
کارگر
Hz. Zeyneb'in Doğum Günü Tüm Müslümanlara Kutlu Olsun
Hz. Zeynep (Arapça: حضرت زینب; Zaynab bint Ali), Hz. Muhammed'in (s.a.a.) ilk kız torunudur. İmam Ali ve Hz. Fatıma’nın kızıdır. Hicretin beşinde veya altısında Medine’de dünyaya gelmiştir. İsmini Hz. Muhammed koymuş ve kucağına alıp öptükten sonra şöyle buyurmuştur: Bütün ümmetime tavsiye ediyorum ki bu kızı koruyup saygı göstersinler, Hakikaten bu kız Hatice Kübra (s.a) gibidir.
Hz. Zeynep (s.a) küçüklüğünden itibaren Hz. İmam Hüseyin’e şiddetli ilgi duymaktaydı. Bu şaşırtıcı aşırı sevgiyi gören Hz. Zehra (s.a) bir gün konuyu babası Hz. Resulullah’a (s.a.a) açar. Peygamber efendimiz şöyle buyurur: “Ey gözlerimin nuru! Bu kız, Hüseyin ile birlikte Kerbela’ya gidecek ve abisinin dert ve musibetlerine ortak olacaktır.“
Hz. Zeynep (s.a) sabır ve istikamet abidesidir. Kendisi İmam Hüseyin ile birlikte Kerbela’da yer almıştır. Kerbela savaşı sonrasında Muharrem’in onunda (Aşura günü) bir grup Ehlibeyt ile birlikte esir düşmüş ve Kufe’ye oradan da Şam’a götürülmüştür. Esareti boyunca öteki esirleri koruyup kollamasının yanı sıra insanları irşat edici aydınlatıcı hutbeler de okumuştur.
Hz. Zeynep (s.a), babası Hz. Ali ve annesi Hz. Fatıma’dan hadisler nakletmiştir. Buna ek olarak, babası Hz. Ali’nin (a.s) hilafeti döneminde Kufe kadınlarına çeşitli konularda özellikle Kur’an tefsiri dersleri vermesi onun bilgisini ortaya koymaktadır.
Hz. Zeyneb-i Kübra (s.a) geceleri ibadetle geçirirdi. Yaşamı boyunca hiçbir zaman teheccüd (gece namazını) terk etmemiştir.
Hz. Zeyneb-i Kübra (s.a) şecaat, fesahat ve belagati ile örnek gösterilir bir kişilik ile Kerbela kıyamının kalıcı olmasına neden olmuştur. Tarihi kayıtlara göre hicretin 63’ünde Şam’da hayatını kaybetmiş ve orada defnedilmiştir.
Nesep, İsim, Lakap ve Künyeleri
Hz. Zeyneb’in (s.a) babası İmam Ali, annesi Hz. Fatıma’dır (s.a).
İsmi
En meşhur ismi Zeynep’tir. Sözlükte güzel kokulu ve güzel manzaralı ağaç[2] ve zeyn- eb, yani babasının süs ve ziyneti anlamına gelmektedir. Çeşitli rivayetlere göre, Hz. Zeyneb’in (s.a) ismini bizzat Hz. Peygamber Efendimiz (s.a.a) koymuştur. Elbette efendimiz de Allah tarafından Hz. Ali ve Hz. Fatıma’nın çocukları için belirlediği ismi koymuştur.
Hz. Zeyneb’in Hz. Hatice’ye Benzerlikleri
Hz. Resulü Kibriya Efendimiz (s.a.a) kundaktaki çocuğu kucağına alıp öptükten sonra şöyle buyurmuştur: Hazırda ve gaipte olan ümmetime tavsiye ediyorum ki bu kızı koruyup saygı göstersinler. Hakikaten bu kız Hatice Kübra (s.a) gibidir.
Lakapları
Hz. Zeyneb’in (s.a) çok sayıda lakabı vardır. Örneğin: Beni Haşim’in Akilesi, Öğretmeni olmayan alime, arife, muvassaka, Fazile, Kamile, Al-i Ali’nin Abidesi, Masume Suğra, Eminetullah, Naibetu’z Zehra, Naibetu’l Hüseyin, Akiletu’n Nisa, Şeriketu’ş Şüheda, Baliğe, Fasihe ve Şeriketu’l Hüseyin.
Künyeleri
Künyeleri olarak Ümmü Gülsüm ve Ümmü’l Mesaib’i zikretmişlerdir.
Doğumu ve Vefatı
Hz. Zeynep (s.a) hicretin beşinde veya altısında Cemaziyelahir ayının beşinde Medine’de gözlerini dünyaya açtı. Hz. Zeynep (s.a) hicretin 63. Yılında Recep ayının birinde eşi Abdullah b. Cafer ile Şam’a yaptığı bir yolculukta vefat etmiş ve orada da defnedilmiştir. Bazıları Medine veya Mısır’da defnedildiğini söylemiştir.
Çocukluk Dönemi
Hz. Zeynep (s.a) küçük yaşında iken babası İmam Ali’ye şöyle sorar:
Babacığım! Bizi seviyor musun?
İmam der ki: Nasıl sizi sevmeyeyim, sizler benim kalbimin meyvesisiniz.
Hz. Zeynep cevaben şöyle der: لایجتمع حبّان فی قلب مؤمن حب اللّه و حب الاولاد و ان کان ولابد فالحب لله تعالی و الشفقة للاولاد ; “İki sevgi müminin kalbinde aynı anda olmaz; hem Allah sevgisi ve hem de evlat sevgisi. Eğer kaçınılmaz olursa sevgi Allah Teâlâ’ya, şefkat ve merhamet ise evlada mahsustur.”
İmam Hüseyin’e Olan İlgisi
Hz. Zeynep (s.a) küçüklüğünden itibaren Hz. İmam Hüseyin’e şiddetli ilgi duymaktaydı. Her ne zaman şehitlerin efendisini görmezse, tahammülsüzlük gösterir ve abisinin güzel cemalini görünce mutlu olurdu.[10] Beşikte ağladığında İmam Hüseyin’i (a.s) görmesi veya sesini duyması ile sakinleşirdi.
Bu şaşırtıcı aşırı sevgiyi gören Hz. Zehra (s.a) bir gün konuyu babası Hz. Resulullah’a (s.a.a) açar. Peygamber efendimiz şöyle buyurur: “Ey gözlerimin nuru! Bu kız, Hüseyin ile birlikte Kerbela’ya gidecek ve abisinin dert ve musibetlerine ortak olacaktır.”
Aşura günü Muhammed ve Avn adlı oğullarını alarak ağabeyi İmam Hüseyin’in yanına giderek şöyle arz eder: “Ceddim Hz. İbrahim Halil (a.s) Allah katında kurbanlığı kabul etmiştir, sen de bu iki kurbanı benden taraf kabul et! Eğer kadınlara cihat caiz olsaydı, kesinlikle canımı canana feda ederdim.”
Eş ve Çocukları
Abdullah b. Cafer’in hayâsı İmam Ali’nin (a.s) kızı ile evlenme konusunda bir girişimde bulunamamasına neden olmaktaydı. Sonunda bir kişi onun tarafından İmam Ali’nin yanına gider ve şöyle der: “Ey Müminlerin Emiri! Siz Allah Resulü'nün (s.a.a) Cafer’in evlatlarına karşı nasıl ilgi duyduğunu biliyorsunuz. Bir gün onlara bakarak şöyle demiştir: ‘Kızlarımız oğullarımız için ve oğullarımız kızlarımız içindir’, dolayısıyla kızınız Zeyneb’i (s.a) Abdullah b. Cafer’le evlendirmeniz münasip olacaktır. Ve mehrinin annesi Fatıma’nın (s.a) mehri miktarı olan dört yüz seksen dirhem olarak belirleyiniz.”
İmam evliliği onaylamış ve hicretin 17. Yılında evlilik gerçekleşmiştir. Kısa bir sürede İmamın duası sonucu büyük mal sahibi olmuş ve cömert ve bağışta bulunan diye ünlenmiştir.
Hz. Zeynep (s.a) Abdullah’la İmam Hüseyin’e olan şiddetli alakası yüzünden her gün onunla görüşme ve onunla sefere çıkma şartı kesmiş, Abdullah’da kabul etmiştir.
Bu evlilikten dört erkek (Ali, Avn, Abbas ve Muhammed) ve adı Ümmü Gülsüm olan bir kız çocuğu dünyaya gelmiştir.
Faziletleri, Menkıbeleri ve Özellikleri
İlim
Hz. Zeyneb’in (s.a) Kufe’de Ubeydullah b. Ziyad ve aynı şekilde Yezid’in sarayındaki Kur’an ayetleriyle istidlal getirerek âlimce konuşma ve hutbelerinin her biri onun bilgi ve ilmini ortaya koymak açısından güzel kanıtlardır. Hz. Zeynep (s.a), babası Hz. Ali ve annesi Hz. Fatıma’dan hadisler nakletmiştir.[15] Buna ek olarak, babası Hz. Ali’nin (a.s) hilafeti döneminde Kufe kadınlarına ders ve Kur’an tefsiri dersleri koyması, yine onun bilgisini ortaya koymaktadır.
Hz. Zeynep (s.a) rivayet ve hadisleri beyan makamında idi, Muhammed b. Amr, Ata b. Saib, Fatıma bintu’l Hüseyin ve başkaları Hz. Zeynep’tan hadisler nakletmiştir.[17] Hz. Zeynep (s.a) Masumlardan (a.s) Şiaların konumu, Al-i Muhammed sevgisi, Fedek olayı, komşular, Biset ve başka farklı konularda hadisler nakletmiştir.
Beni Haşim’in Akilesi olan Hz. Zeynep (s.a) hatta gelecekte yaşanacak olayların bilgisini bile değerli babasından öğrenmiştir.
İbadet
Hz. Zeyneb-i Kübra (s.a) geceleri ibadetle geçirirdi. Yaşamı boyunca hiçbir zaman teheccüd (gece namazını) terk etmemiştir. İbadetlerle o kadar meşgul olurdu ki kendisine “Al-i Ali’nin abidesi” (ibadet edeni) diye lakap takmışlardı.[19]Gece ibadetlerini hatta Muharrem ayının onunda ve onbirinde bile terk etmemiştir. İmam Hüseyin’in (a.s) kızı Fatıma şöyle diyor:
Aşura gecesi, halam her an mihrapta ibadete duruyor, namaz kılıyor, dua ediyor ve gözlerinden yaşlar akıyordu.[20] Hz. Zeyneb’in (s.a) Allah’la olan irtibatı öyle bir boyutta idi ki Aşura günü İmam Hüseyin (a.s) kız kardeşine veda ederken şöyle buyurmuştur:
«یا اختی لا تنسینی فی نافلة اللیل » ; “Ey bacım! Beni gece namazlarında unutma.”
Hicap ve İffeti
Hz. Zeyneb’in (s.a) hicap ve iffeti hakkında tarihte şöyle yazılmıştır: Zeynep (s.a) Resulullah’ın kabrinin yanındaki Mescid-i Nebi’ye gitmek istediğinde, Hz. Ali (a.s) gece gitmesini emretmiş ve Hasan ve Hüseyin’den (a.s) kardeşleriyle birlikte gitmelerini istemiştir. Önde İmam Hasan (a.s), ortada Hz. Zeynep (s.a) ve arkasında da İmam Hüseyin (a.s) hareket etmekteydiler. Onlar, Muttakilerin Mevla’sı Hz. Ali’den aldıkları emir gereği Hz. Zeyneb’i bir namahrem görür diye hatta Hz. Resulü Kibriya’nın (s.a.a) kabri şeriflerinin üzerinde bile ışık yakmamaya memurlardı. Yahya Mazeni şöyle diyor: Ben, Medine’de, uzun bir süre Hz. Ali’nin komşusu idim. Allah’a yemin ederim ki bu süre zarfında Hz. Zeyneb’i görmedim ve sesini duymadım.
Sabır ve İstikamet
Hz. Zeynep (s.a) sabır ve istikamet vadisinin en öncülerdendi. Ağabeyi İmam Hüseyin’in (a.s) kanlı bedenini öylece yerde görünce, gökyüzüne doğru yüzünü çevirerek şöyle demiştir: “Allah’ım! Bu naçiz kurbanımızı ve senin yolunda öldürülmüş bu şehidi bizden (Peygamber Ailesinden) kabul buyur” Araştırmacı yazarlardan birisi şöyle diyor: Zeyneb’in (s.a) lakaplarından birisi de “er-Raziye bi’l Kader ve’l Kaza”dır (Kaza ve Kadere razı olan). Bu kadıncağız, zorluk ve sıkıntılar karşısında ayakta durmuştur. Eğer ondan bir miktarı sağlam dağlara varit olmuş olsaydı, dağlar erir ve yok olurdu, ancak bu tek ve yalnız, garip ve kimsesiz mazlum, muhkem dağ gibi… her şeyin karşısında ayakta durmayı başarmıştır. Hz. Zeynep (s.a) defalarca İmam Seccad’ın (a.s) canını kurtarmıştır; örneğin İbn Ziyad’ın meclisinde, İmam Seccad’ın ihticac ve delil getirmesinin ardından, İbn Ziyad, İmamın öldürülme emrini verir. Bu esnada Hz. Zeynep (s.a) elini kardeşinin oğlunun boynuna atar ve ‘ben hayatta olduğum sürece, onu öldürmenize müsaade etmeyeceğim’ diye buyurur.
Fesahat ve Belagat
Hz. Zeynep (s.a) fesahat ve belagati baba ve annesinden miras olarak almıştır. Konuştuğu sırada, sanki babasının dilinden konuşurdu. Kufe’de, Yezid’in meclisinde ve ayrıca Ubeydullah b. Ziyad’la yaptığı konuşmaları, babası İmam Ali’nin hutbeleri ve annesi Hz. Fatıma Zehra’nın (s.a) Fedekiye hutbesiyle birebir benzerlikler taşımaktadır. Hz. Zeynep (s.a) Kufe’de o eşsiz fasih hutbesini okuduktan sonra, insanlar ellerini ağızlarına götürmüş ve şaşkın bir şekilde bir birlerinin yüzüne bakmışlardır. O esnadan yaşlı bir adam ağlar bir halde şöyle demiştir: Anam ve babam, yaşlıları en üstün yaşlılar, çocukları en üstün çocuklar, kadınları en üstün kadınlar, nesil ve soyları en yüce ve üstün olan bu aileye feda olsun.
Hz. Zeynep Kerbela Faciasında
Aşura kıyamı, İmam Hüseyin’in (a.s) şehadeti ile sona amacına ulaşmamıştır, bilakis onun hidayet ve rehberliği Hz. Ali’nin kızı ve İmam Hüseyin’in kız kardeşi Hz. Zeynep (s.a) eliyle gerçekleşmiştir. Hz. Zeynep (s.a) kardeşi tarafından bu görevi üstlenmiştir. İmam Hüseyin (a.s) çeşitli vasiyetleri ile kız kardeşini bu işe hazırlamıştır.
Aşura ikindi vakti, İmam Hüseyin’in (a.s) yere düştüğünü ve düşmanların onu öldürmek için etrafını sardığını gören Hz. Zeynep çadırdan dışarı çıkmış ve Saad b. Vakkas’ın oğlu Ömer b. Saad’a hitaben şöyle demiştir:
«یابن سَعد! اَیقتَلُ اَبُو عبداللّه وَ انتَ تَنظُرُ اِلَیهِ؟» “Ey Sa’d’ın oğlu! Ebu Abdullah (Hüseyin) öldürülecek ve sen öylece seyirci mi kalacaksın?!”[30]
Saad oğlunun itina etmediğini ve bir cevap vermediğini gören Hz. Zeynep şöyle feryat etmiştir:
« وا اخاه! واسیداه! وا اهل بیتاه! لیت السماء انطبقت علی الارض و لیت الجبال تدكدكت علی السهل» “Vay kardeşim, vay efendim, vay ehlibeytim! Keşke gökyüzü yerde parçalansaydı! Keşke dağlar paramparça olup yere serilseydi!”Hz. Zeynep (s.a), bu cümleleri ile kıyamın ikinci aşamasını başlatıyordu. Hz. Zeynep (s.a) kendisini kardeşine ulaştırdı, göğe bakarak şöyle buyurdu: “Allah’ım! Bu kurbanı bizden kabul buyur.” Hz. Zeynep (s.a) daha sonra şehitleri acıklı ağıtlarla, gözyaşı dökerek anmış ve geride kalan yetimlerin bakımını üstlenerek gece namazı ve Allah’a yakarışla sabah etmiştir.
Hz. Zeyneb’in Kardeşinin Katiline Karşı Davranışı
Hz. Zeynep (s.a), İmam Hüseyin’in (a.s) naaşının yanında, Medine’ye doğru dönerek durmuş ve kalpleri parçalayan şu şekilde ağıtlar yakmıştır: « وا محمّداه! بَناتُكَ سَبایا وَ ذُرّیتُك مُقَتّله، تسفی علیهم رِیحُ الصّبا، و هذا حُسینٌ مجزوزُ الَّرأسِ مِنَ القَفا، مَسلُوبُ العمامِةِ و الرِّداء»
"Ey Muhammed (s.a.a)! Bu Hüseyin'dir (a.s); kanına boyanmış ve doğram doğram doğranmış! Bunlar da senin kızlarındır; esir edilmiş. Bu zulümleri Allah'a, Muhammed Mustafa'ya (s.a.a), Ali Murtaza'ya (a.s), Fatımat'üz-Zehra'ya (a.s) ve şehitler Efendisi Hamza'ya şikâyet ediyorum. Ey Muhammed! Bu senin Hüseyin'indir; Kerbela'da üryan bırakılmış ve seher yeli toprak serpiyor üzerine. Bu senin Hüseyin'indir; zinazâdelerin zulmüyle öldürülmüş. Aman bu hüzünden, aman bu beladan! Bu gün ceddim Resulullah'ın (s.a.a) dünyadan göçtüğü gündür. Ey Muhammed'in (s.a.a) yarenleri, bu esir götürülenler sizin Peygamberinizin (s.a.a) evlatlarıdır!"
Ey Muhammed! Kızların esir edildi ve oğulların öldürüldü. Seher yeli o bedenlerin üzerine toprak savurmaktadır şimdi. Bu senin Hüseyin'indir; başı boynundan arkadan kesilmiş, sarık ve hırkası yağmalanmış. Babam feda olsun ona ki, ordusu pazartesi katledildi ve yağmalandı.
Babam feda olsun ona ki, çadırları yakıldı/yıkıldı. Babam feda olsun ona ki, gittiği yolculuktan dönmeyecek ve yaralarına merhem konmayacak.
Hz. Zeyneb’in (s.a) nale ve figanları dost ve düşmanları etkisi altına almış ve herkesi gözyaşlarına boğmuştu.
Hz. Zeynep Kufe’de
Aşura sonrası, esirleri Kufe’ye götürmüşler ve orada canları yakıcı bir şekilde esirleri dolaştırmışlardır. Kufe’ye girer girmez Hz. Zeynep (s.a) oradakilere bir konuşma yapmış ve herkesi etkisi altına almıştır.
Buşr b. Huzeym Esedi, Hz. Zeyneb’in konuşması hakkında şöyle diyor:
Ben bu gün, Ali’nin (a.s) kızına iyice baktım. Allah’a andolsun ki Zeynep gibi konuşma sanatında usta birisini görmedim. Sanki Müminlerin Emiri Hz. Ali’nin dilinden konuşma yapıyordu. İnsanlara çağrıda bulunarak sessiz olun! diye çıkıştığında, bu sözüyle yalnızca o kalabalık cemaat sessiz kalmamış, hatta develerin boyunlarındaki zil sesleri bile sessiz kalmıştı. Hz. Zeynep konuşmasını bitirince, Kufe’de şiddetli bir heyecan yaşandı ve halkın ruhsal durumu değişti. Rivayeti nakleden şöyle diyor: Hz. Ali’nin kızının konuşması bitince, Kufe halkı şaşkınlık içinde elini ağızlarına götürüyorlardı.
Konuşma sonunda, hükümete karşı isyan ve halkın kıyamı sezinlendi. Bundan dolayı, askeri gücün komutanı halkın devlete karşı isyanını önlemek için Peygamber Ailesine mensup esirleri Ubeydullah b. Ziyad’ın hükümet merkezi olan darulimareye gönderdi.Hz. Zeynep (s.a) esirlerle birlikte darulemareye girdi ve orada Kufe’nin hâkimi Ubeydullah b. Ziyad’la tartışma ve münazaraya girişti.Hz. Zeyneb’in (s.a) konuşmaları insanları derinden etkilemiş ve Emevi hanedanını rezil etmiştir. Daha sonra Ubeydullah, esirlerin zindana atılma emrini vermiştir. Hz. Zeynep (s.a) ve İmam Seccad’ın (a.s) konuşmaları ve ayrıca Ümmü Güslüm ve Fatıma bint Hüseyin’in (a.s) darulimare ve Kufe’de yaptığı konuşmalar ve ayrıca Abdullah b. Afif Ezdi ve Zeyd b. Erkam’ın itirazları sonucu Kufe halkı zalim hükümet güçlerine karşı kıyam ruhuna büründü. Çünkü Hz. Zeyneb’in (s.a) konuşmaları Iraklıları derinden sarsmış, pişman olmuş ve Peygamber ailesine yapılanların alçaklığını bertaraf etme düşüncesine kapılmışlardır. Sonunda bu konuşmalar ve hutbeler halka Emevi hükümetine karşı yeniden kıyam etme cüretini vermiş ve Muhtar’ın kıyamı gerçekleşmiştir.
Esirler Kervanı Şam’da
Kerbela faciasının ardından, Yezid b. Muaviye, Kufe valisi Ubeydullah b. Ziyad’dan Hz. Zeyneb’in (s.a) kervanını kesik başlarla birlikte Şam’a göndermesini istedi. Böylece İmam Hüseyin’in Ehlibeyti Şam yollarına düştü.[39] Esirler Şam’a girdiği dönemler Yezid’in hükümeti oldukça sağlamdı. Şam şehri yıllarca (Muaviye tarafından) Hz. Ali nefreti ile yaşatılmıştı. Yıllarca Ebu Sufyan ve oğlu Muaviye’nin Hz. Ali’ye karşı propaganda ve tebliği bu şehirde doruk noktasına çıkartılmıştı. Dolayısıyla Peygamber Ehlibeytinin (a.s) Şam’a girdiğinde halkın yeni elbiselerini giymesi, şehrin her yerinin süslenmesi, şarkıcıların her yerde şarkılar söylemesi ve Şam şehrinin toptan sevince bürünmesi şaşırtıcı bir durum değildi. Ancak esirler kafilesi kısa bir sürede, koşulları kendilerine dönük olarak değiştirdi. Hz. İmam Zeynel Abidin ve Hz. Zeynep tarafından Şam’da yapılan konuşmalar ve Ümeyye Oğullarının işledikleri cinayetleri ortaya koymalarıyla Şamlıların Ehlibeyte (aleyhimu’s selam) olan düşmanlıkları bir anda sevgi ve muhabbete dönüşmüş ve öte yandan kamuoyunun öfkesi bir anda Yezid’e dönmüştür. İmam Hüseyin’i öldürerek hükümetinin temellerini sağlamlaştıracağını düşünen Yezid, hükümetinin temellerinin sarsıldığını görmeye başlamıştır.
Yezid’in Sarayında
Yezid, sarayında görülmemiş büyüklükte bir toplantı yaptı ve ülkenin en önemli askeri ve siyasi adamlarını davet etti. Esirlerin önünde küfür ve inkar içerikli şiirler okudu ve kendince zaferini kutlayarak, Kur’an ayetlerini tevil ederek kendi lehine yorumladı. Yezid elindeki çubukla, Peygamber evladı İmam Hüseyin’in (a.s) kesik başına vurarak edepsizlikte bulundu. Peygamber Efendimiz (s.a.a) ve İslam dinine olan kinini aleni ederek şu içerikte inkâr içerikli bir şiir okudu:
"Ah nerede, Bedir'de öldürülen atalarım, olsalardı da görselerdi nasıl da Hazrec kabilesi, kılıçlarımızın darbesiyle inliyor. Görselerdi de bunun sevinciyle çığlık atarak `Ey Yezid, ellerin kırılmasın’ deselerdi. Bizler Beni Haşim büyüklerini öldürerek, bunu Bedir savaşının yerine hesap ettik ve oradaki yenilgiye karşılık bu zaferi kazandık. Beni Haşim hükümetle oynadı, yoksa ne göklerden haberi vardı ne de ona vahiy nazil oldu! Ben eğer Ahmed’in (Hz. Muhammed Mustafa) çocuklarından intikam almazsam Hunduk’un soyundan değilim.
Bir anda Hz. Zeyneb-i Kübra (selamullahi aleyha) meclisin köşesinden kalkarak Yezid’in sözünü kesti ve açık bir tonla bir konuşma yaptı. Hz. Zeyneb’in Yezid’in yeşil sarayında yaptığı konuşma İmam Hüseyin’in (a.s) hakkaniyetini ve Yezid’in batıl ve yaptıklarının yanlış olduğunu apaçık ortaya koydu. Hz. Zeyneb’in mantık dolu hutbesi, oradakileri ciddi bir şekilde etkisi altına aldı. Öyle ki Yezid esirlere karşı birazda olsa yumuşadı ve esneklik göstermeye başladı. Ve her türlü şiddetten sakındı. Yezid, kendi adamlarına esirlere ne yapması gerektiğini danıştı. Bazıları onlara da (İmam Hüseyin ve adamlarına yaptıkları gibi) aynı şekilde davranması gerektiğini söyledi, ancak Numan b. Beşir, ona esirlere yumuşak davranma tavsiyesinde bulundu. Hz. Zeyneb’in (a.s) aydınlatıcı konuşmaları sonucunda Yezid, İmam Hüseyin’in (a.s) şehadetini İbn Ziyad’ın üzerine atmak zorunda kalmış ve ona lanet etmiştir.
Yezid, esirlere birkaç gün Şam’da ölülerine ağıt yakmalarına izin verdi. Ebu Süfyan hanedanına mensup kadınlar, örneğin Yezid’in eşi Hind, (harabede) Ehlibeytin (a.s) yanına giderek Allah Resulünün kızının el ve ayaklarına kapanarak öptü. Ağlayarak ağıt yaktı ve üç gün matem meclisi düzenledi.
Sonunda, Hz. Fahri Kâinat Efendimizin ev halkı olan esirler, saygı ve hürmetle Medine’ye döndüler.
Ayrıca bakınız
Allah (c.c)
İslam
Hz. Muhammed
Hz. Fatıma
İmam Ali
İmam Hasan
İmam Hüseyin
İmam Seccad
İmam Bakır
İmam Sadık
İmam Kazım
İmam Rıza
İmam Cevad
İmam Hadi
İmam Askeri
İmam Mehdi
Hz. Hatice
Ebu Talip
Hz. Masume
Aşura Vakıası
Medine’den Kerbela’ya
Kerbela Şehitleri
Aşura Ziyareti
Tevvabun
Kaynakça
Yukarı git↑ İbn Asakir, İ’lamu’n Nisa, s. 189 ve 190.
Yukarı git↑ Cubran Mes’ud, Er-Raid, tercüme: Rıza İnzaci, ikinci baskı, Meşhed, Astan-ı Kudsi Razevi, c. 1, s. 924, 1376.
Yukarı git↑ 3. Bakır Şerif Kureyşi, es-Seyyide Zeynep S. 39; Hasan İlahi, Zeyneb-i Kübra Akile-i Beni Haşim, Tahran, Aferine, s. 29, 1375; Seyyid Kazım Erfa, Hz. Zeynep (s.a), Siyrei Ameli Ehlibeyt, s. 7.
Yukarı git↑ Ebu’l Kasım ed-Dibaci, Zeyneb-i Kübra Betalete’l Hurriyet, ikinci baskı, Beyrut, el-Belağ, s. 15, 1417; Seyyid Nurettin Cezairi, s. 44.
Yukarı git↑ Nurettin Cezairi, el-Hasaisetu’z Zeynebiye, s. 52 ve 53.
Yukarı git↑ Nurettin Cezairi, el-Hasaisetu’z Zeynebiye, s. 48; Bakır Şerif Kureyşi, es-Seyyide Zeynep S. 39.
Yukarı git↑ Mehellati, Zebihullah, Reyahinu’ş Şeria, c. 3, s. 33; Muhammedi İştahardi, Hz. Zeynep Furuğ Taban Kevser, s. 17.
Yukarı git↑ Kazvini, Muhammed Kazım, Zeyneb-i Kübra mine’l mehdi ile’l lehd, s. 434.
Yukarı git↑ Menakibu Harezmî, c. 1, s. 122, Zeyneb-i Kübra, Allame Nakdi ve Reyahini Şeria, c. 3, s, 54.
Yukarı git↑ Reyahinu’ş Şeria, c. 3, s. 41.
Yukarı git↑ Cafer Nakdi, a.g.e, 95.
Yukarı git↑ Hasan İlahi, a.g.e, 81.
Yukarı git↑ Muhammedi İştahardi, Hz. Zeynep Furuğ Taban Kevser, s. 38-39.
Yukarı git↑ İbn Asakir, İ’lamu’n Nisa, s. 190; Reyahinu’ş Şeria, c. 3, s. 41 ve tercüme Zeynebi Kübra, s. 89.
Yukarı git↑ İbn Asakir, İ’lamu’n Nisa, s. 189.
Yukarı git↑ Delailu’l İmamet Taberi, c. 3; Mehellati, Zebihullah, Reyahinu’ş Şeria, s. 57.
Yukarı git↑ Nehcü’l Belağa İbn Ebi’l Hadid, c. 16, s. 210; Vesailu’ş Şia, c. 1, s. 13 ve 14; Biharu’l Envar, c. 6, s. 107.
Yukarı git↑ Mehellati, Zebihullah, Reyahinu’ş Şeria, c. 3, s. 56 ve 73.
Yukarı git↑ Cafer Nakdi, a.g.e, 61.
Yukarı git↑ Ahmed Sadıki Erdestani, a.g.e, s. 106.
Yukarı git↑ Mehellati, Zebihullah, Reyahinu’ş Şeria, c. 3, s. 62; Cafer Nakdi, a.g.e.
Yukarı git↑ Seyyid Abdul Hüseyin Destgayb, Zendegani Hz. Zeynep, Tahran, Kaveh, s. 19.
Yukarı git↑ Muhammedi İştahardi, Hz. Zeynep Furuğ Taban Kevser, s. 99.
Yukarı git↑ Seyyid Ali Naki Feyzü’l İslam, Hatun Dusera, s. 185.
Yukarı git↑ Seyyid Nurettin Cezairi, el-Hasaisetu’z Zeynebiye, s. 24.
Yukarı git↑ Muhammed Bakır Meclisi, Biharu’l Envar, c. 45, s. 117.
Yukarı git↑ Ahmed Beheşti, s. 51.
Yukarı git↑ Seyyid Kazım Erfa, Hz. Zeynep (s.a), Siyrei Ameli Ehlibeyt, s. 88.
Yukarı git↑ Seyyid İbn Tavus, el-Luhuf, s. 179; Muhammed Bakır Meclisi, Biharu’l Envar, c. 45, s. 110.
Yukarı git↑ Ali Nezeri Münferit, Kıssa Kerbela, s. 371.
Yukarı git↑ Seyyid İbn Tavus, el-Luhuf, s. 159 ve 161; Seyyid Abdurrezzak Musevi, Mektelu Mukrim, tercüme: Azizullahi Kirmani, s. 192.
Yukarı git↑ Seyyid Ali Naki Feyzü’l İslam, Hatun Dusera, s. 185.
Yukarı git↑ Ebu Muhannef, s. 259; Muhammed Bakır Meclisi, Biharu’l Envar, c. 45, s. 159.
Yukarı git↑ Muhammed Bakır Meclisi, Biharu’l Envar, c. 45, s. 59.
Yukarı git↑ Ebu Muhannef, s. 295; Muhammed Cerir Taberi, Tarihu’l Umem ve’l Muluk, Kahire, matbaatu’l İstikamet, c. 5, s. 348 ve 349, 1358; Muhammed Bakır Meclisi, Biharu’l Envar, c. 45, s. 59.
Yukarı git↑ Ahmed Sadıki Erdestani, a.g.e, s. 227-228.
Yukarı git↑ Ahmed Sadıki Erdestani, a.g.e, s. 246.
Yukarı git↑ Ebu Muhannef, s. 299 ve 300; Şeyh Müfid, el-İrşat, Kum, el-Mutemir Li-Şeyh Müfid, s. 353, 1413; Muhammed Bakır Meclisi, Biharu’l Envar, c. 45, s. 117.
Yukarı git↑ Seyyid Abdul Kerim Haşimi Nejad, s. 326.
Yukarı git↑ Muhammed Muhammedi İştahardi, Hz. Zeynep Furuğ Taban Kevser, s. 327-328.
Yukarı git↑ Seyyid Abdul Kerim Haşimi Nejad, s. 330.
Yukarı git↑ Muhammed Muhammedi İştahardi, Hz. Zeynep Furuğ Taban Kevser, s. 330.
Yukarı git↑ Hasan İlahi, a.g.e, 208.
Yukarı git↑ Ebu Muhannef, s. 306 ve 307; Seyyid İbn Tavus, el-Luhuf, s. 213.
Yukarı git↑ Hunduk, Yezid’in baba tarafından ceddidir ve Yezid’le onun arasında onüç vasıta vardır.
Yukarı git↑ Muhammed Bakır Meclisi, Biharu’l Envar, c. 45, s. 135; Seyyid İbn Tavus, el-Luhuf, s. 221.
Yukarı git↑ Muhammed Bakır Meclisi, Biharu’l Envar, c. 45, s. 135; Seyyid İbn Tavus, el-Luhuf, s. 221.
Yukarı git↑ Şeyh Müfid, el-İrşat, s. 358; Hasan İlahi, a.g.e, 244.
Yukarı git↑ Ebu Muhannef, s. 311; Şeyh Abbas Kummi, s. 265.
Yukarı git↑ İbn Asakir, İ’lamu’n Nisa, s. 191.
http://tr.wikishia.net/view/Hz._Zeynep_(s.a)
http://tr.wikishia.net/view/Ana_Sayfa
Kasımi: Füze denemesi İran’ın doğal hakkıdır
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, İran’ın füze geliştirme programlarının savunma amaçlı olup nükleer silah taşıma kapasitesine sahip olmadığı için BM’nin 2231 kararnamesi kapsamına girmediğini açıkladı.
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Beharam Kasımi, İran’ın gerçekleştirdiği her türlü balistik füze denemesinin uluslararası taahhütler çerçevesinde yapıldığını belirtti.
Kasımi ayrıca, “İran’ın füze geliştirme programlarının savunma amaçlı olup nükleer silah taşıma kapasitesine sahip olmadığı için BM’nin 2231 kararnamesi kapsamına girmiyor. Böylece füze denemeleri İran’ın doğal hakkı olarak, uluslararası kurumların yetkisi dışındadır” açıklamalarında bulundu.
Kasımi, sözlerine şöyle devam etti: İran İslam Cumhuriyeti, 2231 kararnamesini hiçbir zaman kabul etmiyor ve bunu da 14 maddelik bir duyuruda açıklamaıştı. Tüm bunlara rağmen balistik füze denemesi bu kararnameye bile aykırı olmadığı için bu konuda bazı ülkelerin öne sürdüğü siyasi görüşleri kınıyoruz. Ülkemizin çağdaş tarihine baktığımızda İran’ın hiçbir ülkeye saldırmadığının yanısıra kendisi bile dünya güçlerinin desteklediği saldırgan ülkelerin açtığı haksız savaşlara maruz kalmıştır.
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü son olarak, “Görünüşe göre ABD yetkilileri, son zamanlarda yaptıkları vize kısıtlama politikasının beraberinde getirdiği uluslararası baskıları azaltmak ve Amerika’nın nükleer anlaşmaya bağlı kalmamasını gizlemek amacıyla bahane aramaktadır, ancak 2231 karanmesi buna izin vermeyecektir” ifadelerini kullandı.
Fransa Dışişleri Bakanı Tahran'da
Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Marc Ayrault, iki günlük resmi bir ziyaret kapsamında Tahran’a ayak bastı.Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Marc Ayrault’un dün akşam saatlerinde Tahran’da geldiği açıklandı.
Alınan bilgiye göre, bir siyasi ve ekonomik heyet başkanlığında Tahran’a gelen Fransa Dışişleri Bakanı, İran Dışişleri Bakanlığı’nda düzenlenecek olan ilk İran-Fransa Ortak Ekonomik ve Ticari Toplantısı’na katılacak.
Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Marc Ayrault’un Tahran ziyaretinde İran Cumhurbaşkanı, Dışişleri Bakanı, İran Milli Yüksek Güvenlik Sekreteri ve Meclis Başkanı ile de görüşeceği öğrenildi.
Jean-Marc Ayrault’un İranlı üst düzey yetkililerle yapacağı görüşmelerde Suriye krizi başta olmak üzere nükleer anlaşma, ikili ilişkiler ve bölgesel gelişmelerin ele alınacağı öngörülüyor.
Fransa Dışişleri Bakanı, Zarif'le görüştü
Tahran'da bulunan Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Marc Ayrault’un İranlı mevkidaşı Zarif ile görüştüğü açıklandı.İki günlük ziyaret kapsamında Tahran’da bulunan Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Marc Ayrault, İran Dışişleri Bakanlıkğı’nda İranlı mevkidaşı Zarif ile bir araya geldi.
Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Marc Ayrault’un Tahran ziyaretinde İran Cumhurbaşkanı, İran Milli Yüksek Güvenlik Sekreteri ve Meclis Başkanı ile de görüşeceği bekleniyor.
Jean-Marc Ayrault’un İranlı üst düzey yetkililerle yapacağı görüşmelerde Suriye krizi başta olmak üzere nükleer anlaşma, ikili ilişkiler ve bölgesel gelişmelerin ele alınacağı öngörülüyor.
İran-Fransa Ortak Ekonomik ve Ticari Toplantısı bugün sabah saatlerinde Zarif ve Ayrault'un katılımıyla İran Ticaret Osdası binasında gerçekleşti.
KALP İNSANI YANSITAN AYNADIR
“İnsan vücudunda bir et parçası vardır o düzelirse bütün vücut düzelir, o bozuk olduğunda bütün vücut ifsat olur.
“İnsan vücudunda bir et parçası vardır o düzelirse bütün vücut düzelir, o bozuk olduğunda bütün vücut ifsat olur. İyi bilin ki, işte o et parçası kalptir.” Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve alihivesellem
İnsan varlığında esas olan kalptir ve kalp vücudun rehberi ve komutanı niteliğindedir. İnsan kalp sağlığına dikkat etmediği taktirde vücut memleketi fesada uğrar. Burada sözü edilen kalpten maksat insanın davranışlarına, düşüncelerine, yaşantısına yön veren kavramlardır.
Yapılan fiil kalbin iyi haline orantılı olursa iyi ve salih amel, kötü haline orantılı olursa boş ve kütü amel insandan südur eder. İnsanın bazı zamanlar yaptığı ibadetler makbul olmadığı gibi, manevi lezzet de alınmaz. Bu durumun sebebi insan vücudundaki kalpten kaynaklanmaktadır.
Sosyal hayattaki sorunların asıl kaynağı insanların kalplerinin nasıl şekillendiğinden kaynaklanmaktadır. Kalp aynasını paslandıran insanlar sosyal yaşamlarında daima menfi bir yaşam sergilerler. Ama kalp aynası parlak ve şeffaf olanlar müspet bir yaşam sergilerler. Bu konuda söylenecek ve yazılacak çok şey vardır. Ancak biz temel hatlarıyla çözüme dair olması gerekenleri açıklamaya çalışalım. İnsanın davranışlarında rol oynayan ilim, amel, hal denklemi inkar edilmez bir gerçektir. İnsanda yaşam şekli, söz, düşünce ve davranış önce ilim olarak öğrenilir sonra kalpte yönü tayin edilir ve sonrasında da davranış şekline yansır.
Doğru veya yanlış her ne şekilde olursa olsun her davranışın gönül boyutu vardır. Davranışların doğru olabilmesi için de mutlak manada gönül meselesinin çözüme kavuşması, huzur bulması gerekmektedir.
Sosyal, toplumsal, ailevi ve ikili ilişkilerde de kalp önemli bir yer teşkil eder. Hz. Fahri kâinat efendimiz şöyle buyurmuştur; “Mü’in müminin aynasıdır.” Bu gerçeğe göre insanların birbirlerine bakışlarının ve kanaatlerinin gönüllerde oluşan yansıması “ayna/kalp” kavramı ile alakalıdır. Bakımı yapılmayan, tozları temizlenmeyen maddi ayna bir zaman sonra paslanır ve böylelikle sahibini olduğu gibi yansıtamaz ve sahibi tarafından kırılarak atılır. Kalp aynası da böyledir. Temiz olmadığı veya temizlenmediği zaman kendisini paslı, tozlu görmeye başlar insan ve aynayı kırmak ister.
Arifler şöyle anlatırlar: Şuhüd ve kurb makamlarında bir kademe yol alan ve hac ibadeti için Mekke'de olan birisi batını gözü ile bir berberin bir domuzu traş ettiğini gördü. Gördüğünü sessiz bir şekilde berbere söyledi. Berber aynayı ona vererek kendisine bakmasını istedi. O aynayı alıp kendisine baktığı zaman, kendisini aynada köpek olarak gördü ve aynayı yere atarak kırdı. Berber; dostum aynayı kıracağına kalp aynanı temizlesene, kalp aynan lekeli olduğu için, bu ayna seni sen olduğu gibi gösterdi. Kusuru aynada değil kendinde araman gerekmez mi?
Bizler aynada neleri görüyoruz veya neleri görmek istiyoruz? Elinize bir ayna alıp baktığınızda gördüklerinizden memnun musunuz? Veya aynayı etrafınızda olup bitenlere, yaşananlara, insanlara tuttuğunuzda gördüklerinizden memnun musunuz?
Şemsi Tebrizi Makalat-ın birinci bölümünün ikinci sayfasında ne de güzel demiş: "Şimdi ey dost, aynayı elime ver de bakayım diyorsun! Buna bir bahane bulamıyorum, sözünü kıramıyorum, ama gönülden bir bahane bulayım da aynayı sana vermeyeyim diyorum. Çünkü senin yüzünde bir kusurun var desem, belki ihtimal vermezsin, eğer aynanın yüzü kusurludur desen daha beter olur. Sevgi bırakmaz ki bir bahane bulayım. Simdi diyorum ki, aynayı eline vereyim, ancak aynanın yüzünde bir kusur görürsen onu aynadan bilme; aynada sonradan olmuş bil! Onu kendi hayalin bil, yahut kusuru kendinde bul! Bari benim yanımda aynaya bakma. Şart odur ki aynanın yüzünde kusur bulmayasın. Eğer kendine de kusur bulamıyorsan, bari o kusuru bende bul ki aynanın sahibiyim. Aynayı kötüleme!"
Ayna bakımı yapıldığı, temizlendiği takdirde tozlardan, karıncalanmalardan arıdır, beridir. Ama kalp aynası lekeli olanlar aynalara öfke duyarlar. Aynada onlara hal diliyle şöyle söyler; “Benim varlık nedenim seni güzel göstermektir. Ama sen sorumluluklarını yapmazsan ben seni umduğun gibi güzel gösteremem ki!”
Resulullah (s.a.a): “Dört şey kalbi öldürür: Günah üstüne günah işlemek, kadınlarla çok konuşmak, ahmakla çekişmek, -sen söylersin o söyler ve asla hayra gelmez- ve ölülerle arkadaşlık etmek.” Kendisine şöyle arzedildi: “Ey Allah’ın Resulü! Ölülerden maksat kimdir?” Peygamber şöyle buyurdu: “Eğlenceye dalmış her zengin.”
Selam ve Dua ile…
Mehdi AKSU
Kuran-ı Kerim'de Allah’tan Korkanların Nitelikleri
Tevekkül Ederler Eziyetlere Sabrederler...
1-)Tevekkül Ederler Eziyetlere Sabrederler
14. Sure (İbrâhîm Suresi), 12. Ayet
"Allah bize yollarımızı dosdoğru göstermişken, biz ne diye ona tevekkül etmeyelim? Bize yaptığınız eziyete elbette katlanacağız. Tevekkül edenler yalnız Allah'a tevekkül etsinler."
2-) Zalimler Tarafından Sürgünle Tehdit Edilirler ve Baskıya Maruz Kalırlar
14. Sure (İbrâhîm Suresi), 13. Ayet
İnkar edenler peygamberlerine, "Andolsun, ya sizi yurdumuzdan çıkaracağız, ya da bizim dinimize dönersiniz" dediler. Rableri de onlara şöyle vahyetti: "Biz zalimleri mutlaka yok edeceğiz."
3-) Asıl Kalıcı Olan Allahtan Korkanlardır
14. Sure (İbrâhîm Suresi), 14. Ayet
"Onlardan sonra sizi elbette o yere yerleştireceğiz. Bu, makamımdan korkan ve tehdidimden sakınan kimseler içindir."
4-) Zorbalık Etmezler Sadece Kur'ân İle Öğüt Verirler
50. Sure (Kâf Suresi), 45. Ayet
Biz onların ne dediklerini çok iyi biliyoruz. Sen, onlara karşı bir zorba değilsin. O halde sen, benim uyarımdan korkan kimselere Kur'an ile öğüt ver.
5-) Nefislerini Arzulardan Alıkoyarlar
79.Sure ( Naziât), 40. Ayet
Kim de, Rabbinin huzurunda duracağından korkar ve nefsini arzularından alıkoyarsa, şüphesiz, cennet onun sığınağıdır.
6-) Zikir Anında Kalpte Ürperti,
Musibete Sabır,
Namazı İkame ve İnfakta Bulunmak
22. Sure (Hac Suresi), 35. Ayet
Onlar, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperen, başlarına gelen musibetlere sabreden, namazı dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda harcayan kimselerdir.
7-) Ticaret Sebebiyle Namazdan Zekattan Tesbihten Gaflet Etmezler
24. Sure (Nûr Suresi), 36. Ayet
Allah'ın, yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerde hiçbir ticaretin ve hiçbir alış verişin kendilerini, Allah'ı anmaktan, namazı kılmaktan, zekatı vermekten alıkoymadığı birtakım adamlar buralarda sabah akşam O'nu tesbih ederler. Onlar, kalplerin ve gözlerin dikilip kalacağı bir günden korkarlar.
8-) Günah İşlemekten ve Kıyametten Korkarlar
39. Sure (Zümer Suresi), 13. Ayet
De ki: "Eğer ben Rabbime isyan edersem, şüphesiz büyük bir günün azabından korkarım."
9-) Dini Allaha Has Kılar Yanlız Ona İbadet Ederler
Sûre:39. Sûre (Zümer Sûresi), 13. Ayet
De ki: “Eğer ben Rabbime isyan edersem, şüphesiz büyük bir günün azabından korkarım.”
39. Sure (Zümer Suresi), 14. Ayet
De ki: "Ben dinimi Allah'a has kılarak sadece O'na ibadet ediyorum."
Ehlibeyt'in Şanında İnmiş Ayetlerden:
76.Sure (İnsan),7. Ayet
O kullar adaklarını yerine getirirler. Kötülüğü her yanı kuşatmış bir günden korkarlar.
76/8. Ayet
Onlar, seve seve yiyeceği yoksula, yetime ve esire yedirirler.
76/9. Ayet
(Yedirdikleri kimselere şöyle derler:) "Biz size sırf Allah rızası için yediriyoruz. Sizden bir karşılık ve bir teşekkür beklemiyoruz."
76/10. Ayet
"Çünkü biz, asık suratlı, çetin bir günden (o günün azabından dolayı) Rabbimizden korkarız."
Murteza Akbulut
Bâtıl teviller üzerine..
Kur'an'ın ve hadislerin yanlış tevilleri ve onlardan kurtulmanın yolu..
Kur'ân-ı Kerim kalplerinde Allah'a karşı eğrilik olanlardan bahseder. Bu tabiri caizse eğri kalpliler, kalplerinde "zeyğ" olanlar, Kur'an'ın müteşabih, yani benzerlik gösteren âyetlerini alarak fitne unsuru diye kullanırlar.
Âl-i İmran Sure-i mübarekesi'nin 7. ve 8. âyetlerinde şöyle geçer:
( هُوَ الَّذِي أَنزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُّحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ ۖ فَأَمَّا الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاءَ الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاءَ تَأْوِيلِهِ ۗ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلَّا اللَّهُ ۗ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِّنْ عِندِ رَبِّنَا ۗ وَمَا يَذَّكَّرُ إِلَّا أُولُو الْأَلْبَابِ )
7- "Öyle bir Tanrı'dır ki sana kitap indirdi. Onun bir kısmı, mânası-apaçık (muhkem) âyetlerdir ve bunlar, kitabın temelidir. Diğer kısmıysa çeşitli mânalara benzerlik gösterir (müteşabih) âyetlerdir. Yüreklerinde eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onları tevil etmek için mânaları açık olmayan (müteşabih) âyetlere uyarlar. Halbuki onların tevilini ancak Allah bilir. Bilgide şüpheleri olmayacak kadar kuvvetli olanlarsa derler ki: Biz inandık ona, hepsi de Rabbimizdendir; bunu aklı tam olanlardan başkaları düşünemez."
( رَبَّنَا لَا تُزِغْ قُلُوبَنَا بَعْدَ إِذْ هَدَيْتَنَا وَهَبْ لَنَا مِن لَّدُنكَ رَحْمَةً ۚ إِنَّكَ أَنتَ الْوَهَّابُ )
8-"Rabbimiz, bizi doğru yola sevk ettikten sonra kalplerimizi saptırma ve kendi katından bize rahmet bağışla, şüphe yok ki sen, fazlasıyla bağışlayansın."
Kur'an evrensel olduğuna göre, bu ayetler de günümüze uyarlanmalıdır. Bu ayetleri evrensel görüp günümüze uyarlarsak, kalplerinde eğrilik olan dendiğinde, Kur'an'ın müteşabih ayetlerini kendilerince tevil eden ve o ayetleri muhkem ayetmiş gibi gösterip vahşet yaratan Selefileri görürüz. Bunlar "Allah arşına istivâ etti" derken, Allah'ı (hâşâ!) cisimle tasavvur etmeye çalışırlar. Kur'an-ı Kerim'de geçen ve İslam'da gayrimüslimlere verilmiş hakları reddeder, kendi fikirlerinde olmayan Müslümanları dahi tekfir ederler. Demek ki onlar gibi olmamak için kunutlarımızda ve dualarımızda Âl-i İmran'ın âyetini okumaktayız ve kalplerimizi saptırma - lâ tuziğ qulûbenâ- diye yalvarmaktayız.
Bu kalpleri eğri olanların çıkardığı aynı bâtıl kaynaktan türeyen bir tevil de vardır ki, bu da çok tehlikelidir. Bahsedilen tevil günümüzün batı medeniyetinin, Selefilerin müteşabih ayetlerle yarattığı korku havasından istifade ederek bize dayatmaya çalıştığı, muhkem ayetleri müteşabih ayetlere benzeterek yapılan tahrif edilmiş tevildir. Bu iki bâtıl tevil şekli görünüş itibariyle birbirine zıt olsa da her ikisinin de kaynağı aynıdır. Batıcılar zaten sadece böyle tefsirlerle hicap kurallarını inkâr edebilir, İslâm'ın siyasetten ayrı olduğunu diyebilirlerdi! Şimdi öyle bir zamana gelmiş bulunmaktayız ki, ahlâki sapkınlıklarını bile bize İslâm diye dayatmaya çalışmaktadırlar! Bazen tasavvuf, bazen de Kur'ân adına yanlış yorumlarla bizi aldatmak için uğraşmaktadırlar. Bu bâtıl tevil üslubuna karşı müslüman âleminin vazifesi uyanık olmak ve bunun karşısında öz Muhammedi İslâm'ın kaynaklarından ilim talep etmektir.
Bu ikinci yanlış tevil üslubu diğer yanlış üslupla aynı kaynaktan türediğine göre, Kur'an'daki "lâ tuziğ qulûbenâ" âyetini okurken, bu iki yanlış tevil üslubuna karşı yardım istemeli ve kalbimizin her iki tarafa doğru eğilmemesi niyetiyle dua etmeliyiz.
Bu tevillerin boyunduruğundan felah bulmanın tek yolu ise Kur'an'ın asıl müfessirleri ve kalplerin tabipleri olan Ali ve onbir evladı, yani Ehl-i Beyt'in hakiki tefsirlerine yapışmaktan geçmektedir. Bunun için Hz. Resulullah (s.a.a):" Ali Kur'an'la ve Kur'an Ali'yledir" buyurmamış mıdır? Peygamberin Sakaleyn hadisinde Kitap ve İtret emanet edilirken, bu gerçek vurgulanmış değil midir?
İmâm Bâkır (a.s) : "İster doğuya, ister batıya gidin, biz Ehl-i Beyt’ten kaynaklanan dışında doğru bir ilim bulamazsınız" diye buyurmuştur. Dolayısıyla biz batının ve doğunun bazı "Küresel Kötülük" kaynağından beslenmişlerinin tefsirine değil, "Evrensel rahmet" kaynağından beslenmiş, İslam'ın ve Kur'an'ın menba'ı, peygamberin pâk nesli ve vârisi olan Ehl-i Beyt'in tefsirine ihtiyaç duymaktayız.
Aynı şey hadislerde de geçerlidir. Zira masum imamlar muhkem ve müteşabih hadislerin olduğunu buyurmuş, bizleri muhkem hadisleri bırakıp müteşabih hadisleri olduğu gibi kabul etmekten sakındırmış ve öyle yaparsak sapacağımızı bildirmiştir.
Müteşabih hadislerde ise muhkem hadislere müracaat ederek tefsir çıkarılmalıdır
Allah hepimizi Ehl-i Beyt'in ilminde şüphesi olmayacak kadar kuvvetli eylesin, Müslüman ümmete vahdet nasip edip onikinci İmam Mehdi (a.f.)'nin zuhûrunu âcil etsin. Zira İmam Mehdi'nin büyük ceddi Resulullah (s.a.a. ) Kur'an'ın tenzili için, ceddi Ali(a.s.) ise tevili için savaşmıştır. Kendisi de yine tevil için savaşacaktır. Dolayısıyla bâtıl tevillerle mücadele zuhura ve adâletin tam sağlanmasına değin sürecek, onlarla mücadele edenler Hak ordusunda gâlip asker, onlar tarafından altedilenler ise mağlup olacaktır. En sonunda ise zulüm ve zâlimliğin bitmesiyle dünya hak tevile hidayet ve teslim olacaktır.
Ali Rıza Akbulut
Salihi: ABD anlaşmadaki yükümlülüklerine uymuyor
İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Ali Ekber Salihi, karşı tarafın sorumluluklarına uymadığından dolayı nükleer anlaşmadaki tek sorunun siyasi alanda ve yaptırımlarla ilgili olduğunu açıkladı.
İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Ali Ekber Salihi, nükleer anlaşmayla ilgili Al Jazeera’yle bir röportaj gerçekleştirdi.
Salihi, anlaşmadaki teknik boyutlarda Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Amano’nun onayldığı gibi İran, tüm yükümlülüklerini yerine getirdiğini belirtip hukuki açıdan da her hangi bir sorunun ortada olmadığını anlatarak, “Anlaşmadaki tek sorun siyasi alanda ve yaptırımlarla ilgilidir çünkü karşı taraf, sorumluluklarına uymuyor” dedi
Salihi, İran’a yönelik yeni bir ekonomik ortamın oluşumuyla ilgili yine de ABD’lilerin ihmal etmelerine değinerek, ancak bu alanda yeni bir gelişmenin olmadığından bahsetmek doğru olmadığını ifade etti. Anlaşma öncesi İran’ın gündelik petrol ihracat kapasitesinin 1 milyon varilin altındayken anlaşma sonrası 2.5 milyon varile ulaştığını belirten Salihi, “Ayrıca biz şimdi gündelik 500 bin varil likit gaz ve 500 bin varil de petrokimya ürünü ihraç ediyoruz yani günde toplam 3.5 milyon varil ihracata ulaşmayı başardık” açıklamalarında bulundu.
Atom Enerjisi Kurumu Başkanı, ABD’nin yükümlülüklerini yerine getirmediği takdirde İran’ın eskisinden de daha iyi bir duruma geri dönebileceğinin altını çizerek şöyle dedi: Ancak İran bu anlaşmayı ihlal eden ilk taraf olmayacaktır. Aynı zamanda İran hiçbir şekilde bu konuda yeni bir müzakere sürecine girişmeyecektir.
Suriye konusuna da değinen Salihi, İran’ın Suriye halkının desteklediği seçeneğin arkasında olacağını belirtip, “Şimdilik asıl amaç, BM denetlemesiyle bu ülkede cumhurbaşkanlık seçiminin gerçekleşmesidir. Bu krizin başlangıcında Türkiye özel amaçlara ulaşmak için terör örgütlerini bir araya topladı, ancak şimdi artık her şey sona erdi” ifadelerinde bulundu.
Tahran ve Moskova arasındaki ilişkilere işaret eden Salihi, iki ülkenin düşüncelerinin genel başlıklar üzerinde birbirine yakın olduğunu açıkladı ve ortadaki farklılıkların sadece uygulama alanında olsuğunu bildirip kolaylıkla çözülebileceğini anlattı.
Gemicilik sektötünde bir ilk gerçekleşti
İran’ın en büyük adası Keşm’de devam eden bunkering (gemilere yakıt nakli yapma) projesinin birinci fazının açılışı gerçekleştiği belirtildi.
Fars Körfezi’nde bulunan Keşm Adası’nda devam eden bunkering (gemilere yakıt nakli yapma) projesinin birinci fazının açılışı İranlı üst düzey yetkililerin katılımıyla gerçekleştiği açıklandı.
Alınan bilgiye göre, bu proje çerçevesinde İran bölgedeki yerel ve yabancı gemilere yakıt ikmal hizmetleri sunbabilecek ve bu bağlamdaki piyasa payı yükselecektir.
Söz konusu projenin birinci fazının toplam depolama kapasitesinin 52 bin 600 ton ve yıllık yakıt ikmal kapasitesi ise en fazla 1 milyon varil gemi yakıtı olduğu öğrenildi.
İran ve Türkiye'nin bankacılık işbirliği artıyor
İran-Türkiye Ortak Bankacılık Komistesi’nin ilk toplantısının İran Merkez Bankası Uluslararası İşleri Genel Direktörü ve Türkiye Merkez Bankası İcra Müdürü Yardımcısının katılımıyla gerçekleştiği açıklandı.
İran- Türkiye arasındaki hedeflenen işbirliği değerinin 30 milyar dolara ulaşabilmesi için bu yılın sonuna kadar iki ülke’nin bankacılık işbirliği anlaşmasının imzalanacağı açıklandı.
İran-Türkiye Ortak Bankacılık Komistesi’nin ilk toplantısı İran Merkez Bankası Uluslararası İşleri Genel Direktörü Hüseyin Yakubi ve Türkiye Merkez Bankası İcra Müdürü Yardımcısı Mehmet Taşkın’ın katılımıyla gerçekleşti.
Söz konusu toplantıda iki ülke arasındaki bankacılık sorunların gidermesi , yerel para birimiyle ticaret, Ortak Bankacılık Komistesi’nin her üç ayda düzenlenmesi ve banka kartı bağlantısı gibi konular ele alındı, ardından da iki ülke arasında bankacılık işbirliğin ön anlaşması imzalandı.
İran-Türkiye Ortak Bankacılık Komistesi’nin bir sonraki toplantısının Mart ayında iki ülkenin ticari bankaları ve ekonomik kuruluşların temsilcilerinin katılımıyla Türkiye’de düzenleneceği öğrenildi.
İran, Siyonist Rejim’in yeni inşaat projesini kınadı
İran Dışişlerei Bakanlığı Sözcüsü Kasımi, Siyonist Rejim’in yeni inşaat projesini kınayarak bu uygulamaların uluslararası hukuka aykırı olduğunu ifade etti.
İran Dışişlerei Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasımi, Siyonist Rejim’in Filistin topraklarında başlattığı yasa dışı yeni inşaat projesini şiddetle kınadı.
Kasımi, Siyonist Rejim’in sürdürdüğü bu uygulamaların uluslararası hukuka aykırı olduğunu belirterek, uluslararası toplumdan BM kararlarını ihlal eden bu rejime baskı uygulayarak saldırganlık politikalarının son bumlası için en kısa zamanda müdahele etmesini istedi.
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü geçenlerde, BM Güvenlik Konseyi'nde İsrail'in işgali altındaki Filistin topraklarında yasa dışı tüm yerleşim faaliyetlerini "derhal ve tamamen" durdurmasını talep edilmesinin İran tarafından olumlu karşılandığını ifade etmişti.