کارگر

کارگر

İran’ın Merivan şehri Cuma İmamı, ‘Biz İslam alimleri olarak vahdet istiyoruz ve Müslüman olan bir kişi Resûl-i Ekrem’in (s.a.v) davranışlarını örnek almalıdır. Kürdistan’da Şii ve Sünniler birlik ve beraberlik içerisinde kardeşçe yaşamaktadır.

Merivan şehri Cuma İmamı olan Ehl-i Sünnet alimlerinden Mustafa Şirzadi Tesnim Habere verdiği röportajda Vahdet Haftasını bütün İran İslam Cumhuriyeti Müslümanlarına ve Kürdistan halkına tebrik etti ve şu ifadelerde bulundu: ‘Vahdet haftası sadece bir hafta ve yıl ile sınırlı değildir. Bütün Müslümanların her zaman vahdet ve birlik içerisinde olması gerekir.

Gerçek bir vahdet içerisinde olmazsak, ihtilaflar oluşur. Bu yüzden bütün Müslümanların birbirlerinin onuru için çaba göstermeleri ve sorunların çözümü için adım atmaları gerekir.

Ümit ederim ki biz Müslümanlar da Müslümanlar arasında birlik ve beraberlik oluşturan İslam dini doğrultusunda hal ve hareketlerimizde ve davranışlarımızda vahdet içerisinde oluruz ve bunu bir slogan olmaktan çıkarmalı ve vahdeti uygulamalıyız.

Allah-u Teala Kur’an’da Müslümanlara birlik ve beraberliği emrediyor ve ayrılığa düşmelerini ve bölünmelerini yasaklıyor. Vahdet bir arada bulunduğumuzda, bir ses olduğumuzda ve bölünmelerden uzak durduğumuzda ortaya çıkacak ve kendini gösterecektir.

Resûl-i Ekrem kendi döneminde o cahil insanların arasında vahdet ve kardeşlik oluşturdu ve Medine’de hükümet kurduğu zaman 52 madde yazdı ve bu maddelerin çoğu vahdeti koruma üzerineydi ve bu değerli amacıyla eski inançsızlık ve düşmanlıkları kardeşliğe dönüştürmeyi başardı.

Biz hepimiz İslam alimi olarak vahdet istiyoruz ve Müslüman olan bir kişi Resûl-i Ekrem’in (s.a.v) davranışlarını örnek almalıdır. Kürdistan’da Şii ve Sünniler birlik ve beraberlik içerisinde kardeşçe yaşamaktadır.

Gerçek mümin birbirinin kardeşidir ve bu din kardeşliği nispi kardeşlikten daha sağlamdır. Kürdistan’daki Ehl-i Sünnet halkı da Şii kardeşleriyle birlikte kardeşçe, birlik ve beraberlik içerisinde yaşamaktadır. Çünkü hepimiz“La İlahe İllallah” kelimesinin şemsiyesi altındayız.

Kürdistan’da Şii ve Sünni kardeşliği çok iyi bir şekilde görülmektedir ve hatta cemaat namazlarında Şii ve Sünni yan yana saf tutmaktadır ve bu Kürdistan’daki vahdet örneklerinden biri olabilir.’

Cumartesi, 17 Aralık 2016 18:54

Yavuz Hırsız Ev Sahibini Bastırır

Bismillah

Suriye ordusu ve müttefik güçleri Halep şehrini dört yıl aradan sonra dış güçlerin hizmetindeki silahlı muhalif çetelerin işgalinden kurtardı.

Örfi ve uluslararası bütün sözleşme ve kurallara göre egemen bir devletin kendi toprak parçasından bir bölümünü düşmanlarının işgalinden kurtarması oldukça normal ve takdir edilmesi gereken bir durumdur.

Aynı durumu Osmanlı’nın Birinci Dünya Savaşından müttefikleriyle birlikte yenik çıkmasından sonra ülkemiz de yaşamış ve küçük bir bölüm hariç İngiltere, Fransa, İtalya, Yunanistan ve Rusya ile içerideki uzantıları tarafından işgal edilmişti. Sınırları Lozan anlaşmasıyla belirlenmiş bugünkü Türkiye halkın yıllar süren direniş ve mücadelesinden sonra ayakta durabilmişti.

Komşumuz Suriye ise 2011 yılında farklı saik ve nedenlerle yine başta ABD, İsrail, AB ve bölgesel müttefiklerinin kışkırtmasıyla bir iç savaşa sürüklenmişti. Bu ülkelerin her birinin Suriye üzerinde farklı hedefleri vardı; Batı, İsrail karşısında zayıf ve kontrol altında tutulabilecek ve bölgedeki öteki ülkelerde olduğu gibi kukla bir rejimle yönetilecek bir Suriye isterken, başını Suudi rejiminin çektiği Körfez ülkeleri Selefi/Vahabi düşüncesine dayalı bir hükümet kurmayı, AKP hükümeti ise İhvan-Türkmen kartını ileri sürerek bazılarına göre Sünni eksende, bazılarına göre ise ılımlı (Amerikancı olarak tanımlanabilir) İslam çizgisinde bir müttefik arıyordu. Ahmet Davutoğlu’nun deyimiyle bir asır önce ayrıldığımız kardeşlerimizle yeniden kucaklaşmak istiyordu.

Hepsinin bir ortak hedefi vardı; İşbaşındaki Esad Hükümeti devrilmeli, İsrail’in varlığı için tehlike oluşturan Direniş Cephesi dağıtılmalı ve başta Suriye ve Irak olmak üzere bölge haritası BOP denilen Amerikan projesi doğrultusunda yeniden dizayn edilmeliydi. En azından Irak ve Suriye’nin her biri üç ülkeye bölünmeliydi. Her iki ülkede de üç bölgenin adı belirlenmişti; Şiiler/Aleviler’e ait bölge; Sünniler’e ait bölge ve Kürtlere ait bölge.
Halep silahlı çetelerden kurtarıldı. Ama bu Suriye’de dış güçlerin çıkardığı iç savaşın bittiği anlamına gelmez. Stratejilerinin yenilgisini kabul etmeyenler kuşkusuz savaşı sürdüreceklerdir. Halep’in kontrol altına alınması önemli bir dönüm noktasıdır şüphesiz, sadece Suriye için değil bütün bir bölge için. Başta uluslararası siyonizmin kontrolündeki medya olmak üzere Suriye ordusunun bu başarısına dünya çapında gösterilen tepkiler de zaten başarının boyutlarının işaretidir.

Ülkemizde yandaş medyanın sanki bir merkezden düğmeye basılmış gibi aynı mezhepçi, kışkırtıcı ve saldırgan bir dil kullanarak bütün dini değerleri veülke maslahatını ayaklar altına almaları çok da yadırganmamalıdır. Çünkü bunlar için önemli olan insanların canı, malı, güvenliği değil kendi iktidarcı amaçlarıdır. Bu amaca ulaşamamaları veya bu amaçtan uzaklaşmaları bu çevrelerin tahammül edecekleri bir durum değildir.

Bu bağnaz, mutaassıp çevreler için insanın değeri olsaydı, iki yıldır kuşatma altında bulunan Fua ve Keferya şehirleri sivil halkının durumunu da bir defa olsun gündeme getirirlerdi. Suriye devletine karşı açıkca savaşan silahlı çetelerin kuşatılmasına üç hafta bile tahammül edemeyen bu bağnazlar adı geçen bölgede en az 70-80 bin sivil insanın hayatta kalmak için ihtiyaç duyduğu en zaruri gıda ve ilaç malzemelerinden bile mahrum bırakılmasına niçin tepki vermiyorlar? Bu mezhebi bağnazlık ve çılgınlık değildir de nedir?

Sadece ülkemizde böyle bir çılgınlığa başvurulduğu sanılmasın yukarıda saydığımız hedefler peşinde olan bütün ülkeler ve çevrelerin silahlı çetelere mersiyeler düzmelerinden yola çıkarak bunların insanları düşündüklerini sanmayın. BM Genel Sekreterinden tutun müstekbir dünyanın hizmetindeki bütün kurum ve kuruluşlar Halep’in kurtarılmasından dolayı yasa girmiş bulunuyorlar. Sebep bellidir; planları suya düşmüştür, uğursuz hedeflerine varmada başarısız olmuşlardır. Değindiğimiz üzere tepkilerinin şiddeti yenilginin derinliğini göstermektedir.
ABD’den Siyonist Rejime,Fransa’dan İngiltere’den Suudi rejimine ve bölgedeki öteki müttefiklerine kadar, ülkemizde ise yandaş medyanın ağız birliği ile Halep’in kurtuluşunu bir facia olarak nitelemeleri bir kere daha Direniş Cephesinin haklılığını gözler önüne sermektedir.

Sadece Suriye’de değil bütün bir bölgede müstekbir güçlere, yerli işbirlikçilerine ve uzantılarına karşı mücadelenin tek yolu direnişten geçer. 2006’da işgalci İsrail’e karşı Lübnan’da destan yazan Direnişin haklılığı ve gücü Halepte bir kere daha ispatlandı.

Yasal hükümete karşı halkı tahrik eden, iltica olmaya davet eden ve mülteciler arasından seçtiklerini eğitip, silahlandırıp bu ülkeye gönderenler ve yıllardır her türlü silah ve lojistik destek veren uluslararası güçler bu fiilerinden dolayı pişmanlık duyacakları ve bir devletin egemenlik hakkına saygı duyacakları yerde bir de yavuz hırsız misali bu devletin kendi şehrini, toprağını kurtarması karşısında çığlık atmakta, taşkınlık çıkarmaktadırlar.

Uyanık vicdanlar dünyanın hiç bir yerinde medyanın Suriye hakkındaki bunca yalan ve iftiralarına, kendi halklarını daha çok mezhepçiliğe, bağnazlığa sevketmelerine asla inanmayacak ve kabul etmeyecektir.
Alemlere rahmet olarak gönderilen Hz.Muhammed-i Mustafa’nın(sa) mübarek viladetlerini ve bu münasebetle rahmetli İmam Humeyni tarafından ilan edilen vahdet haftasını O eşsiz şahsiyetin izinde olanlara tebrik ederim. Umut edilir Müslümanlar insanlığın bu ortak değeri yüzü suyu hürmetine biraz düşünür ve taassubun, bağnazlığın her türlüsüne karşı tepkilerini ortaya koyar ve insanlık düşmanlarının uğursuz planlarını yenilgiye uğratırlar.

Ziya Türkyılmaz

Cumartesi, 17 Aralık 2016 18:43

‘Halep Protestosu Hükümetin Operasyonu’

Ankara ve İstanbul’da, Halep’in cihatçılardan alınması nedeniyle İran protesto edildi. CHP’li Mevlüt Dudu, protesto gösterilerinin hükümet eliyle yapıldığı görüşünde. Ankara Üniversitesi’den Atay Akdevelioğlu da İran’a karşı kendiliğinden bir refleks gelişmediğini söylüyor.
 
İran’ın Ankara Büyükelçiliği ve İstanbul Başkonsolosluğu önünde toplanan bazı gruplar, Halep’te muhaliflere yönelik operasyonlara tepki gösterdi. Ankara’nın artan tepkisiyle eş zamanlı olarak yapılan protesto gösterilerinde, hükümetle bağlantısı bulunan gruplar yer alıyor.

‘İRAN’A KARŞI KENDİLİĞİNDEN GELİŞEN BİR REFLEKS YOK’

Ankara Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden Yrd. Doç. Dr. Atay Akdevelioğlu da toplumda İran’a dönük özel bir düşmanlık bulunmadığını belirterek, Türkiye kamuoyunun kendiliğinden bu tarz bir tepki göstermeyeceğine dikkat çekti. Akdevelioglu’na göre söz konusu protestolar, hükümetin talebiyle söz yapılmış olabilir:

“Toplum kendi iç dinamikleriyle İran’a karşı bir tepki gösterme ihtiyacı duymaz, böyle bir refleks oluşmaz. Sadece İran’a karşı değil, Bağdat hükümetine karşı, Şam hükümetine karşı da…Türkiye’de böyle bir kamuoyu, kitlelerin kendiliğinden mobilize olması söz konusu değil. Günlük olaylar neticesinde, cari dış politikanın ihtiyacı doğrultusunda bir gün bir ülkenin büyükelçiliği önünde, öbür gün başka bir ülkenin büyükelçiliği önünde belli grupların, daha çok devletle ya da hükümetle ilintili grupların organize ettiği gösteriler olur.”

TÜGVA EL NUSRA KOMUTANINI DAVET ETMİŞTİ

Protesto gösterilerinde hükümete yakınlıklarıyla bilinen Türkiye Gençlik Vakfı, (TÜGVA) Genç Eksen, Öncü Nesil Derneği, Ankara İnanç Özgürlüğü gibi sivil toplum kuruluşları yer aldı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın yönetiminde yer aldığı TÜGVA, Aralık 2015’te tarihinde Osmangazi Üniversitesi’nde Suriye Türkmen Cephesi’nin ve El Nusra’nın komuta kademesindeki isimsiz cihatçının da konuşmacı olarak yer aldığı bir panel düzenlemişti. Duruma tepki gösteren öğrenciler ise gözaltına alınmıştı.

MEVLÜT DUDU: ALGI YÖNETME OPERASYONU

CHP Hatay Milletvekili Mevlüt Dudu olağanüstü hal ilan edildiğini ve en küçük gösterinin bile engellendiğini hatırlatarak, protesto gösterilerinin hükümetin ‘algı yönetme operasyonu’ olarak değerlendirdi. Dudu’ya göre hükümetin bu protesto gösterilerinden sonuç elde etmesi zor.

‘Halep düştü’ ifadesinin kullanılmasına da tepki gösteren Dudu, “Halep düştü ne demek? Halep kimin elindeydi de düştü? Biz onlara birlikte miyiz? Bu sorunun cevabı insanı dehşete düşürüyor. Halep daha önce IŞİD ve El Nusra’nın elindeydi” dedi.

‘DEVLETİN ÇIKARINA OLDUĞU SÖYLENİRSE KATILIM OLUR’

Kamuoyunun ‘gelişmeler ve arkasındaki güçler’ konusunda tespitler yaparak harekete geçmesinin zor olduğunu savunan Akdevelioğlu’na göre, toplumda İran’a karşı bir öfke de söz konusu değil:

 “Kendiliğinden, Türk halkının tepkisiyle ‘Halep’teki katliamlar, onun arkasında İran var; Musul’da olabilecek katliamlar arkasında İran var’ deyip Kayseri’de, Yozgat’ta, Tokat’ta insanların bunu dert edinip bu konuda bir şeyler yapalım diyeceğini beklemek gerçekçi olmaz. Sadece bugün yapılması gereken bir şey olduğu, Türk devletinin çıkarına bunun uygun olacağı söylenirse buna katılımlar olur. Ama o gün olur ve biter. Türk toplumunda derin bir infial var, İran’a karşı bir öfke, nefret içinde… Hayır. böyle şeyler yok.”

‘GERİLİMİN ASIL NEDENİ ABD’

Protesto gösterilerine özel bir anlam yüklenmemesi gerektiğinin altını çizen Akdevelioğlu, Ankara-Tahran hattındaki mezhepsel söylemlerin neden değil sonuç olduğunu ifade etti. İran-Türkiye ilişkilerindeki gerilimin, ABD’nin bölgeye müdahalesinden kaynaklandığını vurgulayan Akdevelioğlu, “Asıl neden ABD’nin Arap Baharı operasyonlarına Türkiye’nin de katılmış olması ve İran’da bunun yarattığı rahatsızlık. Tam da bundan hemen önce, Yıldız Savaşları projesinin uzantısı olan Malatya’daki radar konusunda bir gerilim yaşanmıştı, ilk kırılma orada oldu. Üstüne Arap Baharı projesi eklendiğinde ve Türkiye de o projeye katıldığında, AKP’yle birlikte ikinci altın çağa giren Türk-İran ilişkileri tam bir kaosa girdi. Dolayısıyla Şii-Sünni ekseni, mezhep çatışması, bunun Ortadoğu’daki yansımaları vs., aslında sonuç, neden değil” dedi.

Akdevelioğlu’na göre mezhepsel söylemler ‘çatışmanın ideolojik bir kılıfa sokulması çabası’.

Aََilesi olarak Hz. Muhammet (saa) ve İmam Caferi Sadık(a.s)’ın viladetleri münasebeti ile, başta Veliyyi Emri Müslimin’e, Müçtehitlerimize ve tüm Ehlibeyt âşıklarına tebrik arz  ederiz.

Muhammed b. Abdullah b. Abdulmuttalib b. Haşim (Arapça: محمد بن عبد الله; Muḥammad ibn ʿAbd Allāh ibn ʿAbd al-Muṭṭalib ibn Hāshim) (fil yılı/570 m. Mekke – Hicrî 11/632 m. Medine) İslam Peygamberidir. Ulu’l

Azm Peygamberlerinden ve Allah’ın son elçisidir. Kur’an en önemli mucizesidir. Tek tanrıcılık (Tevhit) inancının münadisi ve güzel ahlaka davetçi idi. Ayrıca hükümetin başı, yasa koyucu, sosyal reformcu ve savaş komutanı idi.

Müşrik Arabistan toplumunda dünyaya gelmesine rağmen, yaşamı boyunca putlara tapmaktan uzak durmuş, toplumda yaygın olan çirkin davranışlardan sakınmıştır. Kırk yaşında Allah tarafından peygamberliğe seçilmiştir. En önemli mesajı tevhide davet idi ve gönderilişinin nedenini güzel ahlakı tamamlamak olarak açıklamıştır. Mekke müşrikleri ona ve takipçilerine yıllarca işkence etmelerine rağmen ne kendisi ve ne de takipçileri İslam’dan el çekmemişlerdir. Mekke’de on üç yıl davetin ardından, Medine’ye hicret etmiştir. Onun Medine’ye hicreti İslam tarihinin başlangıcıdır. Medine’de müşrikler tarafından çok sayıda savaşlarla karşı karşıya kalmış, ama sonunda son zafer Müslümanların olmuştur.

Hz. Peygamberin (s.a.a) çabaları ile Arap cahiliyet toplumu, kısa bir sürede tevhit toplumuna dönüşmüş ve hayatta olduğu dönemde Arabistan yarımadasının neredeyse tamamı İslam dinini kabul etmişti. O günden günümüze kadar İslam’ın yayılışı sürmekte ve bugün İslam evrensel bir dine dönüşmüştür. Hz. Peygamber (s.a.a) Müslümanlara kendisinden sonra Kur’an ve Ehlibeyte (a.s) sarılmalarını ve onlardan ayrılmamalarını istemiş ve Gadir vakası gibi çeşitli etkinlik ve ortamlarda İmam Ali’yi (a.s) kendi yerine halef ve ardıl olarak atamıştır.

Hayatı

Hz. Muhammed’in (s.a.a) biyografisi hakkında, tarihi metinlerde çok sayıda açık haber ve raporlar yayınlandığından yaşamındaki olay ve gelişmeleri öteki peygamberlerle kıyaslayacak olursak onunkinin daha dakik ve tam olduğunu ileri sürebiliriz. Buna rağmen öteki tarihi karakterlerde de olduğu gibi Onun yaşamının tüm ayrıntıları tam olarak açık değildir ve bazen belirsizlik ve uyumsuzluk görülebilmektedir. (Bkz. Peygamberin yaşamı hakkında bilgi edinmek için kaynaklar) Bu ihtilaf ve uyumsuzluklara rağmen yine de Onun yaşamı hakkında açık bir tasvir sunulabilir.

>>YAZININ DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ<<

İmam Cafer Sadık (as)’ın  Kimlik bilgisi

Adı :CAFER

Künyesi:EBU ABDİLLAH

Lakabı: SADIK

Baba adı : MUHAMMED (as)

Anne adı: çMMç FERVE

Doğum yeri: Medine

Doğum tarihi: 17 R.Evvel 83 hk.

Peygamber”e (s.a.a) olan yakınlığı: Torunu

şehadet yılı :25 şevval 148 hk

şehadet yeri : Medine

şehadet sebebi : Abbasi halifelerinden Mensur-i devanıki”nin zehirlemesi

Çocukluk dönemi

İmam Sadık (a.s.) sevgili dedesi İmam Zeyne”ül Abidin (a.s.)”ın  hayatta bulunduğu dönemlerde dünyaya geldi; ve geceleri aziz sevgili dedesi ve  ninesinin Kur”an tilaveti, duaları ve münacatlarına şahit olarak yetişti. Babası İmam Muhammed Bâkır’ın (a.s) türlü hadiseler ve zorluklarla geçen hayatında ona daima destek verip yardımcı oldu. Babasıyla birlikte defalarca hacca gitti. şam yolculuğu sırasında ve gaddar Emevi halifesi Hişam”ın zulüm sarayında da babasını yalnız bırakmadı.

İmam Sadık (as)”ın hayatının ilk kısmı Abbasilerin Emevi devletini yıkmak için gizli davet dönemi denilen döneme raslamaktadır, bu dönemde Abbasiler halkı çeşitli sloganlarla Ehlibeyt”e davet etmektedir. Ama Ehlibeyt”ten kasıtları, gerçete Beni Haşim”den olan Peygamberin soyu değildir.

İmam Sadık`ı hem kıyamdan önce ve hemde kıyamdan sonra hedeflerine alet etmek için uğraşmışlardır ama İmam (as) onların siyasetini bildiği için buna alet olmamıştır.

İmamet Dönemi

İmam Sadık”ın  imameti döneminde, İslam ülkelerinde çeşitli kıyamlar özellikle çmeyye oğullarının hükümetini yıkma amacıyla düzenlenen kıyamlar, çmeyye oğullarını hilafetten düşürüp, soylarını kesmekle sonuçlanan kanlı savaşlar ve beşinci İmam”ın yirmi yıl İslam ve Ehl-i Beyt öğretilerini yayması sonucunda meydana gelen ortam, altıncı İmam”a İslami bilgileri yaymak için daha münasip bir zemin hazırladı.

Altıncı İmam, çmeyye oğulları hilafetinin son zamanlarına ve Abbas oğulları hilafetinin ilk zamanlarına rastlayan imameti devrinde hazırlanan fırsatları elden kaçırmayıp dini öğretileri geniş alanda yaymaya başladı. çeşitli aklî ve naklî fenlerde bir çok ilmi şahsiyetler eğitti. Bunların başlıcaları şunlardır: Zürare, Muhammed b. Müslim, Mümin-i Tak, Hişam b. Hakem, Eban b. Teğlib, Hişam b. Salim, Hüreyz, Hişam-i Kelbi Nessabe, Cabir b. Hayyan-i Sufi (kimya alimi) hatta Ehl-i Sünnet alimlerinden olan Süfyan-ı Sevri, Hanefi mezhebinin reisi Ebu Hanife, Kadı Sekuni, Gazi Ebu”l Bahteri gibiler onun öğrenciliğini yapmakla övünüyorlardı. (Hazretin eğitim merkezinden dört bin mühaddis ve bilginin mezun olduğu meşhurdur.) İmam”ın bu ilmi inkılabını farkeden Mensur halkı Ehlibeyt”ten uzaklaştırmak için diğer Ehlisünnet alimlerine değer verip onların reklamını yapmıştır.

Abbasi halifelerinin en zalim ve rezillerinden olup zorbalık, hile ve baskı oluşuyla tanınan Mansur Devaneki İmam Sadık’ı (a.s) sürekli sıkı şekilde gözaltında tutuyor, casusları vasıtasıyla İmam’ın (a.s) her hareketini denetlemeye çalışıyordu. İmam’a sırf eziyet etmek ve birkaç defasında da onu şehid etmek niyetiyle Medine’den şama getirtmiş, ama henüz ilahi takdirin vakti dolmadığından, hiçbirinde başarılı olamamış ve iğrenç emelini gerçekleştirememişti.

Ancak İmam Sadık (a.s) imametinin son yıllarında Abbasi halifesi Mansur”un baskılarına maruz kalarak zor günler geçirdi. çmeyye oğulları tarafından şii seyyitlere yapılmayan zulümler Abbasiler eliyle yapıldı. Onun emriyle şiiler grup grup yakalanıp, karanlık hapislerde işkencelerle hayatlarına son verildi. Bir kısmının başını kesip bir kısmını diri diri toprağa gömdürdü. Bazılarını binaların temeline yahut duvarların arasında bırakarak saraylar yaptırdı.

Mansur, altıncı İmam”ın Medine”de yakalanmasını emretti. (Daha önce Abbasi halifesi Seffah”ın emriyle de yakalanıp Irak”a götürülmüştü. Ondan daha önce beşinci İmam”la birlikte Dimeşk”e götürülmüştü).

Şehadeti

Bir süre İmam”ı göz altında sakladılar. Defalarca onu öldürmek istediler ve ihanetler ettiler. Bilahare Medine”ye dönüş iznini verdiler. İmam Medine”ye döndü. Denilebilir ki geri kalan ömrünü takiyye ve inzivada geçirdi. Sonunda Mansur”un emriyle zehirlenip şehit edildi.

Cumartesi, 17 Aralık 2016 18:11

İmam Hamanei’nin Perspektifinden Vahdet

İmam Hamanei: “Düşman İslami hareket karşısında kendisini güçsüz hissediyor. Bu yüzden de psikolojik savaşlara, çeşitli saldırılara ve Müslüman ülkeleri birbirine karşı kışkırtmaya yöneliyor.”
 
Bir asırdan fazla bir süredir, İslam İnkılabı’nın öncülüğünü yapan alimler, İslam dünyasında Müslüman saflarında vahdetin gerektiğini ve buna karşılık olarak, dünya müstekbirlerinin bölücü hilelerini, saldırılarını ve hakimiyet peşinde olduklarını anladılar. İslam ülkelerini bu konu hakkında bilgilendirdiler.

İslami vahdet, İslam İnkılabı’nın ilk günlerinden itibaren İmam Humeyni’nin (r.a) liderliğinde takip edildi. Bu konu Ehlibeyt İmamları’nın sünneti doğrultusunda vurgulandı ve bu konuya önem verildi. İnkılabın zaferinin ardından ve İslami hükümetin kurulmasıyla birlikte milli ve uluslararası birlik ve dünya müstekbirleri ile mücadele, İran İslam Cumhuriyeti anayasasında yer aldı. Vahdetin gerekliliği ve vahdetin oluşması için ortam hazırlanması gibi konular İmam Humeyni (ra) ve İmam Hamanei tarafından her yıl çeşitli münasebetlerde beyan edildi ve açıklandı.

“İmam Hamanei’nin Perspektifinden Vahdet ve Ortak Görüş” başlıklı kitap Ali Rıza Berayeş tarafında kaleme alınmış olup Emir Kebir yayınları tarafından basılmıştır. Söz konusu kitap ilk kez bu yıl yayınlanmıştır.

Bu kitabın özelliklerinden biri, daha fazla kişi tarafından okunabilmesini sağlayacak olan, konuları genel ve ayrıntılı olarak kategorilemiş olması ve ince olmasıdır. Kitap 80 sayfadır ve içerisinde İmam Hamanei’nin açıklamaları hiçbir müdahalede ve açıklamada bulunulmadan yer almaktadır. Kitap genel olarak 6 bölümden oluşmaktadır ve bu bölümler şunlardır: Vahdetin anlamı, vahdetin ve ortak görüşün önemi ve vahdetin önündeki engeller, tefrikanın nedenleri, vahdete ulaşma yolları, vahdetin ve ortak görüşün sonuçları ve son olarak ta vahdet öncülüleri.

İmam Hamanei’nin söz konusu kitabının ikinci bölümünde yer alan Vahdet’e ilişkin önemli açıklamalar şu şekilde:

 İslam dünyasının temel ve stratejik meselesi

* Bu işin amacı, gerekli ve doğru bir slogan olan ve benim geçmişten beri inandığım ve düşündüğüm ve taktiki bir konu değil de stratejik bir konu olarak gördüğüm, Müslümanların birliği sloganıdır. Maslahat Şii olmayanlarla da ilişki halinde olmamızı gerektirmektedir. Yavaş yavaş zihni ve etnik ayrımlar azaltılmalı ve ortadan kaldırılmalıdır. Çünkü bu ihtilaflar düşmanlara hizmettir.

* İslam’ın esaslarından biri Müslümanların birliği ve kardeşliğidir.

 و اعتصموا بحبل‌الله

“Hep birden Allah’ın ipine sımsıkı sarılın” ortak noktalara da sıkıca sarılmalısınız.

*Vahdet, birlik ve söz birliği asıl şartlardandır.

*Bu konulardan daha önemli olan diğer bir husus ise, İslam dünyasının bölünmüşlüğüdür ve bu büyük bir acıdır. Belki de asıl sorun buradadır. İslam ülkeleri birbirinden ayrılmıştır. Yüzyıla yakın bir süredir bazı eller nasyonalist duyguları İslam ülkelerinde güçlendirmektedir.

Yüce hedef ve bizim ilahi görevimiz

 *Bugün İslam dünyasında vahdet ve birlik yüce bir hedeftir.

*Bizim görevimiz ve mesajımız, işgalcilerin yaptıkları karşısında konuşmaktır. Yani Müslümanların kalplerini dünya çapında birbirine yaklaştırmak, onları tevhit ve İslam bayrağı altında bir araya getirmektir.

Kesin bir görev

 *İslam birliği ve vahdeti bugün kesin bir görevdir ve bilge ve müşfik kişilerin işbirliği ile bu yolda fiili olarak bir ilerleme kaydedilebilir.

 Yüz nedenle vaciptir

 *Müslümanlar arasında vahdetin yüz nedenle vacip ve yüz nedenle de mümkün olduğunu iyi bir şekilde anlamak gerekir.

Rivayetlerde bu konu vurgulanmıştır

 * Davranışları edepli ve İslam adabına uygun olan Mescid-i Haram ya da Mescid-i Nebi ya da Baki’deki bir hacının davranışları insani, Kur ’ani, mütevazi, muhabbet ehli, başkalarına ihanet etmeyen, tefrika değil birlik ehli olan bir kişinin davranışlarıdır. Bizim rivayetlerimizde İmamlar (a.s) zamanında Ehl-i sünnetin cemaat namazlarına katılmanın sevabı hakkında o kadar çok rivayet vardır ki, rivayetlerde, Mescid- Haram’da onların arkasında namaz kılan kişi, sanki Peygamber’in (s.a.v) arkasında namaz kılmış gibidir buyurulmaktadır.

Bu yani ne anlama gelmektedir? Tabi ki İmam Sadık (as.) o cemaat imamının namazını Peygamber’in (s.a.v) namazıyla kıyaslamamaktadır. İmam şunu söylemektedir: Onun arkasında namaz kılın. Bu yani ne demektir? Bu şu demektir: Bu vahdetin göstergesidir. Fiili olarak vahdeti göstermektedir. Bu yüzden İmam Humeyni (ra.) bütün İranlı hacılara Mescid-i Haram ve Mescid-i Nebi’de cemaat namazlarına katılmaları tavsiyesinde bulunmuştur.

Allah’ın, nebilerin, evliyaların ve meleklerin rızasını sağlar

 *Dünyada tek tek gösterebileceğimiz vahdet düşmanları kimlerdir? Vahdet taraftarları kimlerdir? Acaba Allah-u Teala, melekler, nebiler ve evliyalar vahdet ve birlikten mutlu oluyorlar mı? Bu soruların cevabını bütün Müslümanlar arasındaki ortak İslami ve dini normal bir vicdanla anlamak mümkündür.

İyi ve uygun olan bir şey bininci kez bile vurgulanmalıdır

 * Düşman İslami hareket karşısında kendisini güçsüz hissediyor. Bu yüzden de psikolojik savaşlara, çeşitli saldırılara, Müslüman ülkeleri ve halkı birbirine karşı korkutmak ve birbirlerine karşı propagandalarda bulunmak gibi eylemlere yöneliyor. Çözüm yolu İslam dünyasının vahdet ve birliğinin korunmasıdır. Ben bir kez daha, yüzüncü ve bininci kez İran halkı adına tüm dünyadaki bütün Müslüman kardeşlerime, Arap, Acem, Şii ve Sünni olmak üzere çeşitli bahanelerle Müslümanlar arasında bölücülük çıkarmaya çalışan ortak düşmanlarının kuklası ve oyuncağı olmamaları için birliklerini korumalarını tavsiye ediyorum.

 Tüm Hac ritüellerinin başı

*İbrahimi Hac yani tevhit ve birliğe doğru hareket ve bütün hac merasiminin başı ve sloganı olan Muhammedi Hacdır.

İslam dünyasının bugünkü ihtiyacı

 *İslam Dünyasının bugün her zamankinden daha fazla olarak birlik ve beraberliğe ve Kur’an’a sarılmaya ihtiyacı vardır. Öte yandan İslam dünyasının izzet, iktidar ve gelişim için kapasiteleri eskisinden çok daha fazla aşikâr hale gelmiştir ve İslam ümmetinin yeniden onarılması ve azametini yeniden kazanması, bugün dünya genelinde gençlerin isteğidir. Müstekbirlerin iki yüzlü söylemleri ve Müslüman ümmetler için besledikleri kötü niyetleri yavaş yavaş ortaya çıkmıştır.

*Bugün İslam dünyası maddi, insani, fikri ve tarihi kaynaklar bakımından dünyadaki en büyük mecmualardandır ve her zamankinden daha fazla olarak vahdete ve yakınlığa ihtiyacı vardır.

Bütün her yerde ve bütün şartlarda çok önemli bir konu

 *Müslümanlar arasındaki vahdet, birlik ve Müslümanlar arasındaki kardeşçe ilişkiler bütün şartlarda ve her yerde önemlidir.

*Biz sadece İslam İnkılabı’ndan sonra değil, İnkılaptan önceki yıllarda da Şii ve Sünnilerin birbirlerine yakınlaşması ve vahdetin öneminin herkese aşikar olması için çaba gösterdik.

*Vahdet ve İslam birliği konusunun mana bulduğu yer burasıdır. Bakın bu konu ne kadar önemlidir! Bakın bu konu İslam dünyasının yarını için ne kadar önem taşımaktadır! Bu üzerinden kolaylıkla geçilecek bir konu değildir. Hepimiz kendimizi bu sözün muhatabı kılmalıyız. Ben bu sözü, Ehl-i Sünnet mensupları, Şiiler, yazarlar, şairler, matbaacılar ve toplum arasında bir yere sahip olanlar olmak üzere herkese söylüyorum. Herkes bu gerçeği bilmeli ve düşmanlarını tanımalıdır. Düşmanın kendi başına saflarınızda yer almaması konusunda dikkatli olun. Düşmana saldırmak yerine kendinize saldırmayın ve bu konuda da dikkatli olun. Zamanın alimi olun. Yani savaşta dostunuzu ve düşmanınızı tanıyın. Bunlar çok önemlidir.

Çok zor elde edilen şey

 *Dünyanın neresinde olursa olsun Şii ve Sünni alimler dikkatli olmalıdır. İran’daki bu vahdet ve birlik çok zor kazanılmıştır. Dünyada bu vahdet söylemleri zor yer bulmuştur. Bunu kolay bir şey zannetmeyin! Ne zaman ve kim olursa olsun, bunu kırarsa ihanet etmiştir.

Herkesin bağlı kalması gereken bir konudur

 *Kültürel yetkililer, yazarlar ve alimler bölücülük çıkaran ve tefrikaya sebep olacak konuları gündeme getirmekten sakınmalıdır. Hem Şii, hem de Sünni bu konuda birlik içerisinde olmalıdır. Alimlerden, elit ve siyasi kişilerden zamanın tehlikelerini ve Müslümanlar arasındaki birliğin önemini ve bu birlik ve beraberliği kırmaya çalışan düşmanın komplolarını anlamaları beklenmektedir.

* Şii ve Sünniler İslam mezheplerini yakınlaştırma konusunda birlik içerisinde olmalı ve karşılıklı sevgi ve kardeşlik ilişkilerini desteklemelidir.

Ciddi bir mesele

 *Müslümanlar arasındaki vahdet ve birlik önemli bir konudur. Bu konuya böyle bakılmalıdır. Bu konuda geç kalınan her gün, İslam dünyası bir gün daha zarar görmüş demektir ve bu bir günler bazen o kadar önemlidir ki bir ömür etki bırakmaktadır. Geç kalınmasına izin vermemeliyiz.

*Bugün  «انما المؤمنون اخوه فاصلحوا بین اخوایکم» (Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin.) ayeti çok ciddi bir konuya değinmektedir. Bugün dünyada Müslüman ülkeler bu zati zaaf içerisindedir ve bu bölücülük ve tefrikadan kaynaklanmaktadır.

*Biz vahdet konusunda ciddiyiz. Biz Müslümanlar arasındaki vahdetin de tanımını yaptık. Müslümanların vahdeti bulundukları mezhepten ve inançtan vazgeçmeleri demek değildir. Müslümanlar arasındaki vahdetin iki anlamı daha vardır ve bunun ikisi de sağlanmalıdır: İlk olarak, İslam’ın çeşitli mezhepleri, İslam düşmanları karşısında gerçek anlamda birlik ve beraberlik ve iş birliği içerisinde olmalıdır. İkinci olarak, Müslümanlar arasındaki çeşitli mezhepler birbirine yakınlaşmaya, karşılıklı anlaşma ve uyum sağlamaya ve fıkhi mezhepleri karşılaştırarak birbirine tatbik etmeye çalışmalıdır. Alimlerin ve fakihlerin, alimce ve fıkhi olarak konuşulduğunda az bir değişiklikle iki mezhebinde fetvasını birbirine yakın kılacak birçok fetvası bulunmaktadır.

İmam Humeyni’nin (ra) ideali

 *İmam Humeyni’nin (ra) beyan ettiği büyük idealler şunlardır: ‘Dünya müstekbirleriyle mücadelede ne doğu ne batı olarak ifade ettiği orta yolu koruma, gerçek bir bağımsızlık konusunda vurgu, toplumun tam anlamda kendine yetebilmesi, dini ilkelerin ve İslami fıkhın tam anlamda korunması ve vahdet ve birliğin sağlanması.

İmam Humeyni (ra) vahdet konusunda o kadar vurguda bulunuyor ki, bunun duygusal değil, akli bir konu olduğunu, diğer mezheplerin kutsallarına hakarette bulunan ve diğer mezheplere şiddetle davranan bir kişinin her kim olursa olsun vahdete zarar verdiğini belirtiyor.

Düşmanın zaafı ve korkusunun nedenleri

 *İnkılabın en önemli ve temel sloganlarından biri, dünyanın her tarafında Müslümanlar arasında vahdet sağlamak, zalim ve işgalci güçlerin Müslümanlar üzerindeki baskılarını kırmaktır.

 İhtilaf yaratmak haram ve kanunlara aykırıdır

 *Her kim bilgisizlik, gaflet ya da bazen bilerek Ehl-i Sünnet’in kutsallarına hakaret ederse, bu davranış haram ve kanunlara aykırıdır.

Bölücü hareketler tarihi bir günahtır

 *Bugün İslam dünyasında yapılan bütün bölücü hareketler tarihi bir günahtır.

Bölücülük İslam dünyasını öldüren bir zehirdir

 *İslam dünyasının öldürücü zehri bölücülük ve tefrikadır. Bu tefrika ülkeleri ve kalpleri birbirinden ayırmaktadır.

Ayetullah Burucerdi zamanında Mısır’da bazı Ehl-i Sünnet alimlerinin büyükleri ihtilafları bir kenara bırakma kararı alarak, bırakalım Sünni, Sünni olarak, kalsın, Şii de Şii olarak kalsın ve herkes kendi inancını yaşasın ama birlik içerinde olsun dediler. Kur’an Peygamber’in (s.a.v) diliyle Hristiyanlara şöyle söylemektedir:

«تعالوا الی کلمه سواء بیننا و بینکم الا نعبد الا الله و لا تشرک به شیئا»

“Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin: Yalnız Allah’a ibadet edelim. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım.”

Kur’an böyle buyururken, Müslüman mezheplerin, bir Allah, bir Peygamber, bir Kuran, bir kıble ve bütün diğer ortak noktalara rağmen, ihtilafların bulunduğu birkaç noktayı düşmana bir araç olarak vermeleri ihanet değil mi? Bu konuda Şii olsun Sünni olsun ihmalde bulunan bir kişi Allah nezdinde yargılanacaktır.”

Cumartesi, 17 Aralık 2016 17:51

İran’dan İngiltere’ye uyarı

İngiltere Büyükelçisi’nin Tahran’da bulunmadığı nedeniyle bu ülkenin maslahatgüzarı Dışişleri Bakanlığına çağrılıp uyarıldı.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasımi, “İngiliz yetkililerin, İran’ın Suriye krizindeki rolüne ilişkin mantıksız açıklamaları doğrultusunda, İngiltere Büyükelçisi’nin Tahran’da bulunmadığı nedeniyle Batı Avrupa Genel Müdürlüğü bu ülkenin maslahatgüzarını Dışişleri Bakanlığına çağrıp üst düzey yetkililerinin gerçek dışı açıklamalarıyla ilgili İran’ın itirazını bildirerek, bunların Suriye'deki insani durum ve uluslararası barış ve istikrara yönelik yıkıcı etkiye sahip olduğu konusunda uyarıda bulundu” dedi.

Kasımi ayrıca bunları da sözlerine ekledi: Bu görüşmede ülkemizin Dışişleri Bakanlığı yetkilisi İran’ın Suriye’de barış ve istikrarın kurulması ve Suriyelilere insani yardımların ulaşılması yönde uyguladığı politikalarına işaret ederek, İngiltere Hükümeti’nin teröristlere verdiği desteğin derhal durdurulması gerektiğinin altını çizdi.

 

Burucerdi:İngiltere, İran-Arap ülkeleri lişkilerini zedelemeye çalışıyor

İslami Şura Meclisi Milli Güvenlik Komisyonu Başkanı Burucerdi, İngilizlerin İran ve Arap ülkleri arasındaki ilişkileri zedelemeye çalıştıklarını belirtti.İran İslami Şura Meclisi Milli Güvenlik Komisyonu Başkanı Alaaddin Burucerdi, İngiltere Başbakanı ve Dışişleri Bakanı’nın ileri sürdükleri İran karşıtı son iddialar ve söylemlere yönelik değerlendirmelerde bulundu.

Burucerdi, İngiltere yönteiminin İran’a karşı uyguladığı politikaya işaret ederek, “İngilizler, ülkemizde İslam İnkılabı’nın zaferinden itibaren İran ve komşu ülkeleri ve özellikle de Arap ülkeleri arasındaki ilişkileri zedelemeye çalışmıştır” dedi.

“Onlar amaçlarına ulaşabilmek için bölgedeki askeri üslere yerleşme ve silah satışlarını arttırma yöntemini uygulamıştır. Maalesef İngilizler bu yöntemle Bahreyn’de bir askeri üsse yerleşebildiler” diyen İranlı yetkili, İngilizlerin böyle etkileyici propaganda sayesinde hem milyarlarca dolar silah sattığını hem de Arap ülkelerinin yaşadığı zaafiyeti kendi lehine kullandıklarını dile getirdi.

İslami Şura Meclisi Milli Güvenlik Komisyonu Başkanı, “Kanaatimce bu tür girişimler bölgenin huzur ve istikrarına herhangi bir fayda sağlamayacaktır ve Arap ülkelerinin egemenliklerine dahi aykırıdır. Zira ki, Araplar kendi ülkelerine ait askeri üssü yabancılara verdikleri zaman askeri üssün gerçek sahibi de yabancılar olacaktır” açıklamasını yaptı.

Son olarak İranlı yetkili, “Arap ülkeleri şunu bilmelidir ki, İran’ın izlediği dış politika bölgedeki ülkelerle huzur ve barış içinde yaşamaktır. Bu nedenle Amerika ve İngilizlerin hile ve entrikalarına uymamaları gerekir” şeklinde konuştu.  

30. Uluslararası Tahran Vahdet konferansı "Vahdet ve Tekfiri Akımlara karşı Mücadele Zarureti" başlığı altında düzenlenmektedir. Bu konferansı İslam Mezheplerini Yakınlaştırma Genel Kurul Üyelerinin yanı sıra dünyanın en az 50 ülkesinden din alimi ve fikir adamı katılmaktadır.

Müslümanların içerisinde tefrika çıkarılmasında Tekfiri akımların rolü, ayrıca, tekfiri örgütler vasıtasıyla İslam dünyasının parçalanmasında sömürgecilerin rolü, Filistin meselesinin canlı tutulması önünde tekfiri tehlike, Filistin'in kurtarılması yönünde İslam ümmetinin seferber edilmesi önünde tekfiri engel ve Siyonist düşmanın tekfiri akımları kötü amaçlı kullanması 30. Tahran Uluslararası Vahdet Konferansının ana başlıklarını oluşturuyor.

İslam Mezheplerini Yakınlaştırma Kurumu Başkanı Ayetullah Muhsin Eraki, geçtiğimiz salı günü katıldığı bir basın toplantısında, Uluslararası Vahdet konferansının Tahran'da düzenlenmesinin, düşmanlar karşısında İslam dünyasının birlik ve dayanışmasına bir örnek olduğunu bildirdi.

Ehli Sünnet yüce İslam Peygamberi Hz. Muhammed (saav)in veladetini Rebiul Evvel'in 12’sinde kabul ederken Şiiler 17 Rebiul evvel olarak kabul etmekteler ve İran İslam Cumhuriyetinin kurucusu rahmetli İmam Humeyni bu iki günü birleştirici haftaya vahdet haftası ismini vermiş ve o tarihten itibaren her yıl muhtelif etkinliklerle bu gün kutlanmaktadır.

Ruhani: Hem Şii hilali, hem Sünni üçgeni yersiz ve yanlış bir sözdür/İran İslam vahdetini kurmaya çalışıyor ya diğerleri... niye

30. Uluslararası İslamî Vahdet Konferansı Cumhurbaşkanı Ruhani’nin konuşması ile çalışmalarına başladı.

Ruhani konuşmasında İslam düşmanlarının bazı müslümanları sapkın düşüncelere çekmelerini büyük facia niteledi.

Batılı zorbaların Irak, Suriye, Yemen, Afganistan ve Pakistan gibi ülkelerde insanlara kalkınma yerine yıkım getirdiklerini belirten Ruhani, bu durumdan Batılı güçler ve sömürücüler birinci derecede ve teröristlere para ve silah desteği sağlayan bazı bölge ülkeleri ikinci derecede sorumlu olduklarını kaydetti.

Ruhani ayrıca hem Şii hilali ve hem Sünni üçgeni gibi tabirlerin yersiz ve yanlış olduğunu belirterek, Sünni ve Şii birbirinin kardeşi olduğunu, gençlerin uyandırıp vahdet tohumları ekmek gerektiğini vurguladı.

İnkılap Rehberi Imam Hamanei, “Ortak ve kapsamlı bir şekilde Siyonistlere karşı mücadele şartıyla gelecek 25 sene içerisinde Siyonist rejim diye bir şey kalmayacaktır” dedi.

İran İslam İnkılabı Rehberi Imam Hamanei, bugün öğlen saatlerinde Filistin İslami Cihat Hareketi Genel Sekreteri Ramazan Abdullah ve beraberindeki heyeti kabul etti.

Bölgedeki sorunların büyük şeytan ve mustekbir Amerika’dan kaynaklandığını belirten Imam Hamanei, küçük şeytanların da bölgede kriz çıkarmak için  müdahalelerde bulunduğuna daikkat çekerek, “Onların bütün hedefi dünya kamuoyunda Filistin meselesinin devre dışı bırakılıp unutulmasıdır” dedi.

İnkılap Rehberi, “İran İslam Cumhuriyeti, bölgedeki bazı sorunların üzerine yoğunlaştığına rağmen yine de her zaman Filistin’in İslam dünyasının en önemli meselesi olduğunu apaçık şekilde ilan edip bu bağlamdaki görevlerini de yerine getirmektedir” beyanında bulundu.

Dünya kamuoyunda Filistin meselesinin unutulmaması için “Filistinli gruplar, düşünürler ve Arap yazarlar”ın görevlerine işaret eden Imam Hamanei, İslam dünyasında Filistin konusuna ilişkin diyalog ve düşünce ortamı oluşturmak için oldukça çaba sarfedilmesi gerektiğine vurgu yaptı.

Amerika ve bölgedeki yandaşlarının farklı olaylara yol açmakla mezhep konusunu mevcut krizlerle ilişkilendirmeye çalıştıklarını kaydeden İslam İnkılabı Rehberi, “Bu propagandaların aksine Halep ve Musul’un Sünni halkı, cinayetkar tekfirciler tarafından katliam ediliyor. Dolayısıyla da söz konusu krizlerin Şii ve Sünni ile hiçbir ilgisi yoktur” değerlendirmesinde bulundu.

İnkılap Rehberi, “Bölgenin en önemli konularından biri DEAŞ, Nusra Cephesi ve diğer terör örgütlerine karşı kapsamlı mücadele gerekliliğidir. Zira ki başka taktirde tekficilerin sürekli krizlere yol açmaları nedeniyle Filistin meselesi gündemden çıkabilir” ifadelerini kullandı.

Tekfircilerin Filistin’e nüfuz etmesine karşı mücadele edilmesi gerektiğini vurgulayan İslam İnkılabı Rehberi, “Bu grupların amacı fitne çıkarmaktır. Onlara uyanıklı bir şekilde ciddiyetle karşı çıkılmalıdır” dedi.

Filisin’in genç bir nüfusa sahip olduğuna da dikkat çeken İnkılap Rehberi Imam Hamanei, Batı Şeria’nın önemine de işaret ederek, “Bundan önce de söylediğimiz gibi Filistin halkı başta olmak üzere bütün müslümanların ortak ve kapsamlı bir şekilde Siyonistlere karşı mücadele etmesi şartıyla gelecek 25 sene içerisinde Siyonist rejim diye bir şey kalmayacaktır” şeklinde konuştu.

Barack Obama, İran’a karşı yaptırımların uzatılmasını öngören tasarıyı imzalamayarak, bu tasarının yasaya dönüştürülmesine yol açtı.

Beyaz Saray’da son günlerini geçirmekte olan ABD Başkanı Barack Obama, “ISA” olarak tanınan İran’a karşı yaptırımların uzatılmasını öngören tasarıyı imzalamayarak, bu tasarının yasaya dönüştürülmesinin yolunu açtı.

Böylece ABD başkanı, bu tasarıyı imzalamadan onun yasallaşmasına neden oldu.

Beyaz Saray Sözcüsü Josh Earnest de konuya ilişkin yaptığı açıklamada, "Obama nükleer anlaşma kapsamında İran’a karşı tüm yaptırımların azaltılması için yeterli güce sahiptir" iddialarını ileri sürdü.

ABD Anayasası’na göre ABD Başkanı, Senato’nun tasarılarını imzalamak veya veto etmek için 10 günlük bir zamana sahiptir, fakat bu süre içinde önerilen tasarıyı imzalamazsa onun yasaya dönüşmesine neden oluyor.

 

Ruhani, nükleer anlaşmayla ilgili talimatı verdi

İran Cumhurbaşkanı, nükleer anlaşmanın ABD tarafından ihlali doğrultusunda Dışişleri Bakanı ve Atom Enerjisi Kurumu Başkanı’na iki ayrı mektup gönderdi.İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif ve Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Ali Ekber Salihi’ye gönderdiği ayrı ayrı mektuplarda şunlar yer alıyor:

ABD Hükümeti’nin nükleer anlaşmaya ilişkin yükümlülüklerini ihmal etmesi ve son zamanlarda anlaşmanın ihlali olarak sayılan “ISA” yasasının uzatılması doğrultusunda, Yüksek Milli Güvenlik Konseyi ve Nükleer Anlaşma Denetleme Heyeti’nin yönergelerinin uygulanması için Dışişleri Bakanlığı'na bu anlaşmanın ihlaliyle ilgili, gerekli uluslararası ve hukuki takip işlemlerinin sağlanması ciddiyetle emr ediliyor.

Ayrıca İran Atom Enerjisi Kurumu’nun da bu yönde, İran İslam Cumhuriyeti’nin uluslararası yükümlülükleri çerçevesinde barışçıl nükleer programının alttaki görevler kapsamında geliştirilmesine çalışması emr ediliyor:

1. Deniz taşımacılığı alanında kullanmak üzere bilgi ve araştırma merkezlerinin işbirliğiyle ileriye dönük nükleer programının tasarımı ve yapımının planlanması.

2. Bilgi ve araştırma merkezlerinin işbirliğiyle ileriye dönük nükleer programında kullanmak üzere yakıt üretiminin tasarlanıp incelenmesi.

3. Yukarıdaki maddelerin uygulanmasıyla ilgili en fazla üç ay içinde program takviminin Cumhurbaşkanlığı'na iletilmesi.

İran Milli Yüksek Güvenlik Konseyi Sekreteri, Halep’in kurtarılmasını Allah'ın mazlumlara zalimlere karşı galip gelmelerine yönelik verdiği vaatın gerçekleşmesi olarak değerlendirdi.

İran Milli Yüksek Güvenlik Konseyi Sekreteri Ali Şemhani, Halep’in kurtarılışını Suriye Hükümeti, Ordusu ve halkına tebrik ederek, “Suriye halkının teröristler ve onların destekleyicileri karşısında direnip onurlu zafere ulaşması, bir kez daha Allah'ın mazlumlara zalimlere karşı galip gelmelerine yönelik verdiği vaatın her zaman gerçekleşeceğini ortaya koydu” ifadelerinde bulundu.

Şemhani Suriye ordusunun tamamen desteklenen teröristlere karşı yaptığı parlak operasyonlarla bu ülkenin milli şerefini koruduğuna değinerek, İran İslam Cumhuriyeti’nin de bu konuda her zaman belirttiği gibi, savaştaki zaferler hiçbir zaman Suriye Devleti ve silahlı savaşçılar arasındaki barış amaçlı görüşmelerin yerini alamayacağını açıkladı.

 İran Milli Yüksek Güvenlik Konseyi Sekreteri, yabancı teröristlerin silahlanıp Suriye’ye sokulması ve bu ülkeye yapılan askeri müdahalelerin durdurulmasının Suriye’deki krizlerin azalmasında önemli olduğunu ifade edrek, “Suriye ordusunun El Nusra teröristlerine güvenli şekilde Halep’in batısından çıkmasına izin vermesi, bu kentin daha fazla hasara uğramadan insani kayıplarının da yükselmemesi yönde atılan önemli adımlardan biridir ” dedi.

Şemhani ayrıca, Suriye ordusunun Halep'teki ilerlemeleriyle eş zamanlı DEAŞ’ın Batı’nın onayıyla Palmira'ya saldırısını Batı’nın Suriye’nin terörizme karşı en büyük destekleyicilerinden birisi, Rusya’ya baskı yapmak amacıyla gerçekleştirdiği komple olarak değerlendirdi.

 

Ruhani, Beşşar Esad'la telefonda görüştü


Ruhani, Halep’in yeniden milletin kucağına geri dönmesini teröristlere karşı büyük bir birlik oluşturan Suriye halkının zaferi olarak değerlendirdi.İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, dün akşam Suriye Devlet Başkanı Başşar Esad’la düzenlediği telefon görüşmesinde, tekfirci teröristlere karşı mücadelede öncülük eden ülkeleri desteklemeyi İran’ın bir görevi olarak gördüklerini bildirdi.

Ruhani, bu zaferi Suriye milletine tebrik ederek, “Halep’teki zafer ve Suriye’nin ikinci büyük şehrinin yeniden milletin kucağına geri dönmesi, teröristlere karşı büyük bir birlik oluşturan Suriye halkının zaferidir. Bugün uluslararası camianın görevi bu mazlum halka yardım etmektir. Biz de İran Kızılayı'ndan bu yönde gerekenleri yapmasını istedik” dedi.

İran Cumhurbaşkanı ayrıca, İranın Halep’e insani ve ilaç yardımlarının gönderilmesine hazır olduğunu duyurarak, şöyle dedi: Suriye’nin mazlum halkıyla ilgilenmenin içinde bulunduğumuz şu durumdaki aciliyeti, tüm insan haklarını savunmayı öne süren ülkeler için büyük bir sınamadır.  Suriyeli mağdurlara yardım etmek, Halep’in kurtarılmasının ardından tüm tarafların önceliğini oluşturmalıdır.

 Hasan Ruhani, Halep zaferinin Suriye devleti ve halkının terörizme karşı verdiği mücadelede nihai zaferin ortaya çıkışına yol açacağını umut etti.

Suriye Devlet başkanı Başşar Esad da bu telefon görüşmesinde, Halep’teki zaferi tebrik etti ve İran devleti ve milletinin teröristlere karşı Suriye’ye yönelik sarsılmaz desteğini taktir ederek, “İran devleti ve milleti en kötü günlerimizde bizim yanımızdaydı ve biz bunu hiçbir zaman unutmayacağız” diye konuştu

 

Zarif ve Çavuşoğlu üç kez telefonda görüştü

Halep ve Suriye’deki son gelişmeleri konuşmak üzere Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, dün ve bugün zarif’le telefonda üç kez görüştü.Halep ve Suriye’deki son gelişmelerle ilgili gerçekleşen görüşmelerin devamında, Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, İranlı mevkidaşı Zarif’le dün yaptığı telefon görüşmesinin ardından bugün de İran Dışişleri Bakanı'nı telefonla arayarak, iki kez görüşüp fikir alışverişi yaptı.

Çavuşoğlu dün de Suriye’deki son durumu değerlendirmek üzere Zarif’le bir telefon görüşmesi gerçekleştirmişti.

İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ise dün, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ve Suriyeli mevkisaşı Velid Muallim’le bu konuda telefonda konuşmuştu.