
کارگر
İran’da dinî azınlıklar, kendileri ve ülkelerinin kaderinde belirleyici rol oynuyor
Vatandaşlık hakları kararının hazırlanmakta olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanımız Hasan Ruhani, İran’ın dinî azınlıkların, ülkelerinin ve kaderlerinin belirlenmesinde belirleyici rol oynadığını belirtti
. İslami Şura Meclisi’nin dinî azınlıkların temsilcileriyle görüşen Ruhani “İslami devrim zaferinden beri hem anayasada hem de düzen görüşünde ilahi dinlerin konumu ve kimliği resmen tanındı ve buna göre tüm resmî dinî azınlıklar, törenler düzenleyerek dinî vecibelerini ve ibadetlerini yerine getirebilirler” dedi.
Anayasaya göre dinî azınlıkların mecliste temsilcileri olduğunu, kendi ve ülkelerinin kaderinde söz sahibi olduğunu ve bu konuda belirleyici rol oynadığını vurgulayan Ruhani “hükûmet sloganlarında da vurgu yaptığı gibi vatandaşlık haklarına bağlıdır ve vatandaşlık hakları kararını hazırlamaktadır” dedi.
Ruhani “şu anda vatandaşlık hakları kararının hazırlanmasında ülkenin önde gelen hukukçularıyla görüşmeler yapmaktayız. Söz konusu karar hazırlandığı an açıklanacak” dedi.
Zengin kültür mozaiğini tutum ve davranışlarda kabul etmeleri gerektiğini vurgulayan Ruhani “ülkemizde dinî azınlıklar, kutsal savunma ve devrim zaferi gibi farklı alanlarda İran milletinin yanındaydı hepimiz tek bir millet ve topraklarda yaşıyoruz. Bu yüzden zorluk varsa hepimizindir huzur varsa da hepimiz için vardır”.
İran İslam Cumhuriyetinin anayasasında dinî azınlıklar
Madde 13 : Kanunlar çerçevesinde tanınan dini azınlıklar sadece Zerdüştiler, Yahudiler ve Hrıstiyan İranlılar ibadetlerini kendi dinlerine göre yaparken ve kişisel işlerde ve din eğitiminde kendi dinlerinin kurallarına göre hareket etmede serbesttirler.
Madde 64 : İslami Danışma Meclisinde 270 üyeden oluşur ve Hicri takvime göre 1368 yılında yapılan milli referandumdan beri her on yıllık period için 20 kişiden fazla artmamıştır. Zerdüşt ve yahudilerin her ikisi birer vekil seçerler, Asuri ve Keldani Hrıstiyanları beraber bir vekil seçerler ve Ermeni Hrıstiyanlarının kuzeydekileri ve güneydekileri birer vekil seçerler. Seçimin limitleri ve vekil sayısı kanun tarafından belirtilir.
Salihi: UAEK’nın Geçin madenleri ve Erak’taki ağır su reaktörlerini denetimine izin verildi
İran İslam Cumhuriyeti Atom Enerjisi Kurumu Başkanı ve Cumhurbaşkanı yardımcısı Ali Ekber Salihi, UAEK’nın Geçin madenleri ve Erak’taki ağır su reaktörlerini denetlemesine izin verildiğini belirtti. Salihi, UAEK Genel Sekreteri Yukio Amano ile Tahran’da düzenlediği ortak basın toplantısında yaptığı açıklamada, taraflar arasında ortak bir bildiri imzalandığını ve bu çerçevede UAEK’nın Geçin madenleri ve Erak’taki ağır su reaktörlerini denetlemesine izin verildiğini belirtti.
Salihi, bugünkü ortak bildirinin, çözüme kavuşmamış konular hakkında iki tarafın atacağı adımları belirlediğini ifade ederek, "Ajans ile başından beri şeffaf bir işbirliği içerisinde olduk ancak maalesef bazı konular henüz çözüme kavuşturulamamıştı. Sonunda bu bildirinin imzalanmasından son derece memnunuz" dedi.
Salihi, bildirinin altı maddelik bir ek içerdiğini, bu ekte, İran'ın UAEK ile koruma önlemleri anlaşması kapsamında işbirliği yaptığının ve nükleer tesislerin denetlenmesinin de yine bu anlaşma çerçevesinde gerçekleşebileceğinin açıkça belirtildiğini ifade etti.
Salihi, İran hakkında oluşturulan suni dosyanın kapatılması için irade ve hazırlığımızı göstermek için Milli Güvenlik Kurulu’ndan Ajans denetçilerinin Erak’taki ağır su reaktörleri ile Benderabbas’taki Geçin madenlerini denetlemeleri için gerekli iznlerin alındığını belirterek, ‘’Bu İran'ın UAEA'daki nükleer dosyasının kapanması için gerekli esneklikleri gösterdiğinin kanıtıdır. Kimseye müzakerelerde ilerlemeyi engelleyecek bahaneler vermek istemiyoruz" dedi.
Nükleer konularda ele alınması gereken birçok sorun bulunduğunu belirten Salihi,"Bunlardan nükleer faaliyetlerimizin mahiyeti hakkındaki sorunlar geçmişte çözüme kavuşturuldu. Bu aşamada sorunları tek tek ele almayı ve adım adım ilerlemeyi kararlaştırdık. İlk adımda taraflar arasında daha fazla karşılıklı güvenin inşa edilmesine karar kıldık. Sonraki adımda her iki taraftan uzmanlar görüşmeleri sürdürecek. Bu iki adım için 3 aylık bir zaman zarfı belirledik” dedi
Türkiye’de binden fazla öğrenci Fars Dili’nde eğitim görüyor
Türkiye’de Kırıkkale Üniversitesi Rektör Yardımcısı Dr. Adnan Kara İsmailoğlu, Türkiye’de üniversitelerdeki Fars Dili ve Edebiyatı dalında binden fazla öğrencinin eğitim gördüğünü belirtti.
IRNA’ya konuşan İsmailoğlu, iki ülke arasında kültürel ilgilerin oluşmasında Mevlânâ’nın önemi ve Türkiye’de özellikle üniversitelerde Fars dili ve edebiyatının konumu hakkında açıklamalarda bulundu.
İsmailoğlu “Mevlânâ, Sadi, Hafız ve Şehriyâr gibi simalar, İran ve Türk edebiyatında ve tarihinde derin ve geniş çaplı eserlere sahip. İki ülke toplumları arasındaki yüzyıldan bu yana gelen duygu ve dil ortaklığı, İran ve Türkiye arasında edebi ve kültürel iş birliğin geliştirilmesine zemin hazırlamaktadır. İran ve Türk milleti, kültür ve dil açısından ve sahip oldukları şair ve bilginlerden dolayı övülmeli çünkü bu değerli birikimler, iki ülkenin edebiyat ve kültür düzeyinin yükselmesinde önemli rol oynamaktadır” dedi.
İsmailoğlu, Türk üniversitelerindeki Fars Dili ve Edebiyatı fakültelerinde eğitim gören öğrenci sayısının artması ayrıca Farsçadan Türkçeye ve Türkçeden Farsçaya çevirinin güçlenmesiyle iki ülke kültürü ve edebiyatında daha fazla iş birliğine şahit olmayı umduklarını belirtti.
İsmailoğlu “son yıllarda Fars Dili ve Edebiyatı dalında eğitim gören öğrenci sayısı bini aştı”
İmam Hamenei: Hac Farizesinin büyük kapasiteleri mezhep çatışmalarının önlenmesinde kullanılmalı
İslam inkılabı rehberi İmam Seyyid Ali Hamenei, hac farizasının İslam dünyasında ortak gereksinimler ekseninde uzlaşmak üzere ilahi bir hediye ve sonsuz bir kapasite olduğunu vurguladı.
İmam Hamenei hac merasimini tertip komitesi üyelerini kabulünde yaptığı açıklamada, bugün İslam dünyasının en büyük sorunlarından biri, İslam ümmetinin çeşitli mezhepleri arasında ihtilaf ateşinin kasıtlı ve düşmanca emeller uğruna yakılmasından ibaret olan dayatılmış bir sorun olduğunu belirtti.
Zamanın hassasiyetlerini ve gereksinimlerini gözeterek hac ibadetinin muazzam kapasitesinden yararlanma üzerine vurgu yapan rehber, istikbar ve sömürü sistemi mezhebi eksenli ateş yakmalarda büyük deneyimi olduğunu ve mevcut şartlarda hac farizasının kapasitesi bu komploya karşı harekete geçirilmesi gerektiğini ifade etti.
İmam Hamenei, mezhebi sürtüşmeler Şii ve Sünni mezhepleri ile sınırlı kalmayacağını, düşmanlar bu tür sürtüşmeleri kurumsallaştırdıkları takdirde Şii ve Sünni mezhepleri içinde çeşitli tarikatları bir birine düşürmeyi de gündemlerine alacaklarını vurguladı.
İslam dünyasının gereksinimleri ve istekleri korusunda uzlaşma sağlama fırsatını oluşturmak, hac ibadetinin emsalsiz kapasitelerinden biri olduğunu belirten İmam Hamanei, hac farizasının bir çok kapasitesi hala keşfedilmediğini, düşünürler ve kanaat önderleri bu yeni kapasiteleri keşfetmeleri gerektiğini kaydetti.
Hac yetkililerinin bu yılın hac merasimi sırasında sarf ettikleri çabalarından ötürü şükranlarını sunan rehber, hac ibadetinin sonsuz kapasitelerinin daha fazla İslam dünyasına hizmet etmesini diledi.
IRIB
Aşura Günü
Kerbela hadisesi beşeriyyet tarihinde benzerine az rastlanılan bir hadisedir. Müminlerin, belki de vicdan sahibi her insanın duyduğunda ve okuduğunda kapleri elem ile dolar.
Unutulması imkansızdır. Asla unutulmaz. Hür yaşamayı dileyen, insanın şerefine layık değerleri kendisinde taşımak isteyen için sönmeyen bir meşaledir.
Kerbela olayında, dinine tamamen teslim, ilahi rızayeti gözeten, en değerli varlıklarını feda eden ve yüce İslam dininin bekası için beşerin takatını aşan zorluklara tahammül eden, Allah'ın sevgili bir kulu ve onun sadık dostlarını görmekteyiz.
Bir mümin için emsali az olan bir örnek ve yaşam tablosudur. Müslümanlar İslam'ın son din olduğunu ve kıyamete kadar baki kalacağını Kur'an ve sünnetten kesin olarak bilmektedirler.
Lakin bunuda bilelim ki, bu dinin baki kalması da bazı sebeplere dayalıdır. Kainatın varlığı sebep ve müsebbeb ilişkisine dayalı olarak ceryan etmektedir.
Bu beyanla diye biliriz ki, İslam dininin baki kalmasının sebeplerinden birisi de Hz. Hüseyn'in şehadeti ve kıyamıdır. Bir hadisi şerifte "Hüseyin benim gözümün nurudur. Hüseyin benden ve ben ondanım." beyanı vardır. Hadis şu manaya işaret etmektedir; Hz. Peygamber dini, çektiği zahmetler ile beyan etti.
Kendisinden sonra özellikle dört halifeden sonra gelen saltanat emirleri tarafından dinde yerleştirilmiş, İslamın kabul etmediği bidatlar yayılınca, dinin ihyası için Hz. Hüseyin kıyam ederek dini tekrar ihya etti.
Dilimiz bu kıyamın felsefesini ve değerini beyan etmekte kasırdır. Dolayısyla kıyamı imam Hüseyin'in kendi hutbeleri ve sözleriyle tanımak evladır. Bu hadiseyi kısa ve öz olarak aktarmaya çalışacağız.
1-Hicri 60. sene ve Receb ayında Maviye ölünce Yezit b. Maviye onun tahtına oturdu. Bütün valilere mektup göndererek hilafetini ilan etti. Özellikle Medine valisi Velit b. Utbe'ye iki mektup gönderdi.
Birisinde üç şahıstan kendisi için biat almasını emretti. Eğer kabul etmezlerse kendilerini öldürmelerini istedi. Bu üç şahıs Hz. Hüseyin, Abdullah b. Zübeyr ve Abdullah b. Ömer idiler.
Mektubu alan vali derhal Medine'nin eski valisi Mervan b. Hakem'i çağırttı ve onunla beraber bu şahıslarla konuşmayı istedi. Daha önceden haberdar olan Abdullah b. Zübeyr Mekke'ye gitti.
İmam Hüsyin ile akşam görüştüler kendisinden Yezit'te biat etmelerini istediler. İmam ise kendilerine " Böyle önemli bir meselenin yalnız değilde toplumda millet önünde olması gerektiğini" söyledi ve imam evden çıktı. Bu esnada Mervan Velit'e " Hüseyin'den şimdi biat almazsan ondan sonra asla almazsın.
Onun için O'nu geri getir ve ondan biat al . Etmez ise Yezid'in emrine uy ve O'nu öldür" dedi. Hz. Hüseyin bu konuşmayı duyunca geri geldi ve Mervan'a dedi "Ey Zerka'nın oğlu sen mi beni öldüreceksin yoksa Velit" daha sonra Velit'e hitap ederek "Ey emir; nübüvvetin hanedanı biziz. Risaletin madeni biziz.
Bizim evimiz rahmetin nazıl olduğu yerdir. Allah İslam'ı bizim hanedan dan başlattı ve sonuna kadar da bizimle olacak. Senin benden kendisi için biat almak istediğin Yezit, içkicinin birisi, eli masumların kanına bulanmış, ilahi desturları kıran ve alanen insanların gözleri önünde fısk ve fucura mürtekip olan birisidir.
Söyle o mu hilafete layıktır yoksa biz"(1)İmamın bu sözlerinde imamın makam ve menziletinin büyüklüğü belli olmaktadır. Yezit ile kıyas etmek abestir. Ayrıca imamın ciddiyeti ve kelamında O'nun Yezite asla biat etmiyeceği aşikardır. Bu olay Kufe halkının imama biat mektupları göndermeden önce vuku etmiş olması, imamın yüce bir hedef peşinde olduğunu gösterir.
2-Aynı gece Hz. Hüseyin Mervan'ı dışarda görür ve Mervan İmama, "Ya Eba Abdullah ben senin hayrını istemekteyim sana bir teklifim var eğer kabul edersen senin din ve ahiretine yararı vardır.
İmam nedir? Dedi. O da siz Yezit'e biat edin bu sizin için hayırlıdır" dedi. Bunun üzerine Hz. Hüseyin buyurdular, "Müslümanlar Yezit gibi bir lidere hasip olacakları zaman İslamın fatihasını okusunlar.
Ben ceddim Resulüllah'tan duydum ki buyurdular "Hilafet ebu Süfyan'ın ailesi için haramdır. Eğer bir gün Maviye'yi benim mimberimde otururken görseniz öldürün" dedi. Lakin Medine ahalisi onu mimberde oturuken gördüler ses çıkarmadılar ve bugün Yezit'e mübtela oldular."(2)
3-İmam Hüseyin bu olaylardan sonra hac ibadeti için ehli beytiyle beraber Mekke'ye gitmeye karar verdi. Gitmeden önce peygamberin kabrini sıksık ziyeret etti.
Hz. Peygamber ehli beytini müslümanlar için bir yadigar olarak bırakmıştı. Ehli beyt ilmin kaynağı, Kur'an'ın müfessirleri ve dinin rehberleriydiler. Müslümanların onları koruması gerekirken onlara sırt çevirdiler.
İmam, revza-ı şerifi ziyaretleri esnasında ceddine şöyle hitap eder. "Selamun aleyke Ya Resulüllah, Ben Hüseyin senin, Zehra'nın evladı. Ben sana layık bir torunum. Ümmetin hidayeti için beni yerine tayin etmiştin ama ümmet beni yalnız bıraktı ve benim manevi makamımı korumadılar. Sana şikayet ediyorum."(3)
4-Sahabeden bir çok kimse imamı bu mücadelesinden alı koymak için O'nunla konuştular. İbn. Abbas, imamın kardeşi Muhammd b. Hanife ve Peygamberin hanımı ümmü Seleme O'nu caydırmaya çalıştılar.
Ama imam Hüseyin zillet altında yaşamayı kabullenemedi. Mekke'ye doğru yola koyuldu. Bir çok yerde kıyamının nedenlerini açıkladı ve müslümaları Yezit'e karşı kıyam etmeleri için davet etti.
İmam Mekke'den ayrılmadan önce vasiyet namesini yazdı ve kardeşi Muhammed'e verdi. Bu vasiyetinde kıyamının asıl hedefini belirledi. Vasiyetinde Allah'ın varlığı ve birliğine, kıyamet gününe ve peygamberin risaletine şehadet ettikten sonra şöyle devam etmektedir.
"Ben Medine'den güzel yaşamak, kendi menfaatlarımı düşündüğümden, toplumda fesad çıkarmak için çıkmıyorum. Hedefim, iyiliği emretmek ve kötülüktem sakındırmaktır. Ümmeti ıslah etmek ve peygamberin sünnetini ihya etmektir. Bunu benden kabul eden hakikatı kabul etmiştir. Kabul etmeselerde ben yoluma devam edeceğim ta ki Allah kendisi ben ve bunlar arasında hükümde bulunana dek. Kardeşim bu benim vasiyetimdir. Tevfik Allah'tandır ve ben O'na tevkkül ettim."(4)5-Hz. Hüseyin Mekke'ye vardı. Hac mevsimi nedeniyle hacılar Mekke'ye geliyorlardı. İmam, İslami beldelerden gelen hacılarla konuştu ve onlara ceryan eden meseleler hakkında bilgi verdi.
Bu esnada imam, Yezit'in, kendisini öldürmek için Amr b. Seed'ı görevlendirdiği haberini alır. Kabe'nin ihtiramını korumak için hac merasimini tamamlamadan sekiz zilhecce'de Mekke'den Iraka doğru yola koyulur.
Çıkmadan önce de müslümanlara Yezit'in hilelerini, oyunlarını beyan eder. Kendisini bekleyen zor şartları, bir hutbe ile beyan eder. Kufe ahalisi imama 12 bine kadar mektup yollar ve imamdan Kufey'e gelmelerini isterler. İmam, meselenin sıhhat derecesini öğrenmek için önce Müslim b. Akil'i gönderir.
Ozaman Kufe'nin valisi Ubeydullah b. Ziyat'tı tam bir cani ve facır. Kufeliler Müslüm'e biatlerini tazelerler. Lakin Ubeydullah'ın korkusundan onu yalnız bırakırlar. Mescitte arkasında binlerce kişi namaz kılarken, artık kimseler kalmamıştı.
Müslüm'ü O zalimden yalnızca yaşlı bir kadın korumaya çalıştıysada nafile Müslüm yakalandı ve darul imareden boynu vurularak atıldı. İmam Hüseyin Müslüm'den haber alamaynca Kays b. Musehher'i elçi olarak gönderdi.
Ne yazık ki O'da şehadete kavuştu. Bu iki şehadet kufelilerin ihanetlerinden kaynaklandı. Eğer İmam Hüseyin gelirse aynı akibete uğrayacağını gösteriyordu. İmam ise Kufey'e doğru yola koyulmuştu.
6-Ubeydullah, Ömer b. Sad'a Hüseyin'le savaşması için teklifte bulundu. Bunun karşılığında ise O'na Rey şehrinin valiliğini vaat etti. Ömer kendisine düşünme fırsatı vermesini istedi. Düşündü ve dünya sevgisi galebe etti.
İmam Hüseyin'le savaşacak ordunun başına geçmeye karar verdi. Ömer b. Sad dinini dünyasına değişenler için bir örmektir. Nitekim İmam, Ömer'i O'nunla konuşmak istediğini bir sahabesiyle bilgilendirir.
Yanında kardeşi ve kölesi olduğu halde İmamla konuşmaya gelir. İmam Ömer'e hitap eder "Ey Sad'ın oğlu benim kim ve kimin oğlu olduğumu bildiğin halde benimle savaşmak istersin.
Her şeyin kendisine dönen Allah'tan korkmaz mısın? Benim yanımda olmak istemez misin bunu yaparsan Allah'ı hoşnut edersin. Ömer, İmama cevap olarak "bunu yaparsam Kufe'de ki evimin viran edilmesinden korkarım." dedi.
İmam O'na " ben kendim sana yeni bir ev yaparım" dedi.
Ömer "bağ ve hurmalıklarıma el konulmasından korkarın" dedi.
İmam " sana Hicaz'da bu bağlardan daha iyilerini veririm" dedi.
Ömer " kadın ve çocuklarım Kufe'de dirler onların öldürülmesinden korkarım" dedi"(5)
İmam onun bahanelerini görünce onun doğruyu kabul etmeyeceğine inandı. İmam yerinden kalkarken Ömer'e şöyle dedi "Neden bu kadar şeytana itaat etmekte ısrar ediyorsun.
Allah en kısa zamanda yatağında canını alsın. Kıyamette senin günahını bağışlamasın. Ümit ederimki Allah sana Irak'ın buğdayını nasip etmesin(yani ömrün az olsun)" nitekim böylede oldu. İmamın şehadetinden sonra Mutar tarafından feci bir şekilde öldürüldü. İmamın bedduasına dünya ve ahirette nail oldu.
7-Ömer b. Sad, Hür b. Yezit'i bir grup askerle Kufe'ye girmelerini engellemek için göderdi. Sahrada bunlar İmamın kafilesiyle karşılaştılar. İmam emretti askerlere ve atlara su verildi.
Daha sonra Hür kendilerinin Kufe'ye giremiyeceklerini söyledi. Etrafları kuşatıldı ve o sıcakta bekletildiler taki Ömer'den haber gelsin. İmam, bırakın başka tarafa gidelim desede bırakmadılar.
İmam bundan rahatsız olunca Hürr'e "annen cenazene otursun ne yapıyorsun" dedi. O'da başını eğdi ve "senin annen Zehra olmasaydı sana aynısını derdim" dedi.
Hür daha sonraları defalarca imamla konuştu. Bu konuşmaların eserinden olacak ki aşuraya kısa bir zaman kala O ve oğlu geldiler ve imamdan af dilediler duyduğu utançtan ötürü savaş meydanına ilk giden O oldu kıyasıya savaştıktan sonra şehit oldu. Hür özgürlerin ve özgür olabilmenin abidesi olarak tarihe ismini yazdırdı.
8-Hz. Hüseyin aşura gecesi bütün ailesi ve dostlarını topladı ve onlara, Allah'a hamd ve senadan sonra şöyle hitap etti. "Kendi ashabımdan güzel ve iyi ashap görmedim.
--------------------------------------------------------------------------------
1-Taberi c.7 s.216-218/ İbn. Esir c.3 s.263-264/ El İrşad s.200
2-Luhuf s.20/ Mesir-ül Ehsan s.10
3-Mektel-i Harezmi c.1 s.186/ Mektel-ül Avalım s.54
4- Mektel-i Harezmi c.1 s.188/ Mektel-ül Avalım s.54
5- Mektel-i Harezmi c.1 s.245
Batı meydana gelen bu fırsattan yararlanmalı
Cenevre’de yapılan nükleer müzakereleri değerlendiren İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı, batının meydana gelen bu fırsattan yararlanması gerektiğini ifade etti.
Dört gün süren Cenevre müzakerleri bitiminde uçakta Mehr Haber Ajansı muhabirine mülakat veren İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, müzakerelerin geç saatlere kadar uzun sürmesini 5+1 ülkelerdeki batı grubunda mevcut iç ihtilaflara bağladı.
Bu şartlarda ortak bir anlaşmaya varmanın beklentiden daha öteye gittiğini dile getiren Zarif, kendi başkentlerinde çaba göstererek ortak bir kanaate varmak için batılı ülkelere iyi bir fırsat meydana geldiğini söyledi.
Zarif, batının meydana gelen bu fırsattan yararlanması gerektiğini konuşmasına ekledi.
10 gün sonra dışişleri bakan yardımcıları düzeyinde Cenevre’de başlayacak olan müzakerelede anlaşma sağlanıp sağlanmayacağı sorusuna İran Dışişleri Bakanı, yapılacak müzakerelede bir anlaşma sağlama imkanı olduğunu, zira geçen müzakerelerde bu ortam meydana geldiğini söyledi.
Muhammed Cevad Zarif, son sekiz yılda biriken pek çok sorunun çözüldüğünü, büyük ilerlemeler sağlandığı dolaysıyla az miktarda sorun kaldığını belirtti.
Zarif, 5+1 ülkeleri dışişleri bakanlarının ardı ardına Cenevre’ye gelmelerini müzakerelerde büyük ilerleme sağlanmasına bağladı.
Konuşmasının bir bölümünde İran’ın uranyum zenginleştirme hakkına işaret eden İran Dışişleri Bakanı, bu hususta net olan İran’ın tutumu dolaysıyla zenginleştirme çalışmaların müzakere konusu olmayacağına karşı tarafa ilettiklerini kaydetti.
Zarif, zenginleştirme çalışmalarının tamamen durdurulması konusu ise medyatik haber olduğunu ve böyle bir konuya girilmesini izin vermeyeceklerini konuşmasına ekledi.
İran Seyyad-2” adlı yeni bir hava savunma füzesi üretti
İslami İran Savunma Bakanı, hava saldırılarına karşı olarak “Seyyad-2” hava savunma füzesinin üretimini gündemlerine aldıklarını açıkladı.
Savunma bakanlığının yeni askeri getirileri hususunda bilgi veren İslami İran Savunma Bakanı General Dehgan, hava saldırılarına karşı çok amaçlı olarak “Seyyad-2” hava savunma füzesinin dizaynı ve üretiminin gündeme alındığını bildirdi.
Söz konusu füzenin katı yakıt ile çalışacağını ifade eden General Dehgan, operasyonel gücü yüksek olmasının yanı sıra orta ve yüksek irtifa menzili olan “Seyyad-2” hava savunma füzesinin operasyonel gücü yüksek olduğu dolaysıyla her çeşit İHA uçağı ve helikopteri yok edebilme kabiliyeti olduğunu konuşmasına ekledi.
İran Savunma Bakanı, “Seyyad-2” hava savunma füzesinin diğer özelliği de elektronik savaş karşıtı ve otomatik takipte bağımsız olarak çalıştığını kaydetti.
Ruhani: İran hiç bir güce karşı teslim olmaz
Cumhurbaşkanı Ruhani, İslami İran hiç bir gücün tehdidine karşı boyun eğmediğini ve bundan sonra da eğmeyeceğini vurguladı.
İslamî Şura Meclisi’nde konuşan Ruhani, 5+1 grubuna tehdit, yatırım, ayrımcılık ve aşağılama dili kesinlikle sonuç vermeyeceğini ve hiç bir gücün tehdidine karşı boyun eğmeyeceklerini söylediklerini belirtti.
Küresel meselelerin akıl ve mantıkla çözümlenmesi gerektiğine inandıklarının altını çizen Ruhani, İran müzakere masasına akıl, mantık ve tedbirle oturduğunu kaydetti.
Ruhani ayrıca İran milletinin nükleer hakları ve uranyumun İran’da zenginleştirilmesi gibi konularda bazı kırmızı çizgilerin söz konusu olduğunu, bu çizgilerin aşılamayacağını, çünkü İran milleti ayrımcılığa karşı olduğunu ve yasal haklarını savunduğunu vurguladı.
Emperyalizmle Mücadele Günü ve İran-ABD Görüşmelerinin Gerçek Yüzü
Bismillah
4 Kasım günü her yıl İran'da "Emperyalizmle Mücadele Günü" olarak kutlanmaktadır.
Ancak bu yıl 4 Kasım'a birkaç gün kala çeşitli halk kesimleri ve STK'lar tarafından çeşitli şehirlerde "Kahrolsun ABD" haftası düzenlendi. Hatta bu amaçla ilk defa olarak iki İranlı tanınmış sanatçı Karabaği ve Hamid Zemani tarafından seslendirilen "Kahrolsun Amerika" başlıklı iki eser düzenlenen bir merasimle tanıtıldı ve İran televizyon kanalları bu merasimi haber bültenlerinde verdiler.
Bu durumda ister istemez akla ABD ile 5+1 Grubu çerçevesinde görüşmeler devam ederken İran'daki bu son duruşun ne anlama geldiği sorusu gelmektedir.
Bu sorunun cevabına geçmeden önce "Emperyalizmle Mücadele Günü"nün sebep ve felsefesi üzerinde duralım:
İran halkı arasında ABD'ye güdülen nefret ABD'nin 2.Dünya savaşı sonrası yıllarından itibaren Ortadoğu'ya yerleşmesi ve 1953 yılında Muhammed Musaddık hükümetine karşı darbe yaparak daha önce halk kıyamıyla ülkeden kaçmak zorunda kalmış Şah'ın İran'a yeniden getirilmesinden günümüze kadar devam etmiştir. İranlı inkılapçılara göre; bu nefret ve anti emparyalist mücadele ABD müstekbir, kendini üstün görme, başka milletleri tahkir etme ve sultacılık huyundan vazgeçene kadar da devam edecektir.
Niçin 4 Kasım?
İmam Humeyni (ra), 4 Kasım 1964 tarihinde Amerikalılara tanınan kapitülasyonlara karşı çıktığı için İran'dan sürgüne gönderildi.
Amerikancı Şahlık rejimine karşı kıyam eden çeşitli halk kesimleriyle birlikte 4 Kasım 1978 tarihinde Tahran Üniversitesi önünde toplanan lise ve üniversite öğrencileri üzerine havadan ve yerden ordu birlikleri tarafından yaylım ateşi açılmış ve yüzlerce öğrenci şehit olmuş veya yaralanmıştır.
Tahran'daki Amerikan elçiliğinin İslam İnkılabı'nı yenilgiye uğratmak için bir komplo ve casusluk merkezine dönüştüğünün farkına varan bir grup inkılapçı üniversite öğrencisi 4 Kasım 1979 tarihinde elçiliğe girerek casusluk belgelerine el koymuş ve diplomat kılıklı casusların faaliyetlerine son vermiştir.
Ve işte İslam İnkılabı tarihinde önemli bir yeri olan bu üç hadisenin vuku bulduğu 4 Kasım günü İran'da "Küresel Emperyalizmle Mücadele Günü" olarak kutlanmaktadır.
ABD'nin İran halkına yönelik cinayetleri bu üç olayla sınırlı olmayıp İslam İnkılabını yenilgiye uğratmak için İran ordusundaki eski müttefikleri aracılığıyla darbe girişiminde bulunmuş, Tebes çölüne askeri çıkarma yapmış, başta İran Kürdistanı olmak üzere çeşitli kavimleri merkezi hükümete karşı isyana teşvik etmiş, Halkın Mücahitleri adlı münafıkları silahlandırarak İnkılap öncülerinden onlarcasını, halktan binlercesini şehid etmiş ve İnkılabı içeriden çökertemeyeceğini anlayınca Saddam liderliğindeki Irak'ı İran'a saldırtarak sekiz yıl süren savaşta müttefikleriyle birlikte Saddam'a her türlü yardımı yapmış, İran yolcu uçağını düşürerek üçyüzden fazla yolcuyu şehit etmiş ve... ama bu komplo ve saldırılarının hiç birinden istediği sonucu alamamış ve her defasında İnkılabın karşı atakları ve tedbirleri karşısında ağır yenilgiler almış ve geri adım atmak zorunda kalmıştır.
Küresel Çapta Mücadele
ABD ile İslami İran arasındaki mücadele içeride olduğu gibi İran dışında da aralıksız devam etmiştir. Lübnan'da İran'ın dostlarından ilk ağır yenilgisini 1982 yılında alarak bu ülkeden askeri üslerini kaldırmak zorunda kalan ABD, 2006 yılında İsrail aracılığıyla Hizbullah'a karşı başlattığı savaşta da beklemediği bir yenilgiye uğramıştır. İran'dan aldığı yenilgileri telafi etmek amaciyle 11 Eylül saldırısını bahane ederek önceAfganistan'ı, ardından da 2003 yılında İran'ın başka bir komşusu Irak'ı işgal eden ABD, sonunda Irak'ı terketmek zorunda kalmıştır. Hiç kuşkusuz ABD'nin birkaç trilyon Dolar harcamasına ve binlerce askerini kaybetmesine rağmen Irak'tan çekilmesinin baş faktörü İran'ın tedbiri ve bu ülkedeki dostlarının direnişidir. Afganistan'dan da eninde sonunda çekilmek zorunda kalacaktır. ABD, İran'ı kuşatmak amacıyla başlattığı bu savaşlarında da ABD ağır yenilgiler almış ve hedefine ulaşamamıştır. İran ise izlediği mantıklı siyasetleriyle bugün Irak ve Afganistan'da her ülkeden daha çok sevilmekte ve saygı duyulmaktadır.
ABD ile İslami İran arasındaki mücadele aralıksız devam etmektedir. ABD ve Batının bölgedeki saldırgan/işgalci temsilcisi İsrail yıllardır İran'a doğrudan askeri saldırı düzenleme planları yaptıklarını iddia etseler de buna cesaret edemedikleri her geçen gün biraz daha açıklığa kavuşmuştur. Ve işte bu yüzdendir ki, İran'a doğrudan saldırı yerine İran'ın bölgedeki müttefiklerini devre dışı bırakma, İran'ı yalnızlaştırma ve sınırlarına sıkıştırma planı üzerinde yoğunlaşan ABD ve müttefikleri, 2006 Lübnan ve 2008 Gazze savaşlarında da bunu başaramayınca 2011'den beri İran'ın başka bir müttefiki ve Hizbullah ve Filistin Direnişine doğrudan yardım eden veya yardımları ulaştıran Suriye yönetimini yıkmak amacıyla bölgedeki müttefikleriyle birlikte her türlü yolu denemesine rağmen başarılı olamamıştır.
ABD ile İslami İran arasındaki mücadele alanı sadece İran'a komşu Ortadoğu ülkeleriyle sınırlı olmayıp Kuzey Afrika, Kafkasya-Orta Asya ülkeleri ve Güney Asya İslam ülkeleri başta olmak üzere Latin Amerika'ya kadar bir çok bölgede ABD ve müttefiklerinin İslami İran karşısında zorlandıkları artık inkar edilemez bir gerçektir.
Nükleer Silah İddiası ve Direniş
Son yıllarda İran'ın nükleer teknoloji proğramını bahane ederek kontrolünde bulundurduğu uluslararası kuruluşları ve müttefiklerini bu ülkeye ekonomi, teknoloji, ilaç, ulaşım ve medya alanlarında ağır yaptırımlar uygulamaya zorlayan ABD İran halkının direnişiyle karşılaşmıştır. Eşine rastlanmamış çaptaki çok yönlü ambargolara rağmen İran, enerji üretimi eksenli nükleer programı ve uranyum çevirimi sürecinde önemli aşamalar kaydetmiştir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında ABD ile İran arasında buzların kısa ve orta sürede erimesini beklemek aşırı bir iyimserlik olur. İran'ın yeni hükümeti ile ABD arasında şimdilik nükleer program konusunda ve 5+1 grubuyla birlikte sürdürülen görüşmelerden kısa sürede bir sonuç beklenmesi de safdillik olur. ABD'nin hilelerinin farkında olan İran'ın inkılapçı halkı "Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olmak" durumuna düşmemek için anti emperyalist ve anti amerikancı direniş ruhunu zinde tutmaktadır. Bunda ne kadar haklı olduklarına sebep ise Amerikan makamlarının tutumlarıdır. Birkaç misal:
BM son genel kurulunda yaptığı konuşmada İran'ın nükleer teknoloji hakkını kabul ettiklerini ve zaten İran'ın lideri İmam Hamanei'nin de nükleer silah yapma ve kullanmanın haram olduğuna dair fetva verdiğini, İran cumhurbaşkanı ile görüşmeye istekli olduğunu ifade eden ABD Başkanı Barack Obama, bundan iki üç gün sonra Washington'da siyonist rejimin başbakanı Netanyahu ile birlikte katıldığı basın toplantısında "İran'a karşı askeri saldırı seçeneği hala masamızdadır" dedi.
Barack Obama, İran Cumhurbaşkanı Ruhani ile yaptığı telefon görüşmesinden sonra, yani Ruhani'nin henüz New York'tan ayrılmasını bile beklemeden yaptığı açıklamada "Yaptırımların gücü İran cumhurbaşkanını görüşme masasına oturmaya sevketti" dedi.
Ve yine ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü yayınladığı bildiride " ABD, İsrail'i kaygılandıracak hiç bir girişimde bulunmayacaktır" diye kaydetti.
ABD'nin nükleer görüşmelerdeki temsilcisi ve dışişleri bakanı yardımcısı Wendy Sherman aynı gün muhabirlere yaptığı açıklamada şöyle diyordu: "Başkan Obama, İran içerisinde %5 altında uranyum zenginleştirmeyi kabul etmemiştir."
Wendy Sherman, İran'la BM binasında yapılan nükleer görüşme sonrasında Amerikan Senatosunda senatörlerin sorularını yanıtlarken ise şöyle diyordu: "Güven oluşturmaya yönelik girişimlerde amacımız İran'ın mevcut konumunu zayıflatmak ve bu ülke nükleer programını durdurmak ve aksaklık oluşturmaktır."
Güven vermesi için İran'ın NPT Ek Protokolünü kabul etmesini, BM Güvenlik Konseyi kararlarını uygulamasını, tüm nükleer merkezlerini denetime açmasını şart koşan Amerikan makamları bu şartları yerine getirdiği takdirde bile İran'a karşı yaptırımları kaldırmıyacaklarını ve sadece yeni yaptırımları erteleyebileceklerini açıkça ifade etmekteler.
Taraflar Görüşmelerden Neler Bekliyor?
İran'da küçük bir uzlaşmacı kesim dışında bütün parti ve sivil toplum kuruluşları ABD ile sürdürülen görüşmelerden olumlu bir sonuç alınacağına inanmamaktadır. Bununla birlikte tüm kesimler görüşmelere devam edilmesi yanlısıdır. Nedenlerine gelince; Birincisi; dünya sathında İran'a karşı sürdürülen bunca olumsuz propaganda, dezeformasyon ve karalamanın aksine İran halkı ve hükümetinin akıl, mantık, görüşme ve barış ehli olduğunu ortaya koymak, ikincisi ise; İran'a karşı sürdürülen ağır ve insanlık dışı yaptırımlardan olumsuz yönde etkilenen halka düşmanın gerçek yüzünü göstermek, bağımsızlık ve izzet için direnmekten başka yol bırakılmadığını halkın görmesini ve daha çetin mücadelelere hazırlanmasını sağlamaktır.
ABD hükümeti ise, İran'la sürdürülen görüşmelerden her iki tarafı razı edecek sonuçlar almayı değil, bu ülkeye yönelik baskı, cinayet ve sulta emellerini dünya halklarından gizlemeyi, İran'a karşı düşmanca siyasetlerinde içte ve dışta yalnızlığını gidermeyi ve müttefiklerini daha uzun süre İran'a karşı yanında tutmayı amaçlamaktadır.
Amerikalıların ayrı bir amacı da sonunda İran'ı da masaya oturttuk, karşımızda kimse direnemez diyerek İslam İnkılabına umut bağlamış müslüman ve mustaz'af halkları yeise sevketmek ve direniş çizgisini seçmiş halklara göz dağı vermektir.
Daha neyi görüşecekleri bile belirlenmeden ve tarafların bu görüşmelerden neler beledikleri netleşmeden ABD-İran diyalogu yaygarası üzerine bölgesel değişim teorileri üretilmesi de aynı amaca yönelik Amerikan propagandalarından ibarettir.
İran'ın nükleer programının askeri ve nükleer silah üretmeğe yönelik olmadığını Amerikalılar herkesten daha iyi biliyor ve ama sulta güçlerini ve müttefiklerini İran'a karşı daha uzun süre seferber etmek için böyle bir bahaneye ihtiyaç duymaktadır. Nitekim Amerikan Stratfor Strateji Merkezi başkanı George Friedmann bu konuda şöyle kaydediyor: "ABD'nin İran'la problemi bu ülkenin nükleer programıyla ilgili değildir. Asıl mesele, İran'ın bölgede Amerika'dan bağımsız ve hatta Amerika'ya düşman olarak da askeri, bilimsel ve teknolojik alanlarda bölgenin en güçlü ülkesi olunabileceğini ispatlamış olmasıdır. İran böylece bölge ülkelerine örnek olacak duruma gelmiştir ve Arap baharını- İslami uyanışı- meydana getirmiştir."
Bu cümleler, ABD'nin gerçek niyetini açık seçik bir biçimde ifade ederken İran'ın inkılapçı müslüman halkının 4 Kasım "Emperyalizmle Mücadele Günü"nü geçmiş yıllara göre daha görkemli ve yaygın bir şekilde kutlamasına hak vermemek elde değil.
ZİYA T.YILMAZ
ABD’nin İran’da 4 Kasım yürüyüşüne tepkisi
Amerika Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mary Harf, İran ve Amerika arasında maziye dayanan güvensizlik duygusu hakim olduğunu belirtti.
İran’da 4 Kasım Küresel İstikbarla Mücadele Milli Günü dolaysıyla düzenlenen yürüyüşlere tepki gösteren Harf, iki taraf arasında maziye dayanan güvensizlik duygusu hakim olduğunu belirtti.
Harf, buna karşın iki taraf haftaya umutlu bir şekilde Cenevre’de düzenlenen nükleer müzakerelere oturacaklarını kaydetti.
İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin müzakerelerden iyimser olmadığı ile ilgili açıklamasının sorulması üzerine Harf, Amerika da bundan önce müzakerelerin zorlu geçeceğini söylediğini, bu da güvensizlik duygusundan kaynaklandığını belirtti.