
کارگر
Ramazan Ayı'nın Bilincine Varmak
Mübarek Ramazan ayı yaklaşırken onun esas amacı insanı bir düzen sokmak, onu yetiştirmek ve düzelmesini sağlamaktır.
Mübarek Ramazan ayının esas amacı insanı programlamak, onu yetiştirmek ve düzelmesini sağlamaktır. Yâni maksat ayıplı, özürlü ve kusurlu insanların ayıplarını gidermelerini, sağlam ve salim birer insan olmalarını sağlamak ve salim insanları da kamil insan merhalesine vardırmaktır.
Ramazan ayının ana programı nefsi tezkiye etmek, ayıplar, eksiklikleri ve kusurları gidermek, hastalıkları iyileştirmektir, Ramazan ayının amacı insani akıl, iman ve iradeyi hayvani ve nefsaani şehvetlere hakim kılmaktır; dua ve Hakka yönelmektir, Allah'a yöneliş, ruhu O'na doğru yüceltmektir.
Aksi takdirde bütün Ramazan boyunca, otuz gün açlığa dayan, susuzluk çek, uykusuzluk çek, geceleri ibadete koyul, o camiden şu camiye, o hutbeden bu hutbeye koşturup dur, sonra da bir bak ki Ramazan ayı bayramı gelivermiş!… Ne çıkar?! Neye yaradı bütün bunlar?! Ramazan ayı gelip geçmiş ama adam zerrece olsun değişmemiş, hatta beter bile oluyor bazıları…
İslam, boşu boşuna ağzınızı yumup öylece oturun demiyor ki!… Oruçtan maksat, insanların bu vesileyle kendilerini ıslah edebilmelerine yardımcı olmaktır. Nitekim rivayetlerde “Oruç tutanlar arasında öyleleri vardır ki tuttukları oruçtan, açlıktan başka nasipleri yoktur” ifadesi geçer. Otuz gün boyunca helal yiyeceklere ağız kapamanın sebebi bir eğitimden geçmiş olmak ve ağzına haram lokma almamayı,haram laf etmemeyi, gıybette bulunmamayı, yalan söylememeyi, küfretmemeyi öğrenmektir; helal lokmayı harama tercih edebilmeyi başarmaktır!
Hz. Resul-i Ekrem'in (s.a.a) huzuruna gelen oruçlu kadının hikayesini duymuşsunuzdur; Resulullah (s.a.a) ona süt -ya da herhangi bir yiyecek – ikram eder ve içmesini söyler. Kadın “Ya Resulullah, oruçluyum ben” der, Peygamber “Hayır” buyururlar, “Oruçlu değilsin sen; al ve iç!…” Kadın yine oruçlu olduğunu söyler, bu durum üç kez tekrarlanır, üçüncü defada Hz. Resul-i Ekrem (s.a.a) “Nasıl oruçlu olabilirsin ki; daha bir saat önce mü'min kardeşinin etini yedin ya!…” der ve, “Onun etini yediğini görmek istiyor isen kus (mideni boşalt)” buyururlar. Kadıncağız Peygamberin dediğini yapınca ağzından et parçaları dökülmeye başlar…
Yâni bedenin ağzını helale kapayacak, ama ruhun ağzını harama açık bırakacak, öyle mi!?…
Değil mi ki bir insan yalan söylediğinde ağzından pek şiddetli bir koku yükselir de yedi göğün meleklerini rahatsız eder? Bazen cehennemin neden onca kötü kokacağını soruyorlar; cevabı açıktır bunun, cehennemin pis kokuları dünyada meydana getirdiğimiz ufunetlerdir; ardarda düzüp koştuğumuz yalanlar, ettiğimiz çirkin küfürler ve yaptığımız iftira ve töhmetlerdir. Hele iftira en kötüsüdür bunların… çünkü iftira hem yalandır hem de gıybet; ikisinin çirkinliğini bir arada taşır, iki büyük günahı bir arada işlemektir.
Vay o kimsenin haline ki bir Ramazan ayını nice iftiralarla geride bırakır, bu mübarek ayda din kardeşlerine töhmetler atar…
Ramazan ayı, bir araya toplanma ve topluca ibadet etme ayıdır, nifak ve tefrika ayı değildir bu mübarek ay!..
Vela havle vela kuvvete illa billah'il aliyyil azîm.
Yüce ve ulu Allah'a dayanmayan hiç bir güç ve kuvvet yoktur.
Üstad Murtaza Mutahharî
2022 Dünya Kupasında İran’ın Rakipleri ABD ve İngiltere Oldu
Dünya futbolunun 1 numaralı kupası, 4 yılda bir düzenlenen ve dünyanın merakla takip ettiği Dünya Kupası’nda grup kuraları çekildi. 21 Kasım Pazartesi 2022’de başlayıp 18 Aralık Pazar 2022’de oynanacak finalle sona erecek 2022 Dünya Kupası’nda ne yazık ki Türkiye yok…
Dünya Kupası’nın açılış maçı 21 Kasım Pazartesi saat 13.00’te Katar-Ekvador arasında oynanacak.
Şu ana kadar 29 takımın katılma hakkı kazandığı turnuvada mücadele edecek son üç ekip, play-off maçlarının ardından belli olacak.
İŞTE 2022 DÜNYA KUPASI GRUPLARI
A GRUBU: Katar, Ekvador, Senegal, Hollanda
B GRUBU: İngiltere, İran, ABD, Galler/İskoçya-Ukrayna
C GRUBU: Arjantin, Suudi Arabistan, Meksika, Polonya
D GRUBU: Fransa, Danimarka, Tunus, Peru/Birleşik Arap Emirlikleri-Avustralya
E GRUBU: İspanya, Almanya, Japonya, Kosta Rika/Yeni Zelanda
F GRUBU: Belçika, Kanada, Fas, Hırvatistan
G GRUBU: Brezilya, Sırbistan, İsviçre, Kamerun
H GRUBU: Portekiz, Gana, Uruguay, Güney Kore
Her gün 4 maç oynanacak turnuvada 12 günde grup aşaması tamamlanacak. 3-6 Aralık tarihlerinde son 16 turu, 9-10 Aralık'ta çeyrek, 13-14 Aralık'ta ise yarı final maçları oynanacak.
Final maçı ise 18 Aralık 2022'de. 2022 Dünya Kupası finali, Lusail şehrindeki 80 bin kişilik Lusail Stadyumu'nda düzenlenecek. 17 Aralık 2022'de Khalifa Uluslararası Stadyumu'nda ise üçüncülük maçı oynanacak.
Reisi, Avrupa’nın Afganistan Tutumunu Eleştirdi
Meşhed kentinde bulunan İran Cumhurbaşkanı Seyyid İbrahim Reisi, dün akşam basın mensuplarına yaptığı açıklamada; Avrupa’nın Afganistan tutumunu eleştirdi.
Reisi, “Avrupalıların Afganistan’a yardım iddialarının aksine, İran 4 milyon Afgan göçmeni ağırlamaktadır.” dedi.
İran'ın BM temsilcisi Afganistan'a insani yardım konferansına katıldı
İran'ın BM Daimi Temsilcisi Mecid Taht Revançi ise dün katıldığı Afganistan'a insani yardım konferansında bir konuşma gerçekleştirdi.
Taht Revançi, İran'ın Afgan halkına yardım etmek için uluslararası toplumla işbirliğine hazır olduğunu belirterek, "İran, son birkaç ayda Afgan halkına 30'dan fazla insani yardım sevkiyatı gönderdi." dedi.
İran’ın komşu bir ülke olarak Afganistan halkının yanında olduğunu dile getiren Taht Revançi, şöyle devam etti:
"İran, Afganistan konusunda tüm imkanlarıyla elinden geleni yapmaktadır. Ülkemiz, son 40 yılda maalesef en az uluslararası yardımı alan milyonlarca Afgan göçmene ev sahipliği yapmıştır.
Uluslararası toplumun mali desteği, Afganistan'ın mevcut zor durumun üstesinden gelmesine yardımcı olmak için hayati önem taşımaktadır."
İranlı diplomat, Afgan halkına ait varlıklara el konulması yasa dışıdır. Tüm bu varlıkların derhal ve koşulsuz olarak serbest bırakılması lazım.” diye konuştu.
Kıtlık riski bulunan Afganistan için Birleşmiş Milletler (BM) tarafından düzenlenen insani yardım konferansında 41 ülke Afganistan için toplam 2,44 milyar dolardan fazla yardım taahhüdü yaptı.
Tahtırevançı: İran, Afganistan'a 30'dan fazla insani yardım sevkiyatı sağladı
İran'ın Birleşmiş Milletler büyükelçisi ve daimi temsilcisi Mecid Tahtırevançı, İran'ın son birkaç ayda Afgan halkına 30'dan fazla insani yardım sevkiyatı sağladığını belirterek, ''Dünya toplumunun Afganistan'a mali yardımı, mevcut zor durumu atlatmak için hayati önem taşımaktadır'' dedi.
Birleşmiş Milletler ve Almanya, İngiltere ve Katar'ın ev sahipliğinde düzenlenen Afganistan'a İnsani Yardım Çağrısı ve Toplama Uluslararası Konferansı'nda konuşan Tahtırevançı, "Afganistan'daki insani durum kötüleşmeye devam ediyor ve ülke şu anda büyük zorluklar, fırsatlar, korkular ve umutlarla karşı karşıya. Mevcut zor durumda, uluslararası toplumun Afganistan halkının zorlukların üstesinden gelmesine, fırsatları yakalamasına, korkuları yenmesine ve daha parlak bir gelecek için umudu artırmasına yardım etmeye katılması bekleniyor" diye konuştu.
İran'ın Birleşmiş Milletler Büyükelçisi konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Komşu bir ülke olarak İran İslam Cumhuriyeti, Afganistan halkının yanındadır ve son 40 yılda karşılaştığı zorlukların üstesinden gelmek için kapasitelerini ve olanaklarını kullandı.
342/
Büyük Günahları Yok Eden Ameller
Konuya başlamadan önce İslam düşünürlerin kısaca günahı büyük ve küçük olmak üzere ikiye ayırdıkları bağlamındaki görüşlerini hatırlatacağız. Daha sonra günahların eserini hayatımızdan silecek noktasında bize yardımcı olabilecek yolları açıklamaya çalışacağız.İslami metinlerde büyük günah hakkında üç görüş var olmaktadır. Sorunun cevabına kavuşmak için bu görüşlerden haberdar olmak için faydalı olduğuna inandığımız için bu görüşlere işaret edeceğiz:
Bir: Büyük günahtan maksat hakkında cehennem sözü verilmiş olan günahlardır.
İki: Büyük günah hakkında rivayet ve ayetlerde kesin haram olduğu hükmü belirlenmiş olan günahlardır.
Üç: Bazı rivayetlere göre Allah’ın azameti ve büyüklüğü karşısında işlenen bütün günahlar büyüktürler. Eğer bazı günahlar küçük günah olarak belirlenmişler ise bu sadece başka günahlara mukayese edildiği taktirdedir. Ama haddi zatında bunlar yine büyük günahlardır.
Bu mukaddimeye dikkatle İslami öğretilerde dikkate alınmış olan meselelerden birisi şudur: insanın helak olmasına neden olan şey insanın ilahi düsturlardan uzak durması ve ayet ve rivayetlerde hakkında büyük azap sözü verilmiş günahlara yönelmesidir. Ama unutulmaması ve kendisinden gaflet edilmemesi gereken nokta şudur: günahın insanın bireysel ve toplumsal hayatında bırakacağı negatif eserlerine rağmen insan her zaman iyiye doğru yönünü değiştirebilme yeteneğine sahiptir. Zira İslam dininde çıkmaz cadde yoktur. Herkes her durumda kendi güzergâhını kendi hayrına neden olacak şeylere döndürme yetisine sahiptir.
Günahın Eserlerini Silme Yolları
Bazı güzel ve iyi amellerle günahların eserini silme eylemine “tekfir” denilmektedir. Bu tür amellerin çok fazla oldukları hesabiyle biz burada bir kısmına işaret edeceğiz.
Farz ve müstahap namazları kılmak: Allah’u Teala kur’an’ı kerimde şöyle buyuruyor:
“(Ey Muhammed!) Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın vakitlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar için bir öğüttür”.[1]
İstiğfar Dilemek: Günahların af olunmasına neden olan şeylerden birisi işlenmiş olan günahtan dolayı istiğfar dilemektir. Bu konu birçok rivayette zikredilmiştir. İmam Sadık (a.s.) şöyle buyuruyor: “İnsan her hangi bir günaha bulaştığı vakit akşama kadar ona mühlet veriliyor. Eğer istiğfarını dilerse onun işlemiş olduğu o ameli dikkate alınmaz ve göz ardı ediliyor”.[2] İmam başka bir rivayette şöyle buyuruyor: “yedi saat kendisine mühlet veriliyor. Eğer günahından pişman olur tövbe ederse onun için işlemiş olduğu bu günahı yazmayacaklar. Ama eğer yedi saat geçti ve kendisi bu günahından pişman olmamış ise onun için bu günah yazacaklar”. Devamında şöyle buyuruyor: “Mümin olan bir kimsenin, bezen işlemiş olduğu günahı yirmi yıl sonra aklına gelir ama kâfir işlemiş olduğu günahı hemen işlediği andan sonra unuttur”.[3] Başka bir rivayette masumdan (a.s.) şöyle nakledilmiştir: “Her derdin bir ilacı vardır ve günahın ilacı da istiğfardır”.[4] Günahın insanın vücudunda bırakmış olduğu eseri yok edecek istiğfar hakkında dikkate alınması gereken nokta şudur: İstiğfardan maksat dille söylenen “estağfirullah” zikri değildir. Herkes gece gündüz Allah ve insanların hakkını çiğner, ayaklar altına alır, yok eder ve sonra gidecek “estağfirullah” zikrini diyerek işlemiş olduğu bu günahın vücudunda bırakmış olduğu kötülükleri yok edecek anlamında alınmamalıdır. Oysaki bu zikir tek başın fayda vermediği gibi negatif eserleri bile olabilir. İmam Rıza (a.s.) şöyle buyuruyor:
“Diliyle istiğfar dileyip kalbinde işlemiş olduğu kötü amellerden pişman olmayan bir kimse kendisiyle alay etmiştir”.[5]
Peygamber (s.a.a) ve Onun Ehlibeyt’ine (a. s.) selavat göndermek: Günahların eserini aradan yok edecek amellerden bir diğeri Muhammed (s.a.a.) ve Onun Ehlibeytine (a.s.) çok selavat göndermektir. İmam Rıza (a.s.) şöyle buyuruyor: “Günahlarını af ettirecek amelleri yapmaya gücü yetmeyen bir kimse Muhammed (s.a.a.) ve onun Ehlibeytine (a.s.) çok selevat göndersin. Bu amel onun günahlarını aradan götürür yok eder”.[6]
Şimdi burada günahların insanda bıraktığı eserleri yok edecek diğer amellere fihristsel olarak işaret edeceğiz:
Şaban ayında oruç tutmak,[7] mazluma yardım etmek ve müminlerin sıkıntılarını gidermek,[8] ölmek için üzülmek,[9] müezzinin azanından sora namaz kılmak için camiye gitmek,[10] Kuran okumak,[11] imam Hüseyin’in (a.s.) başına getirilen musibetler için ağlamak,[12] Peygamberin (s.a.a.) ve Masum İmamların (a.s.) kabrini ziyaret etmek,[13] Allahın evine (kabeye) bakmak,[14] halvet ve tenha yerlerde Allahtan hayâ ederek günah işlememek,[15] hasta olan bir müminin ihtiyaçlarının giderilmesi için çabalamak,[16] ramazan ayında oruç tutmak ve ramazan ayında midesini korumak, cinsel arzularını ve dilini kontrol etmek,[17] bütün bunlar günahların silinmesine yardımcı olur.
tebyan
[1] Hûd, 114.
[2] Kuleyni, Muhammed b. Yakup, “Kafi”, Tahran: Darul Kitabul İslamiye, 1365, h.ş. c. 2, s. 437. Hadis no: 1.
[3] A.g.e. hadis no: 3.
[4] A.g.e. s. 439, hadis no: 8.
[5] Meclisi, Muhammed Bakır, “Biharu’l Envar”, Beyrut: müesesetül vefa, 1404, h.k. c. 75, s. 345, hadis no: 11.
[6] A.g.e. c. 91 s. 48, Hadis no: 2.
[7] A.g.e. c. 94, s. 91, Hadis no: 5.
[8] A.g.e. c. 75, s. 68, Hadis no: 5.
[9] A.g.e. c. 73, s. 16.
[10] A.g.e. c. 81, s. 154.
[11] A.g.e. c. 89, s. 17, Hadis no: 18.
[12] A.g.e. c. 44, s. 283, Hadis no: 17.
[13] Saduk, Muhammed b. Ali, “Men la Yahduru’l Fakih”, Kum: intişarati camiatu Mudderisin, 413, h. ş., c. 2, s. 577.
[14] A.g.e. c. 2, s. 204, hadis no: 2142.
[15] A.g.e. c. 4, s. 412, Hadis no: 5894.
[16] A.g.e. c. 4, s. 412.
[17] Meclisi, Muhammed Bakır, “Biharu’l Envar”, Beyrut: müesesetü’l vefa, 1404, h.k. c. 93, s. 371, hadis no: 55.
Kur'an ve Fıtrat
Kur'an ve Sünnette fıtrat konusuna büyük bir önem verilmiştir. Bu, insana mahsus özellikler ihtiva etmesinden dolayıdır. Kur’an ve Sünnet, insanın bir fıtratı olduğunu bildirmektedir. Öncelikle bu kelimenin tarihini ve manasını araştırmamız gerekiyor. Acaba bu kelime Kur'an'da zikredilmeden önce insanlık tarafından özel olarak kullanıldı mı? Elimizde ki deliller bu kelimenin Kur'an'da zikredilmeden önce hiç kimse tarafından kullanılmadığını göstermektedir.Araştırmamız gereken başka bir nokta da insanın doğuştan gelen fikirlere sahip olup olmadığıdır.
Üçüncü konumuz ise, dim hakkında olacak. Acaba din, fıtri midir ve din edinmek insanda fıtri bir olaymıdır? Bu, bizi insanın tüm yönlerini kapsayan geniş bir ilmi araştırmaya yönlendiriyor. Şüphesiz bu araştırmanın içinde yeni bölümler ve şubeler ortaya çıkacaktır. Eğitim ve öğretim konuları bu kısama girer. Eğer insanda fıtrattan gelen bir şeyler varsa, eğitim ve öğretim konularının bu fıtri durumlara uyum içerisinde olması gerekir.
Burada kullandığımız terbiye kelimesi biz bilsek de bilmesek de bu esas üzerine bina edilmiştir. Zira terbiye, bir şeyin rüşdü ve gelişip büyümesi için o şey üzerinde çalışmak demektir. Bu da bir kısım hazırlıklara dayanarak gerçekleşir. Günümüz tabiriyle bu, insanda bir takım yeterli özelliklerin bulunmamasını gerektirir.Yani terbiye, "yapma" işini ifade etmesinden dolayı, zanaatta istediği herşeyin yapımına çalışır.İstediği şeyin yapımında gerekli olan her maddeyi toplar.Bunu yaparken de bu yaptığı yeni eşyanın, elinde topladığı bu maddelerin asli mükemmellik ve noksanlığına tesir edeceğine dikkst etmez.Onun tek ehemmiyet verdiği konu istediği şeyi oluşturmaktır.Bu madde ister eksilsin ister artsın.
Mesela bir marangoz veye mimar, bir şeyi yaptığında hedefinin gerçekleşmesi için çabalar. Demir, çimento ve bundan başak ihtiyaç duyduğu şeyleri hazırlar. Bu maddelerin yapılmasında, geliştirilmesinde, eksikliklerinin tamamlanmasında kendisinin hiç bir fonksiyonu yoktur. Çünkü bu konular kendisinin yapmayı istediği işin içine girmez. Hatta bazen bu maddelerin bütünlüğünü bozması gerekir.
Ancak bu durum çiftçiye nisbetle daha farklı olur. Çiftçi, maddi bir hedefe doğru yürüyor olmasına rağmen, ekmek istediğin şeyin terbiyesini yapmak zorundadır. Her bitkinin tabiatına itibar etmesi gerekir. Çiftçi, bitkinin olgunluk merhalesine ulaşıncaya kadar gerekli olan şartları ve bitkilerin terbiye yollarını bilir ve üretmeye çalışır. Bitkinin yaratıldığı tabiatı üzerine peyderpey gelişmesine dikkat eder. İşte o zaman hedefine ulaşmış olur.
İnsan iki tabiat üzere terbiye edebilir. Birincisi, eşyanın oluşumu gibi bir terbiye; yani yapıcı, yapısında hedeflediği yönlerden başka bir yönü göz önünde bulundurmaz. Hedefine kavuşmak için istediği gibi şekillendirir onu. Bu insan, ister kamil bir insan olsun isterse nakıs, hedefinin gerçekleşmesine bakar.
Koyun yetiştiricisi örneği bunun gibidir. O koyunları, bazen de insanlar için yetiştirir. Koçu damızlık olsun diye koyun için yetiştirdiğinde koç ihsa (1) etmesi doğru bir olaymıdır? Elbette ki hayır. Biz koça ihsa ile eziyet etmekle beraber onu eksik de kılıyoruz. Yani kemale ulaşması için kendinde olması gereken bazı tabii ve cismi sistemlerinden ayırıyoruz onu. Zira biz, onu ilgilendirmeyen, bize has menfaatlerimiz için yetiştirdiğimizde onun eksik veya eksiksiz olması bizi ilgilendirmez. Çünkü biz onu etinin artması, semizleşmesi için yetiştiriyoruz. Dolayısıyla da ihsa'sını tereddütsüz yapıyoruz.
Durum insanın kendisi içinde böyledir. Toplumun önderliğine soyunanlar insanı bu tabakanın istediği hedeflere ulaşması için ve önem verdikleri şeyin uygulanmasına güç yetirecek biçimde şekillendirmek isterler. Kendilerinin tabiriyle de topluma en faydalı olacak şekilde... Toplumun kemali ve bireyin kemali arasında zıtlık oluşumu bahsinde bu konuya deyineceğiz ve bu zıtlığın nasıl oluşmayacağını isbat edeceğiz. Mesela, toplumun, askeri bir terbiyeyle yetişmiş, kural ve düzene titizlikle uyan kişilere, emirleri itirazsız ve hatta hiç düşünmeden yerine getiren fertlere ihtiyaç duyduğunu söylerler.
Ama bir insan fikri asaletini, fikir hürriyetini muhafaza etmek istediğinde veya İnsani yönelişleri olduğunda bu şahsın hayatı istenen bu askeri yaşantıya faydalı değildir. Hemen o adamın topluma faydalı olmadığını söylerler. Onlara göre topluma faydalı olanlar düşünmeyen, yöneliş ve meyilleri bulunmayan, kendisine bir bomba verilip bir şehre atması istenildiğinde, bu beldedeki şehir sakinlerini düşünmeyen, bu şehir sakinlerinin ne günahı olduğunu sorgulamayan tiplerdir.
Bu örnek, daha çok otlayıp semizlemesi için ihsa edilen tekenin misali gibidir. Onlar, insanda ki teyamül ve insaniyet damarlarını kesiyorlar. Onu, istiklalini, fikir hürriyetini ve tüm iradesini kaybetmiş bir şekle çeviriyorlar. İşte o zaman kendilerinin istediği gibi bir topluma faydalı biri oluyor.
Ancak bu, terbiyenin asıl içeriğiyle kullanılmamasıdır. Doğru terbiye insanın özelliklerini ve tabii kabiliyetlerini taahhüt altına alır. Eğer bir insan akli ve fikri bir kabiliyet, hakikati arama özelliği varsa, bu kabiliyetlerin geliştirilmesi gerekir, yok edilmesi değil.
Fıtratın özellikle terbiyeyle yakın bir ilişkisi vardır.Bunu ileride tekrar inceleyeceğiz.Diğer bir mesele de tarih ve tarihin konusudur.Biz eğer fıtratın varlığını kabulleniyorsak, tarihin gelişimini bunun ışığında açıklamamız gerekir.
abna
İmam Hamanei'den Gençlere 14 Önemli Tavsiye
İmam Hamanei'den bilinçli ve sağlıklı bir neslin var olabilmesi için gençlere önemli tavsiyeler:
1-Yüce Allah’ın bizlere vermiş olduğu bir takım vazifeler var. Eğer bunları yerine getirirseniz; hayatınız boyunca mutlu olursunuz.
2-Namazlarınızı vaktinde, dikkat ve huşu içinde kılın.
3-Allah ile aranızda olan bağlarınızı sağlam kılın.
4-Kendi manevi duygularınızı Allah’a yönelerek, namaz kılıp, dua ederek, Ehl-i Beyt'e tevessül edip, şehitleri anarak sağlayın.
5-Her gün manasını anlamaya çalışarak ve dikkat ederek Kuran okuyun.
6-Anne ve babanıza olan saygınızı koruyun ve onların emeklerini ve sevgilerini karşılıksız bırakmayın.
7- Sağlığınızı spor yaparak ve doğru beslenmeyle sağlayın.
8-Hayatta cesaretli olun ve güvenle hareket edin.
9- Derslerinizi ciddiye alın.
10-Yol gösterici kitaplar sayesinde sağlıklı düşünmeyi ilke edinin.
11- Şehitleri ve vatana hizmet vermiş insanları konu alan kitaplar okuyun.
12- Kendinizi ve etrafınızı düşmanların nüfuzu karşısında korunaklı hale getirin.
13- Ev ve okul ortamında canlı ve etkili olun.
14- Kendinizi ileride ülke yönetimi için hazırlayın.
Abdullahiyan, Nükleer Anlaşmanın Önündeki Engeli Açıkladı
İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, dün Tahran'ı ziyaret eden Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler Servisi Genel Sekreter Yardımcısı ve Siyasi Direktörü Enrique Mora ile görüştü. Mora ve Emir Abdullahiyan, yaptırımların kaldırılmasına ilişkin Avusturya'nın başkenti Viyana'daki müzakereler ve nükleer anlaşmada gelinen son durum hakkında görüş alışverişinde bulundu.
Emir Abdullahiyan, Avrupa Birliği Dışişleri ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Enrique Mora'ya Viyana müzakerelerine sundukları katkılar nedeniyle teşekkür etti.
İran İslam Cumhuriyeti'nin Viyana görüşmelerine büyük kararlılıkla katıldığını ifade eden Emir Abdullahiyan, kalan sorunları çözmek için diğer tarafların özellikle ABD hükümetinin, gerçekçi bir yaklaşım benimsemesi gerektiğini vurguladı.
Emir Abdullahiyan, "İran halkının ekonomik yararına bağlı olan yaptırımların kaldırılması konusunda ABD'nin siyasi bir karar vermemesi, nihai anlaşmanın önündeki en büyük engeldir." dedi.
İran'ın nükleer anlaşmanın tüm ekonomik avantajlarından yararlanmak istediğini belirten Emir Abdullahiyan, "Yaptırımların etkin bir şekilde kaldırılması bizim için önceliktir." ifadesini kullandı.
AB yetkilisi Mora dün İran Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Başmüzakereci Ali Bakıri Keni ile de bir araya geldi.
Bakıri'nin Mora ile gerçekleştirdiği görüşmede, Viyana'daki müzakereleri ele alındı.
Görüşmede üst düzey müzakereci Bakıri, İran İslam Cumhuriyeti'nin Viyana'da anlaşmayı sonuçlandırma konusunda kararlı olduğunu ifade ederek, "Amerika tarafının gerçekçi yaklaşması halinde anlaşmaya varılabilir." dedi.
İran İşgal Altındaki Filistin’de Düzenlenen Şeytani Zirveyi Kınadı
İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatipzade işgal altındaki Filistin'de düzenlenen şeytani zirveyi kınadı ve bunun Filistin’in özgürlük davasına ihanet olduğunu belirterek, Siyonistlerin bölgedeki fitne ve kötülüğüne karşı uyarıda bulundu.
Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Fas olmak üzere dört Arap devletinin dışişleri bakanları, Pazar günü işgal altındaki Necef Çölü’nde İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid ve ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken'in huzurunda bir toplantıya katıldı.
Said Hatipzade konuyla ilgili olarak şunları söyledi: ‘Terörist Siyonistler ve Kudüs'ü işgal edenlerle normalleştirme ve ilişki kurmaya yönelik her türlü girişim, mazlum Filistin halkının sırtına saplanan bir hançerdir ve çocuk katili olan İsrail rejimine halkı katletmesi ve toprakları işgal etmeye devam etmesi için bir armağandır. Tarihi tecrübeler şunu göstermiştir ki, uzlaşma ve teslim olma süreci, sadece bunu destekleyenlerin yenilgisine ve aşağılanmasına yol açacaktır ve Filistin toprakları, Filistin halkının direnişi ve İslam milletlerinin ve hükümetlerinin desteği olmadan kurtarılmayacaktır.’
Hatipzade konuşmasının sonunda, Siyonistlerin bölgedeki fitne ve kötülüğüne karşı uyarıda bulundu ve İran İslam Cumhuriyeti'nin bölge ülkeleriyle işbirliği yapmaya, ikili ilişkileri genişletmeye ve Siyonistlerin ve Amerikalıların ihtilaf çıkarma ve Batı Asya bölgesinde istikrarsızlık yayma komplosuyla mücadele etmeye hazır olduğunu vurguladı.
İmam Hamanei’den Arabistan ve Ukrayna Açıklaması
İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei hicri şemsi yeni yıl münasebetiyle yaptığı konuşmada, İran içindeki ve dünya genelindeki konulara değindi.
İmam Hamanei'nin konuşmasının önemli başlıkları şöyledir:
Nevruz, zikir, dua ve maneviyat ile iç içedir. Belki de milletler arasında yılın ilk bayramları arasında, milli bir bayramın dua ve maneviyat ile iç içe olması ender görülen bir konudur.
Nevruz Bayramı konusunda İranlılara has tarz ve tat, insanları düşündürmektedir. Bahar bir umut ve tazelik mesajıdır ve bu umut bu sene bu bayramın Şaban ayının ortasına denk gelmesi nedeniyle ikiye katlanmıştır. Çünkü Şaban ayının ortası insanlığın büyük ümidinin doğum günüdür.
Umut, tüm hareketlerin ve ilerlemelerin kaynağıdır ve Allah-u Teala İran halkı için umut nedenini sağlamıştır ve Allah'a hamd olsun umut için zeminler az değildir. Bırakın düşmanlar İran milletinin umuduna öfkelensinler.
Son 10 yılda ve h.ş1390'lı yıllarda birçok ekonomik zorlukla karşı karşıya kaldık. Halkın rahatını sağlamak için bu konular hakkında uygun şekilde düşünülmesi gerekir.
Ekonomide asıl mesele, milli üretimdir ve bu son üç, dört yılda yılın sloganı olarak gündeme gelmiştir. Yetkililer ellerinden geldiğince bir şeyler yaptılar ama bugün bizim ve ülkenin üst düzey yetkilileri için asıl mesele ekonomidir.
İnsanları cesaretlendiren yeni yaklaşımlar var ve eğer bu halkçı yaklaşımlar devam ederse umut belirtileri de artacaktır.
Ekonomi alanında konuştuklarımız ağırlıklı olarak ülke yetkililerine yöneliktir. Bunu toplum önünde konuşmamızın nedeni, insanların ekonomik meseleler ve ekonomi politikalarından haberdar olması ve bir eylemde bulunan yetkilileri desteklemesidir. Elbette özellikle bilgi temelli ekonomi alanında halkın ve özellikle gençlerin yapması gereken görevler vardır.
Benim bugün bahsettiğim konu şudur; Ülkenin ekonomik işlerinde reform yapmak için, kararlı bir şekilde bilgiye dayalı ekonomiye doğru ilerlemeliyiz. Yani ileri bilgi ve teknolojinin üretimin tüm alanlarında, hatta üretim işinin türünü seçmede bile tam bir rolü vardır. Çünkü her şey yapılmak zorunda değildir ve seçim bilimsel çalışmaya dayalı olmalıdır.
Bu politikayı takip edip bilgiye dayalı işletmeler geliştirirsek, bu, üretim maliyetlerini düşürecek, verimliliği artıracak, ürün kalitesini iyileştirecek ve ürünleri küresel pazarlarda ve yurtiçinde var olabilmek için daha rekabetçi hale getirecektir. Ülke içinde ithalat akışı olsa bile insanlar yerli kaliteli ve ucuz ürünü memnuniyetle karşılayacaktır.
Ne yazık ki tarım sektörümüz bilgi temelli olmaktan uzaktır. Bu sektörde bilgiye dayalı şirketler geliştirirsek, tohum ıslahında, yeni sulamada ve yeni üretim yöntemlerinde, su ve toprağın daha iyi verimliliğinde bundan en iyi şekilde yararlanacağız. Sonuç olarak ülkenin gıda güvenliği sağlanacak, çiftçilerin gelirleri artacak ve teşvik edilecektir. Su sıkıntısı sorunu da çözülebilecektir.
Ekonomide adil ilerleme sağlamak, yoksulluk ve mali zayıflık sorununu çözmek, ancak üretimi güçlendirme yolundan geçmektedir ve eğer bilgiye dayalı üreterek üretimi güçlendirirsek bu büyük hedefe ulaşılacaktır.
Şu anda, ülkede 4 bin 500'ü imalat şirketi ve geri kalanı hizmet şirketi vb. olmak üzere 7 binden az bilgiye dayalı şirketimiz var. Bu sayıda şirket yaklaşık 300 bin doğrudan istihdam yaratıyor. Bu önemli bir rakamdır ve geçen yıl 320 bine kadar doğrudan iş istihdamı olduğu tahmin ediliyor.
Bana bunun bu yıl için en fazla %30 artırılabileceği söylendi ama ben bundan memnun değilim ve %30'un ülkenin ihtiyaçlarını karşılayan bir rakam olmadığına inanıyorum ve yetkililerden beklentim bu firmaların %100 artışla 300 bin doğrudan iş istihdamını 600 bine çıkarmalarıdır. Tabi oluşturulan şirketlerin gerçekten de bilgiye dayalı olması gerekiyor.
Ülkemiz temel gıda ürünlerinde gerekli güvenliği ve kendi kendine yeterliliği sağlamalıdır. Buğday, hayvan yemi, mısır, arpa ve ana yağ üretim maddelerinde kendi kendimize yetmeliyiz. Ülkenin her yerinde üzerinde çalışılması gereken verimli ovalarımız var. Birkaç yıl önce, Huzistan örneğinde olduğu gibi. Orada ve Gilan ve Sistan'da yapılan eylemi teşvik ettim. Bu bölgelerde istediğimiz miktar uygulanmasa da ama yine de iyi bir eylemdi.
Ekmeği israf ediyoruz ve atılıyor. Halkımız, tarım sektörümüzün ne yazık ki ithalata en çok bağımlı sektörlerden biri olduğunu bilmelidir. Bunun ayarlanması gerekir ve bu bağımlılıkla mücadele etmek zordur.
Bilgiye dayalı üretim ve ekonomi alanındaki yetkililerin çabası, onların ürünlerini desteklemek ve satın almak ve gerekli imkanlara sahipse onlara vermektir.
Bu hedeflere ulaşmak için gerekli olan en önemli tesis, bu konuda elimizin açık olduğu insan gücüdür. Üst düzey mezunlarımızın büyük bir kısmı kendi akademik olmayan alanlarında çalışmaktadır. Oysa bu kişiler kendi alanlarında istihdam edilebilir ve desteklenebilir.
Geçen yıl ülke ekonomisinin ABD yaptırımlarına bağlı olmaması gerektiğini söyledim. Şimdi de aynı şeyi söylüyorum.
ABD yaptırımlarına rağmen dış ticaret artırılabilir ve gelişebilir ve bu olmuştur. Bölgesel anlaşmalara girmek de mümkündür ve hükümet buna girmiştir ve petrol alanında daha iyi bir duruma gelinebilir ve bu da olmuştur.
Tabii ki yaptırımları kaldırmaya çalışmayalım demiyorum ama meselenin temeli, yaptırımların çok büyük bir etkisi olmayacak şekilde ülkeyi yönetmektir ve bu da yetkililerin inisiyatifindedir.
Bu nedenle bu yıl da ülke ekonomisinin yaptırımlara bağlı kalmaması için aynısını öneriyorum. Ek bir tavsiyem daha var ve buda şöyledir: Artan petrol gelirlerini ne yapacaksınız? Ya döviz gelirlerini artırarak ithalatı artırabiliriz, bu da ülke kaynaklarının kaybı anlamına gelmektedir. Ya da bu artışla ülkenin temellerini ve temel altyapısını güçlendirmek için harekete geçebiliriz.
Dünyanın güncel meselelerine bakıldığında, İran milletinin müstekbir cephe karşısındaki meşruiyeti ve hakikati her zamankinden daha net görülüyor. Milletimizin müstekbirler karşısındaki seçimi bir teslimiyet değil, sistemin ve ülkenin bağımsızlığını ve iç güçlenmesini ayakta tutmak ve sürdürmekti ve bu da doğruydu.
Afganistan olayına bakın. 20 yıl boyunca bu ülkedeki mazlumlara ve Müslümanlara ne yaptılar ve sonra nasıl çıktılar! Bu milletin mallarını da yanlarında götürdüler.
Cumhurbaşkanının Batı'nın desteğiyle iktidara geldiği Ukrayna'da Batı ne kadar sert konuşuyor?
80 gencin kafasının kesildiği Suudi Arabistan'da yaşanan olaylar, dünyada nasıl bir zulmün ve karanlığın hüküm sürdüğünü, dünyada ne kadar kana susamış kurtların olduğunu gösteriyor.
Ukrayna'da herkes Batı'nın ırkçı sahnesine şahit oluyor. Siyahları beyazlardan ayırıyorlar, ülkeden ayrılmak için trene binen siyahileri indiriyorlar ve medyaları açıkça neden bu defa Batı Asya'da savaş olmadı diye hayıflanıyor!
Tüm bunlara rağmen, bu zulüm ve baskılarla insan hakları iddiasında bulunuyor ve bu iddia ile bağımsız ülkelerden fidye talep ediyor ve dünya milletleri de bu manzarayı görüyorlar.
Bugün her zamankinden daha fazla çalışmaya ve çabaya ihtiyacımız var. Her şeyden önce empatiye, sinerjiye ve halk arasında söz birliğine ihtiyacımız var. Ayrıca, birbirine yardım etmesi gereken ülke yetkililerinin işbirliğine ihtiyacımız var.
Bazen halk arasında veya bazı yetkililer arasında veya yetkililer ve halk arasında, genellikle boş ve yanılsamalardan ve takvasızlıktan kaynaklanan ihtilaflar meydana gelmektedir. İmam (r.a) h.ş 1360'lı yıllarda bu ihtilafların insanın kendi nefsini sevmesinden kaynaklandığını belirtirdi.
İran milletinin iyilik ve ilerleme yolundaki gönüllülüğü yok edilmemelidir.
Erdoğan, Batı'ya tek adam rejimini kabul ettirebilecek mi?
Ukrayna'yı Rusya'nın bataklığına çevirme planı işlerse Türkiye'nin şu an övündüğü ve değerli bulduğu dengeci siyasetinin işlevselliği tükenebilir.
Tarafların bir iki hafta içinde görüşmelerden sonuç çıkabileceğine dair açıklamalar bir uzatma taktiğine işaret ediyor. Bunu nasıl anlamalıyız? Bu sahadaki tıkanmışlık halinin değişmesi üzerine kurulan hesaplarla bağlantılı sanırım. Rusya’nın askeri stratejisine baktığımızda Ukrayna’yı Azak Denizi ve Karadeniz’den tamamen kopartacak şekilde bir harekat izlediği görülüyor.
Rusya kuşatma altında tuttuğu Mariupol kenti düştüğünde Azak denizinde hedefine ulaşmış olacak. Kırım’ın kuzeyinden geliştirilen harekat Herson’dan sonra Mikolayiv’de durdu. Buradan sonra anlaşılan hedef Odessa. Ki denizden donanma gemilerinin yaklaştığı Odessa düşerse Karadeniz kuşatması da tamamlanmış olacak.
Acaba Putin bu çevrelemeyi tamamladıktan sonra sözünü ettikleri beş koşul için dayatmada mı bulunacak? Kritik koşullar Donbas ve Kırım’la ilgili. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın bu iki konuda Putin ve Zelenskiy'nin masaya oturduğunda çözüm bulabileceğine dair iyimser bir açıklama yaptı.
Diğer koşullardan NATO üyeliği hedefinin anayasadan çıkarılması ve Ukrayna’nın tarafsız bir statüde olması Kiev’de sindirilmiş gözüküyor. O yüzden garantör ülkeler anlaşması istiyorlar. Türkiye’nin de dahil olacağı bir garantörlük mekanizmasına Rusya onay verecek mi? Çerçevesi barış gücü ya da başka bir formatta askeri misyonu içerecek mi? Hiçbir şey belli değil.
Neo-Nazi grupların elimine edilmesi konusunda da Ukrayna’nın bunları kınayıcı bir tutumunun koşulu karşılayabileceğine işaret ediliyor.
Silahsızlanma koşulu zaten muğlak bir şeydi. Anlaşmanın nasıl bir noktada geleceği savaşın seyrine bağlı. ABD bir taraftan silah sevkıyatını artırma kararlılığında. Batının yardımları halihazırda Rusya’nın işine çok zorlaştırdı. Biden Avrupa’yı NATO zemininde yeniden yoğurma şansını yakaladı ve şimdi Çin’i Rusya’dan uzaklaşmaya zorluyor. Biden’in Çin lideri ile görüşmesi bu açıdan önemli. Ama öncesinde Çin, ABD’yi Ukrayna’ya silah taşıyarak barışı sağlayamayacağı konusunda uyararak özerk pozisyonunu korudu.
*
Savaş bu noktadan bir çözüme kavuşur sa Türkiye, Rusya ile ilişkilerini de kurtarmış halde Batı ile kıymetli ortaklık mesafesinde uyumlulaşma sürecini devam ettirebilir. Erdoğan’ın istediği otoriter başkanlık sisteminin sindirilmesi, 2023’de iktidarı korumak için yapacaklarının da peşinen göz yumulmasıydı.
Ukrayna müstesna bir iklim yarattı ve Erdoğan kendi koşullarıyla Batı ile çalışma imkanını yeniden buldu. Fakat Ukrayna’yı Rusya’nın bataklığına çevirme planı yol alırsa Türkiye’nin şu an övündüğü ve değerli bulduğu dengeci siyasetinin işlevselliği tükenebilir.
*
Ukrayna’nın Suriye sahnesine yansımalarını merakla bekliyor olacağız. Suriye’de çözüm ABD-Türkiye ve Rusya-Türkiye ilişkilerinin seyrine mahkum. Erdoğan, Putin’le ilişkilerini muhafaza edebilirse özellikle Rusya’nın Kürtler lehine kullanılması beklenen bir durum değil.
Aynı şekilde ABD de NATO’yu yeniden elektriklemişken Suriye’de Kürtler lehine iddiasını büyüterek Türkiye’yi üzecek bir açılıma gitmeyebilir. Ama kısa vadede bu çıkmaz halini koruyan dengenin değişmesini beklemiyorum.
+Gerçek