
کارگر
İmam Hamanei: ‘Myanmar Katliamı Batı'nın Gerçek Yüzünü Gösteriyor’
İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamenei, Myanmar'da Müslümanlara karşı gerçekleştirilen katliamlara sert tepki gösterdi. “Myanmar’da binlerce müslümanın katliama uğratılması karşısında Batı’nın içine gömüldüğü sessizlik, onun onun insan hakları iddialarında ne denli sahtekar olduğunun apaçık bir örneğidir” diyen imam Hamenei, Batı medeniyetinin geçen yüzyıllar boyunca insan toplumlarına yozluk, fesat ve sömürüden başka hiçbir şey getirmediğini söyledi. Veliyy-i Emr-i Müslimin İmam Hamenei, Batı medeniyetinin insan hakları iddiasının materyalist bir temele dayalı olduğunu, ahlaki ve manevi hiçbir değer taşımadığını söyledi.
Mübarek Ramazan ayının başlaması dolayısıyla bir grup Kur’an üstadına hitaben yaptığı konuşmasında, Myanmar Müslümanlarına yönelik gerçekleştirilen katliamlara batı dünyasının sessiz kalmasını sert bir dille kınayan Veliyy-i Emr-i Müslimin İmam Hamenei, Batı medeniyetinin insan hakları iddiasının materyalist bir temele dayalı olduğunu, ahlaki ve manevi hiçbir değer taşımadığını söyledi.
“Myanmar’da binlerce müslümanın katliama uğratılması karşısında Batı’nın içine gömüldüğü sessizlik, onun onun insan hakları iddialarında ne denli sahtekar olduğunun apaçık bir örneğidir” diyen imam Hamenei, Batı medeniyetinin geçen yüzyıllar boyunca insan toplumlarına yozluk, fesat ve sömürüden başka hiçbir şey getirmediğini söyledi.
İmam Hamenei konuşmasında, onur, esenlik, refah, ilerleme, şeref ve düşmanlar karşısında zaferin ancak Kur’an öğretisinin pratiğe geçirilmesi ile mümkün olabileceğini söyledi.
Suriye Füze Programı Uzmanı Öldürüldü!
Suriye’de, tıpkı işgal yıllarındaki Irak’ta olduğu gibi teknik uzmanları hedef alan terör saldırıları başladı.
İran radyo televizyon kurumuna bağlı Merkezi haber Ajansı’nın bildirdiğine göre terörist gruplar Suriye füze programının seçkin uzmanlarından Mühendis Nebil Zugayb’ın evine saldırdı.
Mühendis Nebil Zugayb’ın Bab Tuma’daki evine saldıran terörist gruplar, Nebil Zugayb’ı öldürdükten sonra eşinin ve iki çocuğunun da kafasını kestiler.
Silahlı grupların syriannews haber sitesi genel yayın yönetmeni Eymen Kahf’ın Mezze semtindeki evine düzenlenen havan topu saldırısında ise can kaybı olmadı.
Şam’ın Sesi haber ajansının bildirdiğine göre ise Suriye güvenlik güçlerinin el-Midan’daki temizlik operasyonlarında Suriyeli silahlı gruplarla birlikte Tunuslu 40 el-Kaide üyesinin de bulunduğu anlaşıldı.
Suriye güvenlik güçlerinin Türkiye sınırı yakınlarındaki İdlib’e bağlı Salkin bölgesinde düzenlediği operasyonlarda biri Sudanlı 40 militanın öldürüldüğü bildirildi.
Salkin bölgesindeki temizlik operasyonunun ardından Harim ve Besniya köylerine herhangi bir direnişle karşılaşmadan giren Suriye güvenlik güçlerinin Salkin kentinin muhtelif bölgelerine yerleştirilmiş 20 el yapımı bombayı ve bomba yerleştirilmiş aracı etkisiz hale getirdiği ifade edildi.
Suriye ordusuna bağlı bomba imha ekiplerinin Salkin-Kefer Teharim yolu üzerine yerleştirilen her biri 200’er kiloluk 6 bombayı imha ettiği açıklandı.
İdlib’e bağlı el-Alani bölgesinde çeşitli bombalama eylemlerine karışan teröristleri yakalayan Suriye güvenlik güçlerinin İdlib’de de Özgür Suriye Ordusu adlı silahlı gruba mensup çok sayıda militanı etkisiz hale getirdiği bildirildi.
Der’a kentinin Ürdün sınırına sıfır noktasındaki Nasib bölgesine saldırı düzenleyen çok sayıda teröristin öldürüldüğü ve teröristlere ait silahlara el konulduğu beldirildi.
Suriye güvenlik güçlerinin Humus kentinde 4 Suriye askerini öldüren teröristlere yönelik operasyonda 2 teröristi öldürdüğü diğer teröristlerin ise Lübnan’a kaçmayı başardığı açıklandı.
Zaman’ın en son yalanı:
Şam'daki terörist saldırıdan sonra Türkiye ve Irak sınırındaki bazı gümrük kapılarını ele geçirdiğini iddia eden Hainler Çetesi Özgür Suriye Ordusu, ülkenin yüzde 60'ını kontrol altına aldığını iddia ediyor.
Hıristiyan ve Yahudilerle ortak hareket eden ve her platformda dinler arası diyalogtan dem vuran gülen cemaati, Ehlibeyt mektebi ve İran düşmanlığında Siyonist İsrail ve Amerika’dan bile daha beter. Sözde İslamcı sahtekar grup gün geçmiyor ki kendisine bağlı bir yayın organından Şii ve İran düşmanlığı yapmamış olsun. Bunun içinde İslami ahlak ve edebi bile hiçe sayan Amerikancı grup, iftira ve töhmetten bile kaçınmamaktadır.
Fethullah Gülen cemaatinin sözcülüğünü yapan Zaman gazetesi, Suriye devletine karşı savaşan hainlerden oluşan İran ve Şia düşmanı selefi- vahabi gruplarla röportajlar yaparak İran düşmanlığını bu şekilde kusmaktadır. Daha Suriye’de olaylar yeni başladığında bile İsrail ve Amerikan adına savaşan zamanın haricileri olan selefi ve vahabilerden müteşekkil olan Özgür Suriye Ordusu, o zaman bile kendilerine karşı savaşanların İran Devrim Muhafızlarına bağlı askerler, Hizbullah direniş örgütü ve Irak Mukteda Sadr grubudur diyerek Ehlibeyt mektebine kin kusmaktaydılar. Müslümanlar arasında kin ve nifak tohumları atmakta olan sözde İslamcı grubun yayın organı Zaman yine aynı yalanı ortaya atarak bir kez daha İran düşmanlığı aşılamaya çalıştı. Zaman Gazetesinin en son yalanını sunuyoruz:
“Suriyeli muhalifler: Yakaladığımız askerlerin çoğunda İran kimliği çıkıyor
Zaman'a konuşan muhalif kaynaklar, son iki günde öldürdükleri ve esir aldıkları kişilerin kimliği konusunda ise çarpıcı bilgiler veriyor. Bunların büyük çoğunluğunun İran uyruklu olduğunu, bazılarında İran Devrim Muhafızları kimliklerinin çıktığını söylüyorlar. "Artık resmen İran'la savaşıyoruz. Suriye'de özellikle helikopterleri ve ağır silahları İranlılar kullanıyor." diyen muhalifler, üzerinde kimlik çıkmayan esirler arasında Arapça bilmeyen Farsça konuşan silahlı milislerin bulunduğuna dikkat çekiyor. Birçok muhalif aktivist, cezaevlerinde kendilerine işkence yapıldığı sırada bazı askerlerin Farsça konuştuklarını duyduğunu anlatıyor.”
Haberin ne kadar dezenformasyon koktuğu ve yalan olduğu açık. Bunu herkes çok iyi bilmektedir ki Suriye’nin askere ihtiyacı yok. Çünkü yeterince askeri var. Ve istenildiğinde asker sayısını arttırabilir. İkincisi İran eğer böyle bir şey yapmak isterse oraya üstünde devrim muhafızları kimlikli askerlerini gönderir mi?! Veya Arapça bilmeyen askerler oraya sevk eder mi? Bunu sıradan örgütler bile bildiğine göre İran gibi bir devlet mi bilmeyecek?! Yıllar önce İsrail’e karşı Hizbullah kimliğinde operasyonlar yaparak İsrail’i perişan eden İran Devrim Muhafızları o zamanlar bile bunu Lübnan Hizbullah’ı adına yapmış ve İsrail’in ruhu bile duymamıştı. İran İslam Cumhuriyeti, devrimden sonra tüm dünya müstekbirlerine karşı her ortamda savaş vermekte ve savaşın tüm inceliklerine hakim bir ülkedir. İran İslam Cumhuriyeti, nerede nasıl hareket edeceğini bilecek kadar büyük bir ülkedir. Gülen cemaati, İran, Hizbullah ve Ehlibeyt mektebini Suriye’de karalayarak halkımızın gözünde düşürerek önümüzdeki günlere hazırlık yapmaktadır. Tüm dünya bilmektedir ki İran’ı bir türlü kontrol altına alamayan Amerika ve Batılı ülkeler, İran’ı ortadan kaldırmak için direniş hattındaki Suriye’nin önce dizginlerini ele geçirmek gerektiğini bilmektedirler. Suriye kontrol altına alındıktan ve orada İran ve Hizbullah düşmanı kukla bir devlet kurdurulduktan sonra İran’la mücadele etmenin daha kolay olacağını varsayan sömürge devletleri bu bağlamda Müslüman halkların tepkisini azaltmak için şimdiden devreye girerek İran ve Şii düşmanlığı aşılamaktadırlar. Böylelikle Suriye konusu kapandıktan sonra İran’a karşı girişilebilecek her türlü savaşta Müslümanların tepkisi yerine desteğini almayı düşünmektedirler. Hainlik ve şeytanlıkta uzman olan “Muaviye” ve “Amr Bin As”tan derslerini alan bu sözde İslamcı gruplar bu şekilde Allah’ın nurunu söndürmek istemektedirler. Ama bilmedikleri bir şey var. O da şudur ki onların bir planı varsa Allah Teâlâ’nın da bir planının olduğudur. Kafirlerin uşaklığını yapmak ve onların çıkarları doğrultusunda Amerikan İslam’ını yaymak için mücadele eden bu sahtekar İslamcı gruplar öz Muhammedi İslam’ın sadece rahmet boyutuna aldanmaktadırlar. Ama bu konuda yanılmaktadırlar, çünkü öz Muhammedi İslam’ın bir de kahhar ve perişan edici bir boyutu vardır. Müminlere karşı şefkatli, ama kafir ve münafıklara karşı izzetli ve korkusuzdurlar. Peygamber efendimizin buyruğu, Hz. Ali’nin Zülfikar’ı zamanın İmamı olan İmam Mehdi’nin elinde ve hazır beklemektedir. Sadece Allah Teâlâ’nın emrini beklemektedir…
"Müslümanlar yanlız kaldı...."
Uluslararası Af Örgütü Myanmar araştırmacısı Zawacki, "Şiddet olaylarının sürmesinde güvenlik güçlerinin olayları durdurmak için yeterli çabayı göstermeyerek suça ortaklık etmeleri ve kendilerinin de Rohingya etnik azınlığına karşı insan hakları ihlallerinde bulunmaları rol oynuyor" dedi.
Miili Gazete'nin bildirdiği habere göre Uluslararası Af Örgütü (Amnesty International) Myanmar araştırmacısı Benjamin Zawacki, Myanmar'ın batısındaki Arakan (Rakhine) eyaletinde yaşanan etnik gerginliğin sona ermesi için insani yardım kuruluşlarının bölgeye girmesine hemen izin verilmesi ve devlet desteğiyle düzenlenen saldırılara son verilmesi gerektiğini söyledi. Myanmar'daki Müslümanlara yönelik şiddet olaylarına ilişkin açıklamalarda bulunan Zawacki, bölgede tansiyonun son haftalarda yükseldiğini, eyalette ilan edilen olağanüstü halin şiddeti durdurma gerekçesiyle insan hakları ihlalleri yapılmasına yol açtığını belirtti. Zawacki, "Bölgedeki dini topluluklar arasında yaşanan şiddet olaylarının sürmesinde güvenlik güçlerinin olayları durdurmak için yeterli çabayı göstermeyerek suça ortaklık etmeleri ve kendilerinin de Rohingya etnik azınlığına karşı insan hakları ihlallerinde bulunmaları rol oynuyor" dedi.
Hükümete baskı yapılmalı
Krizin çözümü için atılması gereken acil adımları sıralayan Zawacki, "Yardımlara ve bölgeye erişime izin vermesi için hükümete baskı yapılmalı, aynı zamanda Myanmar devletinin yetkilileri tarafından düzenlenen saldırılar durdurulmalı. Her iki koşulun da hemen ve bir arada sağlanması önem taşıyor" diye konuştu.
Müslümanlara karşı ırkçılık ve ayrımcılık var
Arakan'daki güvenlik güçlerinin büyük bir bölümünün Budist kökenli olduğuna dikkati çeken Zawacki, Rohingya Müslümanlarının onlarca yıldır "sistematik ırkçılığa ve ayrımcılığa" maruz kaldığını ve şiddet olaylarının özellikle son haftalarda arttığını kaydetti. Zawacki, her gün Rohingya Müslümanlarını hedef alan saldırı haberlerinin geldiğini, özellikle Müslüman erkeklerin etnik kökenleri nedeniyle tutuklandıklarını ve siyasi tutuklu konumuna düştüklerini ifade etti.
Ölü ve kayıp sayısına ulaşmak zor
Uluslararası Af Örgütü'nün Arakan'daki durumu şu aşamada "etnik temizlik" olarak adlandırmadığını belirten Zawacki, "Ancak şunu kesinlikle söyleyebiliriz ki, saldırılar hedefe yönelik, doğası itibariyle ayrımcı ve siyasi tutuklu sayısında artışa neden oluyor" dedi. Arakan'daki ölü ve kayıp insan sayısına da değinen Zawacki, Myanmarlı yetkililerin bölgeye girişi yasaklamaları nedeniyle yerinden edilen ve mülteci konumuna düşen kişi sayısı konusunda kesin rakamlara ulaşmanın çok zor olduğunu söyledi. Eyaletteki durumu hem bir insan hakları krizi hem de insani yardım sorunu olarak nitelendiren Zawacki, bölgede beslenme oranlarının önemli ölçüde düştüğünün, özellikle kadın ve çocukların zor koşullarda bulunduklarının altını çizdi.
Uluslararası toplumun tepkisi
Zawacki, batılı devletlerin Myanmar'ın demokratikleşme konusunda attığı adımlar nedeniyle bu ülkeye uyguladıkları yaptırımları kaldırma ya da hafifletme kararı almasına da değinerek, yaptırımların kaldırılmasının, yetkilileri ihlallere son verme konusunda uyarmaya engel teşkil etmediğini kaydetti. Zawacki, "Uluslararası toplumun, krizin çözümü için gerekli adımları atmada ve ortak harekete geçmede başarısızlığa uğradığı çok açık" şeklinde konuştu.
Kaygılı Ramazan
Ramazan'a tam bir huzur ile giremiyoruz. Esasen Devr-i Saadet'den sonra hangi yılın Ramazanı tam bir huzur içinde başlayıp sona erdi? Bilmiyorum! 2012 yılı Ramazanı öncesinde komşuda yangın var. Tasarlanan şu: önce Esed gitmeli, ardından ya Hizbullah'a, yahut Maliki'ye sıra gelmeli, Bu arada"bağımsız" Kürt Devleti; kayıtsız şartsız Şer ittifakına bağımlı olarak kurulmalı, Irak, İran ve Suriye'den ve elbette Türkiye'den geniş arazi; Şer ittifakı'nın emanetçisi olacak bu yönetime teslim edilmeli, Türkiye ve İran da kuşatılmalıdır.
Şimdi olan bitene sevinçle bakanlar, Sultan Hamid Merhum'un tahttan nasıl indirildiğini, aradan on yıl geçmeden Tal'at Paşa'nın kaygılı bir ruh hali içinde Merhum'un tabutunu nasıl izlediğini hatırlayabilirler.
2012 Ramazanı'nı da yaldızlı sözlerle geçirip "elveda ya Şehr-i Ramazan!" diyerek uğurlayacağız. Hikmet hazinesi, Sevgi elçilerine bağlı kalıp Adalet'e susayan iki yetimin hazinesi; yine "define" olarak kalacak. (Kehf Suresi) Bu define üç dört yıla kadar açığa çıkar, keşif edilir mi? İnşallah!
Ramazan, Kur'an-i Kerim vahyinin başladığı aydır. (609 yılı). Elli iki yıl sonra yine Kadr gecesinde, 609 yılında Kur'an Vahyinin başladığı gecede Emirul-mü'ninin şehadete ermiştir. Kadrini biliyor muyuz? Turnalara mı soralım: Turnalar Ali'yi görmediniz mi?
Sevgi; dinin özüdür. Resül-i Ekrem (S.A.) sevgisi yoksa din yoktur. Ehl-i Beyt Sevgisi de Resül-i Ekrem (S.A.) sevgisinden asla ayrılamaz. (Kur'an-i Kerim, Şûra Süresi). Kadr Gecesi'nin şahidi ve şehidi; Kur'an-i Natık olan Emir-ul Mü'minin "nice oruç tutanlar vardır ki elde ettikleri sadece açlık ve susuzluktur" buyurdu. Şûra Suresi'nde "De ki: - Ben sizden hiçbir karşılık istemiyorum, sadece Yakınlar'a sevgi istiyorum" buyurulur. Bu Kurba (Yakınlar) Ehl-i Beyt'dir. Onları sevmemiz de yine bizim hayrımız içindir. Bu Ramazan'ı da gafletle geçirmeyelim. "Onlara Arz'da fesad çıkarmayın! dendiğinde- biz ıslah edicileriz" diyen Şer ittifakının elinde oyuncak olmayalım. (Bakara, 2/11)-. Sa'di-i Şirazi'nin dediği gibi, gül ile birlikte olana gülün kokusu siner. Velayet'den nasibi olmayandan bu koku gelmez. (Varma Yezid'inyanına/kokusu siner tenine!)
Ancak, velayet de kuru iddia ile olmaz. Ali Kur'an-i Natık'dır, Ka'be'de doğmuş, Ramazan'da oruçlu iken ve başı mihrabda sabah namazı secdesinde iken, şehadetiyle şonuçlanacak darbeye maruz kalmıştır.
Diyalog, ventrlogluktan ayrıdır, işkembe-i kübradan atmakla bir yere varılmaz. Diyalogun amacı Hind – Moğol hükümdarı Ekber Şah gibi, karma bir din oluşturmak değildir. Allah'ı alemler'in Tek Rabbi bilen insanların ortak ve evrensel Hukuk ve Ahlak ilkelerinde uzlaşması amacıyla girişilen bir faaliyettir. Diyalog'a girişenler bu ortak zemini yitirmişlerse, diyalogun mesnedi ve yararı kalmaz. (Al-i İmrân, 3/64)
Mezhebler arası diyalog da dünyevi pazarlıklara benzemez. Velayete bağlı olanlar bu inançlarını asla pazarlık konusu yapmazlar. Ne var ki başka din veya mezhep mensupları ile diyalogun mümkün olmadığı tesbiti de derhal düşmanlık ve savaş gerekçesi kılınamaz.
(Mumtahine, 60/8-9). "Kur'an gırtlaklarından aşağı inmemiş olan" Hâriciler Kur'an-i Kerim'in bu talimatına rağmen fesad çıkarmaya devam ettiler ve Emir-ul-Mü'minin onlardan birinin darbesiyle şehit oldu. Bugünün Haricileri de yazık ki aynı yoldadırlar.
"Derdim çoktur hangisine yanayım?/ Yine tazelendi yürek yarası/ Ben bu derde nerden derman bulayım? Meğer Dost elinden ola çaresi/ Dost (Mevlâ) elinden olursa her derdin dermanı vardır. Yeter ki derman talep edilsin!
İlâhi sevgiden hased, kin ve fesad doğmaz. Dolayısıyla: Şerr; Allah'ın Külli iradesi'nden doğmuş değlidir. İblis'e ve insana verilen kötüyü (Şerri) seçme hürriyetinden doğmuştur. Yıllar önce yanlış hatırlamıyorsam 1987 de, Papa Jean Paul çok doğru söylemişti: - İblis; insanları ayartmada başarılı olmak için, insanların o'nun varlığına inanmamasından çok hoşnut olur, çünkü böylece işini daha rahat görür.
Toplumumuza nice fesad tohumları ekildi. Çaldıran'da, 1826 da, 1915 de, Dersim'de, Diyarbakır Hapishanesi'nde, Madımak ve Başbağlar'da.... saymakla bitmiyor. Şimdi de İblis bütün bu fesad tohumlarının hasadını azar azar gerçekleştiridiği gibi, kendini gizleyerek, toptan ve nihai hesabı Suriye, Hizbullah ve Irak şi'i hükümeti'nin defterinin dürülmesinden sonra önümüze konmak üzere Şerr ittifakı'na temlik ediyor. Kürt ve Türk, bütün iman sahiplerine hitab ediyorum: Şeytanla aynı çuvala girmeyelim!
Bencillik, hased, kin, kan dökme ve sömürmeden, zulmün her türünden arınmış Arz'a kavuşmamızın inşaallah tez olması niyazıyla, Ramazan hayırlar getirsin, kaygılı Ramazanımız gerçek bayramla sonuçlansın. Yakında da gönlümüz Yâr ile bayram kılsın! Selam!
Hüseyin Hatemi
Hırçınlığın sebebi; Taassup, İlkesizlik ve ...
Bismillah...
Suriye'de Baas rejimini Libya'da olduğu gibi kısa sürede değiştiremiyeceklerini gören emperyal güçler ve onların gönüllü şakşakçıları son günlerde durmadan hırçınlaşmakta ve hırçınlaştıkça da bağnazlık sınırlarını zorlamaktadırlar.
Suriye'de bir katliamın yaşandığı inkar edilmez bir gerçek. Ama bunun sebeplerini, gerçek faillerini insaflıca tahlil etmeden sağlıklı bir sonuca varılamıyacağı ortadadır. Ülkemiz medyasında 16-17 aydır bu konuda İslamcısından tutun laikine, milliyetçisinden tutun solcusuna kadar kadar onlarca yazar ve gazeteci görüşlerini kendi bakış açılarından ortaya koydu ve muhataplarını yönlendirmeye çalıştılar. Bu görüşlerin büyük bir bölümünü rasthaber sitesinde de okuyucularımıza aktarmaya çalıştık ve konunun belirsiz ve aydınlanmamış yanı kaldığına inanmıyoruz.
Özgür yaratılmış insanlardan oluşan her toplumun olduğu gibi Suriye halkının da kendi geleceğini belirleme, istediği nizamı kurma hakkı vardır. Buna karşı çıkmak sünnetullaha aykırı olduğu için desteklenemez, destekleyenler de savunulamaz. Ancak Suriye'de olup bitenler Suriye halkının iradesinden ziyade emperyal güçlerin planları doğrultusunda seyretmektedir.
Suriye meselesi artık Suriye halkından çok bölgesel ve uluslararası güçlerin meselesi haline dönüşmüş bulunuyor. ABD, İsrail, AB, Türkiye ve Suudi Krallığından oluşan cepheyi ilgilendirdiği kadar Rusya, Çin ve İran'ı da ilgilendirmekte ve bu ülkeyi çıkar çatışmaları meydanına dönüştürmektedir. Birinci gruptaki ülkelerin farklı hedefleri olsa da muhalifleri teşkilatlandırdıkları, destekledikleri, silahlandırdıkları, ülke içinde operasyonlara gönderdikleri ve Baas rejimini baskı altına alıp yıkmak için her türlü terör ve cinayete yeşil ışık yaktıkları herkesçe bilinen ve gizlisi saklısı olmayan gerçeklerdir.
İkinci gruptaki ülkeler arasında birinci gruptakiler arasında olduğu gibi görünen bir koordinasyon ve işbirliği olmasa da her biri Suriye rejimine yönelik bu planın aslında kendilerine yönelik planların bir parçası, başlangıç noktası olduğu endişesiyle Baasçı rejimin muhaliflerce yıkılması yerine meselenin taraflar arasında uzlaşmayla çözüme kavuşturulması düşüncesinde oldukları ortadadır.Bu ise birinci gruptakilerin planlarının yenilgisi anlamına geleceğinden kabul edilemez ve hatta affedilemez bir duruş olarak nitelenmektedir.
ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton'un Rusya ve Çin'i kendileriyle işbirliği yapmadığı için bedel ödemekle tehdit etmesi ve yine ülkemiz Dışişleri Bakanı Sn. Davutoğlu'nun Rusya'nın izole edilmesi gibi ifadeler kullanması aslında bu tahammülsüzlüğün kanıtıdır. Çünkü Batı ve bölgedeki müttefikleri (Türkiye, Suudi Krallığı ve Siyonist Rejim) Libya'da olduğu gibi Suriye'de de rejimi devirmeyi kafaya koymuş ve bunu kısa sürede gerçekleştirmeyi planlarken birilerinin bunu engellemesi ve geciktirmesine tahammül edemiyorlar. Hele bir de Suriye halkının çoğunluğunun Beşşar Esed'in yanında yer alarak dış güçlerin kontrolündeki silahlı çetelere katılmaması ABD ve müttefiklerini çileden çıkarmaya başlamış bulunuyor.
Ve işte hırçınlığın, tehditlerin ve... sebebi buradan kaynaklanmaktadır. Her gelişmeye mezhep taasubuyla yaklaşan ülkemizdeki bazı bağnaz grup ve çevrelerin ikinci gruptaki ülkelere, özellikle de İran'a gözü dönmüşcesine saldırılarını bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Siyonizmin kontrolündeki kartel medya ve yandaş medyanın sinsice yönlendirmesiyle dolduruşa gelen şakşakçıların son günlerde İran ve Hizbullaha yönelik küfürbazl tavırlarından kimlerin yararlandıkları ortadadır.
Suriye'yi bir iç mesele olarak ilan edenlerin durumu futbol müsabakasına ev sahipliği yapan takım ve taraftarlarının durumuna benzer. Rakibi küçümsüyerek nasıl olsa kendi sahamızda yeneriz düşüncesiyle alay eden ve doksanıncı dakikaya yaklaşıldığı halde bir türlü gol atamayan takımın ve taraftarlarının düştüğü durumu düşünün bir an. Psikolojik travmaya girmiş oyuncu ve taraftarları suçu başkalarında aramaya koyulur, nerede hata yaptıklarını düşünüp telafi etmek yerine hakeme ve diğerlerine küfür etmeye başlarlar. Ve Baasçı rejimin yıkılmasına odaklanmış ülkemizdeki şakşakçıların ona buna küfür yağdırmaları da takım tutma cinsinden olsa gerek.
Kimin Suriye halkının yanında ve devam eden terörlere, katliama karşı olduğu, bu ülkede barış ve istikrar istediğini teşhis ve tespit etmek, medya tarafından oluşturulan mevcut puslu ortamda bazı kesimler için mümkün olmayabilir veya ne kadar yazılıp çizilse de kabul görmeyebilir. Çünkü bu kesimler için tek hedef vardır , o da Beşşar Esed ve Baasçı rejimin yıkılmasıdır, taassup ateşi yle körelmiş gözleri geleceği görmez. Bu yüzden Baasçı rejimin yerine kimin geleceği, oluşturulacak yeni rejimin mahiyeti, kimin, hangi güçlerin kontrolünde olacağıyla şimdilik ilgilenmezler veya ilgilenmemeleri için yönlendirilirler. İktidarı ele geçirelim de ne pahasına olursa olsun...
Bu kesimler geçmişi inkar ettikleri gibi zamanımızda cereyan eden gelişmleri de istedikleri gibi yorumlarlar. Suriye konusunda şimdiye kadar Arap Birliği ve BM tarafından iki girişimde bulunulmuştur. Birincisinde olayları yerinde incelemesi için Arap gözlemciler Suriye'ye gönderilmiş ve bu komitenin verdiği rapor ABD ve müttefiklerinin işine gelmediği için görevine son verilmiştir. İkincisi ise yine Arap Birliği ve BM'in ortak görüşüyle oluşturulan ve başına Kofi Annan'ın getirildiği gözlemci grubu olup aylardır bu ülkede ateşkesi sağlamak için görev yapmaktadır. Siyonist medya ve ABD'nin bunca baskısına rağmen Suriye'deki olup bitenleri kısmen de olsa aktarmaya çalışan - kendi görevlendirdikleri- Kofi Annan'a da artık tahammül edilememektedir. Çünkü Suriye'deki gerçekleri onların istediği gibi taraflı olarak rapor etmemekte, Baasçı rejimin saldırıları yanında muhaliflerin insanlık dışı cinayetlerini de rapor etmekte, ateşkese uymadıklarını bildirmektedir. Buna rağmen içerideki şakşakçılar Kofi Annan'ın Rus veya İran yanlısı olduğunu ifade edecek kadar yalancılık yapmaktadırlar.
İran'ın Suriye politikasından dolayı İslam İnkılabı ve Rehberine küfür edip İslam İnkılabı'nın çizgisinden saptığına dair iddialara gelince; kendini İran uzmanı olarak tanıtıp gerçekleri saptıran ve başkalarını bu doğrultuda yönlendirenlerin de yakından haberdar oldukları üzere Suriye Baas rejimi ile İran arasında herhangi bir ideolojik yakınlık olmamasına rağmen bazı ortak maslahatlar uğruna bu iki ülke arasındaki ilişkiler İslam İnkılabının zaferinden bu yana devam etmektedir. Bu ortak maslahat bağnaz çevrelerin iddialarının aksine mezhebi yakınlıktan veya İran'ın Şiilicilik peşinde koşması iftiralarından değil, Filistin davasına destek sağlamak ve Siyonist rejime karşı direniş cephesini ayakta tutmak amacına yöneliktir.
İran ile Suriye ilişkilerini bozmak için İran içinde de ileriyi göremeyen bazı sözde devrimciler başından beri olagelmiştir. İran-Irak savaşı sırasında 80'li yılların ortalarında iki ülke ilişkilerine darbe vurmak amacıyla S. Mehdi Haşimi ve grubu Suriye'nin Tahran'daki üst düzey bir diplomatını kaçırmış ve durum İmam Humeyni'ye bildirildiğinde olaya karışanların derhal yakalanarak cezalandırılmasını istemişti. S.Mehdi Haşimi'nin İmam'a rağmen böyle bir küstahlıkta bulunması onun önce Tahran'dan uzaklaştırılıp yetkilerinin elinden alınması, başka cinayetlerinin ortaya çıkarılması ve muhakeme edilerek idamına kadar devam eden süreçte etkili olduğu inkar edilemez.
İslam İnkılabı İmam Humeyni'nin(ra) çizgisinde ilkesel yoluna daha güçlü bir şekilde devam etmektedir. Birilerinin kınamasından dolayı da bu çizgisinden vazgeçecek de değildir. İslam İnkılabı Rehberi'nin defalarca dile getirdiği üzere bugün İslam'ın ve müslümanların baş düşmanı ABD , İsrail ve müttefikleridir. Bir hareketin doğru çizgide olup olmamasının ölçüsü bu müstekbir cepheye karşı takınacağı tavırdan belli olur. Kim bu cepheye karşı direniyorsa İslami İran onun yanında yeralacak ve kim bunlarla birlikte hareket ediyorsa karşısında olacaktır. Bu gizli saklı bir duruş olmayıp herkesçe bilinmektedir ve İran bu siyasi çizgisinin bedelini 33 yıldır binbir türlü baskılara göğüs gererek ödemektedir.
İslami İran, Suriye'de olayların başladığı ilk günden beri meselenin diyalog yoluyla çözülmesine dair görüşünü net olarak ortaya koymuş ve taraflar arasında arabuluculuk yapabileceğini ilan etmiştir. Başbakan Erdoğan'ın Nisan ayında Tahran ve Meşhed'e yapmış olduğu sefer ve yaptığı görüşmeler sırasında da İran'lı liderler bu görüşü net bir şekilde dile getirmişlerdir. İran medyasına sızan haberlere göre; Suriye meselesinin emperyal güçleri işe karıştırmadan iki ülkenin işbirliği ile çözüme kavuşturulabileceği konusunda Başbakan Erdoğan'la anlaşmaya bile varılmıştır. Buna göre Suriye hükümetiyle muhaliflerin ortak katılımıyla yeni bir hükümet kurulması ve reformların sürdürülmesine kadar iki ülkenin taraflara ciddi olarak baskı yapacağı üzerinde durulmuş ve görüş birliğine varılmıştır. Ancak Sayın Erdoğan'ın ülkeye döndükten bir gün sonra yaptığı açıklamalar bu ilan edilmeyen anlaşmayı uygulamak için çaba gösterilmeden yenilgiye uğratmıştır.
İran, kendisi Kofi Annan başkanlığında sürdürülen çabalara dahil edilmemesine rağmen bu planı desteklediğini açıklamış iken Kofi Annan'a bu görevi verenler kendi sözlerinden caymışlardır. Çünkü bunların hedefleri Suriye'deki kargaşa ve katliamı durdurmak değil kendilerine bağımlı, İsrail ile uzlaşacak bir yönetimi iş başına getirmektir. Silahlı ve silahsız bütün muhalif grupların liderleri de zaten çeşitli münasebetlerle yaptıkları açıklamalarda bu görüşü resmen onaylamışlardır.
Bütün bunlara rağmen başarısızlıkların suçunu İran ve Hizbullah'ın üzerine atan içerideki şakşakçıların geçmişteki hataları ortaya çıktığı gibi şimdiki duruşlarında da hata yaptıkları gelecekte kesinlikle ortaya çıkacaktır. Bu çevrelere geçmişten ders alıp hatalarını tekrarlamamaları ve insaf, akıl ve i'zan üzerine gerçekçi değerlendirmeler yapan yazar ve gazetecilere saldırmaktan vazgeçmeleri tavsiyesinde bulunuyoruz.
Dezenformasyon, yalan, iftira, karalama ve manipülasyonun her türlüsünün kullanıldığı böyle bir ortamda kimin haklı olduğunu teşhis ve tespit etmek için Allah'ın müttaki ve sadık kullarına, hidayet imamlarına ve onların gerçek temsilcilerine başvurmaktan başka çaremiz yoktur.
Hidayete tabi olanlara selam olsun.
Y. ZİYA T.YILMAZ
Batı medeniyeti insanları sömürmekten başka bir sonuç getirmemiştir
İmam Hamanei, "Batı medeniyetinin tarih boyunca nereye ayak basmışsa orada, zulüm, katliam, fesad ve insanları sömürmekten başka bir sonuç getirmemiştir" diye hatırlattı.
İmam Ali Hamanei İran'ın başkenti Tahran'da, Kur'an-ı Kerim hocaları, hafızlar ve karîlerden oluşan bir gruba hitaben yaptığı konuşmasında, İslami İran’ın, Kur'an-ı kerime ve ilahi hidayete dayalı manevi değerleri dayalı bir medeniyet kurma hedefinde olduğunu hatırlatarak, "kapitalist temellere dayalı batı medeniyeti, insanları sömürme ve ahlak ve maneviyattan uzak bir anlayış üzerine kuruludur. Batı medeniyetinin insan hakları, ahlak konusundaki yalanlarına açık örneği, Myanmar'da binlerce insanın katliam edilmesi karşısında suskun kalmasıdır" diye konuştu.
Batı medeniyetinin tarih boyunca nereye ayak basmışsa orada, zulüm, katliam, fesad ve insanları sömürmekten başka bir sonuç getirmemiştir hatırlatmasında bulunan İmam Hamanei, izzet, şahsiyet, refah, maddi ve manevi kalkınmışlık, güzel ahlak, düşmanlara karşı zafer kazanma ancak, Kur'an-ı Kerim öğretileriyle amel etmekle elde edilir ifadesini kullandı.
İmam Hamanei Müslüman halkların uyanışlarına işaretle de, "Müslümanlar, kültür ve medeniyetlerini, ilahi, ahlaki ve manevi değerler esası üzerine oturturlarsa, insanlar barış, huzur ve saadet medeniyetine ulaşacaktır" diye konuştu.
İmam Hamenei İran'da Kur'an-ı Kerimi düşünerek ve akıl ederek okumanın faydalarına temasla da, Kur'an-ı kerimin aydınlatıcı emirleri sevgi ve muhabbete dayalıdır ve yüce bir İslam toplumunun oluşmasını hedefler" ifadesini kullandı.
Rahmet, bereket ve vahiy ayı mübarek Ramazan'ın ilk günü olması münasebetiyle, İmam Hamanei'nin de katıldığı Kur'an-ı Kerim tilaveti ve Kur'an ziyafeti yapıldı.
İran'dan korsan İsrail'in iddialarına yalanlama
Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ramin Mihmanperest, korsan İsrail elebaşılarının Bulgaristan'da siyonist turistleri taşıyan yolcu otobüsüne saldırı olayına İran'ın karıştığı iddialarını reddetti.
Konu ile ilgili bir açıklama yapan Mihmanperest, İran'ın Bulgaristan'da siyonist turistleri taşıyan yolcu otobüsünde gerçekleşen patlama olayına karıştığı iddiaları reddetti.
Sözcü, korsan İsrail'in Lübnan, Filistin ve diğer ülkelerde masum insanları katletme olaylarına ve İranlı nükleer bilimcilere yönelik düzenlenen suikastlere bizzat karıştığını belirterek, dünya kamuoyu zaten gayri meşru rejimin terörist mahiyetini bildiğini kaydetti.
Korsan İsrail'in asılsız iddialarla başka ülkeleri suçladığını kaydeden sözcü, Tel aviv hatta kendi insanlarını öldürerek siyasi senaryolarını uygulamaya çalıştığını vurguladı.
İran BM'den Myanmarlı müslümanları kurtarmasını istedi.
İran'ın BM daimi temsilcisi Muhammed Hazai, Genel Sekreteri Ban Ki Moon'a yazdığı mektupta Myanmarlı müslümanların katliamını engellemesini istedi.
BM Genel Sekreteri Moon'a bir mektup yazan Hazai, Myanmarlı müslümanların yaşadığı trajediden duyduğu kaygıyı dile getirdi.
Hazai mektupta Moon'dan Myanmarlı müslümanları korumak için derhal acil tedirler almasını istedi.
BM insan hakları yetkililerine de birer kopyasını gönderdiği mektupta Hazai, Myanmarlı müslümanların bastırılması sonucu yüzlerce masum insan hayatını kaybettiğini, evlerin ve camilerin yıkıldığını ve Myanmarlı müslümanların göç etmeye zorlandığını vurguladı.
Lübnan 33 Gün savaşının zafer yıl dönümünde Laricani’den Nebih Berri ve Nasrullah’a tebrik mesajı.
İran Meclis Başkanının Lübnan 33 Gün Savaşının zafer yıl dönümü nedeniyle yolladığı tebrik mesajları Nebih Berri’yle Seyyid Hasan Nasrullah’a teslim edildi.
İslami Şura Meclisi Başkanı Ali Laricani’nin Lübnan 33 Gün Savaşının zafer yıl dönümü nedeniyle yolladığı tebrik mesajları Beyrut Büyükelçimiz Gazanfer Rüknabadi tarafından Lübnan Ulusal Meclisi Başkanı Nebih Berri’yle Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah’a teslim edildiler.
Meclis Başkanı Laricani, Lübnan Ulusal Meclisi Başkanı Nebih Berri’ye yazdığı mesajında, işgalci İsrail’in 33 Gün Savaşında uğradığı rezil yenilgisine değinerek “Bu zaferden dolayı sizi, Meclis Temsilcilerini ve Lübnan halkını yürekten kutluyorum” diye kaydetti.
Lübnan Ulusal Meclisi Başkanı Berri, Beyrut Büyükelçimiz Rüknabadi’yi kabulünde yaptığı konuşmada, Lübnan’ın işgalci İsrail’in saldırıları karşısında durması konusunda İran İslam Cumhuriyetinin oynadığı rolünden dolayı takdir ve teşekkürlerini ifade etti.
Laricani, Lübnan Hizbullah Hareketi Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah’a hitaben yazdığı mesajında da, söz konusu zafer günü yıl dönümü münesebetşyle tebriklerini belirterek, katil İsrail’in modern ve geliştirilmiş silahlarının, Lübnan halkı ve Direniş savaşçılarının inanç ve sabırları karşısında işe yaramadıklarının altını çizdi.