کارگر

کارگر

İran Düzeninin Yararını Teşhis Konseyi Başkanı Ayetullah Haşimi Rafsancani’nin vefat ettiği açıklandı.Düzeninin Yararını Teşhis Konseyi Başkanı ve eski cumhurbaşkanlarından Haşimi Rafsancani’nin tedavi görüdüğü Tahran'daki Şuhaday-i Tecriş (Tecriş Mahallehesi Şehitleri) hastanesinde 82 yaşında hayatını kaybettiği belirtildi.

En son Düzenin Yararını Teşhis Konseyi Başkanı olarak görevde bulunan Ayetullah Haşimi Rafsancani, İslam İnkılabı'ndan sonra İran'ın ilk Meclis Başkanı ve dördüncü Cumhurbaşkanı'ydı. 

Bir bakışta Ayetullah Rafsancani’nin hayatı


.Asıl adı Ekber Haşimi Behremani olan Rafsancani, Kerman eyaletinin Rafsancan ilçesine bağlı Behreman köyünde 25 Ağustos 1934'te dünyaya geldi.

Maddi açıdan durumu iyi olan babası da din adamı olduğuna rağmen kentin en tanınan fıstık tacirlerinden biri olarak biliniyordu. Ekber ise onun 9 çocuğundan biriydi.  Seyit olmadığına rağmen baba taraftan ceddinin Hac Haşem olduğu için ve tüm bölgede tanındığna göre Haşemi olarak adlandırıldılar.

Ayetullah Burucerdi, Ayetullah Golpayegani, Ayetullah Haeri Yazdi ve İslam İnkılabı kurucusu Ayetullah Humeyni’ni gibi büyük dini alimlerin  talebesi olan Haşemi Rafsancani, dini eğitimine 14 yaşında Kum kentinde başladı ve İçtihat derecesine ulaşmayı başardı.

İran devrimi (1979) öncesi Ayetullah Humeyni hareketine katılan Rafsancani, halkın sitemkar Şah Rejimi’ne karşı ayaklanmasında güçlü bir role sahipti ve İnkılap sonrasında ise bu yapıcı görevini devam ettirdi.

İran-Irak Savaşı (1980-1988) sırasında etkili rol oynadı ve Ayetullah Humeyni’nin en yakınları arasında yer almayı başardı ve 8 yıllık kutsal Savunma Dönemi’nde başarılı bir karneye imza attı ve dönemin Cumhurbaşkanı Ayetullah Hamanei’yle birlikte savaşı parlak bir şekilde komuta atmeyi başardı.

Yapılandırma Dönemi olarak bilinen 1989 ile 1997 yılları arasında iki dönem cumhurbaşkanlığı görevini yapan Rafsancani, İran'da Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi Başkanlığı'nı yürütüyordu.

İran İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei’nin bir açıklamasında kimsenin kendisine Haşemi Rafsancani kadar yakın olmadığına göre, Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi Başkanı’nın İnkılap Rehberine yakınlığı net bir şekilde anlaşılıyor.

Bugün akşamüstü bir anda kalp krizi geçiren Ayetullah Haşemi Rafsancani’nin durumu giderek kötüleşmeye başaladı ve kaldırıldığı Tecriş Hastanesinde tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Böylece 82 yaşında Tahran’da vefat eden Ayetullah Hşaemi, İslam İnkılabı yolunda ömür boyu faaliyet ettikten sonra 10 Ocak Salı günü İran milletinin eşliğinde son yolculuğuna uğurlanacaktır. 

Pazartesi, 09 Ocak 2017 03:04

Kerry’den Çarpıcı IŞİD İtirafları

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Suriyeli muhaliflerle gerçekleştirdiği bir toplantının ses kaydı sızdırıldı. Kerry söz konusu toplantıda, IŞİD’in yükselişini farkettiklerini ancak bunun Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad üzerinde baskı kuracağını düşündükleri için müdahale etmediklerini söyledi.

Bu kaydın bir kısmı, eylül ayında New York Times tarafından yayımlanmıştı. Ekim ayında da, CNN ses kaydını önce yayımlamış, sonra “katılımcıların güvenliğini” gerekçe göstererek kaydı silmişti.

Ancak Wikileaks, Kerry ile muhaliflerin, BM’deki Hollanda Misyonu’nda yaptıkları toplantının 37 dakikalık kaydını yayımladı.

Kerry bu toplantıda, Suriye’ye askeri müdahale için Obama’yı zorladığını ancak başarısız olduğunu söylüyor.

Daha önemlisi, Kerry,  IŞİD’in büyüyüp güçlenmesini uzaktan izlediklerini, bunu da Beşar Esad’ı müzakereye zorlamak için yaptıklarını itiraf ediyor.

John Kerry’nin 22 Eylül’de New York’ta Suriyeli muhalifler ve bazı batılı diplomatlarla gerçekleştirdiği yaklaşık 40 dakikalık toplantının ses kaydı sızdırıldı. WikiLeaks internet sitesi tarafından sızdırılan kayıtta Kerry, IŞİD’in yükselişini farkettiklerini ancak bunun Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad üzerinde baskı kuracağını düşündükleri için müdahale etmediklerini söyledi. Kerry şu ifadeleri kullandı:

“Rusya devreye girdi, çünkü IŞİD güçleniyordu. IŞİD’ın Şam’a yürüme olasılığı tehdit ediciydi. İşte Rusya bu yüzden devreye girdi. Çünkü bir IŞİD hükümeti istemiyorlardı ve Esad’ı desteklediler. Ve bunun [IŞİD’in] büyüdüğünü biliyorduk. İzliyorduk. IŞİD’in güçlendiğini gördük. Ve Esad’ın tehdit altında olduğunu düşündük. Esad’ı muhtemelen müzakere masasına oturtabiliriz diye düşündük. Ama Esad masaya oturmak yerine Putin’in desteğini aldı.”

“Kongre, askeri müdahaleyi oylamayı reddetti”

Kerry, Suriye rejimine yönelik askeri müdahalenin neden yapılamadığını ise şöyle açıklıyordu:

“Suriye’de güç kullanılması lehine konuştum. Bunu savundum. Kalkıp (kimyasal) silahlar yüzünden Esed’e saldıracağımızı duyuran benim. Sonrasında ise olaylar başka bir sürece doğru evrildi. Ama sonuç itibarıyla, Kongre, bunu oya sunmayı dahi reddetti. Tony Blair, parlamentoya gitti ve oylamayı kaybetti.”

Kerry, görevin sona ermesi sebebiyle düzenlediği basına veda toplantısında da 2013’te yapılması düşünülen bu müdahaleyle ilgili “İngiltere parlamentosunun hayır oyu yüzünden iş yürümedi, yoksa Obama Suriye’de güç kullanmaya kararlıydı” açıklamasında bulundu. Bu tarihte Esad’a bağlı güçlerin kimyasal silah kullandığı tespit edilmişti.

“Bolca silah göndermek işe yaramıyor”

Kerry, ses kaydında muhaliflere silah göndermenin işe yaramadığını öne sürerek şu ifadeleri kullanıyor;

“Suriye’deki silahlı gruplar çok büyük destek alıyor. Sadece Amerika Birleşik Devletleri’nde değil, başka ortaklardan da… Katar, Türkiye, Suudi Arabistan… Çok büyük miktarda silah ve para girişi oluyor. Fakat bolca silah göndermek, başkalarının da daha fazla silah göndermesine neden oluyor. Ve bu da Halep [gibi vakalara] yol açıyor.”

Şerif Teknik Üniversitesi’nin seçkinleri, hocaları ve madalya sahibi öğrencilerini kabul eden İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei, mümin ve inkılapçı gençleri her zaman desteklediklerini ifade etti.

İran İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei, Tahran’ın Şerif Teknik Üniversitesi’nin seçkinleri, hocaları ve madalya sahibi öğrencilerini kabul etti.

İnkılap Rehberi, gençlerle görüşmenin neşeli bir bahçeye pencerelerin açılması ve yeni havanın içeri girip devlet ve ülkenin amaçlarının yeşermesine yol açtığına benzeterek, “Ben iyi, temiz ve öncü gençlere sahip olduğumuzdan dolayı büyük Allah’a şükr ediyorum” beyanatında bulundu.

Ayetullah Hamanei, elit öğrenciler tarafından iletilen noktaların yararlı, doğru ve ince olduğuna işaret ederek şu açıklamalarda bulundu: Elitlerden oluşan çiçek bahçesi, tüm ülkede yayılarak, hiç şüphesiz ülkenin geleceğini bilim, tecrübe ve inkılapçılığın ferahlatıcı kokusuyla şenlendirecektir. Böylece, bilimsel çabanın yavaşlaması veya durdurulmasının aksine tüm hızıyla devam etmesi gerekiyor.

İslam Inkılabı Rehberi, kendisine armağan edilen elitlerin madalyalarını çok değerli olduğunu bildirerek, bu hediyelerin manevi değerinin maddi değerinden daha yüksek olduğuna dikkati çekerek bunları içtenlikle kabul edeceğini anlattı, ancak sonradan kendilerine iade edeceğini vurguladı.

Ayetullah Hamanei, İnkılap ve dini sorumluluğun bilimsel çabanın yanında bulunması gerektiğinin altını çizerek, “Bilimsel hareketler manevi ideallerden beslenerek, ülkemizin bölge ve tüm dünyada birer örneğe dönüşeceğini sağlayacak” ifadelerini kullandı.

İnkılap Rehberi, Batı medeniyetinin tüm ilerleyişlerine rağmen günümüzde karşılaştığı sorunların asıl nedeninin manevi ve ilahi ideallerin yokluğu olduğunu belirtti ve şu beyanatta bulundu: İnsan öldürme ve silahın Amerika’da yaygınlaşması bu ülkenin büyük sorunlarından birine dönüşmüştür ki bunun tek ilacı halkın arasında silah kullanımının durdurulmasıdır, ancak silah fabrikalarının oluşturduğu mafyanın istilası sonucu ABD’li yetkililer silahların yasaklamasından kaçınıyorlar.

Ayetullah Hamanei, din ve İnkılap ölçülerine ciddiyetle bağlı kalmanın ekonomi, politika, bilimsel çalışma, ülke yönetimi ve üst düzey yetkililerin seçimi gibi tüm alanlarda özel olarak dikkate alınması gerektiğini bildirdi.

İnkılap Rehberi, din ve İnkılap yolunda sonuna kadar dayanmanın önemine değinerek, “İslam İnkılabı’nın zafere ulaşması, 8 yıllık kutsal savunma döneminde zaferi elde etmek ve İslami düzene karşı tüm baskılara dayanmanın böyle dayanıklı insanların etkisi altında gerçekleşti. İnkılap yolunda sapkın ve kararsız insanlardan uzak durmamız gerekiyor” açıklamasında bulundu.

İslam İnkılabı Rehberi, cihatçı gayretin karşılaşacağımız engellerden usanmamak anlamına geleceğini belirterek, İnkılap’ın yeni neslinin ilk nesilden daha akıllı ve daha bilgili olduğunu açıkladı ve ülkedeki öğrenci hareketinin İnkılap’ın değerleri yönünde cihatçı bir özelliğe sahip olduğunu vurguladı.

Mümin ve İnkılapçı gençlere çok önem verdiğini anlatan Ayetullah Hamanei, devlet yetkililerinin kadın öğrencilerin bilimsel alandaki görevleri yanısıra aile içindeki sorumluluklarını da yerine getirmeleri yönde uygun bir zemin hazırlamalarını talep etti.

İnkılap Rehberi direniş ekonomisinin dünyadaki her türlü krizin karşısında önleyici role sahip olduğuna işaret ederek, bunun ABD başta olmak üzere dünyada resmiyete tanındığını belirtti.

 Halep ve Musul’un kurtarma operasyonları takriben aynı zamanda başladı, ama Musul operasyonunun başlamasından iki ay geçtikten sonra uzmanlar şu soruyu soruyorlar ki niçin Suriye ordusu Halep’te kontrolü sağladı, ama Irak ordusu Musul’da kontrolü sağlayamadı?

Halep ve Musul savaşları İşid’i yok etmede en önemli savaşlardan sayılıyor. Uzmanlara göre Ortadoğu’daki terörizmin kaynaklarını kurutmak için bu iki şehrin ve özellikle Musul’un kontrolünün sağlanması gerekmektedir. Çünkü Daeş onu ele geçirmiş durumda, hâlbuki Halep’te kontrol diğer tekfiri teröristler ve Suriye devletinin muhaliflerinin elindeydi.

Suriye ordusunun Halep’te kontrolü ele geçirmesinde birçok etkenin ortak rolü bulunmaktadır; çünkü Rusya aylar önceden geliştirdiği taktik ile muhaliflerin ve terör gruplarının yardım hatlarını hedefine aldı ki bu bağlamda asli hedef, silahlı terör örgütlerinin Suriye-Irak ve Suriye-Türkiye sınırındaki irtibat hattını kesmekti. Çünkü Suriye –Irak toprakları silahlı unsurların ve savaş teçhizatının Fars Körfezi Arap ülkelerinden geçiş güzergâhı idi.

Rusya, Soho-34 gibi ileri teknoloji savaş uçaklarını kullanarak ve yine denizden yaptığı saldırılarla bombardımanı şiddetlendirdi. Bu amaçla savaş gemilerini Akdeniz’deki Suriye limanlarına taşıdı.

Bu taktik ile paralel olarak Suriye ordusu da kara harekâtını başlattı ki genelde komando savaşlarını kullandı. Rusya’nın mahalleden mahalleye olan saldırıları arttıkça kara güçlerinin ilerleyişi de o ölçüde hızlanıyordu.

Rusya barış merkezi, iki seçenekten başka seçeneklerinin olmadığına dair silahlı unsurları ikna etti: Ya savaşa devam edecekler ve daha fazla kayıp verecekler ve muhasara her an daha da daralacak veya geri çekilecekler. Rusya bilinçli bir şekilde silahlı unsurların şerefli bir şekilde geri çekilmesinin önünü açtı ve açtığı bir güzergah ile teröristlerin İdlib’e güvenli geçişini sağladı.

Uzmanların Suriye ordusunun Halep’te kontrolü sağlamasının ordunun diğer bölgelerde kontrolü sağlamasının mukaddimesi olduğu noktasında hiçbir ihtilafları bulunmamaktadır. Bu haidse, Suriye’de savaşı bitirmeye yönelik harekette bir dönüm noktasıdır. Çünkü İran, Rusya, Suriye ve Hizbullah dörtlü koalisyonu silahlı terör grupları teslim olmadığı takdirde diğer şehirlerde de aynı taktiği uygulayacaktır.

Ama Irak’ın Musul şehrindeki askeri senaryolar Daeş ile mücadelede birçok savaş taktiklerinden dolayı başarılamadı. Misal olarak, koalisyon güçlerinin hava saldırılarının dakik olmayışı ve Daeş güçlerinin belli bir üste toplanmayışı ve değişik mahallelerde ve hastane gibi mekânlarda mevzilenmesi bu nedenlerden bazılarıdır.

Aynı şekilde Amerika’nın Daeş ile mücadelede uygun bir stratejisi bulunmamaktadır. Amerika, Afganistan’da Taliban ile mücadelesinde yenildi ve bu yenilgisi Irak’ta tekrarlanıyor.

Uluslararası koalisyonun ve Irak güçlerinin Daeş’e karşı başlatılacak ağır saldırılar için dakik bilgiler ellerinde mevcut değildir; özellikle uluslararası koalisyon daha fazla sivil kaybı olmasın diye dağının ve belirsiz hedeflere saldırmaktan kaçınıyor gibi gözüküyor. Koalisyon fakat olarak Daeş’in bazı elebaşlarını öldürmeyi başarmıştır.

Irak güçleri, Hizbullah güçlerinin ve Devrim Muhafızlarının savaş deneyimine sahip değillerdir ve Iraklı askerlerin savaş iradesi ve savaş tecrübesi yoktur.

Bazı uzmanların Suriye’nin Keremlin için yeni bir Afganistan’a döneceğini iddia etmelerine rağmen, Suriye Rusya için yeni bir Afganistan olmadı. Ama Pentagon Afganistan tecrübesini kullanmada başarısız olmuştur ve aynı yanlışı tekrarlamaktadır ve Daeş, Pentagon için Irak Talibanı olmuştur.

Cuma, 30 Aralık 2016 13:29

İran’ın Filistin Meselesindeki Rolü


Filistin Yasama Konseyi Başkan Yardımcısı İran’ın direnişi ve Filistin meselesini destekleme konusunda büyük bir rol üstlendiğini vurguladı.

 
Filistin Yasama Konseyi Başkan Yardımcısı Ahmet Behr ve Hamas Hareketi’nin önemli liderleri Gazze Şeridi’ndeki halkın sıkıntılı durumuyla ilgili olarak Tesnim Haber Ajansı’na konuştu.

Ahmet Behr Tesnim Haber Ajansı’na verdiği röportajda şunları söyledi: “Hiç şüphesiz bütün dünya Gazze Şeridi’nin aynı şekilde kuşatma altında olduğunu ve dünyanın en fakir bölgesi haline geldiğini biliyor. Bu bölgedeki halkın yaklaşık yüzde 40’ı fakirdir, okullardan mezun olanların yaklaşık 100 bini işsizdir. Filistin halkı, özellikle de Gazze Şeridi sakinleri acı ve sıkıntılarla boğuşmaktadır.  Ama buna rağmen onlar azim, irade ve imanla Filistin meselesini savunmaktadır.

Herkesin bildiği gibi Siyonist düşman Filistin halkının iradesini kırmak için üç savaş çıkarmış ama bu savaşlarda fakirliğe, açlığa, yaptırımlara ve Filistin halkına karşı yapılan bölgesel ve uluslararası komplolara rağmen, Filistinliler kazanmıştır.”

Ahmet Behr Direniş’in İsrail’in her türlü işgaline karşı hazırlıklı olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: “Direnişin ve Filistinli grupların topraklarını savunmaya hakkı vardır. Bizim bütün gücümüzle Filistin’i kurtarmak için direnmeye hakkımız var. Çünkü buradaki Yahudiler, bizim meselemize yabancıdır. Bütün Filistin halkına ve Arap ümmetine şunu söylüyoruz: Eğer Siyonist düşman bizim halkımıza saldırırsa ve yeniden Filistinlilerin evlerini yıkar ya da kadınlarını ve çocuklarını öldürürse, direniş asla eli bağlı ve sessiz bir şekilde durmayacaktır. Siyonistlerin bu ahmaklığına şiddetle cevap verecektir.”

Ahmet Behr İran İslam Cumhuriyeti’nin Direniş ekseni ve Filistin meselesindeki rolü hakkında şunları söyledi: “İran İslam Cumhuriyeti Filistin ve Kudüs konusunda vazifesini yerine getirmiştir. İran İslam Cumhuriyeti Direniş ve Kudüs meselesini desteklemede büyük bir rol oynamıştır.”

Filistin Yasama Konseyi Başkan Yardımcısı Trump’ın Amerika Başkanlığına seçilmesinin Filistin meselesine etkisi hakkında şunları söyledi:

“Bana göre Amerika’nın politikası ister Clinton’la ister Trump’la, hangi kişiyle olursa olsun bellidir. Bu politika da açık bir şekilde Siyonist rejimi desteklemektir. Onların hepsi de Siyonist Rejimin tarafını tutan politikalar izlemektedir. Trump’ta açık bir şekilde dünyaya Amerika Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşımak istediğini söylemiştir ve bu ahmaklıktır. Biz Trump’ın ifadelerinin çok açık olduğunu ve bu ifadelerin Siyonist rejimi desteklemek ve Direnişi terörizm saymak olduğunu söylüyoruz. Bu yüzden Trump’ın politikası Amerika’nın diğer bütün başkanları gibi düşmancadır ve onunla Clinton ya da diğerleri arasında hiçbir fark yoktur.

Amerika’nın politikasının, Obama, Clinton ve her kim ile olursa olsun Siyonist Rejimi destekleyen bir politika olduğu kesindir ve bu değişmeyecektir. Onların, beş binden fazla halkı esir olan, birçok kurban veren, halkının birçoğu yaralanıp sakatlanan ve birçok çocuğu yetim kalan Filistin halkına önem vermeleri ve dikkat etmeleri gerekmektedir ama Amerika yetkilileri bu konuları unutarak katillerin yanında yer almış ve kurbanları kendi haline bırakmış ve terk etmiştir.”

Ahmet Behr son olarak şunları söyledi: “Biz her zaman Filistin halkının yanında olan İran halkına saygılarımızı ve selamlarımızı iletiyoruz. Arap ve İslam ümmetine de özellikle bugün Kudüs’te bölgenin Yahudileştirilmesi gibi işgallerin yaşanmasını dikkate alarak, Filistin meselesinin onların desteğine ihtiyacı olduğunu söylüyoruz. Kudüs sadece Filistinlilere ait değildir. Kudüs bütün Arap ve İslam ümmetine aittir ve bu yüzden bu ülkelerden talepte bulunuyoruz.

Biz Arap ve İslam ümmetine onların Filistin halkının direnişini desteklemesine ihtiyacımız olduğunu söylüyoruz, bildiriler ve kınamalar istemiyoruz. Biz Kudüs’ü işgalden kurtarmak için gerçek bir fiili eylem ve Filistin direnişine destek istiyoruz.”

Cuma, 30 Aralık 2016 13:21

TRT Fitnesinin Derinliğini Görebilmek

21.12.2016 tarihinde TRT1 Kanalında “Pelin Çiftçi İle Gündem Ötesi” programına uzman olarak çıkarılan Prof. etiketli iki konuk vardı. Konukların bir özelliği olmadığından kimlikleri ve ünvanları üzerinde durmanın gerekli olduğunu düşünmüyorum. Zihniyetleri ve hangi mesajları vermek için oraya çıkarıldıkları daha önemlidir.

Programda işlenen konular çeşitli alanlarla ilgili olduğu için alanlarına göre incelenip cevap verilebilir. Çünkü geniş bir yelpazede konuşuldu; şirkten tevhide, siyasetten tarihe, itikattan fıkıha, İran’dan Mısır’a, Ortadoğu’dan Rusya’ya, Peygamberden Ayatullahlara kadar bir çok şey konuşuldu. Ama hepsinin odak noktasında Şiilik vardı.

İşlenen konuların zahirine bakılırsa Şiilik ile Sünnilik arasındaki ihtilaflı konuların irdelendiği gibi görünüyor olsa da arkasında siyasi otoritenin iradesi olduğunu görmemek tam bir basiretsizliktir.

Programın vermek istediği mesaj neydi? Perde arkasındaki siyasi irade bunu neden yaptırıyordu?

Böyle fitne içeren ve tefrika yaratacak konuların tv. ekranında özellikle de devletin resmi kanalında gündeme getirilmesi mezhepçi zihniyetin hangi boyutlara ulaştığını gözler önüne serdi.

Gündeme taşınan konulara farklı alanlarda cevaplar vermek mümkündür elbet. Birkaç konu var ki bunların üzerinde kendi alanında durulması daha uygun olur diye düşünüyorum.

İlmi olarak bakıldığında çok yanlış yapıldığı görülmektedir. Çünkü bir dinin veya bir mezhebin inançları o inanca sahip olanlardan sorulmalıdır. O inancın kaynaklarından öğrenilmelidir. Yanlış veya doğruluğuna başka birisi karar veremez, bir inanca mensub olanların dinden çıktığına karar verenlere tekfirci denir. Tekfirci görüşlerin devletin resmi medyasından sunulması ise siyasi iradenin gelmiş olduğu durumu göstermesi bakımında oldukça önemlidir.

İnanç hürriyeti adına bir ülkede farklı inananç mensupkarı tekfir ve dinden çıkmış ilan ediliyorsa bu bağnazlık ve cahiliyye taassubudur. Başlıklar halinde daldan dala atlayarak mesnetsiz sözlerin bir biri ardından sıralanması ilmi içerikten yoksun olduğu apaçık ortadaydı. Öyleyse bu bir bilimsel münazara olmanın ötesinde başka amaçlara yönelik tehlikeli bir dönemin habercisidir.

Toplumsal açıdan bakıldığında tehlikeli bir girişim olduğunu görmemek cehalettir. Çünkü bir toplumda var olan inançlar ve mezhepler arasında ayrışım yaparak siyasal iradenin inancını çatı ve üst inanç olarak sunmaya çalışırsanız ve diğer inançları batıl olarak görürseniz bu sosyal patlamaya, soyal bölünmeye ve sosyal savaşa dönüşür.

Toplumun üçte birini ve en azından dörtte birini oluşturan büyük bir kitle batıl mezhep mensubu olarak tanıtılıyorsa belli ki perde arkasında başka çılgınlıklar düşünülmektedir. Böyle tehlikeli bir oyuna girenlerin bunun sonucunun ne olacağını tahmin edemeyecek kadar basiretsiz oldukları düşünülemez. Öyleyse böyle bir riski göze alanların daha çılgınca planlar peşinde oldukları akla geliyor.

Plana siyasi olarak bakılınca daha farklı bir portre karşımıza çıkıyor; Ortadoğu’da oynanan oyunlar, siyasi otoritenin takip ettiği siyaset ve stratejileri idrak etmeden Batı dünyasının siyasi paradigması doğrultusunda dini politik çıkarlara alet ederek mezhepcilik çığırtkanlığı yapılarak, Şiiliğe hakaret ve ihanet edildiği görülmektedir.

Siyasi iradenin borazanı konumundaki medya siyonist ihanet şebekesinin maşası rolünü üstlenmiştir. Ama neden? Şiafobia oluşturma, küresel istikbar bunu istemektedir.

İşte asıl konu budur; bu kadar riske rağmen neden devletin resmi kanalında gündeme getiriliyor?

Küresel siyaset arenasında yükselen bir “Şii siyasal doktrini“ konuşuluyor. Kendini üstün gören Batı dünyasının karşısında bağımsız bir siyaset doktrin ortaya çıkıyor. Siyaset doktrinini dine daynadıran; Kur’an ve Sünnet referanslı siyasi öğretileri sistemleştirerek pratize eden bir ülke ortaya çıkıyor “İran“. Bölge ülkelerinde, Ortadoğu’da ve dünyada etkili olan siyasal İslam söylemleri ve İnkılabcı İslami duruşuyla yeni bir siyasi/kültürel paradigma oluşturdu. İslam medeniyetini tekrar dünyaya tanıtma mücadelesi veren İran, Şii çoğunluğun yaşadığı bir İslam ülkesi olması hasebiyle diğer ülkelerdeki müslüman halkların da İslami uyanışına, istikbara karşı dik duruşuna düşünce planında destek vermektedir.

Bu siyasal doktrin doğrultusunda belirlenmiş stratejisi sayesinde her geçen gün Ortadoğu’da özellikle de Irak, Yemen ve Suriye’de başarılar elde ediliyor.

Devlet adamları, siyasetciler, bilim adamaları, stratejistler bu konunun önemini anlamış ve dünya siyaset arenasında yayılmasına seyirci kalamazlardı elbet.

Batı kendi siyasal paradigmaları karşısında ortaya çıkan, müslüman ve mustazaf halklar için umut oluşturan bu İslam siyasal doktrini karşısında kayıtsız kalamazlardı tabi ki.

İşte son zamanlarda TRT’de ve diğer kanalllarda yapılan programların arkasında bu küresel siyasi irade yer almaktadır.
Bu yükselişin önünü ancak “mezhepcilik fitnesi“ ve “Şiafobia“ ile alabileceklerini sanıyorlar. İstikbar topyekün kültürel/siyasal bir savaş başlatmıştır. Bundan dolayı her fırsattan ve imkandan yararlanarak Şiilik aleyhine programlar yapmaktadırlar.

Bu gibi saldırıların bundan sonra daha şiddetli bir şekilde sürdürüleceğine hazır olunmalıdır. Bu saldırılara karşı İslam medeniyetini, İslamın siyasal doktrinini ve Velayet hattını beyan etmek ve dünyaya duyurmak çabaları da ciddi olarak takip edilmelidir.

Bu siyasal/kültürel saldırılar karşısında Velayet mücadele metodunu öğrenip öğretme fırsatı da ortaya çıkıyor.

Bu gibi programlarda gündeme gelen konular ne ilkdir ne de son olacaktır. Bunlara bilinsel, itikadi, tarihi, ahlaki cevaplar tarihte olduğu gibi şimdi de elbette verilmelidir. Ama sanki bir ilkmiş gibi algılamak, siyasi otoritenin haberi yokmuş gibi davranıp yetkili mercilere şikayette bulunmak gibi saflığa da düşmemek gerekir.

Bundan dolayı fitnenin derinliğini engin akılla anlayıp, bu programların perde arkasını basiret gözüyle görüp nebevi siret ve velayet strateji ile hareket edilmelidir.

Feraset ve basiretle Velayet güneşinin doğuşunu bekleyenlere selam olsun….

RS FM’e konuşan gazeteci Fehim Taştekin, Fırat Kalkanı operasyonunu ve Suriye’deki son gelişmeleri değerlendirdi. Taştekin, “Fırat Kalkanı bir bataklık operasyonuydu. Şimdiye kadar 37 askerimiz öldü ve sonunu görmek mümkün değil” dedi.
 
 
Türkiye’de bu sürece nasıl gelindiğinin tartışılmadığını söyleyen Fehim Taştekin, Fırat Kalkanı’nın hedefi IŞİD’i uzaklaştırmak ve Kürtleri hareket edemez hale getirmek olduğunu aktardı. Operasyonu, ‘bataklık’ olarak yorumlayan Taştekin, “Türkiye önce IŞİD’i destekleyen pozisyonda yer aldı. Sonra da operasyon yapmak zorunda kaldı. Şimdiye kadar 37 asker öldü ve sonunu göremiyoruz. Bundan sonra ne olacak hiçbir fikrimiz yok, açıklama yapılmıyor” şeklinde konuştu.

‘SURİYE SİYASETİNİ YANLIŞ KURGULADILAR’

Öldürülen teröristleri teyit etme şansının mümkün olmadığını, IŞİD ve El Nusra’nın ortaklarının Türkiye sınırında önemli oranda hâkim olduğunu söyleyen Taştekin, “Suriye siyasetini yanlış kurguladılar ve Suriye’yi kendileri için bataklığa çevirdiler. Türkiye bugüne kadar sürdürdüğü Suriye politikalarıyla ilgili iktidarlar değişse bile bir bedel ödeyecek. Şimdi, Suriye siyasetini istemeye istemeye değiştiriyorlar” ifadelerini kullandı. Operasyonların devam etmesi halinde Türkiye’nin ne yapacağı konusunda, “Bu örgütler İdlib’e geldiler. Orası bizim için çok önemli. Hatay’la sıfır noktası. 6-7 yıl içinde sınır ilçelerimizde bu örgütlerin açık yapılanmaları söz konusu. Kamu kurumlarında iç içe geçmiş durumdaydı. Bu kadar iç içe geçtikten sonra politika değiştireceksiniz ve sonra bu örgütlerle baş başa kalacaksınız” sözleriyle yanıtladı.

‘POLİSİN EL NUSRA MARŞI OKUMASI BENİ ŞAŞIRTMADI

Türkiye’de IŞİD’e sempati duyan ve övgüler düzen akademisyenlerin olduğunu, IŞİD’i ‘öfkeli çocuklar’ olarak eski Dışişleri Bakanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun tanımladığını hatırlatan Taştekin, “Bunlara terörist demeyen anlayış zaten var. El Nusra’ya duyulan sempati daha fazla. Bu polisler genç ve çocukluklarını AK Parti döneminde geçirdiler. Son 6 yılda da Suriye konusunda hükümet üyelerinin demeçleriyle büyüdüler. İdeolojik formasyonları bu örgütlere sempati duyacak şekilde gelişti. Polisin çıkıp El Nusra marşı okuması beni şaşırtmadı. Bunu görmek durumundayız ve sorgulamak durumundayız” şeklinde konuştu.

‘ABD BİR ELÇİ ÖLDÜRMENİN ANLAMINI BİLİYOR’

Rusya’nın Ortadoğu’daki mevcut konumuyla ilgili olarak da açıklamalarda bulunan gazeteci Fehim Taştekin, “Amerika’ya yeni bir başkan gelecek. (Rusya Devlet Başkanı Vladimir) Putin, Amerika’nın önüne başka bir yol koyuyor ve büyük oynuyor. Halep dengeleri değiştirdi. Putin daha önce de IŞİD’le Türkiye bağlantılarını dile getirdi. Türkiye zaten politika değiştirmek zorunda kaldı. BM Güvenlik Konseyi’nde Türkiye’yi ve Amerika’yı sıkıştıracak hamleler yapmaya hazırlanıyorlar. Amerika bir elçinin öldürülmesinin ne kadar etkili olacağını biliyor, Putin bunu fırsata çevirecektir. AB üyeleri Putin’in yeni Suriye hamleleri nedeniyle ikna olmuş durumda. Amerika baskısıyla Rusya’ya yaptırımı sürdürüyorlar ancak dikkat ederseniz ses çıkarmıyorlar. Neredeyse razı olmuş durumdalar” diyerek yorumladı.

‘DOST OLARAK GÖRDÜĞÜ HİÇBİR ÜLKE DOST DEĞİL’

Türkiye’nin pek çok ülke tarafından problemin kaynağı olarak görülmeye başlandığını ve iktidarın söylemlerinden vazgeçmesi gerektiğini dile getiren Taştekin, “Türkiye’nin Ortadoğu karnesi nasıl?” sorusuna, “Dost olarak gördüğü hiçbir ülke dost değil. Çırpınışlarla Şanghay Beşlisi diyor hükümet ama bu beşlinin temel özelliği; El Kaide gibi İslam Partisi gibi Taliban’la müttefik gruplarla mücadeleyi öngörüyor. Siz bu örgütlerle bağınızı koparmadan bu beşlinin kapısına bile gidemezsiniz. NATO ittifakı için, AB için ve Amerika için de Türkiye bir bariyerdir ve yıkılmasına izin vermek istemezler” dedi.

‘SAVCI SAVCIYA, POLİS POLİSE OPERASYON YAPIYOR’

Sadece Türkiye’de değil tüm dünyada kestirilemez bir terör biçiminin var olmasının anımsatılması üzerine, “Normal koşullarda güvenlik ve istihbarat kurumları gerçek anlamda bu meseleyi tehdit olarak algılayıp, önlem alabilse bu meseleyi halledebilirler. Geçmişte de oldu. O zaman devletin düşünme biçimi farklıydı ve önledi. Şimdi devletin aygıtlarının düşünme biçimi değişti. İşin içinden çıkılamaz halde dağınıklık söz konusu” dedi. Taştekin, “Birçok cephe açılmış durumda. Savcı savcıya, polis polise operasyon yapıyor. Devletin kapasitesi darmadağın olmuş. Ne kadar izleyebilir devlet bunu? İzleme, takip, önleme kapasitesi darmadağın ve anlayış değişmiş. IŞİD’le alışveriş yapan bir güvenlik istihbaratı gördük. Bu örgütlerle pazarlık yapıyor, onları yönlendiriyor, toplantı yapıyor Türk istihbaratı. Bu devlet aygıtını etkiliyor ve dönüştürüyor. Tehlikeli olan budur. Gaziantep’te IŞİD saldırısı sonrası kutlama yapılan bir ortam söz konusu. Bunu yapan kimler? IŞİD komutanı Türkiye’ye geliyor, geziyor. Bütün bu faaliyetleri yürütürken devlet izliyor ve hiçbir şey yapmıyor” diyerek görüşlerini aktardı.

İmam Hamanei bugün fıkıh dersleri öncesinde müstekbirlerin İslami hakimiyete karşı düşmanlığına, nefretine ve İslami sistemin gücünü yok etmeye yönelik çalışmalarına değinerek şu hatırlatmalarda bulundu:

“Bugün müstekbir güçlerin İslam Cumhuriyeti ile mücadeledeki teorisi, çabası, maddi ve manevi güçleri İran halkının iradesini ve isteğini yok etme doğrultusundadır. Buna karşılık olarak bu güç korunmalı ve günden güne geliştirilmelidir.”

İmam Hamanei Peygamber’den (s.a.v) bir rivayet naklederek toplumda hayır ve refaha ulaşmanın yoları ile ilgili olarak şunları söyledi:

“Amerika gibi müstekbir güçler toplumun refahını sağlamak ve Amerikan değerleri olarak nitelendirdikleri şeye ulaşmak için, servet biriktirmenin ya da dünyaya hakim olmanın peşindeler. Ancak İslam, insanın saadet ve refahının insani kemale ulaşarak ve toplumun her kesiminde ve her alanında Kur’an-i düşünce ve fiilleri harekete geçirerek sağlanacağına inanıyor.”

İmam Hamanei İslam’dan neşet bulan ve bölgedeki çeşitli konularda nüfuza ve güce sahip olan bir sistemin dünya güçlerinin düşmanlığına ve nefretine neden olacağını ifade ederek şunları söyledi:

“Baskıcı rejim, dünyada ayrım ve zulüm karşısındaki tüm düşünce ve hareketlere muhaliftir. Bir hareket bir milleti harekete geçirdiğinde bu hareket karşısında tüm gücüyle mücadeleye kalkışmaktadır.”

İmam Hamanei İran İslam Cumhuriyeti karşısındaki çeşitli düşmanlıkların ve komploların kökünün İran’ın baskıcı rejimlere karşı olmasından, insani, ekonomik ve doğal kaynaklarının bolluğundan ve sistemin kabiliyetli kuvvet ve araçlarından kaynaklandığını belirterek şu hatırlatmalarda bulundu:

“İran İslam Cumhuriyeti bu düşmanlıklar karşısında gücünü arttırmalıdır. İç gücün arttırılması ve iç yapının kuvvetlendirilmesi gerektiğinin vurgulanmasının nedeni de bu konudur.”

İmam Hamanei fikri, ekonomik ve toplumsal olarak çeşitli güçlerle donanımlı olunması gerektiğine değinerek sözlerine şöyle devam etti: “Yaklaşık 40 yıl geçmesine rağmen İslam İnkılabı’nın yıl dönümünde milyonlarca kişinin sokaklara inmesi, İslami sistemin halkı seferber etmedeki gücünü göstermektedir ve bunun dünyada eşi benzeri yoktur.”

İmam Hamanei düşmanların İslami sistemin gücünü oluşturan unsurları yok etmek için başvurdukları hile ve kurnazlıklara değinerek şu ifadelerde bulundu:

“Düşman tıpkı bir hırsız gibi evi ele geçirmek istemektedir ama bunun nedeninin ev sahibinin savunma amaçlı sahip olduğu bir silah olduğunu ve eğer bu silahı yere bırakırsa, tartışmanın sona ereceğini söylemektedir. Bu yüzden hile, konuşmak, şaka yapmak, gülümsemek ve korkutmak gibi çeşitli yollarla ev sahibini silahsızlandırarak eve girmeye çalışmaktadır.”

 İmam Hamanei mutlu olmanın ve mutsuzluğun güçten nasıl yararlanıldığına bağlı olduğunu belirterek, nükleer silahtan kaynaklanan güç hakkında şunları söyledi: “Nükleer silahın engellenmesi fıkhi ve akli olarak çok önemli ilkelere dayanmaktadır. Ama diğer güçleri elde etmek için çaba gösterme imkanı hükümetin ve milletin elindedir.”

Batılı ülkelerin istihbarat servislerince İslam coğrafyasındaki planlarını uygulamak için kurulan IŞİD terör örgütü için yolun sonu gözüktü. Irak’ta kontrol ettiği bölgeleri büyük oranda kaybeden IŞİD terör örgütü, Suriye’de de hızla geriliyor.

Bir piyonlarını kaybeden Batılı devletlerin istihbarat servisleri ise her zaman devrede tuttukları, Müslümanlara arasında kardeş kavgası çıkartmak için Şii-Sünni çatışmasının fitilini yakmaya hazırlanıyor.

Batılı devletlerin kontrolünde oldukları bilinen Arap ülkelerindeki medya kuruluşlarının yayınları, bu sinsi plana hizmet ediyor. Başta El Cezire ve El Arabiye olmak üzere bölgede ilişkin haber yapan bazı medya kuruluşları sürekli olarak Irak ve Suriye’de Şii-Sünni çatışması olduğunu iddia ediyorlar.

Şiilere yönelik saldırıları Sünni Müslümanlar yapmış gibi lanse eden bu kuruluşlar Sünniler yapılan saldırıları da Şii Müslümanlar yapmış gibi göstermektye tereddüt etmiyor. Oysa bu saldırılar Müslümanlar arasında kardeş kavgası çıkartmak isteyen istihbarat servislerinin işi olduğunu aklı başında herkes dile getiriyor.

CNN ve BBC ağzıyla yayın yapıyorlar

CNN ve BBC gibi Batılı medya kuruluşlarının ağzıyla Şii-Sünni çatışmasını gündemden düşürmeyen bazı Arap medya kuruluşlarının haber ve programlarında, Şiilerin de Sünnilerin de Müslüman ve din kardeşi olduğuna dair hiçbir ifadeye yer verilmiyor.

Tehlikeyi görüp bunun önüne geçmek için kadeşlik çağrısı yapan Iraklı ve Suriyeli kanaat önderlerinin açıklamalarına söz konusu medya kuruluşlarında hiç yer verilmezken, tıpkı bu medya kuruluşları gibi yabancı devletlerin çıkarlarına hizmet eden ve parasal olarak oralardan beslenen sahte din adamları Şii-Sünni çatışması çıkarmayı amaçlayan kışkırtıcı açıklamaları ise bu medya kuruluşlarında döndürüp döndürüp yayınlanıyor.

Türkiye’de de aynı plan devrede

Şii-Sünni çatışması çıkarma konusunda bütün İslam ülkeleri gibi Türkiye de hedef konumunda. Bu şer planları Türkiye’de de sinsi sinsi uygulanıyor. Bu bağlamda Ortadoğu’da yaşanan terör saldırılarını Şii ya da Sünnilerin saldırılarıymış gibi lanse eden medya kuruluşları Türkiye’de de var.

Şark Meselesi, Büyük Ortadoğu Projesi ya da Arap Baharı gibi zaman zaman farklı farklı şekillerde adlandırılan Batılı planların hedefindeki İslam coğrafyasında nihai hedef Şii-Sünni savaşı çıkarabilmek. Bu amaca ulaşabilmek için Batılı ülkeler her türlü yolua başvurmaktan geri kalmıyorlar.

yenimesaj

İranlı Ortadoğu uzmanı Abbas Selimi Nemin IŞİD’in Avrupa, Amerika ve bölgedeki şeyhler arasındaki destekçileri, siyasi ve diplomatik alanlarda Halep’in enkazı altında kalan “jeo-stratejik projelerini” telafi etmeye çalıştıklarını belirtti.

Teröristlerin Suriye’nin ikinci büyük şehrindeki yenilgisi her ne kadar Suriye hükümetinin onaylanması konusunda ve Direniş Cephesinin Siyonistlerin bölgedeki baskısına karşı büyük bir zafer niteliği taşısa da bu zaferin ardından IŞİD’in bütün destekçilerinin eş zamanlı ve kapsamlı bir şekilde hareketlenmesi konusu da göz ardı edilmemelidir. IŞİD’in Avrupa ve Amerika’daki ve bölgedeki şeyhler arasındaki destekçileri, siyasi ve diplomatik alanlarda Halep’in enkazı altında kalan “jeo-stratejik projelerini” telafi etmek için, siyasi, diplomatik ve tebliğ alanlarında çalışıyorlar.

Halep’in çökmesinden önce Mısırlı ve Norveçli oyuncular tarafından uydurma videolarla Uluslararası toplumda timsah gözyaşları dökerek, belirli bir dönem batıda İran karşıtı bir atmosfer oluşturuldu ama Mısırlı oyuncular bu ülkenin polisi tarafından tutuklandı ve Norveçli oyuncuların sahne arkası görüntüleri yayınlandı. Bu videoda Halep’te çocukların öldürüldüğüne dair sahte görüntüler vardı.

Öte yandan bu kargaşanın ve İran’a yapılan ağır baskının nedeninin Amerika, İsrail ve Arabistan gibi ülkelerin istihbarat görevlilerinin Halep kuşatmasından kurtarılması olduğu kısa bir sürede ortaya çıktı. İran’ın Halep’te bulunan teröristlerin çıkışı için sunduğu şart, iki yıldır insani kalkan olarak kullanılan El-Fua ve Kefriya kasabasındaki sakinlerin kuşatmasının sona ermesiydi. Bu şart teröristlerin Halep’ten çıkışının birkaç gün gecikmesine neden oldu. Çünkü teröristlerin dostları İran’ın bu insani şartını kabul etmeye hazır değillerdi. Türkiye Dışişleri Bakanı’nın İran’ın bu şarttan vazgeçmesi için İranlı mevkidaşıyla yaptığı on üç telefon görüşmesi de sonuç vermedi. Teröristlerin daha sonra İran’ın bu şartı karşısında teslim olmasının nedeninin, teröristlerin destekçilerinin üst düzey komutanlarının Halep’te kapana kısılmış olması olduğu anlaşıldı.

İran eğer sadece siyasi bir zaferin peşinde olsaydı, insani konular onun için önemli olmaz ve teröristlerin Halep’ten çıkışı için böyle bir şart sunmazdı. Bu büyük zaferin iki yıldır teröristler tarafından insani kalkan olarak kullanılan Suriyeli savunmasız ve masum vatandaşları savunmak için geciktiği gerçeği batı medyasında yer almamaktadır.

Buna karşılık olarak teröristlerin batılı destekçilerinin insanlık dışı doğasını zamanla ortaya çıkaran şey, Suriye ve Irak’a gönderdikleri terör unsurlarıdır. Başlarda Halep’teki teröristlerin kuşatmasına karşı yapılan yoğun propagandalarla, kamuoyu Avrupa ve Amerika’nın bu teröristler için endişelendiğini düşündü ama Birleşmiş Milletler ’in daimî temsilcisinin sunduğu bilgiler onların endişesinin nedenini ortaya çıkardı.

Beşşar Caferi, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi toplantısının ardından düzenlenen basın toplantısında verdiği bilgilerle, Halep kuşatmasının teröristlerin destekçileri neden önemli olduğunu açığa çıkardı. Beşşar Caferi’nin Halep’in doğusunda kapana kısılan teröristleri yönlendirenlerin isimlerini, özelliklerini ve uyruklarını açıklaması, birçok hareketin ve hatta teröristlerin destekçilerinin İran’ın şartına teslim olmalarının nedenini aydınlattı. Beşşar Caferi Amerika’dan David Askotvatoyner’in, İsrail’den Sholomo Aram’ın, Katar’dan El-Tamimi El-Haric’in ve dört diğer komutanın, Ürdün’den Mecid Kasım El-Tayvari ‘nin ve Fas’tan Muhammed Şafii El-İdrisi’nin isimlerini vererek bu kişilerin teröristleri yönlendirenler olduğunu belirtti.

Diplomasi alanında ise Ankara’nın Moskova’da düzenlenen üçlü zirvenin sonunda yayınlanan bildiriye “İran, Rusya ve Türkiye, IŞİD ve Nusra ile ortak mücadele ve onlar ve silahlı muhalif gruplar arasında ayrım yapma konusunda kararlıdır maddesini koymaya çalışması, fiili olarak terörist grupların varlıklarını farklı unvanlarla sürdürebilmelerinin yolunu açık tutmaya çalıştıklarını göstermektedir.

Bu nedenlerin kabul edilir olması ya da olmaması dışında Moskova’daki üçlü zirvenin temel sorunlarından bir diğeri de Suriye Hükümetinden temsilcilerin bu zirvede bulunmamasıydı. Tahran’ın politikasının her zaman Suriye’nin bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü savunmak olduğu dikkate alındığında, İran Dışişleri Bakanı, Suriyeli temsilcilerin de Suriye’nin kaderiyle ilgili bu konferansa katılması konusunda ısrar etmeliydi.

Aynı zamanda Türkiye bugün Suriye topraklarının bir kısmını işgal etmiştir. BBC Halep’in teröristlerden kurtarılmasından sonra açık bir şekilde şu açıklamalarda bulundu: ‘Halep’in çökmesi Suriye’nin mezhebi ve etnik olarak bölünmesini daha da zorlaştıracaktır.’ Bu ifade, bölgede hakimiyetin değişmesinden ümitsizliğe düşülmesinin ardından İsrail’in destekçisi batılıların Suriye ve Irak’ı bölmeye gözlerini diktiğini göstermektedir. Bu yüzden Ankara ile görüşmelerde bu konu her zaman dikkate alınmalıdır.’