
کارگر
İmam Hamanei’den ABD’nin Irak’taki Varlığı ve Suriye Hakkında Açıklama
İslam İnkılabı Lideri İmam Hamanei, Irak Başbakanı ile yaptığı görüşmede Haşdi Şabi'nin daha fazla güçlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
İslam İnkılabı Lideri İmam Hamanei, resmi ziyaret için Tahran'da bulunan Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani’yi kabul etti.
İmam Hamanei, görüşmede İran ve Irak halklarının tarihsel, kültürel ve dini bağlarına vurgu yaparak, bu bağların iki ülke arasındaki işbirliğinin temel dayanağı olduğunu belirtti. Irak’ta istikrarın ve güvenliğin sağlanmasının, bölge barışını doğrudan etkileyen önemli bir faktör olduğunu ifade etti.
ABD'nin Irak'taki varlığını eleştiren İmam Hamanei, ''Kanıtlar Amerikalıların Irak'taki varlığını genişletmeye çalıştıklarını gösteriyor. ABD işgaline karşı durulmalı.'' dedi.
İslam İnkılabı Lideri, Amerikan işgal güçlerinin Irak'taki varlığının yasa dışı olduğunu ifade ederek, bunun Irak halkının ve Bağdat hükümetinin çıkarlarına aykırı olduğunu söyledi.
İmam Hamanei, Irak'ta gönüllü halktan oluşan Haşdi Şabi birliğinin daha fazla güçlendirilmesi gerektiğini vurguladı.
Bölgedeki gelişmelere ve özellikle Suriye'deki duruma da değinen İmam Hamanei, ''Bu gelişmelerde yabancı hükümetlerin rolü açıkça ortadadır.'' diye konuştu.
Sudani'den İran'a Teşekkür
Irak Başbakanı Muhammed Şiya el-Sudani ise İran’ın Irak’a verdiği desteklerden dolayı teşekkür etti ve iki ülkenin ortak çıkarları doğrultusunda işbirliğini derinleştirme konusundaki kararlılığını dile getirdi.
İsrail Kana Doymuyor! Çadırları Hedef Aldı
Siyonist İsrail ordusunun Han Yunus’a düzenlediği saldırıda siviller hedef alındı. Çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 19 kişi şehit olurken, bölgede yaralılar için acil yardım çağrısı yapıldı.
El-Mevasi bölgesinde, sivillerin sığındığı çadırları hedef alan saldırılar, kadın ve çocukların da aralarında bulunduğu onlarca kişinin şehadetiyle sonuçlandı. Görgü tanıkları, saldırıların bölgede büyük bir yıkıma yol açtığını ve sivillerin ağır bedeller ödediğini ifade etti.
Şehit olanların naaşları, Han Yunus’taki Nasır Hastanesi’ne götürülürken, hastane yetkilileri ölü sayısının artabileceğini belirtti. Sağlık kaynakları, saldırının ardından bölgede çok sayıda yaralının bulunduğunu ve acil yardım çağrısında bulunduklarını bildirdi.
Öte yandan Filistin resmi ajansı WAFA'nın haberine göre, sağlık yetkilileri, katil İsrail'in Gazze şehrinin güneydoğusundaki Ez-Zeytun Mahallesi'nde Bergut ailesine ait eve düzenlediği hava saldırısında beş kişinin şehit olduğunu, çok sayıda kişinin yaralandığını açıkladı.
Sağlık yetkilileri, İsrail'in Deyr el-Belah kentinde bir apartman dairesini hedef alması sonucu da bir kişinin şehit olduğunu, çok sayıda kişinin yaralandığını ifade etti.
Dünyanın Gözü Önünde Gazze'de İnsanlık Ölüyor
Siyonist rejimin Gazze'deki hastanelere karşı yürüttüğü savaş ve bunun felaket boyutundaki sonuçlarına yönelik uluslararası uyarılar devam ederken, Gazze'deki tıbbi kaynaklar yalnızca son 72 saatte yaklaşık 200 sivilin şehit olduğunu ve Endonezya Hastanesi'nin de hizmet dışı kaldığını açıkladı.
Siyonistlerin Gazze'deki Kadın ve Çocuklara Yönelik Vahşeti Sürüyor
Tıbbi kaynaklar el-Cezire'ye verdiği demeçte, yalnızca cumartesi günü Gazze'de 66 kişinin şehit olduğunu ve bunların çoğunun her zamanki gibi kadın ve çocuklardan oluştuğunu bildirdi. El-Cezire muhabiri, sivil savunma ekiplerinin enkaz altında kalanları aramaya devam ettiğini ve ambulans ekiplerinin Gazze şehir merkezindeki yaralıları el-Ma'medani Hastanesi'ne taşıdığını, birçoğunun durumunun ağır olduğunu belirtti.
Yerel kaynaklar geçtiğimiz gün, işgalci rejime ait savaş uçaklarının Gazze şehrindeki Sultan Kadim Camii'nin yanında bulunan bir evi bombaladığını ve ayrıca bu şehrin doğusundaki Tuffah Mahallesi'ni hedef aldığını, bunun sonucunda birçok sivilin şehit olduğunu ve yaralandığını bildirdi.
Gazze Şeridi'nin orta bölgelerinde ise Filistinli medya kaynakları, işgalci ordunun insansız hava araçlarının kuzey el-Mağazi Kampı'ndaki bir klinik üzerine ateş açtığını ve el-Bureyc Kampı'nda bir okulun kapısı önünde bulunan bir sığınmacı çadırına düzenlenen insansız hava aracı saldırısında dört kişinin şehit olduğunu ve birkaç kişinin yaralandığını bildirdi.
El-Cezire muhabirine göre, Siyonist işgal güçleri Gazze şehrindeki el-Ma'medani Hastanesi ve çevresine aydınlatma bombaları atarak özellikle kadınlar ve çocuklar olmak üzere sağlık personeli, hastalar ve yaralılar arasında korku ve panik yarattı.
Endonezya Hastanesi Hizmet Dışı Kaldı / Dr. Ebu Sefiye'nin Durumu Endişe Verici
Öte yandan, Gazze Sağlık Bakanlığı, Gazze'nin kuzeyindeki Endonezya Hastanesi'nin hizmet dışı kaldığını ve artık hastalara ve yaralılara hiçbir hizmet veremediğini bildirdi.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, Gazze'nin kuzeyindeki Kemal Advan Hastanesi'nin hâlâ tamamen hizmet dışı olduğunu ve 27 Aralık'ta tutuklanan bu hastanenin başkanı Dr. Husam Ebu Sefiye'nin sağlığı hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadıklarını açıkladı.
Tedros, Dünya Sağlık Örgütü'nün İsrail'den Dr. Husam Ebu Sefiye'yi serbest bırakmasını talep etmeye devam ettiğini ve hastanelere ve sağlık çalışanlarına yönelik saldırıların durdurulması gerektiğini belirtti.
Bu arada, New York Times gazetesi, Uluslararası Kızılhaç Komitesi'ne atıfta bulunarak, Gazze Şeridi'ndeki yardım ekiplerinin tehlikeli koşullarla karşı karşıya olduğunu ve yeterli ekipman, araç ve yakıt olmadan çalıştığını bildirdi.
Uluslararası Kızılhaç Komitesi, Gazze Şeridi'ndeki yardım görevlilerinin hiçbir imkana sahip olmadığını ve genellikle ağır taş, beton ve metal enkazı altında kalanları ilkel araçlarla çıkarmak zorunda kaldıklarını vurguladı.
Gazze Hastanelerine Karşı İsrail'in Savaşı Hakkında Uluslararası Uyarı
Öte yandan, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk, New York'ta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi önünde yaptığı bir toplantıda, Gazze'deki insani felaketin dünya kamuoyunun gözleri önünde devam ettiğini ve İsrail'in Gazze'de on binlerce Filistinliyi katlederek geniş çaplı yıkım ve zorunlu göçe neden olduğunu söyledi.
Volker Türk, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Ofisi'nin raporuna dayanarak, bu raporun İsrail'in Filistin'deki hastanelere yönelik sistematik saldırılarını belgelediğini ve İsrail'in hastanelere yönelik saldırılarında hava ve kara saldırılarını birleştirdiğini, yaralılar, hastalar ve sağlık çalışanları, doktorlar, hemşireler ve diğer sağlık personelini tutukladığını belirtti.
Birleşmiş Milletler yetkilisi, işgalci rejimin Gazze'deki hastanelere, özellikle de Gazze'nin kuzeyindeki son aktif hastanelerden biri olan Kemal Advan Hastanesi'ne yönelik son saldırılarına değindi. Ayrıca, Filistinlilere yönelik kötü muamele ve işkence iddialarının da bulunduğunu ifade etti. Gazze'deki hastanelerin yıkımı, Filistinlileri temel sağlık hizmeti alma haklarından mahrum bırakırken, en kötüsü, hastanelerin Gazze'de başka gidecek yeri olmayan binlerce sığınmacı için birer barınak haline gelmesidir.
İsrail, Kemal Advan Hastanesi'nin Askeri Amaçlarla Kullanıldığı İddiasına Dair Kanıt Sunmadı
Volker Türk, İsrail işgal rejiminin Gazze'ye karşı yürüttüğü vahşi savaşta 100.000'den fazla Filistinlinin yaralandığını ve birçok yaralının tedavi beklerken hayatını kaybettiğini vurguladı. Tüm bunlar, Gazze'ye yardım girişinin önündeki engellerin artmaya devam ettiği bir dönemde gerçekleşiyor ve insani yardım kuruluşları ile Birleşmiş Milletler, acil tıbbi ekipmanlar dahil olmak üzere insani yardımları Gazze'ye ulaştıramıyor. Filistin Sağlık Bakanlığı'nın istatistiklerine göre, Gazze'de 1050 doktor ve sağlık çalışanı şehit oldu.
Birleşmiş Milletler yetkilisi, İsrail'in Kemal Advan Hastanesi de dahil olmak üzere hastanelerin askeri amaçlarla kullanıldığı iddiasına ilişkin olarak, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Ofisi'nin bu konuda İsrail temsilcisinden mektuplar aldığını ancak İsrail'in iddialarını kanıtlamak için herhangi bir yeterli bilgi sunmadığını ve verdiği bilgilerin tamamen belirsiz ve çelişkili olduğunu söyledi.
Gazze Nüfusunun %7’si Şehit Ya Da Yaralı
Dünya Sağlık Örgütü'nün Filistin topraklarındaki temsilcisi Rick Peeperkorn, Ekim 2023'ten bu yana Gazze nüfusunun yaklaşık %7'sinin hayatını kaybettiğini veya yaralandığını açıkladı. Yaralıların %25'inin ise yaşamlarını değiştiren ağır yaralanmalardan mustarip olduğunu ve acil tıbbi bakıma ihtiyaç duyduğunu belirtti.
Dünya Sağlık Örgütü temsilcisi, Gazze'de 12 binden fazla Filistinlinin, özellikle çocukların, tıbbi tedavi almak için bu bölgenin dışına taşınması gerektiğini vurguladı. Ancak İsrail buna izin vermiyor ve durum bu şekilde devam ederse, bu kişilerin tedavisi 5 ila 10 yıl sürebilir. İsrail, Dünya Sağlık Örgütü'nün hastaların Gazze dışına taşınması ve bu bölgedeki hastanelere tıbbi yardım ve ekipman girişine izin verilmesi taleplerini defalarca reddetti.
Gazze'de Soğuktan Donarak Ölen Bebek Sayısı 7'ye Yükseldi
Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA), soykırımcı İsrail saldırıları altındaki Gazze Şeridi'nde soğuk hava şartları nedeniyle donarak hayatını kaybeden bebek sayısının 7'ye yükseldiğini duyurdu.
UNRWA'nın X hesabından yapılan açıklamada, soğuk hava ve barınak eksikliğinin işgalci İsrail saldırıları altındaki Gazze'de yeni doğanların ölümüne neden olduğu aktarıldı.
Gazze'de 7 bin 700 bebeğin hayatlarının kurtulması için gereken bakımdan yoksun olduğu ifade edilen açıklamada, "bugüne kadar en az 7 bebeğin soğuk nedeniyle donarak öldüğü" belirtildi.
Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) İsrail ordusunun saldırılarıyla Kemal Advan Hastanesi'ni hizmet dışı bırakmasını kınadığı kaydedilen açıklamada, Kemal Advan Hastanesi'ne ve çevresine Ekim 2024'ten bu yana 50 saldırı düzenlediğinin teyit edildiği vurgulandı.
Açıklamada, Kemal Advan Hastanesi Müdürü Husam Ebu Safiye'nin serbest bırakılması çağrısında da bulunuldu.
7 Ekim'de Siyonist Rejimin Yenilgis7 Ekim'de Siyonist Rejimin Yenilgisinin Yeni ve Sarsıcı Boyutları Ortaya Çıktı
Şehab Haber Ajansı'nın aktardığına göre, Siyonist rejimin Kassam Tugayları'nın 7 Ekim 2023'te gerçekleştirdiği operasyonla ilgili en yeni araştırma bilgileri, rejimin bu operasyonda yaşadığı yenilginin boyutlarını ortaya koydu.
Bu bilgilere göre, en az 6.000 direniş unsuru üç ana aşamada işgal altındaki topraklara sızdı. Bu unsurlar, iki taraf arasındaki sınır duvarında ve sınır geçiş noktalarında oluşturulan 114 gedik vasıtasıyla geçiş yaptı.
Deniz kuvvetleri boyutunda ise 40 direniş unsuru 5 tekneyle denizden geçerek işgal altındaki topraklara ulaştı. Bu teknelerden yalnızca ikisi Siyonist rejimin deniz kuvvetleri tarafından tespit edildi.
Üç tekne Zikim sahiline ulaştı ve burada önemli bir operasyon gerçekleştirerek birkaç Siyonist askeri öldürdü veya yaraladı.
Hava boyutunda ise Kassam Tugayları'na ait 8 hava aracı, bu tugay unsurlarını işgal altındaki topraklara taşıdı. Direniş unsurları bu araçlardan Netiv HaAsara üssüne iniş yaparak 21 Siyonisti öldürdü.
Diğer 4 hava aracı da Kfar Azza bölgesine iniş yaptı ve buradaki unsurlar kara yoluyla işgal altındaki topraklara sızan unsurlarla birleşti.
Direniş güçleri bu operasyonda Siyonist rejimin gözetim ve radar sistemlerine büyük zararlar veren 30 insansız hava aracı kullandı.
Füze saldırıları boyutunda ise Gazze Şeridi'nden işgal altındaki toprakların çeşitli bölgelerine 4.500'den fazla füze ve roket atıldı.
Bu araştırmalar, Hamas'ın bu saldırıdaki stratejik hedeflerinin şu şekilde olduğunu gösteriyor: Gazze çevresindeki askeri üsler, Siyonist rejimin hava kuvvetleri üsleri (Nevatim, Ramon, Yelmakhim, Hatsarim ve Tel Nof).
Yemen, İsraillilerin Uykusunu Kaçırıyor: Siyonistlerin Caydırıcı Bir Etki Yaratması Çok Zor
Siyonist rejimin İç Güvenlik Araştırmaları Merkezi, İsraillilerin Tel Aviv'de her gece Yemen füze saldırılarına maruz kaldığını vurgulayarak ‘İsrail'in Yemenlilere karşı caydırıcı bir etki yaratması imkansız olmasa da çok zor’ ifadelerini kullandı.
Tesnim Haber Ajansı’nın haberine göre, İbranice yayın yapan medya, Siyonist ordunun Yemen'in artan füze tehditleriyle baş edemediği yönündeki eleştiriler üzerine, bu rejimin İç Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü bir raporla şunları duyurdu: Yemen'den İsrail'e (işgal altındaki) hemen hemen her gece füzeler atılıyor ve bu, İsraillileri korkutup yormaya yönelik açık bir baskı çerçevesinde yapılan bir girişimidir.
Yemen'den İsrail'e yönelik saldırılar önceden Eilat'ı hedef alırken, şimdi Yemenlilerin teknolojik ilerlemesi sayesinde bu saldırılar Tel Aviv'e ulaştı.
Kaybedecek çok az şeyi olan Yemenlilerle caydırıcılık denklemi oluşturmak imkansız olmasa da son derece zor.
Amerika'nın, Yemen'in Kızıldeniz'den geçen Amerikan gemilerine yönelik operasyonlarını durdurmaya yönelik çabalarının hiçbiri işe yaramadı ve Yemenliler kararlarında bağımsız olup operasyonlara devam ediyor.’
İbranice yayın yapan Yedioth Aharanot gazetesi de bu bağlamda Yemen füzelerinin İsraillilerin günlük yaşamını yerle bir ettiğini ve mallarına büyük zarar verdiğini, İsraillilerin Yemen'den gelecek tehdit korkusundan geceleri uyuyamadıklarını belirtti.
İbranice Ynet internet sitesinden Siyonist askeri analist Ron Ben Yeshai de bu bağlamda İsrail'in Yemen'e verdiği ekonomik ve altyapısal zararın hiçbir zaman Ensarullah hareketinin mevzilerinden geri çekilmesine sebep olmayacağını ve Yemenlilerin 2015'ten bu yana Suudi Arabistan ile yürüttüğü uzun savaşın bunu kanıtladığını belirtti.
Öte yandan İsrail kabinesine ve Siyonist rejim ordusuna İbrani çevrelerden gelen eleştirilerin her geçen gün arttığı bir ortamda Maariv gazetesinin askeri muhabiri "Avi Ashkenazi" bu konuyla ilgili şunları belirtti: Yemen, bir yıldan fazla bir süredir İsrail ekonomisini ciddi şekilde etkiledi ve İsrail, Yemen sorunuyla mücadele edemediğini ve onlarla baş edemediğini gördü.
İsrail güçleri ve istihbarat servisleri, Yemen cephesinden gelen tehditlere karşı oldukça gevşek ve yavaş davrandı ve şimdi iş işten geçtikten sonra Ensarullah'tan bilgi toplamanın peşindeler.’
Şehit Süleymani Direniş Ekseninde Nasıl Bir Rol Oynadı?
İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü’nün Eski Komutanı Genral Kasım Süleymani, Haşdi Şabi Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis ile birlikte 3 Ocak 2020'de ABD tarafında Irak'ın başkenti Bağdat Havalimanı yakınlarında araçlarına düzenlediği roket saldırısında şehit düştü.
Şehit Süleymani'nin, küresel emperyalizm ve Siyonizm'e karşı direniş cephesinin zaferlerinde oynadığı rol oldukça etkili olmuştur. Bu, önce IŞİD terör örgütünün bölgedeki zayıflamasına, ardından ise tamamen yok edilmesine yol açmıştır; Bu, direniş ekseni için büyük ve tarihi bir zafer iken, küresel emperyalizm için acı ve telafi edilemez bir yenilgi olmuştur.
Şehit Kasım Süleymani, sadece için bir askeri komutan değil, aynı zamanda İran İslam Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı "direniş ekseninin" simgesi olmuştur. Şehit General Süleymani, İran'ın İsrail'e karşı savaşan gruplara yardım etme stratejisini başarılı bir şekilde takip etmiş ve her gün bu yolda yeni adımlar atmıştır.
1998'de Kudüs Gücü'nün komutanı olan Şehit Süleymani, bölgedeki politikaların belirlenmesinde etkili ve önemli rol oynadı.
Şehit Kasım Süleymani, sadece için bir askeri komutan değil, aynı zamanda İran İslam Cumhuriyeti’nin temellerinin atıldığı "direniş ekseninin" simgesi olmuştur.
Batı'nın komplosu ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin finansal desteği nedeniyle IŞİD ve El Nusra gibi tekfirci terör örgütleri oluşurken General Kasım Süleymani, Irak ve Suriye'deki bu tehditlerle mücadele etme misyonuna başladı. Şehit Süleymani ve Kudüs Gücü’nün diğer kuvvetleri Suriye ve Irak hükümetlerinin resmi talebiyle bu iki ülkeye giderek, Şam ve Bağdat'ın düşmesini engellediler.
Düşmanların Suriye'nin düşmesini istemelerinin ana sebeplerinden biri, belki İran ile Hizbullah arasındaki bağlantıyı kesmekti. Ancak, IŞİD'in yenilmesi ve Kudüs Gücü’nün Suriye ve Irak'taki önemli rolüyle birlikte “Direniş Ekseni” olarak bilinen sağlam bir halkalar zinciri oluştu ve İran, Irak, Suriye, Lübnan ve Filistin arasındaki bağları güçlendirdi.
Şehit General Kasım Süleymani, yalnızca Direniş Ekseni'nde değil, diplomatik alanda ve Direniş Ekseni dışında da önemli bir rol üstlenmiştir.
Bugün Direniş Ekseni'nin İran'dan Irak, Suriye, Lübnan, Yemen ve Filistin'e kadar olan saha birliği ve koordinasyonu, Şehit Süleymani'nin bu yoldaki özverili çabalarının bir sonucudur.
Şehit Süleymani direniş ekseninde nasıl bir rol oynadı?
General Süleymani'nin şehit edilmesiyle Amerika ve Siyonist rejim zafer kazanmadı, aksine onların Batı Asya'daki yenilgi ve başarısızlıkları hız kazandı. Direniş gruplarının bölgedeki işgalcilere uyguladığı baskılar, bu iddiayı doğrular niteliktedir.
Şehit General Kasım Süleymani, yalnızca Direniş Ekseni'nde değil, diplomatik alanda ve Direniş Ekseni dışında da önemli bir rol üstlenmiştir/mehr
Seyyid Ali Hamanei ve Üç Aylar
"Mübarek Recep ayındayız. Recep, Şaban ve nihayetinde mübarek ayların üçüncü ve son basamağı olan Ramazan ayında her birimizin dikkat etmesi gereken şeyler var. Bu ayda kalpte nefsi ıslah etmek ve zulmü azaltmak yer edinmelidir.
Ademoğlunun hayatında, peygamberlerin bi'setinde yaşanan tüm bu sıkıntı ve keşmekeşler, onların Allah düşmanlarıyla yaptığı toplumsal, siyasi ve nizami mücadeleler, insanın geçmesi gereken yollardaki sınırlar için bir mukaddimeydi. Mutlu olun, ümitli olun, umudunuzu yitirmeyin.
Bütün sözler bunun içindir. Ahlaklı olun, ibadetlerinizde bilinçli olun, haksızlıkla savaşın. İbadet edin deniliyorsa; bunun sebebi bize verilen o ham maddeyi istenilen ve beğenilen kıvama getirip, yüce mertebelere ulaşmaktır.
Bize kendi amellerimizle doldurmamız için beyaz bir sayfa verildi. Bu temiz sayfayı iyi ve güzel amellerle doldurup yanımıza almalıyız. Bütün her şey ve hatta kaderimiz dahi ondadır. Bu ganimeti kaybetmemek için çalışmalıyız. Eğer bu sayfayı iyi amellerle doldurmazsak; elimizdeki en değerli sermaye yanar kül olur ve karşılığında zarardan gayrı hiç bir şey elde edemeyiz.
Kur’an-ı kerim de şöyle buyrulur:
"إن الإنسان لفي خسر"
"İnsan gerçekten de ziyandadır." Asr/2
'Husr' yani elden giden ve ziyan olmuş sermaye demektir. Hepimiz elindeki sermayeyi anbean yitiren bir tüccar gibiyiz. Peki, bu sermaye nedir? Ömürdür. Hepimiz gittikçe bu sermayeyi tüketiyoruz. Bugün düne oranla elimizdeki sermayenin bir miktarını daha kaybetmiş bulunuyoruz. Onlarca yılla sınırlı ömür sermayemiz her geçen gün erimekte. Sermayesini tüketen tüccar gibi bizler de ömrümüzü tüketmekteyiz. Ama önemli olan bu sermayeyi tükenirken karşılığında kazandığımız şeylerdir.
إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ
“Ancak, iman edip de salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler, birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka (Onlar ziyanda değillerdir).” Asr/3
Eğer ömrümüzü iman ve salih amellerle geçirmeyi bilirsek; ömür tükenir ama yerini daha güzel şeylere bırakır. Bir miktar parayla pazara gideriz ve bir şeyler alırız eve döndüğünüzde cebinizde paramız yoktur fakat onunla bir şeyler satın almışızdır. Önemli olan pazardan boş dönmemiş olmamızdır."
(İslam Şurası Meclis Üyeleriyle Yaptığı Görüşme / 24.06.2009)
Recep Ayı Tövbe ve İstiğfar Ayıdır; Bu Fırsatı Ganimet Saymalıyız
Recep dua, tövbe, tevessül ve Allah'a yönelmek için bir fırsat ayıdır. Sürekli tövbe halinde olmalıyız. Hiç kimse tövbe etmekten beri olduğunu düşünmemelidir.
Şüphesiz Peygamber Efendimiz (s.a.a.) günde yetmiş defa bağışlanma dilerdi. Tövbe etmek hepimiz için gereklidir.
Bizler bu maddi dünyaya batmış ve kirlenmişiz. Tövbe bu kirlerin temizlenmesini ve yok olmasını sağlar. Bu istiğfar ve bağışlanma ayını ganimet sayalım. Recep Ayı'nın hepinize mübarek olmasını dilerim. İnşallah bu ayı Allah'ın yardım ve inayeti ile iyi amellerle geçirip Şaban Ayı'na hazırlanırız.
(İslam Şurası Meclis Üyeleriyle Yaptığı Görüşme / 24.06.2009)
Ruhunuzu Günahtan Arındırın ve Yeniden Yeşertin
Recep Ayı’ndaki münasebetleri ve özel günleri gözden kaçırmamak gerekir. İrfan ve ilim ehli olan kimseler, Recep Ayı'nı Ramazan Ayı için hazırlık olarak görürler. Recep ve Şaban İlahi ziyafetlerle dolu Ramazan Ayı için nefsi arındırma ve hazırlanma zamanıdır.
Peki hazırlık nasıl olmalıdır? Öncelikle, farkında olmak ve kalbi hazırlamak gerekir. Her halde, her durumda, her eylemde kendini Allah'ın huzurunda bilmek gerekir. Niyetlerini, işlerini, davranışlarını ve kalbinin derinliklerini Allah'a açmalı ve rızasını gözetmelidir.
Birinci derecede önemli olan bu hasletlerin insanda var olmasıdır. Eğer bu hâsıl olursa; işlerimize, konuşmalarımıza, davranışlarımıza, gidiş gelişimize, sessizliğimize, sözlerimize olan özen ve dikkatimiz daha çok artacaktır. Eğer insan kendini Allah'ın huzurunda bilirse; ne söylediğine, nereye gittiğine, ne iş yaptığına, kimin aleyhine veya kimin lehine konuştuğuna dikkat eder.
Bizim sorunlarımızın yegane kaynağı gaflettir ve maalesef gafletimiz davranışlarımıza ve işlerimize yansıtmaktadır. İnsan gafletten kurtulup uyanışa geçtiğinde onu gören birinin olduğunun farkına varır ve muhasebe yapar. Bütün işlerinin ve davranışlarının Allah'ın huzurunda olduğunu bildiğinde doğal olarak kurallara riayet eder. Bu halde insan temiz ve pak bir şekilde Ramazan Ayı'na girmiş olur. Yıkanmış ve günahlarından arınmış bir şekilde o kutlu aya girmiş olur. O zaman Ramazan'ın İlahi ziyafet sofrasından en güzel şekilde faydalanır. Recep Ayı'na bu gözle bakın ve en iyi şekilde istifade edin.
(Çeşitli Halk Grupları ile Yaptığı Görüşme / 15.05.2013)
Tevhit ve Allah’ın Azametine Teveccüh
Ehl-i Beyt İmamları’ndan Recep Ayı’nda okunması tavsiye edilen dualara baktığımızda; dualarda çoğunlukla Tevhid konularına vurgu yapıldığını görürüz. Allah’ın azameti, sıfatları, insanın kendisini bu azamet karşısında müşahede etmesi, O'na ulaşma yollarının tanınması, Allah Teâlâ’ya yöneliş ve rağbet yöntemlerinin şekli dualarda vurgu yapılan konulardandır. Recep Ayı dualarının özelliklerinden bir tanesi de; Tevhid inancına, Allah Teâlâ’yı, isimlerini ve sıfatlarını tanımaya dikkat çekmesidir.
Bu ayın başı mübarektir çünkü İmam Muhammed Bakır (a.s)kutlu doğumu vardır ve sonu da mübarektir İslam’ın en büyük hadisesi olan Peygamber Efendimiz’in (s.a.a) peygamberliğe seçilişi gerçekleşmiştir.
Beyler nereye? Bu ne hızlı değişim!
Geçmişte Rahip Brunson olayını yaşadık.
Casusluk ve teröre destekle suçlanıyordu.
Hakkında 35 yıl hapis isteniyordu.
Rahip Brunson, “hain Brunson”dı.
ABD ile Türkiye arasında kriz çıktı.
Trump devreye girdi.
“Serbest bırakın!” dedi.
Ekonomimizi çökertmekle tehdit etti.
Bir formül bulundu.
Brunson’a 3 yıl ceza verildi.
Ev hapsi ve yurt dışı çıkış yasağı kaldırıldı.
Brunson karar sonrası ABD’ye kaçtı.
“Hain Brunson” diyenler çark etti.
“Mister Brunson” demeye başladı.
EKSELANS
2015 tarihli BM kararı:
“HTŞ terör örgütüdür.”
Türkiye de aynı kararı aldı.
29 Ağustos 2018 tarihli Resmi Gazete.
Yayınlanan Cumhurbaşkanlığı Kararı:
“HTŞ terör örgütüdür.”
Bu karar hâlâ da değişmiş değil.
Ama teröriste terörist muamelesi yapılmıyor.
Örgütün başındaki kişi…
“Terörist Colani” diye anılıyordu.
ABD, İsrail ve İngiltere Esad’ı düşürdü.
HTŞ Şam’ı ele geçirdi.
Colani birdenbire kahraman oluverdi.
“Terörist Colani” diyenler....
“Ekselans Colani” demeye başladı.
ÖCALAN
Abdullah Öcalan.
PKK terör örgütünün başı.
ABD Türkiye’ye verirken bir hesabı vardı.
Pimi çekilmiş canlı bomba diye düşündü.
Türkiye karışacaktı.
İç savaş çıkmasını umut etti.
Dönemin Başbakanı Ecevit…
“ABD Apo’yu bize niye verdi anlamadım.” demişti.
Ecevit nedenini elbette biliyordu.
Ama ABD’nin hesabı tutmadı.
Şimdi İmralı’da müebbet hapis.
Apo’ya “terörist başı” deniliyordu.
ABD “açılımı” dayattı.
O günleri anımsayın.
Habur çadır mahkemelerini...
Terörist başı “önder Apo” oldu.
Hükûmet üyeleri HDP görüşmeleri…
Diyarbakır meydanlarında okunan mektupları…
Hep böyle takdim edildi.
“Açılımı” destekleyenler…
Anında kıvırmışlardı.
Onların da dili değişmişti.
Ama halk kabul etmedi.
“Açılımı” çöpe attı.
SAYIN BAŞKAN
1 Ekim sonrası yaşananlar.
Bahçeli’nin yeni “açılım” hamlesi.
Arkasından yeniden İmralı yolları…
“Terörist başı” diye nutuk atanlar.
Birdenbire değişti.
“Terörist başı Öcalan…”
Şimdi “Sayın Başkan”lığa doğru evriliyor.
Ucuz kahramanlık yapanlar…
Şimdiden ağızlarını alıştırmaya başladılar.
Hain Brunson, “Mister Brunson”…
Terörist Colani, “Ekselans Colani”…
Terörist Başı Apo, “Sayın Başkan”…
Hep aynı çevreler…
Beyler nereye?
Bu kadar hızlı değişime can mı dayanır?
FETÖ
Gelinen nokta dehşet verici.
Türkiye’ye büyük kötülük yapıyorlar.
Geçmişte FETÖ olayında da yaşadık.
Uyarılarımız dinlenmedi.
Tam tersini yaptılar.
FETÖ’yü ve Fethullah Gülen’i övdüler.
Gerekçeleri de çoktu:
“Dünyaya ülkemizi tanıtıyorlar.
Türkçemizi yayıyorlar.
Ticaretimizi geliştiriyorlar…”
Bir sürü yalan dolan.
AK Parti iktidarı…
Ne istedilerse vermişti.
Yapılan hatalarla 15 Temmuz’a gelindi.
Bedelini tüm Türkiye ödedik.
İRAN ve RUSYA
Bu arada bir hatırlatma yapalım.
İran ve Rusya düşmanlığı yapanlar…
FETÖ’yü ilk keşfeden ülke Rusya idi.
Ülkesindeki okullarını kapattı
FETÖ’cüleri derdest etti.
Bir başka ülke de İran.
Ülkesine hiç sokmadı.
Yapılan tüm girişimleri reddetti.
15 Temmuz ABD/FETÖ darbe girişimi…
Bize önceden haber veren de Rusya’ydı.
Kim dost kim düşman hâlâ anlamadınız mı?
İsmet Özçelik
Hz. Ali’den Kur’an Hakkındaki Tüm Şüphelere Cevaplar
“Bir şahıs Müminlerin Emiri Ali b. Ebi Talib’in (aleyhi selâm) huzuruna vardı ve şöyle arz etti: “Ey Müminlerin Emiri! Allah’ın semavî kitabı hakkında şek içindeyim.” İmam (aleyhi selâm) ona şöyle buyurdu: “Yazıklar olsun sana! Söyle bakayım, Allah’ın kitabında şek ettiğin şey nedir?” Dedi ki: nasıl şek etmeyeyim? Kitabın bazı yerleri bazı yerlerini çürütmektedir!” Hz. Ali (a.s) Kur’an’ın nerelerinde şek içindesin açıkla diye buyurdu” Adam dedi ki: “Allah Kur’an’da şöyle diyor: “Onlar, bu günleri ile karşılaşacaklarını unuttukları gibi biz de bugün onları unuturuz. (A’raf, 51)” ve aynı şekilde şöyle söylemekte: “Onlar Allah'ı unuttular. Allah da onları unuttu! (Tövbe, 67)” ve yine şöyle diyor: “Senin Rabbin unutkan değildir. (Meryem, 64)” Bir yerde unuttuğunu haber veriyor, başka bir yerde unutmadığını haber veriyor. Bu nasıl mümkün olabilir? Ey Müminlerin emiri!”…
*… Ebu Ma’mer Se’dani şöyle rivayet etmiştir:
“Bir şahıs Müminlerin Emiri Ali b. Ebi Talib’in (aleyhi selâm) huzuruna vardı ve şöyle arz etti: “Ey Müminlerin Emiri! Allah’ın semavî kitabı hakkında şek içindeyim.” İmam (aleyhi selâm) ona şöyle buyurdu: “Yazıklar olsun sana! Söyle bakayım, Allah’ın kitabında şek ettiğin şey nedir?” dedi ki: nasıl şek etmeyeyim? Kitabın bazı yerleri bazı yerlerini çürütmektedir!”
Ali b. Ebu Talib (aleyhi selâm) şöyle buyurdu: “Hiç şüphesiz kitabın bazı yerleri bazı yerlerini tasdik eder, bir birlerini tekzip etmez. Lâkin sen, onu anlayacak kadar akıl rızkına sahip değilsin. Söyle bakayım Allah Azze ve Celle’nin kitabının nerelerinde şek ettin?” dedi ki: Allah şöyle diyor: “Onlar, bu günleri ile karşılaşacaklarını unuttukları gibi biz de bugün onları unuturuz. (A’raf, 51)” ve aynı şekilde şöyle söylemekte: “Onlar Allah'ı unuttular. Allah da onları unuttu! (Tövbe, 67)” ve yine şöyle diyor: “Senin Rabbin unutkan değildir. (Meryem, 64)” Bir yerde unuttuğunu haber veriyor, başka bir yerde unutmadığını haber veriyor. Bu nasıl mümkün olabilir? Ey Müminlerin emiri!”
İmam (aleyhi selâm) buyurdu ki: “Başka nerelerde şek ettiysen onları da söyle.” Dedi ki: Allah şöyle diyor: “Ruh ve melekler saf saf olup durduğu gün, Rahmân'ın izin verdiklerinden başkaları konuşmazlar; konuşan da doğruyu söyler. (Nebe, 38)” konuşun diyor onlarda şöyle diyorlar: “Rabbimiz Allah'a yemin olsun ki, biz, ortak koşanlar değildik. (En’am, 23)” ve şöyle diyor: “Sonra kıyamet günü (gelip çattığında ise) birbirinizi tanımazlıktan gelecek ve birbirinize lânet okuyacaksınız. (Ankebut, 25)” ve yine şöyle diyor: “İşte bu, cehennem ehlinin tartışması, şüphesiz bir gerçektir. (Sad, 64)” ve şöyle diyor: “Benim huzurumda çekişip durmayın. Ben size daha önce 'kesin bir uyarı' göndermiştim. (Kaf, 28)” ve keza şöyle diyor: “Onların ağızlarını mühürleriz; yaptıklarını bize elleri anlatır, ayakları da şahitlik eder. (Yasin, 65)” Bir yerde onların konuşacağının haberini veriyor, başka bir yerde Rahman’ın izin verdiklerinin dışında kimsenin konuşmayacağının haberini veriyor. İzin verdiklerinin de doğru konuşacağını söylüyor. Bir yerde mahlûkların konuşmayacağının haberini veriyor, ama onların şu sözünü: “Rabbimiz Allah'a yemin olsun ki, biz, ortak koşanlar değildik.” Naklediyor. Bir yerde de onların kendi aralarında tartıştıklarını söylüyor. Bu nasıl mümkün olabilir? Ey Müminlerin emiri! Bu duyduğun şeyler hakkında nasıl şek etmeyeyim?!”
Hz. Ali (aleyhi selâm) buyurdu ki: “Yazıklar olun sana. Başka hangi ayetlerde şek ediyorsun? Onları da söyle.” Dedi ki: Allah Azze ve Celle şöyle diyor: “Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parıldayacaktır. Rablerine bakıp durur. (Kıyamet, 22 ve 23)” ve şöyle diyor: “Gözler O'nu göremez; halbuki O, gözleri görür. O, eşyayı pek iyi bilen, her şeyden haberdar olandır. (En’am, 103)” ve şöyle diyor: “Andolsun onu, Sidretü'l-Müntehâ'nın yanında önceden bir defa daha görmüştü. (Necm, 13 ve 14)” ve şöyle diyor: “O gün, Rahmân'ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasının şefaati fayda vermez. O, insanların geleceklerini de geçmişlerini de bilir. Onların ilmi ise bunu kapsayamaz. (Ta-ha, 109 ve 110)” Gözler O’nu görürse ilmin de O’nu kapsadığı anlamına gelir. Bu nasıl mümkün olabilir? Ey Müminlerin emiri! Bu duyduğun şeyler hakkında nasıl şek etmeyeyim?!”
Hz. Ali (aleyhi selâm) buyurdu ki: “Yazıklar olun sana. Başka hangi ayetlerde şek ediyorsun? Onları da söyle.” Dedi ki: Allah Tebareke ve Teala şöyle diyor: “Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. (Şura, 51)” ve şöyle diyor: “Allah, Mûsa ile de doğrudan konuştu. (Nisa, 164)” ve şöyle demiştir: “Rableri onlara seslendi… (A’raf, 22)” ve şöyle diyor: “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına söyle… (Ahzab, 59)” ve şöyle diyor: “Ey peygamber, Rabbinden sana indirileni tebliğ et. (Maide, 67)” Bu nasıl mümkün olabilir? Ey Müminlerin emiri! Bu duyduğun şeyler hakkında nasıl şek etmeyeyim?!”
Hz. Ali (aleyhi selâm) buyurdu ki: “Yazıklar olun sana. Başka hangi ayetlerde şek ediyorsun? Onları da söyle.” Dedi ki: “Medhi yüce olan Allah şöyle diyor: “Hiç, O’nun adını taşıyan bir başkasını biliyor musun? (Meryem, 65)” Bir taraftan insanı işiten, gören, sahip, terbiye eden olarak adlandırmakta, öte taraftan O’nun müşterek olan bir çok adının olduğunu söylüyor. Diğer taraftan da “Hiç, O’nun adını taşıyan bir başkasını biliyor musun? Diyor. Bu nasıl mümkün olabilir? Ey Müminlerin emiri! Bu duyduğun şeyler hakkında nasıl şek etmeyeyim?!”
Hz. Ali (aleyhi selâm) buyurdu ki: “Yazıklar olun sana. Başka hangi ayetlerde şek ediyorsun? Onları da söyle.” Dedi ki: Allah Tebareke ve Teala şöyle diyor: “Ne yerde ne gökte zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden uzak (ve gizli) kalmaz. (yunus, 61)” ve şöyle diyor: “Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. (Al-i İmran, 77)” ve şöyle diyor: “Hayır! Onlar şüphesiz o gün Rablerinden (O'nu görmekten) mahrum kalmışlardır. (Mutaffifin, 15)” O’nu görmekten mahrum olanlar nasıl O’na bakabilirler? Bu nasıl mümkün olabilir? Ey Müminlerin emiri! Bu duyduğun şeyler hakkında nasıl şek etmeyeyim?!”
Hz. Ali (aleyhi selâm) buyurdu ki: “Yazıklar olun sana. Başka hangi ayetlerde şek ediyorsun? Onları da söyle.” Dedi ki: Allah Azze ve Celle şöyle diyor: “Gökte olanın, sizi yere geçirmeyeceğinden emin misiniz? O zaman yer sarsıldıkça sarsılır. (Mülk, 16)” ve şöyle diyor: “Rahmân, Arş'a istivâ etmiştir. (Ta-ha, 5)” ve şöyle diyor: “O, göklerde ve yerde tek Allah'tır. Gizlinizi, açığınızı bilir. (En’am, 3)” ve şöyle diyor: “zâhirdir, bâtındır. (Hadid, 3)” ve şöyle diyor: “Her nerede olsanız, O sizinle beraberdir. (Hadid, 4)” ve şöyle diyor: “biz ona şah damarından daha yakınız. (Kaf, 16)” Bu nasıl mümkün olabilir? Ey Müminlerin emiri! Bu duyduğun şeyler hakkında nasıl şek etmeyeyim?!”
Hz. Ali (aleyhi selâm) buyurdu ki: “Yazıklar olun sana. Başka hangi ayetlerde şek ediyorsun? Onları da söyle.” Dedi ki: “Övgüsü yüce olan Allah şöyle diyor: “Rabbin(in buyruğu) geldiği ve melekler saf saf durduğu zaman… (Fecr, 22)” ve şöyle diyor: “Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) 'teker teker, yapayalnız ve yalın (bir tarzda)' bize geldiniz. (En’am, 94)” ve şöyle diyor: “Onlar, ille de buluttan gölgeler içinde Allah'ın ve meleklerinin gelmesini mi beklerler? (Bakara, 210)” ve şöyle diyor: “Onlar ancak kendilerine meleklerin gelmesini veya Rabbinin gelmesini yahut Rabbinin bazı alâmetlerinin gelmesini bekliyorlar. Rabbinin bazı alâmetleri geldiği gün, önceden inanmamış ya da imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye artık imanı bir fayda sağlamaz. (En’am, 158)” bir yerde Rabbinin gelmesini diyor, başka bir yerde Rabbinin bazı alametlerinin gelmesini diyor. Bu nasıl mümkün olabilir? Ey Müminlerin emiri! Bu duyduğun şeyler hakkında nasıl şek etmeyeyim?!”
Hz. Ali (aleyhi selâm) buyurdu ki: “Yazıklar olun sana. Başka hangi ayetlerde şek ediyorsun? Onları da söyle.” Dedi ki: Allah Celle Celaluhu şöyle diyor: “Doğrusu onlar Rablerine kavuşmayı inkâr etmektedirler. (Secde, 10)” Müminler hakkında ise şöyle buyurmuştur: “Onlar Rableriyle görüşeceklerine inanır ve şüphesiz ona geri dönerler. (Bakara, 46)” ve şöyle buyurmuştur: “Onunla görüştükleri gün sözleri selâmdır. Ahzap, 44)” ve şöyle demiştir: “Her kim Rabbiyle görüşmeyi ümit ederse Allah’ın vadi gelecektir. (Ankebut, 5)” ve şöyle buyurmuştur: “Her kim Rabbiyle görüşmeye ümit ederse salih amelde bulunmalıdır. (Kehf, 110)”
Allah bu ayetlerin birinde O’nunla görüşeceklerini söylüyor. Bir defasında gözlerin kendisini görmeyeceğini ve onun gözleri kuşattığını söylüyor ve bir defasında da “O’nu ilim olarak ihata edemezler” Diyor. Bu nasıl mümkün olabilir? Ey Müminlerin emiri! Bu duyduğun şeyler hakkında nasıl şek etmeyeyim?!”
Hz. Ali (aleyhi selâm) buyurdu ki: “Yazıklar olun sana. Başka hangi ayetlerde şek ediyorsun? Onları da söyle.” Dedi ki: Allah Tebareke ve Teâlâ şöyle buyuruyor: “Suçlular (o gün) ateşi görünce, onun içine düşeceklerini iyice anlayacaklar. (Kehf, 53)” ve şöyle diyor: “O gün, Allah hak ettikleri cezayı eksiksiz verecektir ve onlar da Allah'ın hiç şüphesiz hak olduğunu bileceklerdir. (Nur, 25)” ve şöyle buyuruyor: “Siz Allah hakkında (birtakım) zanlarda bulunuyordunuz. (Ahzap, 10)” Bir yerde onların zanlarda bulunduğunun haberini veriyor, başka bir yerde onların bildiklerini söylüyor. Zan, şektir. Bu nasıl mümkün olabilir? Ey Müminlerin emiri! Bu duyduğun şeyler hakkında nasıl şek etmeyeyim?!”
Hz. Ali (aleyhi selâm) buyurdu ki: “Başka hangi ayetlerde şek ediyorsun? Onları da söyle.” Dedi ki: Allah Teâlâ şöyle diyor: “Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Enbiya, 47)” ve şöyle diyor: “Biz onlar için kıyamet gününde hiçbir terazi kurmayacağız. (Kehf, 105)” ve şöyle buyuruyor: “işte onlar, cennete girecekler, orada onlara hesapsız rızık verilecektir. (Mü’min, 40)” ve şöyle diyor: “O gün tartı haktır. Kimin (sevap) tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. Kimin de tartıları hafif gelirse, işte onlar, ayetlerimize karşı haksızlık ettiklerinden dolayı kendilerini ziyana sokanlardır. (A’raf, 8 ve 9)” Bu nasıl mümkün olabilir? Ey Müminlerin emiri! Bu duyduğun şeyler hakkında nasıl şek etmeyeyim?!”
Hz. Ali (aleyhi selâm) buyurdu ki: “Yazıklar olun sana. Başka hangi ayetlerde şek ediyorsun? Onları da söyle.” Dedi ki: Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “De ki: Size vekil kılınan (bu konuda görevlendirilen) ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz. (Secde, 11)” ve şöyle diyor: “Allah, ölüm anında canları alır. (Zümer, 42)” ve şöyle diyor: “Onlar vazifede kusur etmezler. (En’am, 61)” ve şöyle buyuruyor: “Ki melekler, güzellikle canlarını aldıklarında… (Nahl, 32)” ve şöyle diyor: “Kendilerine haksızlık ederlerken meleklerin canlarını aldıkları kimseler… (Nahl, 28)” Bu nasıl mümkün olabilir? Ey Müminlerin emiri! Bu duyduğun şeyler hakkında nasıl şek etmeyeyim?!” Eğer bana merhamet etmesen ve senin elinle açılacağına ümit ettiğim bu gönlümü açmasan hakikaten ben helâk olurum. Eğer rab Tebareke ve Teâlâ hak, kitabı hak ve peygamberleri hak olsa kesinlikle ben helâk ve ziyankârlardan olurum, yok eğer peygamberler batıl olsa benim için bir sakınca yoktur ve kurtulmuş olurum.”
Bunun üzerine İmam Ali (aleyhi selâm) şöyle buyurdu: “Çok kutsaldır benim Rabbim. Çok kutsaldır, Tebareke ve Tealadır. Yücedir, büyüktür. Şahadet ediyorum ki O, sonu gelmeyecek daimdir ve bunda şekkimiz yoktur. O’na hiçbir şey benzemez. O, işiten ve görendir. Kuşkusuz kitap haktır. Peygamberler haktır. Mükâfat ve azap haktır. Eğer imandan ziyadesiyle rızıklanırsan veya mahrum olmazsan ki bunlar Allah’ın elindedir. Dilerse rızıklandırır, dilemezse ondan seni mahrum bırakır. Ama ben şek ettiğin şeyleri sana öğreteceğim. Allah’tan başka hiçbir güç yoktur. Eğer Allah sana hayır vermeyi dilerse sana ilminden öğretecek ve sabit kılacaktır. Ve eğer şer ve kötülüğünü dilerse şaşırıp helâk olursun.
Allah’ın : “Onlar Allah'ı unuttular. Allah da onları unuttu!” sözünden maksat yani onlar dünya yurdunda Allah’ı unuttular ve ona itaat etmediler ve sonuçta Allah’ta onları ahirette unutur, yani onlara her hangi bir şeyden dolayı mükâfat vermez ve hayırdan unutulmuş olurlar. Allah Azze ve Celle’nin buradaki sözünde olduğu gibi: “Onlar, bu günleri ile karşılaşacaklarını unuttukları gibi biz de bugün onları unuturuz.” Yani Allah, unuttuklarından dolayı kendisine dünya yurdunda itaat edip, zikir eden dostlarına verdiği sevabı onlara vermez. Allah dostları ise Allah’a, Resulüne iman etmiş ve gaybtan (ölümden sonraki hayattan) korkmuşlardı. Allah’ın: “Senin Rabbin unutkan değildir.” bu sözünden maksat yani Rabbimiz Tebareke ve Teâlâ’dır, uludur, büyüktür. Unutmaz, gaflet etmez, bilâkis koruyan ve bilendir. Araplar unutkanlık hakkında şöyle derler: “Falan şahıs bizi unuttu ve artık bizi anmıyor” yani falan şahıs bizim için hayırlı bir iş yapıp, hayırla anmıyor. Allah Azze ve Celle’nin zikrettiği bu şeyi anladın mı?” dedi ki: Evet beni rahatlatın, Allah’ta seni rahatlatsın. Benim bu sorunumu çözdün. Allah mükâfatını arttırsın.
Sonra imam Ali (aleyhi selâm) şöyle buyurdu: Allah’ın bu sözü: “Ruh ve melekler saf saf olup durduğu gün, Rahmân'ın izin verdiklerinden başkaları konuşmazlar; konuşan da doğruyu söyler.” Ve bu sözü: “Rabbimiz Allah'a yemin olsun ki, biz, ortak koşanlar değildik.” Ve bu sözü: “Sonra kıyamet günü (gelip çattığında ise) birbirinizi tanımazlıktan gelecek ve birbirinize lânet okuyacaksınız.” Ve bu sözü: “İşte bu, cehennem ehlinin tartışması, şüphesiz bir gerçektir.” Ve bu sözü: “Benim huzurumda çekişip durmayın. Ben size daha önce 'kesin bir uyarı' göndermiştim.” Ve bu sözünden: “Onların ağızlarını mühürleriz; yaptıklarını bize elleri anlatır, ayakları da şahitlik eder.” Maksat şudur: bunlar o günün (kıyamet günü) miktarı elli bin yıl olan bir birinden farklı olan farklı yerlerine işarettir. Allah Azze ve Celle o gün (kıyamet günü) onları bir birinden farklı olan yerlerde bir araya getirir. Onlar kendi aralarında konuşurlar. Bazıları bazılarından bağış ve af talep etmektedirler. Bunlar dünya yurdunda (hak) olan reislerine (Peygamber, imamlar ve onların hak takipçilerine) itaat edip onlara tabi olan kişilerdir. Dünya yurdunda zulüm ve düşmanlıkta bir birlerine yardım eden günahkârlar kin kusarak bir birlerine olan nefretlerini dile getirmekte. Mustazaflar ve müstekbir zorbalar bir birlerine küfür isnat ederek bir birlerine lânet ederler. Bu ayetteki “küfür”den maksat tanımamazlıktan gelmek kabul etmemek anlamındadır. Yani gerçekte şöyle demek istemiştir: “Birbirlerini reddettiler ve dışladılar.” Bunun bir benzeri İbrahim Suresinde şeytanın şu sözünde gelmiştir: “Şüphesiz ben, daha önce sizin, beni Allah’a ortak koşmanızı (reddetmiştim) kabul etmemiştim. (İbrahim, 22)” Halilurrahman İbrahim’in şu sözü: “Sizi tanımıyor, inkâr ediyoruz. (Mumtehine, 4)” yani sizden uzağız. Sonra başka bir yerde bir araya gelerek ağlarlar. Eğer onların bu ağlama sesleri dünya ehline ulaşırsa tüm yaratıklar dünya yaşantısından el çekerler ve Allah’ın dilediği dışındakilerin tamamının kalpleri titrer. Onlar sürekli kan ağlarlar. Sonra başka bir yerde toplanırlar ve orada konuşmaları istenir ve şöyle derler: ““Rabbimiz Allah'a yemin olsun ki, biz, ortak koşanlar değildik.” Sonra Allah Tebareke ve Teala onların ağızlarına mühür vurur ve elleri, ayakları ve derileri konuşmaya başlar. Sonra onların işledikleri günahlara şahitlik ederler. Sonra onların dillerindeki mührü kaldırır ve derilerine: “Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz? Derler. Onlar da: Her şeyi konuşturan Allah, bizi de konuşturdu. derler (Fussilet, 21)” sonra başka bir yerde toplanırlar ve sorgulanmaya başlanırlar. O sırada onların bazıları bazılarından kaçarlar. Bu da Allah Azze ve Celle’nin şu sözünde yer almıştır: “İşte o gün kişi kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden ve çocuklarından kaçar. (Abese, 34 – 36)” onlar konuşmaya davet edilecekler, “Rahmân’ın izin verdiklerinden başkaları konuşamazlar; konuşan da doğruyu söyler.” Peygamberler (aleyhimu’s selâm) kalkarlar ve bu yerdeki duruma şahitlik ederler. Bu da Allah’ın bu sözüdür: “Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şahit yaptığımız zaman, bakalım onların hâlleri nice olacak! (Nisa, 41)” sonra başka bir yerde toplanırlar. Orası “Makam-u Mahmud” denilen “Muhammed”in makamıdır. Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve âlih) Allah Tebareke ve Teâlâ’ya ondan önce hiç kimsenin etmediği Hamdi sena edecek, sonra hiçbir meleğin kalmayacağı şekilde tüm meleklere sena edecek. Sonra O’ndan önce hiç kimsenin etmediği bir şekilde tüm peygamberleri övecek. Sonra “sıddıklar”, “şehitler” ve “Salihler”den başlayarak tüm mümin erkek ve kadınları övüp selâmlayacak. Sonra gök ve yer ehli O’na hamdedecektir. Bu da Allah’ın şu sözüdür: “(Böylece) Rabbinin, seni, övgüye değer bir makama göndereceği umulur. (İsra, 79)” o makamdan payı olana ne mutlu ve o makamdan pay ve nasibi olmayana yazıklar olsun. Sonra başka bir yerde toplanırlar ve birbirlerinden yararlanırlar. Bunların tümü hesaptan önce olacaktır. Hesaba götürüldüklerinde tüm insanlar kendi dertlerine düşerler. Allah’tan o günün bereketini istiyoruz. Soruyu soran adam: Allah seni rahatlığa çıkarsın, ey Müminlerin emiri! Benim sorunumu hallettin. Allah mükâfatını arttırsın!”
Hz. Ali (aleyhi selâm) şöyle devam etti: “Allah Azze ve Celle’nin şu sözünün anlamı ise: “Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parıldayacaktır. Rablerine bakıp durur.” ve şu sözünün: “Gözler O'nu göremez; halbuki O, gözleri görür. O, eşyayı pek iyi bilen, her şeyden haberdar olandır.” ve şu sözünün: “Andolsun onu, Sidretü'l-Müntehâ'nın yanında önceden bir defa daha görmüştü.” ve şu sözünün: “O gün, Rahmân'ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasının şefaati fayda vermez. O, insanların geleceklerini de geçmişlerini de bilir. Onların ilmi ise bunu kapsayamaz.” Şudur: “Yüzler vardır ki, o gün ışıl ışıl parıldayacaktır. Rablerine bakıp durur.” Sözünden maksat: Allah Azze ve Celle’nin dostlarının hesaptan ayrıldıklarındaki yerdir. Onlar hesaptan ayrıldıklarında “heyevan” denilen bir nehirde gusül (yıkanırlar) alırlar ve o sudan içerler. Sonra yüzleri ışıl ışıl parıldar. Sonra onlardaki tüm çirkinlikler ve sıkıntılar gider. Sonra onlara cennete girmeleri emredilir. İşte bu makamdan rablerine onlara nasıl mükâfatlar verdiğinden bakarlar. Sonra o makamdan cennete girerler. İşte bu Allah Azze ve Celle’nin bu ayette söylediği meleklerin onlara selâm vermeleridir: “Size selâm olsun! Tertemiz oldunuz. Haydi, ebedî kalmak üzere buraya girin. (Zümer, 73)” işte bu sırada cennete girmeyi ve rablerinin onlara vaat ettiği şeylere bakmaya yakin ederler. Bu da Allah’ın şu sözüdür: “Rablerine bakıp durur.” O’na bakmaktan maksat, fakat Allah Tebareke ve Teâlâ’nın sevaplarına bakmaktır. Allah’ın şu sözünün anlamı ise: “Gözler O'nu göremez; hâlbuki O, gözleri görür.” Yani “Gözler O’nu göremez” maksat vehimler O’nu kuşatamaz, “hâlbuki O, gözleri görür.” Yani Allah onları kuşatır. O, eşyayı pek iyi bilen, her şeyden haberdar olandır.” Bu Rabbimiz Tebareke ve Teâlâ’nın kendisini methettiği sıradaki övgüsüdür. O, mukaddes ulu ve büyüktür. Musa (aleyhi selâm) Allah’tan şöyle bir istekte bulundu –Allah Azze ve Celle’nin hamdıyla bu söz O’nun ağzından cari oldu- “Rabbim! Bana (kendini) göster; seni göreyim! (A’raf, 143)” bu istek çok ağır bir istekti ve çok büyük bir istekte bulunmuştu da cezaya çarptırıldı. Allah Tebareke ve Teâlâ ona: Beni ölmedikçe dünyada göremezsin. Ben ancak ahirette görebilirsin. Ama eğer dünyada görmek istiyorsan şu dağa bak eğer yerinde durursa sende beni görürsün. Subhan Allah bazı nişanelerini aşikâr edince Rabbimiz dağa tecelli etti ve dağ parçalandı ve yumuşak toprak haline dönüştü. “Musa bayılarak yere düştü” yani öldü. Onun cezası ölümdü. Sonra Allah O’nu tekrar diriltti ve peygamberliğe seçti ve tövbesini kabul etti. Sonra Musa (aleyhi selâm) şöyle dedi: “Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tövbe ettim. Ben inananların ilkiyim.” Yani onların içinden senin görülemeyeceğine ilk iman eden benim. Allah’ın bu sözünün anlamı ise: “Andolsun onu, Sidretü'l-Müntehâ'nın yanında önceden bir defa daha görmüştü.” Yani Allah’ın hiçbir mahlûkunun uğramadığı Sidretü’l-Münteha’daydı Muhammed (sallallahu aleyhi ve âlih). Allah’ın ayetin sonundaki şu sözü: “Gözü kaymadı ve sınırı aşmadı. Andolsun o, Rabbinin en büyük ayetlerinden bir kısmını gördü. (Necm, 17 ve 18)” yani Cebrail’i (aleyhi selâm) kendi çehresinde iki defa gördü. Bir şimdi bir de önceden. Ve kuşkusuz Cebrail’in yaratılışı azimdir ve O ruhanîlerdendir. Âlemlerin Rabbi Allah dışında hiç kimse ruhanîlerin yaratılışını ve özelliklerini idrak edemez.”
Allah’ın bu: “O gün, Rahmân'ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasının şefaati fayda vermez. O, insanların geleceklerini de geçmişlerini de bilir. Onların ilmi ise bunu kapsayamaz.” Sözünün anlamı yani: varlıklar Allaha Azze ve Celle’yi bilgiyle kavrayıp kuşatamazlar. Çünkü O, Tebareke ve Teâlâ’dır. Kalp gözlerinin üzerine bir örtü çekmiştir. Dolayısıyla hiçbir idrak onun nasıllığına ulaşamaz ve O’nu sınırlarla sabit edecek hiç bir kalp yoktur. Ancak kendisinin nitelediği gibi nitelenebilinir. O’nun bir benzeri yoktur. O, işiten ve görendir. Evveldir (ilktir), ahirdir (sondur) Halik, yaratıcı, musavvir (şekil veren)dir. Eşyayı yarattı ve eşyada Allah Tebareke ve Teâlâ’ya benzeyen bir şey yoktur.
Soruyu soran adam: “Beni rahatlığa çıkardın, Allah da seni rahatlığa çıkarsın, Benim sorunumu hallettin. Allah mükâfatını arttırsın, ey Müminlerin emiri!” dedi.
Hz. Ali (aleyhi selâm) sonra şöyle buyurdu: Allah’ın bu sözünün anlamı: “Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder.” Ve şu sözü: “Allah, Mûsa ile de doğrudan konuştu.” Ve şu sözü: “Rableri onlara seslendi…” ve şu sözü: “Ey Âdem! Sen ve eşin cennette kalın. (A’raf, 19)” Allah’ın: “Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder.” Sözünden maksat şudur: Allah’ın vahiy dışında beşerle konuşması yakışık almaz. Bu da perde arkasından yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. Bu şekilde buyurmuştur, yüce ve münezzeh olan Allah. O, Ulu ve büyüktür. Resule, bazen göklerin elçileri tarafından vahyedilir ve gökteki elçiler, yerdeki elçilere ulaştırırlardı. Bazen yeryüzü elçilerinin Allah’la arasındaki sözü gökyüzünün elçileri tarafından gerçekleşmiyordu. Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve âlih): “Ey Cebrail! Rabbini gördün mü?” Diye bir soru sordu. Cebrail (aleyhi selâm) “Rabbim görülmez.” dedi. Bunun üzerine Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve âlih) “Öyleyse vahyi nereden alıyorsun?” Diye sordu. Cebrail: “İsrafil”den alıyorum” dedi. Resulullah: “İsrafil onu nereden alıyor.” Dedi. Cebrail: “Onu ruhanîlerden olan onun üstündeki bir melekten alır.” dedi. Resulullah (sallallahu aleyhi ve âlih): “Onu o melek nereden alır?” dedi. Cebrail: “Onun kalbine bir çeşit atışla atılır.” İşte bu vahiydir, Allah Azze ve Celle’nin sözüdür. Allah’ın sözü bir tarzda değildir. Bazen elçileriyle konuşur, bazen onların kalplerine atar, bazen peygamberler onu rüyalarında görür, bazen onlara gönderilen ve okunan vahiy ve tenzildir. İşte bu Allah’ın kelâmından sana vasfettiğim kelâmıdır ki bunlara iktifa et. Bu sebeplerden dolayı Allah’ın sözü bir tarz ve biçimde değildir. Onlardan bazılarını gökyüzünün elçileri yeryüzünün elçilerine ulaştırır.
Soruyu soran adam: “Beni rahatlığa çıkardın, Allah da seni rahatlığa çıkarsın, Benim sorunumu hallettin. Allah mükâfatını arttırsın, ey Müminlerin emiri!” dedi.
İmam Ali (aleyhi selâm) sözlerine şöyle devam etti: “Hiç, O’nun adını taşıyan bir başkasını biliyor musun?” bu ayetin tevili şu şekildedir: Acaba Allah Tebareke ve Teâlâ’dan başka ismi “Allah” olan birini tanıyor musun? Kur’an’ı ulemadan açıklamasını öğrenmeden kendi rey ve görüşüne göre açıklamaktan sakın. Şüphesiz vahiy beşerin sözüne benzer, ama Allah’ın kelâmıdır. Yaratıklarından hiç birinin Allah’a benzemediği, Allah’ın fiil ve eylemlerinin beşerin fiil ve eylemlerine benzemediği, O’nun sözünün beşerin sözlerine benzemediği gibi, Onun tevili de beşerin sözüne benzemez. Allah Tebareke ve Teâlâ’nın sözü O’nun sıfatıdır, ama beşerin sözü onların fiilleridir. Dolayısıyla Allah’ın sözünü beşerin sözlerine benzetme ki helâk olursun ve delâlete düşersin.”
Soruyu soran adam: “Beni rahatlığa çıkardın, Allah da seni rahatlığa çıkarsın, Benim sorunumu hallettin. Allah mükâfatını arttırsın, ey Müminlerin emiri!” dedi.
Hz. Ali (aleyhi selâm) şöyle devam etti: Allah’ın bu sözü: “Ne yerde ne gökte zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden uzak (ve gizli) kalmaz.” Böyledir, rabbimizden hiçbir şey gizli kalmaz. Eşyayı yarattığı ve ne yarattığını bilmediği halde nasıl yaratıcı ve her şeyden haberdar olabilir? Allah’ın: “Kıyamet günü Allah onlara bakmayacak” bu sözüyle onlara hayır ulaşmayacağının haberini vermektedir. İşte buradaki bakış Allah Teâlâ’nın kullarına olan bakışıdır. Dolayısıyla Allah’ın onlara olan bakışı Allah’tan onlara olan rahmetidir. Allah’ın: “Hayır! Onlar şüphesiz o gün Rablerinden (O'nu görmekten) mahrum kalmışlardır.” Bu sözünün anlamı yani onlar kıyamet günü rablerinin mükâfatlarından mahrum kalacaklardır.”
Soruyu soran adam: “Beni rahatlığa çıkardın, Allah da seni rahatlığa çıkarsın, Benim sorunumu hallettin. Allah mükâfatını arttırsın, ey Müminlerin emiri!” dedi.
Hz. Ali (aleyhi selâm) şöyle devam etti: Allah’ın bu sözü: “Gökte olanın, sizi yere geçirmeyeceğinden emin misiniz? O zaman yer sarsıldıkça sarsılır.” Ve bu sözü: “O, göklerde ve yerde tek Allah'tır.” Ve bu sözü: “Rahmân, Arş'a istivâ etmiştir. Ve bu sözü: “Her nerede olsanız, O sizinle beraberdir.” Ve bu sözünün: “Biz ona şah damarından daha yakınız.” Anlamı şüphesiz Allah Tebareke ve Teâlâ, münezzeh ve mukaddestir. Mahlûklarda cari olan şeylerin O’nda cari olmasından münezzehtir. O lâtif ve haberdardır. Kullarına inen sıkıntıların O’na inmesinden daha yüce ve daha büyüktür. O’nun ilmi arşa istiva etmiştir. Tüm fısıltılara şahit, tüm şeylere vekildir. Tüm şeylere kolayca erişen, tüm eşyanın tamamına tedbiri olandır. Allah arşta olmaktan münezzehtir, uludur, büyüktür.
Hz. Ali (aleyhi selâm) şöyle devam etti: Allah’ın: “Rabbin(in buyruğu) geldiği ve melekler saf saf durduğu zaman” ve Allah’ın: “Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) 'teker teker, yapayalnız ve yalın (bir tarzda)' bize geldiniz.” ve Allah’ın bu sözünün: “Onlar, ille de buluttan gölgeler içinde Allah'ın ve meleklerinin gelmesini mi beklerler.” Anlamı yani hakikaten bunların tamamı Allah Azze ve Celle’nin buyurduğu gibi haktır. O’nun gelmesi yaratıkların gelmesi gibi değildir. Ben sana öğrettim ki Allah’ın kitabının tenzili ile tevili farklı şeylerdir. Beşerin sözüne benzemez ve bunun dışında sana yetecek kadar olan şeyleri öğreteceğim inşallah. İbrahim’in şu sözü de aynı anlamdadır: “Şüphesiz ben, Rabbime gidiciyim; O, beni hidayete erdirecektir. (Saffat, 99)” sonra rabbine gitti. Onun Rabbine gidişi ibadet, çaba ve Allah Azze ve Celle’ye yakınlaşmasıydı. Görmüyor musun? Kur’an’ın tevili ile tenzili ayrı şeylerdir. Allah’ın şu sözü: “Kendisine çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik. (Hadid, 25)” yani silâh ve onun dışındaki şeyler için. Allah’ın: “Onlar, ancak meleklerin gelmesini mi beklerler.” Yani Hz. Muhammed’e müşrik ve münafıkların Allah’ı ve Resulünü kabul etmediklerinin haberini vermekte ve şöyle demektedir: “Onlar, ancak meleklerin gelmesini mi beklerler.” Çünkü onlar Allah’ı ve resulünü kabul etmemişlerdi. “veya Rabbinin gelmesini yahut Rabbinin bazı alâmetlerinin gelmesini bekliyorlar.” Yani ilk asırlarda azaba uğradıkları gibi dünya yurdunda onlara gelecek azaptır. İşte bunlar Allah’ın peygamberine onlar hakkında verdiği haberlerdir. Sonra şöyle buyuruyor: “Rabbinin bazı alâmetleri geldiği gün, önceden inanmamış ya da imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye artık imanı bir fayda sağlamaz.” Yani bunlar gelmeden önceki alâmetlerdir. Bu alâmetler ise güneşin batıdan doğmasıdır. Akıl sahibi, zekâlı ve bilgi sahibi kişilerin perdelerin kaldırılacağı gün de vaat edilen şeyleri görüp bilmeleri onlara yeterlidir. Başka bir ayette de şöyle buyurmaktadır: “Böylece Allah(ın azabı) da, onlara hesaba katmadıkları bir yönden geldi. (Haşr, 2)” yani onlara azabını gönderdi. Aynı şekilde Allah Azze ve Celle’nin buradaki temelleri söküp alması gibi: “Allah(ın azab emri) onların kurdukları yapıların temellerine gelerek söküp aldı. (Nahl, 26)” evlerinin temellerine gelmesi, yani onlara azabını göndermesi demektir. İsmi kutlu olan Allah ahiret işlerini de aynı şekilde vasfetmektedir. O yücedir, büyüktür. Allah, miktarı elli bin yıl olan o gün de işlerini bu dünyada uyguladığı gibi uygular ne kaybolur ne de batanlarla birlikte batar. Allah Azze ve Celle’nin kitabında vasfettiği şeylerden kalbine koyduğu miktar kadar sana vasfettim, bunlarla yetin ve O’nun sözünü beşerin sözü gibi algılama. O kendisini burada tanımladığı gibidir: “O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir. (Şura, 11)” bu şeklin dışında tanımlayanlardan daha büyük, daha yüce, daha cömert, daha üstündür.”
Soruyu soran adam: “Beni rahatlığa çıkardın, ey Müminlerin emiri! Allah da seni rahatlığa çıkarsın, Benim sorunumu hallettin.” dedi.
Hz. Ali (aleyhi selâm) sözlerine şöyle devam etti: Allah’ın: “Doğrusu onlar Rablerine kavuşmayı inkâr etmektedirler.” ayeti ile müminleri zikrettiği “Onlar Rableriyle görüşeceklerine inanır ve şüphesiz ona geri dönerler.” Ayeti, başkaları hakkındaki “Allah’a verdikleri sözünde durmadıkları için onunla görüştükleri güne kadar…(Tövbe, 77)” ayeti ve “Her kim Rabbiyle görüşmeye ümit ederse salih amelde bulunmalıdır” “Onlar rableriyle görüşmeyi inkâr ederler” ayetine gelince… Maksat aziz ve celil olan Allah’ın kendisiyle görüşmek olarak adlandırdığı kıyamettir. Müminler hakkındaki “Onlar Rableriyle görüşeceklerine inanır ve şüphesiz ona geri dönerler” ayetinden maksat ise onların dirilmeye, haşrolmaya ve hesaba çekileceklerine sevap ve mükâfat göreceklerine yakin ettikleri anlamındadır. O halde ayette geçen zandan maksat yakin anlamındadır. Dolayısıyla “Her kim Rabbiyle görüşmeye ümit ederse salih amelde bulunmalıdır” ayeti ile “Her kim Rabbiyle görüşmeyi ümit ederse Allah’ın vadi gelecektir” ayetinden maksat ise dirilişe iman eden kimsedir. Zira Allah’ın mükâfat ve ceza hakkındaki vadi gerçekleşecektir. Buradaki görüşmek ise görmek anlamında değildir; diriliş anlamındadır. O halde Allah’la görüşme hakkında yer alan ayetleri anla ki bunların tümünde diriliş anlamındadır. Hakeza “Onunla görüştükleri gün sözleri selâmdır” ayetinden maksat, dirildikleri gün kalplerinden imanın asla çıkmayacağıdır.”
Soruyu soran adam: “Beni rahatlığa çıkardın, ey Müminlerin emiri! Allah da seni rahatlığa çıkarsın, Benim sorunumu hallettin.” dedi.
Hz. Ali (aleyhi selâm) sözlerine şöyle devam etti: Allah’ın: “Suçlular (o gün) ateşi görünce, onun içine düşeceklerini iyice anlayacaklar.” Yani onlar, onun içine gireceklerine yakin edeceklerdir. Allah’ın: “Çünkü ben, hesabıma kavuşacağımı sezmiştim. (Hakka, 20)” ayeti de aynı anlamdadır, yani ben dirilip hesaba çekileceğime yakin ediyordum. Hakeza şu sözün: “O gün, Allah hak ettikleri cezayı eksiksiz verecektir ve onlar da Allah'ın hiç şüphesiz hak olduğunu bileceklerdir.” Anlamı da aynıdır. Münafıklar için söylediği bu söz: “Siz Allah hakkında (birtakım) zanlarda bulunuyordunuz.” Buradaki zan ise şek anlamındadır; yakin anlamında değil. (Az öncekilerin hepsi yakin anlamında kullanılmıştı.) iki türlü zan vardır; şek anlamına gelen zan ve yakin anlamına gelen zan. Zan eğer “mead” ve “ahiret işleri” için kullanılırsa yakin anlamına gelir, yok eğer “dünya işleri” için kullanılırsa şek anlamına gelir. Senin için açıkladığım şeyleri anla.”
Soruyu soran adam: “Beni rahatlığa çıkardın, ey Müminlerin emiri! Allah da seni rahatlığa çıkarsın, Benim sorunumu hallettin.” dedi.
Hz. Ali (aleyhi selâm) sözlerine şöyle devam etti: Allah Tebareke ve Teâlâ’nın: “Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez.” Bu sözündeki teraziler, kıyamet günü kurulacak ve mahlûklar onunla muhakeme olunacaklardır. Allah Tebareke ve Teâlâ bu terazi vesilesiyle insanların bazılarını bazılarından ayıracaktır.
Bu hadisin dışındaki hadislerde teraziler enbiya ve vasiler anlamında gelmiştir. (Yazarın kendi açıklaması)
Allah Azze ve Celle’nin: “Biz onlar için kıyamet gününde hiçbir terazi kurmayacağız.” Bu özel bir durumdur. Allah’ın: “işte onlar, cennete girecekler, orada onlara hesapsız rızık verilecektir.” Ayetinin anlamı hakkında Resulullah (sallallahu aleyhi ve âlih) şöyle buyurmuştur: “Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: “Beni –veya sevgimi demiştir- dikkate alan, celâl ve büyüklüğüme ilgi duyan kimseye cömertliğim haktır. Şüphesiz onların yüzleri, kıyamet günü nurdan olan minberlerin üzerinde nurdan ve elbiseleri de yeşil renktendir.” Denildi ki: “bunlar kimlerdir? Ey Allah’ın Resulü!” buyurdu ki: “Gerçi bunlar enbiya ve şehitlerden olan bir topluluk değildir, ama Allah’ın celali hatırına bir birlerini severler ve hesapsız olarak cennete girerler. Allah Azze ve Celle’den kendi rahmetiyle bizleri de onlardan karar kılmasını istiyoruz.”
Allah’ın: “Kimin (sevap) tartıları ağır gelirse” ve “Kimin de tartıları hafif gelirse” ayetlerinin anlamı ise hesap demektir. İyilikler ve kötülükler tartılır; iyilikler terazinin ağır tarafını, kötülükler hafif tarafını sembolize eder.”
Hz. Ali (aleyhi selâm) sözlerine şöyle devam etti: Allah’ın bu sözü: “De ki: Size vekil kılınan (bu konuda görevlendirilen) ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.” Hakeza bu sözü: “Allah, ölüm anında canları alır.” Ve bu sözü: “Elçilerimiz (görevli melekler) onun canını alırlar. Onlar vazifede kusur etmezler.” Ve bu sözü: “Kendilerine haksızlık ederlerken meleklerin canlarını aldıkları kimseler.” Ve bu sözü: “Ki melekler, güzellikle canlarını aldıklarında: "Selâm size" derler.” Şu anlama gelmektedir: Allah Tebareke ve Teala işleri nasıl isterse öyle idare eder. Yarattıklarından kimi isterse onu yapmak istediği şeye görevlendirir. “meleku’l-Mevt”a (ölüm meleğine) gelince Allah, yaratıklarından her kimi isterse ona has olarak onu görevlendirir. Meleklerinden olan elçilerini yaratıklarından her kimi isterse ona has olarak onları görevlendirir. Zikri üstün olan Allah’ın adlarını andığı melekleri ise yaratıklarından her kimi isterse ona has olarak onları görevlendirir. O, yüce ve münezzehtir işleri nasıl isterse öyle idare eder. İlim sahibi kişiler tüm ilimleri insanlara açıklamaya güç yetiremezler. Çünkü onların arasında zayıf ve güçlü olanlar vardır ve bazı ilimler tahammül edilerek yüklenilebilinir ve bazı ilimler tahammül edilerek yüklenilmez. Ancak Allah’ın yüklenilmesini kolaylaştırdığı ilimleri, kendisine yardım da bulunduğu has evliyaları yüklenebilir. Senin için Allah’ın dirilten ve öldüren olduğunu, melekleri ve onların dışındaki yaratıklarından istediklerinin elleriyle canları aldığını bilmen sana yeterlidir.”
Soruyu soran adam: “Beni rahatlığa çıkardın, Allah da seni rahatlığa çıkarsın, ey Müminlerin emiri! Allah seninle Müslümanları yararlandırsın.” dedi.
Hz. Ali (aleyhi selâm) soruyu soran adama şöyle buyurdu: “Eğer sana açıkladığım şeyler konusunda Allah göğsünü açsa, tohumu yaran ve insanı yaratan Allah’a yemin ederim ki hakikî müminlerden oldun.” Adam dedi ki: “Ey Müminlerin Emiri! Nasıl bilebilirim hakikî müminlerden olduğumu?” buyurdu ki: “Allah’ın, nebisinin diliyle bildirdiği, Resulullah’ın onun için cennete şahadet ettiği veya Allah Azze ve Celle’nin resul ve nebilerine gönderdiği kitapları bilmesi için göğsünü açan kimselerin dışında kimse bilmez.” Dedi ki: “Ey Müminlerin Emiri! Buna gücü yeten var mı?” buyurdu ki: “Allah’ın göğsünü açtığı ve bunun için başarı ve muvaffakiyet verdiği kişi. Bundan dolayı Allah’a gizli ve açık işlerinin tümünde amel etmek zorundasın. Hiçbir şey amelin ölçüsü ve karşılığı olamaz.”
*Bu hadis, Şeyh Saduk’un (r.a) yazdığı “Tevhid” adlı kitapta yer almıştır.
abna