کارگر

کارگر

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Merziye Efhem, Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesince İran aleyhinde insan hakları hakkında temelsiz iddialara yer verildiği kararname taslağının onaylanmasına tepki göstererek, bunun gerçekçi olmadığını belirtti.

MHA - Efhem, İran ile AB'nin iki tarafın önündeki meselelerin çözümü için ilk adımları attığı bir sırada, Avrupa Parlamentosunun cumhurbaşkanlığı seçimleri dahil bazı konulardaki tutumunun kabul edilemez olduğunu belirtti.

Öte yandan, İslami Şura Meclisi Milli Güvenlik ve Dış Siyaset Komisyonu üyelerinden Hasan Kamran, bugün Fars haber ajansına verdiği demeçte, Avrupa Birliği'nin İran'a yönelik stratejisini belirleyen kararname taslağını değerlendirerek, bu kararın İran'ın işlerine açık müdahale olduğunu belirtti, ardından, AB bayatlamış tutumunu tekrarlamak yerine içindeki bölünmüşlüğü hallederse daha iyi olacağını ifade etti.

Kamran, Avrupalıların kendi iç sorunlarının üstünü kapatmak için ara sıra İran'a yönelik müdahaleci açıklamalarda bulunduğunu hatırlatarak, bu açıklamaların içeriye dönük olduğunu belirtti.

Avrupa Parlamentosu Dış İlişkileri Komisyonu Pazartesi günü, AB'nin İran stratejisine ilişkin karar taslağını onayladı.

Taslak Perşembe günü Avrupa Parlamentosunun genel oturumunda oylanması bekleniyor.

Taslakta İran'ın nükleer faaliyetleri, AB-İran ilişkileri, bölgesel ve uluslararası gibi başlıklara yer verilmiştir.

 

 

Avrupa Parlamentosu Dış ilişkiler Komisyonu, İran aleyhinde karar taslağını onayladıktan sonra, İran'da Nisan 2013 tarihinde düzenlenen Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kendi tabirleriyle '' AB demokratik standartları''na uygun yapılmadığını ileri sürdü.

 Dış ilişkiler komisyonunca onaylanan karar taslağı Perşembe günü Avrupa Parlamentosunun genel oturumunda ele alınacak.

7 sayfadan oluşan taslak metinde İran'ın nükleer faaliyetleri, Tahran-AB ilişkileri, bölgesel ve insan hakları başlıkları gibi çeşitli konular yer almakta.

Avrupa Komisyonu, İran'da düzenlenen Cumhurbaşkanlığı seçimleri aleyhinde konuşurken Batılı medyalar bile Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin halkın yoğun katılımıyla gerçekleştiğini itiraf etmişti.

Seçimlere 36 milyon seçmen katılarak oylarını kullanmıştı.

 

 

İran dışişleri bakanı Muhammed Cevad Zarif, Amerikalı yetkililerin "İran Batı'nın güvenini kazanmak için ciddi bir karar alması gerekir" sözlerine gösterdiği tepkide, asıl Amerikalı yetkililerin ilk ve son kez olmak üzere gerçeklerle yüzleşmeleri gerektiğini belirtti.

Yunanistan dışişleri bakanı ve Başbakan yardımcısı Evangelos Venizelos'la görüştükten sonra basın toplantısında konuşan Zarif, Amerikalı yetkililerin İran ve 5+1 grubu arasında geniş kapsamlı müzakere hakkında yaptıkları son açıklamalara gösterdiği tepkide, Amerika yönetiminin iç sorunları yüzünden önyargılara dayalı bir tutum sergilediğini belirtti.

Zarif, Amerikalılar yıllarca İran'ın nükleer silah peşinde olduğu propagandası yaptıkların ve şimdi de İran'dan bu konuda Batı'ya güvence verecek girişimlerde bulunmalarını istediklerini belirtti.

Zarif, Amerikalı yetkililerin, İran'ın nükleer silah peşinde olmadığını ve olmayacağını ve Tahran'ın nükleer programının barışçıl olduğunu herkesten daha iyi bildiklerini vurguladı.

Zarif Amerikalı yetkililere, İran'ın uranyum zenginleştirme gibi barışçıl nükleer faaliyetleri hakkında, daha sonraları geri almak zorunda kalacak sözler sarf etmekten kaçınmalarını tavsiye etti.

Zarif, Amerikalı yetkililer için İran'ın nükleer silah peşinde olmadığının kesinliği konusunda karar vermelerinin zor olduğunu, oysa bu kararın çoktan alındığını vurguladı.

Açıklamasında Yunan yetkilinin Tahran ziyaretini İran ve Yunanistan arasında ikili ilişkilerin gelişmesinin başlangıcı olduğunu belirten Zarif, İran ve Yunanistan ilişkilerinin tarihi ve bin yıla dayandığını, geçmişte AB'ye dıştan dayatılan baskılar yüzünden bazı engebelerle karşılaşmasına karşın bugün ikili ilişkilerin gelişmekte olduğunu ifade etti.

 

İran'ın nükleer enerji programına ilişkin süregiden görüşmelerde sağlanan ilerlemenin orta yerinde, Amerika Birleşik Devletleri, İran'ın füze kazanımları hakkında makul olmayan taleplerde bulunuyor.

 Önde gelen bir ABD istihbarat yetkilisi, İran'ın 2015 yılı itibariyle kıtalar arası balistik füzelere sahip olacağını söyledi. 

Savunma istihbarat Teşkilatı Müdürü Korgeneral Michael Flynn kısa süre önce Senato Silahlı Hizmetler Komitesi'ne, “Başkan'ın [Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey] 2015 çerçevesindeki değerlendirmemizden söz ederken haklı olduğunu düşünüyorum” dedi. 

Bu vurgular temelinde ABD yetkilileri, İran'ın füze programını feshetmesi gerektiğini söyledi. İranlı yetkililer ise cevaben, İran ve altı dünya gücü arasındaki görüşmelerin sadece nükleer meseye odaklı olduğunu ve İran'ın savunma kapasitesinin müzakere edilemez nitelikte olduğunu söylediler. 

Akla gelen ilk soru, ABD'li yetkililerin, İran'ın füze programıyla ilgili müzakere etmeyi asla kabul etmeyeceğini gayet iyi bildikleri halde, nükleer görüşmelerin orta yerinde neden bu meseleyi gündeme getirdiğidir. Bu durum, iki bakış açısından analiz edilebilir. 

İlk görüş, ABD ve İsrail'in İran'ın nükleer ve askeri faaliyetlerine dair bakış açısıdır: İran, farklı fakat birbirini tamamlayan üç alanda kaydadeğer ilerleme sağlamıştır ve bu nedenle ABD ve müttefikleri İran'ın bir üçgeni tamamlamasını engellemelidir. Bu üç alandaki ilerleme, İslam Cumhuriyeti'nin tehditlere karşı caydırıcılık gücünü arttıracaktır. Üçgenin üç tarafı şunlardır: 

1. Nükleer program: İran nükleer enerji üretebilecek şekilde uranyum zenginleştirebiliyor. İran, kendisine ait 19 bin santrifüjde yüzde 20 saflıkta uranyum zenginleştiriyor. İran'ın bu alandaki kazanımları geri döndürülemez. İran, yüzde beş saflığın üzerinde uranyum zenginleştirmemeyi kabul etmesi gibi, ancak gönüllü olarak zenginleştirme seviyesini aşağı çekmeye ikna edilebilir. 

2. Balistik füze fırlatma: ABD askeri ve stratejik uzmanları, İran'ın bir tonluk başlıklara sahip, 5,000 kilometre menzilli füzeler fırlatabilecek durumda olduğunu söylüyor. Amerika Birleşik Devletleri'nin 10,000 kilometre doğusunda bulunan İran, ABD'yi vurabilecek füzeler geliştirmeye yakın. 

3. Denizcilik ve havacılık alanı: Bir ABD insansız uçağına engel olan İran, ABD yetkililerine, havacılık sektöründe kaydadeğer ilerleme sağladığını gösterdi. Bu nedenle ABD'li stratejistler, İran'ın balistik füzelerin üstüne, herhangi bir hedefi vurabilecek nükleer savaş başlıkları koyabileceğini söylüyor. 

ABD'li stratejistlere göre, bu üç alanda kazanım elde etmiş herhangi bir ülke, Washington'un artık kendi taleplerini empoze edemeyeceği potansiyel bir nükleer güçtür. Bu nedenle, İran'ın füze menzilini 10,000 kilometrenin üzerine çıkarmasına izin verilmemesi gerektiğini söylüyorlar. İran'ın nükleer meselesinin ve füze geliştirme programının, İran'ın dünya güçleriyle – ABD, Fransa, Britanya, Rusya, Çin ve Almanya – yaptığı görüşmelerde birlikte tartışılması gerektiğini söylüyorlar. 

İkinci görüş ise İran'la yapılan müzakerekerin nükleer meseleyle sınırlı olmaması ve İran'ın, özellikle Irak'ın dayattığı savaşın (1980-1988) ertesinde elde ettiği askeri kazanımların tartışılması gerektiğini ileri sürüyor. Bu görüş, müzakerelerin gelecek turunda İran'ın balistik füzeleri hakkında tartışma yapılması için zemin oluşturuyor. 

İlk bakış açısı gerçeklikten uzak ve temel olarak ABD ve İsrail'deki İran karşıtı çevreler tarafından savunuluyor. Bu çevreler, İran'ın nükleer bomba geliştirmeye çalıştığını iddia ediyor. Bu bakış açısınının savunucuları, İran'la görüşme yapılmasının Tahran'a, nükleer hedeflerine ulaşması için zaman kazandıracağını söylüyorlar. 

Fakat gerçeklik şu ki, İran'ın nükleer faaliyetleri tamamen Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun (UAEK) denetimi altında ve BM nükleer izleme teşkilatının raporları, İslam Cumhuriyeti'ne “sağlam raporu verecektir”. İlave olarak İslam Devrimi lideri Ayetullah Seyyid Ali Hameney de bir fetvasında, nükleer bomba geliştirmenin dinen yasak olduğunu söyledi. 

İkinci bakış açısıyla ilgili olarak, İran'ın askeri kazanımlarını ve füze kazanımlarını hiçbir zaman gizlemediğini bilmek gerekir. İran, amacının askeri gücünü arttırmak olduğunu ve ABD'nin İran'dan füze programını sonlandırmasını isteyemeyeceğini söylüyor. Dünya, ABD'nin, Fransa'nın, İngiltere'nin, Almanya'nın, Suudi Arabistan'ın, Kuveyt'in ve eski Sovyetler Birliği'nin, 1980'lerde İran'ın işgal edilmesi sırasında Irak'a silah sağladığını gayet iyi hatırlıyor. İran yalnız bırakılmış ve kendi silahlarını imal etmek zorunda kalmıştı. Doğal olarak böyle bir ülke, toprak bütünlüğüne yönelik herhangi bir ihlale karşı koyabilmek için en gelişmiş ve en etkili savunma düzenine sahip olmalıdır. Böyle bir hazırlık düzeyi tamamen ülke içi bir meseledir ve İran halkının İslam Cumhuriyeti'nden en temel beklentisidir.

 

İsrail’in keşif İHA’sı İzzeddin el-Kassam tugayları kontrolünde

İsrail’in keşif amaçlı insansız hava aracı bugün teknik arıza yüzünden Gazze Şeridi’nin güneyine düştü.

Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayı yaptığı açıklamada, İsrail’in keşif amaçlı uçan insansız hava aracının kontrolünü ele geçirdikleri haberini verdi.

Gazze şeridinin güneyine düştü ve İsrailli yetkililer insansız hava aracının teknik arıza yüzünden dolayı düştüğü açıklamasında bulundu.

Filistin İslami Cihad askeri kanadı Kudüs tugayı ise dün yaptığı açıklamada, İsrail İHA’ların yaptığı saldırılar sonucunda 3 askerinin öldüğünü ve karşılığının verileceğini belirtti.

 

 

Myanmar`da Müslümanların yaşadığı bölgede çıkan yangın faciasında en az 50 ev yanarak kül oldu. Rakhine (Arakan) eyaletinin başkenti Sittwe`de meydana gelen facianın aşırıcı Budistlerin kundaklaması sonucu meydana geldiği tahmin ediliyor.

 Görüntülerde alevleri göklere yükselen yangının ardından insanlar canlarını zor kurtarırken, kümes hayvanlarının çaresizce ortalıkta gezdikleri gözleniyor. Bambudan yapılmış derme çatma evler yanarken, köylülerin bir kısmı ise eşyalarını kurtarmaya çalışıyor.

 Cep telefonu ile çekilen görüntülerde, yangın yerinde toplanan kalabalık ve polislerin kalabalığa müdahale etmesinin ardından silah sesleri duyuluyor.

 Save Rohinga kuruluşunun Cihan Haber Ajansı`na aktardığı bilgilere göre, Myanmar`ın batısında bulunan Arakan`da, Budist çeteler Müslümanlara yönelik saldırılara hız kesmeden devam ediyor. En son yangının çıktığı bölgede 12 kamp bulunuyor. Temel gıda maddelerinden yoksun, tedavi imkânı olmadığı için türlü hastalıklarla mücadele eden Müslümanlar, bir de Budist çetelerin saldırılarına mazur kalıyor.

 Binlerce Arakanlı Müslüman 2013 yılında Budistler tarafından katledildi. Şiddet olaylarında 140 bin Müslüman ülke içinde göç etmek zorunda kalırken, yüz binlercesi de vatanlarını terk etti.

 İran İslami Şura Meclisi Başkanı Uluslararası İşler Danışmanı, Suriye dostlarının Tahran oturumunun, Suriye krizinin çözümlenmesi doğrultusunda atılan önemli bir adım olacağını bildirdi. 

İran İslami Şura Meclisi Başkanı Uluslar arası İşler Danışmanı “Hüseyin Şeyh’ul İslam”, İslami Şura meclisi Milli Güvenlik ve Dış Siyaset komisyonu başkanı Alaeddin Burucerdi başkanlığında yapılacak olan bu toplantıda Cezayir, Irak, Suriye, Lübnan parlamentoları dış siyaset komisyonları başkanlarının katılacağını söyledi. 

Şeyh’ul İslam, Tahran’da yapılacak olan bu oturumun, Suriye krizinin diplomatik yollarla çözümlenmesine destek ve terör saldırıları ve katliamlara karşı muhalefet doğrultusunda atılmış bir adım olduğunu bildirdi.

 

Çarşamba, 12 Mart 2014 10:56

İmam Hamenei'den direniş ekonomisine vurgu

İran İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamenei, "Direniş Ekonomisi"nin gerçekleşme yolları, zaruretler ve gereklerini açıkladığı konuşmasında ülkenin ekonomisiyle ilgili önemli noktalara temas etti.

İran devlet televizyonun haberine göre, İmam Seyyid Ali Hamanei, muhtelif kurumların yetkililerinden, ekonomi aktivistleri, bilimsel, denetim ve medya organları yöneticilerinden yüzlercesini kabulünde yaptığı konuşmada; "Direniş Ekonomisi Siyasetleri" zaruretleri, bu siyasetlerin hazırlanmasındaki gaye ve faktörleri ve bu hususta ülke yetkililerinden olan beklentileri açıklayarak, yetkililerin ciddi kararlılığı, siyasetlerin icra süreleri belli olan programlara çevrilmesi, dakik denetim, iktisadi alanda aktivistler ve halkın varlığı önündeki engellerin giderilmesi, diyalog ortamının oluşturulmasının bu yerli ve bilimsel modelin uygun bir zaman zarfında halkın yaşamında kendini gösterme imkanını oluşturduğunu söyledi.

Ülke yetkililerinden muhtelif birimlerin katılmasıyla böyle bir toplantının oluşmasındaki amacın, "Direniş Ekonomisi Genel Siyasetleri"nin hayata geçirilmesi için gerekli dayanışma ve koordine ve gönül ortaklığının sağlanması, ülke kalkınmasına hız kazandırmak ve İslam nizamının yüce ülkülerinin tahakkuku doğrultusunda hareket etmek olduğunu belirten İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamenei, daha önceki yıllarda da bu amaçla bir takım siyasetlerin bildirildiğine temasla, "Bu siyasetlerin ilan edilmesindeki gaye, her bir alanda gerekli yol haritasının belirlenmesiydi. Fakat "Direniş Ekonomisi Genel Siyasetleri"nin belirlenmesindeki gaye sadece yol haritasının belirlenmesi değil, çünkü aynı zamanda yolun kat edilmesi gayesiyle gerekli sahih çizelgelerin belirlenmesi de dikkate alınmıştır" dedi.

"Direniş Ekonomisi Genel Siyasetleri"nin gerçekte yerli ve bilimsel bir model olduğunu, İslami ve inkılâpçı kültürden esinlendiğini ve ülkenin bugün ve yarınına uygun olarak tasarlandığını hatırlatan İmam Hamanei, "Direniş Ekonomisi Genel Siyasetleri"nin yalnız mevcut döneme has siyasetler olmadığını bilakis ülke ekonomisi, İslam nizamının uzun vadeli amaçlarının tahakkuk için uzun vadeli önlem olduğunu, bu siyasetlerin muhtelif şartlara uyarlanabilecek özellik ve kabiliyette olduğunu, pratikte ülke ekonomisinin muhtelif şartlardaki kırılganlığını yok ederek daha da güçlendirdiğini ve in'itaf kabul eder seviyeye ulaştırdığını söyledi.

İslam İnkılabı Rehberi "Direniş Ekonomisi Genel Siyasetleri"nin hayata geçirilmesiyle ekonomi gelişme, milli üretim, sosyal adalet, çalışma, enflasyon ve genel refah seviyesi gibi çizelgelerde iyileşme yaşanacağını ve ekonominin canlanacağını belirterek, "Sosyal adalet, bu hususlar içinde en önemli husustur. Çünkü İslam nizamı, sosyal adaletin olmadığı bir ekonomi kalkınmayı kabul etmemektedir. Ülke ekonomisinde her türlü gelişme ve kalkınmayla ülkenin mahrum, fakir kesimlerinin hayat şartlarında da gerçek manada bir iyileşme ve düzelme meydana gelmelidir" dedi.

"Direniş Ekonomisi Genel Siyasetleri"nin bir başka özelliğinin ise tehdit edici husus ve durumlar karşısında direnme gücünün var olması ve artması olduğunu hatırlatan İmam Hamanei, dünya ekonomisindeki sarsıntılar, doğal afetler ve yaptırımlar gibi düşmanca sarsıntı ve uygulamaların bu tehdit oluşturucu faktörlerden olduğunu bildirdi.

 

Cumartesi, 08 Mart 2014 08:08

Silah gemisi senaryosu neyi hedefliyordu?

İran'a ait olduğu ve Gazze şeridine silah götürdüğü iddia edilen gemiye Korsan İsrail'in el koyma senaryosu, İran ve 5+1 arasında nükleer müzakereleri başarısızlıkla sonuçlandırmayı amaçlayan adımdır.

Amerika'da siyonist lobi AIPAC'ın yıllık zirvesi devam ettiği ve Amerikalı yetkililerin zirvede İran aleyhinde ellerinden geldiği kadar tehdit savurduğu ve AIPAC'ın de, İran'ın nükleer programını durdurmak için her türlü girişimde bulunduğu bir sırada, Tel aviv bu çabalarla yetinmedi ve İranofobi projesi çerçevesinde, daha önceden masa başında hazırlanan bomba haberi patlattı ve İran'a ait olduğunu ileri sürdüğü silah ve füze dolusu bir gemiye el koyduklarını açıkladı.

Bu haberin en önemli hedefi, İran ve 5+1 grubu arasında İran'ın nükleer meselesinde geniş kapsamlı anlaşmaya ulaşmak için sürdürülen nükleer müzakereleri başarısızlığa sürüklemektir.

 

İslam inkılabı rehberi İmam Seyyid Ali Hamanei, gerçekçilik ve bazı zayıf yönlerin yanında olumlu yönleri de görmek ve mümin ve inkılapçı gençlikle onur duymak, İslamî nizamın mevcut hassas ve karmaşık şartlarda en temel görevleri arasında yer aldığını belirtti.

İslam İnkılâbı Rehberi İmam Hameney, rehberliği seçen Bilgeler - uzmanlar meclisi (meclisi Hobregan) başkanı ve temsilcileriyle yaptığı görüşmede, bölgede ve dünyanın çeşitli bölgelerinde önemli gelişmeler yaşandığını söyledi. 

İmam Hameney uzmanlar meclisi üyeleriyle yaptığı görüşmede, kuzey Afrika, Asya Kıtası ve Avrupa'da yeni gelişmeler yaşandığını belirtip, bunların yakın bir takibe ve incelemeye alınması gerektiğini söyledi.

İmam Hameney İslam inkılâbının canlılığını koruduğunu, gençlerin dindar ve inançlı olduklarını, ülkede Milli birliğin takviye edilip korunması gerektiğini, dini, mezhebi ve kavmi- etnik guruplar arasındaki birlik ve dayanışmanın bozulmasına izin verilmemesi gerektiğini belirtip her kesin İslam inkılâbı düşmanlarını komplolarının bilincinde olması gerektiğini, çünkü düşmanların İran halkına ve İslami değerlere olan kin ve nefretlerinin devam ettiğini kaydetti.

Müstekbir ve sömürgeci güçlerle dünya toplumu üzerinde sulta kurmuş olan geleneksel güçlerin cephesinde görünüşteki huzur ve güvenliğin bozulduğunu, bu görünüşteki istikrarın bozulmasının göstergelerinden birinin Amerika ve Avrupa kıtası ülkelerdeki ekonomik krizlerden ibaret olduğunu vurgulayan

İslam İnkılâbı Rehberi İmam Hameney, Batı medeniyetindeki Hümanizm öğretisinin iç yüzünün ortaya çıkması, ahlaki değerlerin çökmesi ve insani değerler ve hakların paymal edilmesinin de müstekbir güçlerden oluşan Cephenin görünüşteki huzur ve asayişin bozulmasına sebep olduğunu belirtti.

İslam inkılâbı rehberinin vurguladığı gibi; Batı medeniyeti, şiddet ve katliam, fesat ve özü kötülüğe dönüştüren şehvet düşkünlüğü, eşcinsellik, bölge şiddet ve terörizmi destekleme ve din ile mukaddesatlara saldırı ve ahlaki çöküşe sebep olmaktadır.

Amerika ile Avrupa kıtası ülkelerde ve özellikle Euro bölgesinde ekonomik kriz ve çöküşler yaşanmaktadır. Bütün alanlarda gelişmiş ülkeler olarak nitelendirilen ülkeler son yıllarda ekonomik, toplumsal, siyasi ve kültürel krizler yaşamaktadırlar. Amerika ve Avrupa ülkelerinde halk kitleleri ekonomik ve mali sıkıntılar çekip, protesto gösteri yürüyüşleri yapmaktadırlar. Avrupa'nın bazı ülkelerinde hükümetler istifa etme zorunda kaldılar ve Amerika'da ise devlet geçici de olsa kapandı. Bütün bunlar söz konusu ülkelerin kriz yaşadıklarını gözler önüne seriyor. Amerika ve Avrupa'da evsizler, yardım kartı alanlar ve karneye bağlananların sayısı, bankalar ve büyük şirketlerin iflası artarak devam etmektedir. Bütün bunlar sultacı düzenin yıkıcı sonuçlarıdır. Amerika ve Avrupa ülkelerine sulta kurmuş olan güç odakları, o ülke halklarının vergisiyle çeşitli bölgelerde savaş çıkarıyor ve diğer milletlere katliamlar ve işgaller dayatıyorlar. Batılı ülkelerdeki ekonomik krizle birlikte toplumsal hayat ve kültürel değerlerde çöküşe uğramaktadır. Batı toplumlarında aşırı derecede materyalist düşünceye ve maddiyata yöneliş, ilim köklerini ve insani değerlerle kimliğini, toplumsal birlik ve bütünleşme değerlerini olumsuz etkileyip çökertmektedir.

Buna karşılık İslam ve Ortadoğu ile Afrika ülkelerinde milletlerin uyanışı ve özellikle İslami dirilişi ve direnişini yükselişe geçip devam etmektedir. Batılı sömürgeci güçlerin İslami uyanış ve diriliş hareketlerini saptırmaya çalışsalar da, İslami diriliş devam etmektedir. İslam inkılabı rehberinin vurguladığı gibi baskı ve sindirmelere rağmen milletlerin özgüveni ve İslam'la bütünleşme ruhu asla sönmeyecektir.

İslam inkılâbının zaferinden 35 yıl geçmesine rağmen İran halkı İslami ve insani değerlere inanç ve bağlılığını yılmadan sürdürmektedir. İran milleti derin ve zengin İran ve İslam medeniyeti değerlerine sahip çıkmakta, belirlediği yüce hedeflere doğru kararlılıkla ilerlemektedir. İran milleti siyasi ve ekonomik gelişim ve bağımsızlığını zirveye ulaştırmak için sayısız yüksek enerji ve kapasiteye sahiptir. İslam inkılâbı rehberi İmam Hamenei'nin direniş ekonomisi stratejik konseptini ilan etmesi de bunun bir sonucudur.

İran milleti ve bilginleri barışçı nükleer bilim ve teknoloji ile diğer bilim ve teknoloji alanlarında yüksek güç ve kabiliyet kazanmışlardır. Bütün bunlar yerli imalat gücüne dönüşmüştür. Düşmanlar ise, İran milletinin bu yüksek bilimsel güç ve ilerlemesini tahammül edemedikleri için yaptırımlar uyguladılar. Yaptırımlar işe yaramayınca, askeri seçeneklerden dem vurdular ve tehditler savurdular. Fakat bunların hiç biri İran halkını hak yolunda ilerlemesinden yıldıramadı. İran İslam cumhuriyeti düşmanları en çirkef güç odaklarından oluşmaktadırlar. Saldırı tehditlerinden bulunan Amerika yöneticileri de dünya toplumu açısından en hunhar, militarist ve insan haklarının düşmanları sayılıyor ve bu ülke içinde de en yalancı ve güvenilmez kimseler olarak addedilirler