
کارگر
Gazze’de Son Durum; Direnişin Morali Yüksek, İsrail’in Kaybı Büyük
Siyonist İsrail rejimi havadan ağır bombardıman ile soykırım yaptığı Gazze’ye geçtiğimiz haftalarda kara harekâtı başlatmıştı. Terörist İsrail, Gazze'ye yönelik başlattığı kara saldırılarında ilerleme şöyle dursun, ağır kayıplar verip bazı bölgelerden geri çekilmek zorunda kaldı.
Filistin direniş kaynaklarından elde ettiğimiz bilgilere göre İsrail rejimi gizlemeye çalışsa da Gazze'de ağır darbe aldı ve binlerce askeri öldürüldü.
İsrail rejimi, Filistin direnişinin 7 Ekim tarihinde başlattığı Aksa Tufanı operasyonundan ağır yara aldı. İçerisine düştüğü zelil durumu sivilleri hedef alarak unutturmaya çalışan İsrail, geçtiğimiz haftalarda Gazze'ye yönelik kara harekâtı başlattı. İsrail'in Gazze'ye yönelik başlattığı kara saldırılarında ilerleme şöyle dursun, ağır kayıplar verip bazı bölgelerden geri çekilmek zorunda kaldı. İsrail rejimi, gizlemeye çalışsa da Gazze'de ağır darbe aldığı belirtiliyor.
FİLİSTİN DİRENİŞİNİN MORALİ YÜKSEK
Katil İsrail rejimi, Gazze'de şu ana dek 15 binin üzerinde kişiyi şehit etse de Filistin direnişinin moralinin son derece yüksek olduğu ve zerre kadar konsantrasyon kaybı olmadığı dile getiriliyor. Gazze'de İsrail rejimine ağır bir darbe vuran İzzeddin El Kassam Tugaylarının binlerce Siyonist askeri öldürdüğü aktarılıyor. Millî Gazete'nin direniş kaynaklarından elde ettiği bilgilere göre İsrail rejimi sadece Gazze'de binlerce İsrail rejimi askeri öldürdü. Sahada Filistin direniş güçlerine karşı zor anlar yaşan İsrail'e ait yüzlerce askeri araç da yok edildi.
İLERLEYEN GÜNLER SÜRPRİZLERE GEBE
Gazetemizin Filistin direniş kaynaklarından elde ettiği bilgilere göre İzzeddin El Kassam Tugayları, Gazze'deki ateşkesin bitmesinin ardından yeniden terörist İsrail'e ağır darbeler vuracak. Direnişin elinde çok sayıda sürprizin olduğunu belirten kaynaklar, işgalci İsrail rejiminin Gazze'den kaçacağı günün yakın olduğunu söylüyor./milligazete
Hz. Fatıma’nın (a.s.) Faziletleri
Hz. Fatıma’nın (a.s.) ebedileşmesindeki sır, sadece peygamber efendimizin kızı olması değildir. Çünkü Hz. Fatıma yüce Ahlaki ve manevi değerlerle bütünleştiği için ebedi örneği dönüştü.
Hz. Fatıma (a.s.) vefat anlarında önce su istedi ve abdest aldı. Temiz bir elbiseye bürünerek kıbleye yüz tutup, şöyle bir dua ve niyazda bulundu:
"Allah’ım ölümü bana getirdiğinde özlediğim ve seferden dönmüş sevgilimi karşılar gibi bir konumda beni bırak.
Allah’ım rahmet ve inayetini bana indir. Benim ruhumu pak ruhlar ve canımı Salih canlar ve cenazemi mutahhar cenazelerle yan yana bırak. Amellerimi makul amellerden kıl.”
Böylece hz. Fatıma (a.s.) hicri kameri 11. yılın 3 cemadiüssani gününde vefat edip, Rabb'ine kavuştu. Fakat en değerli ve ebedi mirasları insanlık âlemine bıraktı.
Hz. Fatıma'nın (a.s.) üstün faziletlerinden dolayı peygamber efendimiz sevgili kızını terkim ve yüksek saygıyla anardı. Hz. Muhammed (s.a.a.) Fatıma (a.s.) hakkında şöyle buyurdu:
“Allah Fatıma’nın kalbini ve vücudunu iman ve yakinle doldurmuştur. Zehra ibadet mihrabında durduğunda melekler arasında parlayan bir yıldız gibi olur.”
Peygamber efendimiz ayrıca şöyle buyuruyor:
Canım Zehra! Allah seni seçkinlerden kılıp, seni marifet ve ilahi ilimlerle donattı. Seni âlemlerdeki kadınlara üstün bir örnek kıldı.
Bir gün birisi peygamber efendimize sordu:Ya Resulullah! Niçin Fatıma’ya davrandığın gibi başka evlat ve kızlarına davranmıyorsun? Peygamber efendimiz (sav.) bunun üzerine şöyle buyurdu: Sen Fatıma’yı tanımıyorsun. Ben ondan cennet kokusunu alıyorum. Fatıma’nın rızası, Allah’ın rızası, gazap ve öfkesi de rabbulaleminin gazap ve öfkesidir.
Hz. Fatıma (a.s.) annesi Hz. Hatice'nin (a.s.) vefatından sonra, annesinin boşluğunu doldurmak için sevgili babasına büyük sevgi ve saygıda bulunup, hayatını o büyük zata ve İslam’ın yükselişine vakfetti.
Hz. Fatıma, Resulü Ekrem’in dilinden akan Kur’an-ı Kerim’in ayetlerini can-ı gönülden dinliyor ve babasının öğretilerini özümsüyordu.
Yüce ilahi kadın olan hz. Fatıma (a.s.) çok boyutlu bir şahsiyete sahip biriydi. Bu olay, kemal zirvesine erişmekte kadın ve erkek arasında hiçbir fark ve ayırım olmadığı hakikatini gözler önüne serdi. Allah-u Teala bu yüceliş ve yükselişi fıtri olarak kadın olsun, erkek olsun bütün insanlara hibe etmiştir.
Hz. Fatıma’nın parlak rollerinden biri toplumsal kültürü ıslah edip, yükseltmekti. Hz. Fatıma sade meselelerden karmaşık meselelere kadar çözüm yolları bulur ve sorulara cevap verirdi. Çarpıklıklar ve sapık düşünce ve eylemlerle mücadele edip, topluma hak yolunu gösterirdi. Bir gün bir kadın, Hz. Fatıma'dan (a.s.) on soru sordu ve cevabını aldı. Fakat utanıp, artık sizi rahatsız etmeyeceğim, dedi. Ancak Hz. Fatıma şöyle buyurdu. Utanıp çekinme, istediğin soruyu sor. Çünkü Allah her bir soruya verdiğim cevap konusunda sayısız sevap yazdırıyor.
Allah aşkı ve sevgisi cennet kadınlarının efendisi Hz. Fatıma’nın kalp ve ruhuna öylesine işlemiştir ki, Allah’a hizmet etmekten büyük bir mutluluk ve zevk duyduğunu, her şeyden arınıp, Allah’ın cemalini temaşa etmeye çalıştığını söylüyordu. Hz. Fatıma (a.s.) ibadetin Rabb'ul aleminin marifetini kavramadaki özel anlam ve değerinin bilincinde olup, şöyle buyuruyordu:
"Kim ki Allah’a ihlâslı bir şekilde ibadet ederse, Allah katında en üstün maslahatla donanacaktır."
Hz. Fatıma’yı Zehra’nın üstün özelliklerinden biri, başka insanların istek ve ihtiyaçlarını önemseyip, karşılamaya çalışmaktı. İslam'ın bu gözde kadınının hayatında güzel bir kıssa ve öyküyle karşılaşıyoruz. Gece vakti, İmam Ali'nin (a.s.) evinde güzel bir dua ve yalvarış sesi duyuluyordu. Çocuk yaşta olan İmam Hasan annesinin sözlerini duyuyordu. Sabaha kadar uyanık kalıp, sevgili annesinin dualarını dinlemeye çalışıyordu.
Hz. Fatıma Allah’a yalvarıp dua ediyordu. O, halkın mutluluğu, yoksullarla komşuların dilek ve ihtiyaçlarının karşılanması için dua ve niyazda bulunuyordu. Fakat kendisi ve hane halkı için dua etmiyordu. İmam Hasan (a.s.) bu dua biçiminden hayrete düştü. Annesi Fatıma’nın namaz ve duasının bitmesini bekledi, daha sonra annesine sordu: Anneciğim niçin herkes için dua edip, niyazda bulundun da, kendin ve ailen için dua etmedin? Hz. Fatıma, güzel yüzlü evladına bakınıp, gülümseyerek buyurdu ki; Evladım, ilkin komşu, sonra kendimiz için dua ve istekte bulunmalıyız.
Hz. Fatıma’nın değerli miraslarından biri Resulullahın (s.a.a.) vefatından sonra okuduğu hutbeydi. Hz. Fatıma, peygamber (s.a.a.) sonrası İslam toplumundaki çarpıklık ve geriye dönüşle uçurumun tehlikelerini görünce, okuduğu hutbede İslam’ın gerçek yüzünü gözler önüne serip, herkesi aydınlatıp, hak yolunda ilerlemesini sağlamaya çalıştı. Hz. Fatıma bu siyasi-ilahi hutbesinde, beşeriyetin kurtuluşunun sadece hak dini İslam'a ve Allah’ın emirlerine uyumlu olabileceğini söyledi. Hz. Fatıma, geçmiş milletler ve kavimlerin ibret verici sonuna değinerek, hutbesinin bir kısmında şöyle buyuruyor:
"Ey halk, siz ateşin uçurumunda bulunuyor, aşağılık ve zebun bir hayat yaşıyordunuz. Düşmanların saldırısına uğrayıp esir alınmaktan korkuyordunuz. Fakat Allah (c.c.) Muhammed'in (s.a.a.) eliyle sizi kurtardı. Küfr ve şirkin karanlığından sizi aydınlığa kavuşturdu. Karanlıkları bertaraf edip, gözlerinizi nurla aydınlattı."
Hz. Fatıma’nın parlak hayatının bir özelliği de, siyasi, toplumsal ve kültürel faaliyetler ve kendi kendini kemallere donatma çalışmalarının yanı sıra tarih yapan beşeri toplumun tarih çığırını değiştiren evlatlar yetiştirmesiydi.
Hz. Fatıma öylesine mutlu, ihlaslı, muttaki ve pak aile hayatı kurmuştur ki, İmam Ali (a.s.) sevgili eşi Hz. Fatıma hakkında şöyle buyurmuştu: “Fatıma, hiçbir zaman beni asla rencide etmedi ve benden azar işitmedi. Ben hiçbir zaman onu herhangi bir işe zorlamadım, o da bana hiçbir saygısızlık yapmadı. Allah’a and olsun Fatıma’yı asla öfkelendirmedim. Onun yüzüne baktığımda bütün hüzün ve gamım kayboluyordu ve acılarla dertlerimi de unutuyordum."
İmam Ali (a.s.) daima eşi Hz. Fatıma’yla yaşadığı anların anısını canlı tutuyordu. Bir gün evlatları imam Hasan (a.s.) ve İmam Hüseyin (a.s.) hastalanmışlardı. İmam Ali’yle eşi Hz. Fatıma, oğullarının sağlığının geri gelmesi için 3 gün oruç tutma niyetinde bulundular.
İlk gün iftar vakti, bir dilenci Hz. Fatıma’nın kapısını çalıp yardım istedi. Hz. Fatıma hazırladığı iftarlığı ona verdi. İkinci gün iftar vakti yine kapı çalındı ve bir yetim çocuk yardım diledi, Hz. Fatıma hazırladığı az miktarda iftarlığı o yetime verdi. Üçüncü gün de yine tam iftar vakti bir esir gelip Hz. Fatıma’nın kapısını çalıp, yardım istedi. Ve böylece o gün de iftarlıklarını o esire verip, üç gün boyunca sadece su ile iftar yaptılar.
Bu olayın haberi Resulü Erkeme ulaşınca peygamber efendimiz kızı Fatıma’nın evine geldi. Onun aç karnına ibadetle meşgul olduğunu gördü. Peygamber efendimiz büyük bir endişeye kapıldı. Fakat Cebrail (a.s.) inip, peygamber efendimizi müjdeleyip, "bu hayırlı iş ehlibeytine mübarek olsun" dedi ve daha sonra insan suresini kıraat etti.
Hz. Fatıma (a.s.) şöyle buyuruyor: "Kur’an-ı Kerim karanlıkları aydınlatan parlak bir nurdur. Kur’an, inananlarını cenneti rıdvana hidayet eden bir önderdir. Sizin dünyanızda üç sevgilim vardır. Bunlardan biri Kur’an'ın tilaveti, ikincisi Resulullah’ın yüzüne bakmak, üçüncüsü ise Allah yolunda infak yapmaktır."
İslam İnkılabı Rehberi: Artık donanma tüm gücü ve kuvvetiyle dünya çapında yolculuklar yapıyor
İslam İnkılabı Rehberi imam Hamanei, devrimin başlangıcından bu yana donanmanın kaydettiği ilerlemeyi etkileyici olarak nitelendirdi.
İslam İnkılabı Rehberi imam Hamanei, devrimin başlangıcından bu yana donanmanın kaydettiği ilerlemeyi etkileyici olarak nitelendirerek ifade ederek, " Devrimin ilk yıllarında ordunun donanmasının karasuları ötesindeki varlığı hayal bile edilemezdi ama şimdi dünyanın etrafında tüm gücü ve kuvvetiyle dolaşıyor." beyanatında bulundu.
Başkomutan imam Seyyid Ali Hamanei, İran İslam Cumhuriyeti'nin Genelkurmay Başkanı ve bir grup Deniz Kuvvetleri Komutanıyla yaptığı toplantıda, Ordunun donanmasındaki birçok kapasiteye, özellikle de bu gücün deniz temelli ekonomi politikalarının uygulanmasına yardımcı olma kapasitesine değinerek, sistemin ve ülkenin gücünün artırılması için yeni kapasitelerin keşfedilmesi gerektiğine ve ayrıca toplumda motivasyon yaratmanın ve umut aşılamanın gerekliliğine değindi.
Deniz Kuvvetlerinin, 28 Kasım Donanma Günü münasebetiyle düzenlenen bu toplantısında Devrim Lideri, 28 Aralık Donanma Gününü tarihi ve unutulmaz bir gün olarak nitelendirerek şunları söyledi: Bugün Deniz Kuvvetleri Fedakarlık Günü olarak ilan edilmelidir.
imam Hamanei, devrimin başlangıcından bu yana donanmanın kaydettiği ilerlemeyi etkileyici ve inanılmaz olarak nitelendirerek şunları söyledi: Devrimin ilk yıllarında ordu donanmasının karasuları ötesinde varlığı hayal bile edilemezdi ama şimdi ordu donanması güç ve kuvvetle dünyanın etrafını 360 derece dolaşarak gururla ülkesine geri dönüyor.
imam Hamanei sözlerinin devamında: ‘Bir gün ordunun donanmasının Hazar Denizi'nde bulunabileceği hayal bile edilmiyordu. Ama şimdi Hazar Denizi kıyılarına bir donanma inşa ediliyor ve buraya demir atıyor.’ ifadelerini kullandı.
imam Hamanei, bu gücün kendi potansiyellerini kullanarak Deniz Kuvvetlerinin yeteneklerinin geliştirilmesi ve savaşa olan hazırlık durumunun artırılmasına vurgu yaptı ve şunları kaydetti: Deniz Kuvvetlerinin gençler arasında umut ve canlılık yaratabilecek yeteneklerinden biri de gençlerin bu gücün gelişim yollarını, potansiyelini ve yeteneklerini ziyaret etmesi için ziyaret programları oluşturmaktır.
Ordu donanmasının kapsamlı bir stratejik güç haline getirilmesi için çaba gösterilmesi gerektiğini de İslam İnkılabı Rehberi sözlerine ekledi.
Bu toplantıda İran Deniz Kuvvetleri Komutanı bu gücün yetenekleri ve faaliyetleri hakkında bir rapor sunarken, deniz odaklı kalkınma politikalarının açıklanmasından dolayı şükran ve takdirlerini ileterek donanmanın bu politikaların uygulanmasına yardımcı olmaya hazır olduğunu vurguladı.
Ordu Donanması Komutanı, sistemin güç bileşenlerini güçlendirmek adına denizdeki etki alanını genişletmenin, teknoloji ve bilgiye dayanmanın bu gücün iki ana politikası olarak sıraladı.
Filistinliler toprak sattı mı?
Filistin İsrail’e toprak sattı mı?, Filistinliler ne zaman Yahudilere toprak sattı vs. gibi sorular uzun süredir Filistin bölgesindeki önemli gelişmelerin ardından gündeme getirilen meseleler olarak bilinir. Bu yazıda yaygın tarihi cevapların yanı sıra mantık ve argüman yoluyla da bu soruyu bir kez daha yanıtlıyoruz.
Filistinlilerin toprak sattığı iddiasının bu yıl gündeme gelen yeni bir iddia olmadığını belirtmeliyiz. Siyonist İsrail rejimi yıllardır Filistin’de yaşanan olayları, Filistin halkına karşı gerçekleşen cinayetleri ve savaş suçlarına yönelik dünya kamuoyunun tepkilerini etkisiz hale getirmek için farklı medyatik teknikleri kullanır. Ancak bununla da yetinmeyip Filistin meselesindeki tarihi gerçekleri dahi değiştirip sahte bir tarih algısı oluşturmayı hedeflemiştir. Söz konusu uzun vadeli algı operasyonunun sonucunda gündeme gelebilen konulardan biri de Filistinlilerin Yahudilere toprak sattığı iddiasıdır.
Avrupa başta olmak üzere dünyanın birçok noktasında bulunan Yahudilerin Filistin topraklarına sevk edilip yerleştirilmesini hedefleyen İngiltere bazı taraflarca satıldığı iddia edilen toprakların önemli bir kısmına el koydu. Ancak İngiltere topraklara bazen doğrudan bazen ise dolaylı olarak el koymuştur.
Balfour Deklarasyonu gölgesinde Filistinlilerin toprakları
Dönemin Britanya dışişleri bakanı olan Arthur Balfour Siyonist öncülerin müzakereleri ve çabaları sonucunda 2 Kasım 1917 tarihinde Siyonist akımın liderlerinden Rothschild’e bir mektup göndererek İngiltere devletinin Filistin topraklarında bir Yahudi ülkesinin kurulmasına olumlu baktığını bildirdi.
İlk defa Theodor Herzl öncülüğünde 1897 tarihinde Dünya Siyonist Teşkilatı’nın ilk kongresinde açıklanan Yahudi devlet fikri bu tarihten itibaren kesintisiz bir şekilde takip edildi. Siyonistlerin Osmanlı, Almanya ve İngiltere ile olan ilk müzakereleri başarısız olsa da 1. Dünya Savaşı’nın ardından İngiltere’nin Yahudilerin kendi çıkarlarına hizmet edecek bir unsur olarak kullanılabilmesi fikri, bu ülkenin Yahudi devletine yönelik yaklaşımının değişmesine yol açtı.
Balfour Deklarasyonunda öne çıkan en önemli mesele İngiltere devletinin Yahudiler için milli bir ülkenin oluşması için gerekli çabaları yerine getireceği olmuştur.
İngiltere’nin Filistinlilerin aleyhine vergi politikaları
İngiltere’nin kontrolünde olan Filistin’de İngiltere Siyonistlerin fantezilerine hizmet eden hedeflerini gerçekleştirebilmek için farklı araçlar kullanmıştır. Bunların başında ise İngiltere’nin Filistinli arsa sahiplerinin aleyhine uyguladığı sıra dışı vergi politikaları olmuştur.
Filistinli arsa sahipleri İngiltere’nin kendilerine uygulamış olduğu vergi politikaları karşısında çaresiz kalmış, topraklarını bırakmak dışında başka bir yolları kalmamıştır.
İngiltere dolaylı yollardan sözde satın aldığı toprakları Yahudilere satmakla kalmadı ortak kamu topraklarını da Yahudi yerleşimcilere teslim etti.
Öte yandan Filistinlilerin toprakları zorla teslim etmelerinin ardından vatandaşlıktan çıkarılmaları da ortada bir alışverişin söz konusu olmadığını, Filistinlileri topraklarından zorla çıkartılmasının hedeflendiğinin bir diğer kanıtıdır. Filistinliler İngiltere’nin zoruyla topraklarını zor pahasıyla sattıktan hemen sonra vatandaşlıktan da çıkartılıyordu. Nitekim ortada bir alışverişin söz konusu olmadığı herkes tarafından biliniyordu.
Topraklarını satan sayılı Filistinliler de topraklarını Yahudilere değil, Müslümanlara satmıştır. Farklı ülkelerden İngiltere’nin çalışanı olmayı benimsemiş bazı Müslümanlar, dini kimliklerini kullanarak toprakları Filistinlilerin elinden alma politikaları doğrultusunda İngiltere’ye hizmet etmiştir.
Filistinli dini âlimlerin Yahudilere toprak satımının haram olduğuna dair fetvaları hem bir yandan Filistinlilerin İngiltere’nin Yahudilere toprak tahsis etme politikalarının farkında olduğunun bir göstergesi hem de İngilizlerin ne için bazı yabancı Müslüman isimlerin aracılığıyla toprakları satın almaya çalışma gereksinimi duyduğunun bir nedeni olarak ele alınabilir.
İngiltere’nin Filistin topraklarındaki görevi neydi?
Milletler Cemiyeti tarafından 1922 yılında Filistin’in İngiltere mandası olmasını onaylayan belgede Britanya 10 yıl içerisinde Filistinliler için Filistinli bir devlet kurmakla görevlendirilmişti. Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasının ardından Filistinlilerin Filistin’de bir devlet kurması için gerekli imkanlara sahip olmadıkları gerekçesiyle Filistin’in devletleşme aşamasına kadar yönetilmesi görevi İngiltere’ye verilmişti.
Ancak İngilizler Balfour deklarasyonunda Siyonistlere söz verdikleri gibi Milletler Cemiyeti’nin senedini sadece Filistin topraklarında egemenliklerini kurmak için kullanıp bu topraklardaki 28 yıllık egemenlikleri boyunca sistematik olarak Siyonist bir Yahudi devletini oluşturmak için çabaladılar.
Siyonistler Filistin topraklarında yapay bir devlet kurma aşamasına geldiklerinde önceden planlanmış bir şekilde İngilizler gemilerle Filistin’den çıkıp sahip oldukları tüm askeri araçları Siyonistlere devrettiler.
Filistin’de “Yahudilere toprak satmak haramdır” fetvası
Filistinliler özellikle 20. yüzyılın otuzuncu yıllarında topraklarının Siyonistlere satılmasına karşı geniş çaplı mücadeleler başlattı. Büyük Filistinli müftü Hacı Emin Hüseyni’nin yönetiminde “Yüksek İslami Konsey” de bu doğrultuda önemli bir rol ifa etmiştir.
Filistinli alimlerin ilk kongresi 26 Ocak 1935 tarihinde düzenlendi. Söz konusu kongrede Filistinli dini önderler ve müftüler oy birliğiyle Filistin topraklarının Yahudilere satılmasının kesinlikle haram olduğunu bildirdi. Söz konusu fetvaya göre Yahudilere toprak satan satıcı yahut aracı mürtet sayılacak ve Müslüman toplumdan dışlanması gerekecekti.
Öte yandan bu dönem boyunca defalarca Filistin halkı Yahudilerin topraklarına yerleştirilmesini, Yahudi göçmenlerinin sistematik olarak Filistin’e getirilmesi ve Filistinlilerin kendi topraklarından sürülmesini protesto etmiştir.
Hamas’ın Askeri kolunu İzzeddin el-Kassam’ın adı nereden geliyor?
İzzeddin el-Kassam (19 Aralık 1882 – 20 Kasım 1935) Filistin’in İngiltere mandasında olduğu dönemde Yahudilerin sistematik olarak Filistin’e göç etmesi için takip edilen politikalara karşı çıkan mücahitlerden biridir. İzzeddin el-Kassam bu doğrultuda silahlı mücadeleyi sürdürerek İngiltere’nin Siyonist politikalarına karşı çıktı. el-Kassam 20 Kasım 1935 tarihinde İngiliz güçleriyle çatışma sırasında şehit oldu.
Hamas’ın askeri koluna da şehit İzzeddin el-Kassam’ın anısına bu isim verilmiştir. Burada dikkate alınması gereken konu İzzeddin el-Kassam gibi silahlı mücadele veren isimlerin çok fazla olması, Filistin tarihi boyunca İngiltere’nin Siyonist politikalarının bu topraklarda farklı biçimlerde protesto edilmiş olmasıdır. Bu mesele de başlı başına Filistin’in Yahudilere kendi isteğiyle toprak satması yahut buna benzer bir iddianın ne kadar gerçeklerden uzak kaldığını açıkça göstermektedir.
Ayrıca bu içeriğimizi de okumanızı tavsiye ederiz: "Şehit Mutahhari ve İslami Vahdet Söyleminin Önemi"
Filistinliler İsrail’e topraklarını sattı iddiası mantıklı mı?
Tüm tarihsel kanıtları göz ardı edip Siyonist medyaların sürekli gündemde tutmaya çalıştığı bu yalan iddianın doğru olduğunu varsayalım.
Filistinlilerin toprak satma meselesinde tartışma konusu olan bütün bu topraklar Filistin topraklarının yüzde 1.8’ini oluşturuyor. İngiltere’nin bu yazıda da birkaçına değindiğimiz yollarla Yahudilere verdiği Filistinlilere ait toprakların tümü ise Filistin topraklarının yüzde 7’si civarında.
Biz Filistinlilerin toprak sattığı yönündeki yalan iddianın doğru olduğunu varsaydığımızda bile tartışma konusu olan bütün bu topraklar en fazla Filistin topraklarının yüzde 8’ini oluşturduğuna dikkat edinmeli. Günümüzde ise Filistin topraklarının yüzde 80’inden fazlası Siyonist İsrail rejiminin işgalinde.
Bu durumda söz konusu iddianın doğru olduğunu varsaydığımızda bile Siyonist rejiminin işgalci olduğu gerçeğini sorgulayacak herhangi bir delil doğmuyor.
"Filistinliler toprak sattı" iddiası kimin işine yarıyor?
Siyonist rejimi resmen kurulduktan sonra Filistinlilerin geriye kalan topraklarını işgal etmek için dünyanın gözü önünde geniş çaplı cinayetler işlemekten hiç kaçınmadı. Siyonistler bu düzeyde de kalmayı hedeflemeyip, Filistinlilere karşı bir soykırım gerçekleştiriyor.
Dünyanın gözü önünde hastaneleri, camileri, kiliseleri ve okulları hedef alan Siyonist İsrail rejimi bununla da sınırlı kalmayıp açıkça fosfor bombalarıyla Filistin halkını bombalıyor.
Siyonist İsrail rejimi tüm bu savaş suçlarını medya sayesinde oluşturduğu soru işaretleriyle belirsiz kılma çabası içerisinde olmuştur.
Siyonist İsrail rejimi bu yöntemi bir tek işlediği savaş suçları ve cinayetler için değil, bu yapay rejimi meşru kılmak doğrultusunda yanlış tarihsel algılar oluşturmak için de kullanıyor.
İsrail’in savaş makinesi ve medya kolu paralel bir şekilde ilerleyerek birbirini takviye etmektedir. Dolayısıyla “Filistinliler topraklarını sattı” gibi gerekçesiz iddiaların gündeme gelmesi için yürütülen çaba insanların Siyonist rejimin insanlık suçlarını kınamakta tereddütlerle karşı karşıya gelmesi için gerçekleşmektedir.
Siyonist İsrail rejiminin tüm bu çabalarına rağmen Hamas’ın “Aksa Tufanı” operasyonu ve sonrasında yaşananlar Siyonist İsrail rejiminin askeri ve güvenlik konusundaki telafi edilemez yenilgisinin yanı sıra medyatik yenilgisinin de önemli bir etkeni olmuştur. Dünya genelinde Siyonist İsrail rejimine karşı düzenlenen protestolar ve dünya kamuoyunun bu rejime karşı olumsuz görüşü Siyonistlerin medya kanadının da büyük bir yenilgiye uğradığını göstermektedir.
Türkiye ile İran Arasında Demiryolu İşbirliği Artışı
İran Yol ve Şehircilik Bakan Yardımcısı, yolcu alanında yeni anlayışlar ve Razi sınırında vagon takaslarını arttırmak üzere, Türkiye'nin demiryolları yetkilileri ile görüşeceklerini duyurdu.
İran Yol ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Seyit Mi'ad Salehi, Türkiye ziyareti öncesinde yaptığı açıklamada, Türkiye'nin İran'ın Avrupa'ya açılan kapısı olduğunu belirterek, bu bağlamda hem yolcu konusunun hem transit geçiş konusunun değerlendirilmesi gerektiğini ifade etti.
Salehi, Türkiye Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü yetkilileri ile konu hakkında görüşmeler gerçekleştireceklerini belirterek "Geçtiğimiz yıllarda hem ticaret hem transit hem de ithalat-ihracat anlamında Razi sınırından geçen yük miktarı azdı." dedi. Türkiye Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü yetkilileri ile yapacakları görüşmelerden umutlu olduğunu dile getiren Bakan Yardımcısı, iki ülke arasında tren seferlerinin düzenlenmesi, Razi sınırında vagon değişimlerinin arttırılması, İran ile Türkiye arasındaki ithalat ve ihracat bağlamında transit geçişleri gibi alanlar açısından güzel adımlar atılabileceğini ifade etti.
İran ile Türkiye Arasında Demiryolu İşbirliğinin Arttırılmasına Yönelik Toplantı
Azerbaycan Eyaleti Demiryolları Genel Müdürü Muhammed Rıza Kurbani toplantıda "Azerbaycan Eyaleti ile Türkiye'nin Malatya bölgesi demiryolları ortak sınır toplantısı, iki bölge arasındaki mal ve transit alışverişinin arttırılması amacıyla demiryolu taşımacılığının konu ve sorunlarının incelenmesi ve Türkiye'de yük trenleriyle ilgili konuların incelenmesi amacıyla düzenlenmektedir." dedi.
Kurbani konuşmasının devamında "Demiryolu taşımacılığı kapasitesinin arttırılmasına yönelik fikir alışverişi, iki ülke arasındaki demiryolu taşımacılığına ilişkin konuların incelenmesi ve söz konusu bölgelerde sınır ticaretinin artırılması toplantının diğer kısımlarını oluşturuyor." açıklamasında bulundu.
İki bölgenin demiryolları arasında ortak toplantılar düzenlenmesinin, iki ülke İran ve Türkiye arasındaki demiryolu taşımacılığı işbirliğinin genişletilmesine temel oluşturabileceğini umut ettiğini belirten Kurbani, 1989 yılında imzalanan işbirliği protokolüne göre İran İslam Cumhuriyeti ile Türkiye demiryolları arasında her yıl ortak toplantıların yapıldığını belirtti.
Direniş Bugün, Zirveye Ulaşmıştır
Filistinli analist ve Ray el-Yevm gazetesinin editörü Abdulbari Atvan, Gazze savaşındaki son gelişmeler ve bu bölgede geçici ateşkes anlaşması hakkındaki makalesinde şöyle yazdı:
Gazze Şeridi'ne yönelik Siyonist saldırının ilk 50 günü ve sonuçlarının değerlendirilmesi konusunda nihai bir hüküm vermek için henüz çok erken olabilir. Ayrıca geçici ateşkesin 4 gün sürecek ve cuma günü başlayan bir sonraki aşamasına ilişkin net bir perspektiften bahsetmek için de henüz erken.
Yahya el-Sinvar ve Muhammed el-Deyf, Dostlarını ve Düşmanlarını Şaşırttı
Ama artık şunu söyleyebiliriz ki, Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki lideri Yahya el-Sinvar, Aksa Tufanı operasyonunun mühendisi ve mimarı olarak tüm şartlarını düşmana dayattıktan sonra istediğini elde etti ve İsrail'in askeri ve siyasi dahil tüm kurumlarını, tüm iddialarıyla, mali ve askeri olanaklarıyla bu rejimi yenilgiye uğratmayı başardı. Yahya el-Sinvar ve sağ kolu İzzeddin el-Kassam taburlarının komutanı Muhammed el-Deyf, olağanüstü bilimsel ve pratik yöntemler kullanarak ve dostları ve düşmanları şaşırtan doğru bilgiler vererek bu savaşı iyi yönetti.
Binyamin Netanyahu, Yoav Galant ve Benny Gantz gibi Siyonist siyasi ve askeri liderler intikamcı bir yaklaşımla bu savaşa girdiler. İsrail'in Gazze savaşındaki askeri, siyasi ve diplomatik kayıplarının çok önemli olmasının ve Siyonistlerin bu savaşta ilan ettikleri hedeflerden birine bile ulaşamamasının nedeni budur. Bu hedeflerden en bariz olanı Hamas'ın ve diğer Filistinli direniş gruplarının yok edilmesiydi.
Askeri hukuk, savaşlarda zafer ve yenilginin ölçütünün ölü ve yaralı sayısı değil, savaşı hazırlama ve yönetme biçimi ile sağlam ve kararlı bir komuta sahip olma şekli olduğunu söylüyor. Vietnam'da katledilen insan sayısı Amerikalıların 20 katıydı ama kazanan Vietnam oldu, aynı şey Amerika'nın Afganistan'daki yenilgisi için de geçerli ve tarih bunun örnekleriyle dolu. Gazze Şeridi'ndeki mevcut savaşı işgalci İsrail rejimiyle yapılan önceki tüm Arap savaşlarından ayıran şey, savaşın yönetimidir ve burada özellikle Filistin tarafından bahsediyoruz.
Yahya el-Sinvar'ın Savaş Yönetimindeki Benzersiz Özellikleri
Belki de son on yıllarda ilk kez Filistin halkının liderliği, işgalci rejimi, onun tüm generallerini ve siyasi yetkililerini ve ABD Başkanı Joe Biden'ı şok eden ve şaşırtan birinin elinde. Yahya el-Sinvar'dan bahsediyoruz. Yahya el-Sinvar'ın kendisine savaşı yönetme konusunda özel bir güç kazandıran en önemli özelliği, askeri hazırlık ve doğru bilgilere göre savaş kararlarını alma ve bunu doğru zamanda gerçekleştirme yeteneği ve tereddütsüzlüğüdür.
Aksa Tufanı, İsrail'in Sahte Varlığının Temellerini Yerle Bir Etti
Ancak bugün Filistin'in liderliği, Filistin halkının şiddetle ihtiyaç duyduğu Yahya el-Sinvar ve Muhammed el-Deyf'in elindedir. Savaşı işgalci düşman mevzilerinin derinliklerine kadar çekmeyi başardılar ve Araplar ile İsrail arasında 1400 Siyonist’in öldürüldüğü ve aralarında Siyonist ordusunun üst düzey generallerinin de bulunduğu 240 kişinin esir alındığı böyle bir savaş daha önce hiç yaşanmamıştı. En önemlisi, sahte İsrail rejiminin üzerine kurulduğu temellerin çoğu, yani askeri üstünlüğü, güvenliği ve uluslararası desteği de bu savaşta yok edildi.
Direniş, Bugün Zirveye Ulaşmıştır
Netanyahu ve Siyonist generallerin ateşkes şartlarını kabul etmesi, İsrail'in başarısızlığının, Yahya el-Sinvar ve Muhammed el-Deyf'e teslim olmasının, bu ikisinin ve Hamas hareketinin tanınması anlamına geliyor. Bunlar, Siyonistlerin bu iki kişiye suikast düzenleyip Hamas hareketini yok etme sözü vermesinden sonra yaşandı. Ancak tüm bu iddialardan vazgeçmek zorunda kaldılar. Netanyahu ve arkadaşları, Yahya el-Sinvar'ın tuzağına düştüler ve kibirleri, Sinvar'ın neyin peşinde olduğunu değerlendirmelerini engelledi.
İsrail ve Amerika'nın tüm istihbarat ve casusluk servisleri ve tüm casus uyduları, Yahya el-Sinvar'ın ve adamlarının ikametgahını, operasyon odasını, Hamas tünellerini veya füze ve drone deposunu tespit edemedi. Siyonistler ilk başta Yahya el-Sinvar'ın operasyon odasının el-Şifa hastanesinin altında olduğunu iddia ederken, bugün bu odanın Gazze Şeridi'nin güneyinde bir yerde bulunduğunu söylüyorlar. Siyonistlerin bu tutumları onların kafa karışıklığını açıkça ortaya koymaktadır.
İran Ordusu Hazar Denizi'ndeki Gemi Filosunu Güçlendiriyor
Deylaman destroyerinin Kuzey Filosu ve İmam Rıza (a.s)'ın Dördüncü Deniz Bölge Donanması'na katılma töreni bu sabah bir grup üst düzey komutanın katılımıyla gerçekleştirildi.
Deylaman destroyerinin Kuzey Filosu ve Ordu Donanması İmam Rıza (as) 4'üncü Deniz Bölgesi'ne katılma töreni, bu sabah Silahlı Kuvvetler Genelkurmay Başkanı Tümgeneral Muhammed Bakıri, Ordu Başkomutanı Emir Tümgeneral Musavi ve Deniz Kuvvetleri Komutanı İranlı Amiral'in huzurunda gerçekleştirildi.
Törende konuşan Tümgeneral Bakıri, şu ifadelerde bulundu: ‘İran İslam Cumhuriyeti'nin yerli yapım muhrip gemisi Deyleman'ın Hazar Denizi Filosu'na teslim edilmesi, ülkenin deniz gücünün simgesidir.
Hazar barış ve dostluk denizidir ve bu törenle İran milletinin barış ve dostluk mesajını tüm komşu ülkelere duyuruyoruz.’
Deylaman, İran İslam Cumhuriyeti Donanması'nın 1.500 ton ağırlığındaki en yeni destroyeri olup, Donanma gözetiminde ve Savunma Bakanlığı Denizcilik Endüstrisi Kompleksi tarafından tasarlanıp inşa edilmiştir.
Deylaman, kuzey sularında görevini yürüten Cemaran sınıfı destroyerlerden oluşan Moj Project serisinin en gelişmiş destroyeridir.
“Gazze’deki Savaş, Batı’nın Uyguladığı Çifte Standardı Ortaya Koydu”
İranlı siyaset uzmanı Abşenas, İngiliz gazetecilerinin BBC yayın kuruluşuna yönelik İsrail yanlısı tutum sergileme suçlamasının, Batı medyasının, meşru müdafaa konusunda uyguladığı çifte standardı ortaya koyduğunu belirtti.
İranlı uluslararası siyaset uzmanı Emad Abşenas, Sputnik’e açıklamasında, BBC muhabirlerinin, kurumlarına yönelik, İsrail-Filistin meselesinde İsrail yanlısı tutum sergilemek ve yayınlarında İsraillilere kıyasla Filistinli sivillere yeterince yer vermeme eleştirisini değerlendirdi.
Abşenas, “Gazze’deki savaş, Batı ülkelerinin medya kuruluşlarının, ülkelerini ve egemenliğini savunmanın meşruiyeti gibi bir meselede uyguladıkları çifte standardı yansıtıyor. Meşru müdafaa olarak güç kullanımı ne kadar kabul edilebilir?” ifadesini kullandı.
“Aslında günümüzde birçok Batı ülkesinin medya politikası bu hale geldi” diyen İranlı uzman, “Dünya toplumu Filistin halkının kendini savunma ve hayatta kalma mücadelesindeki haklılığının ve İsrail’in uyguladığı zulmün farkına varırken birçok Batı medya kuruluşunun İsrail’e destek politikaları öne çıkarmaya çalıştığını görüyoruz” diye ekledi.
Abşenas, “Elbette, sonuçta aynı bu medya kuruluşları, Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşa yönelik uyguladıkları çifte standardı sergilediğini belirtmek iyi olur. Oysa Ukrayna’nın doğu bölgelerindeki Ruslar her zaman baskı gördü, Ukrayna hükümeti de onlara barbarca davrandı. Bunları kimse dile getirmedi. Lakin Rusya özel hareket başlatır başlatmaz, Rusları kendilerini korudukları için kınamaya başladılar” yorumunda bulundu.
Erdoğan, İran Cumhurbaşkanı Reisi İle Görüştü
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İran Cumhurbaşkanı Ayetullah İbrahim Reisi ile görüştü.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığının sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda, görüşmede, İsrail'in Gazze'ye yönelik hukuksuz saldırıları, Filistinlilere yönelik insani yardım faaliyetleri ve bölgede kalıcı ateşkese ulaşmak için atılabilecek adımlar ele alındı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan görüşmede, Türkiye ve İran başta olmak üzere İslam dünyasının Filistin topraklarındaki İsrail vahşeti karşısında ortak tutum sergilemesinin önemini ifade etti. Erdoğan, İran ve Türkiye'nin geçici ateşkesin kalıcı hale getirilmesi ve kalıcı barışa ulaşılması için birlik içinde çalışmaya devam edeceklerini belirtti.
Görüşmede liderler, Türkiye'de düzenlenecek Türkiye-İran Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi'nin hazırlıkları ve gündemi ile ilgili de görüş alışverişinde bulundu.
Filistin'de Ateşkes Değerlendirmesi
Ehlader Genel Başkanı Kadir Akaras, Camlıkahve Ehlibeyt Mescidi'nde kılınan cuma namazında konuştu. İnsanın kemale doğru yolculuğu konusuna değindi. Filistin'de yapılan ateşkes hakkında açıklamalarda bulundu.
İstanbul Camlıkahve Ehlibeyt Mescidi'nde cuma namazı eda edildi. Cuma namazı öncesi mimbere çıkan Türkiye'deki Ehlibeyt Alimlerinin çatı kuruluşu Ehlader Genel Başkanı Kadir Akaras cemaate seslendi.
Akaras bu haftaki cuma hutbesinde insanın kemale doğru yolculuğuna değindi ve "kemal yolculuğu için iki aşama vardır. Bunlar varlık ve yokluk mücadelesidir" dedi.
İnsanın yokluktan var olduğunu ve tekrar yok olacağına değinen Akaras şunları kaydetti:
"İnsan manevi yolculuğunda iki farklı aşamadan geçer. Varlık dönemleri ve yokluk dönemleri. İnsan manevi olarak mükellef olmadığı dönemde yok kabul edilir. Çocukluk dönemleri buna dahildir. Kemal yolculuğuna başlamayan ve bundan sorumlu olmayan her şey yokluktur diyebiliriz. Daha sonrasında insan olunur diyebiliriz. Akıl olgunlaşması var olma sürecini başlatan olgudur. Yokluktan çıkış sürecini başlatan kemale ulaşma yolcuğunu başlatan şey akıl ve mükellefiyet sürecidir."
İlahi mülakata ulaşmak bu yolculuğun son durağı. Orada suyun içinde bir buz parçası gibi eriyoruz ve özümüze dönüyoruz. Bu kemale ulaşma yolculuğu bizim için buz ve suyun birbiriyle buluşması gibi bir öze dönüş yolculuğudur. Bunun aksi bir rota izlenirse eğer karanlığa batmış bir kalp ve akılla kalmış oluruz. Allah'a dönmeyen bir kalp karanlık olarak kalmaya mahkumdur."
Hz. Zeynep ve Allame Tabatabai'nin veladet günlerine de değinen Ehlader Başkanı "Allame Tabatabai tek başına bir mektep olmuş örnek bir şahsiyet. Tefsir, matematik, astronomi ve felsefe alanlarından uzmanlaşmış bir ekol ve mektep haline gelmiş bir şahsiyettir" dedi.
Gazze'de gerçekleştirilen ateşkese değinen Kadir Akaras "Siyonist İsrail tarihini okuyanlar bilirler. İsrail tarihi boyunca hiçbir anlaşmaya uymamıştır." diyerek sözlerine şöyle devam etti:
"Bizler olaylara peygamberi bakış açısıyla bakmak zorundayız. İnsani değerleri ön planı çıkarmalıyız. Liberaller gibi para olarak ya da materyalist gibi sadece sonuç odaklı bakamayız. Peygamberi bakış açısını kullanmalı ve ona uygun parametrelerle olayları değerlendirmeliyiz. Toplumumuz olaya kim kazandı kim kaybetti olarak bakıyor. Böyle bakmak için bile tüm yanlarına hâkim olmak gerekiyor. Gazze halkının neler yaşadığı nelere maruz kaldıkları bilinmiyordu. Üretim yapmalarına ve kendi başlarına ayakta durmalarına engel olunuyordu. Toplumlar Filistin'i ve neler yaşadıklarını öğrendi. Bu olaya kazanım olarak bakmamak mümkün değil."
Hamas ve Direniş ekseni ilişkisine değinen Ehlader Başkanı şunları söyledi:
"Filistin'de yıllardır üretim yapılmasına izin verilmiyor. Yıllardır ambargo uygulanan bu halk artık taş atmayı bırakıp füzelerle işgalcilere cevap veriyor. Filistin halkı bu duruma nasıl geldi? Bu durumun değişmesinin en büyük sebebi İran ve Suriye üzerinden giden yardımlardır. Bu yardımların önüne geçmek için Suriye işgal edildi ama durum ortadadır."
İsrail işgal tarihinin en büyük felaketi
Siyonist İsrail'in ekonomik durumunu değerlendiren Kadir Akaras Şunları kaydetti:
"Siyonist İsrail, tarihinde olmadığı kadar kayıp verdi. İşgal güçleri günlük 300 milyon dolar harcama yapıyor. Ekonomisi çöküşe girmiş durumda. Maddi olarak benzeri görülmemiş bir durumda. Aynı zamanda toplum olarak da bölünmüş ve parçalanmış bir şekilde. Ayetullah Hamanei'nin dediği gibi "İsrail içinden çürüyecek."
Toplumların Hamas'a bakışı
Avrupa toplumlarının Hamas ve Filistin halkına inanılmaz bir bağla bağlandığını ve sahip çıktığını ifade eden Ehlader Başkanı şunları söyledi:
"Gazze'de ölümler çoğunlukla kadın ve çocuk olarak sayılıyor. İsrail savaşta denklemde olmayan kişileri vurarak çaresizliğini ve insani değerlere ihanetini açıkça gösteriyor. Diğer yanda bizim bazı gazeteci ve yazarlarımız Hamas'ı terörist ilan ediyorlar. Avrupa halkları düşünürleri bile Filistin direnişinin yanında olurken bizim bazı yazarlarımız Filistin ve Gazze konusunu kavrayamamakta."
"Avrupa ülkeleri yıllardır maddi ve manevi olarak sınırsız kaynak harcayarak İslam'ı kötülemeye ve gizlemeye çalışıyor. Ama Hamas tek bir hareketle bu çalışmaları alt edip insanların Filistin'i ve İslam'ı tanımasını sağlıyor. İnsanlar İslam'a yönelmeye başlıyor."
Ebu Ubeyde'nin selamı
Konuşmasının son bölümünde Ebu Ubeyde'nin dün akşam yayınlığı konuşmaya değinen Akaras şunları söyledi:
"Ateşkes çerçevesinde yapılan esir takasları Filistinli mücahitlerin uzun zamandır uyguladığı bir taktiktir. Ama bu değişim sivil-sivil takası şartlarında yapılmaktadır. Asker takasları devreye girince göreceğiz. Hamas'ın elinde rehin tuttuğu rütbeli askerlere karşı binlerce Filistinli özgürlüğüne kavuşacak. Diğer yandan Hamas ve Ebu Ubeyde'yi destekleyenler bir yandan Direniş Cephesine saldırmaya çalışıyor. Ama Ebu Ubeyde nerelere selam gönderiyor açıkça görülmekte. Lübnan'da Hizbullah'a, Yemen'de Ensarullah'a, Irak'ta Haşdi Şabi'ye selam gönderiyor. Direniş cephesi tüm güçleriyle bir ve beraberdir. Birbirinden ayrılması mümkün değildir."