کارگر

کارگر

İslam Devrimi Lideri Imam Hamanei, Hizbullah’ın şehit Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah ve Şehit Haşim Safiuddin’in cenaze töreni münasebetiyle bir mesaj yayımladı.

 

Devrim Lideri'nin mesajı, Irak’taki temsilcisi Hüccetülislam Seyyid Mücteba Hüseyni tarafından cenaze töreninde okundu.

Imam Hamenei'nin mesajı şu şekilde:

“İzzet Allah’ındır, Resulü’nündür ve müminlerindir; ancak münafıklar bunu bilmezler.”

Bölgedeki direnişin öncüsü ve büyük savaşçı Seyyid Hasan Nasrallah (Allah makamını âli eylesin) bugün izzetin zirvesindedir. Onun pak bedeni Allah yolunda cihadın toprağına emanet ediliyor, fakat ruhu ve yolu inşallah her geçen gün daha da yücelecek ve yolunu takip edenlere rehber olacaktır.

Düşman bilsin ki gasp, zulüm ve istikbara karşı direniş sona ermeyecek ve Allah’ın izniyle hedefe ulaşana kadar devam edecektir.

Seyyid Haşim Safiyyuddin’in (Allah ona rahmet etsin) adı ve nurlu çehresi de bu bölgenin tarihindeki parlak yıldızlardan biridir. O, Lübnan’daki direniş liderliğinin ayrılmaz bir parçası ve en yakın destekçisiydi.

Allah’ın selamı ve salih kullarının duaları bu iki şerefli savaşçıya, son dönemde şehadete ulaşan cesur ve fedakâr savaşçılara ve tüm İslam şehitlerine olsun. Ve benim özel selamım siz sevgili evlatlarıma, Lübnan’ın yiğit gençlerine…"(Mehr)

 

 

Pazartesi, 24 Şubat 2025 02:44

Direniş liderine veda

 Beyrut’taki Kamil Şemun Stadyumu’nda düzenlenecek olan Şehit Hasan Nasrallah ve Şehit Haşim Safiuddin’in cenaze töreni öncesinde tüm koltuklar doldu. Törenin başlamasına saatler kala, halkın stadyuma akını devam ediyor. Şehirde tarihi bir kalabalık toplanırken, direnişin şehitlerine veda etmek isteyen Lübnanlılar yürüyüşlerini sürdürüyor.


Beyrut’taki Kamil Şemun Stadyumu, Şehit Seyyid Hasan Nasrallah ve Haşim Safiuddin için düzenlenecek cenaze töreninden saatler önce tamamen doldu.

Sabahın erken saatlerinden itibaren Lübnan’ın dört bir yanından gelen vatandaşlar, Hizbullah bayrakları taşıyarak ve direniş sloganları atarak stadyuma doğru yürüyüşe geçti. Stadyum içindeki tüm koltuklar dolarken, dışarıda da büyük bir kalabalık toplandı.

Yetkililer, tarihi bir katılımın gerçekleştiğini ve Beyrut’un sokaklarının büyük ölçüde kalabalıkla dolduğunu belirtiyor. Törenin başlamasına saatler kala, şehirde adeta insan seli yaşanıyor.

Öte yandan İran ve dünyanın birçok ülkesinden cenaze törenine katılımlar devam ediyor.

İran İslami Şura Meclisi Başkanı Muhammed Bakır Galibaf’ın başkanlığındaki İran heyeti direnişin Şehidi Hasan Nasrallah ve Şehit Haşim Safiuddin’i son yolculuğuna uğurlamak için Beyrut'taki Camille Chamoun Şehir Stadyumu'na geldi.

İran heyeti stadyuma gelmeden önce Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Aoun ile bir araya geldi.

İki ülkenin üst düzey yetkililerinin katılımıyla gerçekleştirilen görüşmede, İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi, Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci ve İran’ın Beyrut Büyükelçisi Mücteba Amani de hazır bulundu.

İki taraf, İran ile Lübnan arasındaki ikili ilişkilerin geliştirilmesi, bölgesel gelişmeler ve ortak işbirliği alanlarını ele aldı.

Bu görüşmede ayrıca ekonomik, siyasi ve kültürel alanlarda işbirliğinin güçlendirilmesi gerektiği vurgulandı.

Cenaze törenine 65 ülkeden yetkililer, bölgesel ve uluslararası isimler katıldı.

 

Reuters: Nasrallah’ın Cenaze Töreninin Amacı Hizbullah’ın Gücünü Göstermek

 Reuters haber ajansı, Beyrut'ta şehit olan Hizbullah liderlerinin cenaze törenine geniş çaplı halk katılımını konu alan bir haber yayımladı.

Reuters, Beyrut’ta şehit Seyyid Hasan Nasrallah’ın cenaze törenine farklı kesimlerden yoğun bir katılım olduğunu belirterek, pazar günü on binlerce insanın, beş ay önce İsrail tarafından şehit edilen Hizbullah liderine saygılarını sunmak için bir araya geldiğini yazdı.

Haberde, 55 binden fazla kapasiteye sahip Kamil Şamun Stadyumu’ndaki koltukların tören başlamadan önce tamamen dolduğu vurgulandı.

Törene katılan Lübnanlılardan Hasan Nasıruddin, Reuters’a yaptığı açıklamada "Büyük bir adamı kaybetmiş olabiliriz ama direnişin değerlerini kaybetmedik (koruduk)." dedi.

Haberin devamında, Seyyid Hasan Nasrallah ve halefi Şeyh Haşim Safiyuddin’in cenaze töreninin, Siyonist rejim güçlerinin Lübnan topraklarından tamamen çekilmesine kadar ertelendiği bilgisine yer verildi.

Reuters ayrıca, İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, Şii siyasetçiler ve askeri komutanlardan oluşan bir Irak heyeti ile Yemenli Husilerden bir heyetin de törende hazır bulunduğunu bildirdi.

Haberde, bu cenaze töreninin düzenlenme amaçlarından birinin, son bir yıl içinde İsrail’le yaşanan savaşta birçok askeri komutanını ve liderini kaybeden Hizbullah’ın gücünü sergilemek olduğu ifade edildi.

El-Cezire: Binlerce Kişi Dondurucu Soğukta Cenaze Törenine Katıldı

El-Cezire televizyonu da törenle ilgili gelişmeleri anlık olarak aktararak, binlerce kişinin siyah kıyafetler giyerek ve Seyyid Hasan Nasrallah’ın fotoğraflarını taşıyan pankartlar ve Hizbullah bayrakları ile Kamil Şamun Stadyumu’na geldiğini yazdı.

Haberde, kadın, erkek ve çocuklardan oluşan birçok kişinin, Lübnan’dan ve yurtdışından tören alanına dondurucu soğukta yürüyerek ulaştığı belirtildi.

Hizbullah’ın üst düzey yetkililerinden Ali Damuş, gazetecilere yaptığı açıklamada; 65 ülkeden yaklaşık 800 önemli şahsiyetin yanı sıra binlerce kişi ve aktivistin cenaze törenine katılacağını söyledi.

El-Cezire’ye göre, tören devam ederken Siyonist rejime ait savaş uçakları, tören başlamadan önce Güney Lübnan’daki bazı bölgeleri bombaladı.

Ayrıca, tören sırasında İsrail savaş uçaklarının Beyrut semalarında alçak irtifada uçuş yaparak katılımcılar arasında korku ve panik yaratmaya çalıştığı da rapor edildi.

“Seyyid Hasan Nasrullah bize her hitap ettiğinde, sadece konuşmakla kalmadı; her cümlesiyle kalplerimize işledi. İşte onun söz sanatına bir bakış.”


Seyyid Hasan Nasrullah’ın, insanları kendine çeken karizmatik bir lider olduğunu söyleyen el-Meyadin yazarı Lea Akil,  konuşmalarında sakin ve sarsılmaz bir güven sergileyerek dinleyicilerine huzur ve güven aşıladığını belirtiyor. Hasan Nasrullah’ın kelimeleri stratejik şekilde kullanarak mesajlarını güçlü ve etkileyici hale getirdiğini; düşmanlarına korku verirken, takipçilerinin inancını pekiştirdiğini ifade ediyor. Yazar, onun kederli anlarda bile halkını birleştirmeyi başardığına dikkat çekiyor.

İnsanları Seyyid Hasan Nasrullah'a çeken inkar edilemez bir güç vardı; sözlerinin ya da gülümsemesinin ötesinde bir şey. Dinleyenlere derin bir huzur ve güven duygusu aşılayan, sakin ve sarsılmaz bir güvenle konuşma şekliydi. Düşmanları onu kitleleri manipüle eden biri olarak görse de öne çıkan şey propaganda değil, karakteri hem benzersiz hem de son derece özgün olan bir liderin varlığıydı.

Konuşmaları sadece iyi yapılandırılmış değildi; titizlikle hazırlanmış, güçlü ve büyüleyiciydi. Dinleyicilerinin duygularını hissetme konusunda esrarengiz bir yeteneği vardı; onların umutlarına, korkularına ve mücadelelerine, sözlerinin yankı uyandırmasını sağlayan bir samimiyetle hitap ediyordu.

Sadece bilgilendirmek için değil, bağ kurmak için de konuşuyor, belirsizlik anlarında güvence ve zorluk zamanlarında kararlılık sunuyordu.

Nasıl ilham verileceği ve birleştirileceği konusunda keskin bir anlayışla, mesajını toplumun her kesiminden insanlara ulaşacak, onları kendine çekecek ve güvenlerini kazanacak şekilde uyarladı.

Varlığın gücü

Seyyid Hasan Nasrullah, modern Arap dünyasının en etkili ve karizmatik liderlerinden biridir ve özellikle Hizbullah'ın tarihindeki kritik anlarda yaptığı konuşmalar liderliğinin gücünü ortaya koymaktadır.

Dinleyicilerini etkileme ve onlara ilham verme yeteneği sadece verdiği mesajdan değil, kendine özgü retorik tarzından, duygusal zekasından ve sarsılmaz özgüveninden kaynaklanmaktadır.

Seyyid Nasrullah dini referansları, tarihsel bağlamı ve stratejik iletişimi kullanarak karizmatik bir liderin niteliklerini ortaya koymuştur.

Örneğin, Seyyid Nasrullah, İsrail'in Lübnan'dan çekilmesinin ardından 26 Mayıs 2000 tarihinde yaptığı konuşmaya, mazlumun zalime galip gelmesinden bahseden Kur’an’daki Kasas sûresinden (28:4-6) birkaç ayeti alıntılayarak başladı.

Mazlumlar ve zalimler arasındaki ezeli mücadelenin bu güçlü hatırlatması, Lübnan'ın kurtuluşunu doğrudan tarih boyunca ezilenlerin mücadelesine bağladı.

Seyyid Nasrullah bu ayete atıfta bulunarak Hizbullah'ın zaferini daha geniş, ilahi bir anlatıya bağladı; bu anlatı dinleyicilerinde derin yankı uyandırdı ve onların amaç duygusunu yükseltti.

Ardından Kerbela Savaşı'na ve İmam Humeyni'nin ünlü “Kan kılıca galip geldi” sözüne atıfta bulunarak Direniş'in mücadelesi ile İmam Hüseyin'in şehadeti arasındaki ideolojik sürekliliğin altını çizdi.

Bu sadece Hizbullah'ın mücadelesinin ahlaki meşruiyetini güçlendirmekle kalmadı, aynı zamanda davalarını adalet için haklı bir savaş olarak sundu. Bu tür referanslar ortak kültürel ve dini değerlerden yararlanarak mesajını, dinleyicileri için ilgi çekici ve duygusal olarak ilişkilendirilebilir hale getirmiştir.

Seyyid Nasrullah 2006 savaşı sırasında yaptığı bir konuşmada, yoğun çatışmalar sırasında ulusa seslenirken sakin ve istikrarlı bir ton tutturdu; bu da kendine olan güveninin dikkate değer bir göstergesiydi.

Bu, takipçilerine güven verirken düşmanlarına da korku saldı. Nasrullah 14 Temmuz 2006'daki konuşmasına Kur’an'ın Âl-i İmran sûresi’nden (160:71) bir ayetle başladı ve insanlara “Allah size yardım ederse, kimse sizi yenemez” sözünü hatırlattı.

'Zorluklar karşısında birlik'

Bu ayet, dinleyicilerine ilahi destek ve dayanıklılık duygusu aşılamaya yardımcı olmuş, ezici güçlüklere rağmen zafere olan inançlarını pekiştirmiştir.

Seyyid Nasrullah doğrudan şehit ailelerine hitap ederek onların fedakarlıklarını takdir etti ve trajedi karşısında derin bir gurur ve haysiyet duygusu besledi. Böylesine zor zamanlarda halkla duygusal bağ kurma becerisi karizmasının bir örneğidir.

Dahası, Seyyid Nasrullah konuşmalarını Lübnan halkını direniş davası etrafında birleştirmek için kullandı. Ülke için iki keskin seçenek sundu: İsrail'in taleplerine boyun eğmek ve işgali göze almak ya da inanç, direnç ve direnişin gücüyle sağlam durmak.

Sarsılmaz bir güvenle dinleyicilerine şu ikonik cümleyle güvence verdi: “Size daha önce zafer vaat ettiğim gibi, yine zafer vaat ediyorum.”

Bu sözler sadece bir zafer vaadi değil, aynı zamanda Lübnan halkının kolektif gücüne ve Hizbullah'ın bunu başarabileceğine dair sarsılmaz bir inancın ifadesiydi.

Bu cesur açıklama Seyyid Nasrullah'ı güven telkin eden, sadakati pekiştiren ve gelecek belirsiz göründüğünde insanlara umut veren bir lider olarak konumlandırdı.

Hizbullah'ın eski üst düzey askeri komutanı İmad Muğniye'nin şehadetinin ardından yaptığı konuşmada Seyyid Nasrullah, İsrail'in Muğniye'nin şehadetinin Direniş’i zayıflatacağı varsayımına, eski Genel Sekreter Seyyid Abbas Musavi'nin şehadetine ve onun öldürülmesinden sonra Hizbullah'ın nasıl güçlendiğine atıfta bulunarak karşı çıktı.

Seyyid Nasrullah'ın “Bugün Muğniye'yi öldürerek Direniş'in dağılacağını düşünüyorlar ama bu ana kadar ateşkes olmadı” şeklindeki meydan okuyan açıklaması, Hizbullah'ın gücünün herhangi bir lidere değil, davalarına olan kolektif bağlılığa bağlı olduğu fikrini pekiştirdi.

Kayıplar karşısında bile sarsılmaz kararlılığı, hem düşmanlarına korku hem de takipçilerine bağlılık aşılayan bir lider olarak konumunu daha da sağlamlaştırdı.

Direnişin kalbi

Seyyid Hasan Nasrullah'ın bir lider olarak kişiler arası farkındalığı, zafer ve mağlubiyet anlarında takipçileriyle kurduğu bağda açıkça görülmektedir. Konuşmaları, dinleyicilerinin duygularını okuma, duygularını kanalize etme ve bunları kolektif bir kararlılığa dönüştürme yeteneğinin bir kanıtıdır.

Seyyid Nasrullah sözleri aracılığıyla derin bir empati, keskin bir sorumluluk duygusu ve savaş ve mücadele zamanlarında insan davranışını şekillendiren duygusal dinamiklere dair güçlü bir anlayış sergilemektedir.

Zaferden bahsederken halkının kalbine dokunan farklı bir yaklaşımı vardı. İsrail'in 2000 yılında Lübnan'dan çekilmesiyle Hizbullah'ın kazandığı zaferin ardından yaptığı konuşmada, zaferi önce Tanrı'ya atfederek dikkate değer bir tevazu sergiledi.

Direnişi ayakta tutanın ilahi rehberlik olduğunu vurgulamış ve onları mücadele boyunca taşıyan inancı kabul etmiştir.

Seyyid Nasrullah'ın hem savaşçılar hem de siviller olmak üzere şehitleri anması duygusal farkındalığının bir başka önemli yönüydü. Zafere kişisel ya da siyasi bir başarı olarak odaklanmak yerine, hayatlarını feda edenleri onurlandırarak zaferin kolektif niteliğini pekiştirdi.

Odağı dış güçlerden halkın direncine ve gücüne kaydırarak, izleyicileri arasında bir sahiplenme duygusu yarattı.

'Halkın gücü'

“Direndiniz, direndiniz ve zafere ulaştınız” diyen Seyyid Nasrullah sadece Direniş'in başarılarını kutlamakla kalmadı, aynı zamanda halkını da güçlendirerek zaferdeki hayati rollerini pekiştirdi.

Seyyid Nasrullah konuşmaları boyunca, özellikle farklı gruplara hitap ederken çeşitli duygusal durumlara hitap etme becerisi gösterdi.

Direniş savaşçılarına seslenirken “kardeşlerim, sevgil dostlarım” gibi kişisel terimler kullanarak onların mücadeledeki rollerini vurguladı.

Sadece gurur değil aynı zamanda sorumluluk duygusu da aşılayarak onları davayı daha yüce bir amaç olarak görmeye teşvik etti. Bunu yaparken, onlara zafere ve kurtuluşa ulaşma kapasitelerini hatırlatarak güvenlerini güçlendirdi.

Gurur ve onura yapılan bu çağrı, kırılganlıklarının üstü kapalı bir şekilde kabul edilmesiyle birleştiğinde, duygusal zekanın ince ama güçlü bir göstergesiydi.

Seyyid Nasrullah “sözünün eri” olarak ün kazandı ve düşmanlarını bile söylediği her söze güvenmeye zorladı.

2006 savaşı sırasında, büyük bir ölüm ve yıkımın ortasında, halkına güçlü bir konuşma yaptı. Derin bir etki yaratan bir anda, bir İsrail savaş gemisinin başarıyla hedef alındığını sakince duyurdu ve düzinelerce İsrail askeriyle birlikte battığını iddia etti.

Bu açıklama, dolaylı olarak işgali ve uluslararası toplumu hedef alsa da halkının moralini önemli ölçüde yükseltti.

Seyyid Nasrullah'ın onların duygularını derinlemesine anlaması ve kelimeleri stratejik bir şekilde kullanması, mesajın güçlü bir şekilde yankılanmasını, umut vermesini ve zorluklar karşısında kararlılıklarını güçlendirmesini sağladı.

Sık sık sadece destekçilerinde yankı uyandırmakla kalmayıp düşmanlarının da moralini bozacak bir dil kullandı. İsrail güçlerine “Kiminle savaştığınızı bilmiyorsunuz; Muhammed, Ali, Hasan ve Hüseyin'in çocuklarıyla savaşıyorsunuz” diyerek güçlü bir duygusal değişimi tetikledi.

İnsanların davalarının üstünlüğüne olan inançlarından yararlandı ve onlara asla baskıya boyun eğmeyecek manevi ve tarihi bir soyun parçası olduklarını hatırlattı. Sakin ama iddialı bir tonla verilen bu mesaj, İsrail liderliğine korku aşılarken aynı zamanda takipçilerinin inancını da pekiştirdi.

Seyyid Nasrullah'ın en derin anlarından biri İmad Muğniye'nin şehit edilmesinin ardından geldi. Kederin toplumu ele geçirmesine izin vermek yerine, yası güçlü bir eylem çağrısına dönüştürdü.

“İsrail'in çöküşüne giden yolu açmaya başlamalıyız” diyerek odağı, kayıptan güçlenmeye kaydırdı. “İmad Muğniye'nin kanı onların varlığını silecek” diyerek, son derece kişisel ve duygusal bir olayı alıp bir toplanma çığlığına dönüştürdü.

Fedakarlığı, gücü ve yenilenmeyi temsil eden kan sembolizmi, halkı birleştirmek için güçlü bir araç olarak kullanıldı.

Seyyid Nasrullah'ın “binlerce Muğniye” metaforunu kullanması, bir şehidin ölümünün davayı sadece güçlendirdiği, daha büyük ve daha etkili hale getirdiği fikrini daha da pekiştirdi.

Tüm bunlar olurken, dinleyicilerinin duygusal ihtiyaçlarını anladı, acılarına hitap etti ve bunu umuda ve eyleme dönüştürdü.

Keder veya korkuyu kabul etmekten çekinmedi, bunun yerine bu duyguları kolektif direnç ve kararlılığı beslemek için kullandı. Bu şekilde Seyyid Nasrullah stratejik olduğu kadar duygusal açıdan da zeki bir liderlik tarzı geliştirmiştir.

Empati yoluyla liderlik etme, kederli zamanlarda ilham verme ve ortak fedakarlık yoluyla güçlendirme yeteneği, onu olduğu ve her zaman olacağı lider yapan şeydir.

Seyyid Nasrullah'ın mirası sadece siyasi bir zafer değil, aynı zamanda halkıyla kurduğu derin duygusal bağdır; bu bağ, gelecek nesillere direniş meşalesini gururla ve sarsılmaz bir inançla taşımaları için ilham vererek kalıcı olacaktır.

İşte bu nedenle, bugün ve gelecek nesiller boyunca insanlar Seyyid Nasrullah'a bağlılıklarını sunmaya ve onun için fedakarlık yapmaya devam edecekler, çünkü karşılığında aynı sadakati, bağlılığı ve sevgiyi görüyorlar; her şeye rağmen yanlarında tereddütsüz duran bir lider.

İşte bu yüzden 28 Eylül 2024'te, güven ve sıcaklıklarının kaynağının şehadet haberinin duyurulmasının ardından binlerce kişi yetim kaldı.

“Sensiz bu dünyada hiçbir şeyin önemi yok.”(Çeviri: YDH

Siyonist rejim medyası, dün direniş tarafından teslim edilen Gazze’de öldürülen esirlerin tabutlarını İsrail’in yenilgisinin bir sembolü olarak değerlendirdi.


Filistin Enformasyon Merkezi’nin belirttiğine göre, Gazze Şeridi'ndeki Han Yunus'ta dört İsrailli esirin cesetlerinin teslim edilmesinin ardından Siyonist çevreler, Netanyahu hükümetini sert bir şekilde eleştirdi. Netanyahu, esirler konusunda anlaşmayı sabote etmekle ve Gazze’deki İsrailli esirlerin kasıtlı olarak öldürülmesine neden olmakla suçlandı.

Siyonist Haaretz gazetesi, "Tabutlar... Iİhmal Edilmiş Cesetler" başlıklı haberinde, ihmalin yalnızca 7 Ekim’de yaşanmadığını, Netanyahu’nun savaşın sona erdirilmesine yönelik çabalar yerine kendi siyasi kurtuluşunu öncelediğini yazdı.

Gazete, bu tabutların İsrail’in güvenlik ve siyasi açıdan başarısızlığını yansıttığını belirterek, Netanyahu hükümetinin esirler konusunda ciddi bir şekilde hareket etmediğini vurguladı.

Siyonist rejim askeri analistlerinden Amir Bohbot da esirlerin cesetlerinin teslim edilmesine dair görüntülere tepki göstererek, “Acının boyutu, İsrail’in siyasi ve güvenlik açısından yaşadığı yenilginin boyutuyla eşdeğerdir.” dedi.

Siyonist Maariv gazetesi de “Bir anne ve iki çocuğunun tabutlarla geri dönmesi, İsrail ordusunun ve hükümetinin yenilgisini gözler önüne seriyor.” ifadelerini kullandı.

Gazete ayrıca, Iİsrail Başbakanı Bünyamin Netanyahu’nun verdiği sözleri yerine getirmediğini ve bunun kabul edilmesi gereken bir gerçek olduğunu belirterek, "Gerçek şu ki, Gazze’de zafer kazanmadık. İsrail ordusu başarıya ulaşamadı." yorumunu yaptı.

Siyonist rejime ait Kanal 14 televizyonu da Hamas’ın esir takası sürecinde İsrail’i aşağılamaya devam ettiğini aktardı.

Siyonist yazar Alon Idan ise İsrail hükümetini yaşananların sorumlusu olarak gördü ve dört esirin, savaşı sona erdirmek yerine devam ettirmeyi tercih eden hükümetin ihmalkârlığının kurbanı olduğunu ifade etti.

Gözlemcilere göre, esirlerin öldürülmesi ve bunun yarattığı sonuçlar, İsrail’in caydırıcılık imajını daha da aşındırıyor ve savaşın devam etmesini isteyenlerle müzakere yoluyla sona ermesini isteyenler arasındaki iç bölünmeyi derinleştiriyor.

İsrailli esir aileleri, dün öğleden sonra Tel Aviv’de büyük bir protesto düzenleyerek Gazze Şeridi’ndeki tüm İsrailli esirlerin sağ olarak geri getirilmesini talep edeceklerini duyurdu.

İslami Cihad'ın İran'daki temsilcisi Nasır Ebu Şerif, çeşitli İranlı yetkililerle yapılan son görüşmelerin, İran'ın Filistin davasına siyasi, diplomatik ve askeri kurumlarındaki uzun süredir devam eden ortak bağlılığını bir kez daha teyit ettiğini söyledi.

Ebu Şerif, Tehran Times'a yaptığı açıklamada “İran'a yaptığımız son gezi sırasında Cumhurbaşkanı ve Dışişleri Bakanı'ndan Devrim Muhafızları ve Ulusal Güvenlik Konseyi Sekreterliği'nin üst düzey komutanlarına kadar önde gelen siyasi ve askeri şahsiyetlerle görüşme fırsatı bulduk” dedi.

İslami Cihad yetkilisi şöyle dedi: “Tüm bu toplantıların ortak noktası, Filistin halkının kendini savunma ve Siyonist işgale karşı koyma meşru hakkının açık ve net bir şekilde vurgulanmasıydı ki bu hak uluslararası kanun ve sözleşmelerle de güvence altına alınmıştır.”

Ebu Şerif, İslami Cihad'ın, İran'ın Filistin mücadelesine manevi ya da siyasi araçların ötesinde Gazze, Batı Şeria ve işgale maruz kalan tüm bölgelerdeki Filistinlilerin direncini güçlendirmeyi amaçlayan maddi yardımı da kapsayacak şekilde kapsamlı destek sağlama konusundaki kararlılığını gözlemlediğini de sözlerine ekledi.

Ebu Şerif şöyle devam etti: “Gerçekten de İran'ın siyasi ve askeri sistemindeki bu birleşik ve güçlü pozisyonlar, İslam Cumhuriyeti'nin davamıza verdiği desteğin stratejik olduğuna ve uzun vadeli bir vizyona dayandığına dair güvenimizi pekiştirdi. Anladığımız şey, bu desteğin değişen çıkarlara ya da koşullara tabi olmadığıdır.”

İslami Cihad, birçok üst düzey yetkiliyle görüşmeden önce İslam Devrimi Lideri Ayetullah Seyyid Ali Hamenei ile Tahran'daki özel ofisinde bir toplantı gerçekleştirdi. Ebu Şerif, grubun Lider ile yaptığı görüşmeleri çok “olumlu” ve “samimi” olarak nitelendirdi.

Ebu Şerif, görüşmeyle ilgili şöyle dedi: “Ayetullah el-Uzma Seyyid Ali Hamenei Hazretleri ile görüşmemiz çok samimiydi ve özellikle Filistin konusuna odaklandı. Kendisinin Filistin davasına derin bir ilgi duyduğunu ve Siyonist işgal ve apartheid politikalarına karşı Gazze ve Batı Şeria'daki direnişin rolünü takdir ettiğini hissettik.”

Ayetullah Hamenei'nin sözlerinin önemli bir bölümünün, farklı Filistinli gruplar arasındaki “birliğin” önemine odaklandığını söyleyen Ebu Şerif şunları ifade etti: “Direniş grupları arasındaki iç birliğin önemini vurguladı ve Filistinlileri zorla yerlerinden etme veya Filistin meselesini tamamen silme çabaları da dahil olmak üzere çeşitli komplolara karşı uyanık olma konusunda ısrar etti. Onun bakış açısına göre iç birlik, mazlum Filistin ulusu ve onun işgale ve Siyonist suçlara karşı kahramanca direnişi için sağlam bir kalkandır.”

Ebu Şerif, genel olarak Tahran'daki toplantıların İslami Cihad'a İsrail işgaline karşı mücadelesini sürdürme konusunda daha fazla güven verdiğini söyledi. “Sarsılmaz bir kararlılıkla, topraklarımızın tamamen kurtuluşuna kadar direniş yolunu sürdüreceğiz.”(YDH)

Amerikan gazetesi Wall Street Journal, Donald Trump'a yakın isimlerin değerlendirmelerine dayanarak, Trump'ın Gazze'yi işgal planını "çılgınca" olarak niteledi.


Amerikan gazetesi Wall Street Journal, ABD Başkanı Donald Trump'a yakın kaynaklara dayandırdığı haberinde, Trump'ın Gazze Şeridi'ne yönelik yeni plan kararına ilişkin ayrıntıları aktarırken, bazı kaynakların Trump'ın önerisini çılgınlık olarak nitelendirdiğini yazdı.

Wall Street Journal'a göre bu plan, ABD'nin Gazze'yi işgal etmesi ve Filistinlileri kendi istekleri dışında başka ülkelere yerleştirmesi temelinde şekilleniyor; bu şekilde ABD, Gazze Şeridi üzerindeki uzun vadeli sahipliğini uygulamaya çalışmak istiyor.

Trump yönetiminin bazı yetkilileri Wall Street Journal'a verdikleri röportajda, Gazze'yi işgal planının tamamlandığını, planın başkan tarafından yakın zamanda hazırlanıp danışmanlarına ve müttefiklerine sunulduğunu belirtti.

Trump'ın planını Siyonist toplumu içindeki en sadık destekçileri için bile şok edici olarak niteleyen Amerikan gazetesi, İsrail rejimine para toplayan ve yıllardır Donald Trump'ı destekleyen en önemli Yahudi destekçilerinden birinin bu öneriyi çılgınca bulduğunu ve nasıl uygulanacağı konusunda şüpheleri olduğunu yazdı. Bu tür politikaların hayata geçirilmesinin bir yıldan fazla sürebileceğini, bunun için çok sayıda engel ve maliyetle karşılaşılacağını söyledi.(Ajanslar)

Çarşamba, 19 Şubat 2025 04:13

Firavun yüzme bilmiyordu!

"Ve içten bir imanla inanmalıyız ki, Filistinli o gencin dediği gibi, “Firavun yüzme bilmiyor” ve yakında boğulacak. Ondan önceki başkanlar da böyle olmadı mı?!"

1- Bu günlerde, Trump’ın Gazze halkını Mısır veya Ürdün’e sürgün edeceğini söylediği tehdidinin ardından, Gazze’de yaşayan genç bir Filistinliye ait bir kısa film sosyal medyada elden ele dolaşıyor ve büyük bir ilgi görüyor. 

Bu genç Filistinli şöyle diyor: 

Trump, Gazze’yi sakinlerinden boşaltmamız gerektiğini söylemiş. Ancak Yüce Allah, Enfal Suresi’nde İslam Peygamberi’ne (s.a.a) şöyle buyuruyor: 

“Hani o kâfirler, seni tutuklamak, öldürmek veya [yurdundan] sürmek için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kuruyorlardı, Allah da tuzak kuruyordu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.”

Ey insanlar! Trump kimdir? Amerika kimdir? Tüm kâinatın işlerini düzenleyen Yüce Allah’tır. Yüce Allah, müminler için yalnızca hayır diler. 

Trump’tan önce bir başkası vardı, Trump’tan çok daha kurnazdı. Adı Firavun’du. Diyor ki, “Ben sizin yüce rabbinizim!” Tıpkı Trump gibi. Ama sonunda ne oldu? Hatta yüzme bile bilmediği ortaya çıktı! 

2- İslam İnkılabı Lideri İmam Hamanei, geçtiğimiz günlerde Uluslararası Kur’an-ı Kerim yarışmaları katılımcılarıyla yaptığı görüşmede; Allah’a tevekkül etmek ve bunun etkileri hakkında hikmet dolu açıklamalarda bulundu. Bu genç Filistinli de bu açıklamaların gerçek ve somut bir örneği olarak görülmeli. 

İmam Hamanei, önce Kur’an-ı Kerim’den bir ayete atıfta bulunuyor: “Kim Allah’a tevekkül ederse, Allah ona yeter. Ona ulaşmak için başka bir araca veya sebebe ihtiyaç yoktur.”

Ve devamında, Allah’a tevekkül etmenin iki şartı olduğunu vurguluyor: Biri zihinsel, diğeri ise ameli bir şart. 

İmam Hamanei, zihinsel şart hakkında şunları söylüyor: 

“Zihinsel şart, Allah’ın vaadinin doğruluğuna güvenmektir; "وَ مَن اَصدَقُ مِنَ‌اللهِ قیلاً" ‘Allah’tan daha doğru sözlü kim olabilir?’ ve buna inanmalıyız. Allah’ın vaadinin doğru ve kesin olduğuna inanmalıyız. Bu, tevekkülün zihinsel temellerinden biridir; bu olmazsa, tevekkül oluşmaz.”

Ameli şartı açıklarken de şu ifadeleri kullanıyor: 

“Ameli şart şudur ki, Allah Teala bu olayın gerçekleşmesi için işin bir kısmını insanın kendisine bırakmıştır. Bu, evimizde oturup ardından

"کَم مِن فِئَةٍ قَلیلَةٍ غَلَبَت فِئَةَ کَثیرَةً بِاِذنِ‌الله"

Nice az topluluklar, Allah’ın izniyle çok topluluklara galip gelmiştir’ demekle olmaz. İşin bir kısmı bize aittir. Nitekim Hz. İsa’nın olayında da bir kısmı Hz. İsa’ya aitti: Çamurdan bir kuş yapmak. Hz. İsa bunu yapmak zorundaydı; eğer yapmasaydı, bir kuş oluşmazdı.”

3- İslam İnkılabı Lideri İmam Hamanei, konuşmasının devamında, ülkenin sorunlarının Allah’a tevekkül ederek (tevekkülün bu tanımı ve zihinsel ve ameli iki şartıyla) çözülmesi gerektiğine dikkat çekiyor ve İran milletinin kırk yılı aşkın bir süredir emperyalist güçlere karşı direnişini bu tevekkülden kaynaklandığını ifade ediyor.

Ve içten bir imanla inanmalıyız ki, Filistinli o gencin dediği gibi, “Firavun yüzme bilmiyor” ve yakında boğulacak. Ondan önceki başkanlar da böyle olmadı mı?! Umarız, ülkemizin bazı değerli yöneticileri de o Filistinli genç gibi, İslam İnkılabı Lideri'nin açıkladığı ve reçete ettiği yöntemi takip ederler. 

(Hüseyin Şeriatmedari, Keyhan Gazetesi - Çeviri: rast)

NOT: Bu makale kaynağından aslına sadık kalınarak çevrilmiştir. İfade edilen görüşler Hürseda Haber’in editöryal politikasını yansıtmayabilir.

İran İslam Cumhuriyeti Devrim Muhafızları Kara Kuvveteri, Büyük Peygamber 19 tatbikatı sırasında yeni kamikaze ve taktiksel keşif İHA'larını tanıttı.


Devrim Muhafızları Kara Kuvvetleri düzenlediği tatbikatta yeni İHA'larını tanıttı. 

Bina, Kandil 4 ve 5, Erbain, Ra'd 2 ve 3 ve Saika tanıtılan yeni İHA'lar arasındaydı. Bu bağlamda 40 km operasyonel menzili bulunan Bina, 100 km menzili bulunan 5 ve 10 saatlik uçuş devamlılığı olan Kandil 4 ve 5, 10 km menzili bulunan dikey iniş yapabilen bomba bırakan Erbain İHA'sı, 20 km menzili bulunan 5 kg savaş başlığı taşıyan Ra'd 2 İHA'sı, 100 km menzili bulunan 12 kg savaş başlığı taşıyabilen Ra'd 3 kamikaze İHA'sı ve 20 km menzili bulunan bir kg savaş başlığı taşıyabilen Saika bu İHA'lar arasında yer aldı. 

Bu İHA'ların yanı sıra Sabir mikro İHA'sı da tanıtılan İHA'lar arsında yer aldı.  

Büyük Peygamber 19 tatbikatının ilk aşamasında da  bu güçlerin en son kakimaze dronlarından olan Rıdvan isimli bir başka İHA da tanıtılmıştı. Bu İHA 20 km menzile sahip 20 dakikalık uçuş devamlılığı bulunan dolaşan bir İHA'dır

  İslam İnkılabı Lideri İmam Hamanei, Tahran’da bulunan Filistin İslami Cihad Hareketi Genel Sekreteri Ziyad en-Nahale ve beraberindeki heyeti kabul etti.
İmam Hamanei, görüşmede Gazze zaferini tebrik ederek; "Filistin direnişinin liderlerinin ve savaşçılarının birliği, düşmana karşı güçlü duruşu ve karmaşık müzakere sürecini ilerletme konusundaki büyük çabaları ve Gazze halkının gösterdiği sabır ve azim, direnişi bölgede gururlandırdı." dedi.

İslami direniş ve Gazze halkının düşman Siyonist ve ABD’ye karşı elde ettiği başarıyı büyük bir zafer olarak nitelendiren İmam Hamanei, ''Bu zafer, direniş mücadelelerinde yeni bir sayfa oluşturdu.’’ ifadesini kullandı.

'ABD'nin Gazze planı hiçbir sonuç vermeyecek'

İmam Hamanei, ABD’nin Gazze ve Filistin için önerdiği bazı aptalca planlarına değinerek, "Bu planlar hiçbir sonuç vermeyecek ve bir buçuk yıl önce direnişi kısa sürede çökerteceklerini iddia edenler, şimdi küçük gruplar halinde esirlerini direnişçilerden teslim alıyor ve karşılığında çok sayıda Filistinli esiri serbest bırakıyorlar." diye konuştu.

Filistin direnişinin Siyonist esirleri teslim etme yönteminin direnişin büyüklüğünü gösterdiğini kaydeden İslam İnkılabı Lideri, "Şu anda dünya kamuoyu Filistin'den yana ve bu şartlar altında direnişin ve Gazze halkının rızası olmadan hiçbir plan sonuç vermeyecektir." değerlendirmesinde bulundu.

 Hadisin mütevatir oluşu, kesin ilim ve yakinin yollarından sayılmıştır. Dolayısıyla mütevatir bir hadisin hücciyeti zatidir, taabbudi[1] değildir. Onun içeriğinin kabulü, râvisinin adil ve güvenilir olması koşuluna da bağlı değildir. Çünkü ona olan itimat, yakin ve kesin bilgi sağladığı içindir. Şu halde tevatürdeki yol, örfen ve vicdanen ilme ulaşma yollarındandır. Tevatür vuku bulduğunda hadisin mazmunu sabit olur. Hatta tevatürün oluşumunda katkısı olan yollardan bir kısmı zayıf olsa bile ona itina edilmez, dikkate alınmaz. Hatta bir kısmı tek kişi tarafından nakledilen ahad haberlerinden olsa dahi bunun tevatüre bir zararı olmaz. Lakin diğer hadisler ona eklendiğinde tevatür oluşturur ve onu şekillendirirse bunun sonucu ilim ve kesin kanaat ortaya çıkar.

Şu da bir gerçektir ki İmam Mehdi (a.s) hakkındaki hadisler Müslümanlar arasında tevatürün de üstündedir. Çünkü tevatürün ölçütü belli bir sayı değildir. Bilakis tevatürün kıstası, muhatabın haberin içeriğine yakin etmesini sağlayacak düzeyde tekrarlanmış olmasıdır. Bu da çoğunlukla bir haberin farklı kanal ve râvilerle onun üzerinde bir sayıda tekrarlanmış olmasıyla gerçekleşir. Hatta daha az sayı ile de gerçekleşebilir. Hal böyle iken Peygamber'in (s.a.a) ashabından Ehlisünnet kanalıyla bize yirmi beşten fazla kişi tarafından nakledilmiş bir rivayet nasıl mütevatir olmaz ki?! Onlar yüzden fazla hadiste bu gerçeği rivayet etmiştir. Bu rivayetlerin çoğu da senet açısından sahih veya hasendir. Nitekim Ehlisünnet ulemasından bu işin uzmanı olanların konuyla ilgili sözlerini daha önce aktardık. Mehdi ile ilgili hadislerin Ehlisünnet kanalından gelen râvileri şunlardır:

1- Ali b. Ebutalib 12'den fazla rivayet

2- Ebu Said Hudri 20'den fazla rivayet

3- Cabir b. Abdullah Ensari 4 rivayet

4- Abdullah b. Abbas 7 rivayet

5- Abdullah b. Ömer 6 rivayet

6- Ebu Hureyre Ed-Devsi 13 rivayet

7- Abdullah b. Mesud 6 rivayet

8- Huzeyfe b. Yeman 7 rivayet

9- Ümm'ül-Müminin Ümmü Seleme 4 rivayet

10- Enes b. Malik 2 rivayet

11- Abdurrahman b. Avf 1 rivayet

12- İmam Hüseyin b. Ali (a.s) 2 rivayet

13- Karra el-Muzeni 1 rivayet

14- Ebu Umame el-Bahili 3 rivayet

15- Ebu Eyyub el-Ensari 1 rivayet

16- Hilal b. Nafi 1 rivayet

17- Temim Ed-Dari 1 rivayet

18- Resulullah'ın (s.a.a) azat ettiği köle olan Sevban b. Becded 1 rivayet

19- Avf b. Malik 1 rivayet

20- Peygamber'in (s.a.a) en son vefat eden kıymetli sahabesi olan Ebu Tufeyl Amir b. Vasile el-Kenani (ö: 107 Hicri) 1 rivayet

21- el-Haris b. el-Cüz Ez-Zubeydi 1 rivayet

22- İbn Ubey Beyyi 1 rivayet

23- İbn Ertat 1 rivayet

24- Esma binti Yezid el-Ensariyye'nin azat ettiği köle olan Şehr b. Huşeb Et-Tabii 1 rivayet

25- Ümm'ül-Müminin Ayşe binti Ebubekir 1 rivayet

26- Muaviye b. Ebu Süfyan 1 rivayet

27- Ümm'ül-Müminin Ümmü Habibe 1 rivayet

Bu erkek ve kadın sahabilerin Ehlisünnet kanallarından Mehdi hakkında rivayet ettiği hadisler, gördüğünüz gibi tevatürün üstündedir. Daha önce de belirttiğimiz gibi tevatürün hüccet oluşu, râvinin güvenilirliğine veya adaletine bağlı değildir. Çünkü onun hüccet oluşu taabbuddan kaynaklanmamıştır. Bilakis onun itibarı vicdani olup verilen habere dair kesin bilgi ve kanaate dayanır.

Bunlara ilave olarak Ehlibeyt kanalıyla gelmiş olan mütevatir hadisler ve gerçekleşen görüş ittifakı da eklendiğinde meselenin Peygamberimizden (s.a.a) sâdır olduğunda en ufak bir kuşkuya mahal kalmamaktadır. Ayrıca Kur'an'ı Kerim'de Mehdi konusuna yorumlanmış olan apaçık ayetler mevcut iken buna ancak kibrine yenik düşmüş cahil kimse muhalefet eder, onu inkâra kalkışır. Bu tür insanların cehaletine de itina edilmemelidir. Aksine bizim mihenk taşımız ayetler ve rivayetler olmalıdır. Şimdi bu rivayetlerden az bir bölümünü istifadenize sunacağız.

Onun Yeryüzünü Adaletle Dolduracağına Delalet Eden Rivayetler

Bu alanda gelen rivayetler oldukça fazladır. Bunlardan biri Ebu Said el-Hudri'den muhtelif senetlerle rivayet edilmiş olan hadistir. Konuya girmeden önce bir noktayı hatırlatmakta yarar vardır. O da şudur: Bir konuda bir kişiden gelmiş olan rivayet, ancak bir senetle ve bir mazmunda nakledilmişse haberi vahid[2] sayılır. Dolayısıyla bizim Ebu Said'den nakledeceğimiz rivayetlerin senetleri ve mazmunları birbirinden farklıdır. Bu yüzden sırf bir kişiden nakledilmiş diye onu eleştirmeye ve haberi vahid saymaya çalışanların sözüne kulak verilmemelidir.

Ebu Said Hudri'den rivayet edilen hadisler:

Hâkim, kendi isnadıyla Ebu Said Hudri'den Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

"Yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolacak; sonra benim itretimden/soyumdan bir kişi yeryüzüne yedi yıl veya dokuz yıl hükümdar olup yeryüzünü adalet ve hakkaniyetle dolduracaktır."[3]

Ahmed b. Hanbel, Müsned'inde kendi isnadıyla Ebu Said Hudri'den şöyle rivayet etmiştir:

Resulullah (s.a.a) buyurdu: "Ehlibeyt'imden açık yüzlü ve kemerli burnu olan bir kişi hükümdar olup daha önce zulümle dolmuş olan yeryüzünü adaletle doldurmadıkça kıyamet kopmayacaktır. O, yedi yıl hükümet edecektir."[4]

Ebu Davud, Sünen'inde kendi isnadıyla Ebu Said Hudri'den Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

"Mehdi bendendir; açık alınlı ve burnu kemerlidir. Zulüm ve haksızlıkla dolmuş olan yeryüzünü adalet ve hakkaniyetle dolduracaktır. O, yedi yıl hükümranlık edecektir."[5]

Ahmed b. Hanbel, Müsnedinde kendi isnadıyla Ebu Said Hudri'den şöyle rivayet etmiştir:

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolmadıkça kıyamet kopmayacaktır. Buyurdu: Sonra benim itretimden veya Ehlibeyt'imden bir kişi çıkacak, yeryüzünü – haksızlık ve zulümle dolduğu gibi – adalet ve hakkaniyetle dolduracaktır."

Ahmed b. Hanbel, yine Müsned'inde kendi isnadıyla Ebu Said'den şöyle rivayet etmiştir:

Resulullah (s.a.a) buyurdu: "Sizlere Mehdi'yi müjdeliyorum. Halkın ihtilaf ve çekişme zamanında ümmetime gönderilecek ve yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi, onu adalet ve eşitlikle dolduracaktır. Gökte ve yerde olanlar ondan razı olacaklar ve o, malları sahih olarak taksim edecektir." Adamın birisi: "Sahih olarak nasıl taksim edecek?" diye sordu. Buyurdu ki: "Halkın arasında eşit olarak (dağıtacak)." Sonra buyurdu ki: "O zamanda Allah, Muhammed ümmetinin kalbini zenginlikle dolduracaktır ve onun adaleti onların hepsini kapsayacaktır. Hatta bir tellal; "mala ihtiyacı olan var mıdır?" diye seslenecek, bir kişiden başka hiç kimse ayağa kalkmayacaktır. Bunun üzerine ona; git hazinedara Mehdi bana mal vermeni emrediyor de. Bunun üzerine hazinedar ona; seç diyecek, adam onu kendi evine getirip açınca pişman olup ben Muhammed'in ümmetinin en ihtiraslısı mı oldum, yoksa onlara yeterli olan bana kifayet etmedi mi diyecek. Sonra şöyle buyurdu: "Bunun üzerine o malı geri getirecek, ancak ondan geri alınmayacak ve biz verdiğimiz bir şeyi geri almayız denilecektir." Böylece yedi veya dokuz sene devam edecektir, ondan sonra yaşantının bir hayrı yoktur."[6]

Ali b. Ebubekir Heytemi, Mecme'uz-Zevaid kitabında kendi isnadıyla Ebu Said Hudri'den şöyle rivayet etmiştir:[7]

Resulullah'tan (s.a.a) duydum, şöyle buyuruyordu: "Ümmetimden benim sünnetimle konuşan bir kişi çıkacak; Allah onun için gökten yağmur indirecek, yerden bereketlerini yeşertecek. Yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi onun sayesinde adalet ve eşitlikle dolacak. O, yedi yıl bu ümmeti yönetecek ve Beytül Mukaddes'e inecek."[8]

Ebu Naim Hafız Ahmed İsfahani, el-Erbain isimli kitabında Mehdi hakkında bir hadisi kendi isnadıyla Ebu Said Hudri'den şöyle rivayet etmiştir:

Resulullah (s.a.a) buyurdu: "Ehlibeyt'imden bir kişi yeryüzüne hükümran olup daha önce zulümle dolmuş olan yeryüzünü adaletle doldurmadıkça kıyamet kopmayacaktır. O, yedi yıl hâkimiyet edecektir."

Yine kendi isnadıyla Ebu Said'den şöyle rivayet etmiştir:

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolacaktır. Sonra Ehlibeyt'imden bir kişi çıkacak; yeryüzünü, zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi adalet ve eşitlikle dolduracaktır."[9]

Ali b. Ebubekir Heytemi, Mecme'uz-Zevaid'de kendi isnadıyla Ebu Said Hudri'den şöyle rivayet etmiştir:

Resulullah (s.a.a) buyurdu: "Ümmetime Ehlibeyt'imden olan bir kişi emir olacak; yeryüzüne daha önce zulüm yayıldığı gibi adaleti yayacak ve yedi yıl hâkimiyet edecek. Hadisin râvilerinden biri olan Adiy şöyle der: Bu hadisi Amir el-Ahvel'e zikrettiğimde "Ben bunu (daha önce) Eb'us-Sah'tan duymuştum" dedi.[10]

Şemsuddin Zehebi, Tezkiret'ul-Huffaz'da kendi isnadıyla Ebu Said Hudri'den şöyle rivayet etmiştir:

"Resulullah (s.a.a) bu ümmete ulaşacak bir beladan/imtihandan söz etti. Öyle ki kişi, zulümden kaçıp sığınacağı bir sığınak bulamayacaktır. İşte o zaman Allah, benim itretim ve Ehlibeyt'imden olan bir kişiyi gönderecektir. O, yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi adalet ve eşitlikle dolduracaktır; göğün ve yerin sâkinleri ondan razı olacaktır. Gökyüzü damlalarından hiçbir şeyi esirgemeksizin bol miktarda yağmuru dökecektir. Yer, bitkilerinden hiçbir şeyi esirgemeksizin çıkaracaktır. Öyle ki diriler de ölüler de; yedi veya sekiz ya da dokuz yıl sürecek olan o zamanda yaşamak isterler."[11]

Suyuti, el-Havi Lil-Fetava kitabında kendi isnadıyla Ebu Said Hudri'den (r.a) şu rivayeti nakletmiştir:

Peygamber (s.a.a) buyurdu: "Bal arılarının kendi arıbeylerinin etrafına toplanması gibi ümmeti de Mehdi'nin yanında toplanır. Daha önce zulümle dolan dünyayı adaletle doldurur. Böylece insanlar ilk halleri (tertemiz fıtratları) üzerine olurlar. Uykuda olan kimseyi dahi uyandırmaz ve bir damla kan bile akıtmaz."[12]

Süneni Tirmizi olarak bilinen el-Câmi'u's-Sahih kitabının sahibi Tirmizi, kendi isnadıyla Ebu Said Hudri'den (r.a) şöyle rivayet etmiştir:

"Peygamberimizden sonra bir hadise baş göstermesinden korktuk ve Resulullah'a (s.a.a) sorduk, buyurdu ki: Ümmetimde Mehdi vardır; çıkacak ve beş veya yedi veya dokuz – şüphe eden, ravilerden Zeydi'dir – yaşayacaktır." Ebu Said diyor ki: "Bu müddet nedir?" diye sorduk ve Allah Resulü; "senedir!" buyurdu ve şöyle devam etti: "İnsan ona gelecek ve "ey Mehdi! Bana da ver, bana da ver!" diyecek; Mehdi de onun esvabını taşıyabildiği kadar dolduracaktır." Ebu İsa, "bu hadis hasendir" demiş ve veçhini belirtmeksizin Ebu Said vasıtasıyla Peygamber'den rivayet etmiştir.[13]

Cabir b. Abdullah Ensari'den Rivayet Edilen Hadis:

İbrahim b. Muhammed Himvini, kendi isnadıyla Feraid'us-Simtayn'de Cabir b. Abdullah Ensari'den (r.a) şu rivayeti getirmiştir:

Cabir diyor: Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Mehdi benim evlatlarımdandır; ismi benim ismim, künyesi benim künyemdir. O, yaratılış ve ahlak bakımından insanların bana en çok benzeyenidir. Onun için ümmetlerin sapacağı bir gaybet ve şaşkınlık/tereddüt (dönemi) olacak. Sonra gecenin karanlığını delen parlak bir yıldız gibi gelecek. Yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi adalet ve eşitlikle dolduracaktır."[14]

İbn Abbas'tan (r.a) Rivayet Edilen Hadis:

Himvini Cuveyni, kendi isnadıyla Feraid'us-Simtayn'de Said b. Cübeyr vasıtasıyla İbn Abbas'tan şu rivayeti nakletmiştir: Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu:

"Ali b. Ebutalib, ümmetimin imamı ve benden sonra onlar üzerindeki halifemdir. Yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduktan sonra adalet ve eşitlikle dolduracak olan beklenen Kâim onun evlatlarındandır. Beni hak üzere müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderene yemin olsun ki gaybeti zamanında onun imametine inançta sağlam duranlar kibrit-i ahmerden[15] daha azizdir. Bunun üzerine Cabir b. Abdullah Ensari ayağa kalkarak şöyle dedi: Ey Allah'ın Resulü! Senin evlatlarından olan Kâim için gaybet mi var? Resulullah (s.a.a) buyurdu: Rabbime yemin olsun ki evet; Allah inananları imtihan edecek ve kâfirlerin kökünü kazıyacak. Ey Cabir! Bu, Allah'ın emrinden bir emir ve Allah'ın sırrından bir sırdır; bilgisi kullarına kapatılmıştır. Sakın Allah'ın emrinde şekke düşme ki bu, küfürdür."[16]

İbn Esir olarak tanınan Ebul Hasan Ali b. Ebul Kerem, Usd'ul-Gabe kitabında kendi isnadıyla Kays b. Cabir'den, o da babası ve dedesi vasıtasıyla Resulullah'tan (s.a.a) şu hadisi nakletmiştir:

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Benden sonra halifeler olacak. Halifelerden sonra emirler olacak ve emirlerden sonra zorba hükümdarlar olacak. Sonra Ehlibeyt'imden bir kişi çıkacak, yeryüzünü zulümle dolmuş olduğu gibi adaletle dolduracaktır."[17]

İbn Hacer Mekki Heytemi, Sevaik'inde Ruyani'den, Taberani'den diğerlerinden kendi isnatlarıyla Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir:

"Mehdi, benim evlatlarımdandır; yüzü inci gibi parlayan bir yıldıza benzer. Rengi Arapların rengindedir, cismi İsrailoğullarının cismine benzer. Yeryüzünü zulümle dolmuş olduğu gibi adaletle dolduracaktır. Gök ehli, yer ehli ve hatta gökteki kuş bile onun hilafetine razı olacaktır. Yirmi yıl hükümet edecektir."[18]

Abdullah b. Ömer'den Rivayet Edilmiş Hadisler:

Sibt b. Cevzi, Tezkiret'ul Havas kitabında kendi isnadıyla Abdullah b. Ömer'in Resulullah'tan (s.a.a) rivayet ettiği şu hadisi getirmiştir:

"Ahir zamanda benim evlatlarımdan ismi benim ismim ve künyesi benim künyem gibi olan biri çıkacak, yeryüzünü zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracaktır. İşte o, Mehdi'dir. Sibt b. Cevzi diyor ki: Bu meşhur bir hadistir; Ebu Davud ve Zühri, bu manada bir hadisi Ali'den (a.s) rivayet etmiştir."[19]

Süleyman b. Ahmed Tabarani, el-Evsat kitabında İbn Ömer'den şu rivayeti getirmiştir:

Peygamber (s.a.a), Ali'nin (a.s) elinden tutup şöyle buyurdu: "Gelecekte bunun sülbünden bir genç çıkacak, yeryüzünü adalet ve eşitlikle dolduracak. Onu gördüğünüzde Temimli gence bakın. O doğu tarafından gelecek ve Mehdi'nin bayraktarı olacaktır."[20]

Karra el-Muzeni'den Rivayet Edilen Hadis:

Bezzaz kanalıyla Tabarani'den Karra el-Muzeni'nin Resulullah'tan rivayet ettiği şu hadis gelmiştir:

"Yeryüzü muhakkak ki zulüm ve haksızlıkla dolacaktır; zulüm ve haksızlıkla dolduğunda ise Allah, benden olan bir kişiyi gönderecektir: İsmi benim ismim ve babasının ismi de babamın ismi olan o kişi, yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi adalet ve eşitlikle dolduracaktır. O zaman gök damlalarından ve yer bitkilerinden hiçbir şeyi esirgemeyecek. O, aranızda yedi veya sekiz, çok çok olursa dokuz vakit kalacak."[21]

Ehlisünnet Kanalıyla İmam Ali'den (a.s) Rivayet Edilen Hadisler:

Secistani, Süneninde kendi isnadıyla Ali'nin (a.s), Peygamber'den (s.a.a) rivayet ettiği şu hadisi getirmiştir:

"Dünyanın sonuna bir gün kalmış olsa dahi, Allah benim Ehlibeyt'imden bir kişiyi gönderecektir; o yeryüzünü zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracaktır."[22]

Hanefi Kunduzi, Yenabiul Mevedde kitabında Ali kerremelah vechehden şu rivayeti getirmiştir:

"Ali (a.s) dedi ki: Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: Ümmetimden ve Hüseyin'in (a.s) evlatlarından, yeryüzünü zulümle dolduğu gibi adaletle dolduracak bir kişi kıyam etmeden dünya sona ermeyecektir."[23]

Himvini, kendi isnadıyla Muhammed b. Ali el-Bakır'dan (a.s), babasından, dedesinden ve Ali b. Ebutalib'den (a.s) şu rivayeti nakletmiştir:

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Mehdi benim evlatlarımdandır. Onun için ümmetlerin sapacağı bir gaybet ve şaşkınlık/tereddüt (dönemi) olacak. O, peygamberlerin birikimiyle gelecek; yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi adalet ve eşitlikle dolduracaktır."[24]

Ebu Davud, Süneninde kendi isnadıyla Ali b. Ebutalib'den (a.s) şu rivayeti getirmiştir:

Ali (a.s), oğlu Hasan'a (a.s) bakarak şöyle dedi: "Benim bu oğlum seyyiddir; nitekim Peygamber (s.a.a) ona bu ismi vermiştir. Yakında onun sülbünden ismi Peygamberinizin ismi olan, ahlak yönünden ona benzeyen ama yaratılış yönünden ona benzemeyen bir kişi çıkacak. Daha sonra onun yeryüzünü adaletle dolduracağını anlattı."[25]

Şeyh Süleyman el-Hanefi, Yenabiul Mevedde kitabında kendi isnadıyla Ali kerremellah vechehden şu rivayeti nakletmiştir:

Ali (a.s) dedi: Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Hüseyin'in (a.s) evlatlarından bir kişi ümmetimle kıyam ederek, yeryüzünü zulümle dolduğu gibi adaletle doldurmadıkça dünya sona ermeyecektir."[26]

Ebu Hureyre'den Rivayet Edilen Hadisler:

Mir Seyyid Ali el-Hemedani Eş-Şafii, merfu olarak Ebu Hureyre'den şu rivayeti getirmiştir:

Ebu Hureyre diyor: Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Dünyadan tek bir gün kalsa bile Allah o günü uzatacak; ta ki adı adıma, babasının adı babamın adına uygun Ehlibeyt'imden bir kişiyi gönderecek; yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi adalet ve eşitlikle dolduracaktır."[27]

Heytemi, Mecme'uz-Zevaid kitabında kendi isnadıyla Ebu Hureyre'den şu rivayeti nakletmiştir:

Resulullah'a (s.a.a) Mehdi'den söz edildiğinde şöyle buyurdu: "Eğer kısaltırsa yedi, yoksa sekiz o da olmazsa dokuzdur. Yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi adalet ve eşitlikle dolduracaktır."[28]

Abdurrahman b. Avf'dan Rivayet Edilen Hadis:

Muhammed b. Yusuf Genci Eş-Şafii, el-Beyan kitabında kendi isnadıyla Abdurrahman b. Avf'tan şu rivayeti nakletmiştir:

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdu: "Allah benim itretimden/soyumdan ön dişleri seyrek ve alnı açık bir kişiyi kesin olarak gönderecektir. O, yeryüzünü adaletle dolduracak ve malları bereketlendirecek."[29]

Abdullah b. Mesud'dan Rivayet Edilen Hadisler:

Tirmizi, Sahihinde kendi isnadıyla Zer b. Hubeyş vasıtasıyla Abdullah b. Mesud'dan şu rivayeti nakletmiştir:

"Ehlibeyt'imden ismi benim ismime uyan bir kişi Arab'ın mâliki/hâkimi olmadıkça dünya sona ermeyecektir. Ebu İsa daha sonra bu babda Ali'den, Ebu Said'den, Ümmü Seleme'den ve Ebu Hureyre'den de rivayet olduğunu hatırlatarak "bu hadis hasen ve sahihtir" dedi.[30]

Tirmizi, İbn Mesud'dan bir başka hadis daha nakletmiştir. O rivayet şöyledir:

İbn Mesud diyor: Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: "Ehlibeyt'imden ismi benim ismime uyan bir kişi gelecek. Asım şöyle der: Ebu Salih'in, Ehu Hureyre'den naklettiğine göre Peygamber şöyle buyurdu: Eğer dünyadan sadece bir gün kalmış olsa bile Allah, bu kişi gelinceye kadar o günü uzatacaktır…"[31]

Tirmizi, kendi isnadıyla Zer b. Hubeyş vasıtasıyla Abdullah b. Mesud'un şöyle dediğini nakletmiştir:

Resulullah (s.a.a) buyurdu: "Ümmetimden ismi benim ismime ve babasının ismi babamın ismine uyan bir kişi çıkmadıkça dünyanın sonu gelmeyecektir. O, zulüm ve haksızlıkla dolmuş olan yeryüzünü adalet ve eşitlikle dolduracaktır."[32]

Daha sonra usta araştırmacı Şeyh Ebutalib et-Teclil et-Tebrizi (r.a), bu hadisin isnatlarına ilişkin Ebu Naim İsfahani'nin "Menakibi Mehdi" isimli kitabından şunları nakletmiştir:

Hafız Ebu Naim, Menakibi Mehdi kitabında bu hadisin kanallarını büyük bir topluluktan toplamıştır. Onların hepsi Asım b. Ebu Necud'dan, Zer b. Hubeyş'ten, Abdullah b. Mesud'dan ve Peygamberden (s.a.a) nakletmişlerdir. Süfyan b. Uyeyne onlardandır. Daha önce kaynaklarını zikrettiğimiz gibi hadisin ondan olan kanalları muhteliftir. Katar b. Halife de onlardandır ve onun kanalları da muhteliftir. Onlardan biri de Ameş'tir. Onun kanalları da çeşitlidir. Ebu İshak Süleyman b. Firuz Eş-Şeybani de farklı kanallarla bu rivayeti getirmiştir. Hafs b. Ömer b. Ömer ve Sufyan Sevri de farklı kanalları onlardandır. Şu'be de muhtelif kanalları olanlardandır. Vasit b. Haris de onlardandır. Ebu Şeybe Yezib b. Muaviye de onlardandır ve onun bu rivayette iki kanalı vardır. Süleyman b. Kurem'in de kanalları müteaddittir. Cafer Ahmer, Kays b. Rabi, Süleyman b. Kurem ve torunları, hepsi tek müsnette yer almıştır. Selam Ebu Munzir de onlardandır. Onlardan biri de Ebu Şahab Muhammed b. İbrahim el-Kettani'dir; onun kanalları da muhteliftir. Muhtelif kanallarıyla Ömer b. Ubeyd Et-Tanafusi de onlardandır. Ebubekir b. Ayyaş da müteaddit kanallarıyla onlardan biridir. Ebu Cehaf Davud b. Avf da muhtelif kanallarla bu hadisi zikredenlerdendir. Osman b. Şebreme çeşitli kanallarla bu hadisi rivayet etmiştir. Abdulmelik b. Uyeyne de onlardandır. Muhammed b. Ayyaş da hadisi Amr Amiri vasıtasıyla çeşitli kanallardan rivayet etmiş ve bir senet getirerek onda şöyle demiştir: "Haddesena Ebu Ğassan Haddesena Kays", ancak onların nispetini belirtmemiştir. Onlardan biri de Ömer b. Kays Mellai'dir. Ammar b. Zureyk, Abdullah b. Hukeym b. Hubeyr Esedi, Ömer b. Abdullah b. Bişr, Ebul Ahvas, Yusuf b. Yunus, Ğalib b. Osman, Hamza b. Zeyyat, Şeyban ve Hekem b. Hişam muhtelif kanallarla bu hadisi rivayet edenlerdendir. Zer b. Hubeyş'ten bu hadisi Asım dışında biri daha rivayet etmiştir. O da Amr b. Murre'dir. Bunların hepsinin rivayet ettiği hadiste "ismi benim ismimdir" ifadesi yer almıştır. Sadece Ubeydullah b. Musa'nın Zaide vasıtasıyla Asım'dan rivayet ettiği hadiste buna ilave olarak Peygamber'in (s.a.a) "babasının ismi babamın ismidir" buyurduğu nakledilmiştir. Elbette akıl sahibi nezdinde bu ilavenin hiçbir itibarı yoktur; hele ki bu imamların onun aksi yönünde ittifakı varken sırf bu ifadeden dolayı kuşkuya kapılmamalıdır. Allah daha iyi bilendir.[33]

Alkame, İbn Mesud'dan şu rivayeti nakletmiştir:

"Biz Resulullah'ın huzurundayken Haşimoğullarından bir grup genç geldi. Peygamber onları görünce gözleri doldu ve yüzünün rengi değişti. Ben; "Şu ana kadar yüzünüzde bizi rahatsız edecek bir şey görmüyorduk (şimdi ne oldu da gözleriniz doldu?)" diye merakımı ifade edince Hazret şöyle buyurdu: Biz Ehlibeyt'iz; Allah bizim için ahireti dünyaya seçmiştir. Benim Ehlibeyt'im benden sonra bela, sürgün ve horlanıp kovulma ile karşılaşacaktır. Ta ki doğu tarafından siyah sancakları olan bir kavim gelecektir. Onlar mal isteyecekler ama kendilerine verilmeyecek. Bunun üzerine savaşıp zafer kazandıklarında istedikleri şey kendilerine verilecek. Fakat onlar bunu kabul etmeyecek. Ta ki onu, benim Ehlibeyt'imden olan ve zulümle dolan yeryüzünü adaletle dolduracak kişiye verecekler. Sizden kim o zamanı idrak edecek olursa, kar üzerinde sürünerek dahi olsa onlara gelsin."[34]

Ehlisünnet ulemasından Şeyh Abdulhâdi Abyari, el-Arais'ul-Vadiha isimli kitabında İmam Sadık'tan (a.s) şu rivayeti nakletmiştir:

"O, bir veya üç veya beş veya yedi veyahut dokuz gibi tekli yıllardan birinde çıkacaktır. Ramazan ayının yirmi üçüncü gecesi "Kâim" ismiyle seslenecek ve Âşura günü kıyam edecektir. Sanki onu, Muharrem ayının onuncu gününde rükn ile makam arasında durmuş halde görür gibiyim; bir şahıs insanları onun eliyle biyatleşmeye çağıracak. Bunun üzerine yeryüzünün etrafından yarenleri mesafeleri kat ederek ona gelip kendisine biyat edecekler. Allah, onun vasıtasıyla yeryüzünü adaletle doldurur. Sonra Mekke'den hareket edip Kufe'ye gelecek. Oradan hazırladığı orduları şehirlere dağıtacak."[35]...ehlader

Üstat Cafer Yusufî

[1]- Taabbudi, delili sunulmadığı halde teslim olmakla mükellef olduğumuz konulardır. (Mütercim).

[2]- Haberi Vahid, tek kişi tarafından nakledilen hadise denir.

[3]- Muhammed b. Abdullah El-Hâkim Nişaburi, El-Müstedrek Ala’s- Sahiheyn c.4, s.855; Hanbeli mezhebinin imamı olan Ahmed b. Hanbel Eş-Şeybani, El-Müsned c.3, s.82 ve 7; Ebu Naim İsfahani, Kitab’ul-Erbain, h.2; İbrahim b. Muhammed El-Himvini El-Cuveyni, Feraid’us-Simtayn c2, s.223; El-İmam El-Hafız Ez-Zehebi, Telhis’ul-Mustedrek c.4, s.855; Celaleddin Es-Suyuti, El-Havi Lil-Fetava c2, s.36.

[4]- Hanbeli mezhebinin imamı olan Ahmed b. Hanbel Eş-Şeybani, El-Müsned c.3, s.71; El-Himvini El-Cuveyni, Feraid’us-Simtayn c.2, s.423; Şeyh Ziyauddin El-Gümüşhanevi El-İstanbuli El-Hanefi, Es-Sufi (ö:1131), Ramuz’ul-Ahadis, s.774.

[5]- Ebu Davud Es-Secistani, Süneni Ebu Davud c.4, s.251; Hâkim Nişaburi, El-Müstedrek c.4, s.755; Hüseyin b. Mesud Ferra El-Buğavi, Mesabih’us-Sunne c.2, s.431; Ali b. Hüsamuddin El-Hindi El-Hanefi, Ahmed b. Hanbel’in Müsned’ine dipnot olarak basılmış Muntehebu Kenzul Ummal c.6, s.3; Mişkat’ul-Mesabih, Hatib Tebrizi Muhammed b. Abdullah c.3, s.42 ve diğer başka kaynaklar.

[6]- Hanbeli mezhebinin imamı olan Ahmed b. Hanbel Eş-Şeybani, El-Müsned c.3, s.63; Hâkim Nişaburi, El-Müstedrek c.4, s.755; Şeyh Süleyman Hanefi Kunduzi, Yenabiul Mevedde c.3, s.98; Müsnedi Ahmed c.3, s.73, h.2; Ebu Naim, El-Erbain, h.18; Muhammed b. Talha Genci Eş-Şafii, El-Beyan fi Ahbari Sahibi’z-Zaman, s.48; İbni Hacer Mekki Heytemi, Sevaikul Muhrika s.99.

[7]- Ali b. Ebubekir Heytemi, Mecmeu’z-Zevaid ve Menbe’ul-Fevaid c.7, s.713; Tirmizi ve İbni Mace kendi Sahihlerinde bu hadisi rivayet etmişlerdir. Süleyman b. Ahmed Şami Taberani de El-Evset’te bu hadisi getirmiştir. Celaleddin Es-Suyuti, El-Havi Lil-Fetava c.2, s.26.

[8]- Az önce zikri geçen kaynak.

[9]- Hafız Ahmed Ebu Naim İsfahani, El-Erbain Hadisen fi’l-Mehdi, Üçüncü Hadis; Celaleddin Es-Suyuti, El-Havi Lil-Fetava c.2, s.36, El-Erbain’de ikinci hadis, sayı yirmi iki; Celaleddin Es-Suyuti, El-Cami’us-Sağir, h.9227; El-Kunduzi, Yenabiul Mevedde s.681.

[10]- Ali b. Ebubekir Heytemi, Mecme’uz-Zevaid ve Menbe’ul-Fevaid c.7, s.413; Altıncı asrın tanınmış büyük tarihçisi Er-Rafii El-Kazvini Abdulkerim b. Muhammed, Kitab’ut-Tedvin fi Ahbari Kazvin c.2, s.48.

[11]- Şemsuddin Zehebi, Tezkiret’ul-Huffaz c.3, s.838; Ebu Muhammed Hüseyin b. Mesud El-Buğavi Eş-Şafii (ö:615), Mesabih’us-Sunne c.2, s.431; Hatib Tebrizi, Mişkat’ul-Mesabih c.3, s,42; İbni Hacer El-Mekki El-Heytemi Eş-Şafii, Sevaik’ul Muhrika s.79.

[12]- Celaleddin Es-Suyuti, El-Havi Lil-Fetava c.2, s.77.

[13]- Ebu İsa Muhammed b. İsa b. Sure et-Tirmizi (ö:792), El-Cami’i’s-Sahih Kitabu’l-Fiten bab35, h.2322, s.116, Daru İhya’ut-Turas’ul-Arabi.

[14]- İbrahim b. Muhammed Himvini Cuveyni, Feraid’us-Simtayn c.2, s.433.

[15]- Kırmızı kibrit veya kırmızı fosfor manasına gelen kibrit-i ahmer, değersiz taşları altına çeviren bir iksire verilen addır. (Mütercim).

[16]- İbrahim b. Muhammed Himvini Cuveyni, Feraid-us Sımtayn c.2, s.533; Şeyh Süleyman El-Hanefi El-Kunduzi, Yenabi-ul Mevedde s.844.

[17]- İbni Esir, Usd’ul-Gabe fi Marifet’is-Sahabe c.1, s.952; Ali b. El-Muttaki El-Hindi El-Hanefi, Ahmed b. Hanbel’in Müsned’ine dipnot olarak basılmış Muntehebu Kenzul Ummal c.6, s.3.

[18]- İbni Hacer Mekki Heytemi, Sevaik’ul-Muhrika s.89; İbni Sabbağ El-Maliki, Fusul’ul-Muhimme s.572; Suyuti, El-Havi Lil-Fetava c.2, s.66; Suyuti, Cami’us-Sağir c.2, s.975; Şeyh Mümin b. Hasan Eş-Şeblenci, Nur’ul-Ebsar s.922; ve fazla uzatmaktan kaçındığımız için zikretmediğimiz diğer kaynaklar.

[19]- Sibt b. Cevzi, Tezkiret’ul-Havas s.402; Ebu Naim İsfahani, El-Erbain Hadisen fi Zikr’il-Mehdi kitabında on dokuzuncu hadis olarak rivayet etmiştir; İbni Sabbağ El-Maliki, Fusul’ul-Muhimme s.472; Ebul Abbas b. Teymiye El-Harrani, Minhac’us-Sünne c.4, s.112.

[20]- Celaleddin Es-Suyuti, El-Havi Lil-Fetava, c.2, s.26; İbni Hacer Heytemi El-Mekki Eş-Şafii, El-Fetave’l-Hedise s.72.

[21]- Celaleddin Es-Suyuti, El-Cami’us-Sağir fi Ahadis’il-Beşir’in-Nezir c.2, s.543; Es-Suyuti, El-Havi Lil-Fetava c.2, s.6; Ali b. Ebubekir b. Süleyman Heytemi (ö:708), Mecme’uz-Zevaid ve Menbe’ul-Fevaid c.7, s.413; Alau’d-Din Ali b. El-Muttaki El-Hindi El-Hanefi, Ahmed b. Hanbel Eş-Şeybani’nin Müsned’ine dipnot olarak basılmış Muntehebu Kenzul Ummal c.6, s.3; Şeyh Süleyman El-Hanefi El-Kunduzi, Yenabiul Mevedde s.681; Şeyh Ahmed Ziyauddin El-Hanefi Es-Sufi El-Gümüşhanevi El-İstanbuli, Ramuz’ul-Ahadis s.643.

[22]- Ebu Davud Süleyman b. Eş’as b. İshak Secistani, Es-Sünen c.4, s.151; Hanbeli mezhebinin imamı olan Ahmed b. Hanbel Eş-Şeybani, El-Müsned c.1, s.99; Ebu Davud Es-Secistani, Süneni Ebu Davud c.4, s.701; Celaleddin Es-Suyuti, El-Havi Lil-Fetava c.2, s.95; Celaleddin Es-Suyuti, El-Cami’us-Sağir c.2, s.773; Ebul Feda İsmail b. Ömer b. Kesir ed-Dımeşki el-Kureşi, En-Nihaye fi’l-Fiten vel Melahim c.1, s.73.

[23]- Şeyh Süleyman El-Hanefi El-Kunduzi, Yenabiul Mevedde s.544; Mir Seyyid Ali El-Hemedani Eş-Şafii, Meveddet’ul-Kurba s.69.

[24]- Himvini El-Cuveyni, Feraid’us- Simtayn c.2, s.533.

[25]- Ebu Davud Secistani, Süneni Ebu Davud c.4, s.351, Mısır baskısı; İbni Hacer Mekki Heytemi Eş-Şafii, Sevaiki Muhrika s.532; Es-Suyuti, El-Havi Lil-Fetava s.95; Ali b. Husamuddin El-Muttaki El-Hanefi, Muntehabu Kenzul Ummal c.5, s.201; El-Hanefi El-Kunduzi, Yenabiul Mevedde c.3, s.88.

[26]- Şeyh Süleyman El-Hanefi El-Kunduzi, Yenabiul Mevedde s.544, İstanbul baskısı.

[27]- Mir Seyyid Ali El-Hemedani Eş-Şafii, Meveddet’ul-Kurba s.89; El-Hanefi El-Kunduzi, Yenabiul Mevedde s.952 ve Ğaliyet’il-Mevaiz c.1, s.613

[28]- Heytemi, Mecme’uz-Zevaid ve Menbe’ul-Fevaid c.7, s.613.

[29]- Muhammed b. Yusuf Genci Eş-Şafii, El-Beyan fi Ahbari Sahib’iz-Zaman s.69; Ebu Naim, El-Erbein Hadisen fi’l-Mehdi’de on üçüncü hadis; Celaleddin Es-Suyuti, El-Havi Lil-Fetava c.2, s.36.

[30]- Ebu İsa Muhammed b. İsa b. Sure et-Tirmizi, El-Cami’us-Sahih (Sahih-i Tirmizi) c.4, s.25, Kitabu’l-Fiten.

[31]- Aynı kaynak.

[32]- Ebu Bişr Muhammed b. Ahmed Hamad Ed-Dulabi (ö:13), El-Kuna ve’l-Esma c.1, s.481, h.277 ve 85; Süneni Ebu Davud c.4, s.151; Ebul Kasım Taberani Eş-Şami, El-Mucem’us-Sağir s.542; Celaleddin Suyuti, El-Cami’us-Sağir c.2, s.773; Diyarbekri, Tarih’ul-Hamis fi Ahvali Enfüs’in-Nefis c.2, s.882; İbni Sabbağ El-Maliki, Fusul’ul-Muhimme s.372; İbni Teymiye El-Harrani, Minhac’us-Sunne c.4, s.112; Ebu Naim, El-Erbein Hadisen fi Zikri’l-Mehdi, yirmi üçüncü hadis; Alauddin Ali b. El-Muttaki El-Hindi, Muntehebu Kenzul Ummal c.6, s.3ve fazla uzatmaktan kaçındığımız için zikretmediğimiz diğer kaynaklar.

[33]- Şeyh Ebutalib et-Teclil et-Tebrizi, Men Hüvel Mehdi s.76.

[34]- Zehebi, Mizan’ul İtidal c.2, s.35; İbni Hacer Mekki Heytemi, Sevaiki Muhrika s.237; İbni Kesir Kureşi Dımeşki, Nihayet’il-Bidaye ve’n-Nihaye c.1, s.41.

[35]- Allame Şeyh Abdulhâdi Abyari, el-Arais’il-Vadiha s.209, Mısır baskısı, ayrıca Berzenci’nin Manzumesine şerh olarak yazdığı Caliyet’ul-Keder isimli kitabında s.208; İbni Sabbağ El-Maliki, Fusul’ul-Muhimme s.284.