
کارگر
İmam Mehdi (a.f) ’nin Kutlu Doğumu
Şaban ayının 14'ünü 15'ine bağlayan gece çok kutsal bir gecedir. Kadir gecesinden sonra en mübarek olan gecedir. Muntazar (beklenen) İmam Muhammed Mehdi bu gecede doğmuştur.
Hz. Mehdi (a.f) zamanın karanlık bulutlarının ardından adeta parlayan bir güneş gibi doğacaktır. Beşeriyetin son kurtarıcısını rivayetlerde Hz. Musa’ya benzetmişlerdir. Firavun yandaşları Hz. Musa’nın doğumunu engellemek için gebe kadınlara saldırdı ve erkek bebekleri katlettiler. Abbasi halifeleri de İslam Peygamberi’nin (sav) hanedanından birinin zuhur edeceğini ve onların hükümetini devireceğini duymuştu. Bu yüzden Abbasiler zalim iktidarlarını korumak için Hz. Mehdi’nin (a.f) veladetini engellemeye çalıştılar. Lakin yüce Allah’ın iradesi ile Samerra kentinin güvensiz ortamına karşın o hazret Abbasi hükümetinin adamlarının gözlerinden uzak bir şekilde dünyaya geldi. O gün hicri Kameri 255 yılının şaban ayının 15'iydi. Bu bebeğin doğması ile birlikte imam Hasan Asgeri’nin (a.s) evi sevinç ve nurla doldu.
Hz. Mehdi (a.f), ahir zamanda gönderileceği Peygamber Efendimiz (s.a.a) tarafından müjdelenmiş, Müslümanları zulüm ve sıkıntı ortamından kurtaracak, yeryüzündeki fitneleri ortadan kaldıracak, tüm dünyaya barış, adalet, bolluk, huzur, mutluluk ve refah getirecek kutlu bir şahıstır. Peygamberimizden (s.a.a) aktarılan sahih rivayetlere göre Hz. Mehdi (a.f), çeşitli hurafelerle, batıl inanç ve uygulamalarla aslından uzaklaştırılmış olan dini özüne döndürecek, Hz. İsa (a.s) ile buluşacak, Allah'ın izniyle yegâne hak din olan İslam ahlakının yeryüzüne hâkim olmasına vesile olacaktır.
RASTHABER ailesi olarak İmam Mehdi (a.f)'nin dünyaya teşrifleri münasebetiyle tüm insanlığa, mustazaflara ve özellikle de müminlere tebriklerimizi arz ederiz.
Siyonist Rejim Bu Geceyi Unutmayacak; İsrail'de Tüm İnternet Siteleri Çöktü
Siyonist rejim bakanlıklarının internet siteleri hacklendi.
Siyonist gazetesi Haaretz’in de bildirdiğine göre, rejim kapsamında birçok site hacklendi ve İçişleri, Sağlık, Adalet ve Sağlık Bakanlıkları ile Başbakanlık'ın siteleri açılmadı.
Siyonist rejim güçleri yaptığı açıklamada:
‘Önemli üslerin başarısız olmasına neden olan yoğun bir siber saldırı altındayız ve durumu kontrol altına almaya çalışıyoruz. Siber savunma departmanı ve ordu ICT departmanı saldırının araştırılmasına yardımcı oluyor’ ifadelerini kullandı.
Siyonist ordunun medya kaynağı ise, ‘İçişleri Bakanlığı, Sağlık ve içişleri Bakanlığı ile Başbakanlık'ın da aralarında bulunduğu bazı bakanlıkların internet siteleri kesintiye uğradı’ ifadelerini kullandı
Al-Alam’in aktardığına göre İşgalci rejim, siber saldırının kaynağının İran olduğunu öne sürüyor.
Ayrıca işgal rejimi İsrail ordusunda azami hazırlık durumu da resmen açıklandı.
İşgalci rejimin ordusu, stratejik web sitelerinin kesintiye uğramasından korktuğunu söylüyor.
Siyonist yetkililer, yaygın siber saldırının yol açtığı hasarın boyutunu değerlendirmek için bir komite kurulduğunu duyurdu.
İbrani medyası, ‘Yaygın bir siber saldırının ardından "İsrail"de olağanüstü hal ilan edildi’ diye yazdı.
İran Devrim Muhafızlarına ait telegram hesabından; " Siyonist rejim bu geceyi hiçbir zaman unutamayacak. Bu daha maceranın başlangıcı" paylaşımında bulunduktan sonra siber saldırılar gerçekleşti.
İran'ın İsrail'in Casusluk Karargahına Düzenlediği Saldırının Stratejik Mesajları
Arap dünyasının tanınmış analistlerinden Abdel Bari Atvan, kaleme aldığı makalesinde, "İran, Siyonist rejimin Suriye'de iki İran kuvvetinin şehit edilmesiyle gerçekleştirdiği vahşete hızlı bir şekilde yanıt vererek çatışmanın kurallarında yeni bir stratejik aşama başlattı" dedi.
Devrim Muhafızları Halkla İlişkiler Dairesi tarafından pazar günü yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı" 'Sahte Siyonist rejimin son zamanlarda işlediği cinayetler ve bu uğursuz rejimin suçlarının ve kötülüklerinin karşılıksız kalmayacağının daha önce açıklanmasının ardından, dün gece Siyonistlerin stratejik komplo ve şer merkezi Devrim Muhafızları'nın güçlü füzeleri tarafından hedef alındı.'
Bazı resmi olmayan kaynaklar, bu füze saldırısında Siyonist rejimin bazı casus yetkililerinin öldürüldüğünü veya yaralandığını açıkladı.
Konuyla ilgili olarak Siyonist rejim Tv kanallarından Kan TV ve Kanal 1 ve Siyonist rejimin diğer kanalları şu açıklamalarda bulundu: 'İsrail ordusu geçtiğimiz günlerde olduğu gibi kuzey bölgelerinde (işgal altındaki Filistin) azami hazırlığını sürdürme kararı almış ve bu bölgede direnişin olası hamlelerini beklemektedir.
Suriye'de iki İranlı danışmanın şehit edilmesinin ardından İsrail ordusu kuzeyde en üst düzeyde hazırol vaziyetine geçti ve bu vaziyet bu düzeyde devam edecektir. Daha önce de Siyonist uzmanlar İran'ın tepkisinden endişeli olduklarını dile getirerek bu rejim liderlerine İran'ın tehditlerini ciddiye almalarını tavsiye etmişti.'
İran Devrim Muhafızları, Pazar günü, Irak'ın kuzeyindeki Kürt şehirlerinden Erbil'deki Mossad'ın stratejik merkezlerini hedef aldığını ve bu saldırının İran topraklarından 10 adet güdümlü balistik füzeyle gerçekleştirildiğini resmi olarak açıklamıştı.
Irak Kürdistan Bölgesi, itibarını korumak için füzelerin ABD'nin yeni konsolosluk binasını ve çevresindeki yerleşim alanını hedef aldığını açıkadı, ancak aslında Kürdistan Bölge Yönetimi’nin bu iddialarının amacı İran'ın Siyonist rejimin casus karargahına yönelik füze hamlesini itibarsızlaştırmaktı. Mossad istihbarat servisi başta olmak üzere diğer gizli merkezler gibi her gizli merkezin bir yerleşim bölgesinde bulunması ve direğinde Siyonist rejimin bayrağının dalgalanmaması doğaldır.
Bize göre buradaki en önemli gelişme, İran Devrim Muhafızları’nın, Siyonist rejimin geçen hafta Şam'ın güneyine düzenlediği saldırıda hayatını kaybeden iki İranlı şehidin kanının intikamını alma sözünü yerine getirmiş olmasıdır. Aslında İran, Siyonist rejimin İran güçlerine karşı herhangi bir saldırısının tekrarlanması durumunda Siyonistlere karşı kesin ve yıkıcı bir yanıtı olacağını gösterdi. Bu, İsrail'in Suriye'deki İran mevzilerine yönelik herhangi bir saldırı girişimine derhal yanıt verileceği anlamına geliyor.
Bu İran füzeleri sadece İsrail'e değil, aynı zamanda onun Amerikalı destekçisine de güçlü bir mesaj veriyor. Bugün, İslam Devrim Muhafızları Ordusu, Siyonist rejimin Erbil'deki Mossad casus üslerini hedef alarak, bu rejimin iki İranlı danışmanı şehit etme suçuna yanıt verdi ve bunun yeni bir stratejik aşamanın başlangıcı olması uzak bir ihtimal değildir.
İşgalci Siyonist rejim, denklemlerdeki değişimin farkındadır. Bu nedenle İran'ın iki şehidinin kanının intikamını alma tehdidini çok ciddiye almıştır. İsrail, bu yanıtın işgal altındaki Filistin'in kuzey cephesindeki Lübnan Hizbullah'ından geleceğini tahmin ediyordu ve bu nedenle kuzey cephesindeki Siyonist askeri birlikler azami düzeyde alarma geçti. İran Devrim Muhafızları, Erbil şehrindeki casus karargahlarında Siyonistleri hedef almaya karar verdi ve bu, yeni çatışma kurallarında dikkate alınması gereken önemli bir gelişmedir.
İran düşmanları “Neden İran İsrail’in cevabını Golan Tepeleri'nde vermedi? Neden bu yanıt Irak’ta verilmedi diye soruyorlar. Biz de onlara şunu soruyoruz: ‘Bu gelişmelerin arkasında kimler var? Irak’ın ilk etapta İsrail’in çıkarları ve Tel Aviv’e güvence vermek için Amerika tarafından işgal edilmesine işaret ediyoruz. Biz şunu soruyoruz: “İsrail istihbarat servisi Mossad Irak’ın kuzeyinde ne yapıyor?”
Amerika’nın dönemi sona eriyor ve Amerika’nın Ukrayna'daki savaşı onun son savaşı olabilir. Arap bölgesindeki Washington’un müttefikleri ve İsrail paralı askerleri dikkatli olsunlar, çünkü gelecekteki gelişmeler daha büyük olacaktır.’
İran'da İki Terör Çetesi Çökertildi
İran İstihbarat Bakanlığı, yabancı istihbarat servisleri adına ülkede terör eylemi gerçekleştirme hazırlığında olan iki terör çetesinin çökertildiğini duyurdu.
İran İstihbarat Bakanlığı, yabancı istihbarat servisleri adına ülkede sabotaj ve terör eylemi gerçekleştirme hazırlığında olan iki terör çetesinin çökertildiğini duyurdu.
Bakanlıktan yapılan açıklamaya göre, Sistan ve Beluçistan ilinde altyapı projelerinde çalışan bazı yabancı uyruklulara suikast düzenlemek amacıyla ülkeye giriş yapan altı silahlı terörist tespit edilerek tutuklandı. Ayrıca adı geçen teröristlerin destek ekibi de çökertildi.
Öte yandan İran Devrim Muhafızları, Siyonist Rejim adına çalıştığı ve Fordo Nükleer Tesisine sabotaj hazırlığında olan kişilerin gözaltına alındığını açıklamıştı.
Sipahiler Ordusu’nun füzeli saldırısında bir kaç Mossad ajanı öldü
Irak Ketaib Hizbullah Hareketi, Sipahiler Ordusu’nun Erbil’de Mossad yuvalarına karşı düzenlediği füzeli saldırısında bir kaç Mossad ajanı helak olduğunu açıkladı.
Sipahiler Ordusu’nun Erbil’de Mossad yuvalarına karşı füze saldırısı düzenlemesinin ardından bir açıklama yapan Ketaib Hizbullah Hareketi, bu saldırı Irak içinde çatışmaların bir başka merhalesinin habercisi olduğunu belirtti.
Ketaib Hizbullah Hareketi bildiride, Sipahiler Ordusu tarafından Erbil’de siyonist düşmanın üslerinin hedef alındığı ve bazı Mossad ajanlarının helak olması veya yaralanması ile sonuçlanan bu operasyon Irak içinde çatışmaların bir başka merhalesinin habercisi olduğunu belirtti.
Ketaib Hizbullah Hareketi, Sipahiler Ordusu’nun bu operasyonu, siyonistlerin bundan bir kaç hafta önce Irak topraklarından İran’a karşı İHA saldırısı düzenlemesine tepki olarak gerçekleştirildiğini vurguladı.
ABD itiraf etti: Erbil’de Mossad merkezi vuruldu
Amerika’nın Washington Post gazetesi Amerikalı bir yetkiliden naklen, Sipahiler Ordusu’nun Erbil’de hedef aldığı noktaların Mossad’ın faaliyet yürüttüğü merkezler olduğu anlaşıldığını yazdı.
Washington Post gazetesinin iki muhabiri Sipahiler Ordusu’nun Erbil’e düzenlediği füze saldırısı hakkında bir rapor hazırladı.
Raporda Amerikalı bir yetkilinin Iraklı mevkidaşı ile telefon görüşmesine işaret ederek, bu saldırının hedefi, Mossad’ın Erbil’de yürüttüğü faaliyetin merkezi olduğu anlaşıldığını açıkladığı belirtildi.
Gazete raporda ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price’ın olaydan sonra yaptığı açıklamaya işaret ederek, saldırıda Amerikalı hiç kimse veya Amerika’ya ait olan hiç bir tesis zarar görmediği, saldırının ABD’ye karşı yapıldığına dair hiç bir delil bulunmadığına vurgu yaptı.
Türkiye – İsrail ilişkileri İslam dünyasına ihanettir
Bölge meseleleri uzmanı Seyyid Rıza Sadr Hüseyni, Türkiye yönetimi son yıllarda Filistin meselesinden siyasi çıkarları doğrultusunda yararlandığını belirtti.
Korsan İsrail elebaşı İshak Herzog’un Türkiye ziyaretini değerlendiren Sadr Hüseyni, mevcut şartlarda bu konu gaspçi rejim İsrail’e bir nevi meşruiyet kazandırmaya yönelik olduğu anlaşıldığını, Türkiye’nin bu konuda rol ifa etmesi, İslam dünyasını sırtından vurmaya benzediğini belirtti.
Sadr Hüseyni, Türkiye yönetimi son yıllarda Filistin meselesinden siyasi çıkarları doğrultusunda yararlandığını, Herzog’un ziyareti ise Türkiye’nin Filistin ülküsüne verdiği desteğin sahtekarca bir hareket ve gerçekçi ihlastan uzak olduğunu ortaya koyduğunu ve bunu siyasi fırsatçılık şeklinde nitelemenin mümkün olduğunu vurguladı.
Hamas Herzog’un Türkiye ziyaretini talihsizlik niteledi
Filistin İslami direniş hareketi Hamas, bebek katili İsrail rejiminin elebaşı İshak Herzog’un Arap ve İslam ülkelerin ziyaretinden kaygı duyduklarını ve bu durumu talihsizlik olarak değerlendirdiklerini açıkladı.
Korsan İsrail Cumhurbaşkanı Herzog’un Türkiye ziyareti üzerine bir bildiri yayımlayan Hamas, siyonist Herzog’un bu ziyaretini talihsizlik niteledi.
Hamas bildiride, son günlerde korsan İsrail elebaşılarının bölgede bazı Arap ve İslam ülkelerine ziyaretlerini kaygı ile izlediklerini kaydetti.
Hamas bildiride, bu ülkelerden eli kanlı rejimin bölgeye nüfuz etmesi ve Müslüman milletlerin menfaatleri ile oynamasına müsaade etmemelerini istedi.
Bu bildiri, siyonist Herzog’un Türkiye’nin başkenti Ankara’ya gelmesi ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmesinin ardından yayımlandı.
ABD, Gerçekçi Davranırsa Anlaşma Sağlanabilir
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, "İyi ve sürdürebilir bir anlaşmaya varmak için çabalar sürüyor. ABD tarafı, gerçekçi ve tutarlı davranırsa anlaşma sağlanabilir." dedi.
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, sosyal medya hesabı üzerinden Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesini değerlendirdi.
Joseph Borrell ile verimli ve yapıcı bir görüşme gerçekleştirklerini anlatan Emir Abdullahiyan, İyi ve sürdürebilir bir anlaşmaya varmak için çabalar sürüyor. ABD tarafı, gerçekçi ve tutarlı davranırsa anlaşma sağlanabilir." dedi.
Emir Abdullahiyan, "Viyana görüşmelerinin sonucu tek taraflı bir yaklaşımla değil, ortak bir anlaşma ile belirlenir! Tarafların birlikte çaba gösterilmesi gerekiyor." diye konuştu.
İran Dışişleri Bakanı dün Josep Borrel ile telefon görüşmesinde, Viyana'daki nükleer müzakerelerde ABD'den gelen bazı yeni taleplerin mantıklı bir gerekçesi olmadığını ve bu ülkenin kısa sürede anlaşmaya varma yönündeki tutumuyla çeliştiğini ifade etti.
Viyana Müzakereleri
İran'ın nükleer faaliyetleri konusundaki Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP) olarak adlandırılan anlaşmanın ilki, 2015 yılında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin 5 daimi üyesi (İngiltere, ABD, Çin, Fransa, Rusya) ile Almanya ve İran arasında imzalanmıştı.
Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın 2018'de ülkesini tek taraflı olarak anlaşmadan çekmesinin ardından İran'a yönelik ekonomik yaptırımlar tekrar uygulamaya konulmuştu. Bunun üzerine Tahran yönetimi nükleer faaliyetlerine aşamalı olarak geri dönmüştü.
KOEP'in yürürlüğe konulmasına yönelik görüşmeler, Kasım 2021'de Avusturya'nın başkenti Viyana'da yeniden başlamıştı.
İran: ABD'den Yeni Talepler Geliyor
İran Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan yazılı açıklamaya göre, Abdullahiyan ile Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell telefon görüşmesi gerçekleştirdi.
Görüşmede, Viyana'daki müzakerelerin kritik aşamaya geldiğini hatırlatan Borrell, "Bu aşamada ABD ve İran, daha fazla esneklik göstermeli ve zaman kısıtlamalarının üstesinden gelmeye çalışmalıdır." dedi.
Borrell, İran'ın müzakerelerde öne sürdüğü ekonomik garantilerle ilgili şartlarını desteklediklerini belirterek, "Anlaşmaya varılması için çabalarımızı sürdüreceğiz çünkü uzun bir yol kat ettik" ifadelerini kullandı.
İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan ise Borrell'in görüşmelerin ilerlemesi için ortaya koyduğu çabaları ve kaydedilen ilerlemeyi takdirle karşıladıklarını ancak iyi ve güçlü bir anlaşma için tarafların gerçekçi bakış açısına sahip olması gerektiğini vurguladı.
Buna karşılık müzakerelere dolaylı katılım sağlayan ABD'nin tutumunun anlaşmaya engel olduğuna işaret eden Abdullahiyan, şunları kaydetti:
"ABD'nin bazı yeni taleplerinin mantıklı bir gerekçesi yok ve bu durum ABD'nin hızlı bir anlaşma konusundaki tutumuyla çelişiyor. (Müzakerelerdeki) temel meseleler ve yaptırımların etkin bir şekilde kaldırılması gibi konular ABD tarafının aşırı taleplerinden etkilenmemelidir."
Abdullahiyan, İran Devrim Muhafızları Ordusu ve bazı üst düzey yetkililere yönelik yaptırımların kaldırılması talebine işaret ederek, "Ulusal kahramanlarımızla ilgili bazı konular pazarlık konusu değildir." değerlendirmesinde bulundu.
İran, Savaşın Çocuklar Üzerindeki Etkisinden Endişeli
İran Adalet Bakan Yardımcısı, silahlı çatışmalarda ailelerinden ayrılan çocuklar üzerindeki uzun vadeli olumsuz sonuçlarından ednişe duyduğunu belirtti.
49. İnsan hakları konseyi oturumunun 8. Gününde İran adalet bakan yardımcısı ve Çocuk Hakları Sözleşmesi Ulusal Mercii Sekreteri Fettah Ahmedi, BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği'nin huzurunda düzenlenen çocuk ve aile birleşimi konulu yıllık toplantıya katıldı.
Fettah Ahmedi yaptığı konuşmada İran'ın başarıları ve girişimlerine değinerek, İnsan Hakları Yüksek Komiserliği'nin raporuna işaretle, çocukların gelişiminde ailenin önemine ve rolüne dikkat çekti; silahlı çatışmalarda ailelerinden ayrılan çocuklar için uzun vadeli olumsuz sonuçlarla ilgili endişelerini dile getirdi.
İran adalet bakan yardımcısı hş 1399 yılında çocukları ve ergenlere destek kanunun onaylanması, aile ilişkilerinin uyumuna ve ailedeki çocukların bakımına öncelik verilmesi, ayrıca İslam toplumunun temel taşı olarak ailenin genel politikaları, medeni kanun ve aileye destek yasası gibi İran İslam cumhuriyetinin girişimlerine değindi.
Toplantıda ayrıca bu tür çocukların, özellikle de silahlı çatışmalara karışan çocukların haklarının korunması için, çocukların aileye entegre edilmesi için ülkelerin sosyal ve kültürel koşullarına göre bir eylem planı oluşturulması önerisi hazırlanarak sunuldu.
Rusya-Ukrayna Savaşı ve Batının Çirkin İkiyüzlülüğü
Rusya-Ukrayna savaşı batının çirkin yüzünü, iki yüzlülüğünü, namertliğini ve zulmünü yeniden açık bir şekilde ortaya koydu. Nasıl mı?
Başta ABD, İngiltere ve Fransa olmak üzere NATO yöneticileri askeri teçhizat göndererek, Rusya’ya karşı yanınızdayız diyerek ve hatta Ukrayna’yı NATO üyesi yapacağız söylemleri ile Ukrayna’yı Rusya’ya karşı tahrik edip Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasına neden oldular. Elbette bu sürece bir anda gelinmedi. NATO kurulduğu günden beri sürekli doğuya doğru genişleyip, Balkan ülkelerini üye yaparak çeşitli ülkelerde askeri üsler kurarak Rusya’yı kıskaca aldı. Son genişlemesi ise Ukrayna üzerinde oldu. Böylece Ukrayna’yı Rus ateşi içerisine attı. Savaşın başlamasının ardından sadece Rusya’yı kınayıp yaptırım uygulayacaklarını açıkladılar.
Bu gelişmeler yaşanırken Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenski yaptığı açıklamada; ''Yalnız bırakıldık. Kimse bizim için savaşmak istemiyor'' dedi.
"Kim Ukrayna'ya NATO'ya girme garantisi vermeye hazır? Dürüst olmak gerekirse, herkes korkuyor. Tüm partnerlerimize 'Şu anda çok önemli bir andayız, ülkemizin kaderi belirleniyor. Bizimle misiniz?' diyorum. Onlar da, bizimle olduklarını ancak bizi İttifak'a alamayacakları yanıtını veriyorlar" diyen Zelenski, "27 Avrupa liderine, Ukrayna'nın NATO'da olup olmayacağını direkt olarak sordum. Hepsi korkuyor, cevap vermiyorlar" ifadelerini kullanarak batının gerçek yüzünü ortaya koydu.
ABD-NATO-Batı’nın iki yüzlülüğü sadece bununla da sınırlı değil. Rusya Devlet Başkanı Putin’in Ukrayna’ya karşı operasyon emri vermesi ile kınama ve yaptırım mesajları veren Batılılar alelacele Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni toplantıya çağırdılar. Fakat Suud-BAE koalisyonu Yemen’i vurduğunda, İşgalci Siyonist İsrail Filistin’i ve Suriye’yi vurduğunda kınama mesajı dahi yayınlamayıp aksine saldırgan ve işgalci güçleri destekler açıklamalarda bulundular. Bununla da yetinmeyip askeri, lojistik ve istihbarat desteği sunarak silah satışı gerçekleştirdiler. Ukrayna’da yaşananları savaş sayıp Müslüman ülkelerde olanları baş kaldıranlara, teröristlere müdahale olarak adlandırdılar. Bu da yetmedi kendi oluşturdukları sahte yardım güçleri ile, sahte senaryolarla medya gücünü kullanarak dünyayı kandırmaya çalıştılar.
Yine ABD ve batılı müttefikleri yaptıkları açıklamalarda Ukrayna’ya maddi yardım yapılacağını, Ukraynalı mültecileri ülkelerinde kabul edeceklerini belirttiler. Aynı ülkeler Suriye’yi Afganistan’ı viraneye çevirip bu ülkelerin iltica eden halklarını sınırdan almayıp hatta geri itmelerler çoğunun sınırlarda ölmesine neden olarak çirkin yüzlerini aşikar ettiler. Peki bu, Ukrayna’dan iltica edenleri sivil insan kabul edip Afganistanlı, Suriyeli, Filistinli mültecileri insan yerine koymamak değil mi?
Türkiye ve Türkiye’nin İslamcıları’nın Tutumu
NATO’nun jandarması Türkiye, Rusya-Ukrayna savaşında safını batıdan yana kullandı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde yapılan güvenlik zirvesi sonrası; Rusya’nın Minsk mutabakatlarını ortadan kaldıran bu saldırısının uluslararası hukuku ihlal ettiği ve kabul edilemez olduğu ifade edildi.
Ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu, "Nükleer güce sahip olan bir ülke, nükleer güce sahip olmayan bir ülkeye silahlı kuvvetlerini sokuyor. Avrupa'nın göbeğinde yapıyor ve bütün dünya seyrediyor. Türkiye'nin bu süreçte doğru adımlar atması çok önemli." açıklamasını yaparken, İYİ Parti Lideri Akşener ise Türkiye ise Rusya ile kurduğu asimetrik ilişki modelinden sıyrılmalı, kendisini kırılgan hale getiren S400'lerden acilen kurtulmalı, Akkuyu nükleer santralini derhal millileştirmeli açıklamasını yaptı. Ve diğer liderler de benzer açıklamalarla Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısını kınayıp Türkiye’nin yapması gerekenler konusunda bildirilerde bulundular.
Bu liderlerin Yemen’de, Filistin’de, Afganistan’da yaşananlarda, işlenen cinayetlerde neden suspus oldukları sorusunu sormak gerekmez mi? Yoksa Suud-BAE bombaları Yemen’de masum insanları, çocukları, okul, hastahane, pazar yerlerini vurduklarında uluslararası hukuku ihlal etmiyor muydu? Ya da Avrupa’nın göbeğinde değil diye oradakiler insan yerine konulmuyor muydu?
Yine Kızılay Genel Başkanı Dr. Kerem Kınık, İçerisinde 210 metrekarelik genel maksat çadırları, ailelerin barınmaları için afet çadırları, yatak, battaniye, çocuk battaniyesi, uyku tulumu gibi acil insani yardım malzemelerinin bulunduğu 3 TIR’ın bugün gün içerisinde Ukrayna’ya gönderileceğini açıkladı. Peki bu yardımlar muhasara altında kalmış, ilaç bulamayan, evleri Suud-BAE bombaları ile yıkılan Yemenli kadın ve çocuklara neden yapılmadı?
Peki ya Türkiye’nin İslamcılarına ne demeli!
Özgür Düşünce ve Eğitim Hakları Derneği (ÖZGÜRDER) Genel Başkan Yardımcısı Kenan Alpay, Rusya'nın İstiklal Caddesi'ndeki İstanbul Başkonsolosluğu önünde açıklamada; Rusya'nın işgal girişiminin uluslararası hukuk ve insanlık açısından "büyük bir suç" olduğunu söyledi.
Ukrayna'nın işgaline seyirci kalan Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin de ABD'nin de bu işgal girişiminin önünü açtığını savunan Alpay, Rusya'nın Ukrayna topraklarını derhal terk etmesini istediklerini belirtti.
Parti liderlerine soruduğumuz soruyu yeniden soralım, Yemen’de yaşananlar uluslararası hukuk ve insanlık açısından "büyük bir suç" değil mi?
Bütün bu yaşananlar aslında, ‘insanlığın ölümünü ve dünyanın siyasallaşmasını’ açıkça göstermektedir.
tesnim
Arap Baharı ve ABD İşgalinin Bilançosu
Rusya-Ukrayna savaşı dünya gündeminin birinci sırasında yer alırken Milli Gazete “20 ve 21’inci Yüzyıllarda Yaşanan Savaşlar” konulu yazı dizisinin üçüncü bölümünde, Arap Baharı ve Irak’ta yaşanan Amerika işgalinin sonuçlarını derledi.
Habere göre, 2003’te başlayan Irak işgali ve 2011’de fitili ateşlenen Arap Baharı’nın, İslam coğrafyasında neden olduğu yıkımlar insanlık tarihinin en büyük dramlarını içeriyor. Televizyonlardan dünyaya canlı izletilen Amerika’nın Irak işgali, 1 milyondan fazla sivil Müslüman’ın şehit edilmesine, milyonlarca Iraklının göç etmesine ve birçok savaş suçunun işlenmesine neden oldu. 11 yıl süren Amerika’nın Irak işgali henüz bitmemişken, 2010 yılında başlayan Arap Baharı da günümüze kadar yıkım, gözyaşı ve zulümlerle devam ediyor. 500 binden fazla Müslüman’ın şehit edildiği Suriye, binlerce Müslüman Kardeşler üyesinin zindanlarda çürüdüğü Mısır, iç savaş tehdidinin devam ettiği Libya ve daha birçok Arap ülkesinde yaşanan zulümler Batı’nın sinsi yüzünü gösteriyor.
AMERİKA’NIN IRAK İŞGALİ: 1 MİLYON ŞEHİT 5 MİLYON MÜLTECİ
Dünya, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesinden daha büyük işgallere de tanıklık etti. 2003 yılında Amerika ve ona bağlı müttefik kuvvetler, “demokrasi” bahanesiyle Irak’ı işgal etti. Tam 11 yıl süren ve halen etkileri devam eden Amerika işgali, 1 milyondan fazla Müslüman’ın şehit edilmesine ve yaklaşık 5 milyon Iraklının göç etmesine neden oldu. İslam coğrafyasının en büyük dramlarının yaşandığı işgalde, Amerikan askerlerinin yaptığı insanlık dışı davranışlar ve dünyanın buna sessiz kalması ise savaşın en çirkin yüzünü ortaya koydu. Batılı devletlerin terör örgütleri üzerinden halen elini çekmediği Irak’ta iç karışıklık devam ederken, Amerika’nın 11 yılda Ortadoğu’da neden olduğu yıkımların hesabı henüz sorulmadı.
ARAP BAHARI’NIN KANAYAN YARASI: SURİYE
Batı’nın özel çabası ve kışkırtmaları sonrası Müslüman ülkelerde başlayan Arap Baharı’nın en kanlı sonuçları Suriye’de yaşanmaya devam ediyor. 2011 yılından bu yana devam eden Suriye iç savaşı, 500 binden fazla sivil Müslüman canına mâl olurken, yaklaşık 10 milyon Suriyeli mülteci durumuna düştü. Amerika ve Rusya başta olmak üzere Suriye’yi kendi menfaatleri için kan gölüne çeviren Batılı güçler, destekledikleri terör örgütleriyle günümüzde Müslümanlara zulmetmeye devam ediyor. 11 yıldır Suriye’de devam eden siyasi istikrarsızlık ve iç karışıklıkların ne zaman son bulacağı bilinmezken, milyonlarca Suriyelinin durumu da belirsizliğini koruyor.
ARAP BAHARI’NIN ASIL AMACI MISIR’DA ANLAŞILDI
Arap Baharı adı altında Müslümanları hizaya çekme hareketi başlatan Batılı devletler, Mısır’da ön ayak oldukları haksızlıklarla ne kadar ileri gidebileceğini gösterdi. Mısır’da seçimleri kazanan Müslüman Kardeşler’in birçok saldırıya maruz kaldığı süreçte, darbeci Sisi yönetimini destekleyen Batılı devletler, ciddi yıkımlara neden oldu. Mısır’ın seçimle başa gelmiş ilk cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi ve binlerce Müslüman Kardeşler üyesini zindanlara kapatan, on binlerce masum Mısırlının şehit olmasına sebep olan olaylar dizisinde Arap Baharı’nın asıl amacının İslam coğrafyasında istikrarsızlık çıkartmak olduğu anlaşıldı. Müslüman Kardeşler üyesi birçok insanın halen idamla yargılandığı Mısır’da, 11 yıl önce Arap Baharı’nın açtığı yaralar henüz kapatılmış değil.
ARAP BAHARI DEĞİL, “BATI ZULMÜ”
17 Aralık 2010’da Tunus’ta fitili ateşlenen Arap Baharı, Batı’nın menfaatleri doğrultusunda İslam coğrafyasında “demokrasi” bahanesiyle başlattığı sistematik bir zulüm projesiydi. Sırayla Cezayir, Lübnan, Moritanya, Ürdün, Moritanya, Sudan, Umman, Yemen, Suudi Arabistan, Mısır, Suriye, Cibuti, Fas, Irak, Bahreyn, İran, Libya, Kuveyt ve Batı Sahra’ya sıçrayan Arap Baharı ateşi, büyük iç karışıklıklara, iç savaşlara neden oldu. Ülke liderlerinin halkına linç ettirildiği, darbelerin yaptırıldığı, birçok insanlık suçunun işlendiği Arap Baharı süreci halen devam ediyor. Özgürlük, modernlik ve demokrasi başlıkları altında Batılı devletlerin ajanlarının sosyal medyadan örgütlediği Arap Baharı süreci sonucunda Mısır ve Suriye hariç yaklaşık 100 bin Müslüman’ın hayatına mâl oldu.