کارگر

کارگر

 İslam İnkılabı Lideri imam Hamanei Fransız gençlerden Cumhurbaşkanı Macron’dan neden Holokost’tan kuşku duymak suç, ama İslam Peygamberi’ne -s- hakaret serbest olduğunu sormalarını istedi.

Fransa Cumhurbaşkanı Emanuel Macron’un İslam Peygamberi’ne -s- hakaret edilmesini onaylaması üzerine İslam İnkılabı Lideri Ayetullah Hamanei bu saygısızlığa twitter hesabında tepki gösterdi.

Imam Hamanei Fransız gençlere hitaben bir mesaj yayımlayarak şöyle dedi:

Cumhurbaşkanınıza sorun; neden Allah’ın peygamberine hakareti destekliyor ve bunu ifade özgürlüğü sayıyor? Acaba ifade özgürlüğünün anlamı küfür ve hakaret etmek midir? Hem de parlak ve kutsal şahsiyetlere? Acaba bu ahmakça hareket, onu cumhurbaşkanları olarak seçen bir milletin şuuruna hakaret değil midir? Bir sonraki soru, neden Holokost hakkında kuşku duymak suçtur? Ve eğer biri bu konuda bir şey yazarsa hapse girmesi gerekir, fakat peygambere hakaret etmek serbesttir?

Türkiye’de bütün işi;“ABD çıkarlarını savunmak” olanlar var.

Hiçbir fırsatı kaçırmıyorlar.

Bazen öyle masumane görünüyorlar ki;

Birçok kişiyi kandırabiliyorlar.

Gerçek yüzlerini saklamaya çalışsalar da;

Sürekli ABD değirmenine su taşıyorlar.

Bazıları da bilmeden;

Bunların tuzağına düşüyor.

GİZLİ AMERİKANCILAR
Açık Amerikancılar malum;

Herkes tanıyor.

Yakın zamana kadar hepsi ekran gülüydü.

Şimdi itibarları kalmadı.

Etkileri de sıfır.

Bu nedenle “ikinci ekip” sahneye sürüldü.

Diplomat bir dostumun ifadesiyle;

“Gizli Amerikancılar.”

Doğrudan ABD’yi savunmaktan çok;

ABD hesabına fitnecilik yapıyorlar.

ABD DÜŞMANLARINA DÜŞMANLIK
Yaptıkları iş basit.

ABD’nin düşmanlarına düşmanlık.

ABD Çin’i hedef alınca;

Bunların dilinde hep;

“Doğu Türkistan yalanları”.

ABD Rusya’yı hedef alınca;

Putin’in diktatörlüğünü;

ABD İran’a saldırınca;

İran’ın PKK’yı desteklediği yalanını;

ABD Venezuela’ya yönelince;

Maduro’nun baskılarını,

Venezuela ekonomisinin durumunu anlatıyorlar.

AZERBAYCAN-ERMENİSTAN GERİLİMİ
Şu anda gündemde;

Azerbaycan-Ermenistan gerilimi var.

Hemen durumdan vazife çıkardılar.

Rusya ve İran düşmanlığına başladılar.

Ermenistan’ı desteklediklerini;

Silah sevkıyatı yaptıklarını ortaya attılar.

Sahte görüntüleri paylaşıp;

Halkı ABD yalanlarına inandırmaya çalışıyorlar.

Rusya ve İran’dan yapılan açıklamalara;

Kulaklarını tıkıyorlar.

AZERBAYCAN BÜYÜKELÇİSİ
Azerbaycan Büyükelçisi;

Hazar Zarif İbrahimoğlu ile görüştüm.

Açıklamaları bugün Aydınlık’ta.

Rusya ve İran iddialarını sordum.

Net yanıt verdi:

“Azerbaycan’ı Rusya ve İran’la;

Karşı karşıya getirmek isteyenler var.

Bu oyunlara izin vermeyeceğiz.

Rusya ve İran’la hiçbir sıkıntımız yok. 

İki ülkeyle de;

Güzel komşuluk ve dostluk yapıyoruz.

Bizim sorunumuz Ermanistan’la.”

ERMENİSTAN BAŞBAKANI
Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan.

“Turuncu kalkışma” sonrası Başbakan oldu.

En önemli özelliği;

Amerikancı ve Rusya karşıtı.

Ermenistan’ın Azerbaycana’a saldırısı;

Paşinyan’ın bu tutumuyla bağlantılı.

Hedefte Türkiye de var.

Irak, Suriye, Kıbrıs, Doğu Akdeniz,

Ege, Yunanistan yetmedi.

Şimdi kuzeydoğuda;

Yeni cephe açmaya çalışılıyor.

Bu gerçek, “Gizli Amerikancıların”;

Gündeminde yok.

Tam tersine bu gerçeğin üstünü örtme;

Görevini üstlenmişler.

İKTİDARA SIĞINANLAR
Bazısı “bağımsız uzman” görünümünde.

Bazısı da “iktidara yakın” görünmeye özen gösteriyor.

Bu yolla etkili olacaklarını düşünüyorlar.

Tabi bir de muhalefete yerleştirilenler…

Yaptıkları açıklamalar ihanet boyutunda.

Kraldan çok kralcı olunca;

İyot gibi açığa çıktılar.

Bu arada FETÖ’yü de unutmayalım.

Türkiye’yi yalnızlaştırmak için;

Rusya, İran, Çin düşmanlığında;

Birleşiyorlar.

TURNUSOL KAĞIDI
Rusya, Çin, İran, … düşmanlığı;

“Gizli Amerikancılığın” şifresi.

Türkiye vatan mücadelesi veriyor.

Rusya, Çin, İran, … Türkiye’nin yanındalar.

İçinde bulunduğumuz günlerde;

Bu ittifak güvenliğimiz için çok önemli.

Kim ki Türkiye’yi;

Dostlarından koparmaya çalışıyor;

İyi izlemek gerekir.

Bu “turnusol kağıdı” gibi bir şey…

aydınlık

Perşembe, 08 Ekim 2020 05:54

Erbain Ziyareti ve Anlamı

 Bu ziyaretin İmam Hüseyin'in (as) şahadetinin 40. günü yani 20 Sefer'de okunması tavsiye edilmiştir. "et-Tezhib" ve "Misbah" kitaplarında kaydedilen Sehman-i Cemal'in İmam Cafer-i Sadık'tan (as) rivayet ettiği ziyaret şöyledir

لسَّلامُ عَلَى وَلِيِّ اللَّهِ وَ حَبِيبِهِ السَّلامُ عَلَى خَلِيلِ اللَّهِ وَ نَجِيبِهِ السَّلامُ عَلَى صَفِيِّ اللَّهِ وَ ابْنِ صَفِيِّهِ السَّلامُ عَلَى الْحُسَيْنِ الْمَظْلُومِ الشَّهِيدِ السَّلامُ عَلَى أَسِيرِ الْكُرُبَاتِ وَ قَتِيلِ الْعَبَرَاتِ اللَّهُمَّ إِنِّي أَشْهَدُ أَنَّهُ وَلِيُّكَ وَ ابْنُ وَلِيِّكَ وَ صَفِيُّكَ وَ ابْنُ صَفِيِّكَ الْفَائِزُ بِكَرَامَتِكَ أَكْرَمْتَهُ بِالشَّهَادَةِ وَ حَبَوْتَهُ بِالسَّعَادَةِ وَ اجْتَبَيْتَهُ بِطِيبِ الْوِلادَةِ وَ جَعَلْتَهُ سَيِّداً مِنَ السَّادَةِ وَ قَائِداً مِنَ الْقَادَةِ وَ ذَائِداً مِنَ الذَّادَةِ وَ أَعْطَيْتَهُ مَوَارِيثَ الْأَنْبِيَاءِ وَ جَعَلْتَهُ حُجَّةً عَلَى خَلْقِكَ مِنَ الْأَوْصِيَاءِ فَأَعْذَرَ فِي الدُّعَاءِ وَ مَنَحَ النُّصْحَ وَ بَذَلَ مُهْجَتَهُ فِيكَ لِيَسْتَنْقِذَ عِبَادَكَ مِنَ الْجَهَالَةِ وَ حَيْرَةِ الضَّلالَةِ وَ قَدْ تَوَازَرَ عَلَيْهِ مَنْ غَرَّتْهُ الدُّنْيَا وَ بَاعَ حَظَّهُ بِالْأَرْذَلِ الْأَدْنَى وَ شَرَى آخِرَتَهُ بِالثَّمَنِ الْأَوْكَسِ وَ تَغَطْرَسَ وَ تَرَدَّى فِي  هوَاهُ وَ أَسْخَطَكَ وَ أَسْخَطَ نَبِيَّكَ ،وَ أَطَاعَ مِنْ عِبَادِكَ أَهْلَ الشِّقَاقِ وَ النِّفَاقِ وَ حَمَلَةَ الْأَوْزَارِ الْمُسْتَوْجِبِينَ النَّارَ [لِلنَّارِ] فَجَاهَدَهُمْ فِيكَ صَابِراً مُحْتَسِباً حَتَّى سُفِكَ فِي طَاعَتِكَ دَمُهُ وَ اسْتُبِيحَ حَرِيمُهُ اللَّهُمَّ فَالْعَنْهُمْ لَعْناً وَبِيلاً وَ عَذِّبْهُمْ عَذَاباً أَلِيماً السَّلامُ عَلَيْكَ يَا ابْنَ رَسُولِ اللَّهِ السَّلامُ عَلَيْكَ يَا ابْنَ سَيِّدِ الْأَوْصِيَاءِ أَشْهَدُ أَنَّكَ أَمِينُ اللَّهِ وَ ابْنُ أَمِينِهِ عِشْتَ سَعِيداً وَ مَضَيْتَ حَمِيداً وَ مُتَّ فَقِيداً مَظْلُوماً شَهِيداً وَ أَشْهَدُ أَنَّ اللَّهَ مُنْجِزٌ مَا وَعَدَكَ وَ مُهْلِكٌ مَنْ خَذَلَكَ وَ مُعَذِّبٌ مَنْ قَتَلَكَ وَ أَشْهَدُ أَنَّكَ وَفَيْتَ بِعَهْدِ اللَّهِ وَ جَاهَدْتَ فِي سَبِيلِهِ حَتَّى أَتَاكَ الْيَقِينُ فَلَعَنَ اللَّهُ مَنْ قَتَلَكَ وَ لَعَنَ اللَّهُ مَنْ ظَلَمَكَ وَ لَعَنَ اللَّهُ أُمَّةً سَمِعَتْ بِذَلِكَ فَرَضِيَتْ بِهِ،اللَّهُمَّ إِنِّي أُشْهِدُكَ أَنِّي وَلِيٌّ لِمَنْ وَالاهُ وَ عَدُوٌّ لِمَنْ عَادَاهُ بِأَبِي أَنْتَ وَ أُمِّي يَا ابْنَ رَسُولِ اللَّهِ أَشْهَدُ أَنَّكَ كُنْتَ نُورا فِي الْأَصْلابِ الشَّامِخَةِ وَ الْأَرْحَامِ الْمُطَهَّرَةِ [الطَّاهِرَةِ] لَمْ تُنَجِّسْكَ الْجَاهِلِيَّةُ بِأَنْجَاسِهَا وَ لَمْ تُلْبِسْكَ الْمُدْلَهِمَّاتُ مِنْ ثِيَابِهَا وَ أَشْهَدُ أَنَّكَ مِنْ دَعَائِمِ الدِّينِ وَ أَرْكَانِ الْمُسْلِمِينَ وَ مَعْقِلِ الْمُؤْمِنِينَ وَ أَشْهَدُ أَنَّكَ الْإِمَامُ الْبَرُّ التَّقِيُّ الرَّضِيُّ الزَّكِيُّ الْهَادِي الْمَهْدِيُّ وَ أَشْهَدُ أَنَّ الْأَئِمَّةَ مِنْ وُلْدِكَ كَلِمَةُ التَّقْوَى وَ أَعْلامُ الْهُدَى وَ الْعُرْوَةُ الْوُثْقَى وَ الْحُجَّةُ عَلَى أَهْلِ الدُّنْيَا وَ أَشْهَدُ أَنِّي بِكُمْ مُؤْمِنٌ وَ بِإِيَابِكُمْ مُوقِنٌ بِشَرَائِعِ دِينِي وَ خَوَاتِيمِ عَمَلِي وَ قَلْبِي لِقَلْبِكُمْ سِلْمٌ وَ أَمْرِي لِأَمْرِكُمْ مُتَّبِعٌ وَ نُصْرَتِي لَكُمْ مُعَدَّةٌ حَتَّى يَأْذَنَ اللَّهُ لَكُمْ فَمَعَكُمْ مَعَكُمْ لا مَعَ عَدُوِّكُمْ صَلَوَاتُ اللَّهِ عَلَيْكُمْ وَ عَلَى أَرْوَاحِكُمْ وَ أَجْسَادِكُمْ [أَجْسَامِكُمْ ] وَ شَاهِدِكُمْ وَ غَائِبِكُمْ وَ ظَاهِرِكُمْ وَ بَاطِنِكُمْ آمِينَ رَبَّ الْعَالَمِينَ.

 

Erbain Ziyareti Okunuşu:

Esselamu a'lâ veliyyillahi ve habibih. Esselamu a'lâ halilillahi ve necibih. Esselamu a'lâ safiyyillahi vebne safiyyih. Esselamu a'lel Huseyni'l mazlumi'ş-Şehid. Esselamu a'lâ esir il kurubât ve qatili'l eberât.

Allahumme inni eşhedu ennehu veliyyuke vebnu veliyyik. Ve safiyyuke vebnu safiyyik. Ekremtehu bi'ş-şehadeti ve hebevtehu bi's-saadeti vectebeytehu bi tiybil viladeti. Ve ceeltehu seyyiden mine's-sade ve qaiden minel kade. Ve zâiden mine'z-Zâde. Ve a'ateytehu mevârise'l enbiya, ve ceeltehu hucceten a'lâ halqike minel evsiyâ. Fee'zere fidduâve menehe'n-nushe ve bezele muhcetehu fik. Liyestenkize ibâdeke minel cehaleti ve hayreti'z-zalâle. Ve kad teğazere aleyhi men gerrethu'd-dünyâ. Ve baâe hazzehu bil erzelil edna. Ve şerâ ahiretehu bissemenil evkes. Ve tegetrese ve teredda fi havahu ve esheteke ve eshete nebiyyeke ve etae min ibadike ehle'ş-şikaki ven nifak ve hameletel evzar el mustevcebine'n-nar. Fe cahedehum fike sâbiren muhtesiben hetta sufike fi taetike demuh vestubihe herimuh. Allahumme fel'enhum le'nen vebila ve ezzibhum ezaben elima.

Esselamu aleyke Yebne Resulillah. Esselamu aleyke Yebne Seyyidi'l Evsiyâ. Eşhedu enneke Eminullâh vebnu eminih. İyşte saida ve mezeyte hamiydâ ve mutte fekidâ mezlumen şehidâ. Ve eşhedu ennellahe muncizummâ veedeke ve muhlikun men hezeleke ve muezzibun men Kateleke. Ve eşhedu enneke vefeyte bi ahdillah ve cahedte fi sebilihi hetta etakel yakin.

Feleenallahu men kateleke. Veleenallahu men zalemeke. Veleenallahu ummeten semiet bizalike fereziyet bih. Allahumme inni uşhiduke enni veliyyun limen vâlah. Ve eduvvun limen âdâh. Bi ebi ente ve ummi Yebne Resulillah.

Eşhedu enneke kunte nuren fil eslabi'ş-şamihe vel erhamil mutahhare. Lem tunecciskel cahiliyyetu bi encasiha ve lem tulbiskel mudlehimmatu min siyabiha. Ve eşhedu enneke min deâimid din ve erkani'l muslimin. Ve ma'kili'l mu'minin. Ve eşhedu ennekel imamu'l berrut teqiyyur reziyyuz zekiyyul hâdiyyul Mehdi. Ve eşhedu ennel eimmetu min vuldike kelimetu't takva ve a'elamu'l hudâ ve'l urvetu'l vuska, vel huccetu elâ ehli'd-dunya. Ve eşhedu enni bikum mu'min vebi iyâbikum mûkin. Bi şeraiyi dini ve hevatimi ameli. Ve kalbi likalbikum silmun ve emriy li emrikum mutte'bi. Ve nusretiy lekum muedde. hetta ye'zenellahu lekum. Meakum meakum lâ mea eduvvikum. Salavatullahi aleykum. ve a'la ervahikum ve ecsadikum ve şahidikum ve gaibikum ve zahirikum ve batinikum.

Erbain Ziyareti Türkçe Anlamı:

Selam olsun Allah'ın velisine ve habibine. Selam olsun Allah'ın dostuna ve seçtiğine. Selam olsun Allah'ın halis kuluna ve halis kulunun oğluna. Selam olsun mazlum ve şehit Hüseyin'e (as) Selam olsun bela ve hüzünler esirine ve gözyaşlarıyla katledilene.

Allah'ım! Şehadet ederim ki o, senin lütfün ve ikramınla kurtuluşa eren velin ve velinin oğludur, seçkin kulun ve seçkin kulunun oğludur. Sen kendisine şehadetle lütufta bulundun, saadete has kıldın, soyunun temiz olmasıyla seçtin, onu yüce kişilerden yüce bir kişi, önderlerden bir önder ve savunanlardan bir savunucu kıldın. Kendisine bütün velilerin mirasını verdin, vasilerden kılıp yaratıklarına hüccet ettin. O da halka hücceti tamamladı ve ümmete mazeret bırakmadı, yumuşaklıkla nasihat etti ve kullarını cehaletten ve delalet şaşkınlığından kurtarmak için senin yolunda kanını akıttı.

Dünyanın aldattığı ve payını dünyanın değersiz alçak metasına ve ahiretini en değersiz paraya satan, hava ve hevesine dalan ve alçalan kimseler onun aleyhine birleştiler ve ona sitem ettiler.

Onlar öyle kişilerdir ki seni ve elçini öfkelendirdiler ve kullarının ateşi hak eden omuzlarında ağır günah yükünü taşıyan, şekavet ve nifak ehli kimselere itaat ettiler. O da sabır ve tahammül ederek senin yolunda onlarla cihat etti. Nihayet sana itaat yolunda kanı döküldü ve saygınlığını çiğnemek mubah bilindi. Allah'ım onlara şiddetli bir lanetle lanet et ve onları acılı bir azapla azaplandır.

Selam olsun sana ey Resulullah'ın (saa) oğlu! Selam olsun sana ey vasilerin efendisinin oğlu! Şehadet ederim ki sen, Allah'ın emini ve emininin oğlusun. Saadetle yaşadın ve beğenilmiş olarak geçip gittin. Adsız, sansız, mazlum ve şehit olarak dünyadan göçtün.

Şehadet ederim ki Allah sana vaat ettiği şeyi gerçekleştirecek, sana yardım etmeyip seni alçaltanı helak edecek ve seni katledeni azaplandıracaktır.

Şehadet ederim ki sen Allah'ın ahdine vefa ettin, ölüm gelip seni buluncaya kadar Allah yolunda cihat ettin. Seni katledenlere Allah lanet etsin, sana zulmedenlere Allah lanet etsin, bunu duyup da razı olanlara Allah lanet etsin.

Allah’ım seni şahit tutuyorum ki ben onun dostuyla dost ve onun düşmanıyla düşmanım. Anam babam sana feda olsun ey Resulullah'ın oğlu! Şehadet ederim ki sen yüce sülblerde ve temiz rahimlerde bir nurdun. Cahiliyet devrinin hiçbir necaseti seni kirletemedi ve cahiliyetin zifiri karanlıkları sana cahiliyet elbiselerinden giydiremedi.

Şehadet ederim ki sen dinin direklerinden, Müslümanların rükünlerinden ve müminlerin sığınaklarındansın. Şehadet ederim ki sen iyi, takvalı, beğenilmiş, arınmış, hidayet edici ve hidayet üzere bir imamsın. Şehadet ederim ki senin evlatlarından olan imamların hepsi takva nişanesi, hidayet bayrakları, sağlam kulp ve dünya ehline Allah'ın hüccetidirler.

Şehadet ederim ki ben size ve sizin dönüşünüze inanıyorum, dinimin ahkâmına ve amelimin sonuçlarına yakinim vardır. Kalbim sizin kalbinize teslimdir ve işlerim sizin işlerinize tabidir. Allah izin verdiği an size yardımım hazırdır. O halde ben sizinleyim. Sizinle, düşmanlarınızla değil. Allah'ın rahmeti sizin üzerinize, sizin ruhlarınıza, sizin cesetlerinize, sizin hazırınıza, sizin gizlinize, sizin zahirinize ve sizin batınınıza olsun. Duama icabet et ey Alemlerin Rabbi!

ehlader

Perşembe, 08 Ekim 2020 05:50

Erbain, Hz. Hüseyin'in Mucizesidir

Erbain, Hz. Hüseyin'in Mucizesidir

 

 Erbain, Hz. Hüseyin'in (a.s) mucizelerindendir. Çünkü tarihte bırakın bu kadar kalabalık bir topluluğu hatta bu sayının yarısı kadar insanı bile bir araya toplayan başka bir olay yoktur.

- Erbain, bir ümmetin sessizlik mührünü kırıp galeyana geldiği gündür. Erbain'de insani değer ve kavramların yeniden anlam kazanır, sil baştan tarif edilir. Dünyanın her yerinde yardım için yalvarmak, dilenciliktir ama Erbain yürüyüşünde insanlar adeta yardım etmek için yalvarıyor size.

- Erbain yürüyüşünde hiç kimse kendini bir şeylerin sahibiymiş gibi görmez. İlk adımdan son adıma kadar can tehlikesinin en üst seviyede olmasına rağmen milyonlarca insan bu yollarda yürümeye devam eder.

- Yokluğun ve savaşın en iyi tanıkları olan Irak halkının Erbain yürüyüşü boyunca Hz. Hüseyin'i (s.a) ziyarete giden insanlara en azından bir lokma ekmek ikram etmek için yarışırcasına çaba harcaması Hz. Hüseyin'e (as.) olan aşkın mucizesidir.

Dr. Hasan Rahimpur Azgadi

Perşembe, 08 Ekim 2020 05:46

Kafkas savaşına dair ahiret sualleri

Kafkasya macerasının Türk-Rus ilişkilerine karşılık gelen alt başlıkları nedeniyle Azerbaycan’a yardımın ciddiyeti de önem kazanıyor. Türkiye’nin koşulsuz desteği nereye kadar koşulsuz? 

 Türkiye, Azerbaycan’dan yana ağırlığını koyarken bir tarafın yerine geçerek “Ermenistan işgal altındaki topraklardan çekilmedikçe ateşkes olmayacak” şartını da koşuyor. Bu, Karabağ sorununun çerçevesini değiştiren bir politika.  

Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki 30 yıllık savaşta arabulucu AGİT Minsk Grubu. Eş başkanları Rusya, Fransa ve ABD. Müdahaleci bir siyasetle Türkiye kendini Kafkasya denklemine sokmayı deniyor. Minsk Grubu, Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev’i ateşkese ikna etmeye çalışırken Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan da emin olmak durumunda. 

Soruna kıyıdaş üç ülkenin (Rusya, Türkiye ve İran) izlediği politikalar krizi bir şekilde boyutlandırıyor. Türkiye önceleri çatışmalara müdahil olmadan Bakü’den yana bir siyaset izliyordu. Erdoğan’ın 2009’da Ermenistan’la normalleşme protokollerini Karabağ şartına bağlamasıyla ilişkiler biçim değiştirdi. 2010'da imzalanan Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması’ndan bu yana Azerbaycan Rusya, İsrail ve Belarus’tan sonra Türkiye’nin de önemli silah müşterisi haline geldi. Temmuz'da Tovuz’daki çatışmadan sonra yeni bir aşamaya geçildi; Türkiye ile Azerbaycan bugünkü savaşa birlikte hazırlandı. 
İran ise 1990’larda Türk-Amerikan ‘derin ortaklığı’ ile kışkırtılan ‘Büyük Azerbaycan’ projesinin yol açtığı bölünme korkusuyla gardına almış, İsrail silahlarıyla donanmakla kalmayıp CIA ve Mossad’ın gizli operasyonlarına olanaklar sunan Aliyev yönetimiyle ‘tedbirli dostluk’ ilişkisi geliştirmiş, alenen Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü savunurken pratikte Erivan’ı desteklemiş ve genel anlamda Rusya ile ters düşmekten kaçınmış bir bölge ülkesi. 
Bölgenin en ağır topu kuşkusuz Rusya. İki asırdır böyle. Karabağ Rusya’nın bu rolünü perçinledi. Rusya, Ermenistan’ı doğal müttefik sayıp Rus himayesine mecbur bir ülke muamelesi yapageldi. Azerbaycan’la enerji ve savunma başta olmak üzere pek çok alanda ortaklığa gitti. Gazprom, Transneft, Lukoil gibi devler Azerbaycan’da. Azerbaycan enerji şirketi Socar’da Ruslar ortak. Socar da Rusların Antipinski Petrol Rafinerisi’ne yüzde 9.6 ortak. Çok boyutlu yatay ve dikey ilişkiler sayesinde Rusya ‘büyük patron’. Şimdi Erdoğan, Kafkasya’da Putin’le patronluğu paylaşmak istiyor. Kafkaslar Enver Paşa’dan yarım kalmış bir rüya!

*** 

Peki, Rusya ‘dış sınırlar’ olarak baktığı bir hinderlantta rakip bir oyuncuya izin verir mi? 
Rusya açısından zorlu bir denklem şekilleniyor: Saldırıların yoğunluğuna rağmen Azerbaycan’ın ilerleyişi şimdilik birkaç tepe, mevzi ve köyle sınırlı kaldı. Türkiye’nin doğrudan müdahalesi olmadan Azerbaycan’ın hedeflediği sınırlara ulaşması çok zor. Türkiye daha ileri giderse Ermenistan’ın buna dayanması da Rusya’ya bağlı. Tehlikeli senaryo burada devreye giriyor. Savaşın klasik çatışma bölgelerinin dışında Azerbaycan şehirlerine ve Ermenistan’a genişleme ihtimali belirdi. Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (CSTO) çerçevesinde Ermenistan’ı koruma yükümlülüğü Rusları kara kara düşündürüyor. Karabağ bunun dışında. Rusya işler bu noktaya gelmeden çözüm bulmak zorunda. 

Erdoğan’ın fırsata çevirdiği nokta işte Rusya’nın bu endişeleri. Erdoğan durumun nazikliğini kullanarak Suriye’de olduğu gibi Kafkasya’da da Rus-Türk ortak mekanizması önerebilir. Sadece bu da değil. Türkiye’nin açtığı cepheler ortak havuz hesabıyla çalışıyor. Bütün bu cephelerde Türk-Rus karşılaşması dallanıp budaklanıyor. Haliyle Kafkasya’da ateşin harlanmasından Erdoğan’ın Libya ve Suriye cepheleriyle bağlantılı ne beklediği sorusu önem kazanıyor. Mesela tam bu tırmanış sırasında Erdoğan, "Suriye’de halen var olan terör bölgeleri ya bize söz verildiği şekilde temizlenir ya da biz gider bunu kendimiz yaparız" dedi. Bu çıkışın altında Tel Rıfat, Menbic ve Kobani gibi yerlere girme ısrarı yatıyor.  

2016’da çatışmanın dördüncü günü iki tarafın genelkurmay başkanlarını Moskova’ya çağırıp ateşkesi dayatmış olan Rusya şimdi neden temkinli hareket ediyor? Buna yanıt ararken biraz da Türkiye’nin niyet ve beklentilerine bakmak gerekiyor. 
Net olarak Erdoğan Minsk Grubu’nun altını oymaya çalışıyor. Özellikle Fransa’yı denklemden düşürmeyi hedefliyor.

***

Peki Minsk sürecinin ölümü Putin’in işine gelir mi? 
Fiilen oyalama ve statükoyu koruma işleviyle Minsk süreci Rusya’nın hem Azerileri hem Ermenileri kendi eline bakar durumuna getirdi. Çatışan her iki tarafla derinleşen ilişkiler bir yanıyla bağımlılık diğer yanıyla caydırıcılık inşa etti. Rus caydırıcılığının etkisini yitirdiğini düşünenler eylemsizliği buna bağlıyor. Elbette Ermenistan’da 2018’de Rus nüfuzuna karşı Kadife Devrim; Azerbaycan’da Türkiye ile askeri ortaklık Rus stratejinin işlevselliğine dair soru işaretlerine yol açıyor.  

Rusya’nın temkinli siyasetinde olası başka bir etken Erivan-Moskova ilişkilerinde Başbakan Nikol Paşinyan’la başlayan güvensizlik. Bir senaryoya göre Rusya lideri Vladimir Putin, Batı yanlısı kliği hizaya sokmak için Azerbaycan’ın işgal altındaki bazı yerleri geri almasına göz yumabilir. İktidara gelmesinden sonra Paşinyan’ın Karabağ’da uzlaşmaz yola girerek ya da müzakere kriterlerini değiştirmeye kalkışarak Minsk sürecini gömdüğünü düşünen Ruslar da var. Fakat amaç sırf Paşinyan’a ders vermekse bu eylemsizlik Ermenistan’a ihanet olarak görülebilir, bu da açıkçası yeni bir Kadife Devrim’in yakıtına dönüşür. Batı’dan umduğunu bulamayan ve ilk beş günde iki kez Putin’i arayan Paşinyan’ın hâlâ bir eksen sorunu var mı, bilmiyorum. 

Daha önemli faktör belki ‘hatırlı’ Moskova-Bakü ilişkileridir. Putin, Ankara-Bakü hattında ortaklığın yeni düzeyine rağmen Moskova ile ilişkileri daha derinlere inen Aliyev’i gücendirmekten kaçınıyor olabilir.  

Belli ki Erdoğan hem Putin’in Paşinyan’a kızgınlığını hem de Bakü’nün Ruslarla hatırlı ilişkilerini avantaja çeviriyor. Fakat Putin’in hevesleri sınır tanımayan Erdoğan’ı denkleme sokması için epey çaresiz olması lazım. Azerbaycan’ı kaybetme pahasına Ermenistan’dan yana savaşa girme seçeneğini bertaraf etmek için gösterdiği esneklik temel bir veri olmayabilir. Ki Putin, 2 Ekim’de Paşinyan ile görüşmesinden sonra Minsk üçlüsünün çağrısı temelinde müzakerelere dönülmesini istedi. Minsk Grubu ateşkes ve ön koşulsuz müzakere demişti.  

Rusya, Sovyet mirası kişi ve kurumları kontrol mekanizmaları olarak kullanageldi. Bu mirasın bir günde yeteneklerini yitirmesi zor. 
Yine de bazı yorumcular şu tür bir mantık güdüyor: Rusya günün sonunda ABD ve Fransa’nın şahsında AB’yi Kafkasya’da açığa düşürecek bir Türk-Rus mekanizmasını tercih edebilir. Kanaatimce bu Rusya’nın müdahale kapasitesini biraz göz ardı eden bir öngörü. 
Kuşkusuz büyümekte olan Türk-Rus ortaklığı bütün çelişkilerine rağmen kıymetli. Ve bunları gözetmek Suriye’de Erdoğan’a taviz vermeyi gerektirdi. Çatışma ve çakışmanın birbirine sarmalandığı Türk-Rus ortak mekanizmalarının Suriye’de işe yaradığı da doğru. Ama bunların bir yerden sonra sorunun kendisi haline geldiği de hakikatin diğer yarısı. Haliyle şunun yanıtı daha önemli hale geliyor: Putin, Türkiye’nin Kafkasya’da üs kurmasının da yolunu açabilecek yeni ortaklığa girer mi?

***

Rusya’nın ağırdan alması konjonktürel de olabilir. Suriye’de gözetilmesi gereken hassas bir süreç, Libya’da uzun vadeli bir siyasetin inşası, Belarus’u batıya kaybetmeden atlatılması gereken bir isyan, Ukrayna’nın doğusunda dondurulmuş çatışma ve uluslararası topluma hazmettirilmeye çalışılan Kırım’ın iltihakı Rusları temkinli olmaya zorluyor. Hepsi ince işçiliği gerektiriyor. Dahası Karabağ’daki yangın, alevlenmeye müsait Kuzey Kafkasya’ya çok yakın. 
Kafkasya macerasının Türk-Rus ilişkilerine karşılık gelen altbaşlıkları nedeniyle Azerbaycan’a yardımın ciddiyeti de önem kazanıyor. Türkiye’nin koşulsuz desteği nereye kadar koşulsuz? Erdoğan’ın siyaseti Rusya ile kafa kafaya gelmek yerine sıkıştırıp kendine alan açma beklentisine ayarlı. Rusya ile hesaplaşmak bir tercih olsaydı Kırım’ın iltihakı karşısında farklı bir yol izlenirdi. Ermenilere karşı savaşın iç siyasetteki tüketim değeri de yüksek. Yine de savaşın kapsamı savaşı planlayanların elinde olmayabilir. 
Burada topun Rusya sahasına geçtiği bir duruma da parantez açmalıyız. Oyunu büyütürken milis taşımak gibi bir hesap hatası yapılıyor. Ayrıca milisler Azerbaycan’ın BM’den 4 kararla tescil edilmiş davasına zarar veriyor. Azerbaycan’daki milisler Libya’dan çok farklı bir şekilde gürültü koparacaktır. Çatışmalar Karabağ ve 7 rayonla sınırlı kaldığı sürece meseleye ‘soğukkanlı’ yaklaşan Rusya’yı harekete geçirecek nokta milislerdir. Tehdit algısında İran da Rusya ile paydaş. Rusya ve İran Suriye’de savaştıkları grupların kapılarına taşınmasını doğrudan kendilerine tehdit olarak da görüyor. Kuzey Kafkasya’da ‘Vehhabilik ve cihatçılık’ yıllardır Rus güvenlik şemsiyesinin bir numaralı konusu. İkincisi Türkiye’nin milisleri müdahale enstrümanına dönüştürmedeki gözü karalığı artık tüm dünyada dikkatle izleniyor. Diplomasi, istihbarat ve medya bu konunun takipçisi. ABD ve Fransa da bu konuya özel vurgu yapmaya başladı. Üçüncüsü Karabağ çok çetin bir cephe. Burası Libya’ya benzemez. Şimdiden ölen milislerin haberleri Halep ve İdlib’deki evlerine ulaşmaya başladı. Muhalefetin uleması da Azerbaycan seferine karşı fetvalar veriyor. Bu gidişle milislerin fişini kendi elleriyle çekmek zorunda kalabilirler. 

Bölgesel ve uluslararası denklemlere gireceğiz diye çatışmalara taraf olmayı maharet sayan bir akıl kendini tekrar ediyor. Kendi açmazlarını da başka coğrafyaların sırtında yüke dönüştürüyor. Uluslararası toplumdaki aşırı dağınıklık bütün bunların karşılıksız olduğu hissi yaşatıyor. Ama değil. Kafkasya’da hiç değil.

gazeteduvar

Sovyetler Birliği yıkıldığında, bu gücün perde arkasındaki kuklacıları hemen kendileri için kurtarılmış bölgeler yarattılar ve bu bölgelerden biri olan Azerbaycan’da, halkın seçtiği Cumhurbaşkanlarını ekarte ederek eski rejimin güçlü adamlarını yönetime getirdiler.


O karambolde, eski Sovyetler’in önemsediği ve yarım kalan bir projeyi hemen hayata geçirip, hürriyetine henüz kavuşmuş olan Azerbaycan’ın topraklarının en stratejik kısımlarından olan Karabağ’ı Ermenilere işgal ettirdiler.

   ***

Azerbaycan o sırada henüz dünyaya yeni gelen bir bebek gibi güçsüz ve savunmasızdı.
Peki, aynı durumda olan Ermenistan bunu nasıl başardı?
İşte bu sorunun cevabı tek değil, birkaç cümledir:

İçeriden yapılan bir işbirliği
Ermenistan’ın boyunu da gücünü de aşan bu işte ona verilen Rus desteği
Amerika, Avrupa ve Siyonist odakların bu işgale dolaylı dolaysız destek vermeleri


***

Bunların en önemlisi “içeri” dir.
Zira 3 milyonluk Ermenistan’ın 11 milyonluk Azerbaycan’la bugün dalaşabilmesinin nedenlerinden de biri yine budur.
Bu “içeri” hakkında uzun uzadıya medyada malzeme ve döküman var, isteyen rahatça açar, okur.
“Nasıl olur?” demeyin;
Bizim ülkemizde 15 Temmuz ve onun 41 yıla uzanan öncesindeki olaylar ard arda nasıl olduysa, o da öyle oldu.

   ***

Lafı uzatmayacağım.
Dağlık Karabağ’ın minik Ermenistan tarafından işgali sadece bölgesel değil, uluslararası meşum bir planın uğursuz bir parçasıdır.
Bu nedenledir ki, Terör ve işgal devleti Siyonist İsrail’in rahat nefes alabilmesi için dört bir yandan Suriye’ye saldırıldığında, ilk işlerinden biri, oradaki Ermeni asıllı Surileri ve özellikle Suri Kürtleri derhal Karabağ’a kaydırıp orada iskan ettirdiler.
Şimdi PKK terör örgütünün orada üssü ve karargâhı var.
Bu, birçok şeyi açıklamaya yetmiyor mu?

   ***

Saadede gelelim:
Türkiye Cumhuriyeti’nin birçok riski göze alarak bugün Azerbaycan’a “tam destek” vermesi muazzam bir fırsattır.
İşgal edilen Dağlık Karabağ ve 7 reyonunu hızla kurtarmalıdır.
Azerbaycan: 90 bin kilometrekarelik yüzölçümü ve 11 milyonu aşkın nüfusuyla GSYİH’i  184, 418 milyar dolar;
Ermenistan: 29 bin kmetrekarelik yüzölçümü,  3 milyonluk nüfusuyla, GSYİH 33 milyar dolar…
Azerbaycan genç, Ermenistan yaşlı nüfusa sahip
Aradaki farkı görüyor musunuz? 
Ermenistan’ın 4 katı büyüklükte, nüfusu da onun 3 katı ve yıllık geliri de onun  4 katına yakın bir Azerbaycan’ın topraklarının Ermenistan tarafından işgal edilmiş ve bu işgalin de bunca yıldır devam etmiş olması sizce de garip ve tuhaf değil mi?

   ***

Arkasına Batının vahşi medeni gücünü alan Ermenistan’ ın Karabağ topraklarını işgaline ses çıkarmayan ABD-AB-İsrail ittifakı ve sözde “halkların hakları”ndan dem vuran Rusya’nın destek ve teşviki tarihe kara bir leke olarak geçmiştir.

   ***

Azerbaycan kadim ve köklü bir Türk beldesidir.

Azerbaycan, zengin kültürel mirasa sahiptir. Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkeler arasında opera, tiyatro gibi sahne sanatlarını barındıran ilk ülke olma özelliğini taşır. Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti 1918 yılında kurulmuştur, ancak iki yıl sonra 1920, 26 Nisan'da Kızıl Ordu sınırı geçerek Azerbaycan'a girmiş, 28 Nisan 1920'de Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kurulmuş ve ardından Sovyetler Birliği topraklarına katılmıştır. Ülkenin tekrar bağımsızlığını kazanması 1991'de Sovyetler Birliği'nin dağılması ile gerçekleşmiştir.
 Rusların tahrik ve desteğiyle başlayan Karabağ Savaşı sırasında Ermenistan, Dağlık Karabağ bölgesini ve bu bölgenin çevresindeki yedi rayonu işgal etti. Dağlık Karabağ'da ortaya çıkarılan Dağlık Karabağ Cumhuriyeti, fiilen savaşın sona ermesinden bu yana bağımsız olmasına rağmen, diplomatik anlamda hiçbir devlet tarafından tanınmamaktadır ve Azerbaycan'a bağlı bir “de jure”  yani hukuki bir bölge olarak kabul edilmektedir.
Azerbaycan, üniter bir anayasal cumhuriyettir. Türk Keneşi ve TÜRKSOY'un etkin üyesidir. 158 ülkeyle diplomatik ilişkisi ve 38 uluslararası kuruluşa üyeliği vardır. 
Azerbaycan’ın büyük çoğunluğu Müslüman olsa da diğer dini azınlıklar, hatta Ermeniler de yaşamaktadır.
(Ermenistan’da ise Ermeniler dışında bir dinin barınması söz konusu bile değildir)

   ***

Gelelim Ermenistan’a:
Ermenistan da tamamen Türk yurdudur. Ne var ki, bugün Hırıstıyan güçlerin işgali altında orada bir Ermeni devleti kurulmuştur.
İkinci bir İsrail’dir bu… 
Bugünkü Ermenistan, Kaçar Türk Hanedanı'na bağlı Revan Hanlığı'ndan ibaretti. Ülke 1827'de Paskeviç komutasındaki Rus ordusu tarafından ele geçirilmiş ve Kaçarlar 22 Şubat 1828 tarihli Türkmençay Antlaşması'nın 4. Maddesi ile Hanlık üzerindeki egemenliğini Rusya lehine terk etmiştir.
21 Mart 1828'de reorganize edilen idari birime Ermeni Oblastı (Армянская область / Armyanskaya Oblast) adı verilmiştir. Oblastın o tarihte %18 dolayında olan Ermeni nüfusu, Rus yönetimi tarafından davet edilen İran Ermenilerinin göçü sonucunda 20. yüzyıl başında %48 düzeyini bulmuş, I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğundan mülteci olarak gelen Ermenilerle birlikte bu sayı %70'lere ulaşmıştır
 Sovyetler Birliği'nin dağılması üzerine Ermenistan 1991'deki iç kargaşalardan faydalanarak, Azerbaycan’a ait olan Dağlık Karabağ’la etrafındaki 7 şehri işgal etti. Şiddetlenen Ermeni-Azeri savaşında Ermenistan, D. Karabağ ile Ermenistan arasındaki Laçın Koridoru'nu da işgal ederek D. Karabağ'ı fiilen ilhak ettiğini duyurdu.
BM tarafından kınanan ve asla kabul edilmeyen bu işgal halen sürmektedir.
Ermenistan fakir bir ülke olup ABD ve Avrupa’daki dindaşlarının yardımları ve Rusların desteğiyle ayakta durabilmektedir.
Nüfusun tamamı Ermeni ve Gregoriyan’dır.
Ermenilerin Karabağ işgalinin ardından bütün dünyada kınanmalarına neden olan bir diğer bir skandalları da Hocalı soykırımıdır.
Ermeniler, 1992’de Hocalı’ya girerek buradaki savunmasız sivil halka inanılmaz bir soykırım uyguladılar, ele geçirdikleri bütün Müslümanlara işkence ettiler, bebekleri öldürmekten çekinmediler.
Sırpların yaptıklarının birebir aynısını onlar da Müslümanlara yaptılar.

   ***

Karabağ işgal edildiğinde İran ve Türkiye Azerbaycan’a askeri danışmanlar gönderdi, İran ve Türkiye’den niceleri gidip bu Türk ve İslam toprağının kurtulması için orada işgalci Ermenilerle çarpıştılar, şehit düştüler.
Ama inanılmaz bir İran düşmanlığı nedeniyle, ve belki de kendi topraklarının düşman işgalinde kalması için, Azerbaycan yetkilileri, İran’ın yardımını kabul etmeyip, yardıma gelenleri de gerisin geriye gönderdiler.
O günlerde Türkiye’nin durumu çok nazik olmasına ve yönetimde farklı bir zihniyet bulunmasına rağmen bizden de birçok kişi oraya koşup yiğitçe çarpıştı ve şehadet şerbeti içti.
Bugün bu isimsiz şüheda, Azerbaycan topraklarında yatmaktadır.
Buna rağmen yer yer ABD, bazen de Ruslar tarafından İran ve Türkiye aleyhine propagandalara maruz kalan Azerbaycan cidden bir Siyonist kıskacındadır.

   ***

Bu işin altını deşecek olursak çok şeyler çıkabilir.
Önemli olan şudur:
Azerbaycan devleti, 20 yıl önceki Azerbaycan değildir.
Gücü de vardır, ordusu da.
Türkiye doğrudan doğruya ve İran da, dolaylı ve büyük bir halk kitlesiyle ona destek vermeye hazırdır.
An, bu andır.
Karabağ’ı, Dağlık Karabağ’la rayonları kurtarmak için mükemmel bir fırsat yakalamıştır.
Asla ve asla şu birkaç köyü kurtarmakla yetinmemelidir.
Böyle olursa, bunun altından bir çapanoğlu çıkacak ve Karabağ işgali yıllarca sürecek, birkaç köyle yetinen Azerbaycan sürekli kıskaçta olacak, BM ve siyonizmin malum çocuklarınını elinde oyuncağa dönüştürülecek, mesele sakız gibi uzatıldıkça uzatılacak, Filistinlilere yaşatılan onlara da yaşatılacak, o köylere yerleştirilen Türkler yine katliama uğrayacak, muhtar, yarı muhtar, özerk, konfedere”…vb mundar terimlerle milletin hayatı karartılacaktır…  

   ***

İnşallah yanılıyorumdur…
Karabağ’ın işgal edilen bütün toprakları kurtarılmaz ve o Türk toprakları kendi sahiplerine dönmezse bölgede Türkiye ve İran için yeni bir sıkıntı koridoru açılmış, yeni nifak tohumları saçılmış olacaktır.
Daha şimdiden orada Terör ve işgal devleti Siyonist İsrail’in akeri üs kurmuş olması, bunu tahmin için yeterli değil midir?
Sakın Putin’in Puşinyan’ın kulağını çekmesi ve Trump’ın Ermeni lobisini daha fazla sıkıştırma planları, Azerbaycan’ın 6-7 köyü kurtarmakla yetinmesi gibi bir sonuçla noktalanmasın?!
Bizden söylemesi…
Sağlıcakla kalın efendim.

 Cumhurbaşkanı Ruhani Azeri mevkidaşı Aliyev’le telefon görüşmesinde başka ülkelerin Karabağ münakaşasına müdahalesi kaygı verici olduğunu vurguladı.
 Cumhurbaşkanı Ruhani Azeri mevkidaşı Aliyev’le telefon görüşmesinde başka ülkelerin Karabağ münakaşasına müdahalesi ve Azerbaycan Cumhuriyeti ile Ermenistan arasındaki çatışmaların bölgesel bir savaşa dönüşmesi kaygı verici olduğunu belirterek, İran’ın Kuzey sınırlarında istikrar ve güvenliğin önemine vurgu yaptı.

Cumhurbaşkanı Ruhani Salı günü Azeri mevkidaşı İlham Aliyev’le telefon görüşmesinde başka ülkelerin Karabağ münakaşasına muhtemel müdahaleleri ve bu çatışmayı bölgesel bir savaşa çevirmelerinden duyulan kaygını dile getirerek, İran’ın Kuzey sınırlarında güvenlik, huzur ve istikrar Tahran yönetimi için önemli olduğunu, Karabağ münakaşası bu sınırların güvensiz hale gelmesi ve bazı terör örgütlerinin bölgeye nüfuz etmelerine sebep olmaması gerektiğini vurguladı.

Görüşmede Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ise Ruhani’nin kaygılarını anlayışla karşıladığını ve İran’ın güvenliğini Azerbaycan Cumhuriyeti’nin güvenliği bildiklerini ve bu münakaşanın komşu ülkelerde güvensizliğe yol açmasına müsaade etmeyeceklerini belirtti. /İsmail Bendiderya

 Cumhurbaşkanı Ruhani Azeri mevkidaşı Aliyev’le telefon görüşmesinde başka ülkelerin Karabağ münakaşasına müdahalesi kaygı verici olduğunu vurguladı.
 Cumhurbaşkanı Ruhani Azeri mevkidaşı Aliyev’le telefon görüşmesinde başka ülkelerin Karabağ münakaşasına müdahalesi ve Azerbaycan Cumhuriyeti ile Ermenistan arasındaki çatışmaların bölgesel bir savaşa dönüşmesi kaygı verici olduğunu belirterek, İran’ın Kuzey sınırlarında istikrar ve güvenliğin önemine vurgu yaptı.

Cumhurbaşkanı Ruhani Salı günü Azeri mevkidaşı İlham Aliyev’le telefon görüşmesinde başka ülkelerin Karabağ münakaşasına muhtemel müdahaleleri ve bu çatışmayı bölgesel bir savaşa çevirmelerinden duyulan kaygını dile getirerek, İran’ın Kuzey sınırlarında güvenlik, huzur ve istikrar Tahran yönetimi için önemli olduğunu, Karabağ münakaşası bu sınırların güvensiz hale gelmesi ve bazı terör örgütlerinin bölgeye nüfuz etmelerine sebep olmaması gerektiğini vurguladı.

Görüşmede Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ise Ruhani’nin kaygılarını anlayışla karşıladığını ve İran’ın güvenliğini Azerbaycan Cumhuriyeti’nin güvenliği bildiklerini ve bu münakaşanın komşu ülkelerde güvensizliğe yol açmasına müsaade etmeyeceklerini belirtti. /İsmail Bendiderya

İsrail'in elini güçlendiren anlaşmanın imzalandığı saatlerde Gazze İsrail savaş uçakları tarafından bombalanıyordu. İsrail, bu gelişmelerin sağladığı avantajla Filistin halkını köleleştirme hedefiyle daha pervasız adımlar atacak. İsrail Ortadoğu halklarıyla barışmıyor, onların nefret ettiği işbirlikçilerle barışıyor.


 Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn'in İsrail'le imzaladıkları “normalleşme anlaşması” Beyaz Saray'da imzalandı. ABD yönetimi ve İsrail anlaşmayı büyük bir başarı olarak sundu. Körfez ülkeleri, anlaşmanın İsrail Filistin barışına katkı sunacağını ifade etti. Filistin halkına ihanet manasını taşıyan anlaşmanın taraflarca böyle sunulmasında şaşırtıcı bir şey yok ve fakat bunların gerçeklikle bir ilgisi de yok…

 
Filistin'i İngiltere'de temsil eden Filistinli diplomat Husam Zumlot anlaşmayla ilgili yazısında, “biz Filistin halkı” diyor, “ardında yatan nedenler ne olursa olsun, Filistin'le İsrail arasında barışın sağlanması amacıyla imzalandığı iddia edilen İsrail'le iki Körfez ülkesi arasındaki anlaşmaların parçası değiliz”. Zumlot, “söylenenlerin aksine” bu anlaşmanın “barış umutları için büyük bir gerilemeyi” temsil ettiğini dile getiriyor. (Unlike UAE and Bahrain, We Palestinians Won't Surrender to Israel and Trump, Haaretz, 17/9/2020)
 
İki Körfez ülkesiyle İsrail'in imzaladıkları anlaşma için “gösteri” tespiti yapan Zumlot, bu “gösterinin” nedeninin yaklaşan ABD seçimleri öncesinde, ABD yönetiminin ihtiyaç duyduğu bir dış politika başarısı olduğunun altını çiziyor. Hakkındaki yolsuzluk soruşturmaları nedeniyle Netanyahu'nun da böyle bir başarıya ihtiyacı olduğunu belirten yazar okuyuculara, anlaşmayı imzalayan iki Körfez ülkesinin İsrail'le hiçbir zaman savaşmadığını anımsatıyor.
 
Zumlot'un doğru saptamaları ile paralel değerlendirmeler ABD'den New York Times gazetesinden de geldi. NYT editoryası konuyla ilgili değerlendirmesinde, anlaşmanın önemine dikkat çekerken, anlaşmayı imzalayan ülkelerin ekonomi ve güvenlik alanlarında İsrail'le yıllardır geliştirdikleri geniş ilişkilere rağmen bugüne dek bu anlaşmayı imzalamamış olmalarının bir “anomali” olduğuna işaret ediyor. (Trump's Middle East Deal Is Good. But Not That Good, September 16 2020)
 
NYT editoryası imzalanan anlaşmanın Trump yönetimine sağladığı politik avantajları gördüğü ve yeminli bir Trump düşmanı olduğu için biraz daha gerçekçi bir değerlendirme yapmıştı. Norveçli aşırı sağcı bir politikacının Trump ve Netanyahu'yu bu anlaşma nedeniyle Nobel Barış Ödülü'ne aday göstermesi konusunu ele alan editorya, bu teklifi hiç uygun bulmadığını belirtiyor.
 
Editorya'ya göre, bu teklif hiç uygun değil çünkü daha önce aynı meseledeki katkıları ve barış çabaları nedeniyle aday gösterilen Yaser Arafat, İzak Rabin, Menahem Begin, Şimon Perez ve Enver Sedat'ın konumuyla yeni önerilen isimlerin konumu birbirinden çok farklı. Editorya, barışı sağlamaya yönelik cesaretli adımlarıyla öne çıkan liderler Mısır Devlet Başkanı Sedat ve İsrail Başbakanı Rabin'in bunun bedelini yaşamlarıyla ödediklerini anımsatıyor.
 
NYT editoryası da Bahreyn ve BAE'nin İsrail'le hiçbir zaman savaşmadığını vurguluyor, bu nedenle öncekilerle kıyaslandığında bu anlaşmanın taraflara hiçbir ciddi zorluk getirmediğine işaret ediyor. Editorya'ya göre, bu adım sadece Trump ve Netanyahu'ya politik avantajlar sunuyor ve esas olarak “ABD'nin Ortadoğu'daki askeri varlığının azalması”, “İran tehdidi karşısında İsrail'in teknolojik ve askeri üstünlüğünün ortaya çıkması” koşullarında atıldı.
 
Bu anlaşma esas olarak, aşikarın beyanı anlamına geliyor. Varlıkları emperyalizmle işbirliğine dayanan bu yapılar, editoryanın vurguladığı ölçüde rahat değiller. Bunun en açık göstergesi, anlaşma törenine düşük profilli katılımlarıdır. BAE ve Bahreyn'in anlaşma törenine Dışişleri bakanı düzeyinde katılımı, hiç rahat olmadıklarının işaretidir.
 
Trump'ın açıklamasına göre, bu anlaşmanın devamı gelecek, beş ya da altı ülke daha İsrail'le normalleşme anlaşması imzalamaya hazırlanıyor. Sözü edilen ülkelerin Suudi Arabistan, Umman ve Sudan olduğu tahmin ediliyor.
 
Anlaşmanın imzalanmasıyla birlikte İsrail basınına düşen bazı haberler, BAE'nin İsrail'le geliştirdiği derin ilişkilerin düzeyine de ışık tuttu. Anlaşmayla birlikte BAE ile İsrail finans kurumları arasında işbirliği mutabakat zabıtları arka arkaya imzalanmaya başladı.
 
Filistin Yönetimi konuyla ilgili açıklamasında, anlaşmayı “Filistin halkının tarihinde kara bir gün” olarak niteledi. İşbirlikçi Filistin yönetiminin ciddi bir hayal kırıklığı yaşadığı anlaşılıyor. Bu konuda asıl vurgulanması gereken nokta, bu anlaşmaya giden yolun döşenmesinde işbirlikçi Filistin yönetiminin sahip olduğu sorumluluktur. Emperyalizme boyun eğerek elde edilecek “kazanımların” neler olabileceği işbirlikçi Filistin yönetiminin örneğinde en çıplak haliyle gözler önüne seriliyor.
 
İsrail'in elini güçlendiren anlaşmanın imzalandığı saatlerde Gazze İsrail savaş uçakları tarafından bombalanıyordu. İsrail, bu gelişmelerin sağladığı avantajla Filistin halkını köleleştirme hedefiyle daha pervasız adımlar atacak.
 
Reuters'e konuşan Amerikan Dışişleri Bakanlığı Körfez Ülkeleri bölümü yetkilisi Timothy Lenderking, Katar'a NATO Üyesi Olmayan Büyük Müttefik statüsü vermeye hazırlandıklarını açıkladı. Bu statüye sahip olan ülkeler, ABD silah ve teknolojisine erişimde öncelik ve ayrıcalıklar kazanıyor ve ABD ile olan askeri işbirliğini derinleştiriyor. Katar Dışişleri Bakanının geçen haftaki ABD ziyaretinde bu konunun netleştirildiği bildiriliyor.
 
BAE ve Bahreyn'in imzaladığı anlaşma ve Katar'a tanınacak bu statü, ABD'nin Ortadoğu'da oluşturmaya çalıştığı İran karşıtı cepheyi sağlamlaştırma çerçevesi içine yerleşiyor. Hafta başında ABD Dışişleri Bakanlığından yapılan bir başka açıklamada, İsrail ile Lübnan arasında yaşanan deniz sınırı anlaşmazlığı konusunda yapılan görüşmelerde önemli gelişmeler olduğu ve bir anlaşmaya çok yaklaşıldığı bildirildi.
 
İsrail basınında yer alan bazı değerlendirmelere göre, deniz sınırı anlaşmazlığının çözülmesi ve Körfez ülkelerinin attıkları adımlar Lübnan'ın konumunu gözden geçirmesine neden olacak. Ekonomisi çökmüş ve son büyük patlamayla büyük darbe almış Lübnan'ın nefes alabilmek için Körfez ülkelerinin fonlarına çok ihtiyacı var.
 
Deniz sınırı anlaşmazlığının başlangıcında görüşmeye ve uzlaşmaya yanaşmayan Lübnan'ın tutum değişikliği, yaşadığı sıkıntıların büyüklüğüne örnek olarak gösteriliyor. Kimi yorumculara göre, son patlamadan sonra Lübnan daha da büyük zorluklarla karşı karşıya ve bu zorlukları aşabilmesinin yolu İsrail'le barış ve bunun önünde tek engel Hizbullah.
 
Hizbullah'ın ekonomik sıkıntıların aşılmasının önündeki tek engel olduğunun Lübnan halkına anlatılmasının önemine dikkat çekiliyor ve bu başarıldığında Hizbullah'ın köşeye sıkışacağı vurgulanıyor. Beyrut Limanı'nın patlamayla işlevsizleşmesi nedeniyle yaşanan büyük yıkım karşısında (Lübnan'ın dış ticaretinin yüzde yetmişi Beyrut Limanı'ndan gerçekleştiriliyordu) İsrail'in Hayfa Limanı'nın kullanılması önerisi ile Lübnan'a bir jest yapılabileceği ve bunun barışa giden yolda önemli bir adım olabileceği vurgulanan noktalar arasında. Hayfa Limanı son yıllarda gerçekleşen büyük projelerle kapasitesini çok genişletmiş ve liman tümüyle yenilenmiş.
 
Bugün basında geniş ölçüde yer bulan bir haber, ABD Dışişleri Bakanlığı Terörle Mücadele Birimi Koordinatörü Nathan Sales'in bir Siyonist lobi grubu olan Amerikan Yahudi Komitesi'nin konferansında yaptığı konuşma hakkındaydı. Sales konuşmasında, Hizbullah üyelerinin, geçen yıllarda Belçika'dan Fransa, Yunanistan, İtalya, İspanya ve İsviçre'ye amonyum nitrat taşıdığını ve patlayıcı maddelerin halen Avrupa'da depolanmakta olduğuna dair şüpheleri bulunduğunu söyledi. İran'dan emir geldiğinde, Hizbullah'ın bu patlayıcılarla terörist saldırılar düzenleyeceğini iddia eden Sales, Hizbullah'ın daha fazla ülkede yasaklanması çağrısında bulundu. Amonyum Nitrat konusundaki vurgular, Lübnan'da iç çatışmayı zorlama yönünde hamlelerin hazırlığına işaret ediyor. Hizbullah'ın hem ABD hem Avrupa için tehlike oluşturduğunu dile getiren Sales'in konuşması, ABD'nin Hizbullah üzerinde baskıyı arttırma yönünde adımları hızlandırdığını ve yeni bir dezenformasyon kampanyasının gündemde olduğunu gösteriyor. Hizbullah üzerindeki baskının arttırılması hakkında bir süre önce konuşan hareketin önderi Nasrallah, Lübnan halkının açlıkla teslim olmaya zorlandığını ancak direneceklerini söylemişti.
 
Tüm bu gelişmelerin tek bir gerçek manası var: Ortadoğu'da İsrail'i güçlendirmek ve İran karşıtı cephenin sağlamlaşmasını sağlamak. Bundan çıkacak sonuç sadece daha fazla savaş ve çatışma demektir. İşbirlikçilerin imzaladığı anlaşmalar, Ortadoğu halklarının gerçek özlem ve taleplerini yansıtmıyor. Filistin halkının onlarca yıldır maruz kaldığı zulüm güçlenerek devam ediyor. Ortadoğu halklarının İsrail'in yayılmacı savaş politikalarına muhalefeti varlığını koruyor. İsrail Ortadoğu halklarıyla barışmıyor, onların nefret ettiği işbirlikçilerle barışıyor.
 
Bu gelişmelerin yaratacağı en önemli sonuç, Ortadoğu'da emperyalizm ve sömürgeciliğe karşı halk muhalefetinin yükselişi olacaktır. Örtülü işbirlikçiliğin açık işbirliğine dönüşmesi, bölgenin direnişçi güçlerinin konumunu sağlamlaştıracaktır. Ortadoğu'da direnişçi güçlerin zemini genişleyecektir.
 
16 Eylül 1982'de Beyrut'u işgal eden İsrail Silahlı Kuvvetlerinin desteği ve gözetiminde Batı Beyrut'taki Sabra Şatila Filistin Mülteci Kampı'na faşist Hıristiyan Falanjist'ler tarafından bir saldırı düzenlendi. Kampta kalanların çok büyük kısmı kadın ve çocuklardı. Bu saldırı, İngiliz gazeteci Robert Fisk'in özgün ifadesiyle, “modem Ortadoğu tarihindeki (kelime fazlasıyla suiistimal edilmesine karşın, bizzat İsrail'in tanımını kullanırsak) en büyük terör eylemi” idi. Bu büyük saldırı üç gün sürdü. Yine Fisk'in ifadesiyle yaşanan “İsrail'in Falanjist milislerinin Sabra ve Şatila adlı Filistin mülteci kamplarında başlattığı üç günlük tecavüz, bıçaklama ve cinayet orjisiydi”. Üç günün sonunda sayısı 3000'e yaklaşan Filistinli katledilmişti.
 
Bu katliamı yöneten Ariel Şaron daha sonra ödüllendirilerek İsrail Başbakanı yapıldı. Tüm dünyanın gözleri önünde yaşanan “üç günlük tecavüz, bıçaklama ve cinayet orjisinin” sorumluları emperyalizmin bölgedeki temel işbirlikçileri oldukları için kalın korunma zırhlarına sahipti. Filistin halkının devrimci mücadelesinin zayıflaması, bölge halklarının mücadelesindeki gerileme ABD emperyalizmini ve İsrail sömürgeciliğini pervasızlaştırdı.
 
Pervasızlaşmanın sonucu sömürü ve zulmün artmasıdır. Ortadoğu halkları sömürü ve zulme karşı mücadelesini mutlaka yükseltecektir. İsrail basınına düşen haberler, Bahreyn halkında anlaşmaya karşı güçlü bir memnuniyetsizliğin varlığını konu ediniyor. Bahreyn halkında gözlenen bu memnuniyetsizlik tüm bölge halkları tarafından duyumsanmaktadır. Ortadoğu halklarının sömürü ve zulme karşı mücadelesini yükseltmesinin önkoşulu Ortadoğulu devrimci hareketlerin oluşturacağı ortak mücadele örgütleridir. Ortadoğu devrimci hareketlerinin önündeki vazgeçilmez görevlerden biri, bu gelişmelerle birlikte daha da yakıcı hale gelmiştir.
 

Cenk Ağcabay