کارگر

کارگر

 Çocuk katili Siyonist İsrail unsurları dün akşam saatlerinde Gazze'nin kuzeyine karadan sızma girişimlerinde bulundu. İlk kara harekâtı denemesi olarak görülen bu girişim Filistin Direniş Örgütleri'nin müdahalesi ile geri püskürtüldü.
 

Günlerdir Siyonist İsrail'in Filistin'e yönelik savaş suçlarının gölgesinde  insanlık dışı saldırıları artarken, Siyonist rejimin kara harekatına yönelik planları tek tek başarısızlıkla sonuçlanıyor.

Dün akşam saatlerinde (27 Ekim), Siyonist İsrail Ordusu'na ait tankların Gazze'nin kuzeyinde yer alan  Beythanun'a sızma girişimleri Hamas tarafından püskürtüldü.

İSRAİL BİR KEZ DAHA BAŞARISIZ OLDU

Hamas dün akşam saatlerinde ABD destekli Siyonist İsrail Ordusu'nun sızma girişimlerini engellediğini duyurdu. Hamas'tan yapılan açıklamada "Gazze Şeridi'nin doğu ve kuzey sınırlarında şu anda neler oluyor? İşgal askerlerine, Amerikan elit askerlerine ve Amerikan Delta birliğine karşı direnişçilerin büyük bir destanı yaşanıyor. Direnişçiler işgalci güçlere en büyük kayıpları verdirmiştir ve bu kayıpların boyutları gündüz saatlerinde netleşecektir. Düşman bocaladı ve uçaklarıyla askerlerini bombaladı." ifadelerine yer verildi.

Hamas, askerlerinin El Bureyc kampı ve  Beythanun yönünde sızmaya çalışan IDF birliklerine karşı şiddetli çatışmalar yürüttüğünü açıkladı.

Saha kaynaklarından alınan bilgiye göre Siyonist İsrail Ordusuna bağlı unsurlar, Hamas hareketi tarafından Bureij kampının doğusunda ve Gazze Şeridi'nin kuzeyinde pusuya düşürüldükten sonra Gazze Şeridi sınırlarının dışına çekildi.

HAMAS LİDERİ AÇIKLAMA YAPTI

Hamas lideri S. Ali Baraka, ABD destekli İsrail Ordusu'nun girişimleri ve sonrasında yaşanan olayları şöyle aktardı:

"Arap halkı için kan akıyor. İşgal güçlerinin Gazze Şeridi'ne üç koldan başlattığı kara saldırısı başarısız oldu ve düşman saflarında asker ve teçhizat açısından ağır kayıplar var.

Düşman, Filistin direnişinin bir dizi eksende hazırladığı pusulara düştü ve savaşın başından beri herhangi bir girişime karşı savunma planları yapıldı.

Saldırıyı püskürtmek için Kornet füzeleri ve Yasin füzeleri kullanıldı ve düşmanın tekrar denemesini bekliyoruz.

İşgalci İsrail, yaralıları ve ölüleri savaş alanından tahliye etmek için helikopterler kullandı."/aydınlık

  İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan Siyonist rejimi, Lübnanlı ve Filistinli direniş güçlerinin Siyonist İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki kara harekatına karşılık vermek üzere 'parmaklarının tetikte' olduğu konusunda uyardı.
 

İran Dışişleri Bakanı açıklamasında şu ifadeye yer verdi:

Onlardan duyduklarımdan ve sahip oldukları planlardan anladığım kadarıyla parmakları tetikte.

Eylemler, tanık olduklarınızdan çok daha güçlü ve derin olacak.

Bu nedenle, bu durum devam ederse ve Gazze ve Batı Şeria'da kadınlar, çocuklar ve siviller öldürülmeye devam ederse, her şeyin mümkün olacağına inanıyorum.

Bu çatışmanın yayılmasını gerçekten istemiyoruz.’

 Hizbullah'ın Genel Sekreteri seyyid Hasan Nasrallah, Filistin İslami Cihad Hareketi Genel Sekreteri Ziyad en-Nahale ve Hamas Siyasi Büro Başkanı Yardımcısı Salih el-Aruri ile görüştü.
 

Hizbullah'ın resmi Telegram hesabından yapılan açıklamada, Nasrallah'ın, Filistin İslami Cihad Hareketi Genel Sekreteri Ziyad en-Nahhale ve Hamas Siyasi Büro Başkanı Yardımcısı Salih el-Aruri ile yaptığı üçlü görüşmeye ilişkin bilgi verildi.

Görüşmede, Hamas'ın çocuk katili Siyonit rejimin sürekli olarak devam eden saldırı ve cinayetlerine karşı başlattığı "Aksa Tufanı" operasyonu ve Lübnan-İsrail sınırındaki çatışmalar başta olmak üzere Gazze'de yaşanan son gelişmelerin ele alındığı belirtildi.

Açıklamada, "İsrail'in Gazze ve Filistin'e yönelik acımasız saldırısının durdurulması için direniş cephesinin bu hassas süreçte gerçek zaferi elde etmek adına yapması gerekenler değerlendirildi." ifadeleri kullanıldı.

Açıklamada ayrıca, görüşmede, gelişmelerin günlük olarak takip edilmesi ve daimi koordinasyon içerisinde kalınması konusuna vurgu yapıldığı aktarıldı.

 Filistin meselesi ve onu gaspçı Siyonist rejimin şerrinden kurtarma mücadelesi, İslam İnkılabı liderinin açıklamalarında en önemli ve sık görülen konulardan biri olup, devrimin ve İslam sisteminin en önemli gündemlerinden biridir.

İslam İnkılabı Lideri açısından Filistin meselesi çok önemlidir. Aşağıda Dini Lider'in Filistin'le ilgili açıklamalarının 20 cümlesine atıfta bulunuyoruz.

1) Filistin sorunu

 Filistin meselesi İslam aleminin birinci meselesidir.

  2) Filistin'in işgali 
Filistin, gaspçı Siyonistlerin dünya güçlerinin yardımıyla uzun yıllardır işgal ettiği bir İslam ülkesidir ve Filistin halkı bu ülkeyi geri almak için mücadele etmektedir.

 3) Batı'nın Filistinpolitikası 
Batı Dünyası ve Siyonizmin temel politikası, Filistin meselesini Müslüman toplumların zihniyetinde küçültüp unutulmaya sürüklemektir.

 4) Yahudileştirme politikası 
Yasadışı ve baskıcı yerleşim inşaları, insanların evlerinin yıkılması, El Halil şehrinde ve Kudüs şehrinde Yahudileştirme amaçlı manipülasyonlar, onların zannettiği gibi Filistin ülkesinden İslam'ın köklerini koparmaktır.

 5) Amerika'nın İsrail'e desteği 
Amerika'nın gasp edilmiş Filistin topraklarındaki Siyonist terör rejimine verdiği destek, teröre verilen en büyük destektir.

 6) Yüzyılın anlaşması 
Zalim Amerika ve onun hain ortaklarının yarattığı yüzyılın anlaşması hilesi, yalnızca Filistin milletine değil, tüm insanlığa karşı işlenen bir suçtur.

 7) Kudüs
Kutsal Beytüllahim şehri, Filistin'in başkenti ve Müslümanlar için Müslümanların ilk kıblesi olmaya devam edecek. 

 8) Kudüs Günü 
Kudüs Günü, İslam aleminin birlik ve beraberliğinin gerçek tecellilerinden biridir.

 9) Filistin'in kurtuluş mücadelesi 
Filistin'in kurtuluş mücadelesinin hedefi, denizden nehre kadar tüm Filistin topraklarının özgürleştirilmesi ve tüm Filistinlilerin ülkelerine geri dönmesidir.

 10) Filistin'e destek 
Hangi millet, hangi grup olursa olsun Siyonist rejimle savaşıyor, ona karşı çıkıyorsa biz onun arkasındayız, ona yardım ediyoruz ve bunu söylemekten de çekinmiyoruz.

 11) Filistin meselesine çözüm 
Filistin meselesine ilişkin düşüncemiz açıktır. Biz Filistin'in çözümünü İsrail rejiminin yıkılması olarak görüyoruz. 

 12) Filistin referandumu 
Filistin sorununun tek çözümü, ister Filistin'in içinde kalan, ister Filistin'in dışında kalan gerçek Filistin halkının kendi ülkesinin yönetim sistemini belirlemesidir.

 13) İsrail'i ortadan kaldırın 
"İsrail'in ortadan kaldırılması", ister Müslüman, ister Hıristiyan, ister Yahudi olsun, o toprakların gerçek sahibi olan Filistin halkının, kendi devletinin asıl sahiplerini seçmesi gerektiği anlamına gelir; Netanyahu ve diğerleri gibi gerçekten haydut olan yabancıları ve haydutları dışarı atmak.

 14) Siyonist rejime karşı silahlı mücadele 
İsrail, güç dilinden başka bir şey anlamadığını kanıtladı. Onunla, dünyanın her yerinde bir milletin gücünün ve bir İslam milletinin gücünün dili dışında konuşamazsınız.

 15) Batı Şeria'yı silahlandırmak 
Batı Şeria da Gazze gibi silahlanmalı ve kendini savunmaya hazır olmalıdır.

 16) direnç cephesi 
Lübnan'da 33 gün süren savaş, Gazze'de 22 gün, 8 gün ve 51 gün süren savaşlar, direnişin sicilinin parlak sayfalarıdır; bu, tüm bölge halklarının, İslam dünyasının ve tüm özgürlüklerin... Dünyanın sevgi dolu insanları gurur duyuyor.

 17) Kudüs Şehitleri Şeyh 
Ahmed Yasin'den Fathi Şagagi'ye, Seyid Abbas Musavi'den İslam'ın büyük lideri ve direnişin unutulmaz yüzü şehit Kasım Süleymani'ye, Irak'ın büyük mücahidi şehit Ebu Mehdi El Mühendis'e ve diğerlerine kadar Kudüs şehitlerini saygıyla anıyorum. Kudüs şehitleri.

 18) Filistin deneyiminde direniş ve uzlaşma 
Uzlaşma sürecine tanınan fırsat, Filistin milletinin direnişi ve mücadelesi üzerinde yıkıcı etkiler yarattı. Uzlaşma sürecinin aksine Kutsal İntifada'nın bu millet için büyük şeyler başarmış kahramanca ve sürekli bir direniş modeli var. 

 
19) Filistin'in kaderi Müslüman Filistin halkının mücadelesinin devamı ve İslam aleminin desteğiyle Filistin'in Allah'ın izniyle özgürleşeceğine, Kudüs'ün, Mescid-i Aksa'nın ve İslam topraklarının diğer bölgelerinin yeniden Allah'a döneceğine eminiz. İslam dünyasının kucaklaşması.inşaallah

 20) İsrail'in gerilemesi 
Allah'ın izniyle hepiniz insanlık düşmanlarının, yani çöken Amerikan medeniyetinin gerileyişini ve İsrail'in gerilemesini Allah'ın izniyle göreceksiniz.

Çarşamba, 25 Ekim 2023 08:11

Filistin ve Siyonist Rejim Tarihçesi

Natasha Li ve Jean-Luc Mouniter, France24 için kaleme aldıkları yazıda, Filistin ve Siyonist Rejim arasında 75 yıldır süregelen çatışmaların kısa bir tarihçesini derleyerek aktarıyor..

1947: Birçoğu Soykırımından kurtulan binlerce Avrupalı Yahudi göçmen, o zamanlar İngiliz kontrolünde olan Filistin’e gitmek üzere Exodus 1947 olarak adlandırılan bir gemiye biner. Göçmenler, “vaat edilmiş topraklara” doğru yol alırken İngiliz donanması tarafından durdurulurlar ve Avrupa’ya geri gönderilirler. Medyada büyük yankı uyandıran bu olay, Filistin krizinin çözümü için Birleşmiş Milletler (BM) arabuluculuğunda bir çözümün gerekli olduğu konusunda İngiltere’nin ikna edilmesinde kritik bir rol oynar. 
  

BM Özel Komitesi, Filistin’in yüzde 55’ini, nüfusun yüzde 35’i olan bir Yahudi devletine veren, bu devletin yanında bir Arap devletinin kurulmasını öneren ve Kudüs’ün bir kısmını da uluslararası yönetime bırakan bir paylaşım planı önerir. Filistinli temsilciler planı reddederken, Yahudi temsilciler kabul eder.

BM Genel Kurulu 29 Kasım’da 33 ülkenin paylaşım lehinde, aralarında Türkiye’nin de olduğu 13 ülkenin aleyhinde ve 10 ülkenin de çekimser oy kullanmasıyla planı onaylar.

 1948: İsrail’in ilk başbakanı David Ben-Gurion 14 Mayıs’ta Bağımsızlık Bildirgesi’ni kamuoyuna açıklar. Ertesi gün yürürlüğe girecek olan bildirge, Filistin üzerindeki İngiliz Mandasının sona ermesinden bir gün önce açıklanır. Araplar ve Yahudiler arasında çıkan iç savaşta BM’ye göre Yahudi devleti Filistin Mandası topraklarının yüzde 77’sinin kontrolünü ele geçirir.

 

Filistinliler için bu tarih, daha sonra yerlerinden edilmelerinin ve topraklarından sürülmelerinin habercisi olan “Nekbe” felaketini işaret eder.

eir Yasin gibi köylerdeki katliam haberlerini duyan yüz binlerce Filistinli Mısır, Lübnan ve Ürdün topraklarına doğru kaçarken, Mısır, Suriye, Lübnan, Ürdün ve Irak orduları İsrail’e saldırarak 1948 Arap-İsrail Savaşı’nı başlatır.

Arap orduları püskürtülür, ateşkes ilan edilir ve İsrail’in lehine yeni sınırlar çizilir. Ürdün, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ün, Mısır ise Gazze Şeridi’nin kontrolünü ele geçirir.

 1956: Mısır’ın Süveyş Kanalı’nı kamulaştırmasının ardından İkinci Arap-İsrail Savaşı ya da Süveyş Krizi yaşanır. Buna karşılık İsrail, Birleşik Krallık ve Fransa bir ittifak kurar ve İsrail Gazze Şeridi ile Sina Yarımadası’nı işgal eder. İsrail ordusu, ABD ve SSCB’nin baskısıyla sonunda askerlerini geri çeker.

1959: Yaser Arafat Gazze ve Kuveyt’te Filistin örgütü El Fetih’i kurar. Bu örgüt daha sonra Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) temel unsuru haline gelir.

1964: FKÖ kurulur.

1967: İsrail ve Arap komşuları arasındaki Üçüncü Arap-İsrail Savaşı ya da Altı Gün Savaşı, Orta Doğu haritasının büyük ölçüde yeniden çizilmesine yol açar. İsrail Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ü, Gazze Şeridi’ni, Sina Yarımadası’nı ve Golan Tepeleri’ni ele geçirir.

 1973: Yahudilerin Yom Kippur bayramı sırasında, 6 Ekim’de, Mısır ve Suriye orduları İsrail’e karşı saldırıya geçerek yeni bir bölgesel savaş başlatırlar. İsrail’in Arap ordularını püskürtmesiyle 19 gün sonra sona eren Yom Kippur Savaşı, her iki tarafın da ağır kayıplar vermesine, en az birkaç bin kişinin ölmesine neden olur.

1979: Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat ve İsrail Başbakanı Menahem Begin tarafından 1978 yılında imzalanan Camp David Anlaşması’nın ardından İsrail-Mısır Barış Anlaşması Washington’da imzalanır. Bu anlaşmanın şartlarına göre Mısır, Altı Gün Savaşı’ndan sonra kaybettiği Sina Yarımadası’nı geri alır. Sedat, İsrail Devleti’ni tanıyan ilk Arap lider olur.

 1982: Savunma Bakanı Ariel Şaron komutasındaki İsrail birlikleri, "Celile İçin Barış Operasyonu" adı verilen tartışmalı bir askerî harekâtla komşu Lübnan’a girer. Operasyonun amacı, güney Lübnan’daki Filistinli gerilla üslerini yok etmektir. Ancak İsrail birlikleri Lübnan’ın başkenti Beyrut’a kadar ilerler.

Arafat liderliğindeki FKÖ’nün yenilgiye uğratılması, Lübnan’daki Filistin mülteci kamplarını neredeyse tamamen savunmasız bırakır. 16-18 Eylül tarihleri arasında İsrail’le bağlantılı Lübnanlı Hıristiyan Falanjist milisler, Beyrut’taki Sabra ve Şatilla kamplarına girerek uluslararası toplumu şoke eden vahşi bir katliama imza atarlar. Kahane Komisyonu olarak bilinen bir İsrail soruşturmasına konu olan katliamlar daha sonra Şaron’un savunma bakanlığı görevine mal olur.

 1987: Gazze’deki Filistin mülteci kamplarında başlayan ayaklanmalar Batı Şeria’ya sıçrayarak Birinci Filistin İntifadası’nın (Arapça’da ayaklanma) başlangıcını oluşturur. Birinci İntifada 1993 yılına kadar sürer ve 1000’den fazla Filistinlinin hayatına mal olur. İsrail’in askerî gücüne karşı koyan taş atan Filistinli göstericilerin görüntüleri Filistin mücadelesinin sembolü haline gelir.

Mısır’daki Müslüman Kardeşler ideolojisinden etkilenen Hamas da bu ayaklanma sırasında ortaya çıkar. İslamcı hareket en başından beri silahlı mücadeleyi destekler ve bir İsrail devletinin meşruiyetini açıkça reddeder.

 1993: Yaser Arafat ve İsrail Başbakanı Yitzhak Rabin aylar süren hummalı gizli müzakerelerin ardından Oslo Anlaşmalarını imzalar. Oslo Anlaşmaları, Batı Şeria ve Gazze’nin idari kontrolünü üstlenecek olan Filistin Yönetimi’nin kurulmasını öngörür. Arafat ve Rabin 13 Eylül’de Beyaz Saray bahçesinde ABD Başkanı Bill Clinton’ın huzurunda tarihi bir tokalaşma gerçekleştirir. Bu olay dünya çapında 400 milyondan fazla kişi tarafından televizyondan izlenir.

1995: Rabin 4 Kasım’da Tel Aviv’de düzenlenen bir barış mitinginde aşırı sağcı bir Yahudi tarafından suikasta uğrar.

1996: Benjamin Netanyahu ilk kez başbakan seçilir.

  2000: Şaron, 28 Eylül’de sağcı Likud partisinin lideri olarak Kudüs’teki el-Aksâ/Tapınak Dağı bölgesini ziyaret ederek Filistinlileri kışkırtır ve el-Aksâ İntifadası olarak da bilinen İkinci İntifada’nın fitilini ateşler. Beş yıl boyunca 3.000 Filistinli ve 1.000 İsraillinin öldürüldüğü bu savaş 2005 yılına kadar devam eder.

2001: Şaron İsrail başbakanı seçilir ve daha sonra Ramallah’taki yerleşkesinde abluka altına aldığı Arafat’la teması keser.

2002: İsrail hükümeti, İsrail’i Batı Şeria’dan ayıracak bir duvarın inşasını öngören Savunma Kalkanı Operasyonu’nu başlatır. BM Güvenlik Konseyi ilk kez İsrail ve Filistin devletlerinin bir arada var olmasından söz eder. İsrail ordusu Ramallah üzerindeki kuşatmayı kaldırır.

2004: 22 Mart’ta Hamas’ın felçli kurucu ortağı ve ruhani lideri Şeyh Ahmed Yasin bir İsrail helikopter saldırısında öldürülür. Sekiz ay sonra, 11 Kasım’da FKÖ lideri Arafat uzun süren bir hastalığın ardından Paris’teki bir hastanede hayatını kaybeder. Arafat’ın ölümü bir tartışma konusu haline gelir. Bazı uzmanlar doğal nedenlerle öldüğüne kanaat getirirken, diğerleri polonyum 210 kullanılarak zehirlenmiş olabileceği ihtimalini göz ardı etmez.

 2005: Mahmud Abbas, Filistin Yönetimi’nin lideri seçilir. 38 yıllık işgalin ardından İsrail Gazze’den çekilir.

2006: 4 Ocak’ta Başbakan Şaron felç geçirir ve 2014’teki ölümüne kadar sürecek bir komaya girer. Ehud Olmert başbakanlık görevini ve Şaron’un yeni kurduğu merkez partisi Kadima’nın başkanlığını devralır.

Hamas’ın Filistin topraklarındaki yasama seçimlerini kazanması, ABD ve AB’nin Filistin hükümetine yapılan doğrudan yardımı dondurmasına neden olur.

Lübnan’da Hizbullah, İsrail’e roket saldırıları düzenler ve iki İsrail askerini esir alır. İsrail güç kullanarak misilleme yapar ve başta Lübnanlılar olmak üzere çok sayıda sivil ölür. İsrail’de yaygın bir şekilde başarısızlık olarak görülen savaş, Olmert’e yönelik istifa çağrılarının artmasına yol açar. 

2007: Hamas ve el-Fetih güçleri arasında aylarca süren çatışmaların ardından Hamas, Gazze’nin kontrolünü ele geçirir.

2008: 27 Aralık’ta İsrail Savunma Kuvvetleri (IDF) Gazze’ye sürpriz bir saldırı düzenleyerek bir günde 200’den fazla kişinin ölümüne yol açar. Kısa bir süre sonra İsrail Ordusu, Gazze’ye iki hafta süren bir kara harekâtı düzenler. Bir BM raporu, çatışma sırasında hem İsrail’in hem de Hamas’ın savaş suçu işlediği sonucuna varır.

2009: 18 Ocak’ta İsrail ve Hamas tek taraflı ateşkes ilan ederek, 1.300’den fazla Filistinlinin yanı sıra 13 İsraillinin ölümüne neden olan 22 günlük savaşı sona erdirir.

2011: 27 Mart’ta İsrail, Gazze’den düzenli olarak atılan kısa menzilli roketleri engellemesini sağlayan Demir Kubbe adlı roket savar füze savunma sistemini devreye sokar.

2012: İsrail güçleri 14 Kasım’da Hamas’ın üst düzey komutanı Ahmed al-Jaabari’yi bir hava saldırısı ile öldürür ve Hamas’ın Kudüs’e ilk kez roket atarak misilleme yaptığı sekiz günlük bir harekât boyunca daha fazla saldırı gerçekleştirir. 130’dan fazla Filistinlinin yanı sıra beş İsrailli de hayatını kaybeder.

2014: Haziran ayında üç İsrailli genç Batı Şeria’nın el-Halil kenti yakınlarında kaçırılır ve öldürülür. İsrailli yetkililer olaydan Hamas’ı sorumlu tutar ve 8 Temmuz’da Gazze’ye çok sayıda hava saldırısı düzenleyerek yedi hafta boyunca Hamas’la karşılıklı roket atışları yapılmasına neden olur. İsrail’in füze saldırıları Gazze’de 2.200’den fazla Filistinlinin ölümüne neden olur.

2018: 30 Mart’ta on binlerce Filistinli, İsrail’in Gazze Şeridi’ne uyguladığı ablukayı protesto etmek için İsrail sınırı yakınlarında toplanır. Gösteriler birkaç ay boyunca devam eder. BM İnsan Hakları Konseyi tarafından görevlendirilen Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu’na göre, Mart sonu ile Aralık 2018 sonu arasında bu protestolar sırasında en az 189 Filistinli öldürülür ve 6.000’den fazla kişi yaralanır. 

2021: Filistinli cemaat, haftalardır tırmanan gerginliğin ardından Mayıs ayında Kudüs’teki Mescid-i Aksa yerleşkesinde İsrail polisiyle çatışır. Hamas, İsrail güçlerinin yerleşkeden çekilmesini talep ettikten sonra İsrail’e roket yağdırır. İsrail’in Gazze’ye hava saldırılarıyla karşılık vermesi, 200’den fazla kişinin ölümüyle sonuçlanan 11 günlük bir çatışmayı tetikler.

 2022: İsrail 5 Ağustos’ta Gazze’ye hava saldırısı düzenleyerek İslami Cihad grubunun üst düzey bir militanını öldürür ve Filistin bölgesinden misilleme roket ateşi açılmasına neden olur. Bunu takip eden üç günlük çatışmalarda en az 40 Filistinli hayatını kaybeder.

 2023: İsrail güçleri 26 Ocak’ta işgal altındaki Batı Şeria’nın sorunlu bir kasabasına düzenledikleri baskında dokuz Filistinli İslami Cihad mensubu silahlı kişiyi ve sivilleri öldürür. Filistinli militanların iki roket atarak karşılık vermesi İsrail’in misillemesini tetikler. Olayda başka can kaybının olmadığı bildirilir.

7 Ekim’de Hamas, İsrail’e eşi benzeri görülmemiş, çok yönlü bir sürpriz saldırı düzenler ve savaşçıları hava, kara ve deniz yoluyla birçok noktadan ağır tahkimatlı Gazze sınırına sızar. İsrail güçleri Gazze’ye hava saldırıları düzenleyerek ve sınıra askeri takviye yaparak karşılık verir.”

 - - - - - - -

Natasha Li ve Jean-Luc Mounier’in France24 haber sitesinde yayınlanan “From 1947 to 2023: Retracing the complex, tragic Israeli-Palestinian conflict” başlıklı yazısından öne çıkan bazı bölümler Caner Köseler tarafından çevrilmiş ve editoryal katkısıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz:
http:// https://www.france24.com/en/middle-east/20231011-from-1947-to-2023-retracing-the-complex-and-tragic-israeli-palestinian-conflict

  Siyonist İsrail’in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne yönelik saldırılarında 12 bin tondan fazla patlayıcı kullandığı, bunun da yaklaşık bir atom bombasının gücüne eşit olduğu duyuruldu.
 

Gazze'deki hükümetin medya ofisinden İsrail'in saldırılarına ilişkin açıklama yapıldı.

Açıklamaya göre, çocuk katili Siyonist rejim 7 Ekim'den bu yana Gazze'ye 12 bin tondan fazla patlayıcıyla saldırı düzenledi, kilometrekare başına yaklaşık 33 ton patlayıcı düştü.

Gazze'ye düşen toplam patlayıcının gücüne dikkat çekilen açıklamada, Siyonist İsrail'in Gazze'de şu ana kadar kullandığı patlayıcı miktarının neredeyse ABD'nin 2. Dünya Savaşı'nda Japonya'nın Hiroşima kentine attığı atom bombasının gücüne eşdeğer olduğu vurgulandı.

Açıklamada, Gazze Şeridi'ndeki konutların yarısına denk gelen 183 binden fazla konutun zarar gördüğü, bunlardan 28 bininin tamamen yıkıldığı veya oturulamaz durumda olduğu aktarıldı.

Siyonist rejimin saldırıları sonucu hayatını kaybedenlere dair ise 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'nde 2 bin 360'ı çocuk, 1421'i kadın olmak üzere 5 bin 791 kişinin şehit olduğu, 16 bin 297 kişinin yaralandığı bilgisi verildi.

Açıklamaya göre ayrıca 18 gündür devam eden saldırılarda İsrail, Gazze'de 644 aileden çoğu kadın ve çocuk 4 bin 292 kişiyi şehit etti.

Siyonist rejimin saldırıları nedeniyle Gazze Şeridi'ndeki her 100 kişiden biri şehit oldu veya yaralandı.

Açıklamaya göre, Siyonist rejimin saldırıları nedeniyle 75 kamu kurumu ve onlarca hizmet tesisi ağır hasar aldı.

İbadethanelerin de hedef alındığına işaret edilen açıklamada, "Saldırılarda, 35 cami tamamen yıkıldı, 3 kilisede ağır hasar meydana geldi." ifadesi kullanıldı.

Siyonist İsrail'in saldırılarında fosfor bombası gibi uluslararası yasaklı mühimmat kullandığı belirtilen açıklamada, "hayatını kaybedenlerin vücudunda yanıklar ve uzuvlarında erimelere rastlandığı" vurgulandı.

Açıklamada, ismi verilmeden bazı Batılı medya kuruluşlarının Siyonist İsrail'den taraf olmaları kınanırken, bu kuruluşların "Gazze'de çocuk, kadın, yaşlı ve sivillerden oluşan mağdurların karşısında celladın yanında yer aldığı" belirtildi.

Gazze Şeridi'ne yönelik yardımların önemine işaret edilen açıklamada, Refah Sınır Kapısı'nın sürekli açık tutulması gerektiği, yardım ve yakıt girişinin engellenmemesinin yanı sıra yaralıların Gazze dışında tedavi almasına imkan sağlanması çağrısı yapıldı.

Açıklamaya göre ayrıca, Gazze Şeridi'nin nüfusunun yüzde 70'ine tekabül eden 1 milyon 400 bin yerinden edilen kişi, 100'ü Gazze kenti ve Gazze'nin kuzeyinde olmak üzere 222 barınma merkezine sığındı.

Öte yandan Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA), Siyonist İsrail saldırıları nedeniyle abluka altındaki Gazze Şeridi'nde 600 bin kişinin yerinden edildiğini duyurdu.

UNRWA "Doğu Kudüs dahil Gazze Şeridi ve Batı Şeria'daki Durum: Savaşta 17 Gün" adıyla bir rapor yayımladı.

Raporda, 7 Ekim'den bu yana devam eden Siyonist İsrail saldırılarının ardından Gazze'de 600 bin kişi yerinden edildiği, bu kişilerin UNRWA'ya ait 150 sığınakta barındığı aktarıldı.

Son 24 saatte 10 bin kişinin daha yerinden edildiği kaydedilen açıklamaya göre, Gazze'nin orta kesiminin yanı sıra Han Yunus ve Refah bölgelerinde yaklaşık 430 bin Filistinli yerinden edildi.

Gazze'ye 21 Ekim'den bu yana 54 tır yardım ulaştırıldığı, yardım tırlarında gıda, su ve ilacın olduğu ancak yakıt sağlanamadığı bilgisine yer verilen raporda, yakıt temin edilemediği takdirde UNRWA'nın yakıtının "2 gün sonra tükeneceği" uyarısı yapıldı.

BM Genel Sekreteri Guterres, İsrail'in saldırılarına tepki gösterdi. Guterres,'Hamas'ın İsrail'e saldırılarının durup dururken başlamadığını belirtti. Guterres, "Filistin halkı 56 yıldır boğucu bir işgale maruz kalıyor' dedi.


Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres, Hamas'ın İsrail'e saldırılarının durup dururken başlamadığını belirtti. Guterres, "Filistin halkı 56 yıldır boğucu bir işgale maruz kalıyor. Topraklarının sürekli olarak yerleşim yerleri tarafından yutulduğunu, ekonomilerinin tıkandığını, insanlarının yerinden edildiğini ve evlerinin yıkıldığını gördüler. İçinde bulundukları zor duruma siyasi bir çözüm bulma umutları yok oluyor” dedi. 

İSRAİL'DEN GUTERRES'E TEPKİ
İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen ve İsrail’in BM Daimi Temsilcisi Gilad Erdan, Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırılarının durup dururken başlamadığının kabul edilmesi gerektiğini vurgulayan  Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres'e tepki gösterdi.  
 

İsrail-Filistin arasındaki çatışmaları ele almak üzere toplanan BM Güvenlik Konseyi’nde BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırılarının durup dururken başlamadığını ifade etmesine İsrail tepki gösterdi. İsrail Dışişleri Bakanı Eli Cohen, "Genel Sekreter, hangi dünyada yaşıyorsunuz? Kesinlikle burası bizim dünyamız değil” ifadelerini kullandı.

Cohen ayrıca sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “BM Genel Sekreteri ile görüşmeyeceğim. 7 Ekim katliamından sonra dengeli bir yaklaşıma yer kalmadı. Hamas gezegenden silinmeli” dedi.

Çarşamba, 25 Ekim 2023 07:56

Kafkasya’da İşbirliği zamani

İran’daki ‘Güney Kafkasya’da Kalıcı Barış ve İstikrarın Tesisine Yönelik Bölgesel İşbirliği Platformu’ toplantısında ortaklığı geliştirme kararlılığı vurgulandı. Anlaşmazlıkların barışçıl yolla çözülmesi ve komşu ülkelerin toprak bütünlüğüne saygı çağrısı yapıldı.


Türkiye, İran, Rusya, Azerbaycan ve Ermenistan Dışişleri Bakanları 3+3 mekanizması kapsamında Tahran’da bir araya geldi. 5’li görüşmenin yanı sıra Bakanlar arasında ikili temaslar sağlandı. Aynı zamanda konuk ülkelerin dışişleri bakanları İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi tarafından ayrı ayrı kabul edildi. Reisi bu görüşmelerde İran’ın bölge ülkelerin toprak bütünlüğünü kendi toprak bütünlüğü olarak gördüklerini vurguladı. Dışarıdan müdahalenin bölgesel barış ve istikrara zarar verdiği değerlendirmesinde bulunan Reisi, İsrail ve onun zulümlerine destek veren ABD’nin bölge ülkelerinin gerçek dostu olmayacağını kaydetti. Ardından İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan kameralar karşısına geçti. “Gerçekleştirdiğimiz zirvenin sloganı ‘Güney Kafkasya’da barış, işbirliği ve kalkınma zamanıdır.’” diyen Abdullahiyan, Azerbaycan ile Nahçıvan’ı birbirine bağlayacak yolun İran’dan geçmesi için Bakü ile el sıkıştıklarını hatırlattı.

AZERBAYCAN VE NAHÇIVAN İRAN’DAN BAĞLANACAK
Yaklaşık 3 ay önce Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Bakü’de yaptığı görüşmeyi hatırlatan Abdullahiyan, “Aliyev, Güney Kafkasya’nın sınırlarını ve jeopolitiğini değiştirmeye niyetlerinin olmadığını söyledi. Ayrıca Zengezur’un ulaşım güzergahına ilişkin olarak iki ülke arasında İran’dan Nahçıvan’a kadar bir koridorun oluşturulması kararlaştırıldı. Bu projenin hayata geçirilmesi için iki ülkenin ilgili şirketleri ve uzman bakanlıkları çalışıyor.” dedi. Güney Kafkasya’da istikrarlı barış ve güvenliğe en kısa sürede tanık olmayı umdukları bir platform sağlandığını ifade eden Abdullahiyan, “Ermenistan’ın, Azerbaycan’ın Karabağ üzerindeki egemenliğini tanıması ve Azerbaycan’ın Karabağ’da yaşayan Ermenilerin güvenliğinin sağlanmasını ve korunmasını ana sorumluluk olarak ilan etmesi, olumlu bir adımdır. Bu zirve sonrası Güney Kafkasya’da artık zorbalık dilinin olmayacağını umut ediyorum. Türkiye’de yapılacak toplantının ardından bu toplantıları Bakü ve Erivan’da yapmak istiyoruz.” değerlendirmesi yaptı.

 
 

‘BARIŞ SÜRECİNE İVME KAZANDIRACAK’
Türk Dışişleri Bakanlığı, 5’li toplantıya dair yazılı bir açıklama yaptı. Açıklamada, “Bakanımız toplantıda Türkiye’nin kalıcı barışın sağlanması için bölgesel sorunları diyalog yoluyla çözmekten yana olduğunu, bu oluşumun (3+3) bölge ülkelerinin kendi sorunlarını kendilerinin çözebileceğini uluslararası topluma göstermesi açısından da önem taşıdığını, bölgede işbirliği ve dostluğun önündeki engellerin kalkmasının memnuniyet verici olduğunu, bölgesel huzur ve istikrarın yolunun Azerbaycan-Ermenistan arasında imzalanacak kapsamlı bir barış anlaşmasından geçtiğini, bölgesel ulaştırma bağlantılarının açılmasının normalleşme ve barış süreçlerine ivme kazandıracağını vurguladı.” denildi.

ANLAŞMAZLIKLAR ADIM ADIM ÇÖZÜLÜYOR
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da toplantı sonrası gazetecilere değerlendirmeler yaptı. Bakü ve Erivan’ın Karabağ’ın Azerbaycan’a ait olduğu konusunda hemfikir olduğunu dile getiren Lavrov, “Çözülmemiş asıl sorun da buydu. İhtilaf büyük ölçüde çözüldü.” diye konuştu. Lavrov, geriye, bir barış anlaşması hazırlanması, sınırların çizilmesi ve hiçbir engel olmaksızın ulaşım bağlantılarının sağlanması başta olmak üzere ilişkileri tamamen normalleştirmeye yönelik pratik adımların kaldığını kaydetti. Rus Dışişleri Bakanı Lavrov bu açıklamalarının yanı sıra İsrail-Filistin meselesine çözüm için Türkiye’nin gündeme getirdiği garantörlük önerisi hakkında da konuştu. Türk mevkidaşı Hakan Fidan’dan bu konuyu somutlaştırmasını istediğini bildirdi.

 

ZİRVEDE KABUL EDİLEN 9 MADDELİK BİLDİRİ
Bildiriye göre;

 Görüşmelerde, bölgede güven ve işbirliği ortamının genişletilmesi ve güçlendirilmesi amacıyla “3+3” bölgesel mekanizmasının düzenli toplantılarının devam ettirilmesi değerlendirildi.
 Alınan karar ile bir sonraki “Güney Kafkasya’da Kalıcı Barış ve İstikrarın Tesisine Yönelik Bölgesel İşbirliği Platformu” toplantısının diplomatik kanallar aracılığıyla koordine edilecek bir tarihte, Türkiye’de yapılması konusunda mutabakata varıldı.
 Anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözümlenmesine, siyasi bağımsızlığa, toprak bütünlüğüne, belirlenmiş sınırların dokunulmazlığına, tehdit veya kuvvete başvurmanın engellemesi ile insan haklarına saygı konularına vurgu yapıldı.

 
 
 Karşılıklı güvenin, ulusların refahının ve bölgenin istikrarının güçlendirilmesinde ekonomik işbirliğinin olumlu rolünün vurgulandı.
 Eğitim, bilim, turizm, kültür ve spor alanlarında kültürel işbirliğinin ve ortak projelerin uygulanmasının önemine değinildi.
 Bölgede istikrarlı barışın ve ekonomik kalkınmanın sağlanması amacıyla ikili ve çok taraflı istişare ve etkileşimlerin güçlendirilmesi yönünde karar verildi
 Bölgedeki tüm ülkeler arasındaki ilişkilerin normalleşmesi ve gelişmesi yönündeki mevcut süreçler memnuniyetle karşılandı.
 Toplantının sonuçları olumlu olarak değerlendirilmekte ve sonraki toplantılar Gürcistan’ın eşit katılımına açıktır
 Toplantıda, Gazze’deki durum da görüşüldü, masum sivillerin hedef alınmasına derhal son verilmesi gerektiği vurgulandı.

 İddiaya göre İsrail 1967’de işgal edip 1982’de bıraktığı Sina Yarımadası’nın kuzeyindeki “Yamit” adlı yerleşim merkezinin Filistinlilere tahsis edilmesini öneriyor. İsrail burayı terk ederken yıkmıştı. Katar’dan istenilen şey ise finansman. İsrail her seferinde Gazze’de binlerce binayı yıkar, Katar yeniden inşa için kesenin ağzını açar. Böylece İsrail’in cebinden bir kuruş çıkmaz.


Holokost’tan kurtulan Dr. Gabor Mate ailesinin katledildiği Auschwitz'in dikenli tellerinin güçlü bir orduyla korunan bir Yahudi devletinin sınırlarıyla değişmesinin hayalini kuruyordu. İntifada sırasında Batı Şeria’ya gittikten sonra hayalinin Filistinli nüfusa kâbus yaşattırmadan ve onları sürmeden olamayacağını anladı. Bunu itiraf ederken artık idealist bir Siyonist değil hakikatin tanığıydı. Auschwitz'in dikenli telleri Filistinlileri insanlıktan çıkartan duvarlara ve bariyerlere dönüştü.
İsrailli kurucu liderlerin içinden çıktığı Haganah, İrgun ve Stern gibi örgütlerin terör eylemleriyle başlayıp 1948’den itibaren kurumsallaşan işgal ve göçertme siyaseti kesintisiz devam ediyor. Yahudiler 1948’i İsrail’in doğuşu ve yeniden diriliş yılı olarak kutlarken Filistinliler Nekbe’nin (Büyük Felaket) yasını tutuyor. Sürgün, katliam, gasp, mülksüzleştirme, abluka, tecrit, hayat damarlarını kurutma, hapis, kötü muamele ve apartheid uygulamalarıyla zamana yayılmış ya da ağır çekimde ilerleyen bir soykırım yaşıyor. 7 Ekim 2023’te Hamas’ın düşmanına dönüştüğü bir zaman kesiti, İsrail’in 75 yıllık suç sicilini temize çekmek ve etnik temizlikte yeni bir sayfa açmak için kullanılıyor. “Hamas eşittir IŞİD” diyen bir propagandayla İsrail-Filistin sorununun tarihsel bağlamlarını iptal eden yeni bir anlatı inşa ediliyor. Bunun Gazze için düşünülen “nihai çözümü” mümkün kılacağı düşünülüyor.
7 Ekim’deki kanlı kesit, İsrail’e desteğini fazla açık edemeyen ‘utangaç’ ve ‘çekingen’ tayfanın dilinin çözülmesine yaradı. Hamas’ın dünyası Filistin davasına gönül vermiş farklı din, inanç ve görüşten pek çok insanın katılabileceği bir gelecek değil. En önemli destekçisi Hizbullah bile Hamas’ın ait olduğu Müslüman Kardeşler çizgisindeki örgütlerle Suriye’de yıllardır çatışıyor. Filistin Hamas’tan ibaret de değil. Hamas’ın yerinde seküler ya da solcu bir örgüt olsa da Filistinlilerin “terör” ile ilişkilendirildiği durum değişmeyecek. İsrail’in varlığını kabul edinceye dek Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) de terör örgütü muamelesi gördü. Elbette Filistin davasında bayrağın sol-seküler hareketlerden İslamcılara geçmesi İsrail’in uluslararası alandaki sıkışmışlığını hafifletti. Aşırı güç kullanımında İsrail’in ayağına dolanan ipler çözüldü. Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) örneğinde olduğu gibi işgale karşı direndiği sürece herhangi bir Filistinli oluşumun ‘terör örgütü’ muamelesi görmeme şansı yok. Burada durup “Sahi Hamas’ın yükselişinde İsrail’in rolü neydi” diye tekrar tozlu raflara dalabilirsiniz. 1980’lerde Gazze’de “askeri vali” olarak görev yapmış emekli Tuğgeneral Yitzhak Segev’in FKÖ ve El Fetih’i dengelemek için camilere para dağıttıklarına ve Hamas’ı kendi elleriyle yarattıklarına dair sözlerini hatırlayabilirsiniz. Ya da o vakitler Gazze’de dini işlerden sorumlu yetkili Avner Cohen’in "Büyük bir üzüntüyle belirtmeliyim ki Hamas İsrail'in eseridir" sözlerini. İşgal altındaki toprakları bölme ve Filistin davasını parçalama stratejisinin bir parçasıydı bu. Fakat intifada yıllarıyla birlikte köprülerin altından çok kan aktı. Şimdi direnişin bambaşka bir yüzü var. Cohen daha sonra yönetime rapor yazıp “Yeni gerçeklik yüzümüze sıçramadan canavarı parçalamanın yollarını bulmaya odaklanın” diye tavsiyede bulunuyor. İsrail’in bulduğu yol, Hamas’ı Gazze’ye hapsedip bütün bölgeye demir parmaklıklar geçirmek oldu.
Filistin davası her şeyiyle kendine özgü unsurlar barındırıyor. Çelişki ve açmazlarla dolu sayfalarına rağmen Filistin insanların canları, malları, kariyerleri ve unvanları pahasına el vermekten kendini alamadığı bir dava. Tuttuğu eli yakan bir dava!
İşgale karşı sivillere yöneldiğinde kınanmayı hak eden direnişin şiddetini, sürekli katliamlar yapan ve terör icra eden bir devletin sistematik saldırganlığına eşitleyenlerin vicdanları hakkaniyete değil başka bir şeye hizmet ediyor: Her türlü suç karşısında İsrail’i dokunulmaz kılan mekanizmaya. Bu mekanizma küresel çapta medya organlarından hükümetler ve parlamentolara, üniversite ve araştırma kuruluşlarından devasa şirketlere uzanan çok güçlü bir yığınağa sahipken öteki mahallede kendini “mazlum” olarak konumlandıranların teveccühüne kalmış da değil. Her platformda insanların yüzüne çarpılan “İsrail’in kendini savunma hakkı” söylemi kendilerine ölme hakkından gayri hak tanınmayan Filistinliler lehine bütün sesleri susturmaya kadir. İnsanları topyekûn cezalandıran gaddarca bir savaşa karşı ateşkes çağrısı yapmak bile yersiz bulunuyor. “Bunun zamanı mı, İsrail daha öldürme ve yok etme hakkını sonuna kadar kullanamadı ki!”
Eski Başbakan Naftali Bennett elektrik, su, yakıt ve gıdadan mahrum bırakılan Filistinlilerin insani durumuna dair üç soru soran Sky News muhabirini azarlıyor: "Bana cidden siviller hakkında soru sormaya devam mı ediyorsun? Senin sorunun ne? Nazilerle savaşıyoruz. Düşmanlarıma elektrik veya su vermeyeceğim."
Savunma Bakanı Yoav Gallant’nin dediği gibi “İsrail insansı hayvanlarla savaşıyor.” Amerikalı Senatör Lindsay Graham da buna kutsiyet katıyor: “Dini bir savaşın içindeyiz. Ve özür dilemeden İsrail’in yanındayım.” Kongre’de Gazze’de taş üstünde taş bırakılmasın diye hazineyi boşaltmaya hazır senatörden geçilmiyor.
Bu fırtınada Filistin’e düşen bir kez daha yok olmaktır. 7 Ekim 2023 kesiti çoktan “İkinci Nekbe” için reddedilemez bir gerekçeye dönüştürüldü. Filistin’in Kristal Gecesi (Kristallnacht) sanki.
İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog “Sorumlu olan orada yaşayan bütün bir ulustur. Sivillerin olaya dahil olmadığı söylemi doğru değil. Ayaklanabilirlerdi. Bir darbeyle Gazze'yi ele geçiren o şeytani rejime karşı savaşabilirlerdi" diyerek etnik temizliğin mantıki çerçevesini koydu.
İsrail ordusu da Gazze’nin kuzeyinde yaşayanlara güneye gitmeleri için 24 saat süre verdi. BM’ye göre 1,1 milyon insanın yerinden edilmesi ciddi trajedilere yol açmadan mümkün değil. Tahliye ültimatomu BM kurumları, okullar, sağlık merkezleri, klinikler ve sığınakların boşaltılmasını da içeriyor. Kaçacak yer yok.
Fakat İsrail’in asıl planı Filistinlileri Gazze Şeridi’nden Mısır’a itmek. “Refah Kapısı” ismiyle müsemma olacak. Bir ara “Mısır Gazze’yi ilhak etse de kurtulsak” diye akıl yürütenler de vardı. Şimdi Filistinlileri kemiksiz Mısır’a teslim etmeyi düşlüyorlar. Eski Dışişleri Bakan Yardımcısı ve Başbakan Benyamin Netanyahu’nun dış politika danışmanı Danny Ayalon, Gazze’deki insanlardan ne istediklerini El Cezire yayınında dürüstçe izah etti:
"Bu çok iyi düşünülmüş (bir plan). Bu, onlara ‘Sahillere gidin, boğulun’ dediğimiz bir şey değil. Tanrı korusun. Sina çölünde sonsuz bir alan var. Fikir, bizim ve uluslararası toplumun yiyecek ve suyun olduğu çadır kentler kuracağımız açık alanlara gitmeleri."
Bunun ilk kez olmadığını belirtip milyonlarca Suriyelinin Türkiye’ye sığınması örneğini veriyor. Dahiyane fikir. Kudüs’ten, Yafa’dan sürdük Gazze’ye, oradan da çöle! Ayalon bunun geçici olacağını savunuyor. Hamas’ın kökünü tünellerden itibaren kazıdıktan sonra Filistinliler Gazze’ye dönebilir! Taş üstünde taş bırakılmayacak Gazze’ye.
Nekbe’de Ayalon’un sattığı türden bir geçiciliğe yer yok. Bugün kuzeyi terk ederken bile yol üzerinde topluca kıyılan Filistinliler kendilerini neyin beklediğini çok iyi biliyor. O yüzden “İkinci Nekbe’ye izin vermeyeceğiz. Bir daha asla” diyorlar.
Birinci Nekbe’de ne olmuştu ki! 15 bin kişi öldürülmüş, 675 yerleşim merkezi yok edilmiş ve 760 bin Filistinli sürülmüştü. Bugün farklı ülkelere dağılmış Filistinlilerin sayısı 6 milyonu buluyor. BM “Bugün yaklaşık 5,9 milyon Filistinli mülteci UNRWA hizmetlerinden yararlanma hakkına sahiptir” diyor. Doğu Kudüs ve Batı Şeria'daki Filistinli nüfusu 3.2 milyon. İsrail’de kalanların sayısı 2 milyon. Gazze Şeridi’nin nüfusu 2.3 milyon. 1948 ve 1967’de yerinden olan hiçbir Filistinli evine dönemedi. Gazze’de hedeflenen de geri dönüşü olmayan bir etnik temizlik. Boşalan Gazze’de sığınak delici bombalarla kıyamet gününden bir sahne bırakmayı kafaya koymuş durumdalar.
Amerikalı gazeteci Seymour Hersh, İsrailli kaynaklara dayanarak, İsrail’in Mısır ve Katar’ı kafasındaki plana ikna etmeye çalıştığını öne sürüyor. İddiaya göre İsrail 1967’de işgal edip 1982’de bıraktığı Sina Yarımadası’nın kuzeyindeki “Yamit” adlı yerleşim merkezinin Filistinlilere tahsis edilmesini öneriyor. İsrail burayı terk ederken yıkmıştı. Katar’dan istenilen şey ise finansman. İsrail her seferinde Gazze’de binlerce binayı yıkar, Katar yeniden inşa için kesenin ağzını açar. Böylece İsrail’in cebinden bir kuruş çıkmaz. 2009, 2012, 2014 örnekleri ortada. Anlaşılan bu sefer Katar’a “Binaları Gazze’ye değil Yamit’e dik” diyorlar. Gazze’yi aç, susuz, elektriksiz, yakıtsız ve ilaçsız bırakmanın amacı hayatı dayanılamaz kılıp insanları göçertmek. Şimdilik “Kuzeyden güneye gidin, bakın oranın suyunu açtık” diyorlar. Muhtemelen ikinci aşamada, “Yallah Sina’ya” diyecekler. Fakat Mısır yönetimi “Gazzeliler yerlerinde kalsın” mesajı veriyor. Mısır’ın önünde Ürdün ve Lübnan örnekleri duruyor. Orta Doğu barışı sağlanmadan Filistinlilerin ihracı sorunu coğrafi olarak genişletiyor. 1970’de Ürdün’de Kara Eylül olayları ya da Lübnan’daki iç savaşın tetiklenmesi ve ardından gelen İsrail işgalleri Filistinlilerle birlikte Filistin sorununu sınırların dışına itmekten kaynaklandı. Ayrıca Müslüman Kardeşleri 2013 darbesiyle başından atan Mısır için on binlerce silahlı kadrosu olan Hamas’a kapılarını açmak çok berbat bir fikir olabilir.
Fakat beri tarafta Gazze’de operasyonun genişlemesi ve derinleşmesi bölgesel savaş riskini de artırıyor. Lübnan sınırında Hizbullah, İsrail’in ordusunun enerjisini bölecek şekilde kontrollü çatışma taktikleri kullanıyor. İki taraftan kayıplar artıyor. Bölgeye iki uçak gemisi gönderip üçüncü taraflara gözdağı veren ABD’nin caydırıcı olma ve savaşı Gazze ile sınırlama çabasına karşın İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron aracılığıyla durumun bu şekilde devam etmesi halinde çatışmaların yayılacağı uyarısını iletti. Bağdat, Beyrut ve Şam’ı turlayan İran Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan da “direniş güçlerinin bütün seçenekleri masada tuttuğu” bilgisini paylaştı. Bazıları ABD’nin İsrail’i dizginleme çabasına bazıları sivil ve askeri kanat arasındaki bölünmeye işaret ediyor. İsrail ordusunda kara harekâtının olası feci sonuçlarına dair kaygıların öne çıktığı, bu yüzden hareket emrinin geciktiği aktarılıyor.
Gazze’de haftalarca ateş altında kalmış bir gazeteci olarak Filistinlilerin direnme iradesinin hafife alınmaması gerektiğini söylemek istiyorum. “Falan güç, falan ülke bizimleyse…” diye bir hesabı olmayan Filistinliler. İsrail kendi içinde aşırı sağ ve dinci zehirlenme yaşarken bu gerçeği kaçırdı. İsrail 7 Ekim 2023 parantezini kendi içinde kolayca kapatamayabilir.

Fehim Taştekin

 Firavun ve tarihin firavunları sonunda boğuldular ve hepsi helak oldular ve görünen o ki, tüm Siyonistlerin Müslüman milletlerin eliyle yok edileceği ve yeryüzünün onların varlığından temizleneceği gün çok uzak değil. Bu hikâye yarım kalmamalı ve kalmayacaktır.


Keyhan Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Şeriatmedari, kaleme aldığı makalesinde şunları yazdı:
1- Siyonistlerin özelliklerine ve davranışlarına kısaca bakıldığında, onların iddia ettiklerinin aksine Hz. Musa'nın takipçisi olmadıkları gibi aynı zamanda o peygamberin öğretilerinin tam tersi oldukları, onların eylem ve davranışlarının, Musa Peygamber zamanında Mısır'ın zorba ve kan döken kralı Firavun ‘un eylem ve davranışlarıyla tamamen örtüştüğü açıkça görülmektedir. Bu nedenle Siyonistlerle Yahudiler arasında bir fark olduğu bilinmelidir.
Mesela Kuran'ın yanı sıra Tevrat'ta da Firavun ‘un çocuk katili olduğu belirtiliyor. Kur’an’ın birçok suresinde Firavun ‘un bu korkunç cinayetinden bahsedilmektedir.
Örneğin A’raf Suresi’nin 141. Ayetinde şöyle buyurulmaktadır: “Hani Firavun ‘un adamlarından sizi kurtarmıştık. Onlar sizlere işkencenin en kötüsünü yapıyorlardı; oğullarınızı öldürüyorlar, kızlarınızı sağ bırakıyorlardı. İşte bunda rabbinizden büyük bir imtihan vardır.”
Tevrat'ta da Firavun ‘un çocukları öldürmesi aynı bu şekilde açıkça vurgulanmaktadır.
2- Çocukları öldürmek her zaman Siyonistlerin (Yahudilerin değil) suç teşkil eden davranışlarından biri olmuştur.
Mevcut belgelere göre Siyonistler, sahte İsrail devletinin kuruluşundan bu yana bu korkunç suç ve cinayeti, Kana, Sabra ve Şatilla'da ve geçtiğimiz günlerde mazlum Gazze halkına yönelik gerçekleştirdiği alçakça saldırılarda defalarca işlemiştir.
Şunu da belirtmek gerekir ki, bahsedeceğimiz nedenden dolayı Firavun sadece erkek çocuklarını öldürmüş, kız çocukları ve kadınlarla işi olmamıştır. Ancak Siyonistler kız ve erkek bütün çocukları ve tüm kadınları katletmiş, yani cinayet ve kan dökme konusunda kana susamış cani Firavun’un üstüne çıkmıştır.
3- Kâhinler, Firavun zamanında, onun zulmünü ortadan kaldıracak, köleleştirdiği mazlum halkı onun kanlı pençesinden kurtaracak bir erkek çoğunun (Hz. Musa a.s) dünyaya geleceğini haber vermişlerdi. Siyonistler de benzer bir hedefle ve Firavun ‘la aynı doğrultuda çocukları katletmektedir. Bu birçok örnekten sadece birkaçından bahsedecek olursak son Aksa Tufanında yaşanan çocuk ve kadın katliamına değinebiliriz.
Siyonist rejimin Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir’in şu açıklamasına dikkat edin. Batılı gazetecilerden biri, el Mamadani hastanesinin bombalanmasında çok sayıda çocuğun öldürüldüğünü söyleyerek ona itiraz ettiğinde, ona şöyle diyor: “Bu çocuklar daha sonra terörist güçlere (!) Hamas için canlarını feda edecek savaşçılara dönüşecekler!” Bu tam da Firavun'un Mısırlı çocukları katletmesinde izlediği hedefin aynısıdır!
4- Slogan ya da abartı olmaksızın sadece eldeki delil ve belgelere dayanarak, çocuk katili ve cani Siyonist rejimin o kirli ömrünün sona geldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Aksa Tufanı Operasyonu, Siyonist rejimi yere seren ağır ve yıkıcı bir darbedir ve İnkılap Rehberi İmam Hamanei’nin de ifade ettiği gibi, "Gaspçı Siyonist rejim hem askeri hem de istihbarat açısından telafi edilemez bir yenilgi almıştır.”
Şunu da söylemek gerekir ki, bundan birkaç yıl önce Siyonist rejimin o dönemki başbakanı Naftali Benet, işgal altındaki Filistin'de yaşayan Siyonistlere hitaben yazdığı 53 sayfalık mektubunda İsrail hükümetinin(!) 7 yıl içinde düşeceğini açıkça belirtmişti.
5- Siyonist rejimin kesin olarak yıkılacağına işaret eden birçok delil arasında, ABD ve Avrupa hükümetlerinin liderlerinin endişe ve kafa karışıklığına da değinebiliriz. Son birkaç günde onlardan birçoğu hemen işgal altındaki Filistin'e gidip, gaspçı İsrail'e mali, siyasi ve silah desteklerini vurguladılar! Bu durum, Vahşi Batı'nın 40 yıl önceki durumu ile bugün karşı karşıya olduğu koşullar karşılaştırıldığında, Amerika ve Batılı hükümetlerin iniş ve gerileme eğrisi üzerinde hızlı hareket ettiğini açıkça göstermektedir. Burada sadece bir örnekten bahsedeceğiz. Okuyun ve karşılaştırın!
6- 1962 yılı ekim ayında (61 yıl önce), Eski Sovyetler Birliği orta menzilli balistik füzelerini Küba'ya konuşlandırdı. Bu eylemi Amerika’nın topraklarına yönelik bir tehdit olarak gören dönemin ABD hükümeti, Sovyetler Birliği'ne füzeleri toplaması gerektiği konusunda ültimatom verdi ve o zamanın süper gücü olan eski Sovyetler Birliği, ABD’nin tehdidine teslim oldu ve...
Şimdi Amerika'nın o günkü durumuyla bugünkü durumunu karşılaştırın. ABD, o günün ikinci süper gücünü bir ültimatomla geri çekilmeye zorladı ama bugün Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya vs... hepsi direniş güçlerinden sadece biri olan Hamas'a karşı savaşmak ve onları tehdit etmek için tüm güçleriyle sıraya girmiş durumda ve hiçbir şey yapmıyorlar. Bu arada ABD Başkanı Joe Biden'ın açıklamaları diğerlerinden daha komik!
Şu noktayı da belirtmek gerekir ki Firavun ve firavunun takipçileri sonunda boğuldular ve hepsi helak oldular ve görünen o ki, tüm Siyonistlerin Müslüman milletlerin eliyle yok edileceği ve yeryüzünün onların varlığından temizleneceği gün çok uzak değildir. Bu hikâye yarım kalmamalı ve kalmayacaktır.

Hüseyin Şeriatmedari