
کارگر
İsrailli İstihbaratçı: Alevi Katliamını ‘Bizim Çıkarımıza’ Diyerek Savundu!
İsrail'in eski Askeri İstihbarat Dairesi Başkanı Tamir Hayman, Suriye'de HTŞ militanları tarafından gerçekleştirilen katliamlara değerlendirerek, ülkedeki 'güç mücadelesi' ve 'kaosun' İsrail'in çıkarına olduğunu söyledi.
İsrail'in eski Askeri İstihbarat Dairesi Başkanı, Suriye'de Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) militanları tarafından gerçekleştirilen Alevi katliamları, güç mücadelesi" olarak değerlendirerek desteklediğini açıkladı ve bu "kaosun" Tel Aviv rejiminin çıkarına olduğunu belirtti.
YDH'de yer alan habere göre Hayman, İsrail Ordu Radyosu'na verdiği mülakatta, "Suriye'deki kaos faydalı. Bırakın birbirleriyle savaşsınlar. Ancak İsrail bu konuda sessiz kalmalı ve herhangi bir kamuoyu açıklaması yapmamalı. Sakin bir şekilde hareket etmeli," dedi.
Aynı zamanda Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü'nün yöneticisi olan Hayman, Suriye'deki farklı gruplar arasındaki çatışmanın faydalarını kabul ederken, İsrail'in düşük profilli kalması ve sessizliğini koruması gerektiğini vurguladı.
Hayman, "Tüm taraflara zafer diliyoruz, ancak bir şeyler yapsak da sessizce yapmalı ve hakkında konuşmamalıyız," diye ekledi.
Hayman, Suriye'de kısa vadede bir güç mücadelesi yaşanıyor gibi görünse de, yeni HTŞ rejiminin yetkisini genişletme çabaları gösterdiğini belirtti.
Hayman, "Herkes birbiriyle savaşıyor. İlk gün Kürtlerle anlaşma, ikinci gün Alevilere karşı katliam ve üçüncü gün Dürzilere yönelik tehdit... Tüm bu kaosun yanı sıra İsrail'in güneye yönelik saldırısı... Tüm bu kaos bir nebze İsrail için iyi," ifadelerini kullandı.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'nin aktardığına göre, Suriye'nin batı kıyı bölgesindeki Alevi katliamlarında en az 1383 sivil hayatını kaybetti.
Birileri Irana karsi harekete geçerse cevabımız kesin ve kararlı olacaktır.
Imam Hameneyi Iranli ogrencilerle bir araye gelip ve onlartin sozlerini dinledikten sinra onemli guncel noktalara degindi:
Amerika ile müzakere
Amerika ile yaşanan son mesele ve bu müzakere çağrıları falan hakkında. Birincisi, ABD Başkanı İran'la müzakereye hazırız diyor ve müzakere çağrısında bulunuyor, bir mektup gönderdiğini iddia ediyor -ki bu mektup bize ulaşmadı tabii; Yani bana ulaşmadı, bence bu dünya kamuoyunun bir aldatmacası; Yani biz müzakereye hazırız, müzakere etmek istiyoruz, barış istiyoruz, kavga olmamalı, İran müzakereye yanaşmıyor. Peki İran neden müzakereye yanaşmıyor? Kendine gel. Yıllarca oturup müzakere ettik ve aynı kişi tamamlanmış, imzalanmış müzakereyi masadan kaldırıp yırttı; (15) Bu kişiyle nasıl müzakere edersiniz?
ABD yaptırımlarına gelince -ki 1990'lı yıllardaki JCPOA müzakerelerimizin başından beri amacı yaptırımların kaldırılmasıydı- şükür ki dünyada yaptırımlar giderek etkisini kaybediyor. Yaptırımlar devam ettikçe etkilerini giderek kaybediyorlar. Bunu kendileri de itiraf ediyorlar; Yani yaptırım uygulanan ülkenin, yaptırımları etkisizleştirmenin ve yaptırımları etkisizleştirmenin yollarını kademeli olarak bulabileceğini kendileri de itiraf ediyorlar. Biz bu yolların çoğunu bulduk, yaptırımları etkisiz hale getirdik.
Nükleer silahlar konusunda
sürekli olarak İran'ın nükleer silah edinmesine izin vermeyeceğiz- eğer biz nükleer silah yapmak isteseydik Amerika bizi durduramazdı. Nükleer silahlarımız olmamasının ve nükleer silah edinmeye çalışmamamızın sebebi, daha önce açıkladığımız ve tartıştığımız sebeplerden dolayı, bizlerin bunları istememesidir. Biz bunu kendimiz istemedik; Yoksa istesek de bizi durduramazlar.
Amerika tehdidi
Bir sonraki nokta: Amerika militarizasyon tehdidinde bulunuyor! Bu tehdit bana pek akıllıca görünmüyor; Yani savaş, savaş çıkarmak, zarar vermek tek taraflı değildir. İran karşılık verme kapasitesine sahiptir ve mutlaka karşılık verecektir. Hatta Amerikalılar ve onların ajanları yanlış bir hareket yaparsa bundan en çok zarar görecek olanların kendileri olacağına inanıyorum. Elbette savaş iyi bir şey değil, savaş aramıyoruz ama birileri harekete geçerse cevabımız kesin ve kararlı olacaktır.
Filistin direnişini ve Lübnan direnişini tüm gücümüzle destekleyeceğiz
Düşmanın beklentilerinin aksine Filistin ve Lübnan direnişi çökmedi, aksine daha da güçlendi ve daha da motive oldu. Bu tanıklıklar onlara insani açıdan zarar verdi ama motivasyonel açıdan onları güçlendirdi. Görüyorsunuz, Seyyid Hasan Nasrallah (Allah ondan razı olsun) gibi biri kayboluyor, bu kalabalığın arasından uçup gidiyor, yeri boş kalıyor ve aynı zamanda, şehadetini takip eden günlerde, Hizbullah'ın Siyonist rejime karşı yürüttüğü hareket, önceki hareketlerinden daha güçlü oluyor. Filistin direnişinde Haniyeh gibi biri, Sinwar gibi biri, Deif gibi biri bunların arasında olacak. Aynı zamanda Siyonist rejimin, destekçilerinin ve Amerika'nın ısrar ettiği bir müzakerede, karşı tarafa kendi koşullarını dayatabilirler. Bu da motivasyonların güçlendiğini gösteriyor.
Filistin direnişini ve Lübnan direnişini tüm gücümüzle destekleyeceğiz. Bu durum ülkenin yetkilileri arasında yaygın bir durumdur. Hükümet, Sayın Cumhurbaşkanlığı ve diğerleri bu konularda hemfikirse, bir sorun yoktur. Ve inşallah İran milleti geçmişte olduğu gibi gelecekte de dünyada zorbalığa karşı direnişin bayraktarı olarak tanınacaktır.
'Medeniyetler Çatışması' Mı, 'Tarihin Sonu' Mu... Colani'nin Suriye Planı
Middle East Monitor’da çıkan bir makale çağımızın iki tartışmalı düşünürünün tezlerini Suriye üzerinden değerlendiriyor. Çok tartışılan hatta bir ölçüde önemini yitirdiği öne sürülen bu iki fikir, Suriye örneğinde tekrar gündeme mi geliyor? Dergi 2009 yılının ortalarında ortaya çıkan, kâr amacı gütmeyen bir medya takip kuruluşu ve lobi grubudur. Büyük ölçüde İsrail-Filistin çatışmasına odaklanmakla birlikte Orta Doğu'daki diğer konular hakkında da yazmaktadır. Katar tarafından finanse edildiğinin de altını çizelim. MEMO'nun direktörü, Britanya Müslüman Konseyinin eski Genel Sekreter Yardımcısı ve Britanya Müslüman İnisiyatifinin şu anki direktörü Daud Abdullah'tır. Makalenin yazarı Ömer Ahmed , Londra Üniversitesi Birkbeck'ten Uluslararası Güvenlik ve Küresel Yönetim alanında Yüksek Lisans derecesine sahip Orta Doğu uzmanı bir yazar ve kaleme aldığı yazısının özeti şöyle:
Yeniden Gündem Oldu
Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana, iki büyük teori küresel politik evrim tartışmalarını şekillendirdi: Samuel Huntington'ın Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Yapılanması ve eski öğrencisi Francis Fukuyama'nın Tarihin Sonu ve Son İnsan. Ancak her ikisi de yıllar boyunca önemli eleştirilerle karşı karşıya kaldı. Soğuk Savaş sonrası çatışmaların öncelikle kültürel ve dini bölünmeler tarafından şekillendirileceğini varsayan Huntington'ın tezi, medeniyetleri katı, monolitik varlıklara indirgeyen aşırı basitleştirici olarak alay konusu oldu. Bu arada, Fukuyama'nın liberal demokrasi ve serbest piyasa kapitalizminin insan yönetimi için nihai, evrensel modeli temsil ettiği yönündeki kendinden emin iddiası, özellikle Çin ve Rusya'da otoriterliğin ve alternatif ekonomik modellerin devam etmesiyle giderek daha fazla sorgulanıyor. Ancak, görünürdeki eksikliklerine rağmen, her iki çerçeve de eski isyancı, geçici Devlet Başkanı ColaniAhmed El-Şara) liderliğindeki Esad sonrası Suriye örneğinde yenilenmiş bir alaka buluyor.
Özünde İslamcı Bir Hükümet Daha
Suriye İç Savaşı'nın mezhepsel, politik ve jeopolitik olmak üzere birden fazla boyutu olmasına rağmen, çözümü geleneksel sınıflandırmalara meydan okuyan bir hükümetin ortaya çıkmasına neden oldu. İran'ın 1979 İslam Devrimi'nden ve Taliban'ın 2021'de Afganistan'ı ikinci kez ele geçirmesinden bu yana ilk kez, bölgede özünde İslamcı bir hükümet ortaya çıktı. Ancak özellikle Taliban ile farklılıkları olduğunu belirten mesajını hemen vermeye özen gösterdi.
Huffington’nun Kimlik Odaklı Siyaseti Mi Geldi?
Colani, El Kaide geçmişini de kabul etti ve şimdi onlarca yıllık Baas laikliğini geride bırakıp İslami ilkelere dayalı yönetime geçen bir devleti yönetiyor. Bu gidişat, Huntington'ın öngördüğü kimlik odaklı siyasi yeniden yapılanma türünü örneklediği için dikkat çekicidir. Ancak, önemli uyarılarla birlikte. Huntington, Soğuk Savaş sonrası dünyanın öncelikle medeniyetler arası çatışmalarla, özellikle İslam dünyası ile Batı arasında, tanımlanacağını ileri sürmüştür. Eleştirmenler uzun zamandır bu çerçevenin medeniyet içi çatışmaları ve kültürel kimliklerin akışkanlığını göz ardı ettiğini belirtmişlerdir. Suriye'nin durumu bu karmaşıklıkları göstermektedir.
Nedir bu karmaşık durum? Esad sonrası hükümet Batı (veya İsrail) ile doğrudan bir çatışmaya girmedi, bunun yerine pragmatik bir angajman aradı. Dahası, tek tip bir "İslam medeniyeti" kavramı, İran, Suudi Arabistan veya Taliban'ın Afganistan'ından belirgin şekilde farklı olan Suriye'nin siyasi yörüngesi tarafından sorgulanıyor.
Fukuyamaya’da Göz Kırptılar
Aynı zamanda Suriye, Fukuyama'nın serbest piyasa kapitalizmi vizyonunun unsurlarını da benimsiyor. Onlarca yıllık ekonomik durgunluğun ardından, Colani hükümeti, neoliberal ekonomik politikalara doğru bir kayma sinyali verdi. Son hamleler arasında kilit sektörlerin özelleştirilmesi, yabancı yatırımların cezbedilmesi ve küresel ekonomiye yeniden entegrasyon arayışı yer alıyor.
Laik Olmayan Liberalleşme
Fukuyama'nın ekonomik liberalleşmenin tüm toplumlar için doğal bir son nokta olduğuna dair kesin inancıyla örtüşüyor. Ancak başlangıçta öngördüğü gibi, bunlar mutlaka liberal demokrasiye yol açmıyor. Suriye, kendisinden önce Çin gibi, piyasa liberalleşmesinin otoriter veya laik olmayan yönetimle bir arada var olabileceğini gösteriyor. Fukuyama ayrıca, "Ekonomik liberalleşme mutlaka demokrasiye yol açmaz, ancak siyasi değişimin daha olası hale geldiği koşulları yaratır" gözleminde bulundu. Bu bakış açısı, demokrasi hala uzak olsa bile, serbest piyasa politikalarının benimsenmesinin sonunda, yeni siyasi dinamikler yaratabileceği Suriye için, doğrudan geçerlidir.
'Kapitalizm Demokrasi İle Uzlaşmak Zorunda Değil' İddiası
Suriye'nin ötesinde, hem Huntington'ın hem de Fukuyama'nın teorilerini karmaşıklaştıran dikkate değer vakalar var. Çin, Batı'nın ekonomik hakimiyetine meydan okumasına izin veren bir devlet kontrollü kapitalizm biçimini benimserken, liberal demokrasiyi reddetti. Rusya da, küresel finans sisteminin unsurlarını bünyesine katarken, güçlü bir merkezi devleti korudu. İslam dünyasında bile ekonomik liberalleşme, çeşitli biçimler aldı. Örneğin, Suudi Arabistan'ın Vizyon 2030'u, otoriter bir monarşiyi korurken, krallığın ekonomisini çeşitlendirmek adına bu adımı attı.
Dini Kimlik İle Yönetilir, Neoliberal Ekonomi Uygulanır
Suriye örneği, Huntington'ın iddia ettiği gibi kültürel ve dini kimliğin yönetimde belirleyici bir rol oynayıp oynamadığı sorusunu yeniden canlandırırken, aynı zamanda, Fukuyama'nın ekonomik öngörülerinin unsurlarını da doğruluyorlar. Politika yapıcılar ve analistler için Suriye vakası önemli dersler sunuyor. Birincisi, laikliğin ekonomik modernleşmenin ön koşulu olduğu varsayımına meydan okuyor. Ayrıca, piyasa odaklı ekonomilere doğası gereği karşı olmayan, İslamcı hareketlerin uyarlanabilirliğini de vurguluyor.
ColaniTürkiye Örneğini Mi Seçti; Siyasal İslam Serbest Piyasa Kapitalizmi Uyumu
Suriye’deki yeni yapı, Soğuk Savaş sonrası jeopolitiği şekillendiren baskın anlatıların yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılıyor. Colani yönetimindeki Suriye, ne Huntington'ın medeniyet çatışmalarının doğrudan bir onayı ne de Fukuyama'nın liberal demokratik idealinin tam bir onayıdır.
Bunun yerine, ideolojik sınırların giderek daha akışkan olduğu bir dünyada, yönetimin evrimleşen doğasını yansıtan, bir melez modeli temsil ediyor. Suriye'de siyasi İslam ile serbest piyasa kapitalizmi arasındaki etkileşim, izlenmesi gereken önemli bir gelişme olacak. Şu anda Şam'da önemli bir etkiye sahip olan Türkiye'de olduğu gibi, bu dinamik, Orta Doğu'da yönetimin geleceğinde daha geniş bir eğilime işaret ediyor olabilir/oda
Devrim Lideri: İran, zorba hükümetlerin beklentilerini kesinlikle kabul etmeyecek!
İran İslam devrim Lideri Imam Hamanei, yetkililerle yaptığı görüşmesinde bazı zorba hükümetlerin müzakere ısrarının, sorunları çözmek için değil kendi beklentilerini dayatmak ve tahakküm altına almak için olduğunu belirtti.
İslam Devrim Lideri Seyyid Ali Hamanei, bazı üst düzey askeri ve hükümet yetkilileri ve çeşitli kurum müdürleriyle gerçekleştirdiği toplantıda önemli konulara değindi.
Devrim Lideri: ‘Çeşitli siyasi, ekonomik ve diğer meselelerimizde Batı'nın maddiyatçı medeniyet temellerini takip edemeyiz. Batı medeniyetinin de elbette bazı meziyetleri var bunda şüphe yok. Dünyanın neresinde olursa olsun, Batı'da, Doğu'da, yakın veya uzak, nerede bir meziyet varsa ondan istifade etmeyi öğrenmeliyiz. Bunda hiçbir şüphe yoktur. Ama biz o medeniyetin temellerine güvenemeyiz; o medeniyetin temelleri sahte temellerdir. İslami esaslara aykırıdır. O medeniyetin değerleri farklı değerlerdir. Görüyorsunuz, hem hukuki olarak, hem sosyal olarak, hem de medyada, sizin, Müslüman olarak düşünmeye bile utanacağınız şeyleri kolaylıkla başarıyorlar. Dolayısıyla ‘Allah’ı unutup da Allah’ın da kendilerini unutturduğu’ ayetinin muhatabı kimselerden olmamalıyız’ ifadelerini kullandı.
‘Batı'daki çifte standartlar gerçekten de Batı medeniyeti için bir utançtır’ diyen Devrim Lideri Hamanei şöyle devam etti: Bu iddialar onlar için utanç verici. Medya, bilgi alma özgürlüğü olduğunu iddia ediyorlar. Gerçekten böyle mi? Batı'da artık bilginin serbest dolaşımı mümkün mü? Batı medya aleminde Hacı Kasım'ın, Seyyid Hasan Nasrallah'ın veya şehit Heniye'nin adını anabilir misiniz? Filistin'de, Lübnan'da vs. işlenen suçlara itiraz edebilir misiniz? Hitler Almanyası'nın Yahudilere karşı işlediği iddia edilen vahşeti inkar edebilir misiniz? İşte onların haber alma ve haberleşme özgürlüğü bu ! Bu medeniyet bugün aslında kendi iç yüzünü ortaya koymuş durumda.
Devrim Lideri şunları vurguladı: ‘Bazı zorba hükümetlerin müzakere ısrarı, sorunları çözmek için değil, kendi beklentilerini dayatmak ve tahakküm altına almak içindir. İran İslam Cumhuriyeti kesinlikle onların beklentilerini kabul etmeyecektir’ vurgusunda bulundu.
İslam İnkılabı Lideri şunları belirtti: Şimdi o üç Avrupa ülkesi de açıklama yapıyor, İran'ın KOEP’teki nükleer taahhütlerini yerine getirmediğini duyuruyor! Bu taraftan biri onlara ‘siz yerine getirdiniz mi?’ diye sorsa! İran'ın KOEP’teki taahhütlerini yerine getirmediğini söylüyorsunuz, peki siz KOEP’teki taahhütlerinizi yerine getirdiniz mi? İlk günden itibaren harekete geçmediniz! Amerika gittikten sonra bunu bir şekilde telafi edeceğinizi söylediniz çünkü söz vermiştiniz ve başka bir şey söylediniz ve bu kez bu sözü bozdunuz.
‘Utanmazlığın da bir sınırı olmalı tabi!’ diyen Devrim Lideri Seyyid Ali Hamanei şunları vurguladı: ‘Kendileri sözünü tutmazken sonra dönüp karşı tarafa neden sözünüzü yerine getirmediniz diyorlar! Hükümet, zamanın hükümeti bir sene tahammül etti, sonra Meclis devreye girdi. Durumu gördüler ve bir karar çıkardılar, başka bir yol kalmamıştı. Şimdi de aynı, zorbalık ve baskı karşısında başka bir yol yok.’(Ajanslar)
Azerbaycan Hisseleri İsrail’e Kaptırdı! Ortak Çalışacaklar!
Azerbaycan'a ait petrol şirketi SOCAR'ın, Siyonist İsrail'de gaz arama çalışmalarına katılacağı açıklandı.
Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet Petrol Şirketi'nin (SOCAR) İsrail'in Akdeniz'deki münhasır ekonomik bölgesindeki Blok 1'de gaz aramak için British Petroleum (BP) ve İsrailli iş insanı Yitzhak Tshuva'ya ait NewMed Energy ile bir konsorsiyumda operatör olarak yer alacağı açıklandı.
İsrail'de yayın yapan Globes ekonomi gazetesi, Azerbaycan'a ait petrol şirketi SOCAR'ın İsrail sahanlığında gaz arama çalışmalarına katılacağını öne sürdü.
Globes, SOCAR'ın bir süre önce İsrail Enerji Bakanlığı ile İsrail'in Akdeniz'deki münhasır ekonomik bölgesindeki Blok 1'de gaz araması için bir sözleşme imzalamaya hazırlanan uluslararası bir konsorsiyuma katıldığını kaleme aldı.
Şubat 2025 başında SOCAR'ın İsrail'in Tamar gaz sahasındaki yüzde 10'luk hissesi işadamı Aaron Frenkel'den satın alınmış ve böylece SOCAR, İsrail şirketi olan New Med ve BP'nin de dahil olduğu bir konsorsiyumun parçası olmuştu.
Söz konusu bu arama faaliyetlerinin daha önce yapılmasının planlandığı ifade edilirken bölgedeki istikrarsız durum sebebiyle ertelendiği dile getirildi.
İran Dışişleri Bakanı: Suriye’deki Olaylardan Bu Ülkede Değişim Yapanlar Sorumludur
İran Dışişleri Bakanı Seyyid Abbas Irakçi, Fransa Haber Ajansı (AFP) ile yaptığı röportajda Suriye'deki gelişmelere değinerek, bu gelişmelerden sorumlu olanların, bu değişiklikleri yapanlar olduğunu belirtti.
Seyyid Abbas Irakçi, "Türkiye, İran'ı diğer ülkeleri istikrarsızlaştırmak için milis güçler kullanmakla suçluyor. Buna nasıl yanıt veriyorsunuz?" sorusuna şu yanıtı verdi: "Suriye'deki gelişmelerin doğrudan Türkiye ve birkaç diğer ülkenin etkisi altında olduğundan kimsenin şüphe duyduğunu sanmıyorum. Bu nedenle, ortaya çıkan sorunlar, örneğin İsrail'in Suriye topraklarını geniş çapta işgali, İsrail'in Suriye'nin tüm savunma ve bilimsel altyapısını yok etmesi ve yaşanan tüm çatışmalar, doğal olarak bu değişiklikleri yapanların sorumluluğundadır. Tabii ki bu, Türkiye ile bir çatışmamız olduğu anlamına gelmiyor. Hayır, dostane ilişkilerimize ve bölgesel meselelerle ilgili istişarelerimize devam edeceğiz" dedi.
İran Dışişleri Bakanı, ayrıca İran'ın nükleer programına yönelik tehditler hakkında şunları söyledi: "Birkaç nedenden dolayı İran'ın nükleer programı askeri operasyonlarla ortadan kaldırılamaz. İlk neden, bu alanda elde ettiğimiz teknolojidir. Teknoloji insanların zihnindedir ve bombalanamaz. Ayrıca, İran'ın nükleer tesisleri ülkenin birçok farklı noktasına dağılmış durumda ve uygun şekilde korunuyor. Bunların yok edilemeyeceğinden eminiz.
Üçüncüsü, son derece güçlü ve tamamen orantılı bir misilleme kapasitesine sahibiz. İsrailliler bunu biliyor ve bölgedeki diğer ülkeler de biliyor, İran'a yapılacak herhangi bir eylem, İsrail'e karşı benzer bir eylemi beraberinde getirecektir.
İran'a yapılacak bir saldırının bölgede geniş çaplı bir yangına dönüşebileceğine inanıyorum. Bu, bizim yapacağımız bir şey değil, İsrail'in bölgedeki diğer ülkeleri bir savaşa sürükleme arzusudur.
İsrail'in arzusu, Amerika'yı savaşa sokmaktır, aslında bu, İsrail'in Amerika'yı savaşa sokma planıdır. Amerika bölgede bir savaşa girerse, son derece savunmasız kalacaktır, bunu kendileri de biliyor.”
Tesnim Haber Ajansı’nın haberine göre, İran Dışişleri Bakanı, Amerika ile müzakerelere ilişkin olarak da şunları söyledi: "Amerika, maksimum baskı politikasını ve tehditlerini sürdürdüğü sürece, Amerika ile doğrudan müzakerelere girmeyeceğiz. Ancak bu, nükleer programımızla ilgili olarak diğer taraflarla görüşmeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Üç Avrupa ülkesiyle, Rusya ve Çin ile, yani diğer nükleer anlaşma KOEP üyeleriyle görüşüyoruz ve bu yoldan da bir sonuca varabileceğimizi düşünüyorum.
Amerika hükümeti baskısını sürdürdüğü sürece, biz de direnişimizi sürdüreceğiz.
Eğer Amerika, İran ile yeni bir nükleer anlaşmaya dönmek isterse, doğal olarak adil ve eşit bir müzakerenin koşullarına uymalıdır. Biz, baskı ve tehdit diline yanıt vermediğimizi, aksine geçmişte olduğu gibi saygı ve onur diline yanıt vereceğimizi kanıtladık.
Nükleer programımızla ilgili olarak şu anda üç Avrupa ülkesiyle müzakereler yürütüyoruz. Rusya ve Çin ile yakın istişarelerde bulunuyoruz ve diyalog kurmak isteyen diğer ülkelerle görüşmelerimize devam ediyoruz. Doğal olarak, görüşlerimiz bu ülkeler tarafından Amerika hükümetine iletilmektedir.”
Hakan Fidan’a Göre Suriye’de Katliam Yok Provokasyon Var
Suriye’de HTŞ iktidarının “bir provokasyonla rayından çıkarılmaya” çalışıldığını öne süren Fidan Alevi, Hıristiyan, Dürzi ve Nusayrilerin "provokasyonlardan uzak durması” gerektiğini savundu.
Suriye’de Alevi nüfusun yoğun olduğu batı bölgelerinde HTŞ ve ona bağlı teröristlerin sivillere yönelik katliamı sürerken Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, katliamı kınamadı, ortada bir “provokasyon” olduğunu söyledi.
Ürdün’ün başkenti Amman’da düzenlenen Beşli Güvenlik Zirvesi'nin ardından Ürdün, Irak, Lübnan ve Suriye’nin dışişleri bakanlarıyla ortak basın toplantısında konuşan Fidan, “Suriye'de yeni kurulan hükümete her yönüyle yardımcı olmak, istikrarlaştırıcı bütün faaliyetlerini desteklemek konusunda tabii ki kararlılığımız var” dedi.
Suriye’de günlerdir devam eden Alevilere yönelik katliamdan söz etmeyen Fidan “Suriye hükümetinin hiçbir provokasyona gelmeden haftalardır sürdürdüğü politikanın, bir provokasyonla rayından çıkarılmaya çalıştığını görüyoruz" yorumunu yaptı.
Fidan sözlerine şöyle devam etti: “Burada tabii ki Suriye’de bulunan gerek Alevi, gerek Hıristiyan, gerek Dürzi, gerek Nusayri bütün kardeşlerimizin bu provokasyonlardan uzak durması önemli. Burada bölge ülkeleri olarak istikrarı bozucu hiçbir inisiyatifi desteklemiyoruz. Sivil halkın canının, malının, kültürel haklarının da kutsal olduğunu her platformda savunuyoruz.”
Beş ülke olarak "IŞİD’e yönelik bir müşterek operasyon ve istihbarat mekanizması” kurulması kararı aldıklarını da duyuran Fidan ayrıca “İsrail’in bölgedeki yayılmacı politikalarına karşı ortak duruşumuzu nihai bildirgeyle yansıtıyoruz” dedi. Fidan “Irak, Suriye ve Türkiye için ortak düşman olan PKK’nın da bölgeden silinmesi, silahlı terör faaliyetlerine son vermesi bizim önceliklerimiz arasında yer almakta” ifadelerini de kullandı.
Öte yandan bugün Adana’da katıldığı toplantıda konuşan AKP Sözcüsü Ömer Çelik, Perşembe günü Suriye’nin Lazkiye kentinde HTŞ’ye bağlı güçlere dönük saldırıya ilişkin “Yaklaşık 30 saniye içerisinde bu Suriye yönetimine karşı terörist saldırıyı gerçekleştiren grubun adını duyduğumuzda ve başındaki kişiyi öğrendiğimizde bunun arkasındaki odağın ne olabileceğini, nasıl bir ilişki ağı içerisinde bu terörist eylemi gerçekleştirebileceğini hemen tespit ettik” dedi.
AKP Sözcüsü devamında "Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti kurumları sahadaki her gelişmeye hakimdir, kimin kim olduğunu yakından bilmektedir. Lazkiye ve Tartus merkezli olarak ortaya çıkan bu saldırı dalgası esasında, Esad rejiminin kalıntısı, artığı olan ve Esad rejimini diriltmek üzere birileri tarafından kullanılan birtakım güçlerdir" dedi ancak tespit ettikleri "odağa" ilişkin bir ayrıntı vermedi.
Çelik sivillere yönelik katliamlar için "katliam" ifadesini kullanmadı, “abartılı yaklaşımlar, aşırı eylemler” dedi. Çelik bunları gerçekleştirenlerin cezalandırılacağına inandıklarını savundu.
Çelik “Suriye yönetimi ve Suriye yönetiminin Cumhurbaşkanı, bu konuda yaptıklarının terörle mücadele olduğunu, terörle mücadele dışında sivillere dönük olarak ortaya koyulan hedef almaların hiçbir şekilde kabul edilmeyeceğini net bir şekilde ifade etmiştir” dedi.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ise sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda “provokasyon” söylemini yineledi ve “Eski rejim kalıntıları da hukuk dışı hareket eden her türlü oluşum da, kapsayıcı bir siyasi yapı yönünde Suriye’nin tarihi dönüşüme set çekemeyecektir” ifadesini kullandı/sol
Siyonist Rejim Tek Parça Bir Suriye İstemiyor
İran İslam Cumhuriyeti'nin Lübnan Büyükelçisi, Suriye gelişmelerine ve Siyonist Rejim'in işgalciliğine vurgu yaparak "Ne ABD ne Siyonist Rejim İsrail tek parça bir Suriye'yi istemiyor" dedi.
Tesnim Haber Ajansı’nın haberine göre, İran Büyükelçisi, Suriye gelişmeleri ile ilgili olarak "Esad'ın düşmesinin ardından bu durumla karşı karşıya kalacağımız belliydi. Giderek durum farklı azınlıklara yönelik organize katliamlara dönüştü. Bu çok tehlikeli. Zaten bölgemiz de bu durumdan etkilenecek. Özellikle Lübnan etkilenecek. Son günlerde şiddet dolu görüntüler paylaşılmaya başlandı. Bu görüntüler öyle görüntüler ki diğerlerini de katliam ve insan öldürmeye teşvik edebilir. Zaten son 13 yılda yaşanan da buydu. Tabii bu şiddet şimdi tırmanmış ve çok tehlikeli seviyeye gelmiş. Öyle ki bir grup cesaretlenip örneğin Aleviler gibi azınlıkları, kimi Sünni kesimleri ve Dürzileri hedef almaya başlamış.
İran Büyükelçisi tüm bu kesimlerin neredeyse hepsine karşılık Lübnan'da da bulunduğunu belirterek bu gerilimlerin Lübnan'a taşınması kaygılarından da bahsetti.
Siyonist Rejim'in bu durumu kendi lehine çevirmek istediğini belirten Emani "Sonuçta Siyonist Rejim tüm komşu ülkelere göz dikmiştir, defalarca komşulara saldırmış ve işgal etmiştir, nerede bir zafiyet görürse kendi amaçlarını uygulamaya başlar, işgalciliğini yaymaya çalıştırır. Defalarca bunu yaptılar. Lübnan'a, Suriye'ye, Ürdün'e ve Mısır'a yönelik. Suriye altyapısını yok etti. Ardından stratejik bölgeleri de işgal etti. Oradan çıkmayacağını da bildirdi. Bu şeilde kesinlikle Siyonist Rejim'in bölgede yayılma doğrultusunda büyük arzularının olduğu kesin. Siyonist Rejim, Suriye'nin parçalanmasından fayda sağlamaya çalışacak. Ne ABD ne Siyonist Rejim tek parça Suriye istemiyor. Böylece Siyonist Rejim için engelleri kaldırmak istiyorlar. Böylece Suriye topraklarını kolayca ilhak etmek istiyorlar" dedi.
Suriye'de katledilen Alevilerin sayısı 700'ü geçti
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi'nin (SİHG) aktardığına göre, Suriye sahilinde geçen perşembe gününden bu yana Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) militanları tarafından katledilen Alevi sivillerin sayısı 700'ü aştı.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, "Suriye sahil bölgelerinde ve Lazkiye dağlarında 745 Alevi sivilin öldürüldüğünü" belgeledi.
SİHG, bu eylemlerin "mezhepçi temellere dayalı tasfiyeler" ve "infazlar" olduğunu, aynı zamanda "evlerin ve mülklerin yağmalanması" olaylarının yaşandığını belirtti.
Aynı kaynağa göre, bu son olaylarla birlikte toplam ölü sayısı 1018'e yükseldi.
Ölenlerin 273'ü HTŞ militanları ile eski Suriye ordusu askerlerinden oluşuyor.
HTŞ rejiminin Savunma Bakanlığı Sözcüsü Hasan Abdülgani ise yaptığı açıklamada, "güçlerinin kamu güvenliği personelini hedef alan hain saldırıların yaşandığı bölgelerde kontrolü yeniden sağladığını" duyurdu.
Abdülgani, yayınlanan bir videoda, çatışma bölgelerindeki tüm birliklere "askeri yetkililerin talimatlarına kesinlikle uymaları" çağrısında bulundu ve "HTŞ tarafından belirlenen hedefler dışında, herhangi bir eve yaklaşmanın veya ev içindeki herhangi bir kişiye zarar vermenin kesinlikle yasak olduğunu" dile getirdi.(YDH)
Ramazan İlahi Rüzgârların Estiği Aydır
Kum İlim Havzası üstatlarından Dr. Habibullah Ferahzad, Peygamber Efendimiz'den (s.a.a) nakledilen "Eğer insanlar bu ayın faziletini idrak edebilseydi yılın tamamının Ramazan olmasını arzu ederdi" hadisine binaen yaptığı konuşmasında şunları söyledi:
"Hz. Ali'nin (a.s) Ramazan'ın üstünlüğü hakkında şöyle buyurduğu nakledilir:
'Ramazan ayı'nın diğer aylara olan fazileti, masum imamın diğer insanlara olan üstünlüğü gibidir.'
Yüce Allah, Ramazan'da rahmet ve lütuf sofrasını tüm insanlar için serer. Bu ayda en ufak bir iyilik yapanı Allah, kat kat fazlasıyla mükâfatlandırır. Bu ayda kılınan farz namazların sevabı normal günde kılınan namazın sevabının yetmiş katıdır.
Hz. Muhammed'in (s.a.a) buyurduğu gibi insan ömrünün bazı dilimlerinden ilahi rüzgârlar eser. İnsan için manevi fırsatlar hazır edilir. İnsan böylesi manevi fırsatları kaçırmamak için azami gayretini sarf etmelidir. Nasıl ki Ehlibeyt'e ait türbelerin, camilerin, evliyaların mezarlarının Müslümanlar için ayrı bir önemi varsa belirli zamanlarında ilahi dergâhta ayrı bir değeri vardır. Ramazan, bu zamanlardan en kıymetlisidir.
Rivayetlerde Ramazan ayı'nda gökyüzü kapılarının ardına kadar açıldığı nakledilmiştir. Bu nedenle bu kapılar ve ilahi ziyafet sofrası açık olduğu sürece Kur'an ile daha çok ünsiyet bulmalıyız. Ramazan'da ve ömrünün her anında Kur'an'la daha çok içli dışlı olanlara birçok başarı ve nimet nasip olur. İnsanın yüzüne cennetin kapılarını açıp cehennemin kapılarını kapatan İlahi kelamla (Kur'an) daha çok zaman geçirelim.
Ramazan'ın insan için sunabileceği en önemli lütuflardan birisi; insanın zamanla günahı terk edebilme iradesini elde etmesidir. Çünkü Ramazan ayı'nın asıl felsefesi takva ve Allah'a karşı gelmekten sakınmaktır. Bu ayda kendi nefsine hezimete uğratan, nefsinin şeytani burnunu toprağa sürtebilenin uykusu bile ibadet olur artık."
ehlader
Abbas Irakçi: İran Güvenliğini Satın Almaz, İnşa Eder
İran Dışişleri Bakanı Seyyid Abbas Irakçi, İttilaat gazetesinde yayımlanan yazısında, küresel siyasette yaşanan çalkantıları ve Batı ittifakındaki kırılmaları ele aldı.
Abbas Irakçi güvenliğin satın alınan bir olgu olmadığını, aksine ulusal kapasitelere, iç güçlere ve halkın desteğine dayanarak inşa edilmesi gerektiğini vurguladı.
Irakçi, “İran güvenliğini satın almaz, inşa eder” diyerek, İran'ın başka güçlere bağımlı olmadığını ve kendi bilgi birikimi, gücü ve iç dinamikleriyle savunmasını sağladığını belirtti.
İran Dışişleri Bakan ayrıca, İran’ın dış desteğe bel bağlamadığını, aksine ulusal çıkarları doğrultusunda bağımsız hareket ettiğini söyledi.
Abbas Irakçi, bağımsızlığın korunmasının ağır bir bedeli olduğunu, İran’ın İslam Devrimi’nden bu yana ekonomik yaptırımlar, askeri tehditler ve vekalet savaşlarıyla karşı karşıya kaldığını ancak bunlara rağmen teslim olmadığını ifade etti.
Batı dünyasında güç dengeleri değişiyor
Abbas Irakçi, son dönemde ABD ve Batı dünyasında yaşanan siyasi krizleri değerlendirdi.
Beyaz Saray’da Donald Trump, J.D. Vance ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy arasında yaşanan tartışmanın, Batı ittifakındaki derin çatlakları ortaya çıkardığını belirtti. Ona göre bu olay, sadece bir görüş ayrılığı değil, aynı zamanda küresel siyasette büyük bir dönüşümün göstergesiydi.
ABD’nin yıllardır Batı dünyasının merkezi olarak kendini konumlandırdığını söyleyen Erakçi, ancak son gelişmelerin bu liderliğin artık sorgulandığını gösterdiğini kaydetti. Trump yönetiminin “hızlı barış” söylemiyle yola çıktığını ancak mevcut savaş ortamında bu sözlerini yerine getirmekte zorlandığını aktardı.
Ukrayna: Bağımlılıktan direnişe
Bu siyasi gerilimin en dikkat çeken noktalarından birinin, Ukrayna’nın Batı’ya karşı tutumundaki değişim olduğunu belirten
Abbas Irakçi, Zelenskiy’nin Beyaz Saray’da ABD Başkanı’na karşı sert bir çıkış yapmasının, artık Ukrayna’nın sadece bir “bağımlı devlet” olmadığını gösterdiğini vurguladı.
Başlangıçta tamamen Batı desteğine bel bağlayan Ukrayna’nın artık kendi çıkarlarını korumak için mücadele ettiğini kaydeden Irakçi, uluslararası arenada küçük ülkelerin bile büyük bedeller ödeyerek kendi bağımsızlıklarını savunmak zorunda kaldıklarını söyledi.
Avrupa ve büyüyen bölünmeler
Bu gelişmelerin ardından, Avrupa’nın nasıl bir tutum sergileyeceği büyük bir soru işareti olarak ortaya çıkıyor. Fransa ve Almanya başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesi, Ukrayna savaşına karşı başından beri temkinli bir yaklaşım sergiliyordu. Ancak Beyaz Saray’da yaşanan tartışma, Batı ittifakında zaten var olan ayrılıkları daha da görünür hale getirdi.
Irakçi, Avrupalı liderlerin artık şu soruyla yüzleşmek zorunda olduklarını söyledi: “ABD hala Batı dünyasını bir arada tutacak güç ve iradeye sahip mi?”
Moskova: Seyirci mi, stratejik oyuncu mu?
Bu olaylar Moskova tarafından dikkatle takip ediliyor. Irakçi, Rusya’nın uzun zamandır Batı ittifakının kırılgan olduğuna inandığını ve Beyaz Saray’daki son gelişmelerin bu görüşü desteklediğini belirtti. Ancak Rusya artık sadece bir izleyici değil, küresel güç dengesini şekillendiren aktif bir oyuncu konumunda.
Irakçi, Rusya’nın bir yandan Çin ile stratejik ortaklığını derinleştirirken, diğer yandan gelişmekte olan ülkelerle ekonomik ve güvenlik işbirliklerini artırarak Batı’nın küresel etkisini sınırlamaya çalıştığını vurguladı.
Avrupa’daki Rusya politikalarının da değişmekte olduğunu kaydeden Irakçi, Macaristan ve Slovakya gibi bazı ülkelerin, AB’nin sert Rusya karşıtı politikalarına direndiğini ve Moskova ile daha yakın ilişkiler kurmaya çalıştığını söyledi.
İç politika, ABD’nin dış politikasını gölgede bırakıyor
Abbas Irakçi’ye göre, Beyaz Saray’daki tartışmanın ortaya çıkardığı en önemli gerçeklerden biri, ABD’de iç politikanın dış politika kararlarını doğrudan etkilemeye başlaması. ABD liderlerinin uluslararası krizleri yönetmek yerine, iç siyasi çekişmelere odaklanmak zorunda kalmaları, müttefikleri için belirsizliğe yol açıyor.
Bu durum, sadece ABD için değil, onunla ittifak halinde olan ülkeler için de büyük bir sorun yaratıyor/mehr
Zelenskiy’in Hali Amerikancılara Ders Olmalı
ABD-Zelenskiy ilişkisi…Evlere şenlik bir hal aldı.
ABD’de Biden yönetimi…
Bir başka ifade ile ABD derin devleti…
Arkasına geçip Rusya’ya karşı kışkırttı.
Avrupa’yı da kuyruğuna taktı.
Zelenskiy kendini “kahraman” sandı.
“Dayısını” arkasına aldı.
Şımardıkça şımardı.
Rusya’ya meydan okumaya kalktı.
UKRAYNA’YI BİTİRDİ
Üç yıldır süren savaş…
Zelenskiy ve çevresi kazanmış olabilir.
Batı’dan gelen yardımlar…
Önemli bölümünü iç ettikleri konuşuluyor.
Ama Ukrayna’nın zararı büyük.
Topraklarının önemli bölümünü kaybetti.
Askerleri telef oldu.
Askeri tesisleri yerle bir.
Ekonomik kayıpları çok yüksek.
Ukrayna’yı bitirdi.
Uzun yıllar toparlanması zor.
BIDEN GİTTİ TRUMP GELDİ
ABD Suriye’de şimdilik başarı kazandı.
Ama tüm dünyada kaybediyor.
Buna Ukrayna da dahil.
Bu durum içeriye de yansıdı.
Faturayı Biden takımı ödedi.
“ABD’yi içe döndüreceğim.” diyen Trump kazandı.
Ukrayna’da son durum…
Trump ekibi yenilgiyi kabul etti.
Zelenskiy paçasını kurtarmak için çırpınıyor.
BEYAZ SARAY
Geçen günlerde Beyaz Saray’daydı.
ABD Başkanı Trump’la görüştü.
Başkan Yardımcısı JD Vance de vardı.
Zelenskiy’e söylenenler…
Anadolu tabiriyle köpeğe atsan yenmez.
Olanları bütün dünya izledi.
Zelenskiy’e söylenen söz:
“3. Dünya Savaşı kumarı oynuyorsun.
Senin pazarlık yapacak halin mi var?”
Emperyalistlerin klasik yöntemi…
“Kullan-at” politikasının tipik örneği.
DERS OLMALI
Özetlersek…
Zelenskiy Beyaz Saray’dan resmen kovuldu.
Bütün dünya da olayı böyle gördü.
Ukrayna açısından içler acısı bir durum.
ABD’nin kucağına düşenlerin…
Emperyalist planlarda rol alanların hali…
Bizde de ABD sevdalıları var.
Zelenskiy’nin durumu…
Umarız herkese ders olur.
AVRUPA
ABD’den kovulan Zelenskiy…
Avrupa’da çıkış arıyor.
İlk kucaklayan İngiltere oldu.
Onu Makron ve diğerleri takip etti.
Trump gerçeği kabul etti.
Avrupa’daki yönetimler ise yanlışta ısrarlı.
Bir bataklığa düştüler.
Çırpındıkça daha da batıyorlar.
SAHİPLERİ İLE GÖRÜŞÜYOR
Ukrayna’da barış görüşmeleri…
Rusya Ukrayna ile değil ABD ile görüşüyor.
ABD de Zelenskiy’i iplemiyor.
Zelenskiy de durumun farkında.
Türkiye’de yaptığı açıklama şöyleydi:
“Riyad'daki Rusya-ABD görüşmesi…
Bizim için sürpriz oldu.
Medyadan öğrendik.”
Konuyu Moskova’daki uzmanlara sordum.
Şu yanıtı verdiler:
“Zelenskiy muhatap değil.
Rusya sahibiyle görüşüyor.”
Şu anda yaşanan da bu.
Askeri yardımlar da durduruldu.
ABD olmadan Zelenskiy bir hiç.
Bunu yakında daha iyi göreceğiz.
***
EDİP AKBAYRAM
1990’lı yılların ortalarında tanışmıştım.
Aynı uçakta yolculuk yapmıştık.
Ankara’da bir programa katılacaktı.
Gideceği yere bırakmayı önerdim.
Kabul etti.
Beş yıldızlı bir otele değil…
Öğretmen Evi’ne bırakmamı istedi.
Çok mütevazi bir yaşamı vardı.
Fikret Otyam toprağa verilirken de birlikteydik.
Fikret Baba “Beni türkülerle gömün.” demişti.
Vasiyetini yerine getirdik.
Bize O öncülük etti.
Birkaç gün önce Filiz Otyam’la konuştuk
“Edip Akbayram iyi değil.” dedi.
Eşi ve kızıyla temastaymış…
Pazar akşamı ölüm haberi geldi…
Dün cenaze töreni vardı.
Seni hiç unutmayacağız…
aydınlık İsmet Özçelik