalemim elverdiğince belaları savmaya çalışıyorum. Bu çabamı batıl etme potansiyelini elinde bulunduran şeytan ve şeytanla işbirliğine hazır olan nefsimin zaaflarından ve çabalarımın akamete uğramasından yüce Allah'a sığınırım. Duanıza çok ama çok muhtacım.

Selametle...

*******

ÖZÜN SÖZÜ:

"Kendinden emin olanlar muhakkak ki azar." (Alak suresi, 6. Ayet)
"Asra andolsun. Muhakkaki insanlık hüsrandadır. İman edenler, birbirine hakkı ve sabrı tahsiye edenler müstesna." (Asr suresi)
"Ey iman edenler! Allaha, Resule ve sizden olan emir sahiplerine itaat ediniz." (Nisa Suresi, 59. ayet)
"Deki, anlattıklarımın karşılığında, ehlibeytimi sevmeniz dışında sizden hiçbir ücret istemiyorum." (Şura 23)
"Ehlibeyt Nuh'un gemisi gibidir. Binen kurtulur, binmeyen helak olur." (Hadisi Şerif)

Habil Aydın

 Orta Doğu’da normalleşme girişimleri devam ediyor. İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade, Suudi Arabistan ile müzakerelerin Irak'ın ev sahipliğinde devam edeceğini açıkladı.

  

Bölgenin önemli iki ülkesi İran ve Suudi Arabistan ilişkilerde normalleşme görüşmelerine devam edecek.

İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Hatibzade, Suudi Arabistan ile görüşmeler ve nükleer müzakerelere ilişkin açıklamalarda bulundu.

Hatibzade, "İran ile Suudi Arabistan arasındaki müzakerelerin bir sonraki turunun yapılması gündemde. Irak, bu görüşmelere ev sahipliği yapıyor." diye konuştu.

Hatibzade, Viyana'da devam eden nükleer müzakerelere ilişkin ise şunları kaydetti:

"Yapay hiçbir süreyi kabul etmiyoruz ve müzakerelerin ilerleme hızından da razı değiliz. Karşı taraf 7'nci turda çok vakit öldürdü ve daha sonra İran'ın önerileri üzerinden müzakere yapmayı kabul etti."

"Taliban'ı resmi olarak tanıma noktasında değiliz"

Hatibzade, Taliban heyetinin önceki gün başlayan Tahran ziyaretine de değindi.