کارگر

کارگر

Amerikan New York Times gazetesi, CIA ajanlarının Türkiye sınırında gizli operasyonlar sürdürdüğünü yazdı.

Gazeteye göre, CIA ajanları, Türkiye-Suriye sınırında, rejim karşıtı silahlı grupları silahlandırarak operasyonları yönetiyor.

CIA tarafından silahlandırılan grupların eylem yapmak üzere Suriye’ye gönderildiğini yazan gazete, gruplara otomatik silah, RPG, havan topu, mühimmat ve anti-tank roketleri verildiğini, bu silahların El kaide mensuplarının eline düşmemesine özen gösterdiğini yazıyor.

Gazete,, CIA’nın Suriye’deki silahlı gruplarla ilişkilerini artırdığını, Suriye askeri üsleri ve ordu birliklerinin bulunduğu bölgelerin tespit edilmesi için silahlı grupları özel radar sistemleri ile donattıklarını, ayrıca silahlı gruplar için bir istihbarat sistemi kurduklarını yazıyor.

Gazete ayrıca ABD Genelkurmay Başkanı General Martin E. Dempsey’in, Amerikan kongresinde yaptığı konuşmada, senatörlere, Amerika’nın uçuşa yasak bölge oluşturma ve Suriye ordusunun havadan gözetleme noktasında çalıştığını söylediğini aktarıyor.

Martin E. Dempsey, Amerika’nın Suriye’ye müdahale için hazırlıklarını tamamladığını ve Beyaz Saray yönetiminden emir beklediklerini açıklamıştı.

 

 İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı, Suriye krizinin en kısa zamanda çözülmesi için İran’ın Suriye devleti ve muhaliflerine Tahran’da ev sahipliği yapmaya hazır olduğunu bildirdi.

MHA'nın el Alem kanalına dayandırdığı habere göre, Ali Ekber Salihi, Suriye krizinin en kısa zamanda çözülmesi için İran’ın Suriye devleti ve muhaliflerine Tahran’da ev sahipliği yapmaya hazır olduğunu bildirdi.

El Alem kanalına konuşan Salihi, Suriye devleti ve muhalifleri arasında diyalog sağlamak amacıyla İran İslam Cumhuriyei’nin muhaliflere ev sahipliği yapmaya hazır olduğunu söyledi.

Salihi, İran, BM ve bölge ülkeleri arasında işbirliği oluşturulmasıyla Suriye krizinin çözülmesini ümit etti.

Kofi Annan’ın en son Tahran ziyaretine işaret eden Ali Ekber Salihi, hassas olan Suriye krizinin başta bölge için olmak üzere tüm dünya için önemli olduğunu, Suriye krizinin çözülmesi için doğru bir karar alınmadığı takdirde bu krizin bütün bölgeyi saracağını ve onun menfi etkisi bütün dünyaya sıçracağını vurguladı.

İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı, “Bu itibarla Kofi Anan ile geniş bir şekilde istişarede bulunduk. 6 maddelik önerisi ve diğer önerileri gibi Kofi Annan iyi öneriler vermiştir”diye konuştu.

 

 Amerikalı Emekli Donanma Komutanı ve ABD’nin Bahreyn’deki 5. Filosunun eski operasyon başkanı Christopher Harmer, MinnPost isimli haber sitesinin aktardığına göre “Radara yakalanmayan mini İran denizaltıları bizler için büyük problem” şeklinde konuştu. 

Emekli Amiral “Bunlar bizim için büyük problem zira İranlılar takip edilmesi çok güç olan bu denizaltıları Fars Körfezi ve Arap Denizi boyunca dağıtabilirler” dedi.

 Harmer, Amerikan donanmasının Sovyet döneminden kalma büyük nükleer denizaltıları takip etmeye alıştığını ve İran’ın da bunu iyi bildiğini kaydetti ve ekledi “Sığ sulardaki küçük denizaltıları takip etmek çok daha zor zira küçüldükçe sesleri de azalıyor.”

 

 

İslam Devrim Muhafızları Deniz Kuvvetleri Komutanı, bölge dışı ülkelerle savaş çıkma ihtimali olmadığını ifade ederek "İran’ın hayati ve milli menfaatleri tehdit edilmediği sürece" herkes güvende olacağını bildirdi.

İran ve bölge dışı düşmanlar arasında muhtemel bir savaşın çıkması hususunda MHA muhabirine röporaj veren Tuğgeneral Ali Fedevi, bölgede savaşın çıkması batılıların ahmaklığına bağlı olduğunu ifade etti.

Bugünkü şartlarda batılıların İran ile savaşa girmesinin ihtimali düşük olduğunu dile getiren Devrim Muhafızları Deniz Kuvvetleri Komutanı Fedevi, "İran’ın her çeşit askeri seçeneğe karşı hazır" olduğunu bildirdi.

Fedevi, İran’ın Hürmüz Boğazı’nı kaptma kapasi ve gücüne sahip olduğunu vurgulayarak, “Ülkemzin milli ve hayati menfaatleri tehdit edilmediği sürece herkes güvende olacaktır. Bu güvenlik ABD tarafından zarar görüldüğü anda hiçkimde güvende olmayacaktır”dedi.

Savaş kaidelerini Fars Körfezi’nde İran tarif edeceğini belirten İslam Devrim Muhafızları Deniz Kuvvetleri Komutanı, bu tarifin dünya normlarından farklı olarak Allah ve görev ekseninde olduğunu kaydetti.

İran Devrim Muhafızları Deniz Kuvvetleri Komutanı Tuğamiral Ali Fedevi, Basra Körfezi’ne gelen yeni ABD gemilerinin İran’ın uyarılarına uyumamaları durumunda “kötü sonuçlarına” katlanmak mecburiyetinde kalacaklarını söyledi

Tuğamiral Fedevi, "İran’ın güvenliğinin tehdit edilmesi durumunda Hürmüz Boğaz’ından bir damla petrol geçişine izin vermeyeceklerini " ifade etti.

İran’ın tam şekilde Hürmüz Boğazı’nı kapatma kabiliyetine sahip olduğunu söyleyen İranlı komutan, “Hayati çıkarlarımız ve milli güvenliğimiz sağlandığı ve dikkate alındığı sürece bölge, herkes için güvenlikli olacak ancak İran’ın güvenliği tehlikeye girerse o zaman kimse güvende olmayacak” ifadesini kullandı.

Tuğamiral Fedevi, Basra Körfezi ve Hürmüz Boğazı’nda İran ve bölge dışı ülkeler arasında çatışma yaşanması olasılığı ile ilgili soruya karşılık, “Çatışma çıkması Batılı ülkelerin ‘ahmaklığına’ bağlıdır. İran olarak aralarında askeri seçeneğin de bulunduğu her türlü seçeneğe karşı hazırlıklıyız ” yanıtını verdi.

“KÖTÜ SONUÇLARINA KATLANIRLAR”

ABD’ye ait yeni savaş gemilerinin Basra Körfezi’ne gelmesini “doğal” bir olay olarak değerlendiren İranlı komutan, “ABD savaş gemileri, Basra Körfezi’ne girip çıkıyor. Bunlar olağan şeyler. "Buradaki ABD gemileri, İran’ın uyarılarına dikkat ediyor ancak uluslararası kurallara ve İran Devrim Muhafızları’nın uyarılarına uymazlarsa çok kötü olacak sonuçlarını katlanırlar” diye konuştu.

 

Pazar, 15 Temmuz 2012 08:07

RAMAZAN YAĞMURU

Ramazan ayı… Şehrullah… Oruç günleri…

Mü’minler için ne anlam ifade ediyor?

“Ey iman edenler! Sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de oruç farz kılındı. Ta ki korunasınız.” (Bakara-183)

“O Ramazan ayı ki, Kur’an onda indirilmiştir…” (Bakara-185)

Ramazan kelimesi sözlükte şu manaları içermektedir: Yaz sonunda, güz mevsiminin evvelinde yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur; güneşin hareretinin şiddetinden kızgın yerde yalın ayak yürümek ve yanmak; kılıcın iki taş arasına konulup, keskinleştirmek için dövülmesi, bir de Allah’ın güzel isimlerinden bir isim…

Ramazan orucu; arınma, bilenme ve korunma eylemi olarak mü’minlerin hayatına yansıyor.

Ramazan yağmuru; kirlerden ve kirlilerden arınma mevsimi… Cahiliyenin kokuşmuş ve kirli havasından kurtulup vahyin iklimini soluma seferi… Kirli işleri ve kirli hesapları kapatma kararı… Kirli ellerin, çirkin işlerde gösterdikleri cesarete, karşı koyabilme yürekliliği…

Ruhlardaki çölleşme, yüreklerdeki çoraklaşma bu yağmura muhtaç… Kir, kin, küf, pas… Çürüyen bir toplum… İnsanlık bu yağmurla ne zaman buluşacak?

Ramazan yağmuru ile başlayan bir temizlik harekatı… Temizleme ameliyesi… Temizlenme eylemi… Önce kendimizden başlayarak… Bu yağmura gözyaşlarımızın iştirakini sağlayarak bilenme, arınma, direnme disiplinine dahil olmak durumundayız.

Ramazan ateşi… İştah, şehvet, heva, hırs ateşlerini etkisizleştirecek oruç ateşi… Yüreklere bu ateş düşmeden öteler ötesi ile iletişim kurulabilir mi? İslami yaşam, “avuçta tutulan kor ateş” değil miydi? Bu “ateş”e razı olanlar, sebat edenler ancak ebedi ateşten kurtulacak ve kazanacak. Oruç, fıtratta gizli olan dinamikleri harekete geçirip, ateşlemektir.

Ramazan, bilenmektir… Şirke, zulme, münkere karşı duyarlılığın, teyakkuzun uç noktası… Mücadele ruhu ile müzeyyen ve mücehhez olmak… Derunî bir donanım, kalbi bir tekâmüldür…

Hz. Meryem kamuoyunun itham, iftira ve fitnesini “sükut orucu” ile karşılıyordu. Bu bir tavır alıştır.

“Artık ye, iç, gözün aydın olsun. Eğer insanlardan birini görürsen: ‘Ben Rahman’a oruç adadım, onun için bugün hiçbir insanla konuşmayacağım.’de” (Meryem-26)

 Oruç bir seferdir, Ramazan seferberliği… Süfliden, ulviye… Faniden Baki’ye… Kasvetten haşyete… Rabbani bir yakınlaşma zeminidir oruç… Takarrubu İlahi…. Rabbe yakın durmak… O’nunla beraber olmanın hazzını tatmak… İradi ve bilinçli bir beraberlik…

Oruçla hayata müdahil olmak… Yaşamdaki sıradanlaşmaya, yabancılaşmaya, savrulmaya karşı duyarlılık ve sorumluluk yenilenmesi… Rutin dışı bir çıkış… İçsel bir inkişaf… Aşkın bir atılım… İçkin bir miraç…

Bireysel ve toplumsal yıkım ve yok oluş karşısında ihyâ ve inşâ çabası… Ayılma ve arınma günleri… Günü birlik gel-gitlerin kargaşasından “Hesap Günü”nün ciddiyetine yönelmek…

Ramazan mektebinin müntesip ve müdavimleri olarak hayatı programlamak sorumluluğu altındayız. Kişilik gelişimi, kimlik kazanımı, kalite ve hizmet atılımı için “tekamül dersleri”dir oruç günleri…

Ramazan günlerimize ve gündemlerimize neler yükledik? Bu Ramazan, geçen ömrümüz için bir “telafi sınavı” olamaz mı? Yoksa bu Ramazan günleri de kafadarların, yarenlik için “şu iftar senin, bu ziyafet benim” mantığı ile kafalarına göre takılma alışkanlığı ile mi devam edecek?

Oruç ile soluklanmak… Toplumsal kırılmalar, ruhsal bunalımlar, ahlaki çürümeler karşısında bir Ramazan nefesi… Bir soluk vahiy ile dirilmek…

“Kulluk”ta derinleşme… İslami yaşam düzeyini geliştirme cehdi… Kulluğa çeki-düzen verme becerisi… İşte oruç tüm bunları içeriyor ve öneriyor:“Oruç bir kalkandır”

Orucun korumasına girmek… Korkular, kuşkular, kaygılar karşısında korunma… Kaygan zeminde ayakları sağlamlaştırma, adımları hızlandırma çabası… Bu açıdan bugünler “kulluk kalitemizi” test edebilme fırsatını bize veriyor.

Oruç aynı zamanda “irade”nin bağımlılıklardan, zaafiyetlerden, acziyetlerden sıyrılma ve özgürleşme eylemidir. Rabbin rızası ile buluşmak için bir irade ortaya koymaktır. Sonuçta hedeflenen ise; Allah’ın ahlâkı ile ahlâklanmak… O’nun izzeti ile izzetlenmek… Nuru ile nurlanmak… Allah’ın boyası ile daha bir güzel boyanmak arzusu…

Ramazan’ın rahmetini yaşamın her anına taşımak gerekiyor... Yılın tamamını hatta bir ömrü ramazanlaştırmak… Hayatı Ramazan duyarlılığı, Kur’an bilinci ile kucaklamak…

Oruç, korunmamız ve sıhhat bulmamız için bize önerilen bir tebdil-i havadır… Dünyanın kirlilik ve çirkinliklerinden sağlıklı ve sahici bir yaşam için hava değişimi… Onbir ayın kasvet, gaflet ve ataletinden sıyrılmak ve soluklanmak için hayati bir fırsat…

İşte kavuştuğumuz Ramazan iklimi… Tutmakta olduğumuz oruç bizi nereye taşıyacak? Kiminle buluşturacak? Kur’an ve Rasul(sav)’e yakın olma günlerinde biz nerede duruyoruz? Kitab’la barışık, Nebi(as) ile tanışık olma mevsiminde hayatımızın seyrinden haber verebilir miyiz?

Bugünler, Kur’an okumalarımıza bir nitelik, bir derinlik kazandırma zamanı… Kitab’ın yüzeyinde gezinmekten öte özüne inmek.. Kitab’la aramızdaki soğukluğa son vermek… Kur’an sanki şimdi bize yeni iniyormuş gibi, bir heyecan ve merakla ona yönelmek… Kitab’a yoğunlaşma ve vahiyle yoğrulma fırsatı önümüzde… Rasul(sav) ile belki de farkında olmaksızın aramızda oluşan mesafeyi kapatmaya çalışmak… Kitap ve Rasul’ün ciddi ve samimi takipçisi ve tâbisi olmak…

Önder ve örnek olan Rasul(sav)’ün Ramazan örnekliği nasıldı?

Orucu, infakı, teravihi, tilaveti, itikafı, istiğfarı, ihsan ve ihlası ile ashabını nasıl bir ufka hazırlıyordu? Hayatın geçici lezzetlerinden hangi ulvi değerlere kanatlandırıyordu? Nasıl bir toplumsal model sunuyordu? Bu soruların en net cevabını Asrı Saadet Ramazanında bulabiliriz… Şimdi bunu yakalamak durumundayız…

Dünyevileşmenin, bireyselleşmenin, bencilleşmenin tüm olumsuzluklarına karşın oruç kalkanı… Ramazan düzen ve düzeyi … Bir hamle ayı… Moral ve güven günleri…

Oruçla birlikte bir rüzgar estirebilmek… Cesaret, muhabbet, vahdet aşılayacak bir meltem… Rehavet, gaflet ve zilleti kıracak bir nefha… Psikolojik yılgınlığı, yorgunluğu yenecek bir özgüven ve azim…

Ramazan paylaşmaktır…

Bugünlerde soframızı kimlere açmayı düşünüyoruz?

Hangi kapılara gitmeyi tasarlıyoruz? Ramazan ayı ziyaret listemizde kaç garibanın ismi var? Öksüzlerin, yetimlerin, yoksulların başını okşamaya vaktimiz olacak mı? Elimiz uzanacak mı onlara?

Teravih namazı için, cami tercihimiz hangi kıstaslara göre olacak? En hızlı namaz kıldırma rekoru, bu yıl hangi cami görevlisinde? Bir saat yol gidip, camiden on dakika erken çıkmak için, zamandan tasarruf etmeye kararlı gibiyiz…

Sadaka-i fıtrımızı hangi limit üzerinden hesaplamayı düşünüyoruz? Arpa ekmeği yememiş olsak bile fitreyi arpa üzerinden hesaplamak, bize daha ekonomik gelmiyor mu?

Ramazan, festival, fuar, şölen, şenlik ve şamatasını aşıpta gerçekten Ramazan’a ulaşabilsek!.. Kendimizle yüzleşebilsek!

Biz neyin peşindeyiz? Ramazan keyfiyetinin mi, yoksa keyfinin mi? Gerçekten hangisini önemsiyoruz?

Allah Rasulu (sav) uyarıyor:

“Gerçekten şeytan ademoğlunun damarlarında dolaşır. Onun için açlıkla onun dolaşım kanallarını daraltın, sıkıştırın.”

 Yine buyuruyor ki:

 “Ramazanda şeytanlar zincire vurulur.” Ya şeytanların zincirini çözenler biz olursak? Peki ya şeytanlaşanlara ne demeli? Tuttuğumuz oruç bizi dizginlemiyorsa, kime, ne diyebiliriz? “Haksızlık karşısında suskun duranlar” yoksa “sükut orucu”na mı niyetlendiler? Şeytanlara alkış tutanlar, saygılarını sunanlar üstelik saim olanlar, kimden sevap umuyorlar dersiniz?

Oruç tutanlar, az mı, çok mu? Bilemiyorum, ancak oruca niyetlenip de aç kalanlar ne kadar da çok!

Kendimize soracak mıyız?

Ramazanın başlangıcındaki “ben” ile bitimindeki “ben” arasında bir değişim ve gelişim görebiliyor muyuz?

Ramazan yağmuru ile beslenecek, tevbe, tevhid, takva ekseninde oluşacak bir ıslah ve ihya mı yoksa ye’s ve yıkımı alın yazgısı görme yanılgısı mı?

Görünen nedir?

Yoksa umutlar bir başka Ramazana mı?

Pazar, 15 Temmuz 2012 04:42

Allah’ın Ziyafet Ayı ramazan 1

Yeniden ilahi bir nida, can ve ruhumuzu büyük bir ziyafete çağırıp, güncel hayat sürecinde bizi güzel hakikate yöneltiyor. Bu güzel nida, mübarek ve kerametli bir ayın gelişini vaat ediyor. ramazan ayı her zamanki gibi, rahmet ve bereketiyle birlikte gelip çattı.

Ey insanlar gelin ve büyük manevi yarışa katılın. Bu yarışta herkes mükafatlandırılacak, emeğinin karşılığını bulacaktır. Ey kardeşler gelin, esirgeyen Rabbul Alemin’in nimet dolu sofrasına oturup, ilahî rahmetle özümüzü zenginleştirelim. Allah’ın sana şükürler olsun ki, yeniden bu kıymetli ayın varlık lezzetini bizlere tattırdın. Geçmiş zamanlara baktığımızda zamanın çabuk akıp gittiğini görüyoruz. Dönüp dolaşan zaman akışında gençliği orta yaşa, orta yaşı da ihtiyarlığa ulaştırıyoruz. Gerçekten gelip geçen günlerde neler elde ettik, hayatımızın değerli sermayesine hangi birikim ve zenginlikleri ekledik. Boş kaygılar ve hayatın endişeleri ruhumuzu azarlıyor. Fakat bu günlerde ve benzer saatlerin belirli anlarında bir parlak nur cilvesi kendini gösteriyor.

ramazan günlerindeki fırsatlar çok sınırlıdır. Fakat aynı halde bu günler ve anlar bizlere yeni güç ve nefes kazandıran anlardır. Çünkü ramazanın anlarında insanlık ve Allah’a kulluk değerlerini yeniden canlandırıyoruz. İslam peygamberi Hz. Muhammed (sav), ramazan ayını, Allah’ın ayı ve sema kapılarının açıldığı ay olarak nitelendiriyor. ramazan ayındaki ibadet, insanının vücudu ve ruhunu, en yüce ahlakî ve manevî değerlerle alıştırıp ve idmanlarla yetiştirip, takviye ediyor. Oruç, insana tatlı ve ferahlatıcı anlar yaşatıyor. Fakat bu manevî lezzetlere ulaşma, bilinçli ve faydalı bir çabayı gerektiriyor. Elbette bazı kimseler, ramazan ayında olup bitenlerin bilincinde olmayıp, nimetlerinden de mahrum kalıyorlar.

Resulullah (sav) şöyle buyuruyor: Ey insanlar, Allah’ın ayı olan ramazan ayı, bereket, rahmet ve esirgeme ayıdır. Allah katında en iyi ay ramazan ayıdır. Bu ayın gündüzleri en iyi gündüzler, geceleri de en gözde gecelerdir. Sizler bu ayda Allah’ın konuğu olup, ilahî ziyafete çağrılmışsınızdır. Sizlerin ramazan ayındaki nefesleriniz tesbihtir. Uykularınız ibadet, amelleriniz kabul edilmiş, dualarınız da icabet edilmiştir. Pak niyetlerle Allah’ı anın, Allah’tan oruç tutma ve kitabı Kur’an-ı tilavet etme başarısını sizlere vermesini kendisinden dileyin.

Hasar ve zarara uğrayan kimse, bu ayda ilahî rahmet ve esirgeyişten mahrum kalan kimsedir. ramazan ayındaki açlık ve susuzluk anlarıyla kıyamet günündeki açlık ve susuzluğu anın ve düşünün. Yoksul ve yolda kalmışlara sadaka verin. Büyüklere saygılı olun ve küçüklere sevgi üzerine yaklaşın. Ey insanlar, kim ramazan ayında güzel ahlaklı olursa adımları kaydığı günde kolayca sırat köprüsünden geçip, gider. Ey insanlar, ramazan ayında cennet kapıları açılır. Bu kapıların kapanmamasını Allah’tan dileyin. Bu ayda cehennem kapıları kapanır. Bu kapıların açılmamasını da Allah’tan dileyin.

İsrail oğulları kavmine mensup biri yıllarca Allah’a isyan edip, hakkın itaatinden sakındı. Hz. Musa –s- Tur dağına çıkarken o adamı gördü. Adam laf olsun diye Hz. Musa –s-ya şöyle dedi:

Ey Musa Allah’a deki; ben sana muhtaç değilim ve rızkını da istemiyorum. Musa –s- Tur dağına çıktı. Fakat adamın mesajını Allah’a ulaştırmadı. Allah’ın Musa’ya hitaben şöyle buyurdu: Niçin kulumun mesajını bana iletmedin? Musa –s- şöyle karşılık verdi: Allah’ım onun ne dediğini sen iyi biliyorsun. İlahi nida Musa’ya buyurdu ki; Ey Musa, ona söyle ki eğer benim senin Allah’ın olmamı istemiyorsan, bil ki senin bana kulluğun benim için bir aşağılık sayılmaz. Sen benim rızkımı istemiyorsan yine de ben karşılıksız seni rızıklandırıyorum. Musa –as- Allah’ın mesajını o isyankar yahudiye ulaştırdı. Adam Musa’nın sözünü duyunca, Allah’a karşı beslediği kötü niyetinden dolayı utanarak, pişman olup ağladı. Adam daha sonra şöyle dedi: Ey Musa, Senin Allah’ın ne kadar kerim, esirgeyen ve sevgi sahibi olduğunu bilmiyordum. Fakat maalesef, ben hayatımı boşuna harcamış bulunuyorum. Senden dileğim, dinini bana anlatmandır. Allah’ın hikmetli sözünden hayrete kapılan hz. Musa –s- ilahî dinini o adama anlattı. Adam da Allah’a şükredip, ömür boyu ahdine bağlı kaldı.

Hz. Ali –s- mübarek ramazan ayı hakkında şöyle buyuruyor:

ramazan size kutlu olsun. Bu ayda bol miktarda istiğfar dileyip, dua edin. Çünkü Allah’a dua ve niyazda bulunmak, belaları sizden def eder. İstiğfar ve tevbe etmek ise günahları siler.

Ey Rabbimiz! Bize dünyada bir güzellik ve ahirette de bir güzellik ver ve bizi ateş azabından koru.

Bu melekuti nidada ve bu değerli Kurani duada yüce Allah’tan dünya ve ahiretimiz için hayır ve iyilik talep ediyoruz. Hasana sözcüğünün geniş anlamı vardır ve tüm maddi ve manevi muhibetleri kapsar. Bu duada da Allah’tan bu dünyada iyilik talep ediyor ve bu dünyanın muhibetlerinin manevi erdemliliğimiz için zemin hazırlamasını temenni ediyoruz.

Şimdi temizlikler dünyasına ayak basma sırası geldiği mübarek ramazan ayında gelin hep birlikte yüce Allah’ın sonsuz rahmet denizinden gönüllerimizi doyuralım. Bu mübarek ayda gönüllerimizi ilahi melteme kaptıralım ve nimet sofrasından yararlanalım.

Oruç, yüce Allah’ın en iyi nimetleri ve kulu Allah katına yakınlaştıran ibadetlerinden biridir. Ramazan ayı ile ilgili en önemli mesele bu ayın önem ve faziletini doğru biçimde kavramaktır. Mümin insan ramazan ayının önem ve faziletlerinin bilincinde olup ilahi nimetlerden yararlanmak için gereken zemini hazırlar. İşte bu marifetin sayesinde ramazan ayının harikulade tesiri ve faydaları ortaya çıkar. Bu mübarek ayda oruç tutan insan bu değerli ayın saniyesi ve dakikası boş geçmemesine özen gösterir. Bu konuda İslam peygamberinden şöyle rivayet edilir: eğer kullar ramazan ayında bulunan her şeyin bilincinde olsaydı tüm varlığı ile bütün ayların ramazan olmasını isterdi.

Psikologlara göre çağımız insanı zaman zaman bu gürültülü yaşamdan kopup bazen kendi içine başvurmayı arzular. Bu istek ancak tekrarlı gerçekleşen yeme ve içme zincirinden kurtulması ile yerine getirilebilir. Acaba insan yer yüzündeki en üstün yaratık olan insan sadece yemek ve içmek için mi yaratılmış? Kuşkusuz bu sorunun cevabı hayırdır. Deneyimler her ne kadar bir insan yaşamında başarılı olsa bile yine de iç rızası tam olarak tatmin olmuş sayılamaz. İşte orucun bir amacı insanı maddi yaşamın fırtınasından kurtarıp manevi huzura kavuşturmak ve ebedi zevkleri tattırmaktır.

Bilindiği üzere insan maddi isteklerin dışında manevi istekleri de söz konusudur. Manevi ihtiyaç ve istekleri göz ardı etmek hiç şüphesiz insanlara telafisi mümkün olmayan zararlar verir. Ancak namaz ve oruç gibi ibadetler bu tür manevi ihtiyaçları karşılamak içindir bu ibadetler insanı yücelmeye hazır hale getirir. Oruç, adamı bu tırmanışta zirveye çıkmasında yardımcı olur. İnsanı tebahlığa sürükleyen istek ve nefsine karşı mücadele etmek, ramazan ayında karşılaştığımız en güzel örnektir. Oruç tutmak insanı yüce Allah katına yakınlaşması ve ruhunu tüm kötülüklerden arındırması için yardımcı olur.işt bu durumda insan ruhsal ve manevi erdemliğe kavuşma duygusunu dünyadaki hiç bir fani lezzetle değiştirmez. İşte bu hakikati kavrayan İslam peygamberinin tabirine göre insan her ayın ramazan ayı olmasını diler.

İslam İnkılabı Rehberi Imam Seyyid Ali Hamenei İslam dünyasının çeşitli noktalarından İran'a gelen bini aşkın seçkin müslüman kadınlara hitaben bu sabah yaptığı konuşmada kadınların büyük İslami uyanış hareketindeki rolünün benzersiz olduğunu belirterek kadınların İran İslam İnkılabı'ndaki katılımına işaretle kadınların kutlu İslami uyanış hareketindeki katılımının devamı ve giderek yayılıp güçlenmesinin hiç kuşkusuz müslüman halklara nice zaferler daha kazandıracağını vurguladı.

Imam Hamenei, 85 ülkeden çok sayıda kadın delegenin Tahran'daki İslami Uyanış Sürecinde Kadınların Rolü Konferansı'na katılmasının, İslam dünyasındaki kadınların birbirleriyle tanışmaları açısından önemli bir fırsat oluşturduğunu hatırlatarak, bu konferansta oluşan tanışma ve görüş alış verişi ortamının müslüman kadınların kişilik ve kimliğinin yeniden dirilişi sürecinde etkin ve kalıcı bir rol oynamasını umduğunu belirtti.

İnkılap Rehberi, Batı'nın tam bir asırdır müslüman kadınları öz İslami kimliklerinden uzaklaştırmaya çalıştığını hatırlatarak şöyle konuştu: 'İslam dünyasındaki kadın elitlerin bu kimliği diriltme çabaları İslam ümmetine yapılabilecek en büyük hizmettir. Zira müslüman kadınların kimlik duygusu, bilinci ve sağduyusu, İslami uyanış dalgası ve İslam ümmetinin onuru açısından eşsiz etkiler uyandıracaktır.'

İnkılap Rehberi Batı'nın kadına olan bakış açısının aşağılayıcı olduğunun altını çizerek şu değerlendirmede bulundu: 'Batı'lılar, kültürlerinin derinliklerinde kadını erkekler için bir araç ve meta olarak görmekteler. Tüm imkanlarını bu hedefe ulaşmak için seferber ettiler. Ancak, bu sapık ve kusurlu bakış açısının adını özgürlük koydular; tıpkı milletlerin servetlerinin yağmalanması, katledilmesi, savaşların dayatılması ve halklar aleyhinde işledikleri cinayetlerin adını insan hakları, özgürlük ve demokrasi savaşı koydukları gibi...'

İslam İnkılabı Rehberi daha sonra İslam'ın kadına bakış açısının Batı'lı anlayışların tam karşısında yer aldığını belirterek şöyle konuştu: 'İslam'ın kadına bakış açısı onun gelişimi, yüceliği ve onur kazanmasını hedeflemiş olup, kadın için bağımsız bir kimlik ve kişiliği esas almıştır. Kadın, İslami bir çevrede bilimsel gelişmesini tamamlıyor, beceri dolu ve siyasal kişiliğini oluşturuyor ve en temel konularda toplumun ilk siperlerinde yer alıyor. Ancak yine de bir 'kadın' olduğunu unutmuyor ve bununla iftihar ediyor. Buna karşılık Batı'da aileler dağılmakta olup, kimliksiz evlatların çoğalması Batı'nın kadına bakış açısının sonuçlarından biridir. Batı işte bu zaaf noktasından en büyük darbeleri yiyecek ve giderek sosyal sorunlar içerisinde boğulacak ve dağılacaktır.'

Imam Hamenei konuşmasını şöyle tamamladı: 'Kadınların sosyal hareketler, devrimler ve İslami uyanış sürecindeki rolü çok önemlidir. Zira kadınlar bir sosyal harekette bilinçli olarak yer aldıklarında o hareketin yükselişi ve zaferi garantilenmektedir. Bu gerçeklik kadınların Mısır, Libya, Bahreyn, Yemen ve İslam dünyasının başka noktalarında meydana gelen gelişmelerdeki katılımlarını sürdürüp güçlendirmeleri gerektiğini ortaya koymaktadır. İslami uyanış muhteşem bir harekettir ve önündeki tehlikeler iyi değerlendirildiği takdirde tarihin şimdiki çizgisini değiştirebilir. Emperyalistlerin kör kılıcı, milletlerin imanı karşısında hiç bir işe yaramayacaktır.'

Bu görüşme sırasında Mısır, Tunus, Yemen, Bahreyn, Azerbaycan, Filistin, Irak, Lübnan ve Libya'dan gelen mütefekkir kadınlar yaptıkları konuşmalarda İran İslam İnkılabı'nın İslami uyanış sürecine etkileri, müslüman kadınların bölgesel İslami kıyamlardaki rolü, İslami kültür ve kimliğin zayıflatılabilmesi amacıyla Batı tarafından sürdürülen savaşla mücadele gibi konular üzerinde durdular.

 

 

 Suriye yönetimi, dün gece Hama kırsalındaki Trimsa beldesinde düzenlenen saldırıdan 'kanlı medya kurumlarını' sorumlu tuttu.

Enformasyon Bakanlığı'ndan bir kaynak, resmi haber ajansı SANA'ya yaptığı açıklamada, "BM Güvenlik Konseyi toplantısı öncesinde işlenen bu katliamın, kamuoyunu Suriye ve halkına karşı şekillendirmek ve dış müdahaleye zemin hazırlamak amacı taşıdığını" söyledi. Aynı kaynak, "Kanlı medya kanallarının Trimsa beldesinde silahlı terör gruplarının açtığı ateşle hayatını kaybeden masum Suriyelilerin kanıyla ticaret yapmak amacıyla İstanbul Konseyi'ndeki (Suriye Milli Konseyi) araçlarını kışkırttığını" belirtti.

Enformasyon kaynağı, söz konusu araçların İstanbul, Paris, Brüksel, Berlin ve başka şehirlerde, "Teröristlerin söz konusu beldede sivillere ateş açtığını daha önceden bilirmişçesine Suriye'ye karşı kışkırtıcı söylemlere ve Suriyelilerin kanıyla ticaret yapmaya tam anlamıyla hazırlıklı olduklarına" dikkat çekti.

"Suriye'ye yönelik komplonun başarısızlığa uğramasının yarattığı korkunun Suriye halkına yönelik saldırıların ortağı olan bu Siyonist kanalları delice bir histeriye sürüklediğini" söyleyen kaynak, bu kanalların Suriye bölgeleriyle ilgili asılsız yalan haberlerle birlikte eski olayları ve gösterileri içeren görüntüleri tekrar yayınladıklarını belirtti.

Kaynak, El Cezire televizyonunun yayınladığı haberlerin asılsız olduğunu belirterek güvenlik birimlerinin belde sakinlerinin işbirliği ile teröristlerin Cuma günü düzenlenecek Güvenlik Konseyi oturumuna hazırlık kapsamında İstanbul Konseyi'nin ve askeri ofisinin verdiği emirleri yerine getirme çabalarını başarısızlığa uğrattığını dile getirdi.

 

 Medyaşafak'ın Press TV'den aktardırdığı habere göre yeni yayınlanan bir kitap, Kidon adlı Mossad içerisindeki departmanın, nükleer bilim adamlarını öldürmek ve ülkenin nükleer enerji programını sabote etmek üzere İran’a suikastçılar gönderdiğini dile getiriyor.

Yazarlar Dan Raviv ve Yossi Melman, Armageddon’a Karşı Casuslar: İsrail’in Kutsal Savaşı adlı kitaplarında acımasız istihbarat ajanlarının en az dört İranlı nükleer bilimciyi öldürdüğünü, bunların içerisinde Kidon biriminde görevli elit suikastçıların kullandığı motorsiklet üzerinde yapılan eylemlerin bulunduğunu kaydediyor. 

Dünyanın en etkili ölüm makinelerinin bulunduğu birim olarak kabul eden Kidon, Mossad içinde küçük bir Mossad olduğu düşünülüyor.

Dünyanın dört bir yanında operasyonlar yamakla görevli Kidon, farklı ülkelerdeki illegal operasyonları ve suikastları yürütmesiyle tanınıyor. Kidon için bu işleri yapanlar, Mossad içindeki casuslardan ya da suikastları yürütme planının yapıldığı ülke vatandaşlarından seçilmekte.

Örneğin İran’da Kidon tarafından işlenen nükleer suikastlarda, suikastçıları Mossad ajanlarından, ajanlaştırılmış İranlılardan ya da çifte vatandaşlığı olan isimlerden seçti. Mossad’ın suikastçılarından biri salt mali nedenlerle Mossad’la işbirliği yaptığını itiraf eden Mecid Cemali Faşi’ydi.

Mecid Cemali Faşi, Ocak 2011’de Tahran Üniversitesinde öğretim üyeliği görevini sürdürmekte olan Prof. Dr. Mesut Ali Muhammedi’yi, bomba yüklü motosikletini uzaktan kumandayla patlatarak öldürmüştü. İranlı bilim adamlarını öldürmek için Mossad’dan 120 bin dolar para almış ve İsrail’de uzun süreli bir eğitim de görmüştü. Cemali Faşi, itiraflarında Azerbaycan’daki Haydar Aliyev Havalanı’ndan Telaviv’e uçmak için sahte evrak düzenlediğini de kaydetmiş.

İtiraflarında Faşi şunları söylüyor: “Sabah erken uyandım ve eğitim aldığımız şekilde ardiyeye gittim. İçinde bomba bulunan kutuyu hazırladım. Motosikleti evin dışına çıkardım ve daha önce kendileriyle iletişim kurduğum kişilerin bulunduğu yere gittim. Profesörün ikamet ettiği sokağa vardığımda sokak bomboştu. Kimseler yoktu. Motosikleti kaldırımın üstüne koydum ve evin önüne park ettim. Bana görevin yerine getirildiğini, eşyalarımla bagajımdan kurtulmam gerektiğini söylediler.

Cemali Faşi, 15 Mayıs 2012’de İran yargısının verdiği karar üzerine idam edildi. Bu arada yeri gelmişken Azerbeycan’ın Mossad ajanları ve suikastçılarının cenneti olduğunu söylemekte fayda var.

Cavidan kod adlı Cafer Hoşzeban adlı İranlı da Mossad’ın operasyonda kullandığı başka bir ajanlaştırılmış İranlıydı. Bu kişi Azeri güvenlik görevlilerinin himayesinde çalışan ve nükleer suikastlarda görev alan bir isimdi. İran İstihbarat Bakanlığı, Azerbeycan’dan Mossad’ın İranlı ajanlarının ülkesine iadesini talep etti. İranlıların elinde bulunan belgeler Azeri yetkililerin İranlı nükleer bilim adamlarına yönelik düzenlenen suikastlarda rol aldıkları ve bu konuda CIA ile Mossad’a yardım ettiklerini gösterirken özellikle Mustafa Ahmedi Ruşen’in öldürülmesindeki rolünün kesin olduğunu kaydediyordu.

Ahmedi Ruşen, 11 Ocak 2012’de, Tahran’ın kuzeyindeki Allame Tabatabai Üniversitesi yakınlarındaki bir arabaya yanaşan motosikletli bir kişinin yerleştirdiği bombayla suikasta uğramıştı.

Aynı bomba yerleştirme tekniklerini kullanan Kidon suikastçıları, İranlı üniversite öğretim üyesi Mecid Şehriyari ve Feridun Abbasi’nin araçlarına yerleştirdiği bombaları 29 Kasım 2010’da patlatmıştı. Prof. Şehriyari olay yerinde vefat ederken Dr. Abbasi ve karısı hafif yaralarla kurtulmuşlardı.

Kural olarak, Kidon ölüm timi, suikastlarda son derece eğitimli 4 ajan kullanmakta: 1. Takipçi 2. Taşıyıcı 3. Yardımcı 4. Suikastçı. Takipçi hedefin yerini saptar, taşıyıcı suikast timini hedefe götürür. Yardımcı motosiklet sürücüsü olarak temelde suikastçıya yardım eder ve suikastçı da ya doğrudan hedefe ateş ederek görevini yerine getirir ya da kurbanın arabasına manyetik bombayı yerleştirerek misyonunu tamamlar.

Kitaba göre Kidon ajanları, hedefe ateş açma ve yapışkan bombaları yerine yerleştirmek konusunda son derece iyi eğitim alıyorlar.

Bu gerçekler bir yana nükleer suikastlarda Halkın Mücahidleri örgütü tarafından desteklenen CIA’in rolünü ve Kidon ajanlarına verdiği kredileri görmezden gelmek oldukça saf bir davranış olur. İranlı bilim adamlarının öldürülmesinde HMÖ’nün rolüne işaret eden kesin kanıtlar bulunmaktadır.

Amerikalı yorumcu Richard Silverstein, terörist Halkın Mücahitleri Örgütü’nün öncelikli gelirin büyük bir bölümünün İran topraklarında faaliyet gösteren ve Mossad’dan emir alan suikast ekibinden geldiğine inanıyor. “Siz tıpkı HMÖ gibi İsrail adına hareket eden bir teröristseniz Dershowitz (ABD’de yaşayan İsrailli bir Cumhuriyetçi) kadar “Koşer”siniz demektir. Paranız altındandır. Para nereden gelir? Muhtemelen çok iyi paralar ödeyen, Mossad adına suikastlar düzenleyen katil gruplardan. Muhtemelen Bush’un İran’ı istikrarsızlaştırmak için ayırdığı 400 milyon dolar ya HMÖ’ye ya da Mossad adına çalışan ekiplere gitti.

Daha da ötesi CIA, Halkın Mücahitleri Örgütü ve Mossad’la aynı şeytani grup içerisinde çalışıyorlar. Defalarca Washington’daki yetkililer İranlı nükleer bilim adamlarının öldürülmesini teşvik ettikleri gibi bunu itiraf da ettiler. ABD eski senatörü Rick Santorum, İranlı bilim adamlarının öldürülmesini “harika bir olay” şeklinde tanımlarken İran nükleer programı için çalışanları “güvenli olmayan insanlar” olarak niteledi. “Bu olayda, nükleer programda çalışan bilim adamları ölü bulundular. Açık yüreklilikle söylüyorum, bence bu harika bir şey.”

Santorum ayrıca şunları da söyledi: “Şayet siz Rusya, Kuzey Kore ya da İran’da çalışan bir bilim adamıysanız ve İran’a bomba yapmak üzere nükleer program geliştirmeye çalışıyorsanız güvende değilsiniz, şeklinde net bir mesaj vermek gerektiğini düşünüyorum.”

Aynı şekilde Bush yönetiminin BM’deki temsilcilerinden John Bolton Fox News haber kanalında katıldığı bir programda “İranlı bilim adamlarının öldürülmesi ve İran’a yönelik yaptırımlar, İran’ın nükleer arzularının önüne geçmek için yarım önlem niteliğindedir.” ifadelerini kullandı.

Beyaz Saray eski sözcüsü Newt Gingrich “onların bilim adamlarını kaçırmak” da dahil olmak üzere siber savaş araçlarını da kullanarak örtülü operasyon çağrısında bulundu. Bu tür açıklamalara bol miktarda rastlamak mümkün. Bütün bu olgular Washington’un İran’ın nükleer enerji programına yönelik bir sabotajda bulunmak için bir takım dolaplar çevirdiğini, bunu da Telaviv’le ve bu ikisinin yalakası HMÖ ile girdikleri desise ile kotarmaya çalıştıklarını gösteriyor.

 

 

  Dünya İslami Uyanış Kurulu Genel Sekreteri, İslami İran’ın rol ve konumuna değinerek “İran kendini İslami hareketleri desteklemekle yükümlü görüyor” dedi.

FHA haberine göre Dünya İslami Uyanış Kurulu Genel Sekreteri Dr Ali Ekber Velayeti dün akşam televizyonun haber programının Özel Sohbet bölümüne konuk olarak katılırken yaptığı açıklamalarda, İran İslam Cumhuriyetinin sahip olduğu rolü ve konumuna değinerek “Bugünkü İslami uyanışın örneği İslami İran’dır. Zira inkılapçı bu ülkelerde, İran inkılabında olduğu gibi erkeklerle kadınların hepsi boş eller ve “Allah-ü Ekber” haykırışlarıyla sokağa döküldüler” dedi ve Müslümanların yalnız olmadıklarını, mezhep ayırımları gibi oyunlara gelinmeyeceğini ve Müslümanların İran'ı her zaman yanlarında bulacaklarını, Haçlı ittifakının oyunlarının bozulması gerektiğini vurguladı..

Dr.Velayeti daha sonra, bu inkılapçı ülkelerin bölgesel ve uluslararası düşmanlarının inkılabı asıl çizgisinden saptırmak üzere gösterdikleri çabalarına değinerek “İslami İran kendini İslami hareketleri desteklemekle yükümlü görüyor” diye vurguladı.

Dünya İslami Uyanış Kurulu Genel Sekreteri Velayeti açıklamalarının başka bir bölümünde Suriye’yi tahrip etme niyetiyle uluslararası düzeyde yapılan yatırımlara değinerek “Bu mesele dünya güvenliği için o kadar tehlikelidir ki, Rusya’nın eski Sovyetler Birliğinin çöküşünden sonra batı karşısında en güçlü tavrını bu konuda sergilediğine şahit olduk” diye ilave etti.