کارگر

کارگر

Pazartesi, 26 Kasım 2012 09:08

Aşura Günü Ne Oldu?

Yine geldi Muharrem, işte yine Âşûrâ!

Yine 10 Muharrem; Âşûrâ günü...

Nedir Âşûrâ-Aşure?

Sahi nedir Âşûrâ?

Çorba mıdır, Aş mıdır? Teenni ya telaş mıdır? Bağrı yakan ataş mıdır?

Bakın cehâlet kokan tarih kitaplarına, gazete köşelerine, takvim sayfalarına, gönül levhalarına? Ne yazıyor bu güne ilişkin? Tatlı, helva, çorba tarifleri mi veriyor? Bayram havası içinde kutlanması gereken bir gün bilgisi mi sunuyor?

Yoksa ne...???

Sizin sayfalarınız nelerden bahsediyor? Neler anlatıyorlar o gün hakkında? Yığın yığın hurafeler mi, kaynaksız hikayeler mi, düzmece yalanlar mı, saptırıcı - uyutma amaçlı piyasaya sürülmüş asılsız tarihi bilgiler mi?

Bakın bakın... Bakın da Hakka karşı cinayetler nasıl işlenir, hak nasıl örtülmeye çalışılır, gündem nasıl yapayla saptırılır şahit olun... Sonra da Hakk yazan tarihe bir göz atın, doğruları görün.

Zulme lanet edin, zalime dur deyin, mazluma her halde yardımcı olun. Elinizle, dilinizle, kaleminizle, kalbinizle zulme düşman, adalete dost olun... Dilerseniz önce çoğunluk denilen kalabalıkların, nere gittiklerinden haberdar olmayan, nerden beslendiklerini bilemeyen, hak nedir farkına varamayan, batıla kasıtlı ya da kasıtsız taraf olanların yazdıklarına bir göz atalım;

Elde edebildiğimiz, ulaşabildiğimiz kadarıyla bir çok yerde 10 Muharrem Âşûrâ gününde (çoğu aşure derler cahilce) tarihte bazı olayların gerçekleştiği yazılır.

Bunları şöyle özetlemek mümkündür;

1. Cebrail, İsrafil, Mikail, Arş, Kürsü, Kalem, Cennet- Cehennem o gün yaratılmıştır!

2. Yerler ve gökler o gün yaratılmıştır!

3. Dünyanın yaratılmasına ilk olarak o gün başlanmıştır!

4. Yeryüzüne yağmur ilk olarak o gün yağmıştır.!

5. Allâh Âdem'in (a.s) tevbesini o gün kabul etmiştir!

6. Adem (a.s) o gün Safiyyullah olmuştur!

7. Allâh İdris'i (a.s) o gün göğe kaldırmıştır!

8. Nuh'un (a.s) gemisi o gün Cudi dağına oturmuştur!

9. İbrahim (a.s) o gün doğmuştur!

10. Allah İbrahim'i (a.s) o gün kendisine Halil (dost) edinmiştir!

11. İbrahim (a.s) o gün Nemrut'un (l.a) ateşinden kurtulmuştur!

12. Eyyüp (a.s) o gün hastalığından şifa bulmuştur!

13. Allah Davud'un (s.a) tevbesi o gün kabul etmiştir.!

14. Süleyman (a.s) o gün saltanata kavuşmuştur!

15. Tevrat Musa'ya (a.s) o gün verilmiştir!

16. Musa (a.s) o gün kurtarılmış, Firavun (l.a) o gün boğulmuştur!

17. Yunus (a.s) o gün balığın karnından kurtulmuştur!

18. Yusuf (a.s) o gün kuyudan kurtulmuştur.!

19. Yakup (a.s) Yusuf'a (a.s) o gün kavuşmuştur.!

20. İsa (a.s) o gün doğmuştur!

21. İsa (a.s) o gün göğe kaldırılmıştır!

22. Muhammed (a.s) o gün Hatice (r.a) ile evlemiştir!

23. Muhammed (s.a.a) o gün geçmiş ve gelecek günahlarından affedilmiştir!

24. Kıyamet kopması o gün olacaktır. (Cuma günü imiş)!

Veeeeeeeeeeeeeeeeeeee......

25. Hz. Hüseyin o gün şehit edilmiştir…

Şimdi elimizi vicdanımıza koyalım ve insaflıca düşünelim.

Hemen hemen tüm insanlık tarihindeki mutlu günler, hatta varlıkların oluşum sürecindeki güzellikler nasıl aynı güne denk gelmiş?

Kim bu gaybi bilgileri hangi kanalla bizlere ulaştırmış?

Adı sayılan peygamberlerin ne zaman ve ne kadar yaşadıkları bile kesin bir bilgi ile sabit değilken, nasıl onların çok mutlu günlerinin hep aynı güne denk geldiği öğrenildi? Ve kim aracılığı ile?

Hz. Peygamber efendimizden bu olayların aynı günde gerçekleştiğine dair inkarı mümkün olmayacak kadar sağlam yollarla bize ulaşmış bir rivayet var mıdır?

Acaba tüm bu yazılan ve görüldüğü üzere sevinç günleri olan olaylar bir başka hüzün verici ama kesin olan bir olayın unutturulması için hedef saptırma olmasın?

Her insan biraz dikkatle bakarsa yaşadıkları zaman dilimlerinde egemen güçlerin halkın hoşuna gitmeyecek bir olaya sebep olduklarında hemencecik onu örtecek bir suni gündem oluşturduklarını görür. Acaba tarihin tüm zalimlerinin uyguladığı bu taktik üstadları olan yezitten onlara kalmış bir miras olmasın?

Evetttt

Hz. Peygamberin Hakka vuslatından henüz pek fazla zaman geçmemişti ki, bir meşum el, inananların yönetimini zorba, haksızlık ve hile ile ele geçirmişti. İnsanlık, adalet, sevgi, iman, hak, hukuk, asalet, hamiyet, dürüstlük, şecaat, kardeşlik, dostluk adına ne varsa erozyona uğramıştı. Müslümanların üzerine adeta bir ölü toprağı serpilmiş nerdeyse Allah'ın dini olan İSLAM zorba güçlerin zulüm aygıtı olan DEVLET İSLAM(!)'ı haline dönüşmüştü. Bu kötü gidişe dur denilmeliydi... Ama kim olacaktı bu kervanın başını çekecek olan? Bu, Ehli Beyt'ten olup ta Peygamberi görenlerden hayatta kalan tek kişi olan Hz. İmam Huseyin'den başkası olabilir miydi? İşte İslam'ın ve insanlığın omuzlarına yüklediği bu ağır sorumluluğu yerine getiren bu korkusuz kahraman hunharca Kerbela'da onlarca yakını ile şehit edildi.

Kalbinde zerre miktarı insanlık ve adalet aşkı olan insanlar bu olayı unutamazlardı. Huseyin'i rahmet ve O'na kastedenleri ise lanetle anacaklar, onlara düşmanlık besleyeceklerdi. Ve onları bir şekilde alaşağı etmenin hesaplarını yapacaklardı. İşte o günün alçakları bunun bilincinde olarak Kerbela katliamının gerçekleştiği gün olan 10 Muharrem Âşûrâ gününü belleklere farklı bir anlam ve içerikle yerleştirmenin hesabını yaptılar. Peygamberimiz adına hadisler uydurdular. O gün bilmem nelerin gerçekleşmiş olduğuna dair yalanlar düzdüler. Ve bunu yalanla bezedikleri tarih kitaplarına, hadis eserlerine serpiştirdiler. Ve sonuçta yukarıdaki sıraladığımız olayların o gün gerçekleştiği yolunda aslı olmayan bilgiler zamanımıza kadar geldi... Ve bu gündem saptırma da kısmen başarılı da oldular. Ama "yalancının mumu yatsıya kadar yanar" demişler. Mum söndü gayrı. İnsanları yanıltamayacakları bir şekilde Hak aşikar oldu elhamdulillah.

Canlar şu gerçek artık tüm dünyada bilindi ki;

Bugün sevinç günü, bayram günü, çorba-tatlı günü değildir. Bu gün Kerbela'yı anma ve anlama günüdür. Bugün İmam Huseyin ve yarenlerinin başkaldırısının bilincine varma günüdür. Bugün her nerde Yezit varsa orada Huseyin olma günüdür. Zalimlere; "dur", mazlumlara; "el ver, zulme dur diyelim" deme günüdür. Bu gün Habil'i, İbrahim'i, Yusuf'u, Musa'yı, İsa'yı, Muhammed'i (Selam olsun üzerlerine), Ali'yi anlama günüdür. Bugün zulmün yıkılış günüdür. Sönmeyecek olan adalet ateşinin yanış, kalplerin ilahi aşka susayış günüdür.

Selam olsun Huseyn'e ve Huseynîlere...

Lanet olsun Yezit ve Yezîdîlere....

Pazartesi, 26 Kasım 2012 08:18

İstanbul'da görkemli Aşura merasimi

HALKALI AŞURA MERASİMİ

Hz. Peygamber efendimizin sevgili torunu, cennet gençlerinin efendisi, Hz.İmam Hüseyin ve 71 yareninin Kerbela çölünde şehit edilişlerinin 1373. yıldönümünde 0n binlerce Müslüman Halkalı ÂŞÛRÂ meydanında bir araya geldi.

Caferilik İnancını Tanıtma ve Araştırma Derneği'nin (Caferider) düzenlediği, İslam dünyasının ortak yası ve matemi olan Evrensel Aşura Matem Merasimi'ne Caferider Onursal Başkanı Selahattin Özgündüz, CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, İran Meclis Başkanı Ali Laricani, Irak Parlamentosu Dış İlişkiler Başkanı Humam Hammodi, Eski Adalet Bakanı Şevket Kazan, Eski Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin, İstanbul Müftüsü Doç. Doktor Rahmi Yaran, MHP Genel Başkan Yardımcısı Atilla Kaya, Dünya Caferi Alimler Birliği Başkanı Hasan Karabulut, Cem Vakfı Alevi İslam Din Hizmetleri Başkanı Ali Yüce, çeşitli ilçelerin belediye başkanları, sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, gazeteciler, sanatçılar, yabancı misyon şefleri ve çok sayıda vatandaş katıldı.

 

Özgündüz: Suriye'de yaşananlar ABD'nin oyunudur

  Caferiliği Araştırma ve Eğitim Derneği (Caferider) Başkanı Selahattin Özgündüz, Suriye'de yaşananların ABD'nin bir oyunu olduğunu söyledi.

Halkalı'daki aşura mateminde konuşan Selahattin Özgündüz, aşure gününü, "Aşura; erdemli, ilkeli, dürüst, şefkatli, mert ve yiğit bir kahramanın, zamanın zalim diktatörü tarafından 6 aylık süt emen çocuğuna kadar, bütün yakınlarıyla acımasızca, susuz olarak şehir edildikleri günün adıdır. Hicretin 61. yılının 10. günün adıdır.” açıklamalarını yapan Özgündüz, Suriye’de yaşanan olayları değerlendir." şeklinde anlattı.

Suriye'de yaşananlara da değinen Özgündüz, “Oluşturduğu terör örgütleriyle İslam coğrafyasını kan gölüne çeviren ABD emperyalizmi, maiyetindeki Suud ve Katar krallığı aracılığıyla kedinden daha demokrat bir ülkeye demokrasi götürmesi inandırıcılıktan uzaktır. Bu eylemler ve çalışmalar; bölgenin kuzeyinde Hristiyan İsrail, Ermenistan, ortasında Müslüman İsrail, güneybatısında Yahudi İsrail oluşturma çabasıdır. 'Şii hilal', 'Sünni eksen' safsatasını bu meşum planlarını uygulamak için ortaya atmışlardır. Bu meydanda beklenen, devlet büyüklerinin ve yöneticilerinin Suriye’deki kanı durdurmak için barışçıl çözümler bulmalarıdır. Ayrıca Efendimiz’in torunun mezarının harap edilmesinin önlenmesini beklemekteyiz.” açıklamalarında bulundu.

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın tüm kesimleri temsil etmediğini savunan Özgündüz, kurumun yeniden revize edilmesini istedi. Özgündüz, “Diyanet işleri Başkanlığı’nın bugünkü yapısıyla Türkiye’deki tüm kesimleri temsil kabiliyetinden uzak olduğu açıktır. Ama kullandığı bütçe ve devlet imkanları bütün kesimlerin ortak malıdır. Bu durum ne ilahi hukukla ne de beşeri hukukla bağdaşır. Bu durumda devlete düşen vazife tüm kesimleri tatmin edecek yasal düzenlemeler yapmaktır. Bu kurumun lağvedilmesi olumsuz sonuçlar doğuracağından hukuka ve eşitlik ilkesine göre yeniden revize edilmesi gerekir. Yanlış giden, Sayın Diyanet Başkanı ve mensupları değil , sistemdir.” ifadelerini kullandı.

 

Gürsel Tekin: Suriye’de Kerbela olmasın

 Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, “Suriye’de akan kan Müslüman kanıdır. Müslüman kanının sel olması kimin işine yarar? Suriye, Kerbela olmasın.” dedi.

Halkalı’daki aşura matemine katılan Gürsel Tekin, Suriye’deki olayların Kerbela gibi olmamasını istediklerini belirtti. Tekin, “Suriye’de akan kan kardeş kanıdır. Hangi tarafta olursa olsun Suriye’de akan kan Müslüman kanıdır. Müslüman kanının sel olması kimin işine yarar? Suriye’yi cehenneme çeviren, orada yanan ateşe odun taşımak asla kabul edilemez. Suriye, Kerbela olmasın. Biz zalimlerin yanında değiliz. Zulmün iyisi kötüsü olmaz. Tüm dertlerin devası barıştır, kardeşliktir. Sevginin gücü güçlerin en büyüğüdür.” diye konuştu.

Filistin’deki saldırıya da değinen Tekin, “Dinimizin adı barıştır. Yurtta sulh, cihanda sulh dinimizin de emridir. Bugün çevremizde yaşanan insanlık dramında Filistinlilerin acısını hep beraber izliyoruz. Filistin’in bağımsız bir devlet olması gerekiyor.” ifadelerini kullandı.

 

Laricani: İsrail'le savaşmak için her zaman Filistinlilerin yanındayız

 

 

İran Meclis Başkanı Ali Laricani, Halkalı'daki aşura matemine katıldı. İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırısına değinen Laricani, "Biz elimizden gelen imkanları kullanarak İsrail’i yok etmeye ve onlarla savaşmak adına her zaman Filistinlilerin yanında bulunuyoruz." dedi.

Caferilik İnancını Tanıtma Araştırma ve Eğitim Derneği (Caferider) tarafından Halkalı Meydanı'nda düzenlenen aşura matemine; İran Meclis Başkanı Ali Laricani'nin yanı sıra Irak Parlamentosu Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Humam Hammudi de katıldı.

Törende konuşan Ali Laricani, “İsrail’le savaşan Gazze’deki Müslümanlar 22 günde zafere ulaştı, biz onların yanındaydık bununla iftihar ediyoruz. Biz elimizden gelen imkanları kullanarak İsrail’i yok etmeye ve onlarla savaşmak adına her zaman Filistinlilerin yanında bulunuyoruz. Bugün Müslümanlar birlik ve beraberlikleriyle Amerikan zulmüne karşı zafer kazanabilirler. Biliyorsunuz ki birkaç yıldır bölgede devrimlerden sonra Batılı ülkeler yeni maceralara atılma girişimindeler. Bölgede savaş başlatıp insanları öldürüyorlar. Devrimin olduğu bölgede, ülkeler bu durum karşısında uyanık olmalı, oyuna gelmemelidirler.” ifadelerini kullandı.

Aşura mateminde Kızılay'a verilen kanlar Filistin’e gidecek

 Caferider tarafından Halkalı’da düzenlenen aşura mateminde toplanan kanlar Filistin’e gidecek. Sabahın erken saatlerinde meydanda toplanan binlerce Caferi, Kızılay çadırlarında kan verdi.

Kerbela'da şehit edilen Peygamber Efendimiz'in torunu Hz. Hüseyin ve 72 şüheda, sabah erken saatlerden itibaren Halkalı Meydanı'nda toplanan Ehl-i Beyt muhibbi Müslümanlar tarafından gözyaşlarıyla anıldı. Caferiler, tekbir ve sloganlar eşliğinde mersiyeler okudu, sine vurdu ve gözyaşları akıttı. Ayrıca vatandaşla Kızılay'a kan bağışında bulundu. Tören öncesi ve sonrasında Kızılay’ın kurduğu çadırlar, kan bağışı yapan insanlarla doldu.

Toplanan kanların Filistin’e gönderileceğini bildiren Caferider Başkanı Selahattin Özgündüz, “Burada bağışlayacağımız binlerce ünite kanları Kızılay aracılığıyla, yaralanan Filistinli kardeşlerimize göndermelerini rica ediyoruz. Biz bu cömertliği yapacağız, Kızılay da gerekli organizasyonu yapacaktır. Allah ülkemizin. milletimizin, İslam aleminin birliğini dirliğini bozmasın.“ şeklinde konuştu.

RAST HABER / AJANSLAR

 

Pazartesi, 26 Kasım 2012 08:06

İran Hamas’ı yeniden silahlandırıyor

İsrailli merciler casus uydularının raporlarına dayanarak Tahran’ın Fajr-5 roketlerini Sudan üzerinden Gazze şeridine sevk etme hazırlığı içinde olduğunu iddia etti.

 İsrailli yetkililer İsrail casus uyduları tarafından sevkiyat hazırlığı içinde olduğu tespit edilen roket ve diğer askeri malzemelerin Gazze şeridine sevk edileceğine inanıyor. Rapora göre İran, İsrail ile Hamas'ın arasında geçen haftanın sonlarında ateşkes sağlanmasıyla birlikte silah sevkiyatı hazırlıklarına başladı. Sevkiyat hazırlığındaki roketlerin İsrail ile Hamas'ın mücadelesi esnasında Tel-Aviv ve Kudüs yakınlarına düşen roketlerle aynı model olan İran yapımı Fajr-5 olduğu söylendi.

 

İsrail: 'Sudan, İran Ve Mısır Gazze'ye Silah Desteği Veriyor' 

Geçen ay Hartum yakınlarındaki bir silah fabrikasına yapılan hava saldırısının ardından konuşan İsrail Savunma Bakanlığı Politika ve Politik-Askeri İlişkiler Direktörü Amos Gilad, Sudan'ı Gazze'ye yapılan silah sevkiyatlarında geçiş noktası olmakla itham etmişti. Sudan'ı 'teröristler' ile işbirliği yapmakla suçlayan Gilad aynı zamanda Sudan rejiminin İran destekli olduğunu ve Mısır aracılığıyla Hamas'a gönderilen silahların transferinde güzergâh olarak kullanıldığını söyledi. Sudan ise İsrail'i askeri fabrikasına saldırmakla suçlamıştı.

 Bazı istihbarat kaynakları baz alınarak yapılan tahminler doğrultusunda İsrailli yetkililer, İran'ın Afrika ülkelerinden İsrail'i hedef alabilecek uzun menzilli balistik füzeleri Sudan'a göndermiş olabileceğini tahmin ediyor. İran'ın Hamas ve Gazze'deki diğer direnişçi grupları silahlandırma isteği, İran'a karşı muhtemel bir İsrail saldırısına Tahran'ın verebileceği stratejik cevap olarak düşünülüyor.

ajanslar

 

Aşura töreninde konuşan Lübnan İslami Direniş Hareketi Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah Filistinli mücahitlerin Gazze zaferine değinerek, "Direnişin büyük bir komutanını şehit verdiğini ancak, direnişin bölgede etkin bir şekilde mücadele edebileceğini gösterdiğini" ifade etti.

Nasrallah, Gazze'deki direniş, "düşmanın caydırıcılık hedeflerini baltalayarak konumunu daha da zayıflattı" ifadelerini kullanırken, Gazze'nin bir piknik alanı olmadığını vurguladı.

İşte Nasrallah'ın konuşmasından satırbaşları:

İsrail, yıllardır kuşatma altındaki Gazze direnişine karşı savaş kazanamıyorsa, başka bir savaşta durum ne olur?

Filistin direnişinin ilk zaferi düşmanın isteklerini yerine getirmesine izin vermemesiydi.

İsrail bir kara savaşı yapmaktan korkuyordu, İsrailli yedek askerler çağrıldığında, bunun bir psikolojik savaşı empoze etmek için olduğu belliydi.

Bu ​​savaşta İsrail hava kuvvetlerinin Gazze ile savaşa bir son verme yeteneğine sahip kapasitede olmadığına emin olundu.

İsrail üç aşamada da başarısız oldu, birinci hedefi Filistin direniş liderliğini bitirmekti, başarısız oldu.

İkinci hedefi, Füze sistemi idi, başarısız oldu.

Üçüncü hedef, caydırıcılık gücünün gösterilmesiydi ancak bu savaşta gücü daha da zayıfladı.

Filistin halkı ve direnişi için tüm onurlu insanların zaferini kutluyorum.

Bir kez daha kan kılıca karşı galip geldi.

İsrail'in yenilgisini görmek için Obama, Liberman ve Netanyahu'nun yüzlerine bakmak yeterli olacaktır.

Netanyahu, savaş için yüksek hedefler koymadı, Netanyahu çok düşük hedefler koyarak zafer ilan etmek istedi ancak o, bunu bile başaramadı.

tevhidhaber

 

Katar Başbakanı ve dışişleri bakanı Şeyh Hamad bin Casım El Sani’nin Arapları koyuna benzetmesine tepki gösteren Seyyid Hasan Nasrallah: “Kendisini koyun olarak görenin sadece kendisi hakkında konuşması doğrudur, Arapların çoğunun koyun olduklarını söylemeye hakkı yoktur. Zira Araplar arasında şu anda Lübnan ve Gazze’de olduğu gibi bu ümmetin geleceğini kuracak aslanlar ve kahramanlar vardır.”

 

Katar başbakanı Şeyh Hamad bin Casim El Sani’nin Arapları “koyun”a benzetmesine tepki gösteren Hizbullah genel Sekreteri seyyid Hasan Nasrallah şunları söyledi: “Kendisini koyun olarak görenin sadece kendisi hakkında konuşması doğru olur ve Arapların çoğunun koyun olduklarını söylemeye hakkı yoktur. Zira Araplar arasında şu anda Lübnan ve Gazze’de olduğu gibi bu ümmetin geleceğini kuracak aslanlar ve kahramalar vardır.

Bu konuşmaların hikayesi Cumartesi akşamı başladı. Cumartesi akşamı İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarını tartışmak için olağanüstü toplanan Arap Birliği bakanları toplantısı sırasında – İsrailli devlet adamlarıyla sıkı işbirliği içinde olan- Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Hamad bin Casım El Sani, Gazze halkıyla dayanışma içinde olduğunu göstermeye çalışmış ve şöyle demişti: “İsrailliler kurt değildir, ama biz Arapların çoğu koyun olduk!”

Hamad bin Casim, bu sözleriyle Gazze halkının yanında olduğunu ve barış taraftarı olduğu izlenimini vermeye çalışmıştı, ancak gerçekte ise Filistin halkına Filistinlilerin Siyonistler karşısında gelecek hayalleri kurmamalarını ve beklentiler içine girmemelerini en doğru olanının Siyonistlere teslim olmak olduğunu ilga etmeye çalışmaktaydı.

Ancak “Seyyid Hasan Nasrallah” pazartesi günü, bu Katarlı şeyhi muhatap alarak oldukça etkileyici bir yanıt vererek şunları söyledi: Hayır, benim dostum! Arap ümmeti değil, sizin kendiniz koyun oldunuz” ve sonra geleceğe işaret ederek İslam ümmetinin kahraman aslanlarının büyük hedefleri başaracaklarının altını çizdi.

Lübnan Hizbullah Genel Sekreteri, Muharrem ayı programları kapsamında beşinci gece yaptığı konuşmada şunları söyledi: Evet, haklısın; Arap dünyasında koyunlar vardır, ancak Arapların çoğu koyun değildir. elbette koyun hükümetler var, koyun politikacılar da var, aktif olarak çalışan koyun medyada var, tıpkı Filistin ve Lübnan’ın sırtını gevşeterek işgal edilmiş Arap topraklarından ellerini çektikleri gibi. Ancak Arap milletleri direnmektedir, kurbanlar vermektedir ve büyük zaferler kazanmaktadırlar.

Seyyid Hasan Nasrallah sözlerini şöyle tamamladı: “Koyunlar, alınyazılarında yazılmış olan yere gideceklerdir, ancak Filistin ve kutsal Kudüs, kahraman Arap ümmetinin kalp ve gönlünde kalacaktır. Ve onlar bu ümmetin geleceğini yazacaklardır.”

İran islam cumhuriyetinin Ankara’daki büyükelçiliği bildiri yayınlayarak, Habertürk’ü kınadı. 

İran islam cumhuriyetinin Ankara’daki büyükelçiliği bildiri yayınlayarak, Habertürk’ kanalında yayınlanan "Öteki Gündem" programında, Şiilik, Velayeti Fakih ve İmam Mehdi hakkında çirkin ifadelere itiraz edildi.

İRNA’nın bildirdiğine göre; İslami İran’ın Ankara büyükelçiliğinin yayınladığı bildiride, HaberTürk televizyonunda yayınlanan," Öteki Gündem" programına katılan kişilerin; Şiilik, velayeti fakih ve Mehdilik konularında dile getirdikleri ifadelerin hakaret içerikli olduğu hatırlatılarak, kitle iletişim araçlarının, kamuoyunu doğru bilgilendirmeli, saptırmamalı ve ihtilaflara yol açacak, tahrik içerikli haraketlerden özellikle kaçınılması istendi.

Açıklamada, program yapımcıların islam dini konuları tartışırken, daha tarafsız, islami ilimlere vakıf kişileri davet etmeleri tavsiyesinde bulunduldu.

İran İslam cumhuriyetinin, islam inkılabının zaferinden sonra, islam mezhebleri arasında birlik ve beraberliği, Müslümanlar içerisinde vahdeti oluşturmak amacıyla çalışma yürüttüğünü, bu yönde islam dünyasının önde gelen şahsiyetlerin katılımı ile uluslararası konferanslar düzenlediği belirtilen açıklamada, Şii mektebinde Kur’an-ı kerim ve peygamberin ehl-i beytinin en önemli iki kaynığı olduğu ifade edildi.

Açıklamada ayrıca, Şii mektebinde, yeterli dini ve fıkhı bilgiye sahib olmayan kişilerin, alim bir kişiyi, taklit merci olarak seçmesi veya ona danışması suriyetiyle ibadetlerini yerine getirmesi gerekir. İmam Humeyni’nin fetvasına göre, bir şii, sünni imam’ın da arkasında namazını edaedibilir. Her yıl, yüz binlerce şii de, dünyanın muhtelif yerlerinde gelerek, İmam Humeyni’nin fetvası çerçevesinde hac’da sunni imamın arkasında namazlarını eda ediyorlar hatırlatması yapıldı.

Çarşamba, 21 Kasım 2012 05:32

İmam Hüseyin ve sünnet kavramı

Hz. Hüseyin’in Kerbela’dan bizlere verdiği birinci mesaj sünnetin ihyasıdır. Bir yerde 124 bin peygamberin uğrunda gönderildikleri ilahi gayeler ve hedefler, İslam Peygamberi ile son bulan ve kemale eren ilahi kavramlar, Peygamberden sonra toprağa gömülmek isteniyorsa, yani din öldürülmek isteniyorsa... Böyle bir konumda Hz. Hüseyin (a.s) buyuruyor ki; “Sünnetin tehlikede olduğunu gören her Müslüman, sünnetin tahrif edilmemesi ve öldürülmemesi için üzerine düşen görevleri yapmalı ve tarafsız, duyarsız kalmamalıdır. Sünnetin ihya olması için Müslümanlar vazifelerini yapmalıdırlar.”

Emeviler, Peygamberi ve İslam dinini toprağa gömmek istiyorlardı. Bunu yaparlarken dinsizlikle bunu yapmıyorlardı, aksine din adına bunları yapıyorlardı. Çünkü dinsizlik adına bunu yapamazlardı. Zira yaşadıkları toplum, zaman, zemin büyük bir ölçüde Müslüman’dı. İşte böyle bir ortamda dine ancak din içinde, din adıyla zarar verilebilirdi. İşte Emeviler bunu yapmaya çalıştılar. Emeviler’in hedefi gerçek Muhammedî İslam’ı yok etmek, vahyi devre dışı bırakmak ve dolayısıyla bütün kontrolü ve dünyevi çıkarları ellerinde bulundurmaktı. Hz. Hüseyin de bunları görüyor ve biliyordu.

Hz. Hüseyin’in Kerbela’dan bizlere verdiği birinci mesaj sünneti ihya etmekti. Bunun delili ise, kardeşi Muhammed Hanefiye’ye yazdığı vasiyetnamede yatar. Hz. Hüseyin (a.s) vasiyetinde şöyle buyuruyor; "Bismillahirrahmanirrahim. Bu o vasiyetnamedir ki Ali oğlu Hüseyin kardeşi Muhammed’e yazmıştır. Hüseyin şahadet eder ki Allah birdir, tektir ve eşi benzeri yoktur."

Aziz okuyucu; dönemin insanları Hz. Hüseyin’in Allah’a inandığını bildikleri halde, neden Hz. Hüseyin (a.s) vasiyetine şahadet getirerek başlamıştır? Çünkü O biliyordu ki, Yezid melunu ve Emeviler Hz. Hüseyin (a.s)’ı öldürdükten sonra, Hz. Hüseyin’in dinden çıktığını ve bu sebepten dolayı öldürüldüğünü savunacaklardı. İşte bunun için vasiyetine şahadetle başlamış olabilir.

Vasiyetinin devamında daha sonra peygamberin peygamberliğine, Hz. Ali’nin imametine, cennete, cehenneme... Şahadet getirip ve şöyle devam ediyor; "Ben zulmetmek, fitne fesat çıkarmak, para, altın, arazi toplamak ve birilerine hâkim olmak için hareket etmiyorum. Doğrusu ben ceddim Resulullah’ın ümmetinin ıslah olması için hareket ediyorum. Ben marufa emretmek ve münkerden nehyetmek için hareket ediyorum. Ben ceddim Resulullah ve babam Ali gibi yaşamak için hareket ediyorum."

Bu sözden şu anlaşılabilir; yani İslam Peygamberi (s.a.a.) Hz. Hüseyin’in döneminde yaşamış olsaydı, İslam Peygamberi de Hz. Hüseyin’in yaptığını yapacaktı ve yerinde oturmayacaktı.

Şimdi Aşura’yı bayram ilan edenlere sorarız; o gün hareket eden Peygamber Efendimiz olmuş olsaydı ve Hz. Hüseyin’e yapılanlar İslam Peygamberinin başına getirilmiş olsaydı yine mi Aşura’yı bayram edeceklerdi!

Hz. Hüseyin (a.s.) vasiyetinde babası imam Ali’nin siyresine de vurgu yapmıştır. Bu vurgunun manası şu olabilir; Hz. İmam Ali (a.s)’dan önce birileri hilafetin başındaydı. Neden, Hz. Hüseyin (a.s) ben ceddim Resulullahın siyresine ve falanca, falancaların siyresine göre ve bir de babam Ali’nin siyresine göre yaşamak için demiyor da, sadece ceddi Resulullahın ve babası Ali (a.s)’ın siyresine vurgu yapıyor. Ama falanca ve falancaların siyresine asla vurgu yapmamıştır. Demek ki, Hz. Hüseyin (a.s) ceddi Resulullah (s.a.a) ile babası Ali’nin arasında olan falanca falancaların siyresini kabul etmemiştir.

Mehdi Aksu 21 Kasım 2012

Çarşamba, 21 Kasım 2012 05:29

BOP süreci

 Başbakan Mısır’dan seslendiği İsrail’e şartların 2008’den çok farklı olduğunu belirtti.

Doğru, 2012’nin şartları 2008’den çok daha farklıdır. Çünkü bugün Türkiye fiili olarak İsrail’e sahip çıkmaktadır. Malatya Kürecik’te kurulan füze kalkanı ile adeta İslam âlemine karşı İsrail’in kalkanı konumuna gelmiştir.

Filistin konusunda Arap Birliği’ni iş başına çağıran Sayın Erdoğan, Arap Birliği’nin bugüne kadar Filistin meselesinde gerçekçi ve Filistin yararına bir tek adım atmadığını çok iyi bilmektedir.

Mısır’dan ekranlara yansıyan bu tablo, Başbakanın her beyanının bir “one minute” olduğunu bize hatırlatmaktadır. Ekranlardan yükselen ses ile icraatlar birbirinden farklıdır ve biz gerçek kimliğin ortaya konması taraftarıyız.

İsrail’in karşısında tavır sergileme yeni değildir. Sayın Mehmet Emin Koç beyin Yeni Mesaj gazetesinde dün çıkan yazısında belirttiği gibi, Erdoğan, Haziran 2010’da Toronto’daki G-20 zirvesinde ve 2011’in Mayısında Güney Afrika Cumhuriyeti’nde “İsrail’i, bölge için tehdit unsuru olarak görüyorum. Çünkü kendisinde atom bombası var. İsrail işgalci konumunda ve devlet terörü uygulamakta. Bu devlet terörü uygulaması yeni değildir” şeklinde İsrail’i kınamıştı. Ancak Büyük Ortadoğu Projesi’nde (BOP) eşbaşkanlığı devam eden Başbakanın, hangi ifadelerle eleştirirse eleştirsin İsrail konusundaki duruşu inandırıcı olmayacaktır.

Davutoğlu’nun Gazze temaslarından da bir netice çıkmayacağı muhakkaktır.

Çünkü gerek Arap Birliği üyelerinin ve gerekse Sünni dünyanın başı olan Türkiye’nin siyaset anlayışı, İslam âleminin birliği ve yararına değil, BOP eksenli şekillenmektedir.

Maalesef bu konuda Şiilerin başı olan İran’ın tavrı da diğerlerinden farklı gelişmemektedir.

Bu acı tablo, Müslümanların kardeş olduğu ve “bir hareket etmesi” hakikatinden topyekûn İslam âlemi olarak uzaklaşıldığını göstergesidir.

Misyonerlik faaliyetleri, BOP ve dinlerarası diyalog çalışmaları meyvelerini vermekte iken, Türkiye ve İran’ın bu olaylar karşısında bu kadar sorumsuz davranması bulundukları konumu hak etmediklerinin izah ve ifadesidir.

Prof. Dr. Haydar Baş 20 Kasım 2012

İstanbul’da İranlı Sosyolog yazar Ali Şeriati'nin eserlerinin müzakere edildiği bir sempozyum yapıldı. Şeriati’nin bütün eserleri Türkçeye çevrilmiş durumda.

İki gün süren sempozyumda, Şeriati'nin entelektüel niyeti, dili, Müslüman düşüncedeki yeri, Türkiye'de okunma biçimi, siyasal düşüncesi, çağdaş ideolojilere bakışı, modernizm ve geleneğe yaklaşımı, dinler tarihine bakışı, özgürlük algısı, kadınlar hakkındaki düşüncelerinin ele alınacağı etkinlik bugüne kadar Şeriati hakkında Türkiye'de düzenlenen en geniş kapsamlı etkinlik olması bakımından dikkat çekiciydi.

Sempozyumda, ayrıca Ali Şeriati'nin fotoğrafları ve Türkiye'de basılmış kitaplarından oluşan bir sergi de yer aldı. Ve Ali Şeriati’nin fotoğraflarında hazırlanan bir albüm de izleyicilere dağıtıldı.

iki gün süren sempozyuma ilgi büyüktü. Yaklaşık 40 katılımcının katıldığı sempozyumda Ali Şeriati’nin eşi Puran Şeriati ve oğlu İhsan Şeriati de katıldı.

İranlı yahudi milletvekili Siyamek Meresıdk, Gazzeli yaralıları gönüllü olarak ameliyat hizmeti sunmaya hazır olduğunu vurguladı.

Korsan İsrail'in Gazze halkına yönelik cinayetlerini kınayan Meresıdk, siyonist caniler direnişe yönelik desteğin azaldığını zannederek Gazze halkını katliam etmeye kalkıştığını belirtti.

Meresıdk, Gazze cinayetinde korsan İsrail'den başka, Suriye'de muhalifleri destekleyen devletler de suçlu olduklarını, çünkü bu devletler direnişi zayıf düşürmeye çalıştıklarını vurguladı.

Bir cerrah olarak Gazzeli yaralılara gönüllü hizmet sunmaya hazır olduğunu belirten Meresıdk, İranlı yahudilerin Sepir hastanesi de Gazzeli yaralıları kabul etmeye hazır olduğunu bildirdiğini ifade etti.