کارگر

کارگر

Perşembe, 06 Mart 2025 06:14

Beyaz Saray'dan HAMAS itirafı:

Beyaz Saray Sözcüsü yaptığı açıklamayla ABD'nin HAMAS ile doğrudan görüştüğü iddiasını kabul etti.

ABD ile HAMAS'ın doğrudan görüştüğü iddiası gündeme gelmişken Beaz Saray'dan iddiaya dair açıklama geldi.


Sözcü Karoline Leavitt, HAMAS'la doğrudan görüşme yaptıklarını teyit ederek, "Bu müzakereleri yürüten özel temsilci (Steve Witkoff), herkesle konuşma yetkisine sahiptir ve bu konuda İsrail’e danışıldı." dedi.

Beyaz Saray Sözcüsü Leavitt, düzenlediği basın brifinginde gündemdeki konulara ilişkin basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

İDDİALARI DOĞRULADI
ABD'li sözcü, "ABD'nin HAMAS'ın elindeki Amerikalı esirlerin kurtarılması için" HAMAS'la doğrudan görüştüğü iddiasını doğruladı.

 
Leavitt, "Bu müzakereleri yürüten özel temsilci (Steve Witkoff), herkesle konuşma yetkisine sahiptir ve bu konuda İsrail’e danışıldı. Bunlar halen devam eden görüşmeler, o yüzden şu an detaya girmeyeceğim. Söz konusu olan Amerikalıların hayatlarıdır." ifadelerini kullandı.

Beyaz Saray sözcüsü, dünyanın herhangi bir yerinde ülke çıkarları doğrultusunda birçok görüşme yaptıklarını ve Amerikan halkı için doğru olan şeyi yapmaya çalıştıklarını kaydetti.

 

Trump Hamas’ı Tehdit Etti
 
ABD Başkanı Donald Trump, Truth Social hesabından Hamas ve Gazze halkına yönelik gözdağı içerikli açıklamalarda bulundu.
Rehinelerin serbest bırakılması koşulunu öne süren Trump "Tüm rehineleri şimdi serbest bırakın; ölülerin bedenlerini derhal iade edin yoksa sizin için her şey biter. İsrail'e işi bitirmesi için ihtiyaç duyduğu her şeyi gönderiyorum. Eğer dediklerimi yapmazsanız tek bir Hamas üyesi bile güvende olmayacak" ifadelerine yer verdi.

Hamas liderlerine seslenen Trump "Bu sizin için son uyarıdır. Hala bir şansızın varken Gazze'yi terk etmenin tam zamanı" dedi.

"Ayrıca Gazze halkına" diye ekleyen Donald Trump, Gazzelilere rehineler konusunda istediğini yapmadıkları takdirde öleceklerini belirtti. Trump "Güzel bir gelecek sizi bekliyor ama rehineleri elinizde tutarsanız değil. Bunu yaparsanız öldünüz" dedi.

طİran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Bekayi, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın İran'ın bölgesel politikalarına yönelik açıklamalarına yanıt olarak, “Biz ilkeli tutumumuzda kararlıyız” dedi.


İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın İran'ın bölgesel politikalarına yönelik açıklamalarına yanıt olarak, sosyal medya X platformunda şöyle bir paylaşımda bulundu:

“ABD ve İsrail’in bölgedeki açık ve gizli ellerini görmemek büyük bir hatadır. Türkiye Dışişleri Bakanı’nın da ifade ettiği gibi, “Bölge, bir ülkenin diğerlerine hükmetme kültüründen kurtulmalıdır; ne Araplar, ne Türkler, ne Kürtler ne de İranlılar—hiçbiri diğerine hükmetmeye, rahatsızlık vermeye veya tehdit oluşturmaya çalışmamalıdır.” Peki ya İsrail?

Türkiye’nin desteklediği güçler tarafından Şam’ın düşmesinden sadece birkaç gün sonra, İsrail Suriye’nin askeri ve savunma tesislerine, hatta bilimsel ve araştırma merkezlerine karşı büyük çaplı saldırılar gerçekleştirdi ve bunların yüzde 90'ından fazlasını yok etti. Bunun yanı sıra İsrail, Golan Tepeleri’ni tamamen yeniden işgal etti ve yayılmacı politikalarını sürdürerek bugüne kadar Suriye topraklarının büyük ve stratejik bölgelerini ele geçirdi. İsrail şu anda Suriye’nin en önemli su kaynaklarını kontrol ediyor ve sürekli olarak bu ülkenin toprak bütünlüğünü ve ulusal egemenliğini ihlal ediyor. Bu, yanlış bir politikanın Suriye, Filistin ve tüm bölge halkları için sonuçlarıdır.

İran, son 50 yılda bölgesel bir hırs peşinde olmamıştır. Tek kaygımız, Filistin halkını desteklemek, onların işgal ve saldırıya karşı mücadelesine arka çıkmak ve İsrail’in bölgeye hâkim olmasını önlemektir. Bugün Filistin meselesi her zamankinden daha canlı ve İsrail her zamankinden daha nefret edilen bir durumdadır. Eğer arkadan vurulan hançerler olmasaydı, bugün kimse Gazze halkının zorla göç ettirilmesinden ve Batı Şeria’nın ilhakından bahsedemezdi.

İran İslam Cumhuriyeti, direnişi her zaman desteklemiştir ancak aynı zamanda yasa dışı eylemlerle ve terörizmle de kararlılıkla mücadele etmiştir. Biz, şehit Kasım Süleymani’nin öncülüğünde IŞİD ve aşırıcılıkla mücadele bayrağını kaldıran ilk ülkeydik ve bu örgütleri bölgede yenilgiye uğrattık. Türkiye’deki darbeye ilk karşı çıkan ve onu engelleyen biz olduk. PKK’nın silah bırakmasını destekleyen ilk ülkelerden biri olarak, bunu Türkiye’nin güvenliğini artıran önemli bir adım olarak değerlendirdik.

Biz ilkeli tutumumuzda kararlıyız ve her gün bir politikadan diğerine tutum değiştirmiyoruz.”(Ajanslar)

İslam ümmetinin sorunları ve kaygılarını asla göz ardı etmeyen Lübnan Hizbullah Hareketi’nin eski Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, Arap ve Müslümanların en önemli meselesi olan Filistin yolunda şehit düşmüştür.


Arap ve Müslümanların meseleleri, direniş şehidi Seyyid Hasan Nasrallah'ın düşüncelerinden ve yaklaşımından hiçbir zaman uzak olmamıştır. O, tüm hayatını, evlatlarını, en yakın dostlarını ve Hizbullah'ın en iyi gençlerini bu dava uğruna feda etmiş ve Arap ve Müslümanların en önemli meselesi olan Filistin yolunda şehit düşmüştür.

Şehit Seyyid Hasan Nasrallah'ın Filistin davasının canlandırılmasındaki önemli rolü

Şehit Seyyid Hasan Nasrallah önderliğindeki Lübnan Hizbullah Hareketi hiç şüphesiz Filistin davası için büyük çabalar ve fedakarlıklar sergiledi. O şehit cihatçı hayatının başlangıcından, gençliğinden Hizbullah Genel Sekreteri olduğu zamana kadar Filistin'i her zaman pusula ve yol gösterici olarak gördü ve Hizbullah'ın Filistin ve halkından asla vazgeçmeyeceğini söyledi.

Kendi güvenliğini düşünen Siyonist rejim, yürüttüğü komplolarla dolaylı olarak Hizbullah'tan direniş çalışmalarını ve Filistin'e verdiği desteği bırakmasını istemişti. Ancak şehit Seyyid Hasan Nasrallah, Filistinli çocuklar güvende olmadığı sürece güvenliğin olmayacağını, Hizbullah'ın Siyonist düşmanı asla resmen tanımayacağını ve hatta tüm Araplar Filistin'i terk etse bile Lübnan direnişinin Filistin'in yanında kalacağını kararlılıkla vurguladı.

Hizbullah’ın şehit liderinin bu onurlu duruşu, (İsrail ile normalleşme anlaşması imzalayan) Arap rejimlerinin ve hatta kendisini Filistin'in temsilcisi olarak gören Filistin Özerk Teşkilatı’nın Amerikan-Siyonist düşmana teslim olduğu ve Filistin halkına mümkün olan en büyük ihaneti işlediği bir ortamda ortaya çıkmıştır. Aksa Tufanı savaşında gördüğümüz gibi, Arap yöneticiler, Filistin davasına destek verdiklerini defalarca iddia etmelerine rağmen, Gazze halkına tek bir ilaç paketi bile göndermedikleri gibi, perde arkasında Siyonistlerle işbirliği yapmışlardır.

Elbette Şehit Seyyid Hasan Nasrallah'ın Filistin davasına gösterdiği büyük ilgi, onun İslam ümmetinin diğer meselelerinden ve sorunlarından habersiz olduğu anlamına gelmiyordu. O, Filistin'e ek olarak diğer Arap ülkelerini de Siyonist-Amerikan düşmanının komplolarından ve saldırılarından koruyan özel bir liderdi.

Şehit Hasan Nasrallah liderliğindeki Hizbullah’ın, 2003 yılında Irak topraklarının Amerikan birlikleri tarafından işgal edildiğinde, Amerikan düşmanına karşı başlatılan mücadelede Irak halkını ve direnişini nasıl desteklediğini hiç kimse unutamaz.

Şehit Nasrallah’ın Bahreyn yaklaşımı

Şehit Seyyid Hasan Nasrallah Bahreyn’deki iktidarın zulmüne Bahreyn halkının haklarını korumada önemli rol oynamış ve onlara yardımcı olmak için büyük çaba sarf etmiştir. Bazı nedenlerden dolayı Bahreynlilere yaygın ve kamuoyu desteği sağlanaması mümkün değildi. Ama buna Hizbullah’ın şehit lideri, Bahreyn meselesinin ve bu ülke halkının maruz kaldığı ve kalmaya devam eden zulmü hiçbir zaman gözardı etmedi. 16 Şubat 2021'deki konuşmasında Bahreyn milleti ve ülkenin devrimi konusuna değine Şehit Nasrallah, "Şeyh İsa Kasım başkanlığındaki alimleri tarafından yönetilen Bahreyn milleti, zulme karşı büyük bir ayaklanma başlattı. Bu mazlum insanlar, doğal haklarını geri almak için ayağa kalktı ve bu şekilde birçok fedakarlık yaptı, birçok şehit ve yaralı verdi ve binlercesi esir alındı. Bahreyn halkı bugün ülkelerinin İslam ümmeti içindeki doğal yerini yeniden kazanması için seslerini yükseltti.Zalim ve yozlaşmış yöneticiler Bahreyn'i Siyonist düşmanla normalleşmenin üssü haline getirip Filistin davasına ve İslam ümmetinin kutsal değerlerine ihanet ettikten sonra aziz ve sabırlı Bahreyn halkı Filistin davasına bağlı kalmıştır." demişti.

Bahreyn halkının meselelerine olan ilgisini dile getiren 14 Şubat Koalisyonu Siyasi Ofisi Direktörü Dr. İbrahim El-Aradi, Şehit Seyyid Hasan Nasrallah'ın Kur'an-ı Kerim ve İmam Hüseyin (a.s) mektebinin bir evladı  olduğunu ve İmam Humeyni (r.a), İmam Musa Sadr ve İran İslam Devrimi Lideri İmam Hamanei'nin yolunu izlediğini belirterek, ‘’Şehit Seyyid Hasan Nasrallah'ın Bahreyn milletine desteği tarihi bir duruştu ve Bahreyn halkı, Şehit Seyyid Hasan Nasrallah'ın sözlerinde ve söyleminde her zaman yer alıyordu.’’

Şehit Nasrallah'ın Suriye iç kirizinde Suriye halkına desteği

Ancak 2011 yılında patlak veren Suriye iç krizi ve ABD'nin Suriyelilere karşı başlattığı büyük küresel savaş sırasında, Şehit Seyyid Hasan Nasrallah liderliğindeki Hizbullah, Suriye’nin ulusal egemenliğini ve halkını savunmak için Lübnan’ın en iyi gençlerini ve direniş komutanını feda eden ilk direniş gruplarından biriydi.

Stratejik ilişkiler konusunda uzman ve yazar Dr. Taleb İbrahim, Şehit Seyyid Hasan Nasrallah'ın tarihi bir aşamada Siyonist düşmanla büyük bir mücadeleye girdiğine, İslami direniş grupları ile Arap etnik grupları arasında olağanüstü bir koordinasyon ve uyum yaratmayı başardığına inanıyor. Öyle ki, Şii’lerin yanı sıra Sünniler de Şehit Hasan Nasrallah'ı tüm Arap-İslam dünyasının ‘’en büyük şeref sembolü’’ olarak görüyorlar.

Şehit Nasrallah Yemen'i Siyonizm'e karşı mücadele için nasıl yetiştirdi?

Burada Şehit Seyyid Hasan Nasrallah’ın Yemen halkının özgürlük ve egemenlik haklarını destekleme ve ABD liderliğindeki Arap ülkelerinin Yemenlilere karşı başlattığı saldırıları reddetme konusundaki rolünden de bahsetmeliyiz. Arap-Amerikan koalisyonunun Yemen'e karşı saldırgan savaşı sırasında, Şehit Nasrallah bu ülkeyi desteklemek için kararlı bir duruş sergiledi.

Arap dünyasının neredeyse tamamının Yemen'e karşı seferber olduğu bir durumda Şehit Nasrallah Yemen'deki gelişmeler konusunda en başından itibaren açık ve net bir söylem benimsedi. Yemen savaşıyla ilgili ilk konuşmasında, Yemen'e yönelik askeri saldırının, ABD ve Siyonist rejimin çıkarları doğrultusunda Ortadoğu haritasını değiştirmeyi amaçlayan geniş ve kapsamlı bir planın parçası olduğunu vurguladı.

Yemenlileri direnişin sembolü olarak nitelendiren Hizbullah’ın şehit lideri, Yemen’in Amerikan-Siyonist ekseninin komplolarına karşı duran direniş ekseninin temel direklerinden biri olarak kabul edildiğini çok iyi biliyordu.

Şehit Nasrallah'ın Amerikan işgaline karşı Irak halkına verdiği destek

Irak da her zaman Şehit Nasrallah’ın ilgi odağı olmuştur. Direniş şehidi Nasralalh Şubat 2003'te Irak Savaşı'ndan sonra yaptığı ilk konuşmada, bu savaşın boyutlarını ve hedeflerini açıklamış, Amerika'nın iddialarının yalanlarını ortaya koymuştur.

Şehit Seyyid Hasan Nasrallah bu konuşmasında, ABD'nin Irak'a karşı savaştaki ana hedefinin, iddia ettiğinin aksine, Irak halkını kurtarmak, Kuveyt ulusunu desteklemek veya Saddam rejimini devirmek olmadığını vurguladı. Şehit Nasrallah, ‘’Bu nedenle, dünyada hiç kimse Amerikalılara yardım etme hakkına sahip değildir ve Irak'taki ABD işgal güçleriyle herhangi bir politik veya başka türlü işbirliği yasaktır.’’ demişti.

Şehit Hasan Nasrallah ayrıca, Irak'ta Amerikan-Batı işgalci koalisyona karşı Arap-İslam girişimiyle desteklenmesi çağrısında bulunmuştu.

Irak Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Dr. Mahmud El Haşimi ise, ‘’Şehit Seyyid Hasan Nasrallah, genel olarak Arap-İslam ümmetinde ve özel olarak da Irak halkı arasında direnişin büyük bir sembolüdür ve Hizbullah Genel Sekreteri olarak görev yaptığı 30 yılı aşkın süre boyunca tüm zamanını Filistin davasının ve İslam ümmetinin diğer meselelerinin savunulmasına adadı.’’ değerlendirmesinde bulundu. (Tesnim)

  ABD yönetimi, Siyonist İsrail'e yaklaşık 3 milyar dolar değerinde yeni bir silah satışını onayladı. Paket kapsamında zırhlı buldozerler, çeşitli bombalar, mühimmat ve güdüm kitleri yer alıyor. Bu anlaşma, Trump yönetiminin Ocak ayındaki ikinci büyük silah satışı olarak dikkat çekiyor.


ABD yönetimi, soykırımcı İsrail'e yaklaşık 3 milyar dolar değerinde yeni bir silah satışına onay verdi. Satış paketinde çok sayıda buldozer, bomba, mühimmat ve çeşitli askeri teçhizat bulunuyor.

ABD Savunma Bakanlığı'na bağlı Savunma Güvenlik ve İşbirliği Ajansı (DSCA) tarafından yapılan açıklamaya göre, ABD Dışişleri Bakanlığı İsrail'e yönelik üç ayrı silah satışını onayladı. Bu satışlarla ilgili olarak Kongre'ye resmi bildirimde bulunuldu. Ancak, Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu Kongre'de bu satışları engelleyecek bir girişimde bulunulması beklenmiyor.

DSCA'nın duyurusuna göre, İsrail'e satışı onaylanan askeri ekipman üç ana kalemden oluşuyor:

295 milyon dolar değerinde D9 buldozerleri ve ilgili ekipmanlar: Bu ağır zırhlı iş makineleri, İsrail tarafından askeri operasyonlarda ve tahkimat çalışmalarında kullanılıyor.

2 milyar doları aşan bomba ve yedek parçalar: Satış paketinde çeşitli tipte bombalar ile bunların bileşenleri yer alıyor.

675 milyon dolarlık mühimmat ve güdüm kitleri: Bu kapsamda farklı türde mühimmat, güdümlü silah sistemleri ve lojistik destek sağlanacak.

Bu yeni satış paketi, Donald Trump yönetiminin Ocak ayı içinde İsrail'e yönelik ikinci büyük silah anlaşması olarak kayıtlara geçti. ABD yönetimi, birkaç hafta önce de İsrail'e toplam değeri 7,4 milyar doları bulan başka bir silah satışına onay vermişti.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Bekayi, Abdullah Öcalan'ın PKK'ya 'silah bırakma' çağrısını olumlu karşıladı.

 

 

Bu kararı, şiddetin reddedilmesi yönünde önemli bir adım olarak nitelendiren Bekaî, İran İslam Cumhuriyeti'nin, terörizmin sona ermesine ve komşu ülke Türkiye'nin güvenliğinin güçlenmesine katkı sağlayacak her süreci desteklediğini vurguladı. Ayrıca, bu gelişmenin bölge genelinde de olumlu etkiler yaratmasını umduklarını ifade etti.

PKK lideri Abdullah Öcalan yaptığı tarihi bir çağrıyla, örgütün silah bırakması ve kendini feshetmesi gerektiğini belirtti. İmralı Cezaevi'nde tutuklu bulunan Öcalan, DEM Partisi heyetiyle gerçekleştirdiği görüşmenin ardından, PKK'nın bir kongre düzenleyerek bu kararı almasını istedi. Bu çağrı, 40 yılı aşkın süredir devam eden ve 40.000'den fazla insanın hayatını kaybettiği çatışmaların sona erdirilmesi amacıyla yapıldı.

Reuters’in haberine göre, Öcalan'ın açıklaması, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve diğer siyasi liderler tarafından da olumlu karşılandı.

Ancak bazı PKK üyeleri arasında şüphe ve direnç olduğu bildiriliyor. Ayrıca, Suriye'deki Kürt gruplarının PKK ile bağlantılı savaşçıları sınır dışı etmesi ve bölgedeki güvenlik yapısının istikrar kazanması bekleniyor

Pazar, 02 Mart 2025 06:17

Zelenskiy Beyaz Saray'dan Kovuldu

Beyaz Saray'da bir araya gelen ABD Başkanı Trump ve Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy arasında tartışma yaşandı. Basın toplantısı iptal edilirken, iki ülke arasında anlaşma imzalanmadı.


Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, ülkesinin değerli maden ve nadir mineral kaynaklarıyla ilgili anlaşma için ABD'ye gitti. 

ABD Başkanı Donald Trump ve Zelenskiy, Beyaz Saray'daki Oval Ofis'te bir araya geldi. Rusya ve Ukrayna arasında ateşkes anlaşmasının çok büyük bir şey olacağını söyleyen Trump, "Ukrayna'nın Rusya ile ateşkes konusunda tavizler vermesi gerekecek. Çatışmanın çözülmesini istiyorum. Bunun için NATO ve Avrupa'nın da adım atması gerekiyor" ifadelerini kullandı.

Birkaç gün önce Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile konuştuğunu söyleyen ABD Başkanı Trump, "Putin, anlaşma yapmak istiyor" şeklinde konuştu.

Ülkesinin hava savunma sistemlerini ihtiyacı olduğunu söyleyen Zelenskiy, Trump'a savaşıla ilgili bazı fotoğraflar göstererek, "Savaşta bile kurallar vardır. Bu adamların kuralları yok. Savaşı Putin başlattı, bedelini ödemeli" dedi.

Maden anlaşmanın yetersiz olduğunu ve güvenlik garantilerine ihtiyaç olduğunu söyleyen Zelenskiy, Trump'ın Rusya'yla savaşta Ukrayna şehirlerinin enkaz yığınına dönüştüğü açıklamasına karşı çıktı.

Fakat ABD Başkan Yardımcısı James David Vance, Zelenskiy'ye tepki gösterdi ve "Amerika Birleşik Devletleri'nin Oval Ofisi'ne gelip ülkenizin yok olmasını önlemeye çalışan yönetime saldırmanın saygılı bir davranış olduğunu düşünüyor musunuz?" diye konuştu.

"Ya bu anlaşmayı imzalarsınız ya da biz yokuz. Üçüncü dünya savaşıyla kumar oynuyorsun" diyen Trump, Zelenskiy'den daha minnettar olmasını istedi. 

ABD desteği olmadan Rusya karşısında Ukrayna'nın gücünün zayıflayacağını söyleyen Trump, "Ülkemize saygısızlık ediyorsunuz. Kazanamayacağınızı biliyorum. Biz yokken hiç kartınız yok. Kartlara sahip değilsiniz" ifadelerini kullandı. Zelenskiy de "Kartlarla oynamıyoruz" yanıtı verdi.

'NE HİSSEDECEĞİMİZİ DİKTE EDEMEZSİN'
Zelenskiy'nin, ABD'nin uzakta olduğu ve problemleri hissetmediğini söylemesi üzerine sinirlenen Trump, önceki başkan Joe Biden'ı da hedef alarak, "Yalnız değildiniz. Aptal başkanımız size 350 milyar dolar verdi, silah verdi. ABD olmasa Putin iki haftada kazanırdı. Ne hissetmemiz gerektiğini dikte etme hakkınız yok. Kendimizi çok iyi ve çok güçlü hissedeceğiz. Bugün nadir toprak elementleri anlaşmasını imzalayacağız. Ukrayna ile yapacağımız bu anlaşma çok adil bir anlaşma ve ABD'nin büyük bir taahhüdü olacak" ifadelerini kullandı.

Trump, Zelenskiy'i göstererek "Putin'den nasıl nefret ettiğini görüyorsunuz. Böyle biriyle anlaşma yapmak çok zor" dedi.

Tartışmanın ardından Zelenskiy Beyaz Saray'dan planlanandan erken ayrıldı. 

Trump ise "Devlet Başkanı Zelenskiy'nin barışa hazır olmadığını tespit ettim. ABD'nin değerli Oval Ofisi'ne saygısızlık etti. Barış için hazır olduğunda geri gelebilir" şeklinde konuştu.

Reuters'ın haberine göre, iki lideri basın toplantısı da iptal edildi. ABD ve Ukrayna arasındaki anlaşmanın da ortak basın toplantısında imzalanacağı açıklanmıştı.

Beyaz Saray yetkilileri de imzalanması beklenen nadir toprak elementleri anlaşmasının imzalanmayacağını söyledi.

Pazar, 02 Mart 2025 06:13

Ramazan Motivasyonu

 Farsça bir kelime olan "oruç" sözcüğü, terminolojik olarak "tutmak", "susmak" ve "hareketsiz kalmak" anlamlarına gelmektedir. Orucun Arapça karşılığı ise "savm" veya "sıyam" olarak telaffuz edilir.

Dinî ıstılahta ise, "imsaktan iftara kadar, mükellef bireyin yemekten, içmekten ve bazı davranışlardan kendisini alıkoyması" demektir.

"Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. Umulur ki sakınırsınız." (Bakara:183)

Görüldüğü gibi oruç diğer birçok ibadet türü gibi kadim ümmetlere de farz kılınmış. Fakat geçmiş dinler tahrif edilmiş olduğu için oruç ibadetinin içeriğini değiştirmişler. Hıristiyanlar kutsal addettikleri günlerde et ve et mamüllerini yemeyerek oruç tuttuklarını söylemektedirler...

Biz Müslümanlarda oruç ibadeti orijinalliğini koruyor olmakla birlikte, her Ramazan ayı geldiğinde bir takım ifrat derecesinde bidat uygulamalara tanık olabilmekteyiz. Ramazan ayı bazı varsıl (tuzu kuru) kesimlerce gösteriş, şatafat ve her türlü israfın yapıldığı merasimlere dönüştürülmektedir. Bu yıl ilk defa kovid-19 salgın hastalığından dolayı yaşanan izolasyonla insanlar evlerinden çıkamadıkları için lüks otellerin pahalı salonlarında düzenlenen görgüsüz iftar sofraları yapıl(a)mamaktadır. Öte yandan kahvehaneler, lokantalar, kebapçılar, dönerciler ve fast food yerleri de kapalı. Eskiden istisnai olarak tek tük lokantalar açık olsa da camlarına perde çekilirdi. Edep - haya diye bir şey vardı. Son yıllarda ise bu mekânlar aleni olarak açıktı. (İsviçre'de iken Afrikalı Hıristiyan bir arkadaşım anlatmıştı: "Ramazan ayı boyunca Müslüman komşularımız rahatsız olmasın diye gündüzleri evlerimizde yemek pişirilmez, kızartma yapılmazdı.)

"Koronavirüs sayesinde Ramazan ayı, uzun yıllar sonra ilk defa ruhuna uygun bir sadelikte geçiyor" desek yeridir. Ramazan şatavat, şov ve gösteriş yapma ayı değildir.
Oruç her şeyden önce bir ibadettir. Oruç kurbiyyettir, oruç Allah Teâlâ'ya yaklaşma vesilesidir. Ramazan ayı 11 ayın muhasebesidir. Oruç hataların telafi edilmeye çalışıldığı, günah kirlerinden arınmaya çalışıldığı, bir aydır. Ramazan ayı, fizikî ve manevî hastalıklardan kurtulma ayıdır. Ramazan ayı, sağlığa kavuşma ayıdır, bu yüzden Ramazan bir rehabilitasyon ayıdır.

Ramazan, eylence ayı değildir, takva libasınının kuşanıldığı bir aydır. Ramazan, nefs tezkiyesinin en iyi şekilde yapılabileceği bir aydır. Oruç ibadeti ile aç kalmakla nefsin doymak bilmeyen ihtiras ve iştahına ket vurmaktır. Oruç, nefsi dizginlemek, nefse gem vurmaktır.

Oruçlu insanda şefkat ve merhamet duyguları daha belirgin hâle gelir. Ve oruç tutan kişi bu durumda yoksul insanlara karşı empati yapar, onların hâlini düşünür ve onlara yardım elini uzatır.

Oruç başlı başına bir otokontrol mekanizmasıdır. İnsan oruçla sorumluluklarını hatırlar. Oruç tutan kişi tutum ve davranışlarını dinî ölçülere göre düzenlemeye azami derecede çaba harcar. Oruç, özellikle insanın irfanî ve vicdanî duygularının gelişmesini sağlar.

Oruç, Müslüman kimliğinin gelişiminde büyük bir motivasyon aracıdır. Öyle ki nefsin açlıkla terbiye edilmesi kişide şefkat, merhamet ve dayanışma gibi yüce erdem ve fazilet duygularını geliştirir. Oruç Müslüman bireyin, diğer insanlara karşı tutum ve davranışlarında alçak gönüllü cömert ve hoşgörülü davranmasını sağlar ve onu sosyal dayanışmacı kılar.

Zira, oruç tutan kişi pratik olarak açlığın nasıl bir "mide kazıntısı" olduğunu anlar idrak eder ve yoksulluktan, imkansızlıktan, zekat hakkının verilmeyişinden dolayı açlık ve sefalet ile pençeleşen insanların çektiği ızdırabı daha iyi anlar. Atalarımız boşuna söylememiş, "Tok açın halinden anlamaz."

Meslek eğitimindeki stajyerlik gibi oruç pratik olarak aç kalıp, aynı durumda olanların halini anlamanın en öğretici yoludur. Ayrıca yoksulların içerisinde bulunduğu hâli düşünen bir insanın açlığın ve sefaletin sebeplerini de düşünmesi kaçınılmazdır. Oruç vasıtasıyla böylesi bir haslet ve duyarlılığa sahip olan mü'min Rahman olan Yüce Allah'ın yeryüzünü her türlü nimetlerle donatıp yaşanır kıldığını, ancak haksız kazanç sahiplerinin, aç gözlülerin, çağdaş Kanun'ların, komprador burjuva sermayedarlarının, emek ve alın teri sürücülerinin doymak bilmeyen ihtirasları yüzünden bu nimetleri nasılda gasp ve talan ettiklerini düşünür. Ve dünya genelindeki açlığın ve sefaletin alın yazısı olmadığını anlar.

Kısacası oruç insana açlığı tattırmakla fakirleri, yoksulları düşündürür ve sosyal adalet duygusu aşılar. Ayrıca yeryüzünde eksik olan bu adaletin yönetim erki tarafından tesis edilmesi gerektiğini düşünür. Evet, ihtiyaç sahibi insanlar karşısında Müslüman kişinin kendi bireysel sorumlulukları olmakla birlikte devlet mekanizmasının uhdesinde olan resmî - kamusal görevler vardır. Oruç, bir yönüyle İslâm ümmetine bunu da hatırlatır. Zira Ramazan topyekûn muhasebe ve bilinçlenme ayıdır...

(Ali Erdem Koral)

Oruçlu bir kimse, günahtan, yalandan, didişmeden, hasetten, gıybetten, hakka muhalefet etmekten, küfretmekten, atışmaktan, sinirden, alay ve zulüm etmekten...


Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden ramazan ayını idrak edenler onda oruç tutsun. Kim o anda hasta veya yolcu olursa (tutamadığı günler sayısınca) başka günlerde kaza etsin. Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez. Bütün bunlar, sayıyı tamamlamanız ve size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah’ı tazim etmeniz, şükretmeniz içindir.

Bakara, 185

Vesail’u Şia’da nakledilen tafsilatlı bir rivayette, oruç tutan kimsenin ahlaki durumu hakkında şöyle denir:

“Oruçlu bir kimse, günahtan, yalandan, didişmeden, hasetten, gıybetten, hakka muhalefet etmekten, küfretmekten, atışmaktan, sinirden, alay ve zulüm etmekten, insanları azarlamaktan, gaflet etmekten, fasık kimselerle birlikte olmaktan, söz götürüp getirmekten, haram yemekten uzak durmalıdır. Namaza karşı sabırlı ve sadakatli olmalı, kıyamet gününe özel bir teveccühü olmalıdır.” [1]

Böyle bir misafirlikte bulunma şartı sadece açlığa tahammül etmek değildir. Hadiste şöyle der: Semavi rehberlere itaat etmekten kaçınan, şahsi ve ailevi meselelerinde eşine kaba ve acımasız davranan, bakmakla yükümlü olduklarının meşru isteklerini temin etmekten kaçınan yahut da anne ve babası kendisinden razı olmayan kimsenin orucu da kabul değildir. Bu durumdaki kimse ziyafet şartlarını yerine getirmemiştir.

Orucun her ne kadar bedende bulunan gereksiz materyalleri yok etme gibi tıbbi yararları olsa da; Ramazan ayının seher vaktinde kalkılması, ruhun nefaseti ve duaların icabet bulması başka bir şeydir. Gerçek mahrum ise, bu tür hayır ve bereketlerden yoksun kimsedir.

(Ehlader)


[1]  - Hürr Amuli, Muhammed b. Hasan, Vesailu'ş-Şia   (Çev)

İsrail Başbakanı, Suriye'nin güneyini işgal ettiklerini ve Şam güçlerinin buradan süresiz olarak çıkmasını istedi. İşgalin bahanesi olarak Dürzileri gösterdi.


İsrail Başbakanı Netanyahu bugün, Suriye'yi böleceklerini resmi olarak ilan etti, şu ifadeleri kullandı:

"Yeni rejimin askeri güçlerinden Suriye'nin güneyinin tamamen boşaltılmasını talep ediyoruz. HTŞ güçlerinin ve yeni Suriye ordusunun Şam'ın güneyine girmesine izin vermeyeceğiz. Güney Suriye'deki Dürzileri korumaya kararlıyız ve onlara yönelik hiçbir tehdide tolerans göstermeyeceğiz." 

Bu açıklamanın hemen ardından Suriye'nin güneyindeki Suveyde şehrinde yaşayan Dürziler'den paralel bir açıklama geldi. Şu ifadeler kullanıldı: "Suveyda'da Askeri Konsey kuruldu"

Hamas, Gazze'de ateşkesin ilk aşamasının son turunda 5 İsrailli rehineyi daha serbest bıraktı. Bir rehine, serbest bırakılma töreninde Hamas üyelerini alnından öptü. Önümüzdeki saatlerde bir İsrailli rehine daha serbest bırakılacak.


Hamas, Siyonist İsrail'le ateşkesin ilk aşaması kapsamında yapılan son takasta soykırımcı İsrail hapishanelerinde tutulan yüzlerce Filistinli karşılığında Gazze'den beş İsrailli esiri serbest bıraktı.

İlk olarak, Tal Şoham ve Avera Mengistu adlı iki rehine, Hamas savaşçıları tarafından bir sahneye çıkarıldıktan sonra bugün Gazze'nin güneyindeki Refah kentinde Kızılhaç'a teslim edildi.

Daha sonra, Eliya Cohen, Ömer Wenkert ve Ömer Şem Tov adlı üç esir daha, ayrı bir törenle Gazze'nin merkezindeki Nuseyrat'ta Kızılhaç yetkililerine teslim edildi.

Nuseyrat'taki rehineler, Kızılhaç yetkililerine teslim edilmeden önce el salladılar ve serbest bırakma belgelerini tuttular.

Günün en çok konuşulacak olayıysa, rehinelerden Ömer Şem Tov'un, sahnede el sallarken iki Hamas üyesinin alnını öpmesi oldu.

Daha sonra bir Kızılhaç konvoyu rehineleri törenden aldı.

Serbest bırakılan rehineler fiziksel ve ruhsal muayene için Siyonist İsrail ordusu tesisine ulaştılar.

Soykırımcı İsrail ordusu, ayrı açıklamalarda esirlerin orduya teslim edildiğini doğruladı.

Filistin kaynakları, El Cezire'ye yaptığı açıklamada, altıncı esir olan Hişam el Sayed'in tören yapılmadan İsrail yetkililerine teslim edileceğini belirtti.

Nisan 2015'te Gazze'ye girdiğinde esir alınan 37 yaşındaki Bedouin Israeli'nin de, bölgenin kuzey kesiminde bir yerde teslim edilmesi bekleniyor.(Ajanslar)