
کارگر
İsrail Nükleer Santralini Sökmezse Tehditleri Fırsata Çeviririz
Hizbullah Hareketi Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, Siyonist rejimin bu sene Lübnan Hizbullah Hareketi’ni en büyük tehdit olarak ilan etmesinin bir onur olduğunu ifade etti.
Lübnan Hizbullah Hareketi Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, bugün “Zafer komutanları” adlı anma töreninde yaptığı konuşmada önemli açıklamalarda bulundu.
Seyyid Hasan Nasrullah, “Şehit Seyyid Abbas Musevi, Şeyh Ragip ve İmad Muğniye, Hizbullah Hareketi ve İslami direnişin hakiki yüzünü gösterdiler” dedi.
ABD’nin Suriye’deki komplolarına işaret eden Hasan Nasrullah, “ABD ve bölgedeki müttefiklerinin amacı tüm direniş guruplarını ortadan kaldırmaktır” ifadesini kullandı.
Seyyid Hasan Nasrullah sözlerine şöyle devam etti:
Siyonist rejim bu sene Lübnan Hizbullah Hareketi’ni birinci, İran ve Filistin direniş gruplarını ise ikinci büyük tehdit olarak niteledi. Bu bizler için onurdur. Galiba Siyonistler Lübnan halkına ve özellikle de direnişe daha fazla baskı uygulamak istiyor. Bu baskılar son günlerde ve Trump’ın ABD’de başkan olarak seçilmesinin ardından bariz bir şekilde arttı.
Seyyid Hasan Nasrullah konuşmasının devamında; Hizbullah’ın caydırıcılığının İsrail’in Lübnan’a üçüncü bir savaş başlatmasına engel olduğunu savunarak, “İsrail’in bunun yerine Lübnan’a siyasi ve diplomatik baskı uygulamayı tercih ettiğini” bildirdi.
“İsrail’in nükleer silahlara ve nükleer santrale” sahip olduğunu vurgulayan Nasrallah, İsrail’e nükleer santrali sökmesini, yoksa tehditleri fırsata çevireceklerini ifade etti
Nasrallah, şunları kaydetti:
“İsrail’in nükleer silahları var. Gücümüzle onların bu tehditlerini fırsata çevirebiliriz. İsrail’e Negev’deki Dimona Nükleer Santrali’ni sökmesini tavsiye ediyorum. İsrail’in, öncelikli düşmanı Hizbullah, bunu İran ve Filistin Direnişi takip ediyor.”
Hizbullah’a karşı 33 günlük savaşta Siyonist rejime destek veren bazı Arap yönetimleri verdiği destekleri hala devam ettirmektedir. Hatta bazı Arap ülkeleri Lübnan’a karşı savaş için İsrail’e finansal destek sağlamaya hazırlıklıdır.
Halihazırda Bahreyn Suudi Arabistan tarafından işgal altında olduğu için bağımsız bir ülke değildir. Bahreyn halkı aylarca bu ülkenin farklı bölgelerinde Al Halife karşıtı gösteriler düzenleyip Şeyh İsa Kasım’a destek çıktı.
Suudi Arabistan ve ABD’nin Yemen halkına karşı başlattığı savaşta BAE’nin de parmağı vardır. Ayrıca alınan bilgilere göre, Siyonist rejim bu savaşta finansal, bilgi ve teknoloji ortaklığı yapmıştır. Onlar Yemen halkını zayıf sanıp savaşı 2 haftada bitirmek istiyorlardı.
Suudiler ve müttefikleri hem savaş uçaklarıyla yerleşim birimlerini vuruyor hem de Yemen’nin farklı noktalarına terörist gönderiyor.
İnsan hakları ve uluslararası kuruluşlar Yemen’i açlık krizi tehdit ettiğini ilan etti.
IŞİD terör örgütü ABD’nin planıdır, ancak yöntem ve ideolojisi Suudi Arabistan’a aittir ve teröristlere finansal destek sağlamaktadır. Bu terör örgütünün amacı da Suriye, Lübnan ve Irak’ı Ortadoğu’dan silmektir.
Pakistan’da Şii ve Sünnilerin Saygı Gösterdiği Türbeye İntihar Saldırısı: 88 Şehit, 334 Yaralı
İntihar saldırısı sırasında türbe içerisinde bulunan halk, ziyaret ile meşguldü. Canlı bombanın kendini patlattığı türbede yaralıların birçoğunun durumunun ağır olduğu bildirildi.
Tekfirci terör örgütü IŞİD’in canlı bombası, Pakistan’da Sind eyaletinde ki ‘‘Lal Şahbaz Kalender’’ adıyla meşhur olan türbeye intihar saldırısı düzenledi.
Patlama tam olarak, Pakistan’ın Sind eyaleti Sehvan şehrinde yer alan ‘‘Lal Şahbaz Kalender’’ türbesinde meydana geldi.
İntihar saldırısı sırasında türbe içerisinde bulunan halk, ziyaret ile meşguldü. Canlı bombanın kendini patlattığı türbede yaralıların birçoğunun durumunun ağır olduğu bildirildi.
Lal Şahbaz Kalender türbesinde meydana gelen patlamada ilk belirlemelere göre; 88 kişi şehit oldu 334 kişide yaralandı. Bu saldırıyla birlikte Pakistan’da son 4 gün içerisinde 7. İntihar saldırısı meydana gelmiş oldu.
Pakistan’da Lal Şahbaz Kalender olarak meşhur olan ‘‘Seyit Muhammet Ali Mervendi’’ Şia ve Ehlisünnet ’in saygı duyduğu İslami ve dini şahsiyetlerden birisi olarak bilinmekte.
Pakistan’ın Mervend şehrinde dünyaya gelen ve maneviyat elde etmek için Medine, Kerbela ve Meşhet şehirlerine seferler düzenleyen bu büyük şahsiyet, İslam’ı yaymak için de ayrıca birçok ülkeye seferler düzenlemiş.
Pakistan halkı, her yıl ülkenin birçok yerinden Karaçi’ye yakın olan Sind eyaleti Seyvan şehrinde ki Lal Şahbaz Kalender türbesine ziyaret etmek için akın etmekte.
İran Serbest Güreş Dünya Kupası'nın şampiyonu oldu
Kirmanşah kentinde başlayan 2017 Serbest Güreş Dünya Kupası finalinde İran ABD’yi mağlup ederek şampiyon oldu.
Kirmanşah kentinde başlayan 2017 Serbest Güreş Dünya Kupası, bugün İran ve ABD arasında oynanan final karşılaşmasıyla sona erdi.
17:15de İran ve ABD arasında başlayan final karşılaşması, İranın 5-3 galibiyeti ve şampiyonluk kupasını kaldırmasıyla son buldu.
Böylece Muhammed Talayinin öğrencileri 6. kez şampiyon oldu. Daha önce Türkiye ve Hindistan takımlarını yenen İran Milli Takımı, Moğolistan’ı 7-1 mağlup etmişti.
Bu maçtan önce de Azerbaycan Milli Takımı Türkiye’yi yenerek üçüncü oldu. Bu yarışmalara yapılan yoğun katılımdan dolayı Dünya Güreş Federasyonu Temsilcisi’nin bile stada girişi engellendi.
İslam İnkılabı Filistinliler İçin Ne İfade Ediyor?
İslam İnkılabı’nın zaferinden sadece 8 gün sonra Filistin Büyükelçiliği’nin kurulması, İslam İnkılabı’nın Filistin’i olan desteğinin sadece sloganlarla sınırlı kalmadığının kanıtıdır.
19 Şubat 1979, yani İran İslam Cumhuriyeti’nin Pehlevi rejiminin Tahran’da İsrail’e verdiği büyükelçilik binasını Filistin’e hediye ederek, dünyadaki ilk Filistin Büyükelçiliği’ni kurduğu tarihtir. Bu binanın uzun bir hikayesi vardır. Binanın tarihçesi şu şekildedir:
“İsrail Büyükelçiliği’nin bulunduğu bina, Filistin Büyükelçiliği oldu. Burası Rıza Pehlevi zamanında Yahudi Ajansı’ydı. Muhammed Rıza Pehlevi, Arap ve Müslüman ülkelerin baskısı altında kalmamak adına İsrail için diğer ülkeler gibi resmi bir büyükelçilik kurmadı. Bu bina Siyonistlerin İran’daki gayri resmi bir temsilciliğiydi.
İsrail’in İran’daki temsilciliğinin tarihçesi
1949 yılından itibaren Siyonistler sürekli olarak İran hükümetine baskı yaparak İran’da resmi bir büyükelçilik kurmaya çalıştılar. Onların tek taraflı eylemleri o kadar pervasızca ve habersiz bir şekilde gerçekleşiyordu ki, Muhammed Rıza Pehlevi’nin Dışişleri Bakanı onları defalarca büyükelçi ve büyükelçilik kelimelerini kullanmamaları konusunda uyardı. Elde edilen belgeler, bu konudan uzun bir süre sadece Dışişleri Bakanlığı’nın değil SAVAK’ın (Pehlevi döneminde İran’da casus yetiştirmek ve istihbaratçı eğitmek amacıyla CIA yardımıyla kurulan ve 1957 ile 1979 yılları arasında faaliyet gösteren istihbarat teşkilatıdır) da haberi olmadığını gösteriyor.
Tahran’da görevli olan Siyonistler
1956 yılında Avrupa Yahudilerinden olan Zvi Dorail, Yahudi Ekonomi Ajansı Başkanı olarak, İran’da İsrail Ticaret Odası Temsilciliği kurmak için İran’a geldi. Bu bölüm dış siyasi bir temsilcinin bütün işlerini yapıyordu. Dorail, ilk aşamada gazetecilerle irtibat kurdu ve yüksek miktarda paralar vererek onları İsrail’i desteklemeleri için teşvik etti. Dorail 1358 yılı haziran ayının sonlarında yine Yahudi Ajansı kapsamında çalışan bir konsolosluk dairesi oluşturdu.
Mayer Azra İsfahan’da yaşayan bir Yahudi’ydi ve 1960 yıllarında Dorail’e katıldı. Siyonist gazetelerden Maariv 1963 yılında Azra’nın orta derecede bir elçi seviyesine, üç ay sonra da üst düzey bir büyükelçi derecesine ulaştığını açıkladı.
Bu oluşumdaki kişilerden bir diğeri de Tahran’da İsrail’e bağlı olanlardan sayılan Canal Nemrudi’diydi. Bu kişinin İran’daki askeri yetkilerle yakın ilişkisi bulunmaktaydı ve bu bakımdan askeriye bağlı birçok kişi tarafından kıskanılıyordu.
İsrail temsilciliğinde çalışan Siyonistler, bir büyükelçiliğin bütün ayrıcalıklarına sahipti. Hatta onların arabalarında bile siyasi plakalar bulunuyordu. Büyükelçilik binalarına verilen amblem, tağut rejiminin Mısır ile ilişkilerinin bozulmasından sonra Siyonistlere verilmişti. Onlar diplomatik bütün merasimlere katılıyor, diplomatların marketlerinden alışveriş yapıyordu. Onların sahip olmadığı tek şey, binalarının üzerinde bayraklarının asılı olmamasıydı ve bu yüzden de resmi görüşmeler bu binada gerçekleştirilemiyordu. 70’li yıllarda Averyy Lvbrany Azra’nın yerini aldı.
Temsilcilik binası mı yoksa casusluk merkezi mi?
Muzaffer Şahidi SAVAK kitabında, bu binanın ele geçirildikten sonraki durumuyla ilgili olarak şunları söylüyor: “Bu binadaki mevcut kalıntılar, bu binanın bir temsilcilik ya da büyükelçilikten ziyade, bir casusluk ve işkence merkezi olduğunu gösteriyor. Bu binanın ilk katında atıcılık ve atıcılık eğitimi için bir salon bulunuyor. Odalar daha çok gözaltı odalarına benzeyen demir kapılara sahip ve bu binadaki 135 odada işkence odaları bulunuyor. Binanın çatısında tehlike zamanında büyükelçilikte bulunanların kaçabilmeleri için diğer binanın çatısına geçilebilecek gömülü yollar mevcut. Binanın bahçesinde herhangi bir canlının girişiyle birlikte sireni öten bir sistem bulunuyor. Binanın odalarında en gelişmiş casusluk ve dinleme sistemleri var ve bu, bölge ülkelerinin üst düzey yetkililerinin bu binada dinlendiğini gösteriyor.”
Siyonistlerin İran’dan kaçışı
12 Behmen’de (1 Şubat) İmam Humeyni’nin İran’a gelişiyle birlikte Siyonistler kendilerini tehlikede hissettiler. Dikkat çeken husus ise Azra’nın daha önce Şah’ın devrileceğini öngörmesiydi ama o, beş yıl sonrası için böyle bir öngörüde bulunmuştu. Siyonistler İmam’ın İran’a gelişiyle birlikte kaçmaya başladılar. Amerika, karmaşık bir operasyonla Siyonistleri İran’dan kaçırdı. Bu olaydan sonra Ben Gurion, İran’daki Siyonist temsilcilik binasında bulunanların kaçmasına yardım ettiği için Amerika hükümetine teşekkür etti.
12 Behmen ve 22 Behmen arasında (1-11 Şubat) halk Siyonist rejim temsilcilik binasına saldırdı ama bina hayalet bir binaya dönüşmüştü. İnkılabın zaferinden 8 gün sonra, Seyyid Ahmet Humeyni geçici Dışişleri Bakanı İbrahim Yezdi ile birlikte bahsedilen bu binaya geldi ve binayı o dönemin Filistin Ulusal Yönetimi Başkanı Yaser Arafat’a teslim etti. Bu binaya Filistin bayrağının asılmasıyla birlikte, dünyadaki ilk Filistin büyükelçiliği oldu.
İnkılabın zaferi Filistinlileri için bir umudun başlangıcı oldu
1977 yılında yani İnkılabın zaferinden iki yıl önce, Enver Sedat hiç beklenmedik bir şekilde Siyonist rejim meclisine giderek konuşma yaptı. Enver Sedat’ın bu eylemi Filistinliler için bir hayal kırıklığıydı. Çünkü Filistin’in işgal edilmesinden o güne kadar, Mısır ve Suriye, Siyonist Rejim ile mücadele konusunda meydanda bulunan iki ülkeydi ve anlaşmaları vardı. Mısır’ın aniden bu daireden çıkması Filistinliler için telafi edilemez bir kayıptı. 15 yıl öncesinden hedeflerinden biri olarak Filistin’in adını açıklayan İran’da İslam İnkılabının zaferi, Filistinliler için yeni bir umut kaynağı oldu.
İnkılabın zaferinden sadece 8 gün sonra Filistin Büyükelçiliğinin kurulması, İran İslam İnkılabının Filistin’i desteklemesinin sadece bir slogan olmadığının kanıtıydı.
Etiketler : Filisitinİmam humeyniiranislam inkılabıİsrailPehleviSAVAKsiyonist rejim
Şeyh İsa Kasım Türkiye’ye Sürgüne mi Gönderilecek?
Bir Arap haber kaynağına göre Bahreyn Kralı Şii Lider Şeyh İsa Kasım’ın Türkiye’ye sürgüne gönderilmesi konusunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’la anlaştı.
Panorama Al Şarkol Avsat’ın haberine göre, Al-i Halife rejiminin Şeyh İsa Kasım’ın vatandaşlığını kaldırıp onu sürgüne göndermeye yönelik planları, Bahreyn halkının kefen giyip sokaklara dökülmesine yol açtı.
Buna göre, Bahreyn Kralı, Şeyh’i göndermek için Şii nüfusu düşük olmasıyla birlikte basın, ekonomik ve siyasi olanaklardan yoksun olan bir Müslüman ülke arayışında, böylece Şeyh İsa Kasım’ı kolaylıkla kontrol edeceğini düşünüyor.
Kaynağa göre, İran ve direniş destekleyicisi ülkelerin bu amaca uygun olmadıkları için en iyi seçenek Türkiye’dir. Bunun nedeni de bu ülkenin ABD ve Siyonistlerle yakın olması ve Al-i Halife için uygun bir ortama sahip olmasıdır. Bu yüzden Bahreyn Kralı bu ülkeyi ziyaret eden Erdoğan’la Şeyh İsa Kasım’ın bu ülkeye sürgün olarak gönderilmesi üzerinde anlaşmıştır. Buna karşılık da Bahreyn, Türkiye’de yatırım yaparak bu ülkedeki ekonomik sorunların giderilmesine yardımcı olacağını söz vermiştir.
“Nükleer Anlaşma Olmasaydı Savaş Çıkardı” İdiası Yalandan İbarettir
İmam Hamanei doğu Azerbaycan halkı ile gerçekleştirdiği görüşmede İslam İnkılabı zaferinin yıldönümü münasebetiyle düzenlenen yürüyüşe halkın birlik ve beraberlik içerisinde ve coşkulu bir şekilde katılmasının İslam İnkılabı için bir onur kaynağı olduğunu belirterek bu katılımın yetkililer tarafından halkın şikayetleri olmadığı yönünde anlaşılmamasını vurguladı ve şunları söyledi:
“Amerika yine hile ve askeri savaş tehdidiyle ülke yetkililerini gerçek savaş sahnesinden yani ekonomik savaş sahnesinden saptırmak istiyor. Yetkililer akıllı ve uyanık olmalı ve bütün çabalarını işsizlik, pahalılık ve ayrımcılık gibi sorunların çözümü için harcamalıdır.”
İmam Hamanei halkın İslam İnkılabının yıl dönümü münasebetiyle 22 Behmen yürüyüşlerine muazzam bir şekilde katılmasının İran için bir onur kaynağı olduğunu belirterek, halka samimi kalple teşekkürlerini sunup şunları söyledi:
“Bu yılki yürüyüşlere birçok şehirde katılımın arttığını sadece yerel medya değil, geçen yılların aksine, inkılap düşmanları da milyonlar tabirini kullanarak haberlerinde yer verdi. Halkın bu onur verici katılımından dolayı ne kadar teşekkür etsem azdır.”
İmam Hamanei 22 Behmen yürüyüşlerine halkın bütün kesimlerinden katılımın olmasının üzerinde durulması gereken bir konu olduğunu belirterek şu ifadelerde bulundu: “Bu kıymetli topluluğun büyük çoğunluğu Tağut zamanının acı ve zulümlerle dolu dönemini, İmam Humeyni’yi ve İnkılabın zaferini görmedi ama bilinçle ve aydın bir fikirle bu yürüyüşlere katılıyorlar.”
İmam Hamanei, Tağut dönemine kıyasla İran halkının sahip olduğu onur ve izzetin inkılabın iftihar dolu başarılarından olduğunu ifade ederek şunları söyledi: “İngiltere ve Amerika tarafından yönetilen bir rejim halkı aşağılamıştı ama bugün herkes İran halkının belirleyici bir role sahip olan izzet ve iktidarını itiraf ediyor ve hemen hemen bütün bölge meselelerinin İran olmadan ilerlemeyeceğini biliyor.”
İmam Hamanei ülke yetkililerine hitaben şu hatırlatmalarda bulundu: “Halkın, İran milletini yutmaya gözlerini diken düşman karşında bu yürüyüşlere muazzam bir şekilde katılmasını onların şikayetleri olmadığı yönünde değerlendirmeyin. Çünkü halk ayrımcılık, adalets,izlik ve göz ardı edilme gibi sorunlardan şikayetçidir ve bu sorunlar onları rahatsız etmekte ve üzmektedir.”
İmam Hamanei Amerika’nın eski ve şimdiki hükümetinin İran ile savaş tehdidi tekrarladığını belirterek şu ifadelerde bulundu:
“Bugün de eskiden olduğu gibi masa üzerindeki askeri seçeneklerden bahsediyorlar ve Avrupalı yetkililer bizim yetkililerimize, “eğer Nükleer Anlaşma olmasaydı kesinlikle savaş çıkardı” diyorlar, ama bu kesinlikle yalandır ve onlar ülke yetkililerinin ekonomik ilerleme ve batı kültürünün İran halkı ile savaşı konusundan geri kalması için bizim zihinlerimizi asıl savaştan yani ekonomik savaş sahnesinden saptırarak askeri savaşa yönlendirmek istemektedir.”
İmam Hamanei konuşmasının başka bir bölümünde 29 Behmen 1356 (18 Şubat 1978) Tebriz kıyamının halk için önemli bir ders ve halkı İslam İnkılabında harekete geçiren bir olay olduğunu belirterek şunları söyledi:
“Azerbaycan halkı 130 yıl boyunca petrolün millileştirilmesi, tütünün yasaklanması ve ulusal inkılap gibi sosyal ve siyasal bütün önemli gelişmelerde İslam İnkılabındaki gibi mücadele cephelerindeydi ve bu Azerbaycan’ın iftihar dolu tarihi ve kimliğidir.”
İmam Hamanei İnkılabın ilk yıllarında bazı grupların bölücü faaliyetlerine değinerek şu açıklamalarda bulundu: “İmam Humeyni (ra) eski İngiliz politikasından kaynaklanan bu hareketler karşısında, “hiç kimse endişelenmesin, çünkü Tebriz halkı onların cevabını verecektir” demiştir ve öyle de olmuştur.”
İmam Hamanei Azerbaycan halkının çeşitli kesimlerinin düşmanın bölücülük faaliyetleri ve hileleri karşısındaki bilincini takdir ederek, “Azerbaycan inkılabın kuvvet noktasıdır ve buranın halkı milli birliği korumada ve savunmada canlarını feda etmiştir ve herkes bunun kıymetini bilmelidir” dedi.
İmam Hamanei Türk, Fars, Lori, Kürt, Arap ve Beluç olmak üzere farklı etnik çeşitliliği İran için değeri bir fırsat olarak değerlendirerek şu hatırlatmalarda bulundu: “Düşman her zaman ülkelerde etnik ayrım oluşturarak bundan ülkede sorun çıkarmak için yaralanmak istedi ama ülkede hiçbir sorun çıkmadı ve halk hep birlik ve beraberlik içinde oldu.”
İmam Hamanei, başta Azerbaycan halkı olmak üzere halkın düşmanın kirli politikaları karşısındaki direnişine değinerek, Beluç Ehl-i Sünnet alimlerinden Mevlevi Abdülaziz’in, Kürdistan Ehl-i Sünnet alimlerinden Şehit Şeyh’ül İslam’ın ve aynı zamanda Huzistan şehitlerinden Ali Haşimi’nin halkın çeşitli kesimlerinin İslam ve İnkılabı savunmadaki birlik ve beraberliğinin bir örneği olduğunu belirtip şunları söyledi: “İran halkı vahdet, birlik ve beraberlik içerisindedir.”
İmam Hamanei bu bağlamda son günlerde gündeme gelen “ulusal barış” tabirine değinerek, bunun anlamsız olduğunu belirtip, bu konunun son günlerde dallandırılıp budaklandırılmasını eleştirerek şu ifadelerde bulundu:
“Halk birbiriyle küs mü ki onları barıştırmak istiyorlar? Ortada bir küslük yok. Tabi bizim halkımız 2009 yılında Hüseyni Aşura’ya ihanet eden, hayasızca ve katı bir kalple mümin bir genci sokaklarda soyup dövenlerin elebaşlarıyla küstür ve onlarla asla da barışmayacaktır.
İran halkı, İslam, İran, bağımsızlık ve düşman karşısında direniş söz konusu olduğunda bütün vücuduyla direniş gösteren, birlik ve beraberlik içerisinde olan bir halktır.”
Namazın Önemi
Namaz İslam'ın üzerine bina olduğu beş esastan ve Furu-ud Din'in de en önemli on farzından biridir. Namaz dinin direğidir. Kıyamet'te kula ilk sorulacak amelidir o kabul olsa diğer amelleri de kabul olacak aksi halde tüm amelleri reddedilecektir.
Namaz kulunu yüce Yaratan'ı ve Rabbi'ne bağlayan nurdan ve kuvvetli bir bağdır. Onda kendisini ve Rabbi'ni bulacağı bir hakikat aynasıdır. Fâni olan ve tuzaklarla dolu dünyadan ebedi ahiret hayatındaki saadeti ve asayişi için tahsil edebileceği en güzel servet ve azıktır. Tabiki hakkıyla kılınan ve insanı hayasızlıktan ve kötülüklerden alıkoyan kamil bir namazdır murad ve maksadımız.
Elbette sadece namazı kılmak değildir önemli ve farz olan. Aynı zamanda sahih ve dosdoğru kılmak ve kabul şartlarını da elde etmek gerekir. Farz olan bir vakit namazın bile önemi diğer ibadetlerle kıyaslandığında çok daha faziletli olduğunu görüyoruz.
قال النَّبِيُّ صلّى الله عليه وآله وسلم:
وَصَلاةُ فَرِيضَة تَعْدِلُ عِنْدَ اللهِ أَ الْفَ حِجَّة وَأَ لْفَ عُمْرَة مَبْرُورات مُتَقَـبِّلات.
Hz.Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Farz namaz Allah katında bin hac ve bin hayırlı umreye denktir.”
(Bihar’ul-Envar, c.99, s.14)
Şimdi namazı kılmanın zaruret ve mükâfatı ile ilgili bazı ayet ve hadislere bakıp eğer bu konuda ihmalkâr isek kendimize ecel anı gelmeden çeki düzen verelim. Yahut yakınlarımızdan namaz kılmayanlar varsa onları güzel bir tarzla bu hayat bahşeden en mühim ibadete sevkedelim. Zira hepimiz birbirimizden sorumluyuz.
Ayetlerde Namaz Kılınması Emri ve Teşviki
14. Sure (İbrâhîm Suresi), 31. Ayet
İnanan kullarıma söyle, namazı dosdoğru kılsınlar, hiçbir alışveriş ve dostluğun bulunmadığı bir gün gelmeden önce kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda gizlice ve açıktan harcasınlar.
31. Sure (Lokmân Suresi), 17. Ayet
"Yavrum! Namazı dosdoğru kıl. İyiliği emret. Kötülükten alıkoy. Başına gelen musibetlere karşı sabırlı ol. Çünkü bunlar kesin olarak emredilmiş işlerdendir."
2. Sure (Bakara Suresi), 45. Ayet
Sabrederek ve namaz kılarak (Allah'tan) yardım dileyin. Şüphesiz namaz, Allah'a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir.
2. Sure (Bakara Suresi), 3. Ayet
Onlar gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar.
2. Sure (Bakara Suresi), 277. Ayet
Şüphesiz iman edip salih ameller işleyen, namazı dosdoğru kılan ve zekatı verenlerin mükafatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.
5. Sure (Mâide Suresi), 55. Ayet
Sizin dostunuz ancak Allah'tır, Resûlüdür ve Allah'ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren mü'minlerdir.
6. Sure (En'âm Suresi), 162. Ayet
Ey Muhammed! De ki: "Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir."
7. Sure (A'râf Suresi), 170. Ayet
Kitaba sımsıkı sarılanlara ve namazı dosdoğru kılanlara gelince, şüphesiz biz, iyiliğe çalışan (erdemli) kimselerin mükafatını zayi etmeyiz.
9. Sure (Tevbe Suresi), 71. Ayet
Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah'a ve Resûlüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
13. Sure (Ra'd Suresi), 22. Ayet
Onlar, Rablerinin rızasına ermek için sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli olarak ve açıktan Allah için harcayan ve kötülüğü iyilikle ortadan kaldıranlardır. İşte bunlar için dünya yurdunun iyi sonucu vardır.
27. Sure (Neml Suresi), 2. Ayet
Kur'an, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahirete de kesin olarak inanan mü'minler için bir hidayet rehberi ve bir müjdedir.
70. Sure (Meâric Suresi), 23. Ayet
Onlar, namazlarına devam eden kimselerdir.
70. Sure (Meâric Suresi), 34. Ayet
Onlar namazlarını titizlikle koruyan kimselerdir.
87. Sure (A'lâ Suresi), 14. Ayet
Arınan ve Rabbinin adını anıp, namaz kılan kimse mutlaka kurtuluşa erer.
Konu:Namaz kılanların mükâfatı
2. Sure (Bakara Suresi), 277. Ayet
Şüphesiz iman edip salih ameller işleyen, namazı dosdoğru kılan ve zekatı verenlerin mükafatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.
?Namaz Kılmayanların Cezası
74. Sure (Müddessir Suresi),
40.-41.-42.) Onlar cennetlerdedirler. Birbirlerine suçlular hakkında sorular sorarlar ve dönüp onlara şöyle derler: "Sizi Sekar'a (cehenneme) ne soktu?"
43.) Onlar şöyle derler: "Biz namaz kılanlardan değildik."
44.) "Yoksula yedirmezdik."
45.) "Bâtıla dalanlarla birlikte biz de dalardık."
46.) "Ceza gününü de yalanlıyorduk."
47.) "Nihayet ölüm bize gelip çattı."
19. Sure (Meryem Suresi), 59. Ayet
Onlardan sonra, namazı zayi eden, şehvet ve dünyevi tutkularının peşine düşen bir nesil geldi. Onlar bu tutumlarından ötürü büyük bir azaba çarptırılacaklardır.
قال النَّبِيُّ صلّى الله عليه وآله وسلم:
لَيسَ مِنّى مَنِ اسْتَخَفَّ بِصَلاتِهِ، لا يَرِدُ عَلَيَّ الْحَوْضَ لا وَللهِ.
Hz.Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Vallahi Namazı hafife alanlar benden değildir. (Kevser) Havuzda asla yanıma gelmeyecektir.”
(Men La Yehzuruh’ul-Fakih, c.1, s.206)
Murteza Akbulut
Hoşru: Siyonist Rejim terörizmin en kötü örneğidir
İran’ın BM Daimi Temsilcisi Gulamali Hoşru, BMGK’nın “Ülkelerin hayati altyapılarına yönelik terör saldırısı” başlıklı genel oturumunda konuşma yaptı.
Hoşru bu oturumda, “Modern dünya günden güne artan terör saldırılarıyla karşı karşıyadır ve hiçbir ülke bundan mesun değildir. Ülkelerin hayati altyapıları terör saldırıların amacına dönüşmüştür. Hala on binlerce teröristin DEAŞ gibi terör örgütlerine üye olduğunu öğrendiğimizde bu tehlikenin önemi daha da artıyor” açıklamalarında bulundu.
Siyonist Rejim’in mazlum Filistin halkına yönelik işgalci politikalarına değinen Hoşru, sözlerine şöyle devam etti: Siyonistlerin yaptıkları da terörizmin en kötü örneğidir çünkü Filistinlilerin farklı nesillerini sahip oldukları altyapı ve doğal kaynaklarından mahrum bıraktı. Bunun bir diğer örneği de halkı kötü durumda bırakıp teröristlerin yükselmesine yol açan Yemen’de olup bitenlerdir.
İran’ın BM Daimi Temsilcisi, uluslararası toplumun teröre karşı mücadelesinde birlikteliğe ihtiyaç duyduğunu belirterek, “Teröre karşı mücadelenin basit bir yolu yoktur ve sadece böyle birlik kurularak bu sorun engellenebilir. Böylece terörle mücadele ismi altındaki tek taraflı ve tehlikeli eylemler de durdurulabilir” ifadelerini kullandı.
Bir Mucizedir İslam İnkılabı
Cehalet karanlığı sarmıştı kürey-i arzı, zalim ve müstekbir güçler paylaşmıştılar kendi aralarında varolan dünyayı, ya garbın kapitalizimini seçeceksin yada şarkın sosyalizimini, üçüncü bir altarnatif düşünmek mahaldır diye kabul ettirilmişti varolan siyasetle. İslam ülkelerinin ipleri ise perde arkasında bu iki gücün elinde, istedikleri gibi evirip çeviriyordular.
Rahat sömürmek için düşmanlık tohumunu atmıştılar müslümanların arasına, öyle zehirli bir tohum ki halen devam etmekte müslümanların arasında. Sağcılık solculuk diye bir fitne koydular müslümanların gündemine, yıllarca savaştırdılar kendi varlıkları uğruna. Irki ve mezhebi düşüncenin aşısını yaptılar müslüman millete, parça parça ettiler müslümanları, kondular onların tabi-i kaynaklarına, hem canlarını aldılar hemde milli serveti taşıdılar kendi ülkelerine, viraneye çevirdiler İslam beldelerini, kurdular fabirkalarını, diktiler burçları kendi ülkelerinde. İslam beldelerini yöneten hayınlar islam ümmetini köle olarak sattılar batı ülkelerine, hem beden gücünü hemde üstün zekalarını kullandılar, kısa bir sürede teknolojinin zirvesine ulaştılar.
Artık yıkılmayan bir güç, karşılarında durabilecek bir ülkenin olamıyacağının kana’atına vardılar. İslam dini beşeriyeti yönetemez cami ve tekkalarda ibadet yeter size dediler, ilim, teknik ve teknoloji bize aittir, siz ahirete çalışın dediler, sonra İslam ümmetini müstemleke olarak kulladılar.
Artık batılılar yeni dünya düzenini kurma hayalleriyle yatıp kalkmaya başladılar. Tek kutup olmak için tehlikeli gördükleri ülkelere zehirli gazlarla saldırarak dize getirmek istediler; azda olsa başardılar. Bütün İslam beldelerinde yaşamakta olan insanları hayın idarecilerin aracılığıyla köleleştirdiler. Amerika’lılar kendi çıkarlarını korumak için İslam beldelerinde askeri hava üstü ve dinleme tesislerini kurdular, adeta islam beldeleri Amerika’nın ayeletleri haline geldi. Artık haçlılar savaşı kazanmıştı kanaatına vardılar, zira bütün islam ülkeleri Amerika’nın emrinde, diledikleri zaman Kore’de, Viyetnam’da veya kendilerine problem olacak ülkelerde savaştırdılar.
Kored’e savaştırdıklarına başarı madalyasıyla birde maaş bağladılar; Kored’e savaşan kahraman asker söylemiyle uyuttular. Ezanlar susmayacak dediler, ancak yönetim ve hakimiyet milletin olacak siyasetiyle uyuttular, ama batının kanunlarıyla devlet kurdular.
Velhasıl İslam ümmetinin ruhuna fatiha okuduklarının sevincini yaşarlarken cehalet karanlıklarını yırtan islamın yüce nuru,“laşerkıye vela garbiye el islamiye islamiye” sesini islam beldesi olan İran’dan İmam Humeyni(r.a) yükselterek islam devrimini gerçekleştirdi.
Sönmeyen ilahi nurun yeniden hayata gelmesi, sömürgeci müstekbir güçlerin korkulu rüyası oldu; çünkü bu ses yeryüzündeki mazlum ve mustazafların diriliş ve uyanışına vesile olacağının korkusunu yaşamaya başladılar. Zira bunlar narkozladıkları bu insanların bir daha uyanamıyacakları kana’atında idiler ki rahat uymakta idiler. Onlar şu kana’atta idiler ki köleleştidikleri müslümanlar kendilerine gelecek herhangi bir tehlikeye karşı efendilerini korur ve gerekirse canlarınıda o uğurda verirler. Evet öyle idiler ve hala öyledirler, ama ne fayda Allah nurunu yeryüzünde tamamlamak ister. ‘’Onlar Allah’ın nurunu üflemekle söndürmek isterler. Allah nurunu tamamlıyacaktır müşrikler istemeselerde’’ 9/32
Evet! Yıl 1979 Allah’u Ekber sesi duyuldu onuncu günün şafakında, vahşete kapılmışlardı saraylarda oturan müstekbirler. Bu ses her gün minarelerden gelen sese benzemiyor diye mırıldandılar kendi aralarıda, bu ses 1400 küsür sene önce Hira’dan yükselen sese benzemekte. Mitterrand öyle demişti bu sesi duyunca „ Bu ses 1400 küsür sene önce Mekke”de yükselen sesin aynısıdır”, önlem alınmazsa çok yakın bir tarihte doğudan batıya, kuzeyden güneye kadar kendine taraftar bulacaktır diye sömürgeci müstekbirleri ve kudret sahiplerini uyarmıştı o gün. Ama ne yazık ki Mitterrand anlamıştı yapılan bu inkilabın felsefesini, fakat Rabbim Allah Resulüm Muhammed’dir(s.a.a) diyenler anlıyamadıkları gibi karşı durmuşlardı efendilerine zarar gelmesin diye. Halen anlamamışlar, verilmiş görevlerine devam etmekteler.
Biliyormusunuz müstekbir zalimlerin saraylarını koruyanlar kimlerdir? İslam inkilabına karşı mücadele veren müslümanlardır. Örnek gerekirse Arab yarım adasında kraliyet saraylarını kurmuş Arap şeyhleri oluşturmuş oldukları Arab Birliği adı altında siyonist İsrail’le el sıkışarak islam inkilabına karşı cephe oluşturmuşlar. Diğer islam ülkeleride bunlardan farklı değillerdirler.
İslam inkilabına karşı kurulmuş olan Arap Birliği Türkiye’yi yanlarına almak için yüz milyar dolarlık yatırım yapma teklifini sundular. Acaba kendi din kardeşine bu kadar hıyanet yapacak birilerini gördünüzmü tarihte!
Evet görülmüştür, İmam Hüseyn’e(s.a) karşı bundan daha kötüsünü Yezit yapıştı Ehl-i Beyti Resule. Yine aynı dava devam ediyor günümüzde. Şimdi yeni bir isim koymuşlar Şia ve Sünni. Nedir diye sorsan bunu diyene, diyecekler Şialar küfrediyorlar sahabeye, ne kadar kötü bir iftiradır koymuşlar müslümanların gündemine. Allah’ım sen koru düşmanların şerrinden.
İmam Hüseyni (s.a) ve Ehl-i Beyti Resulü şehid edenlere Sünni denilmediği gibi sahabeyede küfredenlere Şi-i demek insafsızlık olur. İslam inkilabının aziz Rehberi bu tip şialara İngiliz şiası diye isim vermiştir.
Şöyle bir soru sorulacak olunursa, müslüman ülkeler kimin hizmetinde ve ne ile yönetilmekteler? Allah aşkına vicdanları koyun ortaya, aklıda hakem kılarak cevap verin bu soruya!
Yine sorun bu müslüman milletlere, başınızda bulunan idarecileriniz dost ve müttefik kabul ettikleri ülkeler Allah’a inanıyor mular?
Resulün risaletine inanıyorlar mı?
Elinizde bulunan Kur’an-i Kerime inanıyorlar mı?
İslamı yok etmek için bütün güçleriyle çalışmıyorlar mı?
Açık açık Kur’anı ve Peygamberi karikatorize edip hakaret etmiyorlar mı?
Yaşadığınız ülkelerde Kur’ani yasayı rafa kaldırıp batı taklitçisi, hazırlanmış yasaya evet diyenler sahabeye karşı gösterilen hasasiyetin binde birini neden bunlara karşı gösterilmemekte?
İngiliz kurması tarafından Peygamber zevcelerine yazdığı kitapla hakaret eden Selman Ruşti’ye ölüm fetvası veren İmam Humeyni’ye müslümanlar niçin destek vermediler?
Neden sustular?
Müminlerin anneleri olan peygamber zevceleri sahabeler kadar değerli değilmidiler?
Görülüyorki karşı çıkmayı ve ses’siz kalmayı belirleyen müslümanlar değillerdir. Kime ve neye karşı çıkılacağını belirleyenler dinimübini islama düşman olanlardır. Bütün bu hakikatlar gün ışığı gibi ortada iken müslümanlar kendine dönüp düşünmeyeceklermi?
Evet! Mucizevi nur: İslam inkilabına karşı dünyanın en güçlü devletleri, yanlarına almış oldukları müslüman devletlerle birlikte iktisadi, siyasi ve nizami savaş ve iktasadi ambargoya rağmen ilimde, sanatta, teknolojide, siyasi ve iktisadi alanda büyük başarıler elde ederek İslam ümmetinin ne kadar başarlı iş yaptıklarını ortaya koyarak mucize yaratmıştır. Huzurun, güvenin, emniyetin ve özgürce yaşamakta olan ülkelerin ilk sırasında yer almaktadır, islam inkilabının yapıldığı müslüman ülke!
Dikkatli ol! Yaptığın saldırılarla dünyanın heryerinde kendi varlığını göstermiş islam inkilabının önüne geçemezsin, bu düşmanlığınla düşmanları sevidirir ve onlara güç vermiş olursun ve kendinide küçük düşürür kirletirsin. 38 yıldır dünyanın bütün güçleri birleşerek bu ilahi sesi durduramadılar, öyle ise islamın düşmanlarının yanında yer alma!
Muhammed Avci
Suriye ve Irak’ta Yaşanan Acı Olaylarda ABD’nin Parmağı Var
İsveç Başbakanı Stefan Löfven ve beraberindeki heyeti kabul eden İmam Hamanei, ABD ve bazı Avrupalı güçlerin Suriye ve Irak’taki acı olaylarda parmağı olduğunu ifade etti.
Resmi bir ziyaret kapsamında Tahran’a giden İsveç Başbakanı Stefan Löfven ve beraberindeki heyet bugün akşam saatlerinde İmam Hamanei’yle görüştü.
Görüşmede İran ve İsveç’in sahip olduğu büyük potensiyellere işaret eden İmam Hamanei, “İki ülke arasındaki ilişkilerin tüm alanlarda geliştirilmesini olumlu karşılarız. Bu bağlamda imzalanan bütün anlaşmaların da hayata geçirilmesini temenni ederiz” dedi.
İran-İsveç işbirliğinin mevcut potensiyellere rağmen çok yüksek bir seviyede olmadığını ve bunun arttırılması gerektiğini vurgulayan İmam Hamanei “İsveç’in İran’la ilişkileri eskilere dayandığı için İsveç halkımız arasında iyi bir isimle anılır olmuştur. Tabi ki ülkelerin birbirine yönelik hoşgörülü tavrı ilişkilerin geliştirilmesi için iyi bir zemin hazırlar” dedi.
İmam Hamanei, bazı Avrupalı devlet yetkililerinin Tahran’a düzenledikleri ziyaretlere değinerek, “Şahsınızı sözlerini gerçekleştirebilecek biri olarak tanıyoruz. Dolayısıyla da anlaşmaların sadece kağıt üzerinde kalmaması için bir yaklaşım sergilemenize dair beklentimiz vardır” ifadesinde bulundu.
İsveç’in BM Güvenlik Konseyi’ne üyeliğini İran’ın olumlu karşıladığını belirten İmam Hamanei, “BM Güvenlik Konseyi, bazı güçlerin mahpusu olan önemli bir kapasitedir. Lakin yapıcı bir rol oynamakla çifte standartlara karşı çıkılabilir” dedi.
Bölgedeki sorunların bazı güçlerin müdahalesinden kaynaklandığını ifade eden İmam Hamanei, “Amerika ve bazı Avrupalı güçlerin Suriye ve Irak’ta yaşanan acı olaylarda parmağı vardır. Bu nedenle de bölge halkının söz konusu güçlere yönelik olumlu bir bakış açısı yoktur” şeklinde konuştu.