
کارگر
Hakikat-i Takva
Hakikat-i Takva:
1- “Hakikat-i takva, sizin için en hayırlı azıktır. Allah hayırlarınızı iyi bilir.”1
2- “Hakikat-i takva, sizin ayıplarınızı örtecek elbise ve sizi süsleyecek bir giysidir.”2
3- “Siz muamelelerde adaletten yüz çevirip şaşarsınız. Allah’tan sakının, (sakındığınız takdirde) Allah size öğretir.”3
4- “Hakikat-i takva, sizi yaratan Allah’ın size kötülükleri ve takvayı öğretmesine sebep olur.”4
5- “Hakikat-i takva, sizin mescitlerde bulunmanıza ve orada ıslah olmanıza sebep olur.”5
6- “Hakikat-i takva, kalplerinizin imtihan vesilesidir.”6
“Allah’a takva ile sarılın (sığının) ki, takvanın sağlam kökleri vardır ve güvenilir bir sığınaktır.”7
Takva, imana göre yüce bir derecedir
Takva, imandan daha yüce bir derecedir. Yakin ise imandan daha yüce bir derecedir ve halk arasında en az yakin taksim edilmiştir. (Yani halk arasında yakin ehli olan çok az bulunur.)8
“Ey Allah’ın kulları! Biliniz ki takva, sağlam ve yenilgi kabul etmeyen bir kaledir. Günah ise çürük bir kaledir, sizi hiçbir afet ve beladan koruyamaz. Ona sığınanlar emanda olmazlar. Biliniz ki insanlar, sadece takva vesilesi ile haricî belalardan korunup emanda olurlar.”9
“Takva, hidayet ve istikametin kilidi ve ahiretin azığıdır. Takva bütün tutsaklıklardan kurtulup, özgürlüğü bulmak ve helâk olmaktan (maddî-manevî yıkımlardan, fikrî ahlâksızlıklardan, ruhsal bunalımlardan) kurtuluştur.”10
--------------------------------------------
1- Bakara, 179.
2- Araf, 26.
3- Bakara, 282.
4- Şems, 8.
5- Tevbe, 108.
6- Hucurât, 3.
7- Nehcu’l-Belaga, 190. Hutbe, Hz. Ali (a.s).
8- Biharu’l-Envar, c. 70, s. 163.
9- Nehcu’l-Belaga, 157. Hutbe, Hz. Ali (a.s).
10- age, 230. Hutbe, Hz. Ali (a.s).
İbadetin İrfanî Tasavvuru
İbadet, Allah’a yakınlaşma merdivenidir, insanın miracıdır, ruhun yücelmesidir, ruhun varlık âleminin görünmeyen merkezine uçuşudur, ruhsal yeteneklerin eğitilmesi ve insanın melekûtî güçlerinin idmanıdır, ruhun bedene galibiyetidir, insanın varlık âlemini meydana getirene, Yaradan’a tepkisi ve en yüce şükrediş şeklidir, insanın mutlak kâmile ve mutlak güzele, aşk ve hayretini sergilemesidir ve sınırsız kemale doğru ilerlemesi, seyr ü sülûküdür.
Bu anlayış uyarınca, ibadetin bir bedeni, şekli vardır; bir de ruhu. Bir zâhiri vardır, bir de bâtını. Dil ve diğer organlar vasıtasıyla yapılanlar, ibadetin şekli, kalıbı ve zâhiridir; fakat ibadetin ruh ve anlamı başka bir şeydir. İbadet ruhu ve derinliği, âbidin ibadetten algıladığı mefhuma, onun ibadet anlayışına, onu ibadete yönelten motivasyona, amelî olarak ibadetten aldığı nasip, haz ve lezzete, ibadetinin onu ne derecede Allah’a doğru sülûk ve yaklaşmaya sevk ettiğine bağlıdır. 1
Nehcü’l-Belâğa’da ibadetin suretini daha iyi anlayabilmemiz için İmam’ın sözlerinden bazı örnekleri aşağıya almamız gerekiyor. İmam Ali (a.s.)’dan, insanların ibadet hakkındaki tutumlarını göz önüne seren sözleriyle başlayalım.
“İnsanlardan bir grup, Allah’a rağbet (mükâfat) için kulluk eder, bu, tüccarların ibadetidir. Bir grup da Allah’tan korkarak kulluk eder, bu, kölelerin ibadetidir. Bir grup da Allah’a şükür etmek için kulluk eder, bu da hürlerin ibadetidir.” 2
“Allah, kendisine karşı yapılan günaha azap vaat etmeseydi bile, nimetlerine şükretmek için isyan edilmemesi gerekirdi.” 3
“İlahî, ne cehennem ateşinden ne de cennetine duyduğum iştiyaktan dolayı sana ibadet ediyorum. Seni ibadete layık gördüğümden dolayı sana ibadet ediyorum.”
Burada geçen “Seni ibadete layık gördüğümden” ifadesi derin anlamlar içermektedir. Ben seni benim mâbudum olarak görüyorum ve dolayısıyla sana ibadet ediyorum.
Bilmiyorum, Kumeyl Duası’nın içerdiği yüce içeriklere dikkat ettiniz mi? Bu duanın başından, yani “Allah’ım senin her şeyi kuşatan rahmetinin hakkına” ifadesinden sonuna kadar içerdiği anlamlarının üzerinde derince düşünün. Ali (a.s.)’ın muhib/seven ve şükreden kimsenin ibadetinin ve mâhbubda eriyişin anlamı hakkında sözleriyle tanışabilesiniz diye derince düşününüz. İmam Ali (a.s.)’ın mantığı abartıdan uzak bir mantıktır. Özellikle de Rabbiyle münacat ettiği esnada. O, cehennem ateşinden bahsederken “Göklerin ve yerin dayanamayacağı” ifadesini kullanmaktadır.
Yani cehennem ateşi dünyadaki ateş türlerinden değildir. O öyle bir ateştir ki, ne gökler ne de yer tahammül edebilir.
Ama aynı İmam Ali (a.s.) şöyle buyurmaktadır:
“Azabına tahammül etsem bile, senin ayrılığına nasıl dayanabilirim? Diyelim ki ateşinin hararetine dayandım; ama keremine nazar etmekten mahrum olmama nasıl sabredeyim.”
Ali (a.s.) mahbubunun firakına ve O’na nazardan mahrum kalışa asla sabredemiyor. İşte hakikî ibadet de budur. Sadece Ali (a.s.)’ın nitelenebileceği özellik işte budur. İnsanın konumu bundan çok daha üstündür.
---------------------------------------------
1 Mutahharî, Nehcü’l-Belağa Üzerine, s. 73.
2 Nehcü’l-Belâğa, 237. Hikmet
3 A.g.e., 290. Hikmet
ABD: Irak ve Suriye'deki Üslerimize Yönelik 73 Saldırı Düzenlendi
ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), 17 Ekim'den bu yana Irak ve Suriye'deki ABD üslerine 73 saldırı düzenlendiğini belirtti.
Amerikan haber kanalı Fox News'a konuşan ABD Savunma Bakanlığı'ndan bir yetkili, 17 Ekim'den bu yana Irak ve Suriye'deki ABD üslerine 73 saldırı düzenlendiğini belirtti.
Adını açıklamak istemeyen yetkili, ''Bu saldırılardan üçü dün gerçekleşti.'' dedi.
Daha önce Pentagon, 17 Ekim'den bu yana Irak ve Suriye'deki ABD üslerine yaklaşık 66 saldırı yapıldığını itiraf etmişti.
ABD güçlerine, 17 Ekim'den bu yana 32'si Irak'ta, 34'ü Suriye'de toplam 66 saldırı düzenlendiği aktarıldı. Söz konusu saldırılarda 62 kişinin yaralandığı bilgisi paylaşıldı.
ABD’nin Irak'ta 2 bin 500, Suriye'de ise 900 askeri bulunuyor.
Hasan Nasrullah: Düşmanın mağlubiyeti kesin
Lübnan Hizbullah Hareketi Genel Sekreteri, İslami İran Dışişleri Bakanı ile görüşmesinde, Direnişin muhtelif cephelerde tam hazırlık içinde olduğunu vurgulayarak, Direnişin nihai zaferini kesin diye tanımladı.
Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan, Lübnan'a yaptığı ziyareti çerçevesinde Lübnan Hizbullah Hareketi Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah ile görüştü.
Bu görüşmede iki taraf, bölgeye ilişkin en son gelişmeler, Lübnan, Filistin ve Gazze savaşının durumu, bu tarihi ve kader belirleyici aşamada bütün tarafların Filistin davasına destek vermelerine dair sorumlulukları, işgalci İsrail'in Gazze Şeridi'ne karşı barbarca saldırılarını durdurabilecek siyasi çabalar ve bu bağlamda gündemde olan muhtemel senaryolar etrafında görüş alışverişinde bulundu.
Lübnan Hizbullah Hareketi Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah yaptığı konuşmada, Direniş mücahitleri ve dirençli Filistin halkının Gazze Şeridi ve Batı Şeri'da gösterdikleri kahramanca dirençlerine değinerek, Direnişin muhtelif cephelerde tam olarak hazır durumda olduğunu vurguladı ve işgalci düşmanın mağlubiyeti ve Direnişin nihai zaferini kesin diye tanımladı.
Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan Beyrut ziyaretini tamamladıktan sonra Katar'ın başkenti Doha'ya geçti.
İran, Dünya Gençler Halter Şampiyonu oldu
İran Gençler Milli Halter Takımı, Meksika'da düzenlenen dünya şampiyonluk müsabakalarında "dünya şampiyonu" unvanını kazandı.
Meksika'da 15 ila 23 Kasım günleri arasında düzenlenen Dünya Gençlik Halter Şampiyonası Müsabakalarının son gününde İranlı genç halterci Alirıza Yusefi 109 kg. dalında, tek hareketle 180 kg., çift hareketle 240 kg. ağırlığı kaldırarak toplam 420 kg. ile 3 altın madalya sahibi oldu.
Taha Nimeti Mukaddem de aynı dalda 381 kg. rekoru ile gümüş madalya kazandı.
Bu müsabakaların kapanışında İran Gençler Milli Halter Takımı, kazandığı 660 puan ve 5 altın madaıya, 9 gümüş ve 1 bronz ile Meksika'nın Guadalarjara kentinde düzenlenen 2023 Dünya Şampiyonasında "Dünua Şampiyonu" unvanını kazandı.
Mekran Sahilinde İsrail Gemisine Saldırı
İsrail ve Hamas arasında ateşkesin başlamasından saatler önce Perşembe akşamı Kuzey Hint Okyanusu'nda bir İsrail kargo gemisi saldırıya uğradı.
El-Meyadin kanalı özel kaynaklardan naklen, geçtiğimiz Perşembe akşamı Hint Okyanusu'nun kuzeyindeki Mekran Denizi'nde bir İsrail kargo gemisine saldırı düzenlendiğini ve saldırı sonucu yangın çıktığını açıkladı.
Bu geminin hedef alındığı ilk kez haber olarak veriliyor ve İsrail kaynaklarının bunu örtbas etmeye çalıştığı görülüyor. Öte yandan henüz bu saldırının sorumluluğunu hiçbir taraf üstlenmedi.
Haber kaynakları geçen hafta Pazar günü de bir İsrail gemisinin Kızıldeniz'de kaybolduğunu açıklamıştı. Ortadan kaybolan bu İsrail gemisinin adının "Galaxy Leader" olduğu ve gemide 22 mürettebat bulunduğu açıklandı.
Bu haberin yayınlanmasının ardından el-Meyadin kanalı bilgili kaynaklardan naklen, Yemen Donanmasının Kızıldeniz'de bir İsrail gemisini ele geçirmeyi başardığını bildirdi.
İsrail rejiminin Gazze'deki vahşi saldırıları başladığından beri direniş ekseni Irak'tan Lübnan'a, Suriye'den Yemen'e kadar her yönden işgalcileri hedef alıyor.
Dün, Filistin İslami Cihat Hareketi Genel Sekreteri Ziyad Nahle, Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye ve İzzeddin Kassam Tugayları Sözcüsü Ebu Ubeyde, dört günlük ateşkesin başlaması vesilesiyle bir konuşma yaptı ve Irak, Lübnan ve Yemen'deki kardeşlerine teşekkür etti.
Mekran Denizi'nde bir İsrail kargo gemisinin hedef alınması, Yemen Donanması'nın geçen hafta Çarşamba günü yaptığı şu açıklamanın ardından geldi: “Gazze'ye yönelik saldırılar sona erinceye ve düşman Filistin halkına karşı suç ve cinayet işlemeyi bırakana kadar, İsrail'in gemilerine ve çıkarlarına yönelik askeri operasyonlarımıza devam edeceğiz."
Yemen Donanması, herhangi bir askeri tarafın, Yemen kuvvetlerinin operasyonu sırasında İsrail gemilerini korumak istemesi halinde, Yemen Donanmasının meşru amaçları olacağını vurguladı.
Hakan Fidan İran Dışişleri Bakanı ile Görüştü
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile telefonda görüştü.
Görüşmede Filistin'deki son gelişmeler ve ikili ilişkiler ele alındı.
Fidan, Türkiye'nin Gazze'de ateşkesi sürdürmesi için çaba göstermeye devam edeceğini söyledi ve “İki ülkenin üst düzey yetkilileri arasındaki istişare ve toplantıların sürdürülmesi ilişkilerin daha da gelişmesine yol açacaktır" dedi.
Siyonist Rejimin Gazze ve Batı Şeria'da Filistin halkına karşı işlediği cinayetlerin tamamen durdurulması gerektiğini söyleyen Emir Abdullahiyan ise "İran ve Türkiye'nin diğer İslam ülkeleri ile birlikte, Filistin halkını desteklemek için daha güçlü adımlar atması gerekiyor" dedi.
Emir Abdullahiyan bu görüşmede İki ülke arasındaki çeşitli alanlarda artan işbirliğinden dolayı duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Hamas ile İsrail arasında esir takası
Hamas ile İsrail arasında varılan mutabakat kapsamında karşılıklı esirlerin serbest bırakılmasına bugün de devam edilecek. İsrail ile Hamas arasındaki esir takası kapsamında İsrail hapishanesinde tutulan 39 Filistinli serbest bırakıldı.
Hamas'tan yapılan yazılı açıklamada, çatışmalara insani ara kapsamında 13 İsrailli esir ile 7 yabancı uyruklunun Uluslararası Kızılhaç Örgütüne teslim edildiği belirtildi.
HAMAS 13 ESİRİ BIRAKTI
Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları'ndan yapılan açıklamada ise esirlerle birlikte Uluslararası Kızılhaç Örgütüne teslim edilen yabancı uyruklu sayısının 4 olduğu bildirildi.
İsrail ordusundan yapılan açıklamada da Uluslararası Kızılhaç Örgütünden alınan bilgiye göre İsrailli esirlerin Refah Sınır Kapısı'na doğru hareket ettiği belirtildi.
Açıklamada, Gazze'den yola çıkan esirlerin 13'ü İsrailli ve 4'ü Tayland vatandaşı 17 kişi olduğu ifade edildi.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisinden yapılan açıklamada da 13 İsrailli ile 4 Tayland vatandaşının İsrail'e ulaştıkları bildirildi.
Katar Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Macid el-Ensari, Kassam Tugayları'nın, İsrail'in mutabakat maddelerine uymaması nedeniyle Gazze Şeridi'ndeki İsrailli esirlerin serbest bırakılmasını ertelediklerini duyurmasının ardından X sosyal medya hesabından açıklama yapmıştı.
Ensari, "Mısır ve Katar'ın, taraflarla gerçekleştirdikleri görüşmelerin ardından mutabakatın uygulanmasının önündeki engeller ortadan kaldırıldı. Bu gece 39 Filistinli esire karşılık 13 İsrailli esir serbest kalacak." ifadesini kullanmıştı.
İSRAİL 39 ESİRİ BIRAKTI
İsrail ile Hamas arasındaki esir takası kapsamında İsrail hapishanesinde tutulan 39 Filistinli serbest bırakıldı.
Filistin Kurtuluş Örgütüne bağlı Esirler ve Serbest Bırakılanlar Heyeti'nden yapılan açıklamada, Ofer Hapishanesi'ndeki 39 Filistinlinin Uluslararası Kızılhaç Komitesi'ne ait otobüsle işgal altındaki Batı Şeria'nın Bireh kentine ve Kudüs'e doğru yola çıktığı belirtildi.
Filistin resmi haber ajansı WAFA'da yer alan haberde de İsrail'in 33'ü çocuk, 6'sı kadın 39 Filistinliyi serbest bıraktığı ifade edildi.
Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, çatışmalara verilen insani ara kapsamında 13 İsrailli esir ile 4 yabancı uyruklunun Uluslararası Kızılhaç Örgütüne teslim edildiği açıklamıştı.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisinden yapılan açıklamada da 13 İsrailli ile 4 Tayland vatandaşının İsrail'e ulaştıkları bildirilmişti.
Hamas ile İsrail arasında çatışmalara 4 gün insani ara verilmesine ilişkin uzlaşının birinci günü olan 24 Kasım'da da 13 İsrailli esire karşılık 39 Filistinli esir serbest bırakılmıştı.
NE OLMUŞTU?
İsrail ile Hamas arasındaki çatışmalara 4 gün insani ara verilmesine ilişkin uzlaşma, 24 Kasım Cuma günü saat 07.00'de (TSİ 08.00) uygulamaya girdi.
Uzlaşıya göre Hamas'ın elindeki 50 İsrailli esire karşılık, İsrail hapishanelerindeki 150 Filistinli serbest bırakılacak.
Serbest kalacak esirler her iki taraftan kadın ve çocuklardan oluşuyor.
Theodor Herzl ve Siyasal Siyonizmin Doğuşu
Siyonizm, Filistin’de “Yahudi yurdu” kurmayı amaçlayan bir harekettir/ideolojidir.
Siyon kelimesi Yahudi kutsal kitabında Kudüs şehrini tanımlamak için kullanılmaktadır. Siyonizm, bu kelimeden türemiş ve Kutsal metinlerde İbraniler, İsrailoğulları, Museviler ya da Yahudiler olarak isimlendirilen halkın kültürel ve dini mirasını siyasallaştıran bir ideoloji olarak ortaya çıkmıştır. M.S 70 yılında Babil’liler tarafından yıkılan Kutsal Mabet’ten itibaren Filistin’e dönme arzusu taşıyan Yahudileri bir araya getirip organize etmeyi amaçlamaktadır.
Siyonizm, Filistin’de “Yahudi yurdu” kurmayı amaçlayan bir harekettir/ideolojidir. XIX. yüzyılın sonlarında özellikle doğu Avrupa Yahudileri arasında ortaya çıkmış ve dünya Yahudileri arasında yayılmıştır. Siyonizm hareketinin Yahudiler arasında genişlemesinde birçok etken rol oynamış ve kitleleri Filistin’e yönlendirme noktasında başarı sağlamıştır. Kitleleri hareket ettirirken büyük bir tarihi geçmişten, dini metinlerden ve Yahudilere uygulanan pogrom’lardan yararlanılmıştır.
Siyonizm, Avrupa’daki Yahudilerin sosyal, siyasal ve ekonomik konumlarının tartışıldığı süreçte ortaya çıktı. Ayrıca 19. yüzyılın ikinci yarısında yaklaşık üç milyon Yahudi’yi barındıran Çarlık Rusya’sı ve Doğu Avrupa’da meydana gelen Anti-Semitizm (Yahudi düşmanlığı ) bu düşüncenin doğmasında etkili oldu. Bu dönemde ortaya çıkan Siyonseverler isimli yapılanma Yahudilerin, Filistin’e göçünü organize etmeye başladı. Yahudilerin sistemli bir şekilde göç etmesine Aliyah denilmektedir. Adı geçen dönemde göçler özellikle ABD’ye yöneldi. Fakat Siyon severlerin Filistin’e göçler düzenlemesi Siyonizm ideolojisinin temellerinin atılmasında çok önemli rol oynadı.[1]
Göçlerin yanı sıra XIX. yüzyılda Yahudilerin içerisinde bulunduğu zor şartları tartışan ve yayınladıkları eserlerle soruna yeni bakış açıları kazandıran kişiler bulunmaktaydı. Bunların başında Siyonizm kelimesini ilk defa kullanarak literatüre kazandıran Nathan Birnbaum gelmektedir. Mordecai Manuel Noah ise Amerika’da görüşlerini yayınlarıyla paylaşmaktaydı. Noah, Avrupa ülkelerinde ya da başka özgür, güçlü bir ülkede Yahudiler için bir yer kurulmasını istemekteydi.[2]
İlk Siyonistlerden olan Moses Montefiore ise İngiltere Yahudileri arasında yazdıklarıyla ön plana çıktı. Filistin’de, Yahudi yerleşimleri için ekonomik yardım noktasında aktif oldu. Kendi adına bir sinagog da açtı. Yahudilerin yurt arayışına destek bulmak için İngiltere kraliyeti nezdinde birçok görüşmelerde bulundu. Ön/ilk Siyonistlerin yanı sıra 1850’li yıllara kadar dünya çapında birçok devlet yöneticisi ve yazar, konuyla ilgili destekleyici açıklamalar yaptılar. George Eliot, Walter Scott, Benjamin Disraeli, Edward Ashleyve, Laurence Oliphant bunlardan sadece birkaçıydı. Bu kişiler Yahudilerin güvenli bir yerde yaşamayı hak ettiklerini düşünmekte ve yurt arayışlarına destek vermekteydiler.[3]
Yahudileri, dinleri yerine milli kimlikleriyle değerlendirilmesi gerektiğini savunan Moses Hess, Siyonizm’in kültürel, siyasal alanına en büyük katkılardan birisini yaptı. Avrupa’da yaşanan Aydınlanma dönemiyle birlikte milliyetçiliğin etkin olacağını ön gören Hess, devletleri olmayan ulusların gelecekte farklı bir konumda olacağını da değerlendirmekteydi.[4]
Leo Pinsker ise 1881’de Çarlık Rusya’sında meydana gelen pogrom’ların ardından kaleme aldığı eseriyle erken dönem Siyonist ideolojiye katkı sundu. Ona göre, Avrupa’da yaşayan zengin Yahudiler, zor şartlarda ölüm kalım savaşı veren Yahudilere maddi yardım yapmalı ve onlara bir yurt satın almalıydılar. Ulus olarak kendilerine ait bir devlet olmadığı için sürekli Yahudi düşmanlığına maruz kaldıklarını ifade etmekteydi. Pinsker, ulusal yurtları için en uygun bölgenin Filistin olduğunu savunmaktaydı.[5]
Yahudi milliyetçiliğini kurumsallaştıran lider Theodor Herzl oldu. Gerçi Herzl öncesinde dünya Yahudileri yapılan çalışmalar neticesinde milli bir kimliğe sahip olduklarına inanmaya başlamışlardı. Fikri zemini hazır olan Siyonizm’in artık siyasallaşarak Yahudileri vaat edilmiş topraklara götürmesi gerekmekteydi. Budapeşte’de doğan Herzl, üniversite yıllarını Viyana’da hukuk okuyarak geçirmişti. 1890’lı yıllarda Paris’e yerleşerek gazetecilikle meşgul oldu. Gazeteci olması hasebiyle Yahudilerin maruz bırakıldığı olayları takip etmekteydi. 1891 yılında Yüzbaşı Alfred Dreyfus davasını haber sütunlarına taşıdı. Bir Yahudi yüzbaşısının ajanlık suçlamasıyla yargılandığı davayı izledi. Basın kuruluşlarının çoğu yüzbaşıyı Yahudi olduğu için mahkûm etmekteydi. Herzl’e göre bunun arka planında uzun zamandır Avrupa, Rusya ve Doğu Avrupa’da devam eden Antisemitizm vardı.[6]
Herzl, Fransa’da meydana gelen Dreyfus olayından etkilenerek kendi manifestosu diye adlandırabileceğimiz Yahudilerin Devleti isimli eserini yayınladı. Ona göre azınlık olarak gettolarda yaşamaya maruz bırakılan Yahudiler, yaşadıkları ülkelerde huzur bulamayacaklardı. Bunun için Yahudilerin kendi milli kimliklerini, dillerini, tarihlerini yaşatacak bir devlet kurmaları elzemdi. Bu sayede Yahudiler, Avrupa’dan göç edecek ve diğer devletler gibi eşit şartlarda uluslararası platformlarda yer alacaklardı. Herzl’e göre Kutsal kitaba dayanarak Vaat edilmiş toprak kavramsallaştırılması yapılmalı ve topluluklar ikna edilmeliydi. Antisemitizmin yoğun olarak yaşandığı devletlerde Yahudileri ülkelerinden uzaklaştırmak için bu süreci destekleyeceklerdi.[7]
Herzl’in bu kavramsallaştırmasına Yahudiler arasından tepkiler hatta karşı çıkışlar gelse dahi genelde kabul gördü. Özellikle dini çevreler, siyasi Siyonizmin Tanrı’nın bir lütfu olarak değerlendirdi. Mesih’in gelerek özlenen Yahudi devletini kuracağı inancı siyasi Siyonizme geniş kitleleri etkileme fırsatı verdi. Herzl’in ilahi bir planın parçası olarak algılanması ona olan inancı artırmaktaydı.[8]
Yahudilerin Avrupa dışında göç edeceği bir yurt arayışına başlaması kurumsallaşmayı da beraberinde getirdi. Herzl önderliğinde 29 Ağustos 1897'de İsviçre Basel'de ilk Siyonist kongresi toplandı. Kongreye farklı ülkelerden gelen 400’ün üzerinde delege katıldı. Basel kongresi siyasi Siyonizm’in kurucu metninin de yazıldığı bir kongre oldu. Alınan kararlara bakıldığında milli bir devletin meydana getirilmek istendiği rahatça anlaşılmaktaydı. Basel Kongresinde alınan kararlar ile Filistin'de bir yurt edinilmesine çalışılması kararı alınmış ve Filistin’de bir Yahudi devleti kurma düşüncesi düzenli siyasi bir program haline dönüşmüştü.[9]
Kongrenin toplandığı yıllarda Filistin’in bir Osmanlı toprağı olması, Dünya Siyonist Örgütü lideri Theodor Herzl’in Osmanlı yetkilileriyle temasa geçmesini zorunlu kılmaktaydı. Herzl’in amacı, Osmanlı Devleti’nden Yahudilerin Filistin'e göç edebilmesine ve bölgeye yerleşmelerine izin alabilmekti. Bu amaç doğrultusunda Herzl, 1896-1902 yılları arasında beş defa İstanbul’a gelerek II. Abdülhamit ile görüşmek için çabaladı.[10] Herzl, yerleşim izinlerine karşılık Sultan’a Osmanlı dış borçlarını ödemeyi teklif etmiştir. Fakat II. Abdülhamit bu teklifini 5 Şubat 1902’de ki görüşmelerinde kabul etmemiştir.
Yahudi ulusal evine nasıl gidileceğine dair sorular tartışılırken I. Dünya Savaşı’nın başlaması bir fırsat olarak değerlendirildi. Kongrelerde alınan kararların en önemlileri arasında yer alan büyük bir devletin desteğinin sağlanması ilkesi savaş yıllarında hayata geçirilmeliydi. Doğru tarafta saf tutulduğu takdirde Filistin’de bir Yahudi Devleti’nin kurulması kaçınılmaz olabilirdi. Hedefler etrafında planlar yapılırken beklenmedik bir şekilde Herzl öldü.
Siyonistlerin liderliğine 1905 yılında Manchester Üniversitesi Kimya Fakültesi öğretim üyesi Chaim Weizmann geçti. Weizmann, patlayıcı yapımında kullanılan asetonu geliştiren bir kimyager olarak. I. Dünya Savaşı sırasında İngiltere’nin savaşta kullanacağı patlayıcı ihtiyaçlarına cevap verebilecek bir konumdaydı. Bu özelliği sayesinde Weizmann, Lordlar Kamarası’nda görev yapan İngiliz devlet adamlarıyla ilişkilerini rahatça geliştirdi. David Lloyd George, Herbert Samuel ve Arthur James Balfour İngiliz dostlarından sadece bir kaçıydı.[11]
Weizmann, İngiliz yönetimi nezdinde Siyonizmin hedeflerini sürekli gündemde tuttu. İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour 2 Kasım 1917’de, İngiltere’de bulunan Siyonistlerin ileri gelenlerinden Lord Rotschild’e “Filistin’de Yahudi halkı için bir ulusal yurt” kurulması için İngiliz sempatisini içeren bir mektup yolladı.[12]
Balfour Deklarasyonuyla İngiltere, Yahudilere desteğini açıkça belli etti. Balfour Deklarasyonu İngiliz mandasının oluşturulma sürecinde önemli bir dönüm noktası oldu. 1917 yılı aralık ayında İngiliz General Allenby’nin Kudüs’ü işgal etmesiyle Filistin’de İngiliz askeri yönetimi başladı. 16-25 Nisan 1920’de toplanan San Remo Konferansı’nda Filistin, İngiltere’nin mandasına bırakıldı. Filistin’de 1917 işgalinden beri süren İngiliz askeri yönetimi yerini sivil manda yönetimine bıraktı. 1922 yılında sivil manda yönetiminin Milletler Cemiyeti tarafından onaylanması İngiltere ve Yahudi milliyetçileri için Filistin’de uluslararası bir sistem kurulduğunun belgesi oldu.
..........................................
[1] Rusya’da Yahudi düşmanlığının artmasından sonra özellikle ABD’ye Yahudi göçü hızlanmıştır. Örneğin sadece 1891 yılında bu sayı, 17.659’dur. Vahdettin Engin, Pazarlık, Yeditepe Yayınları İstanbul, 2010, s. 39.
[2] Seymour Brody, Jewish Heroes & Heroines of America: 150 True Stories of American Jewish Heroism, United States,1996, , s. 33-35.
[3] 4Moses Montefiore, http://www.montefioreendowment.org.uk/sirmoses/about/ Erişim Tarihi: 22 Aralık 2014.
[4] Moses Hess, Roma ve Kudüs isimli eser için bakınız http://www.zionismontheweb.org/Moses_Hess_Rome_and_Jerusalem.htmhttp://www.jewishencyclop%20edia.com/articles/7649-hess-moses-moritz%20Eri%C5%9Fim%20Tarihi%2022%20Aral%C4%B1k%202014.
[5] http://www.jewishvirtuallibrary.org/jsource/biography/pinsker.html Erişim Tarihi: 22 Aralık 2014.
[6] Mim Kemal Öke, Siyonizm’den Uygarlıklar Çatışmasına Filistin Sorunu, Ufuk Kitapları, İstanbul, 2002, s. 33-41.
[7] Herzl’in kitabının doğru başlığının Yahudilerin devleti olması gerekmektedir. Theodor Herzl, Yahudi devleti, çev. Sedat Demirer, İstanbul, 2012, Ataç Yayınları, s. 31-42. Theodor Herzl’in hatıraları için bakınız. Theodor Herzl, Siyonizm’in ve İsrail’in kurucusu Theodor Herzl Hatıralar, çev. Ergun Göze, Boğaziçi yayınları, İstanbul, 2007. Cambridge Archive Editions, The Middle East İntellıgence Handbooks Palestine and Transjordan , Oxford, Printed By CPI AntonyRowe, 1987, s. 121.
[8] Emma C. Murphy, Siyonizm ve Filistin sorunu, Ed: Youssef M. Choueri, Ortadoğu Tarihi, İnkılap Yayınevi, İstanbul, 2013, s. 323-328.
[9] Siyonist kongreler hakkında yayınlanan İngiliz arşiv belgeleri için bkz. Cambridge Archive Editions, Zionism, Printed By CPI Antony Rowe, Oxford, 1987, Cilt.1-2. - Cambridge Archive Editions, 1987. s. 121.
[10] Herzl, İstanbul’a her geldiğinde II. Abdülhamit ile görüşememiştir. Örneğin, 1896 yılında II. Abdülhamit ile görüşen Sultan’ın şahsi dostu Yahudi kökenli Polonyalı asilzade Newlinski’dir. Engin, 2010, s. 63. Mim Kemal Öke, 2002, s.56 [11] 13Andrew Mango-Robert Mcnamara, T.G. Frasaer, Modern Ortadoğu’nun Kuruluşu, Remzi kitapevi, İstanbul, 2011, s. 95. David Fromkin, Barışa Son Veren Barış, çev. Mehmet Harmancı, Epilson yayınları, İstanbul, 2004, s. 248. Ilan Greilsammer, Siyonizm, çev. Işık Ergüden, Dost yayınları, Ankara, 2007, s. 51.
[12] 14The Times, Palestine For The Jews Official Sympathy, London, Friday Nov 9, 1917, Issue: 41631, s.7 Balfour deklarasyonu hakkında ayrıntılı tartışmaları içeren bilgiler için bkz. Jonathan Schneer, Balfour deklarasyonu, çev. Ali Cevat Akkoyunlu, Kırmızı Kedi, İstanbul, 2012, s.129-172.
Ehlader
Aksa Tufanı ve Cephelerin Birliği
Bu yeni politikaya göre direniş gruplardan herhangi biri düşmanla çatışmaya girerse, stratejik kararlar "ortak komuta odası" toplantılarından çıkacak.
Aksa Tufanı operasyonu sonrasında direniş gruplarının nispeten koordineli olarak hareket etmesi ve gösterdiği kararlı duruş, "Sahaların Birliği" stratejisinin başarıyla uygulandığına ve "ortak komuta odası oluşumunun yapıcı rolüne" işaret ediyor.
Mayıs 2021'deki Kudüs Kılıcı operasyonun ardından Filistin direnişinin üst düzey siyasi yetkililer ve komutanları arasında yapılan bir dizi toplantıda "Sahaların Birliği" stratejik politikasının operasyonel hale getirilmesi gündeme getirildi.
Bu yeni politikaya göre direniş gruplardan herhangi biri düşmanla çatışmaya girerse, stratejik kararlar "ortak komuta odası" toplantılarından çıkacak.
7 Ekim 2023'teki sürpriz Aksa Tufanı operasyonu, Direniş Ekseninde yer alan Lübnan, Irak, Yemen ve Suriye direniş gruplarının "Sahaların Birliği" stratejisinin hayata geçirilme olasılığını değerlendirmek için iyi bir fırsat sağladı.Bu yazının devamında Gazze savaşı sırasında Sahaların Birliği stratejisinin pratikteki verimliliğini incelemeye çalışacağız.
Kuzey Cephesinde Siyonistlerin Aciz Duruma Düşmesi
Aksa Tufanı operasyonunun hemen ardından Siyonist İsrail ordusu, Gazze Şeridi'ni kuşatmak ve büyük kara saldırsı başlatmak için 300 bin yedek askeri göreve çağırdı.
Tel Aviv'in Gazze bölgesinde geniş çaplı bir saldırı başlatma adımı, Lübnan'daki İslami direnişin, "Sahaların Birliği" stratejik politikası çerçevesinde Siyonistlerin askeri noktalarını hedef almasına yol açtı. Böylece Hizbullah, işgal altındaki Şeba Çiftlikleri, Kiryat Shmona, Yiron, Al-Bostan, Shlomi ve Yaron gibi Siyonist kasabaları ve Rahab, Al-Dahira, Al-Shahira, Yiftah Qaddish, Al Asi, Doviv, Al Motla, Al Rahab, Jal-ul-Laam ve Al-Abad askeri üslerini hedef aldı.
Karşı tarafta İsrail ordusu, Hizbullah güçlerinin askeri noktaları ve güney Lübnan'daki sivil yaşam yerlere saldırı gerçekleştirerek gazetecileri ve hatta sivilleri öldürdü.
8 Ekim'den bu yana çatışmaların devam etmesine rağmen Hizbullah, "pragmatik" ve "akıllı" bir politika izleyerek kuzey cephede İsrail'in hava, deniz ve kara kuvvetlerinin askeri yeteneğinin neredeyse yarısını yok etmeyi başardı. Ayrıca Tel Aviv "7 Ekim" istihbarat başarısızlığının tekrarını önlemek amacıyla, Ulusal Acil Durum Kabinesi'nin izniyle 43 Siyonist yerleşim yerinden yaklaşık 70 bin işgalcinin zorunlu göçüne izin verdi.
Hizbullah güçleri ile Siyonist rejimin ordusu arasında çıkan çatışmalarda Lübnan İslami direnişinin 70'ten fazla savaşçısı şehit oldu. Öte yandan yoğun bir sansür uygulaması başlatılmasına rağmen Siyonist taradında ölü ve yaralı sayısının 140'ın üzerinde olduğu söyleniyor. 12 Kasım 2023'ten bu yana çatışmanın tarafları arasındaki karşılıklı ateşin yoğunluğu o kadar arttı ki, birkaç saatten kısa bir süre içinde kuzey cephesinde 8 Siyonist asker öldürüldü.
Bu olayın ardından medyada yayınlanan resmi olmayan haberlere göre Gallant ile Benny Gantz, Hizbullah'la savaşın kapsamının genişletilmesi çağrısında bulundu. Ancak Netanyahu’nun buna karşı çıktığı kaydedildi.
Analistler, Hizbullah ile İsrail arasında geniş çaplı bir çatışma ihtimalinin artmasının Siyonistlerin Gazze Şeridi'ndeki kara saldırısıyla doğrudan bağlantılı olduğuna inanıyor.Bu doğrultuda Tel Aviv'in Gazze Şeridi'nin yapısını veya bölgenin siyasi durumunu değiştirmeye yönelik bir planı varsa İsrail'in işgal altındaki Golan'dan Hayfa'ya kadar birleşik direniş saldırılarına hazır olması gerektiği öngörülüyor. Bu senaryo gerçekleşirse, Doğu Akdeniz'deki olası Amerikan tehditlerine karşı direnişin füze cephaneliğinin gemisavar füzelerle donatılabilir.
Yemen Ensarullah Hareketinden İsrail’e Kombine Saldırı
İsrail’in savaş kabinesi ve ordusu, Gazze Şeridi'ne saldırıp Hizbullah'ın saldırılarına caydırıcı bir yanıt vermeyi planlarken, direniş ekseninin bir diğer güçlü kolu Yemen Ensarullah Hareketi, 11 Ekim'de bir bildiri ve posterler yayınlayarak, Siyonist İsrail’in derinliklerine ve stratejik üslerine karşı operasyon başlatılacağı sözünü verdi.
19 Ekim'de Amerikan televizyonu CNN, Yemen direnişinin işgal altındaki toprakların güneyine karşı füze ve İHA saldırıları başlattığını, ancak Amerikan savaş gemisinin Tel Aviv lehine savunma bildirdi. Yemen'deki İslami direnişin saldırı eylemlerine yanıt olarak Siyonist rejimin deniz kuvvetleri, savunma sistemleriyle donatılmış bir savaş gemisini Kızıldeniz'e gönderdi.
Yemen Ensarullah Hareketi, son sekiz yılda sahada elde ettği askeri deneyimlerine dayanarak balistik füzeler ve operasyonel kamikaze insansız hava araçları gibi silahlarla güney cephesinde İsrail'in savaş makinesini oyalamaya amaçlıyor. Uzmanlar, son dönemdeki kombine saldırılarda Yemenlilerin rejimin savunma sistemlerini geçerek Eilat'teki strarejik noktaları birçok kez hedef aldığına inanıyor.
Bu arada uzmanlar, Gazze Şeridi'ndeki durumun kötüleşmesiyle birlikte Ensarallah'ın, özel jeopolitik konumu nedeniyle Siyonistlere karşı koordineli bir yanıtla Necef çölünde bulunan nükleer-askeri üsleri de hedef alabileceğine inanıyor. Yemen direnişinin Aden Körfezi ve Kızıldeniz sularındaki İsrail askeri-ticari gemilerini hedef alma ihtimali var.
Suriye ve Irak’taki Gireniş Gruplarının Denge Politikası
Tel Aviv rejimi Batı Asya ve Kuzey Afrika bölgesindeki "stratejik derinlik" eksikliği nedeniyle, Irak ve Suriye'deki direniş güçlerini dizginleme sorumluluğunu Irak-Suriye'deki ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı’na (CENTCOM) devretti.
Irak’taki Ketaib-i Hizbullah, Asaib Ehl el-Hak, Nüceba Hareketi ve Bedir direniş grupları, Ayn el-Esad, Musul, El-Şedadi, Ebu Hacer, Erbil ve diğer bölgelerdeki ABD askeri üslerini 40'tan fazla kez hedef aldı. Karşı tarafta ABD birlikleri de, son saldırı eylemlerine karşı "caydırıcılık" sağlamak amacıyla 26 Ekim ve 8 Kasım'da direnişin tesistlerini hedef aldı.
Batı Asya'daki Amerikan üslerine yönelik direniş saldırılarının sayısı artarken Irak ve Suriye direnişi, İsrail’e işgal altındaki bölgelere sınırlı ve hedefli saldırılarla Gazze Şeridi’nde gerginliğin tırmanması konusunda uyarıda bulundu.
Tel Aviv'in İslam ümmeti ile Direniş Ekseni’nin kırmızı çizgilerini aşması halinde savaşın bölgeye yayılma riski olduğunu belirten direniş gruplarından yapılan açıklamada, ‘’Böyle bir durumda CENTCOM'un Fars Körfezi, Irak ve Suriye'deki askeri üsleri direniş gruplarının meşru hedefleri haline gelecektir.’’ ifadesi kullanıldı.
Genel olarak Aksa Tufanı operasyonu sonrasında direniş gruplarının nispeten koordineli olarak hareket etmesi ve gösterdiği kararlı duruş, "Sahaların Birliği" stratejisinin başarıyla uygulandığına ve "ortak komuta odası oluşumunun yapıcı rolüne" işaret ediyor.
Hiç kuşkusuz kuzey cephesindeki Hizbullah ve güney cephesindeki Ensarullah’ın planlı saldırıları olmasayıdı, İsrail rejim ordusu Gazze Şeridi’ndeki Hamas gruplarına var gücüyle baskı yapabilirdi. Irak-Suriye direnişinin bu dağınık saldırılarına ek olarak, Amerikan üslerine karşı işgal haline gelen Filistin çevresinde ikincil bir direniş katmanı oluşturacaktı. Aynı zamanda Irak ve Suriye’deki direnişinin dağınık saldırıları, işgal altındaki Filistin çevresinde Amerikan üslerine karşı koymak için ikinci bir cephe oluşturdu.
Sonuç olarak Direniş Ekseni’nde yer alan gruplar arasında artan koordinasyon ve dayanışmanın, dış tehditlere karşı "caydırıcılık" yaratmanın yanı sıra, Siyonist düşmana karşı ortak saldırı olasılığını da artırdığı söylenebilir.
Tesnim