کارگر

کارگر

 İngiltere'nin Dışişleri eski Bakanı Jack Straw, İran ile nükleer müzakerelerde on yıl önce uzlaştıklarını, ancak Amerika'nın süreci çıkmaza sürüklediğini vurguladı.

 BBC'de düzenlenen bir programa katılan Straw, İran'ın nükleer silah üretme peşinde olduğunu ispat edecek hiç bir belge veya kanıtın bulunmadığını söyledi.

On yıl önce İran ile müzakere eden Avrupa troykasında yer alan Straw, her zaman Londra yönetiminden İran ile yeniden teamüle başlamalarını istediğini, kendisinin bizzat İran ile müzakere ettiğini vurguladı.

Straw'un sözünü kesen BBC sunucusu alaylı bir şekilde "Peki neden sonuca ulaşmadınız?" diye sordu.

Straw ise bu kez daha açık ve net konuşarak, İran ile nükleer müzakereleri Amerikalıların çıkmaza sürüklediğini vurguladı.

Geçtiğimiz yıldan bu yana Mısır halkında bir Mursi nefreti yaratmıştı. Başbakan Erdoğan, Mısır’daki darbelere bakarak kendi akıbetini görüyordur.

Gazeteci Erman Çete ile Mısırda askeri darbenin Türkiye’yi nasıl etkilediğini konuştuk. Ayrıca, gazeteci Erman Çete bize Mısır’daki askeri darbenin nasıl bugüne geldiğini de anlattı.

AKP Mursi’nin devrilmesini kendisine verilen bir mesaj olarak algıladı

AKP, ABD’nin Mursi’nin devrilmesine ses çıkarmamasını, aynı zamanda kendine verilmiş bir mesaj olarak değerlendirdi ve ona göre tavır belirledi. Zannediyorum ki, AKP’nin asıl korkusu, Türkiye’de de bir “darbe” olma ihtimali değil, kendisini iktidara getiren ulusal ve uluslar arası konjonktürün değişmeye başlaması.

ABD İran, Hizbullah ve Suriye üçlüsüne karşıdır

Mısır’daki askeri darbe ve sonrasında AKP’nin tepkilerini anlamak için biraz geriye gitmek gerekiyor. ABD, başat emperyalist güç olarak bir süredir Ortadoğu’daki eski dengelerin sürdürülebilir olmadığını fark etmiş durumdaydı. Başta Filistin olmak üzere, Ortadoğu’daki kangren hale gelmiş sorunlar, ABD açısından bir dizi “yönetme” sorununu ortaya çıkardı, bu birincisi. İkinci olarak ise, bölgede “direniş ekseni” olarak nitelendirilen İran, Hizbullah ve Suriye üçlüsüne karşı, Filistin’i de içerecek bir biçimde bir “Sünni ekseni” kurma çabası ayyuka çıktı. Bu eksen içinde Türkiye, Katar, Suudi Arabistan, Irak Kürdistan’ı, Hamas ve Mısır yer aldı.

Türkiye kendini bölgenin lideri olarak kabul etmek istiyordu

AKP’nin 2002 yılında Türkiye’de iktidar oluşu, devleti ve ülkeyi dönüştürmek için attığı adımlar, dış politikada geliştirdiği “Yeni Osmanlı” stratejisi, hem ABD’yi projeye ikna etme anlamı taşıyor, hem de ABD’nin projesine güç veriyordu. Özellikle Tayyip Erdoğan’ın Davos’ta gerçekleştirdiği “One minute” şovu, hemen ardından İsrail’in Mavi Marmara katliamı ve ardından gelen diplomatik kriz, Türkiye’nin kendini bölgesel liderliğe ve Arap halklarına ısındırma girişimleri olarak tarihe geçti. “Filistin’in hamisi” Erdoğan, daha öncede Irak’taki ABD karşıtı direnişi hizaya çekmek için ABD’ye çokça yardımda bulunmuş, yanı sıra Hamas ile de iyi ilişkiler kurarak bu örgütü direniş ekseninden kopartmak için ciddi hamleler yapmıştı. Yine bu hamlelere benzer şekilde, AKP hükümeti birkaç sene önce İran’la da “samimi” ilişkiler kurmaya çalışmış, ancak hem İran’ın AKP’nin gerçek niyetini sezmesiyle, hem de ABD’nin AKP’ye “sen bu işi çok yavaş ilerletiyorsun” demesiyle süreç akamete uğramıştı. Suriye’de ise İran’a göre daha çok yol katetmişti AKP. Bugün biliyoruz: AKP, İsrail ile Suriye arasında “arabuluculuk” yapmıştı. İsrail, Golan Tepeleri’ni Suriye’ye verme karşılığında, Baas iktidarının direniş eksenine sırtını çevirmesini, Hizbullah ve Hamas’a silah transferini durdurmasını istiyordu.

Mübarek devrilmeden, İhvan-ı Müslimin pazarlık masasına oturmuştur

2011’de başlayan “Arap baharı”, AKP’nin ve ABD’nin yelkenlerinin yeniden şişmesini sağladı. Ortadoğu’daki Amerikancı, İsrail yanlısı ve soyguncu diktatörlük rejimlerine karşı, özellikle Tunus ve Mısır’da büyük bir halk isyanı başladı. Ancak halk, Mübarek ve Bin Ali gibi yöneticilere karşı kendi seçeneğini yaratamayınca, örgütlü bir güç olarak Müslüman Kardeşler iktidara talip oldu. Oysa daha Mübarek devrilmeden önce, İhvan-ı Müslimin Mübarek yönetimi ile pazarlık masasına oturmuş, dahası Tahrir Meydanı’ndaki kalabalıklara uzun süre uzak durmuştu. Bu sürecin emperyalist bir restorasyona doğru ilerleyeceğini, Ortadoğu’da anti-emperyalizmin törpülenip piyasacılıkla daha uyumlu bir İslam’ın İhvan eliyle –ve tabii ki AKP desteğiyle- yerleştirileceğini, Suriye, Hizbullah ve İran’a yönelik emperyalist tehdidin daha da artacağını, ancak bunun doğrudan ABD askerleri eliyle değil, bölgedeki yeni ve “İslamcı” taşeronlar eliyle gerçekleşeceğini düşünmüştük o zamanlar. Ama ekleyerek: Hem Türkiye’de, hem de Ortadoğu’da “Sünni ekseni” kalıcı ve sürdürülebilir olamaz!

Muhammed Mursi’nin Mısır’a biçmeye çalıştığı gömlek, ülkeye dar geldi

Şimdi, bu “kehanetimizin” doğrulandığını görüyoruz. Mısır’da geçtiğimiz sene Cumhurbaşkanı seçilen Muhammed Mursi, AKP’nin ve Recep Tayyip Erdoğan’ın 10 küsur senede yaptığı dönüşümleri bir sene gibi kısa bir dönemde elde etmeye çalıştı. Yargıyı kendi kontrolüne almayı denedi, anayasayı Müslüman Kardeşler ve Selefilerin desteğiyle yapmaya çalıştı, “seçim Meşruiyeti”nin arkasına sığınsa da toplumun çok küçük bir bölümünün oyunu alarak seçildi vesaire… Tıpkı Türkiye gibi, Mısır büyük bir ülke! Bazı gelenekleri, toplumsal dokusu, mücadele birikimi var. Muhammed Mursi’nin Mısır’a biçmeye çalıştığı gömlek, ülkeye dar geldi. Ancak Mursi’ye karşı patlayan halk öfkesi 30 Haziran ile sınırlı da değildi. Geçtiğimiz yıldan bu yana, gerek Anayasa oylaması, gerekse Mısırlıların “yaşam tarzlarına” müdahale, zaten Mısır halkında güçlü bir Mursi nefreti yaratmıştı. Mursi’nin kendisine karşı toplanan “istifa et” çağrılarını ciddiye almaması, “kan dökülür” tehdidi bardağı taşırdı ve 30 Haziran’a geldik.

Erdoğan, “bölge lideri” gibi karşılanmayı beklerken, sönük bir karşılık aldı

“Arap baharı” süreci, Türkiye’de AKP’nin ve Mısır’da Müslüman Kardeşlerin yükselişini sağlarken, Ortadoğu’daki aktörler arasında bazı sürtüşmeler de meydana geldi. Tayyip Erdoğan’ın Ortadoğu gezisini hatırlatayım. Erdoğan, “bölge lideri” gibi karşılanmayı beklerken, Mısır’da ve Tunus’ta sönük bir karşılık almıştı. Dahası, Mısır’da yaptığı “laiklik” vurgusu, İhvan tarafından hemen soğuk bir şekilde yanıtlanmış ve top taca atılmıştı. Ayrıca, özellikle İsrail’in Gazze’ye yönelik son saldırısının ardından, Siyonist rejim Türkiye’yi değil, Mısır’ı Hamas’la görüşmeler için arabulucu olarak kullanmış, “Arap baharı” ile sarsılan Mısır’ı rehabilite etme çabalarını hızlandırmıştı. İsrail’in Türkiye’den özür dilemesi, bana sorarsanız İsrail’in sıkışmasından daha çok, AKP’nin dış politikada sıkışmasından ileri geliyordu. Yanı sıra, Suriye’de yürütülen vekalet savaşında da, özellikle Katar ile Suudi Arabistan arasındaki gerilimi sağır sultan bile duydu. Silahların ve paranın kime dağıtılacağından tutun, hangi koltuğa kimin yerleştirileceğine kadar bir sürü sürtüşme yaşandı. Mursi’nin devrilmesinden önceki aylarda çıkan Suudi eksenli gazeteleri şöyle bir karıştırın: Hanedanlıkla yönetilen Suudi Arabistan’ın Katar’da İhvan-ı Müslimin’in ne kadar da diktatör olduğundan yakındığını göreceksiniz! Mursi’nin devrilmesi sürecinde El Arabiya’nın yayıncılığını saymıyorum bile. Şunu da belirtmekte fayda var: Suudi Arabistan, Mısır’da Mursi’nin devrilmesi sürecine açıkça Selefi parti aracılığıyla dahil oldu.

Erdoğan Mursi’nin ve İhvan’ın çöküşüne bakarak kendi akıbetini görmeli

Özellikle AKP’nin Suriye konusundaki saldırgan dış politikası ve bunun karşılıksız kalması, Reyhanlıdaki katliamın ardından AKP’ye yönelik öfkenin açığa çıkması, üniversitelerde AKP’ye ve Erdoğan'a karşı gelişen gençlik hareketi, Alevilerin AKP’den ümidi kesmesi, yaşam tarzına müdahale gibi nedenlerle başlayan güçlü AKP karşıtı hareket, emperyalist merkezlerde ve sermaye çevrelerinde de bazı aranışlara yol açtı. AKP’nin bugünden yarına devrilmeyeceği muhakkak; ancak Recep Tayyip Erdoğan’ın, Muhammed Mursi’nin ve İhvan’ın çöküşüne bakarak kendi akıbetini görüyor olması muhtemel. AKP Mursi’nin bir askeri darbeyle devrilmesine, kendisinden beklenen ölçüde “sert” karşı çıkmadı. Ahmet Davutoğlu’nun açıklamaları bunun kanıtıdır. AKP, ABD’nin Mursi’nin devrilmesine ses çıkarmamasını, aynı zamanda kendine verilmiş bir mesaj olarak değerlendirdi ve ona göre tavır belirledi. Zannediyorum ki, AKP’nin asıl korkusu, Türkiye’de de bir “darbe” olma ihtimali değil, kendisini iktidara getiren ulusal ve uluslar arası konjonktürün değişmeye başlaması.

S-Erman Çete kimdir?

C-Erman Çete Gaziantep doğumludur. Liseyi Mersin Fen Lisesi'nde bitirdikten sonra, Orta Doğu Teknik Üniversitesinde Felsefe okudu. Ve soL Haber Portalı'nın yayın kurulunda gazetecilik yapmaktadır./CESİM İLHAN

Pazar, 07 Temmuz 2013 04:26

Yol Haritası Hizbullah'ın elinde

Lübnan Hizbullah'ı Lideri Seyit Hasan Nasrallah, son günlerde kendisine ve Hizbullah'a karşı başlatılan propagandalara cevap verdi.

Yakın arkadaşlarıyla düzenlediği bir toplantıda Nasrallah şöyle dedi:

"Bana ve Hizbullah'a karşı başlatılan saldırılar, ilerlemekte olduğumuz yolu etkileyemez. Elhamdülillah Lübnan'daki ve bölgedeki gelişmeler bizlerin lehine gelişiyor.

Bölgedeki krizin artmasına ve zor günler geçirmemize rağmen, bütün olayların sonuçları bizim yararımıza olacak. Önümüzdeki günlerde yaşanacak gelişmeler, geçtiğimiz iki yıl içinde Lübnan ve Suriye olaylarında verdiğimiz kararların tamamen doğru olduğunu ve doğru yolda ilerlediğimizi ispat edecek."

 

Cumartesi, 06 Temmuz 2013 10:22

Bakara Suresinin Tefsiri (26 – 36)

إِنَّ اللَّهَ لاَ يَسْتَحْيِي أَن يَضْرِبَ مَثَلاً مَّا بَعُوضَةً فَمَا فَوْقَهَا فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُواْ فَيَعْلَمُونَ أَنَّهُ الْحَقُّ مِن رَّبِّهِمْ وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُواْ فَيَقُولُونَ مَاذَا أَرَادَ اللَّهُ بِهَـذَا مَثَلاً يُضِلُّ بِهِ كَثِيراً وَيَهْدِي بِهِ كَثِيراً وَمَا يُضِلُّ بِهِ إِلاَّ الْفَاسِقِينَ (26

26- “Allah sivrisineği ve onun küçüğünü bile misal olarak vermekten haya etmez. İman edenler bunun Rablerinden bir gerçek olduğunu bilirler. İnkâr edenler ise “Allah bu misalle neyi murat etti?”derler. O, bu misalle bir çoğunu saptırır, bir çoğuna da hidayet eder. . Onunla saptırdığı yalnız fâsıklardır. ”

 Tefsir

Mantıklı bir davranıştan ve Kur’an’ın bir benzerini getirmekten aciz olan İslam düşmanları Kur’an’daki misalleri bahane ederek şöyle dediler: “Neden Ankebut suresinde ilahi olmayan güçler örümcek evine benzetilmiştir? [1] Hakeza Hac suresinde başkalarının bir sinek bile yaratamayacağı ifade edilmiştir. [2] Hakeza Bakara Suresi’nde münafıklar, karanlıklarda yağmur, gök gürültüsü yıldırım ve korkuya düçar kalan çöl yolcusuna benzetilmiştir. Bu misaller Allah’ın ve vahyin makamıyla uyuşmamaktadır. ” Onlar bu sözleriyle Kur’an ayetleri hakkında şüphe yaratmak istemişlerdi. Allah da bu ayeti nazil buyurarak onların bahanelerine cevap vermiş oldu.

Mesajlar ve Nükteler

1- Haya ve utanç örf, akıl veya şer’i açıdan kötü olan yerlerde geçebilir. Hakikatleri beyan noktasında utanmanın yeri yoktur. [3]

2- Hakikatleri arayan bir insan her ışıktan yolunu bulur. Ama bahane peşinde koşan birisi her ışığı eleştirir, bahane bulur.

3- Yüce ve önemli gerçekleri sade bir dille beyan etmek mümkündür.

4- Hakikatleri beyan ederken haya etmek caiz değildir. “Haya etmez”

5- Kur’an’ın misalleri haktır. [4] “şüphesiz ki o haktır. "

6- Mü’min Allah’ın kelamına iman eder ve itaat eder.

7- Küfür ve inat bahaneciliğin ve şaşkınlığa düşmenin nedenidir. “Allah bu misalle neyi kastetmiştir. ”

8- Fısk, gerçekleri tanıyamamanın ve sapıklığa düşmenin en büyük nedenidir. “Onunla sadece fasıkları saptırır. ”

9- Kur’an’daki misaller imtihan vesilesidir.

10- Farklı algılamalar/anlayışlar, farklı ruhi haletler sebebiyledir. “Onunla bir çoğunu saptırır bir çoğuna hidayet eder. ” Bir grup insan için hareket ve tanıma aracı olan misaller başka bir grup için duraklama ve sapıklık aracı olmaktadır.

الَّذِينَ يَنقُضُونَ عَهْدَ اللَّهِ مِن بَعْدِ مِيثَاقِهِ وَيَقْطَعُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَن يُوصَلَ وَيُفْسِدُونَ فِي الأَرْضِ أُولَـئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ (27)

27- “Onlar Allah'la yapılan sözleşmeyi kabulden sonra bozarlar. Allah'ın birleştirilmesini buyurduğu şeyi ayırırlar ve yeryüzünde fesat çıkarırlar; zarara uğrayanlar işte onlardır. ”

Tefsir

Bu ayetin bir benzeri Ra’d suresinde de yer almıştır. [5] Hakeza şöyle buyurmaktadır: “peygamberlerden söz almıştık. ” [6] Hakeza alimlerden de gerçekleri gizlememe hususunda söz alınmıştır: “Allah, Kitab verilenlerden, onu insanlara açıklayacaksınız ve gizlemeyeceksiniz, diye ahid almıştı. ” [7] İslam’da da ahde vefa etmek farzdır. Hatta kafirlerle yapılan anlaşmalara bile riayet edilmesi istenmiştir. Kur’an namaz ehli bile olsa ahdini bozanları münafık diye tanıtmaktadır. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Ahdi olmayanın dini de yoktur. ”

Görüldüğü gibi bu ayet-i şerifede de Allah, ahdini bozanları fasık diye tanıtmaktadır. Hakeza Allah’ın (Allah, Allah’ın velileri, yakınlar ve müminlerle) kurmayı emrettiği ilişkileri kesenleri, yeryüzünde fesat çıkaranları, Allah’ın emirlerini çiğneyenleri; Mü’minler, akrabalar ve ilahi önderlerle ilişkisini kesenleri ve şahsi şehvet ve lezzetlerine ulaşma dışında hiçbir hedefi olmayanları da zarar edenlerden saymaktadır. Gerçekten de Allah vergisi kabiliyetlerinin tümünü zayi etmekten ve ilahi önderlerle olan ilişkisini kesmekten daha büyük bir zarar ne olabilir!

Mesajlar ve Nükteler

1- Ahdini bozmak münafıkların sürekli metodudur. “Allah’ın ahdini bozarlar. ”

2- Siyahtan öte renk yoktur. Allah’la yaptığı sözleşmeyi kabulden sonra bozan kimse büyük bir küstahlık yapmıştır ve artık ondan öte hiçbir anlaşmaya bağlı kalmayacağını göstermiştir.

3- İnsan Allah karşısında sorumludur. Çünkü dini hükümlerle amel edeceğine dair Allah’la sözleşmiştir.

4- Ahdini bozma ve fıtratın aksine davranmak tüm günahların başıdır. “Allah’ın ahdini bozarlar… Allah’ın emrettiğini keserler. ”

5- Allah’ın hükümlerini ve salim fıtratı kaybetmek gerçek ziyandır.

6- Allah’ın emirlerine itaat eden halktan ve önderlikten uzak kalmak büyük bir ziyandır.

7- İlahi rehberlik de Allah’ın ahdidir. Dolayısıyla onu da bozmamak gerekir: “Ahdime zalimler ulaşamaz. ”

8- Akrabalardan uzaklaşmak Mü’minler ve komşularla dostluğunu kesmek, Cuma ve cemaat namazlarına katılmaktan geri kalmak da yasaklanmıştır.

9- İlahi sözleşme; bütün fıtri, akli, şer’i ve itibari sözleşmeleri haizdir.

10- İslam inzivaya karşıdır. “birleşmesini”

11- Allame Meclisi Bihar’ul-Envar’da sıla-i rahim hakkında 110’dan fazla hadis nakletmiştir ve hepsinden önce “Allah’ın birleşmesini emrettiği şeyleri keserler. ” ayetini incelemiştir. [8] Biz burada o rivayetlerde yer alan bazı ilginç nükteleri nakletmek istiyoruz:

· Akrabalarınızla görüşün; her ne kadar bir yudum su içmekle de olsa.

· Sıla-i rahimde bulunursanız rızkınız artar.

· En iyi adımlar sıla-i rahim için atılan adımlardır.

· Sıla-i rahim sebebiyle adil önderler dışında hiç kimsenin ulaşamayacağı cennetteki özel makamlara ulaşırsınız.

· Onlar itina etmese bile siz yakınlarınızı ziyaret ediniz.

· Akrabalarınız iyilerden olmasa bile sıla-i rahimde bulununuz.

· Selam vermekle de olsa sıla-i rahimde bulununuz.

· Sıla-i rahim ölüm ve kıyamet günü hesabını kolaylaştırmaktadır.

· Sıla-i rahim etmemek ölümü yaklaştırır ve bu insan cennetin kokusunu alamaz.

· Sıla-i rahim malların çoğalmasına ve amellerin temizlenmesine neden olur.

· Akrabalara mali yardımda bulunmanın sevabı, sıradan yardımların sevabından yirmi dört kat fazladır.

· Sıla-i rahim etmemekle akrabalarının bir ehli eksilir. Ama buna karşılık seni destekleyen bir çok elin himayesinden mahrum kalırsın.

· Bir yıllık yürümekle de olsa sıla-i rahimde bulununuz.

كَيْفَ تَكْفُرُونَ بِاللَّهِ وَكُنتُمْ أَمْوَاتاً فَأَحْيَاكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ (28)

28- “Allah'a nasıl küfredersiniz? Halbuki ölü idiniz sizleri diriltti, sonra öldürecek, sonra tekrar diriltecek ve sonunda O’na döneceksiniz. ”

Tefsir

Allah’ı tanımanın en iyi yolu insanın kendi yaratılışını ve evrenin hilkatini düşünmesidir. Hz. İbrahim Allah’ı başkalarına ispat makamında şöyle buyurmaktadır: “Rabbim, dirilten ve öldürendir” Hayatı düşünmek, hayatın insanla ilişkisini ve ölümü tefekkür etmek insana şu gerçeği hatırlatmaktadır ki eğer hayat insanın kendisinden olsaydı sürekli olurdu. Neden önce yoktu da sonra vücuda geldi ve daha sonra da insandan geri alınacaktır. Allah şöyle buyuruyor: “Cansız varlıkların nasıl canlandığını görüyorsunuz. Kıyamet günü dirilişiniz de aynı şekilde olacaktır. ”

Mesajlar ve Nükteler

1- Azarlama ile birlikte olan fıtrat ve akıl sorgusu tebliğ ve irşadın en iyi metodudur.

2- Hayat ve ölüm hakkında tefekkür Allah’ın ispatının en iyi delilidir.

3- Kendini tanımak Allah’ı tanımanın şartıdır.

4- İlahi dünya görüşünde hayat ve ölümün hedefi kemal kaynağına dönüş ve tekamüldür.

“Cansızdım, öldüm, bitki oldum.

Bitkiyken öldüm, hayvan oldum.

Hayvanken öldüm, insan oldum.

Ölümle azalmaktan neden korkayım!”

5- Diriliş cismanidir.

6- Hayatın hakikati meçhul, ama etkileri insanın vücudunda açıkça görülmektedir. Bu hayatın yaratıcısının da künhü ve hakikati derk edilemez. Ama etkileri her şeyde apaçık ortadadır.

7- Bir ruhun defalarca nesiller ve asırlar boyu geri döndüğünü ifade eden tenasüh (reankarnasyon) inancı batıldır. Zira her insanın iki hayatı ve iki de ölümü vardır. [9]

هُوَ الَّذِي خَلَقَ لَكُم مَّا فِي الأَرْضِ جَمِيعاً ثُمَّ اسْتَوَى إِلَى السَّمَاء فَسَوَّاهُنَّ سَبْعَ سَمَاوَاتٍ وَهُوَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ (29)

29- “Yerde olanların hepsini sizin için yaratan O’dur. Sonra, göğe doğru yönelerek onları yedi gök olarak düzenledi. O her şeyi bilir. ”

Tefsir

“Sema” kavramı yeryüzünün üst kısımları hakkında kullanılmaktadır. Bazen yerden birkaç metre yükseklikteki ağaç dalları hakkında da “sema”kelimesi kullanılmaktadır: “Dalları göğe doğru olan” [10] Hakeza bulutların bulunduğu yüksekliğe de “sema denilmektedir: “Gökten bereketli bir su indirdik” [11] Hakeza yeryüzünün etrafındaki atmosfere de “sema”denmektedir: “Göğü karışıklıktan korunmuş bir tavan kıldık; ” [12]

Mesajlar ve Nükteler

1- İnsan yeryüzündeki bütün varlıkların en üstünü ve yaratılış düzeninin son hedefidir: “Yeryüzünde bulunan her şeyi sizler için yarattı. ”

2- Yaratılış aleminin bir hedefi vardır. “Sizler için yarattı. ”(Hedef delili)

3- Evrenin yaratılışında hekimane bir program ve tedbir söz konusudur: “Sizler için yarattı. ”

4- Temelde her şey insan için helaldir. Elbette özel bir delille red edilenler hariç: “Yeryüzünde bulunan her şeyi sizler için yarattı. ”

5- Yeryüzünün yaratılışı göklerden öncedir. Ama yayılması ve düzenlenmesi göklerin yaratılışından sonra olmuştur. “Ardından yeri düzenlemiştir. ” [13]

6- İnsan tabiatı incelerken tabiat ötesine ulaşmaktadır.

7- Alemde hiçbir şey boşuna yaratılmamıştır; her ne kadar ondan istifade etme imkanımız yoksa da. “Sizler için”

8- Varlık insan içindir; insan dünya için değil. “Sizler için yarattı. ”

9- Biz yedi kat göklerin sırrından haberdar değiliz. Allah o sırlardan haberdardır. (Neden göklerin sayısı altı veya sekiz değildir de yedidir?)

10- İnsan ilmi açıdan bütün tabiat nimetlerinden istifade edebilecek, sırrını keşfedebilecek ve onu kendine musahhar kılabilecek bir makama ulaşabilir.

وَإِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلاَئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٌ فِي الأَرْضِ خَلِيفَةً قَالُواْ أَتَجْعَلُ فِيهَا مَن يُفْسِدُ فِيهَا وَيَسْفِكُ الدِّمَاء وَنَحْنُ نُسَبِّحُ بِحَمْدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَ قَالَ إِنِّي أَعْلَمُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ

30- “Hani Rabbin meleklere “Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim” demişti de melekler, “Orada fesat yapacak, kanlar akıtacak birini mi var edeceksin? Oysa biz Seni överek yüceltiyor ve seni devamlı takdis ediyoruz” dediler. Allah “Ben şüphesiz sizin bilmediklerinizi bilirim” dedi. ”

Tefsir

Önceki ayette okuduğumuz gibi Allah yeryüzündeki bütün nimetleri insan için yaratmıştır. Bu ve sonraki ayetlerde ise rehberlik ve hilafet [14] meselesi söz konusu edilmiştir. Ayrıca Allah’ın meleklere Adem’i yaratacağını haber vermesine, “meleklerin insanın fesatları hakkındaki endişesine, Allah’ın bu konudaki açıklamasına, meleklerin ilk insana secdesine, insanın cennetteki hayatına ve cennetten kovulmasına neden olan olaylara işaret etmektedir:

Mesajlar ve Nükteler

1- Allah’ın yaratılıştan önce meleklerle konuştuğu tek konu insanın yaratılışıdır.

2- Allah, meleklerle direkt ilişkidedir. “Rabbin Meleklere dedi”

3- Halife ve ilahi hakimi seçmek Allah’a mahsustur. “Ben yeryüzünde bir halife var edeceğim”

4- İnsan, Allah’ın yeryüzündeki daimi halifesidir. [15] 

5- İnsan varlıkların en şereflisi ve ilahi hilafet makamına en layık varlıktır. [16]

6- Meleklerin ilim ve bilgileri sınırlıdır. “bilmedikleriniz”

7- İtiraz ve bahane meleklere yakışmayan bir günahtır. Ama sormak ve anlaşılmazlığı gidermek bir değerdir. [17]

8- Melekler, ilahi haberler veya diğer alemler veya bu alemdeki Adem’den önce yaşayan insanların kötü geçmişi veya maddi ve toprak insan ile doğal izdihamları hakkındaki sahih öngörüsü üzere insanın kan dökeceğini ve fesat çıkaracağını önceden tahmin etmişlerdir.

9- Melekler kan dökücülük ve fesadın insanın sürekli işi olduğunu biliyorlardı. “Fesat çıkaracaklar…kan dökecekler. ” [18]

10- İlahi halife adil olmalıdır; fasık ve fasit değil. (Halife yeryüzünde fesat çıkarmamalıdır. )

11- Kendi liyakatini ortaya koymak hasadet için olmazsa bir engeli yoktur. “Biz tesbih ediyoruz. ”

12- Birçok inanılmazlıklar olaylara tek boyutlu bakıştan kaynaklanmaktadır. (Melekler tek hedefin tesbih olduğunu sanıyorlardı. )

13- Hüküm vermek için bütün hayır ve şerleri yan yana koymak gerekir. Hemen hüküm vermemek icab eder.

14- Sakin bir ortamda yapılan tesbih ve ibadet, liyakatin yegane ölçüsü değildir.

15- Herkes kendi bilgisi ve algılaması üzere konuşur. Meleklerin dünya görüşünde, yaratılışın tek hedefi tesbih ve övgüdür. Melekler tesbih ve hamdlerinin insandan daha çok olduğunu biliyordu. İblis de işin başlangıcını görerek “Ben ateştenim Adem ise topraktan. ”diyerek gerekeni yapmamıştır. Ama her şeyi bütün boyutlarıyla gören Allah insanın daha iyi olduğunu bildiği için şöyle buyurmaktadır: “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim. ”

16- Bir grubun fesat ve sapıklığı yüzünden diğerlerinin gelişmesine engel olmamak gerekir. (Zira bir grup fesat çıkarmaktadır; herkes değil)

17- Meleklerin yaratılışı Adem’den öncedir.

18- Allah önceden yaşam imkanlarını hazırlamakta, sonra insanı yaratmaktadır. “Yeryüzünde olan her şeyi sizler için yarattı…Hani Rabbin meleklere dedi. ” Hakeza Nehc’ül-Belağa’da da Hz. Ali şöyle buyurmaktadır: “Yeryüzünü yayıp emrini uygulayınca insanı yarattı. ”

19- İtaat ve teslim içinde olmak, anlaşılmazlığı gidermek için sormakla çelişki teşkil etmemektedir.

20- Allah insanın fesadını ve kan dökücülüğünü red etmemiştir, ama daha önemli bir maslahatı ve daha üstün bir liyakatı söz konusu etmiştir.

21- Fesad ve kan dökücülüğün çirkinliği en başta da herkes için açık ve belliydi.

22- Bütün insanlar Allah’ın halifesi değildir. Zira bazıları hakkında şöyle buyurulmuştur: “Onlar hayvanlar gibidirler, hatta daha da aşağıdırlar. ”

23- Bu halifenin karargahı yeryüzüdür, ama liyakatı “Araları iki yay aralığı kadar belki daha da yakın oldu. " makamına ulaşıncaya kadardır.

24- Başkalarına soru sormalarına izin veriniz. Allah da meleklere soru sormaları için izin verdi. Melekler asla izin almadan konuşmazlar.

25- Bütün insanların sorgusuz sualsiz her yaptığınızı kabul etmesini beklemeyiniz. Zira melekler bile Allah’tan sordular.

26- Meleklerin problemi insanın hilafeti hakkındaydı; yaratılış ilkesinde değil. Nitekim Kur’an’da şöyle yer almıştır: “Rabbin meleklere şöyle demişti: “Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan ona üflediğim zaman ona secdeye kapanın. İblis’ten başka bütün melekler secde etmişlerdi. ” [19]

27- “Halife” terimi “Ceale” kelimesiyle birlikte kullanılmıştır.

28- Delil üzere konuşmaya çalışın. "överek tesbih ediyoruz... yeryüzünde fesad çıkarıyorlar. "

İki Soru

Birinci Soru: Allah-u Teala niçin yalnızca insanın yaratılışını meleklere açıklamıştır?

Cevap: İnsan, maddi yapısı en iyi maddelerden oluşan özel bir varlıktır. "En güzel surette" Onun yaratılışına ilahi ruhdan üflenmiş ve onun yaratılışından sonra Allah kendini övmüştür. "Allah pek yücedir. " [20] ve insan göklerin, yerlerin ve dağların bile kabul etmediği emaneti kabul etmiştir, bütün semavi cisimler onun görüş/bakış güzelliği ve süsü içindir, o ilk günden itibaren İblis'i rezil ve zelil etmiş, melekleri kendine secde edenlerden kılmıştır.

İkinci Soru: Daima hazır, nazır ve kayyum olan Allah, halifeye niçin gereksinim duymuştur?

Cevap: İnsanın halifeliği Allah’ın gereksinimi ve acizliğinden kaynaklanmamaktadır, aksine bu makam insanın keramet ve fazilet mertebesindendir. Ayrıca yaratılış düzeni araçlarla gerçekleşmektedir. Yani Allah, herşeyi direkt yaratmaya kadir olduğu halde işleri idare etmek için vasıtalar karar kılmıştır ve bu araçlardan bazısı şunlardır:

a: Her ne kadar gerçek müdebbir Allah ise de “Allah idare eder”, melekleri varlığı idare etmekle görevlendirmiştir: “emri idare edenler”

b: Her ne kadar şifa bağışlayan O ise de “şüphesiz ki o şifa verir”, balda da şifa bağışlayıcı bir özellik karar kılmıştır: “Onda şifa vardır”

c: Her ne kadar gayb ilmi O’na mahsussa da “Gaybi sadece o bilir”, o ilimden bir bölümünü bazı salih kullarına da vermiştir. “Resullerden seçtiği dışında”

O zaman insan, Allah'ın halifesi olabilir ve ona itaat, Allah’a itaat gibidir. “Kim Peygambere itaat ederse şüphesiz ki Allah’a itaat etmiştir. ”, ona biat etmek de Allah'a biat gibidir. “Şüphesiz ki sana biat edenler Allah’a biat etmiştir. ” ve ona muhabbet de Allah’a muhabbet gibidir. “Sizi seven Allah’ı sevmiştir. ”

وَعَلَّمَ آدَمَ الأَسْمَاء كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلاَئِكَةِ فَقَالَ أَنبِئُونِي بِأَسْمَاء هَـؤُلاء إِن كُنتُمْ صَادِقِينَ (31)

31- “Ve Adem'e bütün isimleri öğretti, sonra onları meleklere gösterdi. “Eğer sözünüzde samimi iseniz bunların isimlerini bana söyleyin” dedi. ”

Tefsir

Allah-u Teala tüm esmayı [21] (hakikatler ve varlık aleminin esrarı) Adem’e öğretti. Mecme'ul-Beyan'da İmam Sadık (a.s) şöyle buyuruyor: "Tüm yerler, dağlar, vadiler, nehir yatakları ve hatta altımızda bulunan şu sergi bile Adem’e tanıtıldı ve sonra Allah onları meleklere göstererek şöyle buyurdu: . “Eğer sözünüzde samimi iseniz bunların isimlerini bana söyleyin”

Mesajlar ve Nükteler

1- Başkalarını aydınlatmak için en iyi metot, farklılıklar ve liyakatleri göstermektir.

2- İnsanın tüm ilimleri öğrenmek için, yeterli liyakati vardır. “Hepsini”

3- İnsanın üstünlüğü sadece ibadetle değil, ilimle de olabilir. “Ve Adem’e öğretti. ”

4- Melekler daha fazla ibadet ediyordu, Adem’in ise daha fazla ilmi vardı. Allah’ın halifelisi olma makamının ibadetten çok ilimle ilişkisi vardır.

5- Hakiki öğretmen Allah’tır ve kalem, beyan, üstat ve kitap ise eğitim ve öğretimin araçlarıdırlar.

6- Melekler kendilerini ilahi hilafet makamına daha çok layık görüyorlardı. “Doğru sözlü iseniz” [22]

قَالُواْ سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا إِلاَّ مَا عَلَّمْتَنَا إِنَّكَ أَنتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ (32)

32- “Cevap verdiler “Sen münezzehsin, öğrettiğinden başka bizim bir bilgimiz yoktur. şüphesiz Sen hem bilensin, hem Hekim'sin. ”

Mesajlar ve Nükteler

1- İlimsiz sorudan dolayı hemen özür dilemek bir değerdir. “Sen münezzehsin. ”

2- Kendini yüksek ve yüce görmek dengeli olmalıdır. “Tespih ve takdis ediyoruz. ” diyenler bile şöyle dediler: “Hiçbir ilmimiz yoktur. ”

3- Melekler, en yüce edep türünü sergilediler. "Sen münezzehsin, ilmimiz yoktur, sadece bize öğrettiklerin, şüphesiz ki sen, hikmet ve ilim sahibi sensin... " gibi kelimeler hep edebin göstergesidir.

4- Cehaletinizi ikrar ediniz. “Hiçbir ilmimiz yoktur. ”

5- İlmi sadece O’ndan biliniz. “Bize öğrettiğin. ”

6- Hem diğerlerinin sözlerine ikrar ediniz ve hem de her şeyi tesadüf kabul etmeyiniz. “Sen ilim ve hikmet sahibisin. ”

7- Allah'a tespih, tövbenin giriş kapısıdır. “Sen münezzehsin. Bizi ateşin azabından koru” [23] ve “Yarabbi, münezzehsin, sana tövbe ettim” [24]

8- Kibir ve inatçılık bedbahtlığın sırrıdır, ama hata sonrası özür dilemek insanı kurtarıcıdır. İblis “Ben ondan hayırlıyım” dedi ve itaatsizlik etti. Melekler dediler: “Biz tespih ediyoruz. ” Ama hakikat aydınlanınca özür dileyerek şöyle dediler: “Sen münezzehsin, bir ilmimiz yok”

قَالَ يَا آدَمُ أَنبِئْهُم بِأَسْمَآئِهِمْ فَلَمَّا أَنبَأَهُمْ بِأَسْمَآئِهِمْ قَالَ أَلَمْ أَقُل لَّكُمْ إِنِّي أَعْلَمُ غَيْبَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضِ وَأَعْلَمُ مَا تُبْدُونَ وَمَا كُنتُمْ تَكْتُمُونَ (33)

33- “Allah “Ey Adem onlara isimlerini söyle. ” dedi. Adem isimlerini söyleyince, Allah “Ben göklerin ve yerin gaybini biliyorum, sizin açıkladığınızı ve gizlemekte olduğunuzu da bilirim, diye size söylememiş miydim?” dedi. ”

Mesajlar ve Nükteler

1- Layık olan kabiliyetlere ortaya çıkma fırsatı veriniz. “onlara isimlerini söyle”

2- Meleklerin ilmi sınırlıdır. Müfessirlere göre, “Size söylememiş miydim” cümlesi “Öğrettiğinden başka bizim bir bilgimiz yoktur. ” cümlesiyle aynı konuyu ifade etmektedir.

3- İnsanın ilmi kapasitesi sınırlı değildir. Her ne biliyorsa, yeniden ve daha fazla şeyler öğrenebilir.

4- Melekler dediklerinden ayrı bazı şeyleri de gizlediler. “gizlediklerinizi de”

وَإِذْ قُلْنَا لِلْمَلاَئِكَةِ اسْجُدُواْ لآدَمَ فَسَجَدُواْ إِلاَّ إِبْلِيسَ أَبَى وَاسْتَكْبَرَ وَكَانَ مِنَ الْكَافِرِينَ (34)

34- “Meleklere, “Adem'e secde edin” demiştik, iblis müstesna hepsi secde ettiler, o ise kaçındı, büyüklük tasladı ve kafirlerden oldu. ”

Birkaç Açıklama

1- Gerçek ibadet Allah'ın istediği ameldir; kendi meylimize göre olan iş değil. İblis asırlarca secde etmeyi kabul etmiş, ama Adem'e secde etmeye yanaşmamıştı.

2- Tüm melekler insana secde ettikten sonra, insanın Allah'a secde etmemesi çok yazıktır.

3- Kur'an'ın deyimiyle İblis, meleklerin arasında ibadet eden cinlerin soyundan biriydi.

Mesajlar ve Nükteler

1- Melekler de insanlar gibi emir ve yasaklara muhataptır. “secde edin”

2- İblis'in tekebbür ve cesareti onun tüm sefaletinin kaynağı oldu.

3- Amelde itaatsizlikten daha tehlikeli iş, emre inanmamaktır. “Kaçındı, büyüklük tasladı. ”

4- Adem'e secde Allah'ın emri olduğu için aslında Allah’a kulluk ve ibadettir. [25]

5- İblis üç hataya düçar oldu.

a: Ameli hata: “O ise kaçındı” ki onun fıskına (Allah’ın emrinden çıkmasına) sebep oldu. [26]

b: Ahlaki hata: “büyüklük tasladı” ki cennetten çıkmasına ve cehennemlik olmasına sebep oldu. [27]

c: Akidevi hata: “kafirlerden oldu” ki ilahi adaleti inkar etti.

6- Liyakat geçmişten daha önemlidir. (Önceden yaratılan melekler layık ve yeni yaratılmış insana secde etmek zorunda kaldı. )

7- Adem’e secde sadece onun şahsına değil, soyu ve evlatları için de geçerlidir. [28] İmam Seccad şöyle buyuruyor: “Peygamber şöyle buyurmuştur: “Adem’e secdenin felsefesi onun soyu içindi. ” [29]

8- Adem’e secde onun cismi için değil, ilahi ruhu içindi. “Onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın. ” [30] (Dolayısıyla secde, isimlerin öğretildiği için değil, ilahi bir ruhun üfürüldüğü içindi. )

9- İblis ibadet ediyordu; ama ubudiyet ve teslimiyet ruhuna sahip değildi. “o ise kaçındı, büyüklük tasladı” (Evet ibadet ve şekil önemli değildir. Ubudiyet ve kalp önemlidir. )

Meleklerin secdesi geçiciydi. Ama diğer ayetlerden anlaşıldığı üzere meleklerin müminlere nazil olması ve onlar için istiğfar etmesi süreklidir. [31]

وَقُلْنَا يَا آدَمُ اسْكُنْ أَنتَ وَزَوْجُكَ الْجَنَّةَ وَكُلاَ مِنْهَا رَغَداً حَيْثُ شِئْتُمَا وَلاَ تَقْرَبَا هَـذِهِ الشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ الْظَّالِمِينَ (35)

35- “Ey Adem! Eşin ve sen cennette kal, orada olandan istediğinizden bol bol yiyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın; yoksa zalimlerden olursunuz” dedik. ”

Tefsir

Adem’e secde ve iblisin bundan kaçınması konusu Kur’anda yedi defa zikredilmiştir. Ama Adem’in cennetten çıkması üç yerde beyan edilmiştir:

1- Bakara suresi

2- A’raf suresi

3- Ta-Ha suresi

Söylenmesi gereken önemli bir konu da şudur: Kur’an kültürü ve istilahında bitkiler için de “ağaç” (şecere) kelimesi kullanılmaktadır. Rivayetlerde Cennetteki ağaçtan maksadın buğday olduğunun ifade edilmesi de bu sebepledir. Hakeza dünyevi bağ ve bahçelere de “cennet” denmektedir. Nitekim Kalem suresinde şöyle buyurulmaktadır: “Bahçe sahiplerini denediğimiz gibi. ” Kur’anın diğer ayetleri ve rivayetlerden de istifade edildiği gibi Adem’in bulunduğu cennet vadedilen cennet değildi. Zira:

1- Vadedilen cennet mükafat yeridir. Adem bu mükafatı hak edecek henüz hiçbir şey yapmış değildi: “Yoksa Allah, içinizden cihat edenleri ve sabredenleri belirtmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?” [32]

2- Vadedilmiş cennete giren ondan bir daha çıkmaz. “Oradan çıkarılacak da değillerdir. ” [33]

3- Vadedilmiş cennette emir yasak ve teklif diye bir şey yoktur. Oysa Adem nehyedilmiştir. Ayrıca Ehl-i Beyt’ten (a.s) nakledilen rivayetlerde de Adem’in bulunduğu cennetin vadedilmiş cennet olmadığı belirtilmiştir.

Mesajlar ve Nükteler

1- Mesken konusunda kadın erkeğe bağlıdır. “Sen ve eşin” [34]

2- Bir yol kapatılmadan önce doğru yollar açılmalı, sonra nehyedilmelidir. Önce “istediğinizden bol bol yiyin” derken daha sonra “yaklaşmayınız”denmiştir.

3- Hz. Adem için yapılan bu yasaklama, yapılması haram olan teklifle ilgili bir yasaklama değildi; tavsiye ve kılavuzluk mahiyetindeydi.

4- Tehlikeye yaklaşmak, tehlikenin kucağına düşmek anlamındadır. “yaklaşmayınız”

5- İlahi kılavuzluğa itaatsizlik insanın kendine zulmetmesidir. “Zalimlerden olursunuz. ” Başka bir yerde ise Adem ve eşi şöyle demiştir: “Nefislerimize zulmettik” (Elbette peygamberler masum olduğu için buradaki zulumden maksat da evla olanı terketmektir. )

6- Ağacın adını bilmek önemli değildir; önemli olan kanunlara saygıdır. 

فَأَزَلَّهُمَا الشَّيْطَانُ عَنْهَا فَأَخْرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا فِيهِ وَقُلْنَا اهْبِطُواْ بَعْضُكُمْ لِبَعْضٍ عَدُوٌّ وَلَكُمْ فِي الأَرْضِ مُسْتَقَرٌّ وَمَتَاعٌ إِلَى حِينٍ (36)

36- “Şeytan oradan ikisinin de ayaklarını kaydırttı, onları bulundukları yerden çıkardı, onlara “Birbirinize düşman olarak inin, yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz” dedik. ”

Tefsir

Önceki ayette şöyle buyurulmuştur: “şüphesiz ki ben yeryüzünde bir halife var edeceğim” Bu ayetten de anlaşıldığı üzere Adem’in yaratılmasından asıl maksat onun yeryüzünde yaşaması idi. Yeryüzünde yaşamak ise bir tür hazırlığı gerektirir. Dolayısıyla Adem bilmelidir ki:

1- Özgürlük mutlak değildir.

2- Hayatta bir takım emir, yasak, teklif ve mahrumiyetler vardır.

3- İblis insanın düşmanıdır ve hak görüntüsü, yemin, yalan, vade ve binlerce oyunla insanı kandırabilir.

4- Şeytana uymak insanın düşmesine sebep olur.

5- Tövbe telafi etme vesilesidir.

İşte Adem bu bilgiler ve tecrübelerle yeryüzüne yaşamaya hazırlandı.

İmam Rıza (a.s) şöyle buyuruyor: “Adem’in sürçmesi Peygamberlik makamından öncedir; ayrıca bu affedilir cinsten bir sürçmeydi. ” [35]

Mesajlar ve Nükteler

1- Şeytanın nüfuzu altına girmek insanın ilahi makamdan çıkışı ve mahrumiyetiyle eş anlamlıdır. “Onları bulundukları yerden çıkardı”

2- İblisin vesveselerinden ve acı neticelerinden ibret alınız.

3- Şeytanın saptırması yemekle değil, tatmakla bile bir anda gerçekleşmektedir. “Ağaçtan tattıklarında”

4- İnsan bizzat hata ile maluldur.

5- Yeryüzünde hayat geçicidir. “Bir müddet”

6- Şeytan sürçtürmek için her tür ruhsal ve propaganda tekniklerini kullandı. Bu cümleden yemin: “Yemin etti”, öğüt verenlerden ve olduğunu söylemek: “Doğrusu ben size öğüt verenlerdenim” Ebediyet vadetmek: “Ey Adem! Sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?” dedi” Yalan ve Allah’a iftira: “Rabbinizin sizi bu ağaçtan menetmesi melek olmanız veya burada temelli kalmanızı önlemek içindir. ”

7- Şeytan büyük insanlar için de tehlikelidir.

8- Şeytan insanın en eski düşmanıdır.

9- Düşmanlıklar bir gün sona erecek ve ilahi adalet mahkemesi kurulacaktır. “bir müddet”

10- Her insan sahip olduğu kabiliyetler ve liyakatler sebebiyle cennet ehlidir. Ama bizzat yaptığı hatalar onu cennetten uzaklara atmaktadır.

Ayetullah Muhsin Kıraati

ABNA.İR

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Ankebut suresi, 41. ayet

[2] Hacc suresi, 73. ayet

[3] Örneğin neden sivrisinek misali ayıp olsun? Sivrisineği yaratmak ayıp mıdır ki onu örnek vermek ayıp olsun. Misalin küçüklüğü bahane edilmemelidir. Bu sivrisinek filin sahip olduğu bütün organlara küçük ölçüde sahiptir. Ayrıca ikide anteni vardır. İçi boş hortumu da en dakik ve zarif enjektöre benzemektedir. Bu küçük sivrisinek en büyük hayvanları bile aciz bırakacak özelliklere sahiptir.

[4] Kur’an’ın misalleri bütün insanlar içindir ve her türlü misal Kur’an’da yer almıştır. “Andolsun ki bu Kur'an'da insanlar için her türlü misali vermişizdir”(Rum suresi, 58. ayet) Bu misalleri sade düşünmemek gerekir. Bilginler bunun künhünü ve hakikatini derk etmektedirler. “Biz bu misalleri insanlara veriyoruz, onları ancak bilenler anlayabilir. ” (Ankebut suresi, 43. ayet) Misal vermekte bir çok hatırlatma, takrir, talim ve beyan sanatı, gerçekleri açığa çıkarma ve düşmanı ezme gibi özellikler vardır. Tevrat ve İncil gibi önceki Semavi kitaplar ile peygamberlerin, Hz. Muhammed’in (s. a. v) ve Ehl-i Beyt İmamları’nın sözlerinde de bir çok misaller görülmektedir. Hatta Tevrat’da “Süleyman’ın misalleri”adında bir bölüm vardır.

[5] Ra’d suresi, 25. ayet

[6] Ahzap suresi, 7. ayet

[7] Al-i İmran suresi, 187. ayet

[8] Bihar’ul-Envar c. 71 s. 87’den sonra

[9] Dönüş (Ric’at) meselesinin genel bir kanunu yoktur. Sadece özel kimselerle ilgilidir.

[10] İbrahim suresi, 24. ayet

[11] Kaf suresi, 9. ayet

[12] Enbiya suresi, 32. ayet

[13] Naziat suresi, 30. ayet

[14] “Helf”kelimesi “kötü halife”, “Halef” kelimesi ise “iyi halife” manasınadır. “Halife” ise birinin yerine geçen kimsedir. Kelimenin sonundaki “Ta”harfi abartma içindir. (Sihah ve Tıbyan)

[15] “Cail” kelimesi ism-i fail(özne)’dir ve sürekliliğin sembolüdür.

[16] Elbette zalimler bundan mahrumdur. “Zalimler ahdine erişmez. ”

[17] Zira Nisa Suresi 172. ayette şöyle buyurulmaktadır: “Mesih de, gözde melekler de Allah'a kul olmaktan asla çekinmezler. ”.

[18] Hal ve İstikbale delalet eden bu fiil cümlesi devamlılığın göstergesidir.

[19] Sad suresi, 71-73. ayet

[20] Mü’minun suresi, 14. ayet

[21] “İsim"bizim örfümüzde sadece isim ve alamet manasınadır. Ama Kur'an kültüründe "isim" derin bir muhtevaya sahiptir. “En güzel isimler O’nundur. ” Yani Allah'ın yüce sıfatları vardır

[22] İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır: “Doğru sözlü iseniz”, yani “eğer daha layık olduğunuz hakkında doğru sözlü iseniz”(Tefsir-u Nur’is-Sekaleyn)

[23] Al-i İmran suresi, 191. ayet

[24] A’raf suresi, 143. ayet

[25]Uyun’ul-Ahbar’ir-Rıza

[26] “Rabbinin buyruğu dışına çıktı”(Kehf suresi, 50. ayet)

[27] “Böbürlenenlerin durağı ne kötüdür. ” (Zümer suresi, 72. ayet)

[28] Andolsun ki, sizi yarattık, sonra şekil verdik, sonra meleklere, “Adem'e secde edin” dedik. ” (A’raf suresi, 11. ayet)

[29] Tefsir-i Safi, İlgili ayetin tefsirinde.

[30] Hicr suresi, 29. ayet

[31] “Şüphesiz, “Rabbimiz Allah'tır” deyip sonra da doğrulukta devam edenlerin üzerine melekler iner. ”(Fussilet suresi, 30. ayet) Başka bir yerde ise şöyle buyurulmaktadır: “Müminler için bağışlanma dilerler. ” (Mümin suresi, 7. ayet)

[32] Al-i İmran suresi, 142. ayet

[33] Hicr suresi, 48. ayet

[34] Emir ve nehiy, vesvese ve cennetten çıkarılma konusunda Adem ile eşi aynı şekilde muhatap tutulmuştur. “yiyiniz, istediğiniz, yaklaşmayınız, olursunuz, ayaklarını kaydırttı, onları bulundukları yerden çıkardı. ”gibi konularda ikisine de hitap edilmiştir. Ama mesken konusunda “uskuna” (ikiniz kalın) yerine “uskun” (kal) denmiştir. “Eşin ve sen cennette kal”

[35] Nur’us-Sekaleyn, c. 1, s. 50

 

 

Tahran Cuma Namazı Hatibi, Mısır yönetiminin kötü icraatı dolaysıyla bu ülkede darbe yapıldığını ifade ederek, İslami uyanışın Mısır’dan kaynaklandığını hatırlattı.

Hutbesinde Mısır’daki gelişmelere işaret eden Tahran Cuma hatibi, İslami uyanışın Mısır’dan kaynaklandığını hatırlatarak, İslama yürek bağlayan Mısır halkı bir yıl sürede bir kaç kez seçimler için sandık başına gittiğini söyledi.

Ayetullah Ahmed Hatemi, Mısır yönetiminin kötü icraatı dolaysıyla bu ülkede darbe yaılmasına yol açtığını ve İslam dünyasını vahdete davet etmek yerinde tekfiri caniler karşısında sessiz kalmaya devam ettiğini dile getirdi.

Mısır yönetimini ele geçirmeden önce yönetimin Siyonist rejimle mücadele edeceklerini, ama iktidara geldikten sonra bir kara leke olan Camp David anlaşmasının yenilenmesine,Gazze'nin can damarı olan tünellerin kapatması ve Mursi’nin Shimon Perez’i kardeşi olarak hitap etmesine kadar yol aldıklarını anlatan Tahran Cuma hatibi Ayetullah Ahmed Hatemi, bunlar düşman ile dostu ayıramazken düşmanla işbirliği yaparak İranofobya ve Şiifobya’yı yayılmaya çalıştıklarını, Mursi ise Obama ile danışmanlık yaptığı sözlerini medyalarda bağıra bağıra duyurduğunu belirtti.

Ayetullah Hatemi, bu icraat dolaysıyla 10 milyon Mısırlı sahneye çıkarak darbeye yol açtıklarını konuşmasına ekledi.

Kendi halkına iyi muamele etmeyen Mısır yönetimi 80 yıl aradan sonra ne dünyaya ne de ahirete yaradıklarını kaydetti.

Tahran Cuma hatibi,ABD uşağı Firavun Mübarek'i deviren ve İslami uyanışı hediye eden Mısır halkı Siyonist rejimin arka bahçesi olan Mübarek döneminin yeniden yaşanmasına izin vermemeleri gerektiğinin altını çizdi.

 

Mısır'da Muhammed Mursi yerine ordu tarafından Cumhurbaşkanlığı makamına geçici olarak getirilen isim Adli Mansur oldu.

Mısır'da ordunun darbeyle indirdiği Müslüman Kardeşler Teşkilatı mensubu Mursi'nin yerine Hıristiyan Mansur’un gelmesi, “Dün Müslüman Kardeşler’i işbaşına getirenler, bugün neden onları tasfiye zarureti duydu?” sorusunu gündeme getirdi..

Ordunun Cumhurbaşkanlığına getirdiği Anayasa Mahkemesi Başkanı Adli Mansur yemin ederek göreve başladı .

Mısır'da ordunun geçici cumhurbaşkanı ilan ettiği Anayasa Mahkemesi Başkanı Adli Mansur, bir Hıristiyan. Böylece 1400 yıl sonra Mısır'a ilk defa bir Hıristiyan başkan oldu.

ADLİ MANSUR KİMDİR?

Hakkında sınırlı bilginin bulunduğu Adli Mansur, 68 yaşında. 1992 yılında Anayasa Mahkemesi'ne atandığı belirtilen Mansur, kurumun en kıdemli hakimlerinden. Mayıs ayında Muhammed Mursi tarafından Anayasa Mahkemesi Başkanlığı'na atanan Mansur, 1 Temmuz'da başkanlık görevine başlamıştı. Mansur, yaklaşık bir ay geçtikten sonra Mısır ordusu tarafından geçici cumhurbaşkanı yapıldı.

Guardian'ın haberinde yer verdiği, Nervana Mahmoud adlı hesaptan atılan bir tweet'te de Mansur'un 1970'lerde cumhurbaşkanı danışmanı olarak hizmet verdiği belirtildi.

Cumartesi, 06 Temmuz 2013 05:44

Ramazan konuşmaları -2

Hadislerde Oruçlu Kimsenin Fazileti

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Oruç tutan kimse yatağında uyusa dahi Müslümanın gıybetini yapmadıkça Allah’a ibadet halindedir.”

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Oruçlu kimsenin uykusu ibadet, nefes alması ise tesbihtir.”

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Cennetin Reyyan adında bir kapısı vardır ki oradan sadece oruçlu kimseler geçer.” Başka bir rivayette ise şöyle yer almıştır: “Onlardan sonuncusu içeri girince kapı kapanır.”

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Yemek yemekle meşgul olan kimselerin yanından oruçlu kimse yanından geçince “Endamı tesbih eder, melekler ona selam gönderir, meleklerin selamı mağfiret dilemektir.”

Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Herkimi, orucu arzu ettiği yemeği yemekten kendisini sakındırırsa onu cennet yemeklerinden doyurması ve cennet şarabından susuzluğunu gidermesi Allah’a bir haktır.”

Resulullah (s.a.a), iftar edince Allah’a şöyle arzederdi: “Allah’ım! Senin için oruç tuttum ve rızkınla iftar ettim. O halde onu bizden kabul et. Susuzluk gitti, damarlar sevindi ve ecir baki kaldı.”

Cabir b. Yezid, İmam Muhammed Bakır’dan (a.s) şöyle rivayet etmiştir. Resulullah (s.a.a) Cabir b. Abdullah’a şöyle buyurmuştur: “Ey Cabir, işte bu Ramazan ayıdır; kim bu ayın gündüzünü oruç tutup, gecesinin bir miktarını ibadetle geçirir, karnını ve fercini haramdan korur ve diline hâkim olursa (onu haram ve boş şeylerden korursa) Ramazandan çıktığı gibi günahlarından da çıkar.”

 

Ramazan Ayının Gecelerinde Okunan Dua:

Allah’ım! Hamd ederek, seni sena etmeye başlıyorum. Kendi lütfünle doğru olanı yapmaya muvaffak kılan sensin: Af ve rahmette rahmet edenlerin en merhametlisi, ceza ve intikamda cezalandıranların en şiddetlisi, ululukta güçlülerin en büyüğü olduğuna yakin ettim.

Allah’ım! Sana dua etme ve senden bir şey dileme hususunda bana izin verdin; öyleyse ey her sesi işiten, övgülerimi işit; ey Rahim, çağrıma icabet et; ey affeden, sürçmemi affet.

Ey Rabbim! Nice gamları benden giderdin, nice zorlukları yok ettin, nice günahları affettin, nice rahmetlerini hakkımda yaydın ve nice bela halkasını kırdın.

Hamd, eş ve oğul edinmeyen, saltanatta ortağı olmayan ve kimseyi acizliğinden dost edinmemiş olan yüce Allah içindir. Bütün nimetleri için tüm övgülerle Allah’a hamt olsun; Hamt saltanatında zıddı, işlerinde kendisine karşı koyan Allah’a olsun.

Hamd yaratıklarında ortağı, azametinde bir benzeri olmayan Allah’a olsun. Hamt, emri mahlûkat arasında apaçık, övgüsü aşikâr, keremiyle izzeti belli, eli bağışa açık, rahmet hazineleri eksilmez, çok bağışı (ondan bir şey eksiltmeyip) sadece cömertlik ve keremini artıran Allah’a olsun. O çok yüce ve çok bağışlayandır.

Allah’ım! İhtiyacım fazla olmasına rağmen çok kerem ve merhametinden azını istiyorum; oysaki benim bu az merhamete ihtiyacım çoktur ve sen ezelden beri ondan müstağnisin. Merhametinle ihtiyacım karşılaman benim yanımda büyüktür; oysa o sana çok kolaydır.

Allah’ım! Günahımı affetmen, hatamdan geçmen, yaptığım zulmü bağışlaman, kötü amelimi örtmen, bilerek veya bilmeyerek işlediğim çok suçlara karşı sabırlı davranman, senden layık olmadığım şeyleri istemeğe beni özendirmektedir. Sen rahmetinden dolayı beni rızıklandırdın, kudretini bana gösterdin, çağrıma icabet ettiğini bana bildirdin; bundan dolayı güvenle seni çağırıyorum, korkmadan ve çekinmeden samimiyet ve ünsiyetle senden istekte bulunuyorum, her zaman dileğimi sana açıyorum.

İstediğim şeyleri geciktirdiğin takdirde, cahillikle darılıyorum. Oysa işlerin sonunu bildiğinden dolayı onları geciktirmen, benim için şayet daha hayırlıdır. Bu hakir kul için, senden daha sabırlı ve kerim bir mevla olmaz.

Ey Rabbim! Sen beni çağırıyorsun, ama ben senden yüz çeviriyorum, sen bana muhabbet ediyorsun, ama ben sana buğz ve inat ediyorum, sen kendini bana sevdirmek istiyorsun ben ise kabul etmiyorum; sanki benim sana bir üstünlüğüm vardır; bu nankörlüğüm, lütuf ve kereminden kaynaklanan rahmet ve ihsanını benden alıkoymuyor (öyleyse) cahil kuluna merhamet et, lütuf ve ihsanınla bana bağışta bulun; şüphesiz sen çok bağışlayan ve kerimsin.

Övgü, evrenin sahibi, gemiyi yürüten, rüzgârları estiren, sabah aydınlığını karanlıktan yarıp çıkaran, kıyamet gününün hâkimi ve âlemlerin Rabbi Allah içindir.

Bilmesine rağmen yumuşaklığı; kudretiyle birlikte affı; gazabıyla birlikte büyük sabrı olan Allah’a hamt olsun, oysa O, istediği her şeye kadirdir.

Hamd (Övgü), yaratan, rızkı veren, sabahı karanlıktan yarıp çıkaran, celal ve ikram, fazl ve nimet sahibi olan Allah’adır; O, öylesine uzaktır ki, kimse onu görmez öylesine de yakındır ki, fısıltılara şahit olur; O, pek yüce ve uludur.

Hamd Allah içindir; O’na denk olan, karşı koyan, O’na benzeyen ve O’na yardım eden birisi yoktur, izzetiyle izzetlileri mağlup etmiştir, azametliler onun azameti karşısında boyun eğmiştir. O kudretiyle istediğini elde eder.

Hamd çağırdığımda icabet eden; isyan ettiğimde ayıplarımı örten, (verdiği nimetlere karşılık) şükredemediğim halde bana büyük nimetler bağışlayan Allah içindir. Bana nice değerli nimetler bağışlamıştır, nice korkunç belalardan beni korumuştur, nice sevindirici olaylarla beni karşılaştırmıştır. Ona hamt ediyor ve tesbih ederek Onu anıyorum.

Övgü Allah içindir; Onun örttüğü perde yırtılmaz, (lütuf) kapısı kapanmaz, Ondan bir şey dileyen reddedilmez, Onu ümit eden ümitsiz bırakılmaz.

Övgü, korkanlara güven bağışlayan, salihleri kurtaran, mustazafları yücelten, müstekbirleri zelil kılan, padişahları helak eden ve diğerlerini onların yerine geçiren Allah içindir.

Övgü, zorbaların (belini) kıran, zalimleri yok eden, kaçanları yakalayan, zalimleri cezalandıran, imdat dileyenlerin imdadına yetişen, muhtaçların sığınağı ve müminlerin güvencesi Allah içindir.

Övgü Allah içindir; Onun korkusundan gök ve sakinleri titrer, yer ve ehli korkar, deniz ve derinliklerinde yüzmekte olanlar çalkalanır.

Övgü Allah içindir; O yaratır yaratılmamıştır; rızık verir rızıklanmamıştır; yedirir yedirilmemiştir; dirileri öldürür, ölüleri diriltir; kendisi her zaman diridir; iyilik Onun elindedir; O her şeye kadirdir.

Allah’ım!; kulun, resulün, eminin, yaratıklar arasından seçtiğin, dost ve habibin olan, sırrını koruyan ve risaletini ulaştıran Muhammed’e salat ve selam ilet

Allah’ım! Peygamberimizin -Senin salât’ın ona ve Ehl-i Beytine olsun- yanımızda olmamasından, İmamımızın gaybetinden, düşmanımızın çok ve sayımızın azlığından, şiddetli fitnelerden ve zamanın şartlarının bizi güçsüz düşürmesinden sana şikâyet ediyoruz. Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salât gönder; katından olan acil bir zafer, zorlukları gidermen, güçlü bir yardım, aşikâr kıldığın hak bir saltanat, bizleri kapsayan geniş bir rahmet ve bizleri örten bir afiyetle bize yardımda bulun; kendi rahmetin hürmetine ey rahmet edenlerin en merhametlisi!”

Cumartesi, 06 Temmuz 2013 05:35

RAMAZAN KONUŞMALARI

Rahmet ayı Ramazan

Mübarek Ramazan ayı rahmet ayıdır.

Yüce İslam Peygamberi Hz. Muhammed sav. Şöyle buyurmuşlardır: Ramazan başlangıcı rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennem ateşinden kurtuluştur.

Allah Teala’nın bereket ve rahmeti her zaman yer yüzü ahalisinin üzerine dökülmektedir. Bizler de takva, nefsin tezkiyesi ve amellerle kendi vücudumuzu bu ilahi feyze hazırlamalı ve ondan gereken yararı sağlamalıyız.. Zira bu ayda Allah Teala’nın lütuf ve yardımı tüm kullarına yöneliktir ve bunun için de onu rahmet ayı diye adlandırdılar..

Yine bir rivayette Allah Teala’nın Hz. Davut as.’a şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Güneş insanlara dar olmadığı gibi benim rahmetim de oraya girenlere dar olmayacaktır.

Evet bu mübarek günlerde Allah Teala’dan rahmet ve mağfiret dilemeliyiz, bu konu Kur’an ayetlerinde de belirtilmekte ve Neml suresinin 46. Ateyinde şöyle buyrulmaktadır:

قَالَ يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ

yani iyilikten önce ne diye çarçabuk kötülüğü istersiniz? Ne olur, Allah’tan yarlıganma dileseniz de merhamete lâyık olsanız.

Sonuç itibariyle belirtmek gerekir ki namaz kılınması, zekat verilmesi, Allah ve Resulüne itaat ve Tevbe Allah Teala’nın rahmetinin sebeplerindendir.

Mübarek Ramazan ayında kırık bir kalp ile Allah Teala’nın katına yönelmekte ve arz ediyoruz ki Allah’ım beni mağfiret dileyenlerden karar kıl.

İstiğfar ve mağfiret dilemek Tevbe etmek ve Allah’ın rahmetine sığınmak ve insanın işlediği günahlardan pişman olması manasını İmam Ali sa. şöyle buyuruyor:

''İstiğfar yüksek makama sahip insanların bir derecesidir ve bunun 6 merhalesi bulunuyor. Birinci merhalesi geçmişten pişmanlık duymak, İkinci merhale gelecekte günahı terk etmeye karar vermek, 3. merhale Allah’a kavuşacağı güne kadar halkın haklarını iade etmek, 4. Merhale terk edilmiş farzların telafi edilmesi, 5. Derece ise vücutta haramdan oluşmuş etlerin yok olması ve 6. merhale ise günahın tatlılığını telafi etmek amacıyla itaatin zorluğunu bedene tattırmak.''

Bunun için günahların terk edilmesine gereken önem verilmelidir. Allah Resulü bir hadisi şerifinde şöyle buyuruyor:" Tevbeyi tehire salmayınız. Zira ölüm ansınızın gelmekte."

Allah’ım bu bereket dolu ayda beni layık işlere sevk et.

İnsanın inanç ve itikatlarının bir bölümü kalb ve batınla idrak edilmekte ve diğer bir bölümü ise dille ikrar edilmektedir. Diğer bir bölümü ise Salih amel ve dış fiillerle ilgilidir.

Bugün bazılarının bir takım ifrat ve tefritlerle ve gösterişe yönelik girişimlerle din isminden suistifade etmelerinin aksine Din, bir ülkü ve tahayyül mecmuası değildir, bilakis amel aşamasına ulaşan inançlardır. Bunun için Kur’anı Kerim Salih ameli vurgulamakta ve Vel Asr suresinde bu konuyla ilgili şöyle buyurmaktadır:

 بسم الله الرحمن الرحيم

وَالْعَصْرِ

إِنَّ الْإِنسَانَ لَفِي خُسْرٍ

إِلَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَتَوَاصَوْا بِالْحَقِّ وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ

1-Andolsun zamana

2- Şüphe yok ki insan, elbette zararda, ziyanda.

3- Ancak inananlar ve iyi işlerde bulunanlar ve birbirlerine gerçeği gözetmeyi ve sabretmeyi tavsiye edenler başka.

Salih amellerden bir başkası da oruçtur. Oruç, ruhsuz ve duygusuz kimselerde pratik etkiden yoksun olup açlık ve susuzluktan başka bir şey insana kalmamakta.

Sorumluluk duygusu, sosyal meselelerde işbirliği, başka insanlara hizmet ve muhtaçlara yardım eli uzatmak da Salih amellerin diğer örneklerinden biridir.

Din amel ve itikat manasınadır. Amelsiz itikat ve itikatsız amel noksan ve sonuçsuzdur.

 İnsanın kendi tevbesini pratiğe dökmesi insanın Allah Teala katına yakınlaşmasına sebep olmakta. İnsan eğer Allah Teala’nın mağfiret ve rahmetinden umudunu kesmiş ve kendi geleceğine yönelik umutsuz olsaydı asla mağfiret talep etmez ve buna mukabil her geçen gün günahları daha da artardı. İstiğfarın pratik yönü olmalıdır. Zira gerçek istiğfar Salih amelin geçmiş günahları telafi etmeli ve olumsuzlukları ıslah etmelidir.

Cumartesi, 06 Temmuz 2013 05:23

Mübarek Ramazan Ayının Manevi Ziyafeti

Mübarek Ramazan ayının başlaması aslında tüm müslümanlar için bir bayram sayılır. Bu yüzden mü’minlerin bu ayın başlamasıyla birlikte birbirlerini tebrik etmeleri ve birbirlerine bu ayın bereketlerinden mümkün olduğunca daha fazla yararlanmalarını öğütlemeleri uygundur. Zira bu ay, ilahi ziyafet ayıdır ve yalnızca mü’minler kerim olan yaratıcının bu ziyafet sofrasına oturma liyakatine sahiptirler. Bu sofra yaratıcının tüm varlıkların geneline açtığı sofradan farklıdır ve seçilmiş kulları için açılmıştır.

Ramazan ayındaki önemli konulardan biri şudur: Allah karşısında çeşitli nedenlerle gaflete düşen beşer, giderek alçalmasına rağmen, bu ayda ruhunu yüceltebilme fırsatını yakalar ve ilahi ahlaka yakınlaşmaya çalışır. Bu açıdan Ramazan, insanın yeniden yapılanması ve kendini yetiştirmesi açısından bahar mevsimini andırır.

Ramazan ayının bereketleri, bizzat müslümanların gönüllerinden itibaren kendini gösterir. Bu aydaki oruçlar, namazlar ve dualarla, okunan Kur’an’lar, insanın batıni bir arınmadan geçmesini sağlar. Hepimizin böylesine bir arınmaya ihtiyacımız vardır.

Her yıl Ramazan ayı, yüce Allah’ın, bizi maddi dünyamızın cehenneminden çıkarıp, bize bu ilahi sofranın yanında yer alarak cennete girme fırsatını sağlayan bir ameldir. Kimileri bu 30 günde tamamile cennete girmiş gibi olur, kimileri de bu 30 günün bereketi ile tüm yılı ve bazıları da tüm hayatları boyunca cennete girmiş gibi yaşar. Tabi kimileri de bu nimetin kenarından gafletle geçer ki bu da esef vericidir. Şimdi kendileri bir yana, bu insan şeklindeki varlığın bunca yetenek, yüceliş ve erdeme ulaşma kabiliyetine rağmen böylesine azametli bir sofradan yararlanmadığını gören herkes haklı olarak üzülür. Bu, Ramazan ayıdır, Allah’ın ziyafet ayıdır, kadir geceleri ayıdır.

Kötü davranış ve tutkuların tutsağı durumundaki insan, bu ayda heva ve heveslerine galebe çalar. Beşerin tüm sorunları, heva ve heveslerinden kaynaklanmaktadır.Tüm zulümler, tüm adaletsizlikler, tüm entrika ve savaşlar, kokuşmuş devletlerin varlığı, halklar arasında zulme boyun eğme zaafı tamamen nefse esir olmaktan kaynaklanmaktadır. Eğer insan nefsi karşısında zafer kazanırsa doğru yola çıkar. İşte Ramazan ayı sizlerin bu zaferi kazanmanıza yardımcı olur.

Oruç için üç aşama belirlenmiştir. Bu üç aşama oruç ehli olan herkes için yararlıdır. Bir aşama, bilinen orucun genel aşamasıdır, yani yemekten, içmekten ve diğer yasaklanan konulardan sakınmaktır. Eğer orucun tek içeriği bu imsak ve kaçınma eylemi olsa bile bir çok yararı söz konusudur. Yani bu aşama hem bizi sınar, hem de bir şeyler öğretir. Bu aşama hem derstir, hem hayat, hem egzersiz ve hem spordur. Masum imamlardan orucun bu aşamasına vurgu yapan bir çok rivayet söz konusudur. 

Orucun ikinci aşaması, günahlardan sakınmaktır. Yani kulağınızı, gözünüzü, dilinizi, bedeninizi ve gönlünüzü, hatta bazı rivayetlere göre derinizi ve saçlarınızı günahlardan korumanız gerekir.

Günahtan sakınmak, insan gözünde bir dağ kadar büyük görünen bir olaydır. Ancak karar verirseniz bu dağ, düz bir ova gibi olur. Ramazan ayı bunun egzersizini yapmak için en iyi fırsattır.

Orucun 3. aşaması, insan fikri ve zihnini Allah’ı anma konusunda gaflete düşüren her şeyden uzaklaşmaktır. Bu, İslam peygamberi (sav)’in yüce Allah’a hitaben arz ettiği orucun üst düzeydeki aşamasıdır.

Oruç, gönülde hikmet pınarlarını coşturur. Hikmet gönüle egemen olunca o nurani ve aydın marifet oluşur. Marifet oluşunca da Hz. İbrahim’in yüce Allah’tan istediği ve bu ayın dualarında da sürekli tekrarlandığı yakin hasıl olur. Yakine kavuşan insan da hayatında her türlü zorluğun üstesinden gelir ve olaylar karşısında yenilmek bilmez.Bakın bu çok önemlidir. Hayatı boyunca yüceliş yolunu katetmek isteyen insanın, sorunlar karşısında eğilmemesi. İşte yakin, insana böyle bir hal kazandırır. Bunlar, orucun sonuçlarıdır. Oruç, insan kalbinde Allah’ın zikrini canlandırıp, marifet ışığıyla gönlünü aydınlatırsa gerisi kendiliğinden gelir. Ancak insanı Allah karşısında gaflete sürükleyen her şey oruç sırasında da zararlıdır. Ne mutlu kendilerini yakin aşamasına ulaştıranlara.

Günah ve hevesler karşısında sabırlı olmanın simgesi, oruçtur. Dolayısıyla rivayetlerde de, orucun, ‘sabır’ olarak tabir edildiği görülür. Oruç, isteklerden vaz geçmektir.

Ramazan ayında, tüm gündüzler ve gecelerde, gönüllerinizi mümkün mertebe ilahi nur ile doldurmaya çalışın ve böylece kutsal kadir gecelerine hazırlanın. Çünkü kadir gecesi:

ليلةالقدر خير من الف شهر. تنزّل الملائكة والرّوح. فيها بإذن ربّهم من كل امر

Meleklerin yeryüzünü göklerle birleştirdiği gecedir. Gönüller nur ile dolup taşar ve hayat ortamı da ilahi nur ve faziletle aydınlanır. Kadir gecesi manevi selamet gecesidir. Kadir gecesi gönüllerin ve ruhların selameti, ahlaki hastalıkların şifa bulduğu, maalesef günümüzde müslümanlar milletler de dahil olmak üzere dünya milletlerini saran manevi, maddi, sosyal ve diğer hastalıkların şifa bulduğu gecedir. Tüm bu hastalıklardan kurtulmak, kadir gecesinde mümkün olur, tabi bu geceye hazırlıklı girmek kaydıyla.Dualarınız ve Allah’a yönelişiniz, siz aziz gençlerin pak gönüllerinin zikirleri, ne mucizeler yapmaz ki! Şimdiden kendinizi hazırlayın. Bu, sadece bu günlere özgü değildir. Hayatınızın tüm anlarında Allah katına yakınlaşmak sizin sefa ve ihlasınızı takviye eder ve sefa ve ihlas, tüm sorunları çözebilir.

Ramazan ayı, güç kazanma ve biriktirme ayıdır. Ramazan ayı tüm insanların kendilerini ilahi maneviyat ve gaybi hazinelere ulaştırması, ve mümkün mertebe bu maneviyattan beslenmesi ve kendilerini ilerlemek için hazırlaması gereken aydır.

Her yıl Allahu teala insanlar için istisnai bir fırsat sunar. Bu, Ramazan ayıdır. Bu ayda gönüller yumuşar, ruhlar yücelir ve aydınlık kazanır, insanlar rahmet vadisine adım atmaya hazırlanırlar. Herkes kendi kapasitesi oranında bu ziyafette yer almaya çabalar. Ramazan’ın bitiminde yeni bir yıl başlar ve bu yılın ilk günü, Ramazan bayramı günüdür. Artık, Ramazan ayında kendini donatan mü’minler, yeni yılda doğru yolda hareket etme çabasındadırlar. Doğru yoldan sapılmaması gerekir. Ramazan bayramı, ödül alma ve ilahi rahmeti gözlemleme günüdür.

Ramazan bayramında özel bir incelik vardır. Bu, insanın gelecek Ramazan’a ulaşabilmesi için hazırlanması ve bu yolda kararlı davranmasıdır. Gelecek yıl Ramazan’a kavuşup, Kadir gecelerini idrak etmek isteyen bir insan, davranışlarına ve amellerine dikkat etmek zorundadır. İnsan 11 ay boyunca bu liyakati elde edebilmek için hazırlanmalıdır. Bu, insanın elde edebileceği en büyük feyizdir. Bu feyiz, dünya ve ahiretle ilgili konularda, insanın bizzat kendisi ve yakınları ile İslam toplumunun başarısı için bir vesile durumundadır.

Eğer hazırlıklı olarak yeni bir Ramazan ayına girersek, ilahi ziyafetten daha fazla nasipleniriz ve böylece gelecek yıl daha yüksek bir düzeyde ve daha üst bir derecede yer edinmemiz mümkündür. Bu durumda hem kendi nefsiniz ve kalbinizde ve hem de sosyal yaşama çevrenizde sizi hoşnut edebilecek gelişmeleri gözlemleyebilirsiniz.

Cumartesi, 06 Temmuz 2013 05:22

Ramazan Ayı Girdiğinde Okunacak Dua

Hamd Allah’a ki, kendisine hamd etmenin yolunu bize gösterdi ve bizi hamd ehlinden kıldı ki, ihsanına şükredenlerden olup iyilik yapanların mükâfatını alalım.

Hamd Allah’a ki, bize dinini armağan etti, şeriatiyle bize minnet koydu ve ihsan yollarını bize tanıttı ki, nimetiyle o yolları katederek rızvanına ulaşalım. Öyle bir hamd ki, bizden kabul buyursun ve onunla bizden hoşnut olsun.

Ve hamd Allah’a ki, oruç ayı, İslam ayı, temizlenme ayı, arınma ayı ve kıyam ayı olan ramazan ayını bu yollardan biri kıldı. “İnsanlar için hidayet kaynağı olan, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delillerini içeren Kur’an’ı bu ayda indirdi.” (Bakara/185)

Ona tanıdığı ayrıcalıklar ve faziletlerle diğer aylara olan üstünlüğünü ortaya çıkardı. Büyüklüğünü bildirmek için diğer aylarda helal ettiğini bu ayda yasakladı; ona belli bir vakit belirleyerek ondan öne geçirilmesine veya sonraya bırakılmasına müsaade etmedi.

Sonra da, gecelerinden belli bir geceyi bin aydan üstün kıldı ve onu Kadir Gecesi olarak adlandırdı. “O gecede, Rablerinin izniyle melekler ve Ruh her iş için inerler.” (Kadir/4) Esenliktir o gece; fecr doğuncaya kadar, sağlam kazası gereği kullarından dilediği için bereketi devam eder.

Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bu ayın değerini bilip saygısını gözetmeyi, bu ayda yasakladığın şeylerden kaçınmayı bize ilham et. Uzuvlarımızı günahlardan koruyup seni hoşnut eden şeylerde işleterek bizi bu ayda oruç tutmaya muvaffak et. Öyle olsun ki, kulaklarımızla boş şeyler dinlemeyelim; gözlerimizi eğlenceye dikmeyelim, ellerimizi sakıncalı bir şeye uzatmayalım; ayaklarımızı harama açtırmayalım; karnımıza helal ettiğinden başkası girmesin; dilimiz senin açıkladığından başkasını konuşmasın; bizi sevabına yaklaştıracak amelden başkası için zahmete düşmeyelim; azabından koruyacak amelden başkasını yerine getirmeyelim. Sonra da bütün bunları, riyakârların gösterişinden ve ün tutkunlarının ün hevesinden arındır ki, işlerimizi yalnızca senin için yapalım; senden başka bir amacımız olmasın.

Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bizi bu ayda, çizdiğin sınırlarıyla, koyduğun farzlarıyla, koştuğun şartlarıyla ve belirlediğin vakitleriyle (günlük) beş namazın vakitlerine vâkıf et. Bizi namazın yüce mertebelerine ulaşan, erkânını koruyan, onu vaktinde kılan, rükuunu, secdesini ve tüm üstün amellerini kulun ve Resulünün -salavatın ona ve âline olsun- getirdiği gibi en kâmil ve kapsamlı taharetle, en açık ve belirgin huşuyla yerine getiren kimselerden kıl.

Bu ayda bizi, akrabalarımızla iyilik ve ihsan üzere ilişki kurmaya; komşularımıza ikram ve bağışta bulunmaya; mallarımızı vebal olmaktan kurtarmaya; zekâtını ayırarak temizlemeye; bize dargın-küskün olanların gönlünü almaya; haksızlık yapanlara karşı insaflı olmaya; asla dost edinemeyeceğimiz, barış içinde yaşayamayacağımız senin düşmanlarının dışında, bize düşmanlık edenlerle barışmaya; bizleri günahlardan temizleyecek, kötülüklerden koruyacak, meleklerin bile yapamayacağı temiz amellerle sana yaklaşmaya muvaffak et.

Allah’ım, bu ayın hürmetine ve bu ayın evvelinden sonuna kadar sana ibadet eden mukarreb melekler, mürsel peygamberler ve salih kulların hürmetine senden istiyorum ki, Muhammed ve âline salat edesin. (Allah’ım,) Bu ayda bizi, kullarına vaad ettiğin saygınlığa ehil kıl; sana itaat etmekte âdeta yarışan kullarına vereceğin şeyleri bize de ver ve rahmetinle, bizi en yüksek makamı hakkedenlerin arasına kat.

Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bizi tevhidinde şirke düşmekten, övgünde kusur etmekten, dininde kuşkulanmaktan, yolunda körlüğe duçar olmaktan, senin için gerekenden gaflet etmekten ve düşmanın olan kovulmuş şeytana aldanmaktan koru.

Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve içinde bulunduğumuz bu ayın her gecesinde affınla (cehennemden) salıvereceğin, rahmetinle bağışlayacağın kulların varsa, bizi onlardan eyle ve bizi bu ayın en iyi ehli ve ashabından kıl.

Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve ramazan hilalinin gözlerden kaybolup gökyüzünden silinmesiyle günahlarımızı da sil; günlerinin sıyrılmasıyla veballerimizi bizden sıyır. Ramazan bitince hatalardan arınmış, kötülüklerden temizlenmiş olalım.

Allah’ım, Muhammed ve âline salat eyle ve bizi bu ayda, eğrilirsek düzelt; kayarsak doğrult; şeytan bize musallat olursa bizi ondan kurtar.

Allah’ım, bu ayı sana ibadet etmemizle doldur; vakitlerini sana itaat etmemizle süsle; gündüzlerinde oruç tutmaya, gecelerinde namaz kılıp dua etmeye, bağışlanmak için ağlayıp sızlamaya muvaffak et bizi; gündüzleri gafletimize, geceleri kusur ettiğimize tanık olmasın.

Allah’ım, hayatta olduğumuz sürece diğer aylar ve günlerde de bizi böyle olmaya muvaffak et. Bizi, “Firdevs’e varis olup orada sürekli kalacak olan” (Mü’minun/11), “Rablerine dönecekleri için verdiklerini kalpleri çarparak veren” ve “iyiliklere koşuşup iyilik için yarışan” (Mü’minun/60-61) salih kullarından kıl.

Allah’ım, her zaman, her an ve her halükârda, salat ettiğin kimselere ettiğin tüm salatların sayısıca, tüm o salatların, senden başka kimsenin sayamayacağı kadar kat kat fazlasıyla Muhammed ve âline salat eyle. Hiç kuşkusuz, sen, dilediğini yaparsın.