کارگر

کارگر

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasımi, Hac menasiki ve Erbain yürüyüşünün birbirinden farklı iki konu olduğunu ve basında yer bulan iddiaların gerçeği yansıtmadığını belirtti.İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Behram Kasımi, düzenlediği haftalık basın toplantısında güdemdeki konulara dair değerlendirmelerde bulundu.

Yeni ABD Başkanı Donald Trump’ın nükleer anlaşma hakkındaki sözlerine değinen Behram Kasımi, “ABD seçim kampanyalarında sadece nükleer anlaşma değil, çok konular tartışıldı. Dolayısıyla da ön yargıda bulunamayız. Beklememiz gerekir” dedi.

İran’ın herhangi bir muhtemel durumla karşılaşmaya hazır olduğunu ifade eden Kasımi, “Görünen o ki, başkanlığı devralma zamanı yaklaştıkça da Trump ABD ilkeleriyle uyum sağlamaya çalışacak. Tabii ki herhangi bir muhtemel duruma karşı İran’ın da gerektiği zaman hayata geçirebilecek kendi seçenekleri vardır” açıklamasında bulundu.

İran ve P5+1 Grubu arasında varılan nükleer anlaşmaya da işaret eden Behram Kasımi, “Nükleer anlaşma tek taraflı bir anlaşma değildir. Bu anlaşma BM ve BM Güvenlik Konseyi’nin onayını da almıştır. Dolayısıyla da nükleer anlaşma tek taraflı olarak feshedilmez. Biz sabırla bekliyoruz. Trump kabinesi ne yaparsa biz de ona göre bir yaklaşım sergileriz” ifadelerini kullandı.

Erbain yürüyüşüne de işaret eden Behram Kasımi, Irak halkının misafirperverliği için teşekkürlerini ileterek, “Bu sene Erbain merasimi çok güzel bir şekilde düzenlendi. Özel bir sorun yoktu. Herhangi olumsuz bir rapor da bize ulaşmadı” dedi.

Erbain merasimine ilişkin basına yansıyan bazı mesnetsiz iddiaları da yalanlayan İranlı Sözcü, “Erbain yürüyüşü başka ve hac menasiki de başka bir konudur. Bu iki merasim, tamamen birbirinden farklı iki konudur. Bu iki konuyu birbirine ilişkilendirmek ve kutsal mekanları kötüye kullanmak zaten yanlış ve beyhudedir. Bu tür mesnetsiz iddialara önem vermeyiz. Aslında bu tür sözlerin Suudiler tarafından ileri sürülmesi beklenmedik bir konu değildir” diye konuştu.

İnkılap Rehberi Imam Hamanei, Slovenya Cumhurbaşkanı’nı kabulünde bölgedeki üzüntü verici olaylar karşısında bağımsız ülkelerin etkin bir rol üstlenmeleri gerektiğini vurguladı.İran İslam İnkılap Rehberi Imam Hamanei, resmi bir ziyaret kapsamında Tahran’a gelen Slovenya Cumhurbaşkanı Borut Pahor’yu bugün akşam saatlerinde kabul etti.

Bu görüşmede, bölgedeki acı ve üzüntü verici olaylar ve bazı dünya güçlerinin bölgeyi savaş ve istikrarsızlığa sürüklemesine işaret eden İnkılap Rehberi Imam Hamanei, “İran İslam Cumhuriyeti her zaman bölge ülkelerine uygulanan baskılara karşı bağımsız ülkeleri atkiv bir rol üstlenmeye çağırmış ve onların sessiz ve seyirci olmamalarını talep etmiştir” dedi.

 “Batı Asya’da yaşanan şiddetli çatışmalar ve terör örgütlerinin oluşumu bazı güçlerin müdahalesi sonucudur” diyen İnkılap Rehberi, “Bu çatışmaların alevini söndürmeye çalışmak bütün ülkelerin görevidir. Sulta düzenin yaptığı propagandaların tam tersine İran sözünü ettiğimiz amaç için faal ve etkilidir, lakin başka ülkelerin içişlerine müdahale etmez” açıklamasında bulundu.

ABD’nin başını çektiği koalisyonun başarısızlığa uğradığını belirten Imam Hamanei, sözlerine şöyle devam etti:

Bu konuda iki bakış açısı vardır. Birinci bakış açısından yola çıkıldığında Amerika’nın DEAŞ’in kökünü kazımak için bir planı yoktur. Tarihe bir bakınız, İngilizler Hindistan’ı sömürdükleri dönemde Keşmir’i bir kemik gibi yaranın içine gömdüler. Nitekim ki iki komşu ülke Hindistan ve Pakistan arasındaki ihtilaflar şu ana kadar bile süregelmiştir. İşte DEAŞ karşısında da aynı durum gündemdedir. Irak ve Suriye’yi çözülmemiş bir sorunla (DEAŞ’la) baş başa bırakmaya çalışıyorlar.

İkinci bakış açısından da yola çıkıldığında Amerika’nın DEAŞ meselesini çözmek istediğini, lakin mevcut şartlardan dolayı bunun üstesinden gelemediği gündeme taşınıyor. Nihayet her iki bakış açısının sonucu da aynı olmuş ve halihazırda Irak ve özellikle de Suriye çok acı ve zor şartlarla baş kalmıştır.

İnkılap Rehberi Imam Hamanei, Batı Asya’daki istikrarsızlığın mülteciler meselesi gibi bazı sorunlara yol açtığını kaydederek, “Avrupa ülkeleri birkaç bin mülteciyi bile kabul etmedikleri halde İran yıllardır Afganistan halkından 3 milyon kişiye ev sahipliği yapmaktadır. İran, onlara yaşam ve eğitim şartları sağlamış ve mültecilere çok güzel bir şekilde davranmaktadır” dedi.

Bölgedeki üzüntü verici olaylardan birinin de Yemen halkının Suud devleti tarafından bombalanması olduğunu belirten İslam İnkılabı Rehberi, “Bağımsız ülkeler bu tür olaylara karşı çıkmalıdır. Zira ki bir millete baskı uygulamak aslında bütün insanlık için acı vericidir” şeklinde konuştu.

Cuma, 18 Kasım 2016 12:48

Geleceğe Küresel Yürüyüş: Erbain

Bismillah

Dünyanın çeşitli bölgelerinde eşine az rastlanır bir çoşku ve heyecan var bu günlerde. İnsanlar yüzlerce,binlerce gruplar halinde aynı maksada doğru hareket halindeler. O maksat Necef’tir. Dünyanın en büyük yürüyüşüne başlamak,milyonlar deryasına katılıp Necef- Kerbela arasındaki 90 Km’lik mesafede yürümek için yollara düşmüş bulunuyorlar.

Erbain merasimleri zahirde Kerbela şehitlerini, özellikle de şehitlerin seyyidi İmam Hüseyn’i anmak için düzenlense de gerçekte geçmişe değil geleceğe doğru bir yürüyüştür. Anmanın ötesinde anlamaktır.
Irak’a gitme imkanları olmayanlar ise bulundukları ülkelerde sembolik olarak Erbain Yürüyüşü düzenlemekteler. Bu yürüyüşlere sembolik demek aslında doğru değildir, Huseyn’in(as) mesajını zamanımızdaki insanlara anlatmak, gelecek nesillere taşımak için herkes bulunduğu her yerde yürüyüşler tertiplemeli, bu yürüyüşe katılmalı, en azından yürüyüşlere katılanlarla dayanışma ve yürek birliği içinde olmalıdır.

Her ne kadar bu yürüyüş şimdilik çoğunluğunu Şiilerin oluşturduğu Müslümanlar tarafından yapılsa da gerçekte dünyanın tüm mustaz’af, hakkları ellerinden alınmış ve mazlum bırakılmış halklarının adalete, adil bir küresel düzene doğru yürüyüşüdür.

Bu yürüyüşün startı aslında öndört yüzyıl önce Âlemlere Rahmet Hz. Muhammed(sa) tarafından verilmiş ve sevgili torunu İmam Hüseyin(as) tarafından Medine’den Mekke’ye, oradan da Kerbela’ya yürüyüşüyle devam etmiştir. Tağuutların hakim olduğu dönemlerde ara verilmiş, yavaşlamış olsa da bu yürüyüş hiçbir zaman durmamıştır ve küresel adalet devleti kurulana,ilahi vaad gerçekleşip “Allah’ın salih kulları yeryüzüne varisler olarak yerleşene” kadar da devam edecektir.

Bunun için Erbain yürüyüşünü “Küresel Erbain Yürüyüşü” olarak adlandırmamız daha uygun olur. Bu sadece Şii Müslümanlara mahsus olmayıp tüm Müslümanları, inananları ve mustaz’afları , dünya halklarının %99’unu kapsayan bir harekettir.

Erbain Yürüyüşü bir diriliştir, uyanıştır, basiret kazanmadır, şuurlanma hareketidir. Muhammed’in, Ali’nin, Hüseyn’in çizdiği yolun idrak edilmesi, anlaşılmasıdır. Ali’nin(as) hareminden Hüseyn’in(as) haremeine yürünmesi de zaten bu idrak ve şuurun kazanılması için değil midir?

Peki başka bir yerde değil de niçin Irak’ta? Niçin Necef ile Kerbela arasında? Yeryüzünde insani değerlerin, dinin, adaletin ayakta durması için Ali’den ve Hüseyin’den daha çok fedakarlık yapmış, daha net mesajlar vermiş, gelecek nesillere hakkın, adaletin yerleşmesi uğruna tüm aile fertlerini şehid ve esir vermiş başka bir aile daha var mıdır? Olsa bile Ali’nin, Hüseyn’in soyundandır, Hüseyn’in çizgisinde bulunanlardandır.

Erbain, geleceğe yürüyüştür, çünkü insanlığın geleceğini belirleyecek, tüm tağuuti sistemlerin, müstekbir güçlerin dünya üzerindeki uğursuz sultalarına son verecek küresel harekete bir başlangıçtır, mustaz’afların küresel dayanışmasına bir çağrıdır, bir hazırlıktır.

Peki hangi geleceğe bir yürüyüştür? Nasıl bir gelecekle sonuçlanacaktır bu yürüyüş?

Bu Erbain Yürüyüşleri insanlığın aydınlık geleceğine, zulmün kökünün kazınıp yeryüzünün adaletle dolacağı, her din, her ırk, her coğrafyadan insanların kardeşlik ve barış içerisinde yaşayacağı dünyaya bir yürüyüştür.

Hüseyin, Kerbela ve Aşura’nın mesajı, mücadele anlayışı anlaşılmadan yeryüzünde adalet eksenli bir düzen kurmak mümkün değildir. Öyleyse “zuhur”un hakikat ve zaruretinin anlaşılması için önce Hüseyn’in anlaşılması gerekir.

Mustaz’afların yeryüzündeki bu küresel yürüyüşü sayesinde Hüseyn ve eşsiz ashabının hakkaniyeti, fedakarlıkları, müstekbir/emperyalist güçlerle nasıl mücadele edilmesi ve bu uğurda ölümden korkmamak gerektiği başta Müslümanlar olmak üzere dünyanın mustaz’af halklarınca anlaşılacak, müstekbirler ve tağuutlar hariç tüm dünya halkı Hüseyn aşkıyla hareket edecektir.

İşte böyle bir ortamda beklenen Adalet Güneşi zuhur edecek ve kendisini “Ben Hüseyn’in oğluyum” diye tanıtacaktır. Ve Hüseyin aşıkları özlemini çektikleri dünyanın kurulması için Hüseyn’in oğlunun etrafında toplanacak, O’na yardım edeceklerdir.

Küresel Erbain Yürüyüşü aslında “zuhura” doğru bir yürüyüş ve hazırlıktır.

Küresel Erbain Yürüyüşü her türlü mezhebi, ulusal, ırksal ve bölgesel taassupları ayaklar altına almak, asıl düşmanı, yani müstekbirliğin/emperyalizmin baş temsilcisi uluslararası siyonizm ve ABD’yi tanımak ve onların bölgemizde çıkardıkları kanlı savaşlara son vermek için bir fırsattır.

Ne mutlu bu hakikatleri idrak ederek geleceğe yürüyüşe çıkanlara.

Ziya Türkyılmaz

 İmam Hamenei, dünyanın çeşitli ülkelerinden mümin insanların katılımıyla düzenlenen Erbain yürüyüşünün, ilahi bir şiar olduğunu söyledi.

İmam Hamenei; Erbain yürüyüşünün azim dolu eşsiz bir hareket olduğunu belirterek, Ehlibeyt mektebi öğretilerinin “aşk-iman” ve “akıl-duygu” karışımından meydana geldiğini ifade etti. İmam Hamanei Erbain yürüyüşünün aşkla ve imanla donatılmış ayrıca aklı ve duyguları da harekete geçiren ilahi bir şiar olduğunu belirtti.

İmam Hamenei Irak halkının Erbain ziyaretçilerini ağırlama konusundaki hassasiyetine ilişkin olarak; “Biz de uzaktan Erbain ziyaretçilerine gıpta etmekte ve keşke sizlerle birlikte olabilseydik demekteyiz” dedi.

İmam Hamenei Allah Resulü ve Ehlibeyt ile aşk ve maneviyat üzerine bağ kurulması gerektiğini ifade ederek şunları söyledi:

“İran ve dünyanın öteki ülkelerinden çeşitli halkların Erbain yürüyüşüne katılabilmek için gösterdikleri görkemli çaba, Ehlibeyt mektebinin en seçkin özelliklerinin bir tecellisidir. Bu ilahi hareketteki iman, kalbi itikat gerçek inanç, aşk ve muhabbet göz kamaştırmakta.”

İmam Hamenei ayrıca, Erbain ziyaretçilerinden kurallara ve kanunlara riayet etmeleri isteğinde bulundu.

İran’ın BM’deki daimi temsilcisi, eskilerde Saddam rejiminin safında olan ülkelerin bugün BM antlaşmaları ihlalinden söz etmelerinin saçmalık olduğunu ifade etti.

Son günlerde BAE devleti, 10 Arap ülkesiyle birlikte BM Genel Kurulu’na İran’la ilgili dayanaksız iddialarla dolu bir mektup göndermişti. Bu bağlamda İran’ın BM’deki daimi temsilcisi Gulamali Hoşru ise öne sürülen iddalara yanıt olarak BM Genel Sekreteri'ne bir mektup sunduktan sonra onun resmi olarak yayınlanması talebinde bulundu.

Hoşru, BAE ve 10 Arap ülkesinin “İran, Arap ülkelerin içişlerine müdahale ediyor ve bölgede yayılmacı bir politika izlemektedir” iddiasına ilişkin yaptığı açıklamada, “Acı gerçek şu ki, söz konusu mektubu imzalayan Arap ülkeleri 8 yıllık İran-Irak savaşında Saddam rejimine destek verdi. İran’ın müdahaleci olduğunu öne süren ülkeler kendileri halihazırda Yemen'e bombardman uçaklarını göndererek, orada zalimce cinayetler işlemektedir” dedi.

İran’ın BM’deki daimi temsilcisi Gulamali Hoşru'nun yazdığı mektubun satır başları şöyledir:

Gericilik ve terörizmi besleyen ve bu çirkin olgunun Suriye, Irak ve diğer ülkelere de yayılmasına yol açan devletlerin İran’ı terörizmle suçlaması oldukça saçmalıktır.

Söz konusu Arap ülkeleri İran’ın Yemen’de müdahale ettiğini öne süryüyor. Halbuki bu iddia esas olarak yanlıştır. Zira ki bu ülkeler Yemen’i kuşatma altında tutarak tıpkı Gazze kuşatması gibi bu ülkeyi bitiş noktasına sevk etmiştir. Aynı zamanda İran’ın Yemen’e askeri ve mali yardım ettiğini söylüyorlar. Acaba onların bu iddiaları öne sürmesi saçmalık değil midir?

Şaşırtıcı konu şudur ki, onlar hâlâ İran’ın Mina faciasını siyasileştirdiğini iddia ediyor. Oysa ki İran bu faciadan bir seneden fazla geçtiği için olayın gerçek nedenini ve suçluların kimler olduğunu öğrenmek istiyor. Bunlar uluslararası yasalara aykırı mıdır?

Eğer İran Suriye'ye yardım etmeseydi şimdi o ülkede ve hatta bölgede gerici terör örgütlerinin siyah bayrağı dalgalanmış olabilirdi.

Perşembe, 17 Kasım 2016 19:07

Türkiye İsrail'e büyükelçi atadı

Tüm komşularıyla köprüleri atan Türkiye'nin ülke bazında yakınlaştığı tek ülke İsrail. İki ülke arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi anlaşmasının ardından karşılıklı olarak büyükelçiler atandı.

İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkileri normalleştirme anlaşmasında en kritik adım atıldı. Ankara ve Telaviv'e karşılıklı olarak büyükelçi atandı. Pakistan'a hareketinden önce Ankara Esenboğa Havalimanında açıklama yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Başbakanımızın Dışişleri Danışmanı Kemal Ökem Bey'i büyükelçi olarak atıyoruz. Dün görevine başlamış olması lazım" dedi. 

Türkiye Kemal Ökem'i Telaviv'e büyükelçi olarak gönderirken İsrail ise Ankara'ya büyükelçi olarak Eitan Naeh'ı atadı.

Davadan vazgeçmeyene para verilmiyor!

Türkiye ile İsrail arasında yapılan anlaşma Ağustos ayında TBMM tarafından onaylanmıştı. Bu anlaşmaya göre İsrail 31 Mayıs 2010 tarihinde yaşanan Mavi Marmara saldırısında yakınlarını kaybeden ailelere tazminat olarak toplam 20 milyon dolar tazminat ödeyecek ancak mağdur aileler bu parayı alabilmek için İsrailli askerlere açtığı davaları geri çekecekti. İsrail'den gelen 20 milyon doları henüz davaları geri çekmedikleri için ailelere verilmediği ifade ediliyor.

Partisinin TBMM grup toplantısında konuşan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu şu açıklamayı yaptı, "Filistin’e Mavi Marmara gemisini gönderdiler, kaçak gönderdiler, cesaret edip resmî olarak gönderemediler. 9 yurttaşımız uluslararası alanda karasularında hayatını kaybetti. Kıyameti kopardılar, biz de kıyameti kopardık. “Gazze ablukası kalkmadan, bizden özür dilenmeden asla ve asla İsrail’le barışmayacağız” dediler, yeri göğü inlettiler. Aradan bir süre geçti, bu yeri göğü inletenler resmî bir özür mektubu dahi olmadan kabul ettiler. Gazze ablukası kalkacaktı, Gazze ablukası kalkmadı. Uluslararası tanınacaktı Filistin, ona dahi katkı vermediler. 20 milyon dolara Türkiye’nin itibarını sattılar. 20 milyon doları verdiler ama “Biz tazminat olarak vermeyiz, bir dakika, ne tazminatı, vermeyiz” dediler. Bizimkiler, süklüm püklüm, hadi, tamam olsun. 'Bir vakıf gösterin, biz o vakfa göndereceğiz parayı' dediler, parayı vakfa gönderdiler. Şimdi, merak ediyorum, bu 20 milyon dolar para hayatını kaybeden o çocukların ailelerine verildi mi? Verilmedi. Verilmiyor, niye verilmiyor? Diyorlar ki 'Gelin, İsrail’e karşı açtığınız davalardan vazgeçin, altına imza atın, ondan sonra bu parayı size vereceğiz.' Ya siz, neden o ailelere baskı yapıyorsunuz? Paralarını götürün verin."

İsrail ezanı yasaklıyor

İsrail ile anlaşmaya varılırken İsrail'in Gazze'ye ablukayı kaldıracağı da iddia edilmişti. TBMM'den geçen resmi metinde yer almayan abluka fiilen ve üstelik de daha da katılaşarak devam ediyor. Bölgeyi açık hava hapishanesine çeviren İsrail gözünü şimdi de ezanlara dikti.

İsrail'de "gürültü kirliliğine neden olduğu" iddiasıyla camilerden hoparlörle ezan okunmasının yasaklanmasını öngören yasa tasarısı yasama komisyonunda onaylanarak İsrail meclisine sevk edildi. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, "gürültü yaparak insanları rahatsız ettiği" iddiasıyla ezanın yasaklanmasını öngören yasayı desteklediğini belirtti.

Başbakanlık yetkilileri, hoparlörlerden gelen yüksek ezan sesinden Hıristiyanlar ve Yahudilerin rahatsız olduğunu açıkladı. Tasarının yasalaşması için Meclis'te 3 oturumda tartışılması gerekiyor. Tasarıyı gündeme getirenler insanların artık günümüzde erken uyanmak için ezan yerine alarm kullandığını savunuyor.

İslam'ın ve Peygamberimiz (s.a.a)'in düşmanları, Erbain merasimine karşıdırlar çünkü bu merasim Müslümanların iktidarının ve Sünni-Şii kardeşliğinin bir sembolüdür.

Irak'ın Necef ve Kerbela kentleri arasında Hz. Hüseyin (a.s) ve 72 yareninin şehit edilmesinin 40. gününe katılmak amacıyla düzenlenen dünyanın en büyük yürüyüşünün başlamasıyla birlikte, yürüyüşe Ehl-i Sünnet mensuplarının geçmiş yıllara oranla daha çok katılım gösterdikleri göze çarpmaktadır ve bazı Ehl-i Sünnet Âlimleri ve liderleri de Şiilerle omuz omuza bu yürüyüşe katılmaktadırlar.

Ehl-i Sünnet mensubu yürüyüşçüler, Necef-Kerbela yolunda bölgenin yerel halkı olan Şiiler tarafından sıcak bir şekilde karşılanmaktadır. Şiiler, Ehl-i Sünnet mensubu kardeşlerini görür görmez onların hizmetine koşuyor ve hatta onların ayakkabılarını boyuyorlar, ayaklarına masaj yapıyorlar.

Ehl-i Sünnet mensubu yürüyüşçülerden olan, Sistan ve Belucistan'da yaşayan Ömer Yasin konuyla ilgili olarak şu ifadeleri kullanıyor: Düşman, Erbain Merasimine "Şiilerin Haccı" gibi ünvanlar vererek ayrılık ve fitne çıkarmaya çalışıyor. Bu yürüyüşe Şiilerin dışında sadece Ehl-i Sünnet mensupları değil hatta diğer ilahi dinlerin mensupları da katılıyor ve bu yürüyüş hiçbir şekilde sadece Şiilere has olmamıştır. Peygamberimiz (s.a.a)'in hiçbir sahabesi veya halifesi hiçbir zaman Peygamber (s.a.a)'in Ehl-i Beytin'e sevgi ve muhabbet göstermeyi yasaklamamıştır ve hatta düşman şunu bilmelidir ki; Ehl-i Sünnet de Peygamber (s.a.a)'in torunu Hz. Hüseyin (a.s)’i sevmektedir ve ona karşı muhabbet beslemektedir ve hatta onları talepte bulunurken vasıta kılmaktadırlar.

İslam'ın ve Peygamberimiz (s.a.a)'in düşmanları, Erbain merasimine karşıdırlar çünkü bu merasim Müslümanların iktidarının ve Sünni-Şii kardeşliğinin bir sembolüdür ve bugün Vahabilerin Ehl-i Sünnet ile hiçbir bağı yoktur ve Ehl-i Sünnet mensuplarının bu büyük merasime katılmasından rahatsızlık duyuyorlar ancak bunun bizim için bir önemi yoktur çünkü biz İmam Hüseyin (a.s)'e sevgi beslemenin Peygamber-i Ekrem (s.a.a)'e sevgi beslemek gibi olduğunun farkındayız.

Bir kesim ABD seçimlerine üzüldü, bir kesim de sevindi, biz ne seviniyoruz nede üzülüyoruz, zira kimin gelip gelmediği bizim için farketmez çünkü Allah’ın yardımı sayesinde tüm senaryolara karşı hazırlıklıyız.

İran İslam Cumhuriyeti İnkılap Rehberi İmam Hamaney, 35 yıl önce Kutsal Savunma Yıllarının yaşandığı İran-Irak savaşında, Muharrem Operasyonunda verdiği 370 şehidi tarihe destan yazarak, teşyi eden İsfahan halkını kabul etti.

Konuşmasının bir bölümünde Amerika Birleşik Devletleri’nde ki son seçimlere de değinen İnkılap rehberi şunları söyledi: Yeni seçilen ABD cumhurbaşkanı, seçim propagandası sırasında yaptığı bir konuşmada şunları söyledi; savaş giderleri için ayrılan bütçeyi ülkenin içteki problemleri için harcasaydık, 2 kez Amerika’yı yeniden inşa ederdik.

Amerika son yıllarda ülke bütçesinin büyük bir bölümünü Irak, Afganistan, Libya, Suriye ve Yemen gibi ülkelerde binlerce sivilin ölmesiyle sonuçlanan, onursuz savaşlara ayırdı.

Biz, ABD seçimlerini yargılamıyoruz zira Amerika aynı Amerika’dır. 37 yıl boyunca iktidara gelen her iki partide Demokratlar ve Cumhuriyetçilerin İran milletine şerrinden başka hiçbir hayrı dokunmadı.

Bir kesim ABD seçimlerine üzüldü, bir kesim de sevindi, biz ne seviniyoruz nede üzülüyoruz, zira kimin gelip gelmediği bizim için farketmez çünkü Allah’ın yardımı sayesinde tüm senaryolara karşı hazırlıklıyız.

İnkılap rehberi, İmam Hüseyin (a.s) ve Kerbela şehitleri için Necef ve Kerbela arasında düzenlenen milyonluk Erbain yürüyüşünün büyük bir sermaye olduğunu ve muhafaza edilmesi gerektiğini söyledi.

İmam Hamaney, Konuşmasının sonunda; İran’ın ve İran milletinin, İslam ve İnkılap sayesinde tüm sorunlara galip geleceğini ve yarının bugünden daha iyi olacağı müjdesini verdi.

Çarşamba, 16 Kasım 2016 10:47

Bu film herkese iyi gelecek

Kültür
‘Hz. Muhammed: Allah’ın Elçisi’ adlı film muhteşem görselliği, etkileyici atmosferi ve anlamlı mesajlarıyla İsamofobi’ye güçlü bir itiraza dönüşüyor.

Beklenen geldi, daha yapım aşamasında tartışmalara konu olan Mecid Mecidi'nin yeni filmi 'Hz. Muhammed: Allah'ın Elçisi', vizyona girdi. Konusu itibariyle İslam dünyasının yakından takip ettiği filmi sinema çevreleri de merakla bekliyordu. 40 milyonu bulan devasa prodüksiyonu, Suudi Arabistan ve Mısır'da konan yasaklar, Akkad'ın 'Çağrı'sına yapılan vurgular ve son olarak filmin İran adına Oscar'a aday gösterilmesi ilgiyi doruğa çıkardı. Diyanet İşleri Başkanlığı ve Prof. Dr. Hayrettin Karaman'ın olumlu görüş bildirmesiyle Türkiye'de gösterime giren 'Hz. Muhammed: Allah'ın Elçisi', Hz. Muhammed'in (s.a.v) hayatını konu eden Mecidi üçlemesinin ilk filmi. Cennetin Çocukları, Cennetin Rengi, Baran ve Serçelerin Şarkısı gibi unutulmaz filmleriyle tüm dünyada büyük beğeni toplayan yönetmen Mecid Mecidi, Hz. Muhammed'in (s.a.v) hayatını da adeta bu çizgiyi devam ettirircesine çocukluk üzerinden ele almaya başlamış. Usta yönetmen, Fil Vakası, Hz. Muhammed'in (s.a.v) doğumu, çocukluğu ve ilk gençlik yıllarından nübüvvete uzanan olayları, klasik İslam kaynaklarına yaslandırarak 3 saatlik bir görsel yolculuğa dönüştürüyor. 

Dünya ölçeğinde bir yapım

Görüntü yönetimindeki başarısı ve Mecidi'nin estetik olgunluğunu yansıtan şık kadraj, geçiş ve planların yanı sıra, ustalıklı görsel efektleriyle dikkat çeken film, günümüz dünya standartlarının üzerine çıkmayı başarıyor. Oscar ödüllü Hintli müzisyen A. R. Rahman'ın müzikleri ve gerçekliğe uygun biçimde oluşturulan etkileyici atmosferi, seyirciyi büyülü bir yolculuğa çıkarıyor. Mecid Mecidi, Fil Hadisesi başta olmak üzere Hz. Peygamber'in doğumu ve kimi mucize sahnelerinde yalnızca minimalist tarzda değil ana akım yapımlarda da büyük bir yönetmen olduğunu kanıtlamış.

Ancak bu kadar hassas olunur

Gelelim filmin tartışma konusu olan Hz. Peygamber'in temsili ve olayların tarihsel gerçekliği meselelerine. Şunu kesin bir dille ifade edelim ki, Mecid Mecidi bir sinemacının gösterebileceği en yüksek hassasiyeti göstererek İslam inancının 'tüm anlayışlarını' gözeterek ortak bir dil yakalamayı başarmış. İslam'ın sahih kaynaklarına aykırı tek bir bilgi barındırmayan film, sahneleriyle de bu bilgilere sadık kalmış. Hz. Muhammed'in (s.a.v) gösterilmesi mevzusunda aynı itidalli tavrı sürdüren yönetmen çocukluk ve gençlik yıllarını yüzünü göstermeden, sesi duyurmadan temsil sorununu büyük ölçüde çözüyor. Temsili karakterin yüzü gösterilmiyor, sözleri altyazı ile veriliyor. Filmin jeneriğinde temsili canlandıran oyuncuların isimlerine dahi yer verilmiyor. Hal böyle iken temsil mevzusundan yola çıkarak filme ve yönetmene ağır suçlamalarda bulunmak izahı mümkün bir durum değil. Aynı çevrelerin her yıl Ramazan ayında ekranlarda boy gösteren ve diğer peygamberlerin konu edildiği film ve dizilere bu tarzdan bir temsil itirazı yapmaması da ayrı bir tartışma konusu.

Eleştiriler hakkaniyetsiz

Yönetmen filmde hemen her sahnesini klasik siyer kitaplarına yaslamış. Filmde amcası Ebu Talip'in öne çıkarılarak Şii anlayışın vurgulandığı, Ebu Talip'in Hz. Peygamber'e olan desteğinin abartıldığı yönündeki yorumlar siyer okuma noktasındaki eksikliği gösteriyor. Zira ilk siyer kaynağı olarak anılan İbn-i İshak'ın meşhur Siyer'i ile İbn-i Kesir, Taberi, İbn-i Sad gibi Ehli Sünnet'in başucu kaynakları Ebu Talip'in Hz. Peygamber'i cansiperane biçimde koruduğu ve yeğeni için hayatını defalarca tehlikeye attığı olaylarla doludur. Öte yandan mucize sahneleri noktasında lirik bir üslubun tercih edildiği doğrudur ve bunun isabetli olup olmadığı tartışmaya açıktır. Ancak İslam tarihi kaynaklarında Hz. Peygamber'e atfedilen sayısız mucizevi olay kayıtlı iken Mecidi'nin bunların yalnızca bir kısmını filme konu etmesi neden sorun teşkil ediyor, anlamak mümkün değil. Bununla birlikte filmi İslamofobi'ye bir cevap olarak planladığını söyleyen yönetmen Hz. Peygamber'in kölelik, kız çocuklarının diri diri gömülmesi, kadın hakları, inanç ve fikir hürriyeti, hayvan hakları, sosyal adalet ve merhamet gibi çağımızın en önemli sorunlarını çarpıcı sahne ve diyaloglarla aktarmayı başarmış ve bu yönüyle vaadini yerine getirmiş. Dolayısıyla filmi Şii propagandası olarak yorumlamak ya da temsil meselesi nedeniyle ağır ithamlarda bulunmak hakkaniyetle uyuşmaz. Hz. Peygamber'e duyduğu muhabbeti herkesçe bilinen, nebevi mesajları tüm sinemasına incelikli biçimde işleyen, her konuşması, her açıklaması Hz. Peygamber'e duyduğu sevgi ve bağlılığı yansıtan bir yönetmeni peygambere saygısızlık ya da düşmanlıkla suçlamak zulümdür. 

Yeni Şafak

Amerikan Temsilciler Meclisi, İran’a yönelik düşmanlığını, İran aleyhindeki yaptırımları 10 yıl uzatarak yeniden gösterdi.

AP’nin verdiği habere göre, ABD temsilciler meclisinde dün yapılan oylamada İran aleyhindeki  yaptırımların 10 yıl uzatılmasını içeren yasa tasarısı  hem Demokratlar hem de Cumhuriyetçiler’in ortak  desteğiyle  kabul edildi.

1 olumsuz oya karşı 419 kabul oyuyla  meclisten geçen İran aleyhindeki yasa tasarısının Amerika’da Trump’ın  seçimleri kazanması sonrasına denk gelmesi, mevcut Amerikan hükümetinin İran karşısındaki siyasetlerinin eleştirilmesine yol açtı.

Sözkonusu kanunun Amerikan senatosunda da onaylanması  ve daha sonra imza için Amerikan başkanına gitmesi gerekiyor.

Sözkonusu 10 yıllık geçerli olan kanuna göre, eğer İran, nükleer anlaşmaya bağlı kalmazsa  bazı cezalara tabi tutulacak.

Amerika’nın İran aleyhindeki ilk yaptırım kanunu 1996 yılında Damato kanunları olarak biliniyordu ve sözkonusu kanun Amerikan kongresinde kabul edilmiş ve o zamandan bu yana  üç kez uzatılmıştır. Sözkonusu kanunun süresi 2016 yılı sonunda bitiyordu.

 

Nükleer Anlaşma Sonrası Yaptırımların Temdit Edilmesi Anlaşma'nın İhlalidir
 İran Milli Güvenlik Yüksek konseyi Sekreteri Ali Şemhani dün İran'ın kuzeyinde yer alan Gülistan eyaletinde yaptığı konuşmada, uluslararası denetleyicilerin ve ülkelerin nükleer anlaşma'nın İran tarafından icra edildiğinin teyit edildiğini ve karşı tarafın nükleer anlaşma'yı ihlal etmesi durumunda önceden öngörülen teknik paketlerin acil misilleme olarak hayata geçirileceğini bildirdi.

Amerikalı bir yetkilinin, Amerika'nın yurt dışındaki askeri müdahalelelerinin getirdiği ağır harcamalar nedeniyle Amerika'nın yeniden onarımının imkansız olduğunu itiraf etmesinin, İran'ın 30 yıldır üzerinde durduğu ve vurguladığı siyasetlerin haklılığını gösterdiğini belirten Şemhani, İslam inkılabının  ilerlemesi ve başarılarının en önemli  delilinin, düşmanlarının mahiyetini çok iyi ve doğru tanıması  ve de düşmanların girişimlerine ve tehditlerine karşı yerli potansiyellerden istifada edilmesi olduğunu söyledi.