
کارگر
Irak'ta teröristler "Ramazan" demedi
Irak sokakları yine kan gölüne döndü. Teröristler, cenaze merasimlerine ve polis merkezlerine saldırdı.
Yetkililerin bildirdiğine göre, bombalı saldırılardan biri Bağdat'a 180 km mesafede kurulan kontrol noktasına düzenlendi. Saldırı sonucu 11 kişi hayatını kaybetti.
Bağdat'ın Miktadiye Bölgesi'nde bir cenaze evine yapılan bombalı saldırıda 10 kişi hayatını kaybetti, 32 kişi de yaralandı. Teröristler, yaralıları hastaneye götürmek için akın eden halkın arasında tekrar intihar saldırısı düzenledi.
Tekrib Bölgesi'nde düzenlenen bombalı saldırılarda 28 kişi hayatını kaybetti, 79 kişi de yaralandı.
Musul'da polisleri hedef alan 3 intihar saldırısında 9 polis hayatını kaybetti, 28 kişi de yaralandı.
El Anbar Bölgesi'nde de bombalı saldırı yaşandı.
Ramazan ayından en iyi şekilde faydalanmak için ne yapmalı?
Büyük Ahlak ve İrfan üstadı Ayetullah Ensariyan’ın bu soruya vermiş olduğu cevap:
1- Bünyenize uygun bir beslenme programını takip edin. Özellikle daha önceden alıştırma yapmamış iseniz bu büyük ibadeti yerine getirirken sağlığınıza zarar getirecek bir programdan kaçının.
2- Allah’ın veli kulları dillerine, gözlerine ve kulaklarına oruç tutturdukları gibi kalplerine de oruç tuttururlar; dosttan yani haktan gayrisinin oraya girmesine müsaade etmezler.
3- Ramazan ayı Kurân’ın baharıdır. Günün bir bölümünde Kurân’a vakit ayırın. Onun bir bölümünü dikkatle okuyun ve gerektiğinde muteber olan tefsir kaynaklarına müracaat ederek ondaki mana ve maksatları anlamaya çalışın.
4- Ramazan ayı batını temizlemek ve manevi bir saflığa ulaşma ayıdır. Dolayısıyla bu ayda özellikle seher vakitlerinde dua ve münacat programımız olsun. Peygamberden ve imamlardan (ki Allah’ın selamı onların üzerine olsun) bize ulaşmış olan dualarda en güzel tabirleri bulacağımızdan kuşkumuz olmasın. Bu münacatları okuyarak Rabbimizle raz-u niyaz edelim. Münacatta kişi Allah’la arasında dilediği her şeyi dile getirebilir ve günahlarından istiğfar eder.
5- Dini etkinliklere katılalım. Özellikle Kadir gecelerindeki programlara iştirak edelim ve bu fırsatlardan azami ölçüde faydalanalım.
6- Dünyadan göçmüş mümin kardeşlerimizi unutmayalım. Onlar hakkında istiğfar edelim. Okuduğumuz Kurân’ın sevabını onların ruhlarına hediye edelim.
7- Az konuşalım, çok tefekkür edelim ve ahlakımızı ve davranışlarımızı güzelleştirmek için çaba sarf edelim.
8- Ramazan ayının bizde oluşturduğu manevi ve ruhani gücü en azından belli bir süre de olsa korumaya çalışalım. Elbette haddinden fazla kendimizi zorlamamalıyız.
Shafaqna
Meşhed kentinde İmam Rıza (a.s) türbesinde 360 bin kişilik iftar sofrası
İran'ın kuzey doğusunda yer alan kutsal Meşhed kentinde ehlibeytin 8. masumu Hz. İmam Rıza'nın (s.a) türbesi külliyesinde ziyaretçiler için 360 bin kişilik sofra kuruluyor.
İrib'in bildirdiğine göre, sözkonusu dini mekanlar işleri kurum başkan yardımcısı Mahmud Mümtaz, Ramazan ayı boyunca ziyaretçiler için her gün 12 bin kişiye iftarlık verileceğini belirterek, bu hizmet için daha önceden 50 grubun belirlendiğini söyledi.
Mümtaz, ayrıca hayır amaçlı olarak Ramazan ayı boyunca dağıtılacak iftarlık paketlerin 1 milyon 600 bini bulacağını söyledi.
"İslam toplumunda Kur'an-ı Kerim ve İslami yaşam hakim olmalı"
İslam Devrimi Lideri İmam Seyyid Ali Hamanei, Ramazan ayına girilmesi münasebetiyle yaptığı konuşmada, Ramazan ayının Kuranı Kerim'in nüzul ayı olduğunu söyledi.
Ramazan ayına girilmesi münasebetiyle düzenlenen ve Kuranı Kerim hafızları, karileri ve Kuranı Kerim hocalarının da katıldığı ve Kuran'dan ayetlerin okunduğu Kur'an şöleninde, topluluklar gruplar halinde bu mübarek ay vesilesiyle Yaradan'a medhü senalarda bulundular.
İslam Devrimi Lideri İmam Hamanei, sözkonusu merasimde yaptığı konuşmada, Kuranî bir toplum için Kuranı Kerim'in tilaveti, kıraati ve ezberlenmesi konumunu iyi bir durumda olduğunu belirterek, İslam toplumunda Kuranı Kerim'in yol gösterici vasfı ve İslami sade hayatın hakim olması gerektiğinin altını önemle çizdi.
İmam Hamanei, Kuranı Kerim kıraati ve ezberlenmesini Kuranî ahlak ve Kuran'ı anlamak için zaruri olarak nitelerken, İslam toplumunun kültürünün Kur'an ahlakı ve masumların (a.s) öğretilerine uygun olması gerektiğini söyledi.
İslam inkılabı rehberi İmam Seyyid Ali Hamaney’in Oruçla ilgili yeni Fetvaları
Ehlibeyt (a.s) Haber Ajansı ABNA- Ramazan ayı hilalinin görülmesine bir kaç gün kala İslam inkılabı rehberi Ayetullah Uzma Seyyid Ali Hamaney'in sitesinin yeni fetvaları bölümünden oruçla ilgili yeni fetvalarını siz okuyucularımızla paylaşıyoruz.
Hilali görme
Gün içinde ramazan ayının girdiğini fark etmek
Soru: Eğer öğleden önce ramazan ayının ilk günü olduğu ilan edilirse, o günün orucunun hükmü nadir?
Cevap: Eğer orucu batıl edecek bir şey yapmamışsa ihtiyatı vacip gereği oruca niyetlenip o günün orucunu tutmalı ve daha sonra o günün orucunu kaza etmelidir. Ama orucu bozacak şeylerden birisini yapmışsa o günün orucu batıldır, ama (ramazan ayının hürmetini korumak için) akşam ezanına kadar orucu batıl eden şeylerden uzak durması gerekir ve ramazan ayından sonrada bu günün orucunu kaza etmelidir.
Ramazan ayının başlangıcını bilme yolları
Soru: Eğer bir kaç adil şahıs iki adil insanın ayı gördüklerine şahitlik ederlerse buna dayanarak ramazan ayının ilk günü veya bayram günü olduğu kanısına varılabilir mi?
Cevap: Hayır, iki adil kişinin ayı gördüklerine dair bizzat şahsın kensine şahitlik etmeleri gerekir ve eğer ayı gören başka birisinden naklederlerse yeterli değildir. Elbette onların bu sözlerinden itminan hasıl olursa ayın ilk gününün belirlenmesi için yeterlidir.
Ayın görüldüğünü bilme şekli
Soru: Eğer bir grup insanın sözlerinden dolayı yarının bayram olacağına ihtimal verirsek yarın oruç tutabilir miyiz?
Cevap: İnsan yarının bayram olduğuna mutmain olmadığı sürece orucunu iftar edemez.
Ufukların bir olmasındaki ölçü
Soru: Aynı ufukta olmaktan maksat nedir ve hangi bölgelerin ufuku birdir?
Cevap: Aynı ufukta olmaktan maksat, ayın görülüp görülmeme ihtimali açısından aynı konumda olan şehirlerdir.
Güneş batmadan hilalin görülmesi
Soru: İsveç gibi bazı ülkelerde güneşin batışından sonra yeni ayın görülebilmesi bazen iran gibi ülkelerde ayın görülmesinden iki üç gün sonra mümkün oluyor; çünkü bu bölgelerde ay güneşten önce batmaktadır. Bu durumda adı geçen bölgelerde güneş batmadan ayın görülmesi şevval ayının başladığını ıspat etmek için yeterli midir?
Cevap: Güneş batmadan önce ayın görülmesi bir sonraki günde yeni ayın başladığını ıspat etmek için yeterlidir.
Taklit merciileri bayram gününde ihtilafa düştüklerinde mükellefin görevi
Soru: Eğer taklit merciileri bayram günü hakkında ihtilafa düşerlerse mükellefin görevi nedir? Acaba her mükellef kendi taklit merciinin görüşüne mi uymalıdır?
Cevap: Ayın ilk gününün belirlenmesinde taklit söz konusu değildir. Dolayısıyla bir taklit merciinin ayın ilk gününü ilan etmesi eğer mükellefte itminan hasıl olmasına neden olursa o günün orucunu yemelidir, ama şüphe ederse o günün orucunu tutması gerekir.
Orucu Batıl Eden Şeyler
Yemek İçmek
Diş ve diş eti kanı
Soru: Acaba ramazan ayında ağızdan ve diş etlerinden kan gelirse, ağızın içini yıkamak gerekir mi?
Cevap: O kanı yutmak caiz değildir ve eğer oruçluyken bilerek o kanı yutarsa haram yoldan orucunu bozmuş hükmüne girer. Elbette ağızın içini yıkamak şart değildir.
Bilmeden iftar etmenin hükmü
Soru: Eğer oruçlu birisi unutarak bir şey yerse onu uyarmak gerekir mi?
Cevap: Hayır, onu uyarmak gerekmez.
Gargara yapılırken suyun yutulmasının hükmü
Soru: Oruçluyken gargara yapmanın hükmü nedir?
Cevap: Eğer gargara yaparken su boğaza kaçarsa oruç batıl olur.
Oruçluyken sakız çineme
Soru: Oruçluyken sakız ve kündür çiğnemenin hükmü nedir?
Cevap: Eğer boğaza bir şey kaçmazsa sakızın sakıncası yoktur, ama kündür orucu batıl eder.
Oruçluyken diş macunuyla dişleri fırçalama
Soru: Acaba oruçluyken diş macunuyla dişleri fırçalamak sakıncalı mıdır?
Cevap: Sakıncası yoktur, ama diş macunuyla karışmış ağız suyunun boğaza kaçmamasına dikkat edilmelidir.
Oruçluyken serum takdırma
Soru: Ramazan ayında serum taktırmanın hükmü nedir?
Cevap: İhtiyatı vacip gereği serum taktırmaktan sakınmanız gerekir; ister bu serumun besleyici özelliği olsun ve isterse sadece ilaç ünvanıyla kullanılmış olsun.
Oruçluyken diş ipi kullanma
Soru: Floroit ve nene tadı üzerinde olan diş iplerini oruçluyken kullanmanın hükmü nedir?
Cevap: Eğer ağız suyu yutulmazsa sakıncası yoktur.
Ramazan ayında bir ilacı devamlı kullanmaya mecbur olmak
Soru: Eğer birisi hasta olursa ve doktorun desturuyla gün içerisinde üç kez bir hapı içmesi gerekirse, oruç tutabilir mi?
Cevap: Oruç tutamaz.
Oruçluyken aşı yaptırma
Soru: Oruçlu iken hepatit aşısı yaptırmanın hükmü nedir? Acaba orucu batıl eder mi?
Cevap: Eğer bu aşı kasa yapılıyorsa sakıncası yoktur.
Oruç ve ağız kanaması
Soru: Ben dün dişime dolgu yaptırdım ve bugün oruç olduğum halde ağzımda biraz kanama oldu. Acaba bunun hükmü nedir? Ağızdaki kanla karışmış olan tükürüğü yutmak caiz midir ve bu halde ne yapmak gerekir? Orucun hükmü nedir?
Cevap: Eğer gelen kan tükürükte kaybolup gidecek kadar azsa paktır ve onu yutmanın sakıncası yoktur.
Cenabet ve İstimna
Ramazan ayında fecirden sonra cenabet olmak
Soru: Ramazan ayında sabah namazından sonra cenabet olursam ne yapmam gerekir?
Cevap: Orucunuz sahihtir ve öğle namazı için cenabet guslü almanız gerekir.
Sabah ezanına kadar bilerek cenabet guslünü geciktirmek
Soru: Acaba sabah ezanından önce uykudan cenabetli şekilde uyanan birisi bilerek gusülü geciktirip, gusül yerine teyemmüm yapabilir mi?
Cevap: Eğer vakit daralıncaya kadar gusülü geciktirirse günah işlemiştir. Bu durumda sabah ezanından önce teyemmüm etmelidir ve orucu sahihtir.
Oruç halinde kadın erkek ilişkileri
Soru: Ben oruç tutamıyorum, acaba oruçlu olan eşimle cinsel ilişkiye girebilir miyim?
Cevap: Hayır caiz değildir.
Oruçluyken cenabet olma
Soru: Eğer oruçlu birisi ramazan ayında sabah namazından sonra veya öğle namazından sonra uyur ve elinde olmadan uykuda cenabet olursa vazifesi nedir?Acaba bu şahsın orucu batıl olur mu?
Cevap: Orucu sahihtir.
Ramazan ayında fecirden sonra cenabet olmak
Soru: Ramazan ayında sabah namazından sonra cenabet olursam ne yapmam gerekir?
Cevap: Orucunuz sahihtir ve öğle namazı için cenabet guslü almanız gerekir.
Süt veren kadının orucu
Soru- Süt veren kadının vazifesi nedir?
Cevap: Eğer oruç tutmak sütün azalmasına neden olur ya kendisinin rahatsız olmasına sebep olur veya kendisine zararı olursa ona oruç tutmak vacip değildir. Birinci durumda her gün için fakire bir mud (yaklaşık 750 gram) yiyecek vermesi gerekir, ama ikinci durumda bu işi yapmak ihtiyatı vacip gereğidir. Elbette her halükarda bu oruçları sonradan kaza etmesi gerekir.
Böbrek hastalığı olan hastanın orucu
Soru: Böbreklerim taş ürettiğinden uzman doktorun tavsiyesine göre oruç tutmamam gerekiyor, ama oruçlarımı bozmaya gönlüm varmıyor. Eğer bir veya üç kere üç bardak su içsem sorunun halloluyor. Bu durumu göz önünde bulundurarak orucumu tutmaya devam edebilir miyim?
Cevap: Eğer böbrek hastalığını önlemenin yolu gün boyu su ve diğer sıvı içecekleri tüketmekse, oruç tutmak size vacip olmadığı gibi caiz de değildir. Su içtiğiniz takdirde de orucunuz batıldır.
Orucu Terk Etmek veya Batıl Etmek
Orucu bilerek yemek
Soru: Bilerek orucunu yiyenin vazifesi nedir?
Cevap: Tutmadığı miktarda ki oruçlarını kaza etmeli ve buna ilave olarak her gün için keffare vermelidir. Yani her gün için ya altmış gün oruç tutmalı ya altmış fakiri doyurmalı veya her bir fakire yaklaşık 750 gram yiyecek vermelidir.(Bu yiyecek buğday, arpa veya benzeri bir şey olabilir)
Buluğun ilk yıllarında tutulmayan oruçların hükmü
Soru: Buluğun ilk yıllarında yerine getiremediğin oruçları kaza ettikten sonra keffarede gerekir mi?
Cevap: Tutamadığınız oruçları kaza etmelisiniz. Eğer oruçları bilerek tutmamışsanız kazaya ilave olarak, hergün için keffarede vermeniz gerekir. Yani her gün için ya altmış gün için tutmalı ya altmış fakiri doyurmalı veya herbir fakire yaklaşık 750 gram yiyecek vermelidir.(Bu yiyecek buğday, arpa veya benzeri bir şey olabilir)
Sünnet orucu batıl etme
Soru: Acaba sünnet orucu batıl etmek caiz midir?
Cevap: Evet, sakıncası yoktur; ama öğleden sonra olursa mekruhtur.
Ramazan Orucunu Yeme
Soru: Acaba futbol maçı olduğundan dolayı aşırı susuzluk ve açlık çekmemek için oruç yenebilir mi?
Cevap: Dediğiniz şey orucu yemeyi caiz etmez.
Kaza Orucu
Ramazanda yolculuk
Soru: Acaba ramazan ayında yolculuk yapan kazaya ilave olarak keffarede vermeli midir?
Cevap: Hayır, sadece oruçların kazası vaciptir. Elbette bu kazaları bir dahaki ramazana kadar tutmazsa geciktirmeden dolayı her gün için yaklaşık olarak 750 gram yiyecek keffare olarak vermelidir.
Soru: Ramazan ayında oruçtan kaçmak için yolculuk yapılabilir mi?
Cevap: Oruçtan kaçmak için dahi olsa ramazan ayında yolculuk yapmanın sakıncası yoktur; ama bu iş ramazanın yirmi üçünden önce mekruhtur.
Kaza ve keffare arasındaki tertip
Soru: Acaba ramazan ayının kazası ve keffaresi ard arda mı yapılmalıdır?
Cevap: Kaza oruçlarının ard arda yerine getirilmesi şart değildir. Ancak keffarede eğer mükellef iki ay peş peşe oruç tutma kararı alırsa bu orucun otuzbir gününü peş peşe tutması gerekir.
Orucun kazasında gevşek davranma
Soru: Oruçlarının kazasını yerine getirmede gevşek davranan birisi, şu anda da hasta olduğu için kazalarını yerine getirememektedir. Bu şahsın vazifesi nedir?
Cevap: Eğer oruçların kazasını yerine getirmede gevşek davranmışsa ve şu anda da önümüzdeki ramazana kadar hastalığından dolayı oruç tutamayacaksa, her gün için kazaya ilave olarak yaklaşık 750 gram yiyecek keffare olarak vermelidir.
Kaza orucunu batıl etmek
Soru: Kaza orucu tutan birisi herhangi bir nedenden dolayı orucunu batıl edebilir mi?
Cevap: Eğer öğleden önce olursa sakıncası yoktur, ama öğleden sonra caiz değildir ve kim öğleden sonra kaza orucunu bozarsa keffare vermesi gerekir. Keffaresi on fakire her birine 750 gram yiyecek verecek şekilde keffare vermektir ve eğer yiyecek veremiyorsa üç gün oruç tutmalıdır.
Zimmette olan oruç
Soru: Kaza orucu olup olmadığını bilmeyen birisi, zimmemde olan oruç (ma fi zimme) niyetiyle oruç tutabilri mi? Yani şu niyetle tutsa ki eğer boynumda kaza orucu varsa onun yerine geçsin ve eğer yoksa sünnet orucu yerine geçsin?
Cevap: Evet, bu niyetle kaza tutabilirsin.
Babanın kaza orucunda şüphe etme
Soru: Babamın bir kaç yıl oruç kazası vardı, ama onları kaza edip etmediğini bilmiyorum. Bu meseleyle ilgili herhangi bir vasiyete de bulunmadı. Bu durumda evin büyük oğlunun vazifesi nedir?
Cevap: Eğer büyük oğlan babasının oruç kazası olduğuna yakini varsa onları kaza etmelidir.
Babanın mirasından onun kaza oruçlarını tutturmak için birini kiralama
Soru: Eğer büyük oğul, ölmüş babasının oruçlarını tutturmak isterse bunun için babanın bırakmış olduğu mirastan kullanabilir mi?
Cevap: Hayır, büyük oğlan babasının oruçlarını kendisi kaza etmeli veya kendi malını kullanarak birisini bu işi yapması için kiralamalıdır. Eğer baba vasiyet etmemişse bu iş için babanın bıraktığı mirastan kullanma hakkına sahip değildir.
Kendisinin yada babasının kaza orucunu tutmak durumunda kalan şahsın hükmü
Soru: Hem kendisi kaza orucu olan ve hemde ölmüş babasının kaza orucu boynunda olan birisi önce hangisini yerine getirmelidir?
Cevap: Her ikiside vacip olduğundan, onlar arasında belli bir sıra söz konusu değildir.
Kız için babanın oruçlarının kazası
Soru: Eğer babanın sadece kız çocuğu olursa, ölümünden sonra büyük kızın babasının oruçlarını kaza etmesi gerekir mi?
Cevap: Hayır, vacip değildir.
Birkaç yıl oruç tutmayan hastanın vazifesi
Soru: Birkaç yıl hasta olduğundan dolayı oruç tutamayan şahsın vazifesi nedir?
Cevap: İyileştiği yıl bir sonraki ramazana kadar kaza etmek için vakti varsa tutamadığı son ramazan ayının oruçlarını kaza etmelidir. Ancak geçmiş yılların oruçlarını kaza etmesi şart değildir ve sadece her gün için 750 gram yiyecek bir fakire vermelidir.
Buluğ alametlerini bilmeme
Soru: Ben ondört yaşından önce cenabet oluyordum ve cenabet olmanın buluğ alameti olduğunu bilmiyordum. Dolayısıyla onbeş yaşına kadar oruç tutmadım. Acaba bu oruçları kaza etsem yeterli midir, yoksa keffarede mi vermem gerekir?
Cevap: Oruçların kazası vaciptir ve eğer kasir cahilse keffare gerekmez. (Kasir cahil, bir hükmü bilmeyen ve bilme imkanı olmayan şahsa denir. Mütercim)
Orucun Keffaresi
Orucun keffaresini yerine getirme şekli
Soru: Acaba orucun keffaresi hemen mi yerine getirilmelidir, yoksa zaman içerisinde yavaş yavaş yerine getirilebilir mi?
Cevap: Keffareyi vermek mali açıdan da vacip oruç açısından da acele etmeği gerektirmez ve onu yerine getirmek için gelecekte de fırsatınız vardır. Ancak erteleme bizi bu meseleden gafil etmemelidir.
Bilerek iftar etmenin keffaresiyle hastalıktan dolayı iftar etmenin keffaresi arasındaki fark
Soru: Acaba orucu bilerek bozanla hastalığından dolayı bozanın keffareleri arasında fark var mıdır?
Cevap: Evet, iki açıdan bir birlerinden farklıdırlar:1- miktar açısından, 2- kullanıldığı yer açısından.
Bilerek bozulan orucun keffaresinde her gün için 60 fakir doyurulmalı (yada herbir fakire yaklaşık 750 gram yiyecek verilmeli) veya hergün için 60 gün oruç tutulmalıdır. Ama hastalıktan dolayı verilen keffarede eğer hastalık bir sonraki ramazana kadar devam ederse, hergün için yaklaşık 750 gram yiyecek fakire verilmelidir.
Bilerek bozulan orucun keffaresinde eğer 60 fakire ulaşmak mümkünse her fakire 750 gram yiyecekten fazla veremez. Ama hastalıktan kaynaklanan keffarede bu şart değildir.
Orucu geciktirmenin keffaresi
Soru: Boynunda oruç keffaresi olan birisi onu geciktirebilir mi?
Cevap: Evet, keffarenin hemen ödenmesi gerekmez. Ancak onu ödemede tenbellik edilmemelidir.
Soru: Eğer birisi orucun keffaresini bir kaç yıl geciktirirse, bu keffare miktarında artış olur mu?
Cevap: Hayır, onda bir artış olmaz.
Oruç keffaresinin kullanılması
Soru: Acaba orucun keffaresini, nafakası bize vacip olan birisine verebilir miyiz?
Cevap: Orucun keffaresini nafakası size vacip olan birisine veremezsiniz, ama onu akrabalara vermenin sakıncası yoktur.
Oruç keffaresini seyide vermek
Soru: Acaba seyit olmayan birisi seyide oruç keffaresi verebilir mi?
Cevap: Evet, vermesinin sakıncası yoktur; ama seyide vermemesi (ihtiyatı müstehap) daha iyidir.
Keffarenin kültürel faliyetlerde kullanılması
Soru: Acaba oruç keffaresini kültürel faaliyetlerde ve evlilik gibi işlerde kullanabilir miyiz?
Cevap: Hayır, bu gibi işlerde keffareyi kullanmak caiz değildir. Keffareyle fakirlerin doyurulması gerekir.
Başkası tarafından geçimi sağlanan birisinin orucunun keffaresi
Soru: Eğer birisi çocukken babasının evinde boynuna oruç keffaresi gelirse, bu keffareyi vermek kimin vazifesidir?
Cevap: Buluğa ermemiş çocuğa keffare vacip olmaz ve eğer buluğa erdikten sonra keffare boynuna gelmişse bunu kendisinin ödemesi gerekir, ama keffareyi acilen vermek gerekmez.
Kaza orucu olduğu halde adak orucu tutma
Soru: Boynunda ramazan orucu kazası olan birisi oruç adak adayabilir mi?
Cevap: Eğer adak orucunu kaza orucunu tuttuktan sonra yerine getirmeğe niyet ederse, yapmış olduğu adak sahihtir.
Çocuk emiziren kadının orucunun keffaresi
Soru: Çocuk emziren bir kadına, oruç zararlı olduğundan dolayı orucunu tutmazsa daha sonra bu kadının keffarede mi vermesi gerekir?
Cevap: Orucunu yediği hergün için yaklaşık 750 gram yiyecek (buğday, ekmek, pirinç ve benzeri) fakire vermeli ve oruçlarıda kaza etmelidir.
Orucu bozan şeyleri bilmeme
Soru: Eğer birisi bir şeyin orucu bozduğunu bilmediğinden dolayı onu yaparsa, bu durumun hükmü nedir?
Cevap: Orucunu kaza etmelidir, ama keffare vermesi gerekmez. Elbette bu şer’i meseleyi öğrenmede tenbellik etmişse keffarede vermesi gerekir.
Sünnet Oruç
On Gün İkamet Edilecek Yere Öğleden Sonra Varmak
Soru: Eğer bir yere on gün kalmak üzere yolculuk yaparsam ve öğleden sonra oraya varırsam o günün orucunu tutabilir miyim?
Cevap: o günün orucu sahih değildir ve o gün oruç tutabilmek için öğleden önce oraya varmanız gerekir.
Kaza orucu olanın sünnet oruç tutması
Soru: Boynuda kaza orucu olan birisi sünnet oruç tutabilir mi?
Cevap: Boynunda kaza orucu olan birisi sünnet oruç tutamaz.
Yolcunun sünnet oruç tutması
Soru: Acaba yolcu sünnet oruç tutabilir mi?
Cevap: Hayır, yolculukta sünnet oruç tutmak caiz değildir. Sadece Medine şehrinde yolcular hacetlerini elde edebilmek için üç gün sünnet oruç tutabilirler. Elbette oruç tutulan bu günlerin çarşamba, perşembe ve Cuma günleri olması gerekir.
Oruca niyet etme zamanı
Soru: Oruca niyet etmenin başlangıç ve sonu normalda ne zamandır?
Cevap: Ramazan orucu ve adakla belirlenimiş muayyen orucun niyetinin vakti akşam ezanından sabah ezanına kadardır, ama vakti muayyen olmayan oruçların (kaza orucu ve mutlak adak orucu gibi) niyet vakti akşam namazından bir sonraki günün öğlesine kadardır.
Sünnet orucunun niyet vakti akşam ezanından bir sonraki günün akşamına niyet edecek vakit kalıncaya kadardır.
Oruca niyet etme şekli
Soru: Ramazan ayında hergün için ayrı ayrı niyet mi etmek gerekir, yoksa ayın başında bir kez niyet etmek yeter mi?
Cevap: Eğer ramazan ayının ilk gecesinde bütün ayı oruç tutmağa niyet ederse yeterlidir. Ancak her akşam yarının orucunu tutmağa niyet etmek daha iyidir (ihtiyatı müstehap).
Kiralık orucun zamanı ve şekli
Soru: Eğer birisi kiralık oruç tutmağı kabul ederse onu tutmak için acele etmesi gerekir mi? Ayrıca bazı sebeplerden dolayı o orucun tamamını tutamazsa, acaba kalan kısmını başka birisine tutturabilir mi?
Cevap: Eğer sizi oruç için kiralayan bir vakit belirlemişse veya acele tutulması gerektiğini ima etmişse, belirlenen vaktin geçirilmemesi gerekir. Ancak böyle bir vakit bilirleme olmamışsa onu geciktirmenin sakıncası yoktur. Elbette bu geciktirme ihmal derecesine ulaşmamalıdır. Ayrıca bu orucun bir kısmını başkasına tutturmak istiyorsa kendisini kiralayanın izniyle bu işi yapmalıdır.
Şehid Hasan Şehate ile Röportaj
Velayet şehidi Allame Hasan Şehate ile sağlığında yapılmış son röportajlarından birinin çevirisini yayınlıyoruz...
Mısır medyası onu ülkenin en ilgi çekici ve en kavgacı alimi olarak tanımlamıştı. Şehid Şeyh Hasan Şehate Mısır müstebsirlerinin (sonradan Şii olanlar) rehberi ve bu ülkedeki en ünlü cuma hatibiydi, öyle ki, onun sohbetlerindeki bazı konuşmaları, orada hazır bulunanların % 90'ının Şii olmasına sebep olmuştu.
İki hafta önce Mısır'da, tekfirci akımın büyüklerinin de hazır bulunduğu, dünyanın çeşitli yerlerinden gelen İslam alimlerinin katılımıyla bir konferans gerçekleştirilmişti. Bu konferansta, Suriye hükümetine ve Hizbullah'a karşı "cihad" fetvası verilmiş, ülkenin cumhurbaşkanı Mursi'nin kişisel emriyle, Kahire ve Şam arasındaki ilişkiler askıya alınmıştı. Bu olay bir kaç yıl öncesinden tekfircilerin Şia aleyhine başlattıkları propagandaların devamı niteliğinde olup, yabancı gizli servisler de, tüm güçleriyle, bir çok önemli medya organından da yararlanarak bu işin fitilini ateşlemişlerdi. Bu çirkin fitne ağacı geçtiğimiz günlerde Mısır'da İmam Mehdi'nin (a.f) doğum gününde acı meyvesini verdi: Mısır'ın önemli alimlerinden ve Şiilerin rehberlerinden Şeyh Hasan Şehate, beraberindeki üç yaranıyla feci bir şekilde şehid edildi.
Yaklaşık iki hafta önce, Kahirenin 30 kilometre güneyinde "el Cize" vilayetinin "Ebul Nemres" bölgesindeki "Ebu Muslim" köyünde, Şiiler aleyhindeki tebliğatlar şiddetlenmişti, öyle ki, onları kafir ve necis olarak niteleyen köy halkı bu insanları öldürmek için can atar vaziyetteydiler. Şeyh Hasan Şehate ve köy halkından bir grup Şii, İmam-ı Zaman'ın (a.f) doğum günü kutlamaları için köy halkından birinin evinde toplanmıştı. Olayın şahitlerinden biri olan Yasir Yahya şöyle diyor: "Köy halkı, şeyh Hasan Şehate'nin köyde olduğunu haber alınca, ev sahibinden onu kendilerine teslim etmesini istediler, ancak ev sahibi bunu kabul etmedi. Bunun üzerine onlar da eve saldırmaya başladılar." Bu saldırıda molotof kokteyli kullanarak evi yakmaya çalıştılar.
Yasir Yahya devamında şöyle diyor: "Kalabalık büyük balyozlar ve kazmalar getirerek evin duvarının bir bölümünü yıktılar ve evde bulunan Şiileri dışarı çıkararak, döve döve köy meydanına getirdiler ve onları öldürene kadar linç ettiler." Öldürdükten sonra da, şehitlerin bedenlerini yerlerde sürüklediler.
Şahitlerden bir diğeri de şöyle diyor: "Onları kurtarmak için çabaladım ancak halk onları öldürmeyi kafalarına koymuştu."
Lübnan El Menar televizyonunun haberine göre, köy halkı, bu Müslümanlar dövüp işkence ederken bir yandan da, "Şia kafirdir" ve "kafir, kafir" diye bağırıyorlardı.
Bu elim olayda, Şeyh Hasan Şehate (66), kardeşi Muhammed Şehate (35), Şehate Şehate (55) ve Abdulkadir Haseneyn Ömer (45) şehid olurken, bilinmeyen sayada Şii de yaralanmıştır.
Mısır'ın tanınmış müstebsiri (sonradan Şii olan), Mısır Şiilerinin lideri, El Ezher Üniversitesi'nin üstadı, Kahire'nin en büyük mescidlerinden birinin eski imamı, Mısır ordusunun dini ve manevi mürşidi, Mısır radyo ve televizyonunda ve mescidlerinde "El Alem" adlı programın yapımcısı olan Şeyh Hasan Şehate, bu yıl Şaban ayının 15'inde 66 yaşındayken, Mısır'ın Vahhabi ve Selefilerinin sopaları altında şehadet nuruna erişmiştir.
Yıllar boyunca, binlerce kişi Kahire'de siyonist rejimin elçiliğinin önünde bulunan mescidinde onun imametiyle namazlarını kılmak ve onun hutbelerini dinlemek için bir araya geliyorlardı. O her zaman Ehl-i Beyt-i Nübüvvetin (a.s) hakkı ve velayeti meselesini konu ediyor, zalimleri, münafıkları ve sapkın grupları rezil edici, kendi elçiliklerinin önünde siyonistlerin öfkeden kudurmasına sebep olan konuşlamalarda bulunuyor, bu yüzden Mısır polisi ve askeri, şeyhin konuşma yaptığı yerlerde sıkı tedbirler almaya mecbur kalıyordu.
Şeyh Şehate, yalnızca El Ezher'in önemli alimlerinden ve şeyhlerinden biri olarak değil, bir çok alimin de hocası olarak biliniyordu. El Ezher'in büyük şeyheri, örneğin "Şeyh Tantavi" onun çocukluktan beri yakın dostuydu, onu yakından ve çok iyi tanıyordu. Şii olmadan önce bile herkes Şeyh Şehate'nin Emirül Müminin'e (a.s) olan vefasını ve aşkını çok iyi biliyordu. Bu halde bile her zaman üstadlarına ve talebelerine şöyle diyordu: "Canınızın istediği her şeyi söyleyin, ancak bilin ki, Hz. Peygamber (s.a.a) ve Emirül Müminin Ali ve Fatıma Zehra ve Haseneyn (a.s) öyle bir ağaçtırlar ki, dalları ve meyveleri birdir."
Şeyh Şehate'nin Şii olması öyle kolay olmamış, yaklaşık 50 yıllık bir zaman içinde gerçekleşmiştir. Şeyh Hasan, sadık bir rüyasında, Hz. Peygamber'i (s.a.a) gördü ve bu durum onu minberlerde ve yazılarında Emirül Müminin Ali'ye (a.s) itikad ve imanı kabul etmeye, ona bağlılığını ve düşmanlarından beri olduğunu ilan etmeye yönlendirdi. Şeyh'in bu kararı Mısır'da bomba etkisi yarattı ve binlerce Mısırlıyı Şeyh'in safına çekti. Mısır'ın temiz fıtratlı halkının, hakkın sesini duymaları için hakikate, ismet, teharet ve vahyin Ehlibeyti'ne (a.s) olan alaka ve aşklarını Şeyh'in nezdinde ve konuşmalarında bulmaları yeterliydi.
Şeyh Şehate'nin faaliyetleri, baştan başa tüm Mısır'da dalgalanmalar meydana getirdi, Şeyh'in hutbe ve konuşmaları halk arasında dilden dile yayıldı, hutbeleri, Vahhabiliğin merkezlerini, sapkın grupçukları, tahrif olmuş fırkaları adeta titretti. Bu yüzden bu grupçuklar ve sapkın fırkalar, Şeyh'e karşı savaş açtılar ve bu saldırılar 1996 yılında Hüsnü Mubarek rejiminin emniyet ve istihbarat güçlerince tutuklanmasıyla neticelendi. "İmam Ali'ye (a.s) bağlılık ve velayetini kabul etmek, ve o hazretin sevgi ve bağlılığını dile getirmek"le itham edilerek hapse atıldı. İtham edildiği mevzu, Şeyh Şehate'nin her zaman Allah'tan istediği şeydi. Artık konuşma yapmak için ülke dışına çıkamıyordu, çünkü Mubarek rejimi tarafından yurt dışına çıkış yasağı konmuştu.
Bu mukaddes velayet bağlılığı ilanının Şeyh için pahalıya mal olduğu, cemaat imamlığını kaybetmesine, dini görevlerini eda edememesine ve en nihayetinde canının alınmasına yol açtığı doğrudur, ancak onun mahbubiyeti aynı şiddetiyle Mısır halkının zihinlerinde baki kalacaktır. Onlar aynı şekilde Şehid Şehate'yi bu ülkenin büyük alimlerinden biri, batıl ve sapkın gruplar karşısında hak ve hakikati söyleyen tek ses olarak görmektedirler.
Şeyh zindandan çıktığında, her türlü görsel, işitsel ve yazılı görüşme ve sohbet kendisine yasaklanmıştı. Oysa ki, Şii olmadan önce medya ve özellikle de Mısır televizyonu, Şeyh Hasan'la sohbet etmek için randevu almak konusunda biribirleriyle neredeyse yarışıyordu.
Şeyh zindandan çıktıktan sonraki ilk programında, Mubarek rejiminin hapishanelerinde yapılan işkenceleri ifşa etti ve kendi hayat hikayesini, Sekaleyn'e yani Allahın Kitabı'na ve Peygamberi'nin İtreti'ne tutunmasına ve yönelmesine etki eden etmenler konusunda konuşmalar yaptı. Bu konuşmalar hüzünlü ve sıkı ambargoların başladığı günleri beraberinde getirecekti.
Şu an okumakta olduğunuz röportaj "El Minber" dergisi tarafından basılmıştır ve Şeyh Hasan Şehate ile yapılan tek söyleşidir, bu tercüme ilk kez Meşrik News tarafından yayınlanmaktadır.
- Lütfen kendinizi tanıtarak, yaşamınız ve geçmişiniz hakkında bizi bilgilendirir misiniz?
- Şeyh Hasan Şehate: Bismillahirrahmanirrahim. Ben, Allah Teala'nın fazlıyla, benim için 50 yıl süren zorluklardan sonra, Ehl-i Beyt'in (a.s) kurtuluş gemisine binmeye muvaffak oldum ve ilahi lütuf ve fazl ile Ali b. Ebi Talib'in ve diğer Pak İmamların (a.s) velayetine iman edip baş koydum ki bu, benim için anlatılmaz ve tarif edilemez bir iftihardır.
Adım "Hasan bin Muhammed bin Şehate bin Musa el Enani"dir. Hicri 13 Zilhicce 1365 tarihinde, pazartesi günü, miladi 10 Kasım 1946 yılında, Mısır'ın doğu vilayetindeki "Ebu Kebir"in "Herbit" köyünde, üç hanımlı bir babanın oğlu olarak, orta düzeyde bir ailede dünyaya geldim. Annem babamın son hanımıydı ve ben altı kardeşin ikincisiyim.
İki kez evlendim ve birinci hanımımdan üç erkek çocuk sahibiyim, sonra ondan boşandım ve şimdi ikinci hanımımdan bir kız çocuğum var. Babam bana Kur'an öğretmeye anne karnında olduğum zamandan başladı ki bu konuyu kendisi bana anlatmıştır. Sütten kesildiğim dönemden yani iki yaşından sonra, beni Şeyh Abdullah el Avil'den Kur'an öğrenmem için mektebe gönderdiler. Babamın mushafın bir köşesine düştüğü tarihten öğrendiğim üzere Kura'n-ı Kerim'i öğrendiğimde 5 buçuk yaşındaydım.
Bundan sonra, mektebin ikinci devresine geçtim, Şeyh Muhammed Musa Şeneb'den ders gördüm daha sonra da Şeyh Abdulhalim Abdunnebi İsmail benim eğitimimi devraldı. İlk mektebin bitmesinden sonra okul birinciliğini elde ettim ve El Ezher'e doğru yola çıktım.
Yazdığım eserler konusunda şunları söyleyebilirim. "İhyai Ulumuddin" kitabını tashih edip tüm yalan ve hurafelerden arındırarak basıma hazırladığımda 15 yaşına basmamıştım. Aynı şekilde kasideler, şiirler ve "Siracul Umme fi Hesaisi Essadetil Eimme" ve bunun gibi diğer risalelerim mevcuttur.
Dini faaliyetlere çok erken başladım; çünkü babam bütün evlatlarını Ehl-i Beyt aşkı ve bağlılığıyla terbiye etmişti. Bizimle Emirül Müminin'in (a.s) şahsiyetiyle ilgili pek çok konuşma yapmıştır. O bana şöyle diyordu: "Evladım! Emirül Müminin İslam'ın en büyük yardımcısı ve koruyucusuydu; o Peygamberin yanında yürüdüğü zaman, kimse efendimize laf söylemeye ve eziyet etmeye cüret edemezdi."
İlk kez cuma hutbesi okumak için minbere gittiğimde henüz 15 yaşıma basmamıştım. Cuma namazı hutbesini de kendim yazmıştım ancak minbere çıktığımda yazdıklarımı bir kenara bıraktım ve Ehl-i Beyt'ten yardım isteyerek, onların lütfu, bereketi ve inayetiyle hutbemi okumaya muvaffak oldum.
Beş yıl boyunca köyümüzün El İşrak Camisinde hutbe okudum ve ondan sonra cemaat imamı ünvanıyla bazı fitnelerden etkilenmiş olan çevre köydeki El İhraz Camisine gittim. O camide iki yıl imamlık yaptım ve bu müddet zarfında bütün derdim tasam camide, halkın içinde, gerek üniversite üstadları ve gerekse Mısır'ın diğer şeyhleri arasında bulunan Ehl-i Beyt (a.s) düşmanlarıyla, yani habis Vahhabilerle uğraşmaktı.
Bundan sonra miladi 1968 yılında askerlik görevini yapmak için çağırıldım ve Mısır silahlı kuvvetlerinin askeri mühendislik biriminde manevi irşad ve hidayet görevine geldim. Bu devrede "Eddurretul behiyye fi Medhil İtretil Nuraniyye" adlı kasidemi yazdım ve "Fatihetul Kitab" konusundaki araştırmamı kaleme aldım. Aynı şekilde bu dönemde bir kaç Hıristiyanın da İslam'la şereflenmesine vesile oldum.
Hayatınızın en önemli merhalelerini bize özetleyebilir misiniz?
1- Askerlik dönemim. Bu dönemde siyonist rejimle yapılan Ramazan ayı savaşına iştirak ettim.
2- "Edduramun" dönemi. Bu Şarkiye vilayetinin şehirlerinden birinin adıdır ki, burası İhvan-ı Müslimin'in ve vahhabiliğin sağlam kalelerinden sayılırdı. Orada öğrencilerimden % 90'ını Şia mektebiyle tanıştırmayı başarmıştım.
3- 1984'ten başlayıp 1996'ya kadar süren Kahire dönemi. Dini faaliyetlerimin doruğa ulaştığı zamandır. Bu dönemde rejimin emniyet güçleri tarafından tutuklanana kadar cuma namazlarını "Kubra" bölgesinde eda ettim. O zamanda, Kur'anı Kerim ve halk radyolarında programlarım devam etmekte, Kahire'nin çeşitli bölgelerinde ve Mısır'ın diğer vilayetlerinde konferanslar vermekteydim. Sonra Mısır televizyonunda yayınlanan haftalık "Esmaullâhul Hüsna" adlı televizyon programını yaptım.
Emirül Müminin'e ve Pak İmamlara (a.s) bağlılığınızı ne zaman ilan ettiniz?
Göğsümün daraldığı, zorluklarımın arttığı bir zamanda, Emirül Müminin'in (a.s) velayetini minberde, televizyonda, ve yazılı basında ilan ettim. Ehlibeyt'in (a.s) düşmanlarından beri olduğumu ilan ederek bütün beyanatlarımda Hz. Peygamber'in (s.a.a) ailesine düşman olanları lanetledim ve bu yüzden de hicri kameri 1416 yılı Rebiulevvel ayında, miladi Eylül 1996 tarihinde tutuklandım. Hakkımdaki tek itham "Ali bin Ebi Talib'in velayetini ilan ve O'na olan alaka ve aşkımı yaymak" idi.
Lütfen bu konuyu biraz daha açabilir misiniz?
Ben küçüklüğümden beri Ehl-i Beyt aşkıyla ve onlara bağlılıkla büyüdüm. Ama hak ve hakikat bana uzun yıllar sonra aşikar oldu. 1994 ve 1996 yılları arasında gördüğüm bir sadık rüyadan sonra bu iş gerçekleşti. Peygamber Efendimiz (s.a.a) bir dağın tepesindeydi ve Emirül Müminin (a.s) yanına yeni varmıştı ve aralarında benim de anladığım bir dilde sohbet ediyorlardı. Sonra Peygamber (s.a.a) Emirül Müminin'i (a.s) bir iş için görevlendirdi ve sol eliyle bana işaret ederek onun arkasından gitmemi buyurdu. O hazretin peşinden yola koyuldum ve mubarek endamına bakıyordum. Sadece boynunu görüyordum ki, muhteşem bir güzelliğe sahipti. Ben onun peşi sıra dağ tepe yürürken bazan düşecek gibi oluyordum ve her düşecek gibi oluşumda, Emirül Müminin mubarek eliyle işaret ederek buna mani oluyordu. Uykudan uyandığımda, sonsuza kadar Emirül Müminin'in (a.s) ardı sıra hareket etmem gerektiğini anladım. Yine pek çok zorluklarla karşılaşacağımı ancak bu hal ile o hazretin velayetine bağlı kalacağımı da anladım.
O zamandan beri, tüm zorluklara rağmen, Allah Teâla'nın sağlam ipine ve sıratı mustakimine sarıldım ve Ehl-i Beyt'in (a.s) velayetine bağlılığımı ilan ettim. Ehl-i Beyt'in düşmanlarını da her yerde rezil ettim. Bu işin benim için ağır bir bedeli olsa bile, bu mevlam ve serverim olan Emirül Müminin'e sunabileceğim en küçük şeydir ve ümitvarım ki o hazret bu küçük ve naçizane hizmeti kabul edecektir.
Ondan sonra mı tutuklandınız?
Evet üç ay tutuklu kaldım ve sonra beni serbest bıraktılar.
Acaba İmam Hüseyin (a.s) ile alakalı sohbet halkalarınızın, rejim aleyhine bir inkılabın başlangıcına zemin hazırlamak olduğu yönündeki söylenenler doğru mu?
Ümeyyeoğulları ki, Allah'ın laneti onların üzerine olsun, Aşura gününü, bir bayram günü olarak ülkemizde gelenekselleştirdiler ve insanların biribirleriyle görüşmeleri, yeni elbiseler giyilmesi, gusül alınması ve oruç tutulması gibi yalanları Hz. Peygamber'e (s.a.a) dayandırarak, Aşura'nın insanın mutlu günü olduğu yalanını kabul ettirdiler.
Ben bütün bu yalan dolanları görüyordum ve bütün bunlardan dolayı kalbim sıkışıyordu. Halkın genelinin bu günlerde bayram ettiğini ve o güne özel tatlı olan aşura tatlısını dağıttıklarını gördüğümde ızdırap duyuyordum. Kendime engel olamıyordum. Feryad ettim: “Ey insanlar! Böylesi bir günü nasıl bayram olarak kutlayabiliyorsunuz ve mutlu olabiliyorsunuz, oysa ki böyle bir günde Peygamber'in (s.a.a) oğlunu, gözünün nurunu katlettiler. Böylece İmam Hüseyin'e (a.s) eza ve yas meclisleri düzenlemeye başladım. Ben dostlarımla beraber, Muharrem ayında, o büyük İmam'ın hatırasına ve çektiği musibetlere bütün gece boyunca ağlıyor, siyah elbiseler giyiniyor, sanki onun mutahhar kabrinin yanındaymış gibi matem merasimleri düzenliyorduk. Rejim Mısır halkının onların aleyhine dönmesinden korkuyordu ve bu yüzden o musibet ve belaları başımıza açtılar.
Gerçekten de İmam Hüseyin'in (a.s) bu kadarcık bile anılmasından korkuyorlar mıydı?
Acaba size göre, onların hatırası tarih boyunca zalimleri ve tağutları titretmemiş midir?
Genel olarak Hüseyni şiarlar hakkındaki görüşünüz nedir?
Hüseyni şiarlar da, diğer ibadetler, dini adap ve gelenekler gibidir. Marifet ve tanıma yoluyla halisane dökülen göz yaşları, gerçekte kıyamet günü cehennem azabına karşı bir siperdir. Bu yüzden İmamları anmak, doğum ve şehadet günlerininin kıymetini bilmek gerekir. Size göre acaba akıllı bir insan, sevdiğinin ismini anmadan, onu yadetmeden hayatını devam ettirebilir mi?
Ben bazı rejimlerin Ehlibeyt'in (a.s) zikrini unutturmak için yaptığı girişimlere ve uğraşlara hayret ediyorum. Oysa ki, Hıristiyanların Hz. isa'dan (a.s) kalan eserlere, hatıralara ve onu anmaya ne kadar önem verdiklerini, onun adına kiliseler kurduklarını görüyorum. Ya da Yahudiler, ağlama duvarının kenarında dikiliyorlar ve mabed için göz yaşı döküyorlar ve kimse onlara itiraz etmiyor. Ancak biz, İmamımız için ağlarsak hemen bize itiraz ediyorlar oysa ki, İmam Hüseyin (a.s) için bütün mahlukat ve mevcudat ağlamaktadır.
Şeriatta Ehlbeyt'in (a.s) makamı nedir?
Bu makamı, büyük bir makam olan "imamet" makamı olarak görmek lazımdır. Onlar varlığın aslı ve mahiyeti, hidayet yıldızlarıdır, Allah'a ve Hz. Peygamber'e itaatten sonra onların itaati herkesin üzerine farz ve zarurettir.
Bazı Ehli Sünnet fırkaları diyorlar ki: Peygamberin (s.a.a) hanımları da Peygamberin (s.a.a) Ehlibeyti'nin parçası olarak sayılırlar. Bu konuda sizin görüşünüz nedir?
Ehlibeyt (a.s), Ehl-i Kisa ve Hazreti Hüseyin'in (a.s) soyundan gelen 9 İmamdır. Hiç bir sahabe ve Peygamber hanımı bu iftiharla müşerref olmamıştır. Bu konudaki hadisler mevzuyu yeterince açıklamaktadırlar.
Size göre İslam Ümmetinin Ehlibeyt'e (a.s) karşı vazifeleri nelerdir?
Bu ümmetin sırtına ağır vazifeler yüklenmiştir. İslam Ümmetinin bu işe, yani Ehlibeyt'in tam ve mutlak ismete sahip olduğuna kamil bir itikadı olmalıdır. Bu inanca erişebilmek için de onların düşmanlarından beri olmaları gerekmektedir.
Mısırdaki Şiileşme hakkındaki görüşünüz nedir?
Mısır halkı tabiatı itibariyle Ehl-i Beyt sevgisi olan bir halktır. Ancak bazı vahhabi unsurlar, İmam Hüseyin'in (a.s) kabrini ziyaret etmenin, insanların cehenneme gitmesine sebep olduğu inancındadırlar. Ancak Mısır halkının eğitim ve bilgi eksikliği olduğunu söylemeliyim. Hiç şüphesiz eğer onlar Ehl-i Beyt'i (a.s) doğru bir şekilde tanısalar, onları kabul edeceklerdir ve eğer kendi düşmanlarını gerçekten tanırlarsa, onlardan beri olduklarını ilan edeceklerdir.
Geçmişte El Ezher İmamiye mezhebi hakkında muhafazakar bir tutum takınırdı. Ancak şimdi daha saldırgan bir tutum izlemekte, öyle ki onlardan bir tanesi, bir Suudi dergisiyle yaptığı söyleşide, Şia'nın kökeninde Yahudilik bulunduğunu bile söylemiştir. Bu konudaki görüşünüz nedir?
Kadim El Ezher uleması arasında, " Şeyh Abdullah Şebravi", " Şeyh Muhammed Abduh", "Şeyh Selim Beşeri" ve "Şeyh Şeltut" gibi alimler vardı. Ancak şimdi böylesi kimseleri El Ezher'de göremiyoruz. Onlardan bir kısmı bazen öyle şeyler söylüyorlar ki, ya cahiller, bilmiyorlar veya bilip kasten böyle söylüyorlar diyoruz.
Dünya Müslümanlarına ne mesaj vermek istiyorsunuz?
Dünya müslümanlarından, Emirül Müminin'in ve Tahir İmamların (a.s) velayetine bağlanmalarını ve Hz. Peygamber'in (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'in (a.s) düşmanlarından beri olmalarını ve her zaman amellerinde akıllı ve tedbirli davranmalarını istiyorum.
Çev: Ali Naki Dedesoy
medyasafak.com
RAMAZAN KONUŞMALARI 3
Ramazan Ayı ilk hafta Dua ve Namazları
1.gün duası
اللهمَ اجْعلْ صِیامی فـیه صِیـام الصّائِمینَ و قیامی فیهِ قیامَ القائِمینَ و نَبّهْنی فیهِ عن نَومَةِ الغافِلینَ و هَبْ لی جُرمی فیهِ یا الهَ العالَمینَ و اعْفُ عنّی یا عافیاً عنِ المجْرمینَ
Allahummec’al siyamî fîhi siyam’es-saimîn ve giyamî fîhi giyam’el-gâimîn ve nebbihnî an nevmet’il-ğâfilîn ve heb lî curmî fîhi ya ilâh’el-âlemin ve’fu annî ya âfiyen an’il-mucrimîn.
Anlamı: Allah’ım! Bu günde tuttuğum orucu gerçek oruç tutanların orucu gibi ve ibadetimi gerçek ibadet edenlerin ibadeti gibi kıl; bu günde beni gafillerin uykusundan uyandır; suçumu bu günde bağışla; ey alemlerin ilâhı! Affet beni, ey suçları affeden
2. Günün Duası:
اللهمّ قَرّبْنی فیهِ الى مَرْضاتِكَ وجَنّبْنی فیهِ من سَخَطِكَ و نَقماتِكَ و وفّقْنی فیهِ لقراءةِ آیاتِكَ برحْمَتِكَ یا أرْحَمَ الرّاحِمین
“Allahumme garribnî fîhi ilâ merzâtike ve cennibnî fîhi min sehatike ve negimatike ve veffignî fîhi li-girâeti âyâtike bi-rahmetike ya erhem’er-râhimîn.”
Anlamı: Allahım! Bu günde beni kendi hoşnutluğuna yakınlaştırıp, gazap ve azabından uzaklaştır. Bu günde ayetlerini okumaya beni muvaffak kıl; rahmetin hakkına ey merhametlilerin en merhametlisi.
3. Günün Duası:
اللهمّ ارْزُقنی فیهِ الذّهْنَ والتّنَبیهَ و باعِدْنی فیهِ من السّفاهة والتّمْویهِ واجْعَل لی نصیباً مِنْ كلّ خَیْرٍ تُنَزّلُ فیهِ بِجودِكَ یا أجْوَدَ الأجْوَدینَ
“Allahummerzugnî fîh’iz-zihne ve’t-tenbîh ve bâidnî fîhi min’es-sefâheti ve’t-temvîh vec’al lî nesîben min kulli hayrin tunzilu fîh, bi-cûdike ya ecved’el ecvedîn.”
Anlamı: Allah’ım! Bu günde bana zeka ve uyanıklık (ibadet ve itaatten gafil olmama) hali ver; beni cahillik ve batıl işlerden uzaklaştır. Bu günde indirdiğin her hayırdan bana da bir nasip ayır; cömertliğin hakkına ey cömertlerin en cömerdi!
4. Günün Duası:
اللهمّ قوّنی فیهِ على إقامَةِ أمْرِكَ و اذِقْنی فیهِ حَلاوَةَ ذِكْرِكَ و أوْزِعْنی فیهِ لأداءِ شُكْرَكَ بِكَرَمِكَ واحْفَظنی فیهِ بِحِفظْكَ و سِتْرِكَ یـا أبْصَرَ النّاظرین
“Allahumme gavvinî fîhi alâ igameti emrik ve ezignî fîhi halâvete zikrik ve evzi’nî fîhi li-edâi şukrik bi-keramik vehfeznî fîhi bi-hifzike ve sitrik, ya ebsar’an-nâzirîn.”
Anlamı: Allahım! Bu günde emrini uygulamak için beni güçlendir; bu günde zikrinin güzel tadını bana tattır; kereminle beni bu günde şükrünü eda etmek için hazırla; bu günde hıfzın ve örtünle beni (günah ve beladan) koru; ey basiretlilerin en basiretlisi!
5. Günün Duası:
اللهمّ اجْعَلْنی فیهِ من المُسْتَغْفرینَ واجْعَلْنی فیهِ من عِبادَكَ الصّالحینَ القانِتین واجْعَلْنی فیهِ من اوْلیائِكَ المُقَرّبینَ بِرَأفَتِكَ یا ارْحَمَ الرّاحِمین
“Allahummecalnî fîhi min’el-musteğfirîn, vec’alnî fîhi min ibâdik’es-sâlihîn’el-gânitîn, vec’alnî fîhi min evliyâik’el-mugarrabîn, bira’fetike ya erham’er-râhimîn.”
Anlamı: Allah’ım! Bu günde beni mağfiret dileyenlerden, sana itaat eden salih kullarından ve mukarreb velilerinden kıl; lütuf ve şefkatin hakkına ey merhametlilerin en merhametlisi!
6. Günün Duası:
اللهمّ لا تَخْذِلْنی فیهِ لِتَعَرّضِ مَعْصِتِكَ و لا تَضْرِبْنی بِسیاطِ نَقْمَتِكَ و زَحْزحْنی فیهِ من موجِباتِ سَخَطِكَ بِمَنّكَ و أیادیكَ یا مُنْتهى رَغْبـةَ الرّاغبینَ
“Allahumme la tehzulnî fîhi li-tearruzi ma’siyetik, velâ tazribnî bi-siyâti negimetik, ve zehzihnî fîhi min mûcibâti sehatike, bi-mennike ve eyâdîke, ya muntehâ rağbet’ir-râğibîn.”
Anlamı: Allah’ım! Sana karşı işlediğim günahtan ötürü bu günde beni yalnız bırakma; azap kırbaçınla beni cezalandırma; bu günde gazabına vesile olacak şeylerden beni uzaklaştır; -sonsuz- lütfun ve nimetlerin hakkına, ey şevkli insanların en büyük arzusu!
7. Günün Duası:
اللهمّ اعنّی فیهِ على صِیامِهِ و قیامِهِ وجَنّبنی فیهِ من هَفَواتِهِ و آثامِهِ و ارْزُقْنی فیهِ ذِكْرَكَ بِدوامِهِ بتوفیقِكَ یا هادیَ المُضِلّین
“Allahumme einnî fîhi alâ siyamihi ve giyamih, ve cennibnî fîhi min hefevatihi ve asamih, verzugnî fîhi zikreke bi-devamihi, bi-tevfigike ya hadiy’el-muzillîn.”
Anlamı: Allah’ım! Bu günde oruç tutup ibadete durmam için bana yardımcı ol; bu günün sürçme ve günahlarından beni uzaklaştır; bu günde sürekli olarak seni zikretmeği bana nasip eyle; tevfikinle ey yolunu şaşanları hidayet eden!
NAMAZLAR
1. Gecenin Namazı:
Dört rekâttır. Her rekâtta bir Hamd, on beş defa İhlas suresi okunur.
2. Gecenin Namazı:
Dört rekâttır; her rekâtta bir Hamd, yirmi defa Kadir (inna enzelnahu) suresi okunur.
3. Gecenin Namazı:
On rekâttır; her rekâtta bir Hamd, elli defa İhlas suresi okunur.
4. Gecenin Namazı:
Sekiz rekâttır; her rekâtta bir Hamd, yirmi defa Kadir suresi okunur.
5. Gecenin Namazı:
İki rekâttır; her rekâtta bir Hamd, elli defa İhlas suresi okunur. Namazın selamından sonra da yüz defa “Allahumme Salli Ela Muhammedin ve Al-i Muhammed” diyerek salavat getirilir.
6. Gecenin Namazı:
Dört rekâttır; her rekâtta bir Hamd ve bir defa da Mülk (Tebareke) suresi okunur.
7. Gecenin Namazı:
Dört rekâttır; her rekâtta bir Hamd ve on üç defa Kadir suresi okunur.
İran, Kübayı iki kez yendi ve yeni bir destana imza attı
Dünya Ligi rekabetleri kapsamında bu sabah Küba ile karşılaşan İran Voleybol Milli Takımı, bu takımı ikinci kez 3-1 yendi.
Mehr haber ajansı muhabirinin bildirdiğine göre, 24. Dünya Ligin altıncı haftasının rekabetleri kapsamında bu sabah Küba’nın Havana kentin Diportio salondan İran ve Küba Voleybol milli takımları arasında ikinci kez karşılaşma gerçekleşti.
B grubunun 6. haftasında yapılan bu karşılaşmada İran takımı Küba takımını 3-1 (25-22, 25-18, 25-20 ve 22-25) olarak yendi.
İran Voleybol Milli Takımı cumartesı sabahı 1ç karşılaşmada da Kübayı 3-2 olarak yenerek yeni bir destana imza attmıştı.
Mehr haber ajasının bildirdiğine göre, söz konusu rekabetlerin yedinci haftası kapsamında İran Voleybol Milli Takımı Cuma ve Cumartesi günü Tahran'da Almanya ile karşılaşacak
Tahran’da 21. Uluslar arası Kuranı Kerim fuarı açıldı
Ramazan ayına girilmesi eşiğinde Tahran’da 21. uluslar arası Kuranı Kerim fuarı önceki cuma ziyaretçilerin hizmetine açıldı.
Uluslar arası Kuran Haber Ajansı’nın bildirdiğine göre,sözkonusu fuar önceki cuma İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, İrşad ve Kültür Bakanı Muhammed Hüseyni ve yabancı misafirlerin katılımıyla Tahran’da imam Humeyni Musallası külliyesinde ziyaretçilerin hizmetine açıldı.
Fuar müdürü Hamid Muhammedi, fuara 1200 kadar Kuranı Kerim’le ilgili yayıncı ve diğer çevrelerden kuruluşların katılımının olduğunu söyledi.
Mursi gitti kaybeden Erdoğan
Haziran 2012’de seçildiğinde hiç kimse Mursi’nin 1 yıl dayanamayacağını düşünmüyordu. Ama ABD’nin ‘Arap Baharı’ oyununda neyin ne zaman olacağını hiç kimse kestiremez. Çünkü ABD bu ‘bahar’ ile uyumlu İslamcılara iktidar yolunu açmış ve onların kendisi, Batı ve İsrail ile ne denli uyum içinde çalışacaklarını test etmek istemişti. Ancak ABD istediği kadar dört dörtlük plan yapsın toplumsal dinamikleri bütünüyle kontrol edemiyor. Çünkü bu dinamikler matematiksel ya da geometrik değiller.
‘EVET AMA YETMEZ’ DESTEĞİ
Tıpkı Mısır’da olduğu gibi.
Örneğin başkanlık seçimlerinde ‘Bir deneyelim bakalım’ diyerek Mursi’ye oy veren Tahrir Gençleri ile Mursi’ye ‘Evet ama yetmez’ diyerek destek veren liberal aydınlar, bir yıl geçmeden hayal kırıklığına uğradıklarını anladılar. Çünkü Mursi onları ve Mısır halkını unutarak devlet kurumlarını ele geçirme ve toplumu İslamlaştırmanın derdine düşmüştü. Oysa vatandaşların % 42’sinin oy kullandığı bir seçimi kazanmış ve ancak halkın % 19’nun sandığa gittiği bir referandumla kendi şeriat anayasasını onaylattı. Geçen süre içinde bu ‘eksik’ demokrasiyi bile içine sindiremeyen Mursi, ne gençlerin ne de liberallerin hiç bir beklentisine karşılık vermeyerek kendi bildiği yolda yürüdü. AKP’yi kendine model olarak seçen Mursi binlerce Mısırlı Müslüman Kardeşi her alanda eğitilmek ve yetiştirilmek üzere Türkiye’ye gönderdi... Çünkü Mursi’nin Türkiye gibi önemli bir ülkeye ihtiyacı olduğu kadar Müslüman Kardeşler yönetiminde bir Mısır’ın AKP ve Başbakan Erdoğan için çok önemli olduğu ortadaydı. Çünkü Başbakan Erdoğan, Mısır’daki Müslüman Kardeşler olmadan bölgesel hiçbir projesini gerçekleştiremezdi. Üstelik aynı Erdoğan Suriye’de sıkışmış ve Katar’daki dostu Şeyh Hamed görevini genç oğluna devretmişti. Bu genç Şeyh Davutoğlu’nun stratejik müttefiği ve kişisel dostu başbakanı görevden almıştı. Suriye’de ise Katar, Suudi Arabistan, Türkiye ve Mısır’daki Müslüman Kardeşler'in ittifakı işe yaramamış ve dünyanın dört bir yanından getirilen on binlerce radikal İslamcı Kaide’ci militan hem Suriye’yi hem de bölgeyi karanlığa sürükleme çabası içine girmişti.
OBAMA VE BATI ‘DARBE’ DEMEDİ
İşte tüm bunlar bölgede yaşanırken Mısır halkı Müslüman Kardeşler ve Başkan Mursi gerçeğini çok daha iyi anlıyordu. Liberallerin ve gençlerin katılımı ile güç kazanan muhalifler Mursi’den erken seçim kararı almasını ve giderek gerginleşen toplumu uzlaştırmasını istediler. Ancak bunu kabul etmeyen Mursi kendi yandaşlarına 'Meydanlara çıkın' dedi... İşler giderek karışıyor ve tehlikeli bir özellik kazanıyordu. İşte böyle bir ortamda devreye askerler girdi. Yanına El-Ezher gibi saygın kurumun şeyhini, Hıristiyan Kıptilerin dini liderini de alan Savunma Bakanı El-Sisi bildik açıklamasıyla ordunun duruma el koyduğunu ilan etti. El-Sisi’nin açıklaması ile Mısır’da olduğu kadar tüm dünyada yeni bir tartışma başladı. Nasıl olur da demokrasi isteyenler askeri bir darbe ya da müdahaleyi destekler? Nitekim Obama ve birçok Avrupalı lider ordunun müdahalesine net olarak 'askeri darbe' demedi. Bu müdahaleye ilk destek ise Müslüman Kardeşler’den hoşlanmayan Amerikan işbirlikçisi Suudi Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman ve Ürdün’den geldi. İngiliz Dışişleri Bakanı da ‘Halk desteğine sahip müdahale’den söz ediyordu. Başkaları ise ‘Mübarek’i devirerek Müslüman Kardeşlere iktidar yolunu açan askerlerin Mursi’ye dur dediklerine’ dikkat çekerek tartışmanın aslında Mısır gerçeği içinde değerlendirilmesi gerektiğini savunuyordu. Çünkü daha 1 yıl önce Mursi’yi seçen insanların bir bölümü onun işe yaramaz beceriksiz bir başkan olduğunu söyleyerek istifa etmesini istiyordu. Gençler, liberaller ve muhalefetin tüm grupları olaya artık farklı bakıyordu. Onlara göre Mursi’ye daha fazla zaman tanınırsa ekonomi tümüyle çöker ve devletin tüm kurumlarını ele geçirecek olan Müslüman Kardeşler toplumu çatışmanın eşiğine getireceklerdir. Mısırlılar önünde iki seçenek vardı: Ya buz gibi bir kışa dönüşen ‘Arap Baharı’nın soğuğundan felç olacaklar ya da hep alıştıkları askerlerin sıcağına biraz daha katlanacaklardır. Onlar da ikinciyi seçti. Çünkü son 60 yılda Arap ülkelerinde neredeyse 40 kadar darbe olmuştu. Üstelik Mısır’daki olaylar yalnızca o ülke değil tüm bölge için çok tehlikeli bir özellik taşımaya başlamıştı. Müslüman Kardeşler'in ideologları ve din adamları başta Suriye ve Irak olmak üzere tüm bölgeyi Sünni-Şii ve Sünni-Alevi çatışmasının içine sürüklemek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Suriye’de savaşan Kaide’ci gruplar da onlara yardımcı oluyordu. İşte böylesi karmaşık bir süreçte Mısırlılar %42’nin %21’ini alarak başkan olan Mursi’den bir an önce kurtulama kararı aldılar. Çünkü onlara göre geçici olarak iktidara gelen askerler bütün koşullarda Mursi’den çok daha iyi olacaktı. Çünkü askerler en kısa sürede iktidarı tekrar demokratik seçimlerle sahiplerine devredeceklerdir. Oysa Mursi ve yandaşı Müslüman Kardeşler ‘Arap Baharı ‘ koşullarında geldikleri iktidardan hiçbir zaman gitmeyecek şeklide kendilerini koşullandırdıkları için ne demokrasiye ne de başkalarının yaşama hakkına saygı göstermiyorlardı. İşte böylesi tartışmanın sonucu olarak Mısır halkının ezici çoğunluğu askerlerin gelişini darbe olarak görmüyor ve bunun ulusal barış ve toplumsal uzlaşma için gerekli olduğuna inanıyor.
EN ÇOK KIZAN AKP OLDU
Bunun tersi doğru ise 6-8 ay sonra yapılacak seçimlerde insanlar tekrar gider Müslüman Kardeşlerini seçer. O zaman da hiç kimsenin itiraz etme hakkı olmayacaktır. Her ne kadar demokratik uygulamaların tümünde bir tartışma noktası var ise de. Örneğin her zaman oy kullanan %50’nin %51’ini alan Amerikan başkanları gider başka ülkeleri işgal eder ve milyonlarca insanı öldürür ve perişan ederler. Nasıl olsa demokrasi ile seçilmişlerdir. Bir de ülkelerini iflasa sürükleyen liderler var. Örneğin Yunanistan, İtalya, Portekiz, İspanya, İzlanda, Rum yönetimi hepsi demokratik seçimle seçilmiştir. Başbakan Erdoğan da demokratik seçimle seçilerek iktidara gelmiş ancak Türkiye’yi Suriye ve Suriye’den dolayı Irak ve İran ile düşman etmiştir. Belki de bu nedenle bu üç ülkeye düşman Mursi’nin düşürülmesine en çok üzülen ve kızan AKP Hükümeti olmuştur. Çünkü Mursi ve Müslüman Kardeşler yönetiminde bir Mısır’ın desteğinden yoksun bir AKP, bölgesel hiçbir plan ve projesini gerçekleştiremez. Yani AKP Arap ve İslam âlemindeki İslamcılar için bir model olmaktan çıkar Başbakan Erdoğan da bu iki âlemin ideolojik, siyasal ve psikolojik lideri olamaz. Bölge hayalleri suya düşen bir AKP, Türkiye iç politikalarında zorlanacaktır. Tam da Gezi Parkı direnişlerinin yaşandığı bir zamanda.
SURİYE DİRENDİ, İŞLER KARIŞTI
Geriye şöyle bir soru kalıyor?
Peki ‘Arap Baharı’ ne olacak?
Slogan olarak uyumlu İslamcıları iktidara taşıyan Amerikan ve Batı destekli bu ‘bahar’ Müslüman Kardeşler'i Tunus ve Mısır’da iktidara taşımıştı. Libya ise işgal edilerek Müslüman Kardeşler'e teslim edilmişti. Suriye bu ‘bahara’ direnince işler karıştı. ABD’nin Katar, Suudi Arabistan ve Türkiye üzerinden yürüttüğü bu plan tökezledi. Mursi’nin düşürülmesi ise bu baharın sonu olabilir. Müslüman Kardeşler yapılacak ilk seçimde tekrar iktidara gelmezse bundan etkilenecek ilk ülke komşu Libya ve yanı başındaki Tunus olacak. Üstelik Tunus’taki Müslüman Kardeşler tek başına değil, başka milliyetçi ve sol iki parti ile birlikte iktidarda. Böyle bir durum daha şimdiden Arap âleminde çok yoğun ve her düzeyde tartışılmaktadır. Çünkü herkes ABD’nin uyumlu İslamcı Müslüman Kardeşler'den vazgeçip geçmeyeceğini merak ediyor. Başta Suudi Arabistanlı Vahabiler olmak üzere bölgede birçok Arap ülkesinin hoşlanmadığı Müslüman Kardeşler acaba ne tür pazarlıklarla yeniden ABD’nin desteğini kazanabilirler. ABD ilk denemede başarısız olan Müslüman Kardeşleri acaba yeniden ve onları daha da uyumlaştırarak Mısır’da iktidara taşıyabilir mi? Suriye’de kendi projesini uygulayamayan ABD ve bölgesel müttefikleri Müslüman Kardeş ruhlu Türkiye ve Katar acaba bundan sonra ne yapar ya da ne yapabilir.
MURSİ’NİN SONU MORAL BOZDU
Özetle ABD ne yaparsa yapsın ve kim ne düşünür düşünsün Mursi’nin sonu bölgede HERŞEYİ çok etkileyecektir. Örneğin başta Suriye olmak üzere bölgedeki Müslüman Kardeşler ve tüm İslamcıların morali bozulmuştur, bozulacaktır. Morali bozulan farklı İslamcı parti, grup, örgüt ve cemaatler daha da radikalleşerek hırçınlaşabilir. Böyle bir olası durumun etki ve sonuçlarını Türkiye dahil tüm bölge ülkelerinde hep birlikte yakında göreceğiz. Çünkü kim ne derse desin Mursi’siz bir Mısır artık her anlamda farklı bir ülke. Konu Mısır olunca herkes oturup hesap kitap yapmak zorundadır. Çünkü Müslüman Kardeşler hareketi Mısır’da kurulmuş ve bu ülke 1517’de Selim’in Kahire’yi almasından sonra hep Türkiye ile sıcak ve soğuk duygusal bağlar içinde olmuş ve AKP ile birlikte bu bağlar müthiş güçlenmişti. İşte bu nedenle Mursi’nin gitmesi ve tekrar geri gelememe olasılığı AKP’lileri çok kızdırdı ve morallerini bozdu. Bu devam ederse AKP bölge için model olmaktan çıkar. Model olmayan bir AKP’ye Batı ve özellikle ABD nasıl bakar yakında hep birlikte göreceğiz. Belki de Taksim olaylarını saatlerce canlı yayınla veren İngiliz BBC ve Amerikan CNN Ankara’ya bir şeyler söylemek istiyordu!!!
Belki de gazeteci sezileri ile Mursi’nin gideceğini biliyorlardı!!!
Hüsnü Mahalli 06/07/2013 yurtgazetesi