کارگر

کارگر

 İran Genelkurmay Başkan Yardımcısı Tuğgeneral Mesud Cezayiri, ABD’ye uyarıda bulunarak, “Fars Körfezi’nde herhangi bir huzursuzluğun sorumlusu ABD’dir” dedi.

İran Genelkurmay Başkan Yardımcısı Tuğgeneral Mesud Cezayiri, ABD donanmasının Fars Körfezi’ndeki davranışlarına ilişkin yaptığı açıklamada, “ABD, Fars Körfezi'ndeki savaş gemilerinin davranışlarına her zamankinden daha çok dikkat etmelidir” dedi.

Tuğgeneral Cezayiri, “ABD medyasının İranlı botların performansıyla ilgili ileri sürdüğü iddialar tamamen gerçek dışıdır. Bu haberler yanlış raporlardan alınmış veya kasıtlı olarak yayınlanmıştır” ifadesini kullandı.

“Fars Körfezi’nde herhangi bir huzursuzluğun sorumlusu ABD’dir” diyen İran Genelkurmay Başkan Yardımcısı, ABD askerlerinin davranışlarını değiştirmesi gerektiğini vurguladı.

Netanyahu Akademik Koleji’nde sabık Mossad şefi Meir Dagan’ın anısına düzenlenen bir konferansta konuşan Yossi Cohen “Hâlihazırdaki yönetim var oldukça nükleer anlaşma olsun ya da olmasın İran İsrail için merkezi tehdit olmayı sürdürecek." dedi.

Mossad Başkanı Yossi Cohen Salı günü yaptığı konuşmada dünya güçleri ve İran Tahran ile nükleer anlaşma üzerinde ekonomik yaptırımların kaldırılması karşılığında anlaşsa bile İslam Cumhuriyeti'nin İsrail'in güvenliğini hala tehlike altında bırakmayı sürdüreceğini söyledi.

Netanyahu Akademik Koleji'nde sabık Mossad şefi Meir Dagan'ın anısına düzenlenen bir konferansta konuşan Cohen “Hâlihazırdaki yönetim var oldukça nükleer anlaşma olsun ya da olmasın İran İsrail için merkezi tehdit olmayı sürdürecek. İran'ın bölgesel gücü ve etkisini artırma arzusu aynı şekilde devam ediyor, sadece operasyon yöntemleri değişiyor” dedi.

Yossi Cohen ayrıca “İsrail'in Ortadoğu'daki ılımlı Arap devletleri ile de işbirliği imkânları hatta daha da fazlası barış elde etmek için uğraşması gerektiğini” söyledi.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasımi, Londara’daki terör saldırılarını şiddetle kınayarak, bu olayın mağdurlarını teselli etti.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasımi, İran’ın tüm ülkelerin teröre karşı mücadele için uluslararası bir dayanışma oluşturmalarına yönelik yaptığı çağrısına değinerek, “İran İslam Cumhuriyeti, teröre karşı mücadelenin öncü ülkelerinden biri olarak, bu konuda etkisiz ve sonuçsuz ittifakların rol oynadığıyla birlikte Batı’nın çifte standartlarının devam ettiği sürece, hiçbir ülkenin terörün karanlığından korunamayacağının kanaatindedir” ifadelerini kullandı.

Kasımi sözlerine şunları da ekledi: Günümüzde terörizm artık hiçbir sınır tanımazken, bu kötü olayın kökünü kazmak için terör örgütlerine gönderilen silah ve teçhizatların önü durdurulup bu gruplara maddi ve manevi yardımlar da önlenmelidir.

İran Futbol Milli Takımı bugün akşam Dünya Kupası elemeleri kapsamında karşılaştığı Katar Milli Takımını deplasmanda 1-0 yendi.

Carlos Queiroz’un teknik direktörlüğünü yaptığı İran Futbol Milli Takımı bugün akşam Dünya Kupası elemeleri kapsamında karşılaştığı Katar Milli Takımını deplasmanda 1-0 yenerek grup birinciliğini koruyabildi.

Doha’nın Casim Bin Hamad Stadında gerçekleşen kritik maçta, İran Milli Takımı Mehdi Taremi’nin dakika 52’de attığı golle rakibini yendi.

Bu maçtan önce 11 puana sahip olan İran Futbol Milli Takımı, elde ettiği galibiyet sonucu 14 puanla rakipleriyle açtığı farkı yükseltmeyi başardı.

Nevruz Bayramı kutlama töreninin, İran Temsilcisi dahil bu geleneksel bayramı kutlayan 11 ülkenin temsilcileri ve BM Genel Sekreteri’nin katılımıyla gerçekleştiği açıklandı.

“Indian Express” sitesinde yer alan habere göre, BM tarafından somut olmayan kültürel miras olarak kabul edilen Nevruz, İran Temsilcisi dahil bölgedeki 11 ülke temsilcileri ve BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'in katılımıyla Birleşmiş Milletler Genel Merkezi'nde düzenlenen törenle kutlandı.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Nevruz Bayramı dolayısıyla yaptığı konuşmada, insanlığın ortak yanlarını temsil edden Nevruz'un farklı topluluklardaki çeşitli kültürel zenginliğin de göstergesi olduğuna dikkati çekti.

Söz konusu tören sırasında; İran, Hindistan, Özbekistan, Tacikistan, Afganistan, Pakistan, Türkiye, Türkmenistan, Azerbaycan ve Kırgızistan temsilcileri de bu eskilere dayanan Nevruz Bayramı hakkında görüş alışverişinde bulundu.

Dünya Müslümanları Ve Mustazafları İmamı İmam Hamanei, yılın ilk gününde Hz. İmam Rıza’nın (a.s) mukkades Meşhed kentindeki Türbesi’nde halkın farklı kesimlerine hitap etti.
 

[+]
metin Boyutu
[-]
 
Cam Haber Ajansı (JAM)-İmam Hamanei’nin buyruklarından seçilen başlıklar şöyle:

Düşmanın öncelik verdiği alan ekonomik alandır, İran’ın düşmanları amaçlarına varmak için milletimize ekonomik olarak darbe vurmak istiyor. Bu yöntemle İran halkını İslam Cumhuriyeti’nden soğutup İslami düzenle arasında kopukluk oluşturmaya çalışıyor.

Aptal düşmanlar yıllardır bu batıl planı uygulamaya çalışıyor, ancak hiçbir zaman başarmadı ve başaramayacaktır.

Düşmanlar yaptıkları propagandalar vasıtasıyla ekonomik alanları İslami düzene dayandırmak istiyorlar. Onlar İslami düzenimizin İran milletinin ekonomik sorunlarının giderilmesinde güçsüz olduğunu göstermek istiyor. Bu iddialar gerçek dışıdır.

İslam Cumhuriyeti’nin bereketli ömrü süresince İran halkına ilişkin gerçekleştirdiği hizmetler, İnkılap öncesi döneme kıyasla daha üstün ve daha değerli durumdadır.

Tabii ki bazı sorunların da var olmasını göz ardı edemeyiz, ancak tüm bunlar farklı alanlarda sorumlu olan yöneticilerden kaynaklanıyor.

 

Dünya üzerindeki hiçbir ülke İran kadar petrol ve doğalgaz kaynağına sahip değildir, bu yüzden başta ABD olmak üzere sulta düzeninin gözü daima ülkemizin üzerindedir. Bu onların büyük rüyasıdır, fakat bu rüyayı kendileriyle beraber mezara taşıyacaklar.

Askeri alanda ülkemizde büyük bir gelişmeye tanık olduk, İnkılap öncesi bu alanda ABD’ye bağlı olan İran, günümüzde düşmanın gözünü bile vurabilecek güce sahiptir ve bu da onları sinirlendiriyor.

İran’ın olanaklarıyla kapasitesi gayet yüksektir. Büyük ve parlak yeteneklere sahibiz. Bu değerli varlıklarımıza dayanarak geleceğe yönelik büyük umutlarımızı her zaman dile getiriyoruz.

Dikkate almamız gereken sorunların başında halkımızın geçim ve ekonomik sorunuyla gençlerin işsizliğidir. Bunların devamında ise kültürel, toplumsal ve ekonomik sorunların oluşumuna odaklanmamız gerekiyor.

Bu sorunların çözüm yolu, direniş ekonomisinin uygulanmasıdır. Bu programı farklı bölümler kapsamında ele aldığımızda daha başarılı sonuçlara ulaşabiliriz.

Üretim alanında sahip olduğumuz olanakları göz önünde bulundurarak, herhangi bir sorunla karşı karşıya olmadığımızı görebiliriz. Hem insan kaynaklarına sahibiz hem de çalışma araçlarına. Bunların yanında ise yatırım güvenliği de oluşturmamız lazım. Bu konuda yargı erkiyle güvenlik güçleri işbirliği yapmalıdır. Bu yöndeki politikalar da sabit olup değişkenlik göstermemelidir ki bu da yasama erkinin yetkileri kapsamındadır.

Ülkemizdeki seçimler gayet önemlidir. Sadece cumhurbaşkanlığı seçimleri değil İslami Meclis ve şehir konseyleri seçimleri de önemlidir. Dini demokrasinin bir kolu halkın oylarına diğer kolu da seçimlere dayanmaktadır.

İran milletinin seçimlerde parlaması lazım. Oy kullanabilecek herkesin bu coşkulu seçimlere katılması gerekiyor.

Önümüzdeki günlerde de onurlu ve heyecanlı bir seçime şahit olacağımızı tahmin ediyorum. İran milleti en iyi seçeneği seçerek, düşmanı bir kez daha başarısızlığa uğratacaktır.

BM’nin işgal altındaki Filistin topraklarındaki temsilcisi Michael Link,60 yılı aşkındır Filistin topraklarını işgal eden İsrail’in, tarihin en gaddar ve kötü işgalcisi olduğunu söyledi.


 Michael Link, terör rejimi İsrail’in BM ve diğer uluslararası kanunları ayaklar altına aldığını belirterek, Filistinlilerin en temel haklarına bile saygı göstermediğini söyledi.

Birleşmiş Milletler Batı Asya Ekonomik ve Sosyal Komisyonu (ESCWA) tarafından hazırlanan İsrail’in ırkçı uygulamalarının ispatlandığı raporun geri çekilmesi, Batı Şeria’nın Ramallah kentinde protesto edildi.

Ramallah’taki Birleşmiş Milletler (BM) binası önünde toplanan onlarca Filistinli, “Irkçılığı ve cinayetlerinden ötürü İsrail’i sorgulayın”, “BM Genel Sekreteri’nin istifasını istiyoruz” ve “Rima Halef’i selamlıyoruz” yazılı pankartlar taşıdı.

 

Gösteriye katılan Filistinli aktivist Ömer Assaf, yaptığı açıklamada, “BM’nin, düşmana destek çıkan ülkelere boyun eğmek yerine mağdur halklara karşı sorumluluklarının gereğini yapması gerekiyor. ESCWA Genel Sekreteri Rima Halef’in istifası, BM için bir utançtır.” dedi.

Assaf, Halef’in raporunda aktarılan “İsrail’in ırkçı politikalarına” tanıklık ettiklerini belirtmek için BM binası önünde toplandıklarını söyledi.

İmam Hamanei Hz. Fatıma’nın gerçek bir rehber, anne ve eş olarak yaşamının ve hareketinin Müslüman kadınlar için örnek olduğunu belirterek şu ifadelerde bulundu: “Ehl-i Beyt’in değerli zakirleri ve güzel beyanlı meddahları günün ihtiyaçları ve vazifelerine göre o hazretlerin duruşlarını ve yönlendirmelerini yaygın olan söylevlerle topluma sunmalıdır.”

İmam Hamanei kadınların en üstü olan Hz. Fatıma’nın ilahi ve manevi derecesinin insanlığın anlayışının çok üstünde olduğunu belirterek, şu ifadelerde bulundu: “Peygamber’in (s.a.v) tasavvur edilemeyecek ve çok zor bir dönem olan vefatından sonra sayılı kişiler dışında sahabenin önemli ve büyük şahsiyetlerinin bile Hz. Ali’nin (as) hakkını savunmadığı bir durumda Hz. Zehra (s.a) camiye gitmiş ve o sarsıcı ve etkileyici hutbesiyle İmam’ın hakkını savunmuştur.

Hz. Zehra’nın (s.a) velayeti savunmadaki büyük hareketi gerçek bir liderin rolünde hiçbir fedakarlıkla kıyaslanamaz ve bu büyüklük nedeniyle kendisi de alim, fakih ve arif olan İmam Humeyni, Hz. Fatıma eğer erkek olsaydı Peygamber olurdu ifadesinde bulunmuştur.”

İmam Hamanei Hz. Zehra’nın (s.a) Müslüman kadının en üst düzeydeki ölçütü olduğunu yani bir lider derecesinde olduğunu belirterek, Müslüman kadının konumunu tanımanın önemini vurguladı ve şunları söyledi: “Beşerin tasavvur ve anlayışının dışında olan bu büyüklük, Hz. Fatıma’nın (s.a) bir anne, eş ve ev hanımı olarak dikkat edilmesi gereken özelliklerindendir.”

İmam Hamanei batının İslam’ın kadına bakışına zarar verme konusundaki eksik ve saçma sözlerini gündeme getirenleri eleştirerek şu ifadelerde bulundu: “Bu sapkın gafil kişiler kadının ev hanımlığını aşağılıyorlar. Oysaki ev hanımlığı insan yetiştirmek ve en üstün varlığı yani insanı dünyaya getirmek demektir.” 

İmam Hamanei aslında kadın haklarını savunma konusunda bazı konuların zayıf olduğunu belirterek şu hatırlatmalarda bulundu: ‘Batıda kadına bir zevk aracı olarak yer verilmesi büyük bir ihtimalle toplumu yok etme amacıyla Siyonistlerin bir komplosudur ama maalesef bazen ülke içerisinde ve İslami ortamlarda da kadın hakkında bazı beklentiler ve görevler gündeme gelmektedir. Aslında bunlar kadını aşağılamak ve küçültmek demektedir.”

İmam Hamanei kadın ve erkek arasındaki bazı farklılıklara ve bu konudaki bazı şüphelere değinerek şunları söyledi: “Kadın ve erkek arasında manevi derecelere ulaşma, liderlik gücü ve insanlığı hidayet etme konusunda bir fark yoktur ama kadın ve erkek yaşamı idare etmedeki bazı görevler gibi konularda birbirlerinden farklıdır ve bütün bu konularda olgu, Hz. Fatıma (sa) dır.”

İmam Hamanei batıda cinsiyet eşitliği gibi kavramların yaygın hale gelmesiyle ilgili olarak şu ifadelerde bulundu: “Adalet yani Allah’ın verdiği kapasiteleri tanımak ve onları geliştirmektir.”

İmam Hamanei şu hatırlatmalarda bulundu: “Bugün batı düşünürleri ve cinsiyet eşitliğinden bahseden kişiler, meydana getirdiği bozukluklar nedeniyle bu düşüncelerinden pişmandır ve ülke içerisinde bu konuları gündeme getirenlerin kastının batıda gündeme gelen yanlış kavramla aynı olmamasını umut ediyorum.”

Lübnan Hizbullah Hareketi Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, Direniş ekseninin Lübnan, Suriye ve Irak’ta asla yenilmeyeceğini ifade etti.Lübnan Hizbullah Hareketi Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, Hz. Fatımatüz Zehra’nın (s.a) doğum günü nedeniyle konuşma yaptı.

Hz. Fatımatüz Zehra’nın (s.a) doğum gününü tebrik eden Seyyid Hasan Nasrullah, “ABD yönetimi BM’yi  finansal yardımları kesmekle tehdit ettiği zaman BM gevşedi. Bu yeni bir konu değildir. Bizler BM’nin ABD ve Siyonist Rejim’e boyun eğdiğine tanık olduk” dedi.

Seyyid Hasan Nasrullah, BM ESCWA İcra Sekreteri Rima Halef’in istifasını olumlu karşılayarak ona cesaretinden dolayı tebrik etti.

Bu bağlamda Lübnan Hizbullah Hareketi Genel Sekreteri, “BM zayıf olduğu için Filistin halkına yönelik aldığı kararları güvenilir değil. BM Genel Sekreteri'nin ABD ve Siyonist Rejim’in baskılarından dolayı geri çekilmesi yeni bir olay değil. Nitekim Yemen'de Suudi Arabistan tarafından işlenen suçlar hakkındaki bir raporu da geri çekmişti. BM’nin ABD karşısında rezil olduğuna tanık olduk. Aslında BM gerçekleri savunacak durumda da değil.

Seyyid Hasan Nasrullah, bölgedeki son duruma ilişkin şu açıklamalarda bulundu: Suriye savaşından 6 sene sonra Şam yönetimine komplo düzenleyen ülkelerin planları başarısız oldu. Savaşa harcanan paralar Arap dünyasındaki yoksulluk ve cehaleti ortadan kaldırabilirdi. Gazze Şeridi’nin yeniden imarına destek olup hatta Somali ve Yemen’deki kıtlığı yok edebilirdi. Savaşta milyarlarca dolar para harcandı. Dünyanın farklı noktalarından silahlı kişiler Suriye’yi ele geçirip yağmalamak için geldi. Ancak şu anda sonuçlar açıkça ortaya çıktı ve savaş failleri de hayal kırıklığa uğradı. Suriye egemenliğini yok etme komploları başarısız oldu. Bu ülke hem büyük bir zafere hazırlanıyor hem de Nusra Cephesi ve diğer terör örğütlerinin çöküşünü bekliyor.

Silahlı teröristlere seslenen Seyyid Hasan Nasrullah, “Çatışmalar sonucu tarafların arasında kanlar döküldü. Bu konudan sadece ABD ve Siyonist Rejim yararlanıyor. İslam cephesinde olduğunuza inanmayınız 6 yıldan beri ABD ve Siyonist Rejim’in safındasınız. Sizleri silahlarınızı bırakarak düşman safından çıkıp, İslam direnişe katılmaya davet ediyorum” ifadelerinde bulundu.

Son olarak Hizbullah Hareketi Genel Sekreteri, “Direniş ekseni Lübnan, Suriye ve Irak’ta asla yenilmeyecek, bilakis zafere ulaşacaktır. Musul’da DEAŞ terör örgütünün çöküşü yaklaştı. Irak’ın siyasi ve askeri geleceğinde böylesi bir terör örgütlerinin yeri yoktur” şeklinde konuştu.

 Kitabında Netanyahu'nun bu görüşüne karşı çıkan Gates, İsrail başkanına şöyle söylediğini ifade ediyor: "Iraklılar, 1981 yılında Osirak reaktörünün İsrail tarafından imha edilmesine sessiz kalmış olabilir. Suriyeliler de, 2007 yılında reaktörlerinin imha edilmesine tepkisiz kalmış olabilir. Ancak İranlılar Araplara benzemez. Nükleer tesislerine yönelik herhangi bir saldırıda tüm bölgeyi ateşe vereceklerdir."

ABD'nin eski savunma bakanı ve CIA'nin eski başkanlarından Robert Gates'in hatıralarından oluşan "Görev" adlı kitabı okuduğumda, İsrail'in sürekli Amerika'yı İran ve Hizbullah'a karşı savaşa sürüklediğini iyice gördüm.

Kitabın sonuna geldiğimde, Amerika'nın da tüm zorbalığı ile bu savaş için binlerce hesap yaptığından, İran'ın askeri cevabı ve Hizbullah füzelerinden korktuğundan kesin bir şekilde emin oldum. Kitaptan anladığım üçüncü nokta ise, Donald Trump gibi bir başkanın, kendisine yöneltilen iç saldırıları durdurmak için savaşa sürüklenmeye ihtiyaç duyduğu bilgisi oldu. İsrail ise, bir kısmı Araplardan ve diğer bir kısmı da kendisi ile ilişki kurmak isteyenlerden oluşan kendisine güvenenleri harekete geçirmek için uygun zamanı buldu.

2009 yılının girmesi ile birlikte İran'ın uluslararası güvenlik için bir çeşit kara delik haline geldiğini kitabında vurgulayan Gates, bu kara deliğin doğrudan ya da dolaylı olarak Avrupa, Rusya, Çin, İsrail ve Körfez ülkeleri olan ilişkilerinin yörüngesinde dönüp durduğunu belirtiyor. İsrailli liderlerin ise, İran'ın nükleer tesislerine ve altyapısına askeri saldırı düzenlemek için yanıp tutuştuğunu belirten Gates, kitabında "Biz kendimizden neredeyse emindik. Eğer bunu yapsaydılar, bu işin yanı sıra İsrail'e, bölgedeki dostlarımıza, hatta belki de ABD'ye karşı saldıracak olan İran'a müdahale edecektik" ifadelerini kullandı.

Burada, kıymetli okuyucularımın dikkatini çekmek istediğim önemli bir nokta var. Amerika, bu kitapta tüm azameti ve kudreti ile en önde gelen İstihbarat başkanlarından biri tarafından, İran'a karşı bir savaş durumunda İsrail'e körü körüne hizmet edecek bir ülke olarak sunuluyor.

Gates sözlerine şunları ekliyor: "Netanyahu, saldırıdan sonra İran'ın cevabının bir formalite olacağını zannediyordu. Ona göre, belki İran birkaç füze fırlatacak, Hizbullah da roket ile destek verecekti. İranlıların realist oldukları gerekçesi ile bu görüşe sahip olan Netanyahu, İran'ın ABD'nin hedefleri vurarak büyük bir askeri saldırıyı kazanmayı amaçlamadığını düşünüyordu. Eğer Körfez petrolünün ihracatı durursa, bu İran ekonomisini darboğaza sokacaktır."

Kitabında Netanyahu'nun bu görüşüne karşı çıkan Gates, İsrail başkanına şöyle söylediğini ifade ediyor: "Iraklılar, 1981 yılında Osirak reaktörünün İsrail tarafından imha edilmesine sessiz kalmış olabilir. Suriyeliler de, 2007 yılında reaktörlerinin imha edilmesine tepkisiz kalmış olabilir. Ancak İranlılar Araplara benzemez. Nükleer tesislerine yönelik herhangi bir saldırıda tüm bölgeyi ateşe vereceklerdir."

Amerika'nın bir numaralı istihbaratçısı, şöyle devam ediyor, "Önce Bush sonra da Obama İran'ın nükleer çalışmalarını durdurmak için askeri seçenek açıklamaları yaptıktan sonra, biz Pentagon'da hazırlık ve planlamalara başladık. Özellikle İsraillilerin ve İranlıların uyarmaksızın ya da basit bir uyarıdan sonra askeri harekâta kalkışmaları ihtimalinden endişe duymaya başladık. Bu, bizim Körfez'deki bir saldırıya anında müdahale edebilmek için hazırlanmamız gerektiği anlamına geliyordu.”

Ardından bölgeye nasıl savaş gemileri ve askeri hazırlıkların gönderildiğini anlatan Gates, eski Fransa cumhurbaşkanı Nikola Sarkozy'nin "çok vakit kaybedildiği" gerekçesi ile savaşa teşvik ettiği bilgisine yer veriyor ve ABD ve Körfez ülkeleri arasındaki ilişkilere dikkat çekiyor.

Eski savunma bakanı Gates, kitabında eski Suud Kralı Kral Abdullah ile yardımcısı veliaht prensin Ringling kardeşlerin sirk çadırında nasıl buluştuklarını anlatarak dalga geçmeye başlıyor. Kitaba göre, Suud kralı için genişletilen sirk çadırında kristal avizeler, 50 çeşit yemek ve onlarca çeşit tatlı ve haber programlarının yer aldığı dev ekran bir televizyon bulunuyordu. Bu karmaşa yaşlı kurnaz bir adam içindi.

Hatıralardan oluşan bu kitaptan anladığımız iki şey var. Bunlardan birincisine göre Gates, Suud kralından Çin'e petrol satış oranını yükseltmesini bizzat kendisi istedi. Bunun amacı ise, İran'dan petrol satın alımının azaltılması idi. Bu arada İsrail, Amerika'nın Suudi Arabistan ile yaptığı dev uçak ve silah anlaşmalarına karşı çıkarken, bu Amerika'nın Riyad yönetimini ikna etme yolu idi.

Gates, kitabında Netanyahu ve onun savaş bakanı olan Ehud Barak'a yönelttiği sözlerine yer veriyor: "Suudi Arabistan'ın şimdiye kadar İsrail'in girdiği savaşlara tek bir kurşun attığı bile görülmedi. Şimdi ise ikinizin ortak bir düşmanı bulunuyor. İsrail ve Suudi Arabistan'ın bu düşmanı, İran İslam Cumhuriyeti'dir. Suudi Arabistan bu ortak düşmana karşı sizin için olası bir müttefiktir." Bu ifadeyi kitabında birkaç defa vurgulayan Gates, Netanyahu ile bir araya geldiğinde, Amerikan gelişmiş silahlarının Suudi Arabistan'a satılmasından duyulan endişeden dem vurduğundan bahsediyor ve Netanyahu'ya şu soruları soruyor: "Suudi Arabistan'ın İsrail'e saldırdığı ne zaman görülmüş? Amerika'nın Suudi Arabistan'a sattığı bu uçakların ABD desteği olmaksızın çalışabileceğine inanıyor musunuz?"

Dikkatinizi çekmek istediğim bir şey var. Amerika, uzun zamandan bu yana İran tehdidi ve İsrail'in korunması bahanesi ile Körfez ülkelerini İsrail ile yakınlaşmaya ve ittifaka çağırıyor. Öte yandan Obama ise, Robert Gates'in "sürekli sabit bir şekilde İsrail'i savunan" hatıralar kitabında, gelmiş geçmiş tüm ABD yönetimlerinden daha ağırlıklı bir şekilde Netanyahu ile çelişiyor.

Hatıra kitabındaki çarpıcı verilerden biri de, Robert Gates'in Birleşik Arap Emirlikleri veliaht prensi Muhammed bin Zayed'e sunduğu büyük övgülerdir. Gates, Prens için diyor ki: "Onların arasında tanıştığım en zeki ve kurnaz insanlardan biri. Usta bir konuşmacı ve kuvvetli bir hitabete sahip. Diğer Körfez ülkeleri ile İran hakkındaki görüşleri, daima öngörülü ve bizim menfaatimize uygun."

Burada anlıyoruz ki, İsrail, Amerika'nın Birleşik Arap Emirlikleri ile olan askeri anlaşmalarına da karşı çıkıyordu. ABD istihbarat başkanı konu hakkında diyor ki, "Arap ülkeleri ile sağlanan, özellikle savaş uçakları ve füzelerden oluşan gelişmiş silah anlaşmaları İsrail'de muhalefet ile karşılanıyor."

Araplar olarak buradan çıkarmamız gereken şudur, İsrail ve ABD İran'ın düşman olduğu konusunda bazı Arap ülkelerini ikna etme çalışmalarını sürdürüyor. Yani İsrail, Arap devletlerine ancak düşman gözü ile bakar.

Şimdi konunun düğüm noktasına geldik. Amerika, İran'ın cevabından korkuyor mu?

Cevap evet… Hem de kesinlikle!

Robert Gates, "Görev" adlı kitabında diyor ki: İran'ın kısa ve orta menzilli füzelerinin tehdidi, Ortadoğu ve Avrupa'daki askerlerimizi ve tesislerimizi hedef alabilir. Beklediğimizden daha hızlı gelişiyor." Bu cümle, son birkaç yıl içinde İran Rus yapımı S-300 füzelerine benzeyen uzun menzilli ve balistik füzeler geliştirmeden önce söylendi. Bundan dolayı Amerika, Trump'tan önce defalarca İsrail'i dizginlemeye çalıştı.

İran'daki bu gelişmeler savaşı önler mi?

İran'daki gelişmeler şüphesiz caydırıcıdır, ancak savaşı engellemez. Gerçek şu ki, savaşa sürüklenmek iki tarafın da çıkarları ile çelişir. Ancak kesin bilgilere göre İsrail, Hizbullah'a karşı gireceği savaşın hazırlıklarını tamamladı. Hizbullah da savaş hazırlıklarını tamamladı, hatta İsrail'den gelecek herhangi bir saldırıya karşı cevap verileceği komutunu bile verdi. İran ise, şüphesiz yıllardan beri savaş ihtimalini hep göz önünde tutarak hazırlık yapıyor. İran'ın son zamanlarda hazırlıkları yoğunlaştırdığı görülüyor.

Trump gibi hakkında öngörü yürütülemeyen bir adamla anlaşma ihtimali ile savaş tehlikesi eşit durumda görülüyor. Trump, her şeyden önce ticari şirketler sahibi ve kâr etmek istiyor. Eğer içeride çok zarar ederse, muhakkak dışarıda maceraya atılır. Bu arada İsrail ise her zamankinden daha fazla sırtını Araplara dayıyor ve ABD yönetimini peşinden sürüklenmeye itebilir. Hürmüz Boğazı, Güney Lübnan ya da Suriye toprakları en tehlikeli savaş meydanları olabilir.

Caydırıcı olan, İran'ın vereceği cevaptan duyulan endişe, savaşın yüksek maliyeti ve muhtemel yıkımlardır. Buna ilaveten, Çin ve Rusya, İran için iki temel ortak haline geldi. İki ülke, İran ile askeri anlaşmaları, savunma sistemlerini ve ticari alışverişi geliştirdi.

Bölge, tümüyle tetikteki bir parmak gibi görünüyor. Ancak hiç kimse -en azından şimdiye kadar- tetiği çekemedi. Çünkü kimse savaş patlak verdikten sonra, ertesi gün yaşanacakları bilmiyor. İsrail eğer tüm sorumluluğu Lübnan'a yükler ve Lübnan yönetimini Hizbullah'ın sisteminin bir parçası olarak tanımlarsa, (Avn'ın Lübnan ordusunun Direnişin desteğine ihtiyaç duyduğuna yönelik açıklamalarından sonra) Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, bu sözlere birkaç saat içinde cevap verecektir. Genel sekreter yardımcısı Şeyh Naim Kasım konu hakkında şu sözleri zikretti: "İsrail'in iç cephesini güvenceye alarak saldırdığı zamanlar bitti. İsrail için yabancı topraklarda savaşma devri kapandı. İsrail artık herhangi bir gelecek savaşta ağır bedel ödeyeceğini tamamıyla öğrendi. Herhangi bir saldırıda ilk kaybı o verecek. Her an ve her zaman bunu düşünüyor."

Kısacası bölge, her an patlamaya hazır bir barut fıçısı üzerinde duruyor. Ancak hiç kimse patlamanın sonuçlarına katlanmak istemiyor. Bundan dolayı İsrail'i dizginlemek ve Trump'ın kahramanlık vızıltılarını azaltmak için büyük çaba harcanıyor... ABD'li karar alıcılar, herhangi bir savaşın bir "gezinti" olmayacağını iyi biliyorlar. Hizbullah ve İran üzerindeki tüm baskının, Rusya'yı Hizbullah ve İran'ı Suriye'den çekilmeye itmeyi hedeflediğine inananlar var. Bunun karşılığında Türkiye ve teröristler de bölgeden çekilecek. Bu durum eğer Trump doğru söylüyorsa anlaşma içeriyor… Ancak Rusya hakkındaki açıklamalardan geri çekilmesi, onun doğru söylemediğini düşündürüyor.

İran; tırmandırmalara, yaptırımlara ve ABD ile ilişkilerde uçurumun kenarına yaklaşmaya alıştı. Ancak İran, hiç şüphesiz ki geçmişten çok daha güçlü bir hale gelmiştir.

Sami Kuleyb 


El Alem