کارگر

کارگر

  Siyonist İsrail ordusunun 8 Ekim 2023'ten bu yana Lübnan'a düzenlediği saldırılarda şehit olanların sayısı 14 artarak 3 bin 558'e çıktı.
 

Lübnan Sağlık Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, Siyonist İsrail'in devam eden saldırılarında can kayıplarına ilişkin bilgi verildi.

İşgalci İsrail ordusunun dün Lübnan'ın birçok bölgesine düzenlediği saldırılarda 14 kişinin şehit olduğu, 87 kişinin yaralandığı kaydedildi.

Açıklamada, Siyonist İsrail'in 8 Ekim 2023'ten bu yana Lübnan'a düzenlediği saldırılarda şehit olanların sayısının 902'si kadın ve çocuk, 214'ü sağlık çalışanı olmak üzere 3 bin 558'e, yaralı sayısının da 15 bin 123'e yükseldiği belirtildi.

 İslam İnkılabının temeli sebat ve dayanıklılıktır ve tek kelimeyle şu söylenebilir ki, 46 yılda yaratılan ve dünyanın gözlerini kamaştıran bütün büyüklükler, İmam (r.a) ile halkın azminin birleşmesinin bir ürünüydü. Üstelik İran’ın bu 100 veya 200 yıllık çağdaş tarihi, büyük emeklerle ve fedakarlıklarla elde edilen büyük sermayelerin ve büyük başarıların, azim, liderlik veya insan eksikliği veya her ikisinin yokluğu nedeniyle kaybedilen ve heba olan tarihi fırsatlarla ve ülkenin gerilediği olaylarla doludur.
 

Tütün hareketi, meşrutiyet hareketi, petrol hareketi ve bunların ardından gelen gerileme gözümüzün önümüzdedir. Bugün İmam'ın (r.a) ve halkın azmi ile İran, düşmanlarının açıkça “İran'ın kendisi denklem yaratıcısıdır, denklemlerle pasif hale getirilemez, sahneden uzaklaştırılamaz” dediği bir noktaya gelmiştir. Bugün tabii ki çok hassas ve çok tehlikeli bir durumdayız ve sürekli emek vererek ve büyük bedeller ödeyerek elde ettiğimiz büyük başarılarımızdan faydalanmamız ve yurt içi, bölgesel ve küresel arenada özen göstermemiz ve konumlarımızı ve başarılarımızı artırmaya çalışmamız gereken bir noktadayız.

911 kameri yılında vefat eden büyük Ehl-i Sünnet alimlerinden Abdurrahman Süyuti'nin “Dürrü’l Mensur” tefsirinin 66. Sayfasındaki rivayette şu ifadeler geçmektedir: “Hud Suresinin 112. Ayeti (Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür) nazil olunca Resulullah (s.a.a) Müslümanlara hitaben şöyle buyurdular: “Şemmiru, Şemmiru” yani “kollarınızı sıvayın”, “kollarınızı sıvayın”.

Bu mübarek sure Mekke döneminde nazil olmuştur ve Peygamber Efendimiz’in (s.a.a) Mekke'de bulunuşu ile Hicri sekizinci yılda Mekke'nin fethi arasında nasıl korkunç ve büyük olaylar yaşandığını biliyorsunuz. Bu zor dönemde kâfirlere göre sayıca az olan, zenginlikleri ve maddi güçleri küfür cephesiyle karşılaştırılamayacak kadar az olan Müslümanlar, İslam'ı Arap yarımadasına hakim kılıp, dünyanın doğusundan batısına kadar elçi göndermeyi başardılar.

Bu durum iki şeyi gösteriyor; Birincisi Müslümanların Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) buyurduğu gibi “kollarını sıvamış” olmaları, yani adam gibi işin başına geçmiş olmaları ve ikincisi de onların bu duruş ve azminin “büyük sonuçlar” vermiş olmasıdır.

Halkın bu azmi elbette hadislerden anladığımız kadarıyla Hz. Peygamber'in gece gündüz sürekli ve devam eden çabalarına bağlıydı ve bu nedenle şöyle buyurulmuştur: “Kendine ve aynı zamanda ümmetine de bu yolda direnme konusunda rehberlik et.” Bu, yani Peygamber’in (s.a.a) bu konuya gece gündüz özen gösterdiği ve önem verdiği anlamına gelmektedir.

Bu dayanıklılığın ve direnişin temeli imandı ve Peygamber Efendimiz'in (s.a.a) Mekke'deki çalışmalarının odak noktasının, tahammülle birlikte dini inanç ve inançların teorik ve pratik temellerini derinleştirmek olduğunu biliyoruz. Bu nedenle Mekke'de yetişen Müslümanlar, düşmanların ağır toplu saldırılarıyla karşı karşıya kalınca, onlara sebat etmeleri emredildi. Maide Suresinin 45. Ayetinde de bu konuya değinilmektedir: “Ey iman edenler! (Savaş için) bir toplulukla karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah’ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz.”

Şimdi bir an için Peygamber'e iman eden az sayıdaki Müslümanın sayılarının azlığı ve bazı zorlu olaylar nedeniyle işlerine devam etmekten uzaklaştığını ve azmin yerini sabırsızlığın aldığını bir düşünün, o zaman bu din asla kabul edilmezdi ve insanlık başka bir yol bulurdu ve neyin yapılıp neyin yapılmaması gerektiğini bilmenin hiçbir yolu olmaz ve dünya tamamen karanlık ve dehşet verici bir hal alırdı.

Tatlı bir sonucu olan bu yol elbette kolay bir yol değildir. Üstelik dış düşmanlar hak cephe lehine bir denklemin oluşmasını engellemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Onlar bu mücadelede tüm ahlaki ve insani ilkeleri ve yalan iddialarını ayak altına almakta, aynı zamanda içeridekilerin kirli dilleri de ortaya çıkmakta ve hak yolunda türlü türlü şüpheler ortaya atılmaktadır.

Kur'an-ı Kerim'in çeşitli ayetlerinde içeriden ve dışarıdan hak cepheye yönelik olarak dile getirilen bu şüphelerin büyük bir kısmına değinilmiştir. Bu şüphelerden biri de güçlü bir düşmana karşı direnmenin ne faydası olduğudur? Günümüz tabiriyle, “Bunun ulusal çıkarlara ne faydası var?” denilmektedir. Bir diğer şüphe ise, düşmanların yakında Müslümanları yok edeceğidir (bugünün tabiriyle, denklem İran'ın ve onların oluşturduğu direniş cephesinin aleyhine değişmektedir) Şüpheciler özellikle kritik anlarda, örneğin hak cephenin yoğun baskı altında olduğu zamanlarda kapsamlı olarak devreye giriyor. Böylesi durumlarda onların özel işi insanların kalplerini boşaltmaktır.

Kur'an-ı Kerim’in farklı ayetlerinde şöyle buyurulmaktadır: “Münafıklar, erleri savaş meydanında olan insanların arasında dolaşarak, müminlerin yakında mağlup olacağını söylerler, “işte o zaman onların bu topraklarda kalmalarına izin vermeyeceğiz” derler. (Günümüz yorumuyla, düşmanla yapılan bu militan politikalar başarısız oldu ve bu politikaların devam etmesine izin vermeyeceğiz ve düşman karşısında direnmek ve sebat etmek yerine, anlaşma ve uzlaşma yolunu izlemeli, militan pozisyonlardan vazgeçilmelidir.)

İlginçtir ki, dışarıdaki düşmanların baskıları ve içerideki münafıkların şüpheleri doruğa çıktığında, Allah müminleri, dış düşmanın baskıları ve münafıkların alayları nedeniyle ilkelerini vurgulamakta gevşememeleri konusunda uyarmıştır. Allah-u Teala Hud suresinin 11 ve 12. Ayetlerinde şöyle buyurmaktadır: “Ancak sabredip salih amel işleyenler böyle değildir. İşte onlar için bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır. (Ey Muhammed!) Belki de sen, (müşriklerin) “Ona bir hazine indirilseydi veya beraberinde bir melek gelseydi ya!” demelerinden dolayı sana vahyolunanlardan bir kısmını göz ardı edeceksin ve o yüzden göğsün daralacak. Fakat sen, ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekildir.”

Yani sabır ve salih ameller ile büyük bir mükafata (büyük bir sonuca) ulaşanlar, yolun doğruluğu ve Peygamberin (s.a.a) sözlerinin doğruluğu konusunda zayıflığa düşmesinler ve düşmanların ve münafıkların alayları ve zulmü ile müminlere yapılan bu baskı, Allah Resul’ünü düşmanlarla ve onların hileleriyle mücadele edilmesi gerektiğini vurgulamaktan alıkoymasın. Bu ayetler, müminlerin, zorlukların ve şüphelerin dorukta olduğu bir durumda kâfirlerle daha fazla mücadele edilmesi (ve yeni zafer sayfaları açması) düşüncesini ihmal etmemeleri gerektiğini söylüyor. Düşmanın saldırıya odaklanması onun kendisini kaybeden bir durumda gördüğü anlamına gelir ve onun huzurunu kaçıran da hak cephesinin zaferleridir.

Düşmanların hak cephesine düşmanlığa yönelmesi durumunda (ilkelerden vazgeçme yönündeki yoğun baskı dışında) ortaya çıkan en önemli baskılardan biri de hak cepheyi parçalama yönünde uygulanan baskıdır. İslam düşmanlarının ve İran İslam Cumhuriyeti düşmanlarının bir cephe gibi hareket ettiğinden ve bu cephenin eylemine bir an bile kayıtsız kalmadıklarından şüphemiz yoktur. Dahası, gaspçı rejimin Filistin ve Lübnan'daki sığınmasız insanlara yönelik saldırılarının doruğunda, Avrupalılar, suç unsuru cephelerini yani İsrail rejimini desteklemek amacıyla, İran'ın havayolu şirketine ambargo uyguladıktan sonra, İran İslam Cumhuriyeti'nin nakliyesine de ambargo uyguladı. Öyleyse bir cephe hareketi ile karşı karşıyayız ve bu durumu aşmak için ortak bir cepheye ihtiyacımız var.

Peygamber Efendimiz (s.a.a) zamanında, düşman nüfusuna nazaran onun çevresinde, çoğunlukla maddi imkânlardan yoksun, sadece Peygamber Efendimiz ‘in hedefleri doğrultusunda içten ve samimi bir şekilde çalışan küçük bir nüfus vardı. Münafıkların o dönemdeki baskılarından biri de bu insanları Peygamber'in (s.a.a) çevresinden dağıtmak, hatta Peygamber'in (s.a.a) cephesini çökertmekti ama tabii bu kötü amaçlarına ulaşmak için yumuşak sözler kullandılar. Yüce Allah, yüce peygamberini bu sözlere kulak vermemesi konusunda uyarmaktadır. Allah-u Teala Hud Suresi'nin 30 ve 31. ayetlerinde şöyle buyuruyor: “Peygamber bu tip iddiaları reddederek şöyle dedi; Ey kavmim! Eğer ben onları kovarsam, beni Allah’tan kim koruyabilir? Hiç düşünmüyor musunuz? Size ben, “Allah’ın hazineleri yanımdadır”, demiyorum; gaybı da bilmem. “Ben bir meleğim” de demiyorum. Sizin hor gördüğünüz kimseler için, “Allah, onlara asla hiçbir hayır vermez” de diyemem. Allah, onların içlerindekini daha iyi bilir. Böyle bir şey söylersem, o zaman ben gerçekten zâlimlerden olurum.”

(Nuh Peygamber (a.s) ile o dönemin kâfir ve münafıklarının konuşmalarını anlatan bu ayetlerin nazil olduğu dönemde İslam Peygamber’inin, Müslüman münafıkların baskısı altında olduğu açıktır ve bu kişiler Peygamberin Ammarlardan, Ebu Zerlerden yardım almak yerine, Ebu Süfyan gibi meşhur kişilere dostluk eli uzatmasını ve yardım dilemesini istediler ve siyasi ve kabilesel anlaşmalar vb. yoluyla, Ebu Süfyanların endişelerini gidermek, yeni kurulan Medine toplumuna barış getirmek istediler.)

Bugün de Kur'an'ın reddettiği bu eski ve reddedilen iddialar yeniden düzenlenmiş ve piyasaya çıkmıştır. Amerikalıların ve Avrupalıların bu millete ve İslam inkılabının bölgedeki mücahit yoldaşlarına karşı düşmanlığı her geçen gün artarken, bazı kişiler “Filistin'i Filistinlilere, Lübnan'ı da Lübnanlılara bırakın ve onları bombaların altında yalnız bırakın, çünkü uluslararası sistem ve ilişkilerde bunlar Amerika'nın, Fransa'nın, İngiltere'nin özelliklerini taşımıyor!” demeye başladılar. Eğer bugün İran ABD ve Avrupalı ​​hükümetler tarafından tehdit edilmesine rağmen pes etmiyor ve bu milletin yüce hedeflerini güvence altına almak olan yoluna devam ediyor ve aynı zamanda bölgedeki geri kalan insanları ve dost hükümetleri de düşmanın karşısında güçlü bir şekilde durabilecek ve ona galip gelebilecek seviyeye ulaştırıyorsa, bu bir cephenin oluşması sayesindedir. Elbette bu cephe baskı altındadır ve İran'dan Yemen'e, Irak'tan Suriye'ye, Lübnan'dan Filistin'e kadar tüm bu cephede her an düşmanın baskısını görüyoruz ve özellikle geçtiğimiz yıl bu cephede yaşanan yaraların farkındayız. Ama biliyoruz ki bu baskılar başarının meyvesi, başarının alameti ve hak cephenin bir sonraki büyük başarısının sermayesidir. Bırakın İslam’ın ve Müslümanların düşmanları, İran’ın ve Direniş Cephesi’nin düşmanları komplo kursunlar, içerideki Müslüman gibi görünen münafıklar halkın kalplerini boşalttıklarını zannetsinler; Yol açıktır ve hak cephesinin art arda zaferler kazanacağı kesindir.

Sadullah Zarei

 Hizbullah, Lübnan'ın karadan işgal sürecinin başladığı ekim ayından itibaren 110'dan fazla İsrail askerinin öldürüldüğü ve 1050'den fazla askerin de yaralandığı iddiasında bulundu.
 

Hizbullah'tan yapılan yazılı açıklamada, İsrail'in Lübnan'a kara saldırılarının başladığı ekim ayının başından itibaren İsrail ordusuna yönelik yapılan karşı saldırılar hakkında bilgi verildi.

Soykıırmcı İsrail ordusunun karadan işgal dönemindeki kayıplarının "110'dan fazla" olduğu iddia edilen açıklamada, 1050'den fazla askerin de yaralandığı savunuldu.

Açıklamada, karadan saldırılar sürecinde İsrail'in 48 Merkava tankı, 9 askeri buldozer, 2'şer askeri cip, zırhlı araç ve asker taşıyıcısının imha edildiği aktarıldı.

Hizbullah'ın İsrail'in Hafya şehrinin Karyut bölgesi ve Safed kentindeki askeri bölgelere saldırılarına işaret edilen açıklamada, 4 ayrı olayda 21 İsrail askerinin hedeflendiği kaydedildi.

Katil İsrail ordusu, Lübnan'a yönelik saldırılarda tamamen gizlilik çerçevesinde hareket ederken, Hizbullah ile girilen çatışmalara ilişkin sınırlı kayıp haberleri dışında açıklama yapmıyor.

Hizbullah'la 8 Ekim 2023'ten beri kontrollü çatışmalara devam eden Siyonist İsrail ordusu, 23 Eylül’de Lübnan'ın güney kentlerinin yanı sıra Bekaa ve Baalbek bölgelerine yüzlerce hava saldırısı düzenledi.

Lübnan Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 8 Ekim 2023'ten bu yana 902’si kadın ve çocuk, 212’si sağlık çalışanı olmak üzere 3 bin 544 kişi şehit oldu, 15 bin 36 kişi yaralandı.

'Nasrallah' Tatbikatından Duyurdu:Tarihe Yazılacak'Nasrallah' Tatbikatından Duyurdu:Tarihe Yazılacak

Tesnim Haber Ajansı’nin haberine göre, Devrim Muhafızları Baş Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami, İran'ın Siyonist Rejim İsrail'den alacağı intikama kesin gözüyle bakılması gerektiğini vurguladı.

Devrim Muhafızları komutanı ayrıca " Tarihin hiçbir noktasında Müslümanların teslim olmasına rastlamadık, düşmanların akıbetinin ise Hayber savaşındaki gibi olacağını düşünüyoruz" dedi.

Tümgeneral Selami " İslam savaşçıları muhteşem bir birlik, otorite ve beraberlik gösterisi oluştururlar ve o zamana kadar bu sonsuz nüfus İslam'ı, İran'ı, ulusal çıkarları ve İslam ümmetini savunur, bugün hiçbir güç bu büyük güce denk olamaz. Amerika Birleşik Devletleri, müttefiki Avrupa ülkeleri ve küçük ve geçici rejimin bir ittifak oluşturduklarında bile bitmek tükenmek bilmeyen bu orduya ve iman, cihat ve şehadet dalgasına karşı hiçbir şey yapamazlar."

İranlı komutan şunları da sözlerine ekledi: " Filistin, Lübnan, İran, Yemen, Irak ve İslam dünyasının diğer bölgelerindeki ülkeler ile, şer ve şirk dünyası, garip bir fenomen olan Siyonizm ile Batılı müttefikleri ve mensupları arasında bugünkü yüzleşmenin hikayesi, gerçek hakiki bir yüzleşmedir. Bu düşmanlara karşı iman ve İslam adına direnen insanların olağanüstü direniş destanları tarihe yazılacak ve yazılıyor da. "

Devrim Muhafızları Başkomutanı şunları da söyledi:" Elbette onlara tarihi araştırın diyoruz, Müslümanların teslim olduğuna dair bilgi bulamayacaklar. Düşmanların bugünkü akıbeti Hayber savaşının akıbeti ile aynı olacaktır. Bugün tarihi yüzleşmede tüm sahte güçler İslam'ın önünde saf tutmuş, dünyanın modern orduları Müslümanları kendi iradesine teslime zorlamak, kaderlerine hükmetmek, topraklarını işgal etmek için Siyonist rejimin yardımına koşmuştur."

Tümgeneral Salami şunları da belirtti: "Düşmanlar Müslümanlara karşı koyamaz; Müslüman mazlumları enkaz altına gömseler bile şunu bilmelidirler ki, 40.000 Filistinli kuşatılıp şehit edilse, 100.000 Filistinli çocuk doğar ve doğdukları andan itibaren cihad dersini alırlar. Cihad bayrağını ellerine alacaklardır. Cihat cephesinde düşmanın açtığı onca yaraya rağmen sahada birlik ve kararlılıkla ayakta duracak ve her gün düşmana telafisi mümkün olmayan darbeler vuracaklar."

"Direniş savaşçıları, düşmanın komutanlarına ve gençlerine ettiği zulümlerin intikamını alıyor. Bu büyük akım söndürülemez ve sonlandırılamaz." dedi.

Devrim Muhafızları Başkomutanı düşmanlara şunları söyledi: "Sizinle göz gözeyiz, sizinle sonuna kadar savaşacağız ve Müslümanların kaderini belirlemenize izin vermeyeceğiz. Acı darbeler alacaksınız. İntikamımızı beklemelisiniz."

 İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, Tahran'da bulunan Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Başkanı Rafael Mariano Grossi ile bir görüşme gerçekleştirdi.
 

Görüşmede Pezeşkiyan, İran hükümetinin atom programıyla ilgili şüpheleri gidermeye hazır olduğunu söyledi.

Pezeşkiyan, "Birçok kez vurguladığımız gibi İran, Rehber'in (Hamaney) açık fetvasına dayanarak hiçbir şekilde nükleer silah yapma çabasında olmamıştır ve olmayacaktır. Kimsenin de onun bu politikasından sapmasına izin verilmeyecektir" dedi.

Grossi ise, Pezeşkiyan'ın görevi döneminde Ajans ile işbirliği açısından olumlu bir dönem olacağına inandığını ifade ederek, İran ile nükleer görüşmelerde 'sonuç' elde edilmesinin, Gazze'de ve Lübnan'da yeni bir çatışmanın önlenmesi açısından hayati önem taşıdığını söyledi.

 

İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami, ''Müzakerelerin başlaması konusunda iyimserim.'' dedi.
İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed İslami, dün akşam konuk olduğu bir devlet televizyonu kanalında gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi.

İran'ın uranyum zenginleştirme faaliyetlerine ilişkin İslami, bunun Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT) çerçevesinde ve barışçıl amaçlarla yapıldığını söyledi.

İslami, ''Nükleer faaliyetlerimiz hakkında mutlaka Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'na (UAEA) bilgi veriyoruz ve hukuka aykırı bir şey yapmadık.'' dedi.

UAEA'nın teknik konularda her zaman tarafsızlığını koruması gerektğini vurgulayan İslami, şunları kaydetti:

''Bunu her zaman UAEA'ya hatırlatırız. Ajans, İran'da koruyucu önlemlerin ve 2015 tarihli nükleer anlaşmanın uygulanması konusunda her üç ayda bir UAEA Yönetim Kurulu'na ve her altı ayda bir BM Güvenlik Konseyi'ne rapor vermekle yükümlüdür. Bu süreçte kurum ile iş birliği yapıyoruz.

Şu ana kadar UAEA, İran'ın nükleer faaliyetlerinde herhangi bir sapma yaşandığına dair kanıt bulmadı.''

İslami, UAEA Yönetim Kurulu'ndan İran hakkında çıkacak herhangi bir karara anında yanıt verildeceğini belirtti.

''Müzakerelerin başlaması konusunda iyimserim''

Eylül'de düzenlenen BM Genel Kurul Oturumu'na atıfta bulunan İslami, ''Toplantı sırasında Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan ve Dışişleri Bakanı Irakçi'nin yaptığı görüşmelerin (diplomatik) müzakerelerin başlangıcı olmasını umuyorum ve bu konuda iyimserim.'' ifadesini kullandı.

İslami, ABD'nin yeni Başkanı Donald Trump'ın İran'ın nükleer silah aramadığını söylediğine dikkat çekerek, ''Bu yeni bir konu değil ve nükleer stratejimizde yer almamaktadır.'' diye konuştu.

 

Irakçi’den “Grossi ile görüşme” açıklaması

İran Dışişleri Bakanı Abbas Irakçi sosyal media hesabı X’ten yaptığı paylaşımda Uluslararası Atom Enerjisi (UAEA) Başkanı Rafael Grossi ile bu sabah geçekleştirdiği görüşmeyi değerlendirdi

Dışişleri Bakanı Irakçi paylaşımında, “Bu sabah Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı Başkanı Sayın Rafael Grossi ile önemli ve samimi görüşmelerde bulunduk. NPT'nin kararlı bir üyesi olarak ajans ile tam işbirliği yapmaya devam edeceğiz” ifadesini kullandı.

Anlaşmazlıklar işbirliği ve diyalog yoluyla çözülebileceğini vurgulayan Irakçi, “Güçlü bir irade ve iyi niyetle yola devam etme konusunda mutabakata vardık” dedi.

Irakçi, İran'ın barışçıl nükleer programı ile ilgili müzakere masasından hiç ayrılmadığını belirterek, şu ifadelerde bulundu:

“Şimdi sıra Avrupa Birliği ve üç Avrupa ülkesine geldi. Biz ulusal çıkarlarımız ve inkar edilemez haklarımız temelinde müzakere etmeye hazırız ancak baskı altında müzakere etmeye hazır değiliz.”

İşgalci İsrail ordusunun Lübnan'a devam eden saldırıları sonucu yaşanan can kayıplarına ilişkin bilgi verildi.



Siyonist İsrail'in 8 Ekim 2023'ten bu yana Lübnan'a düzenlediği saldırılarda şehit sayısının 3 bin 365'e, yaralı sayısının da 14 bin 344'e yükseldiği açıklandı.

Lübnan Sağlık Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, İsrail ordusunun devam eden saldırıları sonucu yaşanan can kayıplarına ilişkin bilgi verildi.

İşgal ordusunun dün Lübnan'ın birçok bölgesine düzenlediği saldırılarda 78 kişinin şehit olduğu, 122 kişinin yaralandığı kaydedildi.

Açıklamada, İsrail'in 8 Ekim 2023'ten bu yana Lübnan'a düzenlediği saldırılarda yaşamını yitirenlerin sayısının 3 bin 365'e, yaralı sayısının da 14 bin 344'e yükseldiği belirtildi.

 

Soykırımcı İsrail Lübnan'a 24 Saatte 78 Hava Saldırısı Düzenledi
 
-  Katil İsrail, Lübnan'a son 24 saatte 78 hava saldırısı düzenledi. Bu saldırıların çoğu güney bölgelerine yapıldı.
 

Beyrut'un güneyindeki Cebel-i Lübnan vilayetine bağlı Barca beldesi hava saldırısıyla hedef alındı.

Lübnan Sağlık Bakanlığı, ilk belirlemelere göre 15 kişinin şehit olduğunu bildirdi. Bölgede enkaz kaldırma ve arama kurtarma çalışmaları sürüyor.

Siyonist İsrail savaş uçaklarının ülkenin çeşitli bölgelerine yönelik saldırıları devam ediyor.

Son hedeflerden biri Beyrut'un güneyindeki sahil kasabası Ciyeh oldu. Tahliye uyarısı yapılmadan gerçekleştirilen saldırıda bir apartman vuruldu.

Gazze'de binlerce ev ve binayı havaya uçuran katil İsrail ordusu, şimdi de karadan işgal ettiği Lübnan'ın güneyinde benzer bir yıkıma başladı.

Güney Lübnan'daki Bint Cibeyl kasabasında Lübnanlılara ait yapıların havaya uçurulduğu anları kaydeden işgalci İsrail askerleri, bu görüntüleri sosyal medya hesaplarından paylaştı.

Lübnan resmi ajansı NNA'da yer alan habere göre İsrail, Lübnan'da bugüne de en az 37 beldeyi yerle bir etti, 40 binden fazla konutu tamamen yıktı.

Haberde, işgalci İsrail ordusunun yıkım yaptığı beldelerin Nakura beldesinden El-Hıyam beldesine kadar sınır hattı boyunca 3 kilometre içeriye kadar uzandığı aktarıldı.

Soykırımcı İsrail'in 8 Ekim 2023'ten beri Lübnan'a düzenlediği hava saldırıların sayısı 12 bin 107'ye çıktı. Bu saldırılarda 3 bin 13 kişi şehit oldu ve 13 bin 553 kişi yaralandı.

İsrail’in Hizbullah’a yönelik güney Lübnan’da yürüttüğü harekâtta 50 bin askerle ciddi sonuç alamaması, İsrail basınında eleştirilere yol açtı. Çözüm sağlanamazsa yıpratma savaşının ve bölgedeki güvenlik şeridi oluşturma ihtiyacının kaçınılmaz olabileceği vurgulandı.

 
Lübnan'daki savaşın seyrine ilişkin İsrail içindeki tartışmalar, rejim ordusunun “Hizbullah’ın komuta yapısını vurduğu ve sınırdaki tesislerini yok ettiği” için başarı sağladığına inanan ve bu nedenle hükümetin siyasi bir uzlaşmaya varması gerektiğini savunan eleştirilerle yoğunlaşıyor.

Uzlaşma tartışması, sahadaki gelişmelerden bağımsız düşünülemiyor; özellikle Hizbullah’ın toparlanma yeteneği ve saldırılarla İsrail’i Lübnan bataklığına çekmesi konusunda endişeler giderek artıyor.

Ulusal Güvenlik Çalışmaları Enstitüsü’nden Orna Mizrahi, "1701 sayılı BM kararının uygulanmadığı takdirde İsrail’in sınır güvenliğini sağlamak ve hareket özgürlüğünü korumak için gerekli değişiklikleri içeren bir ateşkes anlaşması yapılmalı," diyerek bu konuda bir çözüm çağrısında bulundu.

“Uluslararası bir gücün varlığından vazgeçilemez,” ifadesini kullanan Mizrahi, geçmişte Batılı güçlerin (ABD, Almanya ve İngiltere) bölgeye katılımının önerildiğini ancak bunun gerçekleşme ihtimalinin düşük olduğunu ekledi.

İsrail’in, yeni bir güç üzerinde anlaşmaya varılana kadar UNIFIL’den ayrılmaması gerektiğini vurgulayan Mizrahi, “1701 sayılı kararın, Lübnan’ın UNIFIL operasyonlarına bağlılığı göz önüne alınarak, herhangi bir anlaşmanın temeli olması gerektiğini” belirtti.

Aynı zamanda, UNIFIL’in kapasitesinin güçlendirilmesi yoluyla bu kararın uygulanmasını sağlayacak etkili bir mekanizma oluşturulması gerektiğini savundu.

Mizrahi'ye göre Lübnan ordusunun güney Lübnan’da konuşlandırılması da Hizbullah unsurlarının bulunmadığından emin olmak için daha güçlü bir gözetim ve sağlanan silah ve teçhizatın yakından izlenmesini sağlayacak bir mekanizma ile desteklenmeli.

Yediot Ahronot yazarı Yossi Yehoshua, “Ya çözüm ya da yıpratma savaşı ve güvenlik şeridi” başlıklı yazısında, üst düzey bir ordu yetkilisinden alıntı yaparak, İsrail ordusunun “kara harekâtını güvenliği sağlamak için önemli bir bölgeye genişlettiğini, ancak zamanla zorlayıcı soruların ortaya çıktığını” ifade etti.

Yetkiliye göre, “amaç, Hizbullah, Lübnan hükümeti ve ABD’den Rusya’ya kadar çeşitli arabulucuların İsrail lehine koşulları kabul etmesini sağlamak.”

Ordu yetkilisi, “Kazanımların azamiye çıkarılması için harekâtı zamanında sonlandırmak” gerektiğini, aksi halde yıpratma savaşına girilmesi durumunda, evlerine dönen yerleşimciler için güvenlik şeridi oluşturmanın zorunlu hale geleceğini vurguladı.

Fakat Yediot Ahronot’a göre sahadaki durum farklı görünüyor:

“Bir aylık kara çatışmalarının ardından İsrail’in beş askeri tümeni ve bir yedek tugayı güney Lübnan’da toprak ele geçiremedi. 2006’daki Temmuz Savaşı’na katılan asker sayısının üç katı olan 50 binden fazla asker bulunmasına rağmen, tek bir köy bile işgal edilemedi.”

Gazete, bu başarısızlığı “Hizbullah’ın akıllı saha taktiklerinin etkinliğine” bağladı; İsrail zırhlı araçlarını, tanklarını ve askerlerini hassas bir şekilde hedefleyen çeşitli füzelerle donatılmış, sabit ve hareketli savunma hatlarından oluşan taktikler sayesinde Hizbullah’ın rejim ordusunun ilerleyişini engellediğini belirtti.

Ayrıca gazete, Hizbullah’ın aynı zamanda görünmezlik taktiği kullandığını, İsrail ordusunun kendisini şaşırtan ateş kaynaklarını çoğunlukla tespit edemediğini ifade etti.

1978’den beri Lübnan’da görev yapan ve eski Başbakan İzak Rabin’e danışmanlık yapan Lübnan doğumlu istihbarat subayı Albay Jack Neria, Hizbullah’ın “Golani Tugayı ve diğer elit komando birlikleri de dahil olmak üzere İsrail kuvvetleri için en kötü senaryoyu oluşturarak saldırı ve pusu hazırlıklarıyla ilerlemelerine izin verdiğini” söyledi.

Neria, ilerleme maliyetinin, özellikle insani kayıpların, İsrail’in 1940’lardan beri gördüğü en yüksek seviyelere ulaşabileceğini öngörerek, ordunun ilerlemesi halinde bir çıkmaza ve korkunç bir senaryoya yol açacağını dile getirdi.

Israel Today yazarı Yoav Limor şse Siyonist rejimin kuzeyde bir ateşkesi ancak üç ana koşulda kabul edeceğini belirtti:

Birincisi, 1701 sayılı kararın tam olarak uygulanması ve Hizbullah’ın askeri gücünün artışının engellenmesi.

İkincisi, Lübnan ordusundan takviye kuvvetlerin ve UNIFIL’in daha uzmanlaşmış birimlerinin güney Lübnan’a yerleştirilmesi. Üçüncüsü ise Hizbullah anlaşmayı ihlal ederse İsrail ordusuna tam hareket serbestisi tanınması.

Yazar, İsrail’in gelecekteki harekâtları için ABD, Fransa ve kısmen Rusya’dan açık çek istediğini, fakat Lübnan’ın egemenliğini korumak için buna karşı çıkacağını ve konunun İsrail’in kararına bağlı kalacağını kaydetti.

Pek çok bakan ve güvenlik yetkilisi, İsrail’in Hizbullah’a can simidi uzatmak için bir gerekçesi olmadığını ve baskıyı sürdürmesi gerektiğini savunuyor.

Ancak çatışmaların sürmesinin, kayıplar açısından ağır bir bedeli olacağı ve kış şartlarında Lübnan çamuruna gömülme riskinin artacağına dikkat çekiliyor.

Ek olarak, çatışmaların devam etmesinin, İsrail’in uluslararası meşruiyetinin aşınması, ekonomiye ve yedek asker sistemine ilave yük getirmesi ve kuzeydeki yerleşimcilerin evlerine dönüş tarihinin ertelenmesi gibi maliyetlere yol açacağı ifade ediliyor.

Salı, 05 Kasım 2024 03:15

İran ve Azerbaycan'dan Ortak Tatbikat

İran ve İsrail arasındaki gerilim son dönemlerde kendini Kafkaslarda da hissettirmeye başladı. İsrail ve Azerbaycan arasındaki askeri yakınlaşma ve sonrasında iki ülkenin İran ile artan gerilimi siyasilerin art arda yaptığı açıklamalar ile kendini daha da göstermişti. Tüm bu gelişmelere karşın İran'ın Azerbaycan ile askeri tatbikat yapmasının İsrail'e önemli bir mesaj niteliği taşıdığı belirtiliyor.


Azerbaycan ve İran, Hazar'da ortak tatbikat yapması bölgedeki güç dengelerinin değişimine bir işaret olarak gösteriliyor. İsrail ve Azerbaycan arasında uzun zamandır devam eden askeri anlaşmalar iki ülkeyi bir birine daha da yaklaştırmıştı. Özellikle Azerbaycan'da İran ile ilgili ajan gerilimi yaşanmış ve bu gerilim Bakü'de bulunan İran Büyükelçiliğinde çaalışaan 4 diplomatı istenmeyen kişi ilan etmesine kadar ilerlemişti. Azerbaycan'da İran gizli servisi ile çalıştığı ve darbe girişimi yapacağı gerekçesi ile de 6 kişi de tutuklanmıştı.  

Azerbaycan ve İran arasındaki bu gerilim devam ederken, Bakü de İsrail ile birlikte büyük silah alımları gerçekleştirmişti. Bu süreç Bakü ve Tahran arasındaki gerilimi daha da artırmıştı. 

 
Bu gelişmelere karşın Bakü ve Tahran arasında bugün bir askeri tatbikat gerçekleşti. Bu tatbikatın ise bölgedeki güç dengeleri açısından öneminin çok büyük olduğu uzmanlar tarafından belirtiliyor. 

Azerbaycan ve İran deniz kuvvetlerinin Hazar Denizi'nde ortak tatbikat düzenlenmesinin iki ülke arasında yaşanan gerilimleri geride bıraktığına bir işaret olarak görülürken İsrail'e de önemli bir mesaj niteliği taşıdığı yönünde. 

AZERBAYCAN VE İRAN ARASINDA ASKERİ TATBİKAT
Azerbaycan Savunma Bakanlığından yapılan açıklamada, iki ülke genelkurmay başkanları arasında imzalanan protokol çerçevesinde Azerbaycan ve İran'ın savaş gemilerinin katılımıyla Hazar Denizi'nde ortak tatbikat gerçekleştirildiği aktarıldı. 

Açıklamada, Azerbaycan'a ait 2 gemi ve 100 askeri personelin yer aldığı AZIREX-2024 tatbikatında gemi kazalarında kurtarma ve tıbbi yardım, arama kurtarma çalışmaları ve gemi güvenliğinin sağlanması gibi görevlerin icra edildiği açıklandı. 

Azerbaycan ile İran arasındaki askeri işbirliğini pekiştirmek amacıyla yapılan tatbikatta tüm görevlerin başarıyla yerine getirildiği aktarıldı.

 Lübnan Sağlık Bakanlığından yapılan yazılı açıklamada, katil İsrail rejimi ordusunun ülkeye yönelik hava saldırılarını sürdürdüğü belirtildi.
 

Siyonist İsrail'in Lübnan'da dün düzenlediği saldırılarında 18 kişinin şehit olduğu, 83 kişinin yaralandığı aktarılan açıklamada, böylece işgal ordusunun Lübnan'a yönelik saldırıları sonucu 2 Kasım Cumartesi gününe kadar şehit sayısının 2 bin 986'ya ulaştığı kaydedildi.

Açıklamada, soykırımcı İsrail’in saldırılarında yaralananların sayısının ise 13 bin 402'ye yükseldiği ifade edildi.

 

Ekim ayında Hizbullah'ın İsrail'e saldırıları 4 kat arttı...


Ekim ayında Hizbullah'ın İsrail'e yönelik saldırılarında dört kat artış yaşandı ve toplam 1158 saldırı kaydedildi. İsrail merkezli Alma Enstitüsü, insansız hava araçlarının Hizbullah için stratejik bir koz olduğunu ve bu saldırıların İsrail halkında büyük endişe yarattığını belirtti. 
 
 İsrail merkezli Alma Enstitüsü tarafından yapılan analiz, Hizbullah'ın Siyonist rejim hedeflerine yönelik operasyonlarının ekim ayında dört katına çıktığını ortaya koydu.

Raporun Maariv gazetesi tarafından aktarılan detaylarına göre, Hizbullah geçtiğimiz ay İsrail'e karşı toplam 1158 saldırı gerçekleştirdi.

Araştırmacılar Tal Bari ve Dana Pollack, saldırıların Ekim 2023'ten Ekim 2024'e kadar olan dönemdeki önceki verilerle karşılaştırıldığında toplamda 3 bin 235 saldırının kaydedildiğini, bunun da aylık ortalama 270 saldırıya denk geldiğini belirtti.

Bu verilere göre ekim ayında yaşanan saldırılar, ortalamanın yaklaşık dört katına çıkarak ciddi bir tırmanış olduğunu gösteriyor.

İHA'lar, Hizbullah'ın stratejik kozu
Araştırmacılar, ekim ayında Hizbullah saldırılarında 40'ı Siyonist rejim ordusu askeri olmak üzere toplam 54 İsraillinin öldüğünü bildirdi.

Analiz, saldırıların yüzde 54’ünün sınırdan beş kilometre mesafedeki yerleşim alanlarını hedef aldığını gösterdi.

Ayrıca, Hizbullah bu mesafeden daha uzakta bulunan bölgelere de 296 saldırı düzenleyerek önceki aylara kıyasla kayda değer bir artış kaydetti.

Diğer yandan Alma Enstitüsü, Hizbullah'ın insansız hava araçlarını (İHA) stratejik bir koz olarak kullandığını belirtti:

"İsrail'e giren İHA'lar, halkta hayal kırıklığını artırıyor, zira tek bir İHA, nüfus merkezlerinin üzerinde uçarken yüz binlerce sakinin sığınaklara girmesine neden olabilir ve İsrail'in savunma sistemleri üzerinde sürekli bir baskı oluşturabilir."

Kullanılan silah türlerine bakıldığında, iç cephedeki hedeflere ve güney Lübnan'daki rejim ordusu kuvvetlerine yönelik saldırılarda füzeler kullanıldı. En az 2 bin 291 roket ve füze İsrail topraklarına düştü.

 Karar Gazetesi'nin Türkiye’nin İsrail’le ticaretinin devam ettiğini belgeleriyle ortaya koyan haberlerinin üzerine Ticaret Bakanlığından gelen “İhracat Filistin’e yapılıyor” açıklaması tepkiyle karşılandı. Tel Aviv ile alışverişin yasaklanması sonrası Filistin’e ihracatın yüzde 35 bin artmış görünmesi ‘izaha muhtaç bir durum’ olarak yorumlandı.
 

TİM verilerine göre 6 ay önce Filistin'e çelik ihracatı 23 bin dolar iken, Eylül itibariyle bu oran 48 milyon dolara ulaştı. Filistin'de endüstri devrimi mi başladı?

İsrail’in en büyük silah tedarikçisi ve İsrail bandıralı ZIM şirketine ait gemilerin İstanbul, İzmit, Mersin limanlarından Hayfa’ya yoğun seferleri devam ediyor. Art arda kalkan gemiler İsrail üzerinden mi Filistin’e gidiyor?

İnsanların açlıktan öldüğü Filistin’e TİM verilerine göre, 12 milyon dolarlık bakliyat ihracatı yapıldı. Peki İsrail medyası Gazze’ye giden yardımları dahi ‘HAMAS’a destek’ olarak görüp ulaşımı engellediğini yazarken Filistin’e giden bunca malzemeye engel olmuyor mu?

TÜİK verilerine göre 2023 Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarında 202 dolarlık makyaj malzemesi ihracatı yapılırken, 2024’ün aynı aylarında bu rakam 716 bin dolara ulaşmış. Soykırıma maruz kalan bir ülkenin makyaj malzemesine ihtiyacı var mıdır?

Ticaret Bakanı Bolat, ‘Gümrüklerimiz İsrail’e kapalıdır” derken, transfer noktası Hayfa olan konteynerlerin Türkiye limanlarındaki aralıksız sevkiyatlarının gerekçesi nedir?

UTANÇ TİCARETİ İZAHA MUHTAÇ

Türkiye İhracatçılar Meclisi ve TÜİK verilerine göre; son 9 ayda Türkiye’nin Filistin’le ihracatı yüzde 35 bin arttı. Ticaret Bakanı Ömer Bolat “Demir, dikenli tel, kimyasal ürün, makyaj malzemesi gibi malzemeler, Filistin’in ihtiyaçlarını karşılamak için gönderiliyor” dedi. Ancak resmi belgeler tam tersini ortaya koyuyor.

KARAR, Gazze’deki katliama ve “O iş bitti” açıklamasına rağmen İsrail’le sürdürülen ticareti belgeleriyle defalarca kanıtladı. Yapılan açıklamalar ise, cevap bekleyen başka sorular doğurdu. 1 yıldan fazladır soykırıma maruz kalan bir ülkenin gerçekten o ürünlere ihtiyacı mı var? Tel Aviv, bunca malzemeye engel olmuyor mu?

İsrail, Filistin ve Lübnan’da soykırıma aralıksız devam ediyor. 13 aydır devam eden katliamlara birçok ülke lojistik sağlıyor. Türkiye de ne yazık ki bu ülkelerden biri. Geçtiğimiz yıl ekim ayından beri sık sık gündeme gelen ve KARAR’ın belgelerle ispat ettiği utanç ticareti, iktidar tarafından sürekli reddediliyor. Son günlerde başta İstanbul, İzmit, Mersin gibi şehirler olmak üzere ülkemizin çeşitli bölgelerinde görülen İsrailli ZIM şirketine ait konteyner tırları ve yük gemileri ise, ticaretin kesilmediğine dair yeni kanıtlar... Ticaret Bakanı Ömer Bolat, kamuoyundan gelen tepkiler artınca yine ticaretin tamamen bittiğini; gümrüklerin İsrail’e kapalı olduğunu açıkladı. Türkiye’deki limanlardan kalkan gemileri ve ZIM konteynerleriyle alakalı hiçbir detay vermeyen Bolat, Türkiye’den Filistin’e demir, dikenli tel, kimyasal ürün, makyaj malzemesi gibi malzemelerin halkın ihtiyaçlarının karşılamak amacıyla gönderildiğini belirtti.

PEKİ YA BUNLAR?

Bakanlık, İsrail’le yapılmış gibi görünen ihracatın aslında Filistin’le gerçekleştiğini savundu. Fakat İsrail’in çelik gereksiniminin yüzde 65’ini karşılayan MÜSİAD üyesi İÇDAŞ başta olmak üzere ticareti sürdüren özel şirketlere hiçbir yaptırım uygulanmadı. TÜSİAD üyesi Zorlu Holding’in İsrail’deki üç elektrik santraline dokunulmadı. İsrail limanlarında ithalat şirketi olan Filistinli tüccarlar bile, Tel Aviv’in kendine ait olmayan hiçbir şirkete ticaret hakkı tanımadığını söyledi. Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin ve TÜİK’in verilerine göre; son 9 ayda Türkiye’nin Filistin’le ihracatı yüzde 35 bin artmış durumda. Filistin’e gönderilen ürünler ise; çelik, dikenli tel, makyaj malzemesi, mermer gibi soykırıma uğrayan bir ülke için öncelik sırasında olmayan malzemeler.

CEVAP BEKLEYEN SORULAR

TİM verilere göre; Türkiye ve Filistin arasında Ekim 2023’te 12 milyon doları biraz aşan ihracat, Ekim 2024’te yüzde 672 artışla ile 95 milyon dolara çıktı. Yılın başından bu yana yapılan ihracat da yüzde 542,5 artışla 103 milyondan 661 milyon dolara ulaştı. Filistin halkı tüm dünyanın gözü önünde katlediliyor iken bu ticaret kiminle yapılıyor?

TÜİK verilerine göre Filistin’e çelik-demir ihracatımız yüzde 200 bin yükseldi. 13 aydır çocuk ve kadın ayırmaksızın 50 bin kişiyi öldüren İsrail, Filistin’e demir-çelik girmesine nasıl izin veriyor?

Önceki yıllarda yalnızca İsrail’le yapılan dikenli tel ihracatının belgeleri vardı. 2023’te hiç dikenli tel göndermediğimiz Filistin’e, bu sene niye gönderiyoruz?

Türkiye, Filistin’e ekim ayında 36 bin 430 dolar tutarında mücevher sattı. Soykırıma maruz kalan bir ülkenin makyaj malzemesi, halı, mücevher gibi malzemelere ihtiyacı var mıdır?

İnsanların açlıktan öldüğü Filistin’e TİM verilerine göre, 12 milyon dolarlık bakliyat ihracatı gerçekleştirildi. Peki İsrail medyası Gazze’ye giden yardımları dahi ‘HAMAS’a destek’ olarak görüp ulaşımı engellediğini yazarken Filistin’e giden bunca malzemeye engel olunmuyor mu?

İsrailli ZIM şirketine ait konteynerler, Türkiye’den Filistin’e mi malzeme taşıyor?/karar

 

Türkiye'den Filistin üzerinden İsrail'e dikenli tel ihracatı devam ediyor..


TÜİK’in verilerine göre Türkiye, 2024 eylül ayında Filistin’e rekor miktarda dikenli tel gönderdi. Bu durumun, İsrail’e yönelik ticaret yasağını aşma amaçlı bir yöntem olduğu öğrenildi.

 Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı 2023 ve 2024 eylül ayı dış ticaret verileri, Türkiye'nin İsrail'e dikenli tel ihracatında dikkat çeken bir değişikliği ortaya koyuyor.

Gazeteci Metin Cihan’ın gündeme getirdiği verilere göre, Türkiye 2023’te İsrail’e yüksek miktarda dikenli tel ihraç ederken, 2024 yılında ticaret yasağı nedeniyle İsrail’e doğrudan bir sevkiyat yapılmadı.

Fakat kayıtlarda dikkat çeken bir detay var: Türkiye, 2024’te İsrail’e hiç dikenli tel göndermemiş gibi görünse de bu defa aynı ürün Filistin’e gönderilmiş görünüyor.

Verilere göre 2023 eylül ayında Türkiye, İsrail’e yaklaşık 84 bin dolar değerinde dikenli tel ihraç ederken, 2024’te bu ihracatın adresi Filistin olarak değişti ve yaklaşık 166 bin dolar değerinde dikenli tel ihraç edildi.

Bu miktar, bir önceki yıl İsrail’e gönderilen dikenli telin iki katına yakın bir artışa işaret ediyor.

Metin Cihan, sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımda, bu durumun, Filistin’e gönderilen dikenli tellerin aslında İsrail’e ulaştığını ve bu sayede ticaret yasağının kâğıt üzerinde korunduğunu belirterek Türkiye'nin İsrail'in işgal ettiği bölgelerde kullanmak üzere sürekli olarak dikenli tel ihraç ettiğini kaydetti.

Cihan, “Gümrük beyannamesine Filistin yazıp İsrail'e gönderiyoruz. Böylece resmiyette ticaret yasağı devam ediyor gibi görünüyor ama İsrail'in dikenli tel ihtiyacını karşılamayı da sürdürüyoruz. Daha çok işgal ettiği için daha çok gönderiyoruz,” ifadelerini kullandı.