کارگر

کارگر

İran Birkaç Dakikada Bütün Amerikan Üslerini Yok Eder Devrim muhafızları hava kuvvetleri komutanı Hacızade, İran'ın birkaç dakika içinde bölgedeki ABD üslerini yok edebileceğini söyledi

 

İslam Devrimi Muhafızları Ordusu huva kuvvetleri komutanı Tuğgeneral Emir Ali Hacızade, İran'ın birkaç dakika içinde Amerika'nın bölgedeki üslerini yok edebileceğini söyledi.

Amerika'nın bölgede 35 askeri üssünün bulunduğunu belirten Hacızade, "Amerika'nın bölgedeki tüm üsleri füzelerimizin menzili içinde. İran'a bir saldırı olması durumunda füzelerimiz ilk dakikalarda tüm Amerikan üslerini yok edecek" dedi.

Hacızade, İran füzelerinin İsrail'i kolaylıkla vurabilecek durumda olduğunu söyledi.

Hacızade, "Büyük Peygamber 7" tatbikatında ülke içinde "Amerikan üssü" olarak belirlenen hedeflerin balistik füzelerle başarılı bir şekilde vurulduklarını söyledi.

"Büyük Peygamber 7" tatbikatının önceki tatbikatlardan farklı olduğunu söyleyen Hacızade, tatbikattı her tür füzenin kullanıldığını, farklı bölgelerden belli hedeflerin vurulduğunu söyledi.

Tatbikatta Şahab 1, Şahab2, Şahab 3, Halic-i Fars, Tondar, Fetih, Zilzal ve Kıyam füzeleri ateşlendiği, ayrıca devrim muhafızları savaş uçakları ve insansız hava araçlarının da belirlenen hedeflerin vurulduğu belirtildi.

 

 

Ekonomi ve Maliye Bakanı Şemseddin Hüseyni, İran'a yabancı sermaye girişi yaptırımlara karşın iki kat arttığını vurguladı.

İran'a yabancı sermaye girişinin onca ağır yaptırıma karşın iki kat arttığını belirten Hüseyni, İran ekonomisinin hacmi bin milyar dolara ulaştığını belirtti.

Hüseyni bu çerçevede İran dünyanın 17. ekonomik gücü olmayı başardığını ifade etti.

İran'ın eşsiz coğrafi konumu ve uzman insan gücünün ekonomik kalkınmasında etkili olduğunu belirten Bakan Hüseyni, İran ekonomisinin kapasitesi bu yıl da geliştiğini vurguladı.

Hüseyni İran'da dört yıl içinde yabancıların yatırımları iki kat artarak 4.3 milyar dolara ulaştığını kaydetti.

 

Japonya’da düzenlenen Uluslar arası Afganistan Toplantısı’na katılmak için Tokyo’da bulunan İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi toplantıda yaptığı konuşmasında Afganistan’da barış ve istikrarın yerleşmesini ön gören İran İslam Cumhuriyeti’nin temel politikasını anlattı.

Salihi, Afganistan’da barış ve istikraraın yerleşmesinin, bölgede başta olmak üzere komşu ülkelerde barış ve istikaraın sağlanmasına sebebiyet vereceğini açıkladı.

Salihi, İran İslam Cumhuriyeti’nin, Afganistan’da barış ve istikraraın sağlanmasının yanısıra altı yapısının inşası için bu ülke halkı ve devletine yardım etmeye hazır olduğunu dile getirdi.

Salihi toplantı çerçevesinde BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon ile bir artaya gelen Bakan Salihi, Afganistan başta olmak üzere Suriye konusunda düşünce teatisinde bulundu.

Salihi Almanya ve Japonya meslektaşları ile de görüşerek çeşitli konularda görüş alışverişinde bulundu.

Öte yandan İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi Japonya’nın NHK televizyonuna mülakat vererek İran İslam Cumhuriyeti’nin nükleer gelişmeleri ve de 5+1 ülkelerle yapılan müzakereler hakkında açıklamada bulundu.

Japonya’nın ev sahipliğinde 06-08 Temmuz tarihinde 70 ülke ve uluslar arası tolumun temsilcilerinin katılmasıyla Tokyo’da Uluslar arası Afganistan Toplantısı düzenle

Geçtiğimiz cuma günü 32’si çocuk 100’den fazla kişinin öldürüldüğü Hula katliamı ile ilgili başlatılan araştırmaya ilişkin ön açıklama bir basın toplantısıyla duyuruldu.

 

İrna haber ajansının bildirdiğine göre Hula katliamı ile ilgili araştırma yapmak üzere kurulan komisyonun başkanı Tuğgeneral Kasım Cemal Süleyman dışişleri bakanlığında düzenlediği basın toplantısında yaptıkları araştırmayla ilgili açıklamalarda bulundu.

Tuğgeneral Süleyman, Hula bölgesinde bulunan güvenlik güçlerine ait beş güvenlik noktasının saldırıya uğradığını belirterek saldırganların bölgeyi devlet kontrolünden çıkarmayı hedeflediğini söyledi.

Cuma namazının ardından köy içinde toplanan silahlı militanların Rastan, Saan, Bercekai, Semalin gibi bölgelerdeki militanların koordinasyonu ve çevre bölgelerden gelen yaklaşık 600 ila 800 milisin desteğiyle eşzamanlı bir saldırı başlattıklarını belirten Kasım Cemal Süleyman, saldırıda, havan topları, makineli tüfek ve tanksavar füzeleri gibi ağır silahlar kullanıldığını söyledi.

Tuğgeneral Süleyman, belde dışından gelen silahlı grupların güvenlik güçlerine yönelik saldırılarla eşzamanlı olarak barışçıl aileleri tasfiye etmeye giriştiğini belirterek güvenlik güçlerinin ne katliam öncesinde ne de sonrasında bölgeye girmediğini, katliamın güvenlik güçlerinin bulunduğu noktalarının uzağında gerçekleştirildiğini ifade etti.

Güvenlik güçleriyle terörist gruplar arasındaki çatışmaların seyrinden dolayı güvenlik güçlerinin konuşlandığı yerlerden ayrılmadığını ve sadece kendilerini savunmak durumunda kaldıklarını belirten Süleyman, yayımlanan görüntülerde de katliamın yakın mesafeden ateş açılarak ve kesici aletler kullanılarak gerçekleştirildiğini söyledi.

Tuğgeneral Süleyman, kurbanların cesetlerinde yanma, ezilme ya da havan saldırısı sonucu yıkılmış binaların enkazı altında kalma gibi izlere rastlanmadığını, ayrıca havan topu şarapnelleri sonucu kurbanların bedenlerinde herhangi bir hasarın meydana gelmediğini belirterek bunun olayın doğrudan yapılmış bir toplu kıyım olduğunu gösterdiğini kaydetti.

Süleyman, katliamın ilk hedefinin Milletvekili Abdülmuti Meşleb'in yakınları olduğuna işaret ederek terör gruplarının başta Meşleb'den intikam almayı hedeflediklerini, daha sonra katliamı genişleterek başka ailelere yöneldiklerini söyledi.

Komisyon Başkanı Süleyman, silahlı militanların uzun süredir bölgeye yoğun şekilde yerleşmesi nedeniyle onların bilgisi dışında bölgeye herhangi bir grubun girmesinin mümkün olmadığını belirterek katliamın bir parçası olarak gösterilen cesetlerin bir kısmının güvenlik güçlerine yönelik saldırı sırasında etkisiz hale getirilen silahlı teröristlere ait olduğunu açıkladı.

Süleyman, silahlı terör grupları tarafında gerçekleştirilen katliamın uluslar arası topluma BM Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan'ın Suriye'ye gelmesiyle eş zamanlı olarak Suriye'de bir iç savaşın başladığı imajını vermeyi amaçladığını söyledi.

Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Cihad Makdisi de hükümetin herkesten önce BM Gözlemciler Heyeti Başkanı General Robert Mood’dan bölgeye gitmesini ve durumu yerinde gözlemlemesini istediğine dikkat çekerek; Suriye'nin gerçeklerden çekinmediğini, aksine gerçeklerin ortaya çıkmasına çaba harcadığını söyledi.

Suriye yönetiminin şiddete son verme konusunda üstüne düşen sorumlulukları yerine getirdiğini belirterek, şiddetin tek taraflı olarak sona ermesinin mümkün olmadığını, şiddetin durması için bölgesel güçlerle muhaliflerin çözümü baltalamaya çalıştığını söyledi.

Pazartesi, 09 Temmuz 2012 12:37

İmam Hüseyin'in (a.s) Arefe Duası

Galib Esedi"nin Bişr ve Beşir adındaki iki oğlu şöyle rivayet etmişlerdir: Arefe günü -Arafet"ta- İmam Hüseyin"in (a.s) huzurundaydık; İmam, ailesi, çocukları ve izleyicilerinden bir grup beraberinde olduğu halde çadırından gayet huşu ve vakarla dışarı çıkıp Arafat dağının sol tarafında durarak yüzünü Kabe"ye çevirdi ve yiyecek isteyen bir sail gibi ellerini yüzünün hizasına kaldırarak şu duayı okumayan başladı:

Arefe Duası Hamd Allah"a mahsustur; öyle bir zattır ki O"nun hükmünü geri çeviren, verdiğini engelleyen olmaz. Hiçbir zanaatçının yaptığı O"nun yaptığı şey gibi değildir. O"dur büyük cömerttir. Her çeşit mahluk yarattı. Hikmetiyle yarattıklarını sağlam kıldı. Hiç bir sır O"na gizli kalmaz. Onun katında emanetler (ameller) asla zayi olmaz. Herkesi yaptığına karşılık mükafatlandıran; kanat edenin işini düzene koyandır; kendisine yakarana merhamet eden, -kullarına- yararlı şeyleri ve kapsamlı Kitab"ı (Kur"an"ı) yayılan nuruyla indirendir. Duaları duyan (kabul eden), kederleri gideren, dereceleri yükselten ve zorbaların kökünü kazıyandır. O"ndan başka ilah yoktur. Hiç bir şey O"na denk olamaz. Eşi ve benzeri yoktur. İşitendir, görendir, latif ve habirdir (hiç bir şey O"na gizli kalmaz ve her şeyin inceliğinden haberdardır, agâhtır).

Allah"ım! Ben sana yöneliyorum; rabbaniyetine şehadet ediyor ve ikrar ediyorum ki Rabb"im sensin, dönüşüm sanadır; ben anılacak bir şey değilken kendi nimetinle beni var ettin. Beni topraktan yarattın; sonra beni sülblere yerleştirdin. Beni -varolmamı engelleyebilecek- her türlü vakıa, asırlar ve yılların değişimi ve olaylarından korudun.

Böylece geçmiş günlerde ve asırlar boyu beni baba sülbünden anne rahmine aktardın. Bana karşı şefkat, lütuf ve ihsanınla beni, senin ahdini bozan ve peygamberlerini yalanlayan küfür ve dalalet önderlerinin saltanat sürdükleri bir zamanda dünyaya getirmedin. Sen beni, senden şefkat ve bana da lütuf olsun diye, hidayette benden öne geçenlerin (Hz. Muhammed"in -s.a.a-) zamanında dünyaya getirdin, hidayetini bana kolaylaştırdın ve bu hidayetle beni yoğurdun.

 

 

Bundan önce de, güzel yaratılışın ve bol nimetlerinle bana şefkat gösterdin. Beni -ikinci merhalede- nütfeden yarattın. Et, kan ve deriden ibaret olan üç zulmet arasına yerleştirdin. Yaratılışımı bana göstermedin ve bu hususta bana hiç bir şey bırakmadın. Sonra beni, önceden gerçekleştirdiğin hidayet için tam ve mükemmel bir yaratılışla dünyaya getirdin. Beşikte küçük bir çocuk iken beni her türlü tehlikeden korudun. Beni, en temiz gıda maddesi olan anne sütüyle rızıklandırdın. Dadıların kalplerini bana şefkatli kıldın. Şefkatli annelerle beni her türlü tehlike ve cinlerin nüfuzundan korudun.

Beni kusur ve noksanlıktan salim kıldın. Şanın yücedir ey Rahim ve Rahman; konuşmaya başladığımda bana bol nimetlerini tamamladın, her geçen yıl beni daha ziyade terbiye ettin; yaratılışım kemale ulaşıp aklım mutedil olunca, hüccetini bana farz kıldın; şöyle ki seni tanımayı kalbime ilham ettin ve beni kendinin acayip hikmetlerine hayran bıraktın. Gökte ve yerde yarattığın varlıklar hakkında beni şuurlandırdın, bilinçlendirdin. Bana, şükrünü ve zikrini yerine getirmeği tembih ettin; sana itaat ve ibadet etmeği üzerime farz kıldın. Bana peygamberlerinin vasıtasıyla gönderdiğin hakikatleri anlama gücü verdin. Rıza ve teslim makamını kabullenmeyi (bu makama ulaşmayı) bana kolaylaştırdın.

Bu hususlarda, bana yardım edip lütufta bulunarak üzerime minnet bıraktın. Sonra beni en üstün topraktan yaratınca, benim için sadece bir çeşit nimete razı olmadın; en yüce lütufla ve sonsuz ihsanınla çeşitli geçim vesileleri, nimet ve yiyeceklerle beni rızıklandırdın. Bana tüm nimetlerini tamamlayıp benden bütün belaları uzaklaştırdığında yine de cehaletim ve sana karşı cüretim, beni sana yaklaştıracak vesileyi bana göstermene ve beni, katına yaklaştıracak şeye muvaffak etmene engel olmadı. Seni çağırdığımda bana icabet ettin, hacet istediğimde hacetimi verdin, sana itaat ettiğimde beni mükafatlandırdın, şükrettiğimde bana nimetini artırdın. Bütün bunların nedeni bana nimetini tamamlayıp lütufta bulunmandır. Sen her türlü kusur ve noksanlıktan münezzehsin, münezzehsin; varlıkları yaratan ve meydana getiren ve tekrar kendine döndüren sensin. Hamda lâyık olan sensin; şanın yücedir; isimlerin mukaddestir; nimetlerin büyüktür. Allah"ım! Hangi nimetini sayabilirim, hangisini hatırlayabilirim?! Veya hangi bağışlarının şükrünü yerine getirebilirim?!

 

 

 

Ey Rabb"im! Senin bana nimetlerin sayanların sayıp bitiremeyeceği ve bilmek isteyenlerin bilemeyeceği kadar çoktur. Allah"ım! Benden giderdiğin ve uzaklaştırdığın zorluk, zarar ve ziyanlar, sahip olduğum nimet ve afiyetten çoktur. İlahi! Ben imanımın hakikatiyle, kalbimde yer eden yakinle, ihlaslı tevhidimle, içimde saklı hakikatlerle, gözümün nurunun mecrasının bağlarıyla, anlımın safhasının hatlarıyla, solunum yolumun delikleriyle, burun kemiğimin yumuşak bölümüyle, kulak perdemin ses algılayan organıyla, dudaklarımın içinde gizli olan şeyle, dilimin ses hareketiyle, üst ve alt çenemin irtibat merkezleriyle, dişlerimin çıktığı yerlerle, yiyecek ve içeceklerimi tatma duyumla, beynimi kapsayan kafatasımla, boyun damarlarımla, göğüs kafesimin kapsadığı organlarla, şah damarımla, kalbimin perdesinin avizesiyle, ciğerimin kenarına bitişen parçalarla, kaburgalarımın kapsadığı şeylerle, kaslarımın bağlandığı yerle, faal uzuvlarımın açılıp kapanışıyla, parmaklarımın ucuyla, etimle, kanımla, saçımla, derimle, asabımla, bağırsağımla, kemiğimle, beynimle, damarlarımla, tüm uzuvlarımla ve bebek oluşumdan itibaren oluşan uzuvlarımla, yeryüzünün benden aldığı şeylerle, uykumla, uyaklığımla, sükunetimle ve yine rüku ve secdelerimin hareketleriyle şehadet ediyorum ki, eğer asırlar boyu yaşasam ve senin nimetlerinden birinin şükrünü yerine getirmeye çalışsam,yerine getiremem; bunu ancak seni lütfünle yerine getirebilirim ki bunun kendisi de yeni, ebedi ve köklü bir şükrü gerektirmektedir.

Evet, ben ve sayanlar senin geçmiş ve gelecek nimetlerini saymaya veya nimetlerinin zamanlarını hesaplamaya çalışsak hiçbir zaman sayamayız. Ben kim senin nimetlerini saymak kim? Oysa sen konuşkan Kitab"ında ve sadık haberinde, Allah"ın nimetlerini saymaya çalışsanız, sayıp bitiremezsiniz buyurmuşsun.

Allah"ım! Peygamberlerin ve elçilerine iblağ edilen ve vahiyle onlara indirdiğin ve bu vasıtayla dini onlara yasadığın Kitab"ın ve haberlerin doğrudur. Ancak ben tüm çabam ve gayretimle kapasitemce inanarak ve yakin ederek diyorum ki: Hamd ve övgü, kendine miras alacak bir evlat edinmeyen, yaratılışta kendisine muhalefet edecek mülkünde ortağı olmayan ve dünyayı yaratışında kendisine yardım edecek bir yardımcısı olmayan Allah"a mahsustur. Münezzehtir, münezzehtir -çocuğu ve ortağı olmaktan-. Eğer o ikisinde -gökte ve yerde- Allah"tan başka bir ilah olsaydı fesat çıkardı ve dağılırlardı.

Tek, bir, ihtiyacı olmayan, doğmayan ve doğrulmayan, eşi ve benzeri olmayan Allah münezzehtir. Allah"a hamdolsun; öyle bir hamd ki yakınlaştırılmış meleklere ve gönderilmiş peygamberlere denktir. Allah"ın salat ve selamı seçtiği kulu, peygamberlerin sonuncusu Muhammed"e ve onun tertemiz, arınmış ve muhlis kılınmış Ehl-i Beyt"ine olsun.

 

Sonra İmam (as) gözlerinden yaşlar aktığı halde daha fazla bir rağbetle şöyle devam etti:

Allah"ım! Seni görüyormuşum gibi beni kendinden korkut ve beni takvayla saadete kavuştur; sana karşı günah işleyerek kalbimi katılaştırma, takdirlerinde bana hayır ve bereket ver ki geciktirdiğin şeyin bana acele verilmesini ve acele verdiğin şeyin de geciktirilmesini istemeyeyim. Allah"ım! Nefsime zenginlik, kalbime yakin, amelime ihlas, gözüme nur, dinimde basiret ve bilinç ver ve azalarımı güçlü kıl, kulağımı ve gözümü (işiten ve gözümün nuru çocuklarımı) benim iki mirasçım kıl ve hakkımda zulmedene karşı bana yardım et ve bunda intikam ve galibiyetimi bana göster ve gözlerimi aydınlat. Allah"ım! Sıkıtımı gider, kusurumu ört, hatalarımı bağışla, şeytanımı benden uzaklaştır,zimmetimi serbestliğe çıkar (üzerimde hiçbir hak kalmasın); ve ey Rabb"im, dünya ve ahirette benim için yüksek bir derece ver.

 

Allah"ım! Beni yaratıp, duyan ve gören yaptığın için sana hamd olsun. Beni yaratmaya ihtiyacın olmadığı halde hakkımda bir rahmet olarak beni yarattığın ve azalarımı birbirine uygun, düzgün kıldığın için sana hamdolsun. Rabb"im; beni icat ettiğin ve yaratılışımı dengeli kıldığın gibi; Rabb"im, beni yarattığın ve yüzümü güzel kıldığın gibi; Rabb"im, bana ihsanda bulunduğun ve afiyet verdiğin gibi; Rabb"im, afetlerden koruduğun ve muvaffak kıldığın gibi; Rabb"im, nimet verdiğin ve hidayet ettiğin gibi; Rabb"im, seçtiğin ve bütün hayırlardan verdiğin gibi; Rabb"im, beni yedirdiği ve içirdiği gibi; Rabb"im, ihtiyaçsız kıldığın ve hoşnut ettiğin gibi; Rabb"im, bana yardım ettiğin ve izzet verdiğin gibi; Rabb"im, bana keramet elbisesi giydirdiğin ve yarattığın şeylerden yeteri kadar bana verdiğin gibi Muhammed ve Ehl-i Beyt"ine rahmet eyle ve bana zamanın sıkıntıları, gece ve gündüzün çekişmeleri karşısında yardım et. Beni dünyanın ıstıraplarından ve ahiretin kederlerinden kurtar ve yeryüzünde zalimlerin yaptıkları -kötülükler-den beni koru.

Allah"ım! Endişelendiğim şeylerden bana güven ver, korktuğum şeylerden beni koru, nefsimi ve dinimi koru, yolculuğumda beni koru, mal ve ailemde benden geriye salih bir evlat bırak. Bana verdiğin rızklara bereket ver. Beni kendi yanımda alçak gönüllü kıl ve halkın gözünde ise yücelt; cinlerin ve insanların kötülüğünden beni selamet kıl; günahımdan dolayı beni rezil etme, içimde gizli olan şeyden dolayı beni cezalandırma, amelimden dolayı beni (azap ve belalara) müptela etme, nimetlerini benden alma ve beni kendinden başkasına bırakma. Rabb"im! Beni kime bırakıyorsun? Akrabalık bağını koparacak olan bir akrabaya mı?

Yoksa bana öfkelenen uzak ve yabancıya mı? Ya da beni zayıf düşürecek olan birine mi? Oysa sen benim Rabb"imsin, işlerimin sahibisin; garipliğimi, kimsesizliğimi ve menzilimin uzaklığını ve işlerimin sahibi kıldığın kimse karşısında zilletimi sana şikayet ediyorum. Allah"ım! Gazabını bana helal kılma; eğer sen bana gazap etmezsen başkalarından endişem olmaz. Münezzehsin sen. Senin bana afiyetin geniştir; o halde senden diliyorum ki ey Rabb"im, yeryüzünün ve göklerin kendisiyle aydınlandığı, karanlıkların aydınlığa kavuştuğu ve öncekilerin ve sonrakilerin kendisiyle ıslah olduğu veçhinin nuru hürmetine beni kendi gazabın üzerine öldürme, öfkeni benim üzerime indirme, bundan (ölmeden) önce benden razı olmamak için istediğin kadar bana zorluk göster. Senden başka hah yoktur.

 

 

 

Mekke"nin, Meş"ar-ul Ham"ın, bereketli ve insanlar için güvenli kıldığın Beyt-ul Atik"in Rabb"isin. Ey sabrıyla çok günahları bağışlayan, ey lütfüyle nimetleri indiren, ey kendi keremiyle çok büyük bağışla bulunan, ey zor günlerimde dayanağım, ey yalnızlığımda arkadaşım, ey sıkıntılarımda imdadıma koşan ve ey veli nimetim benim! Ey Rabb"im ve babalarım İbrahim, İsmail, İshak ve Yakub"un Rabb"i ve ey Cebrail, Mikail ve İsrafil"in Rabb"i ve ey peygamberlerin sonuncusu Muhammed"in ve onun seçkin Ehl-i Beyt"inin Rabb"i ve ey Tevrat, İncil, Zebur"u ve Furkan"ı (Kur"an"ı) indiren, Kâf Ha Ya Ayn Sâd, Tâ Hâ, Ya Sîn ve Kur"an-ı Hekim"in Rabb"i! Yollar tüm genişliğine rağmen bana zorlaşınca ve yer tüm bolluğuyla bana daralınca sığınağım sensin; eğer senin rahmetin olmasaydı kesinlikle ben helak olanlardan olurdum. Beni hatalardan alıkoyan sensin; eğer benim -günahlarımın- üzerini örtmeseydin kesinlikle rezil olanlardan olurdum.

Yardımınla düşmanlarıma karşı beni destekleyen sensin; eğer senin yardımın olmasaydı mağlup düşenlerden olurdum. Ey yücelik ve üstünlüğü kendine has kılan, izzetiyle dostları aziz olan, ey padişahların boynuna zillet halkasını geçiren ve heybetinden padişahların kendisinden korktuğu zat; ey gözlerin ihanetini ve göğüslerde gizli olanı, zaman ve asırların geleceklerini bilen; ey nasıl olduğunu kendisinden başka hiç kimse bilmeyen, ey ne olduğunu kendisinden başkası bilmeyen, ey yeryüzünü su üstünde tutan ve gökyüzüyle havayı kapatan, ey en güzel isimler kendisinin olan, ey hiçbir zaman kesilmeyen ihsan sahibi, ey -Mısır- kervanını Yusuf-u kurtarmak- için Kafr çölünde tutup onu kuyudan çıkaran, ey Yusuf"u kölelikten sonra padişah yapan, ey üzüntüden gözleri ağardıktan sonra üzüntüsünü sabırla gizleyen Yakub"a Yusuf"u döndüren, ey Eyyub"tan zorluk ve sıkıntıyı gideren ve yaşlandıktan sonra -çocuk sahibi olan- İbrahim"in elini, oğlunu kesmekten alıkoyan, ey Zekeriyya"nın duasını kabul ederek ona Yahya"yı veren ve onu yalnız ve kimsesiz bırakmayan, ey Yunus"u balığın karnından dışarı çıkaran, ey denizi İsrailoğulları için yarıp onları kurtaran, Firavun ve ordusunu boğan, ey rüzgarları rahmet -yağmuru- müjdeleyicisi olarak gönderen, ey kendine karşı günah işleyen kullarını cezalandırmada acele etmeyen, ey sürekli senin nimetlerinle nimetlendikleri ve senin rızkını yedikleri halde diğerlerine tapmakta olan sihirbazları, uzun bir zaman inkâr edip sürekli kendisine düşmanlık etmeleri, karşı çıkmaları ve peygamberlerini yalanlamalarından sonra kurtaran; ya Allah, ya Allah; ey kainatı yoktan var eden, ey eşi olmayan yaratıcı,

Ey hiçbir zaman fani olmayacak sürekli, ey hiçbir diri olmadığı zaman diri olan, ey ölüleri dirilten, ey herkesin başına kazandığını getiren, ey kendisine az şükrettiğim halde beni mahrum etmeyen, hatalarım çok olmasına rağmen beni rezil etmeyen, beni günah işlerken gördüğü halde insanlara tanıtarak haysiyetimi dökmeyen, ey bana sayısız bağışlarda bulunan ve nimetlerini telafi edemediğim; ey bana hayır ve ihsanla yönelen, benim ise kendisine günah ve isyanla yöneldiğim, ey nimetine şükretmeyi öğrenmeden beni imana hidayet eden, ey hastayken çağırdığımda bana şifa veren, çıplakken beni giydiren, açken beni doyuran, susuzken beni suya doyuran, zelilken bana izzet veren, cahilken beni bilgilendiren, yalnızken -yalnızlığımı- çokluğa dönüştüren, gayıp ve vatanımdan uzakken beni geri döndüren, fakirken beni zenginleştiren, yardım istediğimde bana yardım eden, zenginken nimetini benden almayan ve bütün bunları senden istemekten sakındığım halde kendiliğinden vermeye başlayan; o halde hamd ve şükür sana mahsustur; ey sıkıntılarımı gideren, duamı kabul eden, kusur ve ayıbımı örten, günahımı bağışlayan, beni isteklerime kavuşturan ve düşmanıma karşı zafere ulaştıran; eğer senin nimetlerini, bağışlarını ve değerli ihsanlarını saymaya kalkışsam, sayıp bitiremem.

 

 

Ey mevlam! Bağışta bulunan sensin, nimet veren sensin, ihsanda bulunan sensin, güzelleştiren sensin, üstün kılan sensin, mükemmelleştiren sensin, rızıklandıran sensin, muvaffak kılan sensin, bağışta bulunan sensin, zengin yapan sensin, sermaye veren sensin, sığınak veren sensin, yeterli olan sensin, hidayet eden sensin, -hatalardan- koruyan sensin, -ayıbımı- örten sensin, bağışlayan sensin, mazeretimi kabul eden sensin, güç veren sensin, izzet veren sensin, yardım eden sensin, destek veren sensin, teyit eden sensin, zafer veren sensin, şifa veren sensin, afiyet veren sensin, ikram eden sensin, üstünsün, yücesin; o halde hamd sürekli sana hastır, sabit ve ebedi şükür sana mahsustur. Ben ise ya Rabb"im! Günahlarımı itiraf ediyorum, günahlarımı bağışla; kötü yapan benim, hata yapan benim, günahına ısrar eden benim, cahillik yapan benim, gaflet eden benim, yanlışlık yapan benim, kendine dayanan benim, -günahında- kasıtlı olan benim, söz veren ve sözünde durmayan benim, ahdini bozan benim, -misakını- ikrar eden benim, nimetlerini itiraf eden ve sonra yine günahlarına dönen benim; o halde günahlarımı bağışla; ey kullarının günahları kendisine zarar vermeyen, kullarının itaatine ihtiyacı olmayan ve kullarından iyi amel yapanı kendi yardım ve rahmetiyle ona muvaffak kılan!

O halde hamd sana mahsustur ey Rabb"im ve mevlam. Ey Rabb"im! Sen bana emrettin, ben ise sana itaatsizlik ettim; sen beni sakındırdın, ben ise senin sakındırdığın şeyi işledim; şimdi ise artık ne mazeret gösterebileceğim bir bahanem var ve ne de yardım alabileceğim bir desteğim. O halde hangi vesileyle sana geleyim ey mevlam?! Kulağımla mı, gözümle mi, dilimle mi, elimle mi, ayağımla mı? Bunların hepsi, kendileriyle sana karşı itaatsizlik ettiğim senin nimetin değil mi?! Ey mevlam! Sen hücceti tamamladın ve yolu ben kendime kapadım -haklısın ve ben sorumluyum-. Ey günahımı babalardan ve analardan örterek onların bana eziyetini önleyen, akrabalarımdan ve kardeşlerimden örterek beni kınamalarını engelleyen, sultanlardan örterek beni cezalandırmalarına mani olan! Ey mevlam! Eğer senin benim hakkımda bildiğin şeyi onlar da bilseydiler bir daha bana bakmaz, beni kendilerinden uzaklaştırır ve ilişkilerini benden keserlerdi. Ey Rabb"im, şimdi ben ey mevlam, senin huzurunda huzu içinde, zelil, çaresiz ve hakirim; ne mazeret getireceğim bir bahanem, ne yardım alabileceğim bir desteğim, ne sebep gösterebileceğim bir delil var; ne de günah işlemediğimi ve çirkin bir iş yapmadığımı söyleyebilirim ve eğer inkar edecek olsam da ey mevlam, bunun bir yararı olmaz bana! Nasıl yapabilirim ki bunu, oysa tüm uzuvlarım aleyhime tanıktırlar ve ben kesinlikle biliyorum ki büyük günahlarımdan dolayı sen beni sorguya çekersin; sen zulmetmeyen adil bir hakimsin; senin adaletin beni helak edersin; ben senin adaletinden sana sığınıyorum. Rabb"im! Bana hücceti tamamladıktan sonra beni cezalandıracak olursan, bu benim günahlarımdan dolayıdır ve eğer beni affedecek olursan, bu da senin sabrın, bağışın ve ihsanından dolayıdır. Senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben zalimlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben bağışlanma dileyenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben seni tek bilenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben korkanlardan oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben -senin azabından- endişe edenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben ümit edenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben yönelenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben lâ ilahe illallah söyleyenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben isteyenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben tesbih edenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni, ben tekbir söyleyenlerden oldum; senden başka ilah yoktur, tenzih ederim seni; sen benim Rabb"im ve geçmiş babalarımın Rabb"isin. Allah"ım! Bu, seni ululayan senamdır, senin tekliğini anmakta benim ihlasımdır, senin saydığım nimetlerine ikrarımdır; her ne kadar ikrar etsem de onların çokluğundan, fazlalığından, açıklığından ve varlıklarının benden önceliğinden dolayı onları saymaya gücüm yetmez; beni yarattığın andan itibaren onların tümü için benden ahd aldın ve hayatımın başından beni fakirlikten zenginliğe ulaştırdın, ben -kendime zulmedenlerden oldum; sıkıntımı giderdin, kolaylık ve rahatlığa sebep oluşturdun, zorlukları defettin, çaresizliğimi giderdin, bedenime sağlık verdin, dinime selamet verdin ve eğer nimetlerini saymam için dünyanın başından sonuna kadar bütün herkes bana yardımcı olsa, ne ben ve ne de onlar nimetlerini sayıp bitirmeye gücümüz yetmez.

 

 

Sen mukaddes ve yücesin; kerim, ulu ve Rahim bir Rabb"sin. Nimetlerin sayılmaz, senaların söylenip bitirilmez, ihsanların telafi edilmez; Muhammed ve Ehl-i Beyt"ine rahmet eyle ve bize nimetlerini tamamla, sana itaatle bizi saadete erdir; Sen münezzehsin, senden başka ilah yoktur. Allah"ım! Sen sıkıntısı olanlara icabet edersin, kötülüğü giderirsin, kederi olanlara yardım edersin, hastaya şifa verirsin, fakiri zenginleştirirsin, kırığı onarırsın, küçüğe merhamet edersin, büyüğe yardım edersin; senden başka destek yoktur, senden üstün bir kudret yoktur, sen yücesin, büyüksün; ey esirleri kurtaran, ey küçük çocuğa rızk veren, ey korkup sığınak dileyenlerin sığınağı, ey ortağı ve veziri olmayan! Muhammed ve Ehl-i Beyt"ine rahmet eyle ve bu ikindi vakti kullarından birine verdiğin nimetlerin en üstününü bana ver. Kullarına verdiğin zahiri nimetlerden ve sürekli yenilediğin batini nimetlerden, bertaraf ettiğin belalardan, giderdiğin sıkıntılardan, duyduğun (kabul ettiğin) dualardan, kabul ettiğin iyiliklerden ve örttüğün günahlardan (bana bu nimetlerden ver); gerçekten sen lütuf sahibisin, her şeyden haberin var ve sen her şeye kadirsin. Allah"ım! Sen kendisinden istenilen en yakın kişisin, en süratli icabet edensin, en cömert affedensin, en fazla bağışta bulunansın, kendisinden istenileni en iyi duyansın; ey dünya ve ahiretin esirgeyen ve bağışlayanı; senin gibi bir istenilen yoktur, senden başka bir hedef ve arzu yoktur. Çağırdığımda bana icabet edersin, senden istediğimde bana verirsin, sana yöneldiğimde bana şefkat gösterirsin, sana yakardığımda bana yetersin.

Allah"ım! Kulun, elçin ve peygamberin Muhammed"e ve onun tertemiz Ehl-i Beyt"inin tümüne rahmet eyle, nimetlerini bize tamamla, bağışlarını bize tatlı kıl, bizi sana şükredenlerden ve senin nimetlerini ananlardan yaz; amin ey alemlerin Rabb"i. Allah"ım! Ey malik olan ve güç yetiren, güç yetiren ve kahreden, kendisine karşı günah işlenen ve -günahı- örten, kendisinden bağışlanma dilenen ve bağışlayan, ey talep eden yönelenlerin hedefi, ümit edenlerin ümidinin zirvesi, ey ilmi her şeyi kuşatan ve rafeti, şefkati ve sabrı özür dileyenleri kapsayan. Allah"ım! Peygamberin, elçin, yaratıklarının arasından seçtiğin, vahyine emin kıldığın, müjdeleyici ve korkutucu, parlak -hidayet- lambası olan ve kendisiyle Müslümanlara minnet bıraktığın ve alemlere rahmet kıldığın Muhammed"le şereflendirdiğin ve yücelttiğin bu ikindi vakti sana yöneliyoruz.

Allah"ım! Muhammed ve Ehl-i Beyt"ine rahmet eyle; nitekim Muhammed senin rahmetine lâyıktır; ey yüce. Ona ve seçkin, tertemiz Ehl-i Beyt"ine rahmet eyle ve bizi af hediyenle ört. Feryat ve figanlar çeşitli dillerle sana yükselmektedir. O halde Allah"ım, bu ikindi vakti kulların arasında taksim ettiğin bütün hayırlardan, hidayet ettiğin nurdan, yaydığın rahmetten, giydirdiğin afiyet elbisesinden ve yaydığın rızktan bize de pay ver; ey merhametlilerin en merhametlisi. Allah"ım! Bu anda bizi kurtuluşa ermiş, saadete kavuşmuş, iyiliğe ulaşmış ve faydalanmış kıl; bizi ümitsizliğe kapılanlardan kılma, bizi rahmetinden mahrum etme, bizi arzuladığımız lütfünden nasipsiz etme, bizi rahmetinden mahrum etme, ihsanından ümit ettiğimiz lütfünü bizden engelleme, bizi meyus geri çevirme, kapından kovulmuşlardan etme; ey cömertlerin en cömerdi ve ye kerimlerin en kerimi!

Yakinle sana yüz tuttuk, Beyt-i Haram"ına davetine lebbeyk dedik ve onun ziyaretini kastettik; o halde onun amellerinde bize yardımcı ol, haccımızı kemale erdir, bizi affet ve bize afiyet ver; elimizi sana uzattık ve zilletle günahlarımızı itiraf etmekteyiz. Allah"ım! Bu ikindi vakti senden istediğimiz şeyi bize ver ve senden yapmanı niyaz ettiğimiz şeyi yap; bize senden başka yetecek yoktur, senden başka Rabb"imiz yoktur; hükmün hakkımızda geçerlidir, ilmin bizi kuşatmıştır, hakkımızda hükmün adalettir; bizim için hayrı takdir et ve bizi hayır ehlinden kıl. Allah"ım! Cömertliğinle bize büyük mükafat, iyi birikim ve sürekli huzur ver; bizim tüm günahlarımızı bağışla, bizi helak olanlarla helak etme, rahmetini ve rafetini bizden çevirme; ey merhametlilerin en merhametlisi. Allah"ım! Bu anda bizi, senden hacet istemeleri peşinden hacetlerini verdiklerinden, sana şükretmeleri peşinden kendilerine nimetlerini artırdıklarından, sana tevbe ettiklerinde tevbelerini kabul ettiklerinden, bütün günahlarından uzaklaştıklarında bağışladıklarından eyle; ey celal ve ikram sahibi. Allah"ım! Bize başarı ve güç ver; ey kendisinden istenilenlerin en hayırlısı, yakarışımızı kabul et, ey merhametlilerin en merhametlisi.

Ey kirpiklerin kapanışı, gözlerin kırpışı, içlerde gizli olan ve kalplerde saklı olanlar kendisine gizli olmayan; evet, senin ilmin bütün bunları saymış ve hilmin kapsamıştır; sen zalimlerin söylediklerinden münezzeh ve çok yücesin. Yedi kat gökler, yerler ve bunların arasındakiler seni tesbih etmekteler; seni tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. O halde hamd, yücelik ve üstünlük senindir, ey celal ve ikram sahibi, ey lütuf ve ihsanların ve büyük bağışların sahibi! Sen cömert ve kerimsin, yumuşak ve rahimsin. Allah"ım! Helal rızkını bana artır, vücuduma ve dinime afiyet ver, korkuma emniyet ver ve beni cehennem ateşinden kurtar. Allah"ım! Beni hilene müptela etme (tedbirinle beni cezalandırma), ansızın gelen azaba duçar etme, beni rezil etme; cinlerin ve insanların kötülüğünü benden uzaklaştır.

 

Sonra İmam, mübarek başını gök yüzüne doğru kaldırdı ve gözlerinden yaşlar aktığı bir halde yüksek sesle şöyle devam etti:

Ey duyanların en iyi duyanı, ey görenlerin en iyi göreni, ey en süratli hesaba çeken ve ey merhametlilerin en merhametlisi! Muhammed"e ve değerli ve kutlu Ehl-i Beyt"ine rahmet eyle. Allah"ım! Senden, bana verdiğinde, benden alıkoyduğun şeylerin artık bana zarar dokundurmayacağı ve benden alıkoyduğunda artık verdiğin şeylerin bana yararı olmayacağı hacetimi istiyorum. Beni cehennemden kurtar; senden başka ilah yoktur; teksin, ortağın yoktur; mülk senindir, hamd sana mahsustur ve senin her şeye gücün yeter; ey Rabb"i, ey Rabb"i, ey Rabb"i!

 

 

اَللّـهُمَّ اِنّي اَفْتَتِحُ الثَّناءَ بِحَمْدِكَ، وَ اَنْتَ مُسَدِّدٌ لِلصَّوابِ بِمَّنِكَ، وَ اَيْقَنْتُ اَنَّكَ اَنْتَ اَرْحَمُ الرّاحِمينَ في مَوْضِعِ الْعَفْوِ وَ الرَّحْمَةِ، وَ اَشَدُّ الْمُعاقِبينَ في مَوْضِعِ النَّكالِ وَ النَّقِمَةِ، وَ اَعْظَمُ الْمُتَجَبِّرِينَ في مَوْضِعِ الْكِبْرياءِ وَ الْعَظَمَةِ . اَللّـهُمَّ اَذِنْتَ لي في دُعائِكَ وَ مَسْأَلَتِكَ فَاسْمَعْ يا سَميعُ مِدْحَتي، وَ اَجِبْ يا رَحيمُ دَعْوَتي، وَ اَقِلْ يا غَفُورُ عَثْرَتي، فَكَمْ يا اِلهي مِنْ كُرْبَة قَدْ فَرَّجْتَها وَ هُمُوم قَدْ كَشَفْتَها، وَ عَثْرَة قَدْ اَقَلْتَها، وَ رَحْمَة قَدْ نَشَرْتَها، وَ حَلْقَةِ بَلاء قَدْ فَكَكْتَها، اَلْحَمْدُ للهِ الَّذي لَمْ يَتَّخِذْ صاحِبَةً وَ لا وَلَداً، وَ لَمْ يَكُنْ لَهُ شَريكٌ في الْمُلْكِ، وَ لَمْ يَكُنْ لَهُ وَلِىٌّ مِنَ الذُّلِّ وَ كَبِّرْهُ تَكْبيراً، اَلْحَمْدُ للهِ بِجَميعِ مَحامِدِهِ كُلِّهَا، عَلى جَميعِ نِعَمِهِ كُلِّها اَلْحَمْدُ للهِ الَّذي لا مُضادَّ لَهُ في مُلْكِهِ، وَ لا مُنازِعَ لَهُ في اَمْرِهِ ، اَلْحَمْدُ للهِ الَّذي لا شَريكَ لَهُ في خَلْقِهِ، وَ لا شَبيهَ لَهُ في عَظَمَتِهِ، اَلْحَمْدُ للهِ الْفاشي في الْخَلْقِ اَمْرُهُ وَ حَمْدُهُ، الظّاهِرِ بِالْكَرَمِ مَجْدُهُ، الْباسِطِ بِالْجُودِ يَدَهُ، الَّذي لا تَنْقُصُ خَزائِنُهُ، وَ لا تَزيدُهُ كَثْرَةُ الْعَطاءِ إلاّ جُوداً وَ كَرَماً، اِنَّهُ هُوَ الْعَزيزُ الْوَهّابُ، اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْاَلُكَ قَليلاً مِنْ كَثير، مَعَ حاجَة بي اِلَيْهِ عَظيمَة وَ غِناكَ عَنْهُ قَديمٌ، وَ هُوَ عِنْدي كَثيرٌ، وَ هُوَ عَلَيْكَ سَهْلٌ يَسيرٌ، اَللّـهُمَّ اِنَّ عَفْوَكَ عَنْ ذَنْبي، وَ تَجاوُزَكَ عَنْ خَطيـئَتي، وَ صَفْحَكَ عَنْ ظُلْمي وَ سِتْرَكَ عَنْ قَبيحِ عَمَلي، وَ حِلْمَكَ عَنْ كَثيرِ جُرْمي، عِنْدَ ما كانَ مِنْ خَطئي وَ عَمْدي، اَطْمَعَني في اَنْ اَسْأَلَكَ ما لا اَسْتَوْجِبُهُ مِنْكَ، الَّذي رَزَقْتَني مِنْ رَحْمَتِكَ، وَ اَرَيْتَني مَنْ قُدْرَتِكَ، وَ عَرَّفْتَني مِنْ اِجابَتِكَ، فَصِرْتُ اَدْعُوكَ آمِناً، وَ اَسْاَلُكَ مُسْتَأنِساً، لا خائِفاً وَ لا وَجِلاً، مُدِلاًّ عَلَيْكَ فيـما قَصَدْتُ فيهِ اِلَيْكَ، فَاِنْ اَبْطأَعنّي عَتَبْتُ بِجَهْلي عَلَيْكَ، وَ لَعَلَّ الَّذي اَبْطأَعَنّي هُوَ خَيْرٌ لي لِعِلْمِكَ بِعاقِبَةِ الاُْمُورِ،  فَلَمْ اَرَ مَوْلاً كَريماً اَصْبَرَ عَلى عَبْد لَئيم مِنْكَ عَلَيَّ يا رَبِّ، اِنَّكَ تَدْعُوني فَاُوَلّي عَنْكَ، وَ تَتَحَبَّبُ اِلَيَّ فَاَتَبَغَّضُ اِلَيْكَ، وَ تَتَوَدَّدُ اِلَىَّ فَلا اَقْبَلُ مِنْكَ، كَاَنَّ لِيَ التَّطَوُّلَ عَلَيْكَ، فَلَمْ يَمْنَعْكَ ذلِكَ مِنَ الرَّحْمَةِ لي، وَ الاِْحْسانِ اِلَىَّ، وَ التَّفَضُّلِ عَلَيَّ بِجُودِكَ وَكَرَمِكَ، فَارْحَمْ عَبْدَكَ الْجاهِلَ وَ جُدْ عَلَيْهِ بِفَضْلِ اِحْسانِكَ اِنَّكَ جَوادٌ كَريمٌ، اَلْحَمْدُ للهِ مالِكِ الْمُلْكِ، مُجْرِي الْفُلْكِ، مُسَخِّرِ الرِّياحِ، فالِقِ الاِْصْباحِ، دَيّانِ الدّينِ، رَبِّ الْعَالَمينَ، اَلْحَمْدُ للهِ عَلى حِلْمِهِ بَعْدَ عِلمِهِ، وَ الْحَمْدُ للهِ عَلى عَفْوِهِ بَعْدَ قُدْرَتِهِ، وَ الْحَمْدُ للهِ عَلى طُولِ اَناتِهِ في غَضَبِهِ، وَ هُوَ قادِرٌ عَلى ما يُريدُ، اَلْحَمْدُ للهِ خالِقِ الْخَلْقِ، باسِطِ الرِّزْقِ، فاِلقِ اَلاِْصْباحِ ذِي الْجَلالِ وَ الاِْكْرامِ وَ الْفَضْلِ وَ الاِْنْعامِ، الَّذي بَعُدَ فَلا يُرى، وَ قَرُبَ فَشَهِدَ النَّجْوى تَبارَكَ وَ تَعالى، اَلْحَمْدُ للهِ الَّذي لَيْسَ لَهُ مُنازِعٌ يُعادِلُهُ، وَ لا شَبيهٌ يُشاكِلُهُ، وَ لا ظَهيرٌ يُعاضِدُهُ قَهَرَ بِعِزَّتِهِ الاَْعِزّاءَ، وَ تَواضَعَ لِعَظَمَتِهِ الْعُظَماءُ، فَبَلَغَ بِقُدْرَتِهِ ما يَشاءُ، اَلْحَمْدُ للهِ الَّذي يُجيبُني حينَ اُناديهِ، وَ يَسْتُرُ عَلَيَّ كُلَّ عَورَة وَ اَنَا اَعْصيهِ، وَ يُعَظِّمُ الْنِّعْمَةَ عَلَىَّ فَلا اُجازيهِ، فَكَمْ مِنْ مَوْهِبَة هَنيئَة قَدْ اَعْطاني، وَ عَظيمَة مَخُوفَة قَدْ كَفاني، وَ بَهْجَة مُونِقَة قَدْ اَراني، فَاُثْني عَلَيْهِ حامِداً، وَ اَذْكُرُهُ مُسَبِّحاً، اَلْحَمْدُ للهِ الَّذي لا يُهْتَكُ حِجابُهُ، وَ لا يُغْلَقُ بابُهُ، وَ لا يُرَدُّ سائِلُهُ، وَ لا يُخَيَّبُ آمِلُهُ، اَلْحَمْدُ للهِ الَّذي يُؤْمِنُ الْخائِفينَ، وَ يُنَجِّى الصّالِحينَ، وَ يَرْفَعُ الْمُسْتَضْعَفينَ، وَ يَضَعُ الْمُسْتَكْبِرينَ،يُهْلِكُ مُلُوكاً وَ يَسْتَخْلِفُ آخَرينِ، وَ الْحَمْدُ للهِ قاِصمِ الجَّبارينَ، مُبيرِ الظّالِمينَ، مُدْرِكِ الْهارِبينَ، نَكالِ الظّالِمينَ صَريخِ الْمُسْتَصْرِخينَ، مَوْضِعِ حاجاتِ الطّالِبينَ، مُعْتَمَدِ الْمُؤْمِنينَ، اَلْحَمْدُ للهِ الَّذي مِنْ خَشْيَتِهِ تَرْعَدُ السَّماءُ وَ سُكّانُها، وَ تَرْجُفُ الاَْرْضُ وَ عُمّارُها، وَ تَمُوجُ الْبِحارُ وَ مَنْ يَسْبَحُ في غَمَراتِها، اَلْحَمْدُ للهِ الَّذي هَدانا لِهذا وَ ما كُنّا لِنَهْتَدِيَ لَوْلا اَنْ هَدانَا اللّهُ، اَلْحَمْدُ للهِ الَّذي يَخْلُقُ، وَ لَمْ يُخْلَقْ وَ يَرْزُقُ، وَ لا يُرْزَقُ وَ يُطْعِمُ، وَ لا يُطْعَمُ وَ يُميتُ الاَْحياءَ وَ يُحْيِي الْمَوْتى وَ هُوَ حَيٌّ لا يَمُوتُ، بِيَدِهِ الْخَيْرُ وَ هُوَ عَلى كُلِّ شَيْء قَديرٌ، اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد عَبْدِكَ وَ رَسُولِكَ، وَ اَمينِكَ، وَ صَفِيِّكَ، وَ حَبيبِكَ، وَ خِيَرَتِكَ مَنْ خَلْقِكَ، وَ حافِظِ سِرِّكَ، وَ مُبَلِّغِ رِسالاتِكَ، اَفْضَلَ وَ اَحْسَنَ، وَ اَجْمَلَ وَ اَكْمَلَ، وَ اَزْكى وَ اَنْمى، وَ اَطْيَبَ وَ اَطْهَرَ، وَ اَسْنى وَ اَكْثَرَ ما صَلَّيْتَ وَ بارَكْتَ وَ تَرَحَّمْتَ، وَ تَحَنَّنْتَ وَ سَلَّمْتَ عَلى اَحَد مِن عِبادِكَ وَ اَنْبِيائِكَ وَ رُسُلِكَ، وَ صِفْوَتِكَ وَ اَهْلِ الْكَرامَةِ عَلَيْكَ مِن خَلْقِكَ، اَللّـهُمَّ وَ صَلِّ عَلى عَليٍّ اَميرِ الْمُؤْمِنينَ، وَ وَصِيِّ رَسُولِ رَبِّ الْعالَمينَ، عَبْدِكَ وَ وَليِّكَ، وَ اَخي رَسُولِكَ، وَ حُجَّتِكَ عَلى خَلْقِكَ، وَ آيَتِكَ الْكُبْرى، وَ النَّبأِ الْعَظيمِ، وَ صَلِّ عَلَى الصِّدّيقَةِ الطّاهِرَةِ فاطِمَةَ سَيِّدَةِ نِساءِ الْعالَمينَ، وَ صَلِّ عَلى سِبْطَيِ الرَّحْمَةِ وَ اِمامَيِ الْهُدى، الْحَسَنِ وَالْحُسَيْنِ سَيِّدَيْ شَبابِ اَهْلِ الْجَّنَةِ، وَ صَلِّ عَلى اَئِمَّةِ الْمُسْلِمينَ، عَلِيِّ بْنِ الْحُسَيْنِ، وَ مُحَمَّدِ ابْنِ عَلِيٍّ، وَ جَعْفَرِ بْنِ مُحَمَّد، وَ مُوسَى بْنِ جَعْفَر، وَ عَلِيِّ بْنِ مُوسى، وَ مُحَمَّدِ بْنِ عَلِيٍّ، وَ عَلِيِّ بْنِ مُحَمَّد، وَ الْحَسَنِ بْنِ عَلِىٍّ، وَ الْخَلَفِ الْهادي الْمَهْدِيِّ، حُجَجِكَ عَلى عِبادِكَ، وَ اُمَنائِكَ في بِلادِكَ صَلَاةً كَثيرَةً دائِمَةً . اَللّـهُمَّ وَ صَلِّ عَلى وَلِىِّ اَمْرِكَ الْقائِمِ الْمُؤَمَّلِ، وَ الْعَدْلِ الْمُنْتَظَرِ، وَ حُفَّهُ بِمَلائِكَتِكَ الْمُقَرَّبينَ، وَ اَيِّدْهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ يا رَبَّ الْعالَمينَ، اَللّـهُمَّ اجْعَلْهُ الدّاعِيَ اِلى كِتابِكَ، وَ الْقائِمَ بِدينِكَ، اِسْتَخْلِفْهُ في الاَْرْضِ كَما اسْتَخْلَفْتَ الَّذينَ مِنْ قَبْلِهِ، مَكِّنْ لَهُ دينَهُ الَّذي ارْتَضَيْتَهُ لَهُ، اَبْدِلْهُ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِ اَمْناً يَعْبُدُكَ لا يُشْرِكُ بِكَ شَيْئاً، اَللّـهُمَّ اَعِزَّهُ وَ اَعْزِزْ بِهِ، وَ انْصُرْهُ وَ انْتَصِرْ بِهِ، وَ انْصُرْهُ نَصْراً عَزيزاً، وَ اْفتَحْ لَهُ فَتْحاً يَسيراً، وَ اجْعَلْ لَهُ مِنْ لَدُنْكَ سُلْطاناً نَصيراً، اَللّـهُمَّ اَظْهِرْ بِهِ دينَكَ، وَ سُنَّةَ نَبِيِّكَ، حَتّى لا يَسْتَخْفِيَ بِشَىْء مِنَ الْحَقِّ، مَخافَةَ اَحَد مِنَ الْخَلْقِ  . اَللّـهُمَّ اِنّا نَرْغَبُ اِلَيْكَ في دَوْلَة كَريمَة تُعِزُّ بِهَا الاِْسْلامَ وَ اَهْلَهُ، وَ تُذِلُّ بِهَا النِّفاقَ وَ اَهْلَهُ، وَ تَجْعَلُنا فيها مِنَ الدُّعاةِ اِلى طاعَتِكَ، وَ الْقادَةِ اِلى سَبيلِكَ، وَ تَرْزُقُنا بِها كَرامَةَ الدُّنْيا وَ الاْخِرَةِ، اَللّـهُمَّ ما عَرَّفْتَنا مِن الْحَقِّ فَحَمِّلْناهُ، وَ ما قَصُرْنا عَنْهُ فَبَلِّغْناهُ، اَللّـهُمَّ الْمُمْ بِهِ شَعَثَنا، وَ اشْعَبْ بِهِ صَدْعَنا، وَ ارْتُقْ بِهِ فَتْقَنا، وَ كَثِّرْبِهِ قِلَّتَنا، وَ اَعْزِزْ بِهِ ذِلَّتَنا، وَ اَغْنِ بِهِ عائِلَنا، وَ اَقْضِ بِهِ عَنْ مَغْرَمِنا، وَ اجْبُرْبِهِ فَقْرَنا، وَ سُدَّ بِهِ خَلَّتَنا، وَ يَسِّرْ بِهِ عُسْرَنا، وَ بَيِّضْ بِهِ وُجُوهَنا، وَ فُكَّ بِهِ اَسْرَنا، وَ اَنْجِحْ بِهِ طَلِبَتَنا، وَ اَنْجِزْ بِهِ مَواعيدَنا، وَ اسْتَجِبْ بِهِ دَعْوَتَنا، وَ اَعْطِنا بِهِ سُؤْلَنا، وَ بَلِّغْنا بِهِ مِنَ الدُّنْيا وَالاْخِرَةِ آمالَنا، وَاَعْطِنا بِهِ فَوْقَ رَغْبَتِنا، يا خَيْرَ الْمَسْؤولينَ وَاَوْسَعَ الْمُعْطينَ، اِشْفِ بِهِ صُدُورَنا، وَ اَذْهِبْ بِهِ غَيْظَ قُلُوبِنا، وَ اهْدِنا بِهِ لِمَا اخْتُلِفَ فيهِ مِنَ الْحَقِّ بِاِذْنِكَ، اِنَّكَ تَهْدي مَنْ تَشاءُ اِلى صِراط مُسْتَقيم، وَ انْصُرْنا بِهِ عَلى عَدُوِّكَ وَ عَدُوِّنا اِلـهَ الْحَقِّ آمينَ، اَللّـهُمَّ اِنّا نَشْكُو اِلَيْكَ فَقْدَ نَبِيِّنا صَلَواتُكَ عَلَيْهِ وَ آلِهِ، وَ غَيْبَةَ وَلِيِّنا، وَ كَثْرَةَ عَدُوِّنا، وَ قِلَّةَ عَدَدِنا، وَشِدّةَ الْفِتَنِ بِنا، وَ تَظاهُرَ الزَّمانِ عَلَيْنا، فَصَلِّ عَلى مُحَمَّد وَآلِهِ، وَ اَعِنّا عَلى ذلِكَ بِفَتْح مِنْكَ تُعَجِّلُهُ، وَ بِضُرٍّ تَكْشِفُهُ، وَ نَصْر تُعِزُّهُ وَ سُلْطانِ حَقٍّ تُظْهِرُهُ، وَ رَحْمَة مِنْكَ تَجَلِّلُناها وَ عافِيَة مِنْكَ تُلْبِسُناها، بِرَحْمَتِكَ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ

 

Ramazan Ayının Gecelerinde Okunan Dua:

Allah’ım! Hamt ederek, seni sena etmeye başlıyorum. Kendi lütfünle doğru olanı yapmaya muvaffak kılan sensin: Af ve rahmette rahmet edenlerin en merhametlisi, ceza ve intikamda cezalandıranların en şiddetlisi, ululukta güçlülerin en büyüğü olduğuna yakin ettim.

Allah’ım! Sana dua etme ve senden bir şey dileme hususunda bana izin verdin; öyleyse ey her sesi işiten, övgülerimi işit; ey Rahim, çağrıma icabet et; ey affeden, sürçmemi affet.

Ey Rabbim! Nice gamları benden giderdin, nice zorlukları yok ettin, nice günahları affettin, nice rahmetlerini hakkımda yaydın ve nice bela halkasını kırdın.

Hamd, eş ve oğul edinmeyen, saltanatta ortağı olmayan ve kimseyi acizliğinden dost edinmemiş olan yüce Allah içindir. Bütün nimetleri için tüm övgülerle Allah’a hamt olsun; Hamt saltanatında zıddı, işlerinde kendisine karşı koyan Allah'a olsun.

Hamt yaratıklarında ortağı, azametinde bir benzeri olmayan Allah’a olsun. Hamt, emri mahlûkat arasında apaçık, övgüsü aşikâr, keremiyle izzeti belli, eli bağışa açık, rahmet hazineleri eksilmez, çok bağışı (ondan bir şey eksiltmeyip) sadece cömertlik ve keremini artıran Allah’a olsun. O çok yüce ve çok bağışlayandır.

Allah’ım! İhtiyacım fazla olmasına rağmen çok kerem ve merhametinden azını istiyorum; oysaki benim bu az merhamete ihtiyacım çoktur ve sen ezelden beri ondan müstağnisin. Merhametinle ihtiyacım karşılaman benim yanımda büyüktür; oysa o sana çok kolaydır.

Allah’ım! Günahımı affetmen, hatamdan geçmen, yaptığım zulmü bağışlaman, kötü amelimi örtmen, bilerek veya bilmeyerek işlediğim çok suçlara karşı sabırlı davranman, senden layık olmadığım şeyleri istemeğe beni özendirmektedir. Sen rahmetinden dolayı beni rızıklandırdın, kudretini bana gösterdin, çağrıma icabet ettiğini bana bildirdin; bundan dolayı güvenle seni çağırıyorum, korkmadan ve çekinmeden samimiyet ve ünsiyetle senden istekte bulunuyorum, her zaman dileğimi sana açıyorum.

İstediğim şeyleri geciktirdiğin takdirde, cahillikle darılıyorum. Oysa işlerin sonunu bildiğinden dolayı onları geciktirmen, benim için şayet daha hayırlıdır. Bu hakir kul için, senden daha sabırlı ve kerim bir mevla olmaz.

Ey Rabbim! Sen beni çağırıyorsun, ama ben senden yüz çeviriyorum, sen bana muhabbet ediyorsun, ama ben sana buğz ve inat ediyorum, sen kendini bana sevdirmek istiyorsun ben ise kabul etmiyorum; sanki benim sana bir üstünlüğüm vardır; bu nankörlüğüm, lütuf ve kereminden kaynaklanan rahmet ve ihsanını benden alıkoymuyor (öyleyse) cahil kuluna merhamet et, lütuf ve ihsanınla bana bağışta bulun; şüphesiz sen çok bağışlayan ve kerimsin.

Övgü, evrenin sahibi, gemiyi yürüten, rüzgârları estiren, sabah aydınlığını karanlıktan yarıp çıkaran, kıyamet gününün hâkimi ve âlemlerin Rabbi Allah içindir.

Bilmesine rağmen yumuşaklığı; kudretiyle birlikte affı; gazabıyla birlikte büyük sabrı olan Allah’a hamt olsun, oysa O, istediği her şeye kadirdir.

Hamt (Övgü), yaratan, rızkı veren, sabahı karanlıktan yarıp çıkaran, celal ve ikram, fazl ve nimet sahibi olan Allah’adır; O, öylesine uzaktır ki, kimse onu görmez öylesine de yakındır ki, fısıltılara şahit olur; O, pek yüce ve uludur.

Hamt Allah içindir; O’na denk olan, karşı koyan, O’na benzeyen ve O’na yardım eden birisi yoktur, izzetiyle izzetlileri mağlup etmiştir, azametliler onun azameti karşısında boyun eğmiştir. O kudretiyle istediğini elde eder.

Hamt çağırdığımda icabet eden; isyan ettiğimde ayıplarımı örten, (verdiği nimetlere karşılık) şükredemediğim halde bana büyük nimetler bağışlayan Allah içindir. Bana nice değerli nimetler bağışlamıştır, nice korkunç belalardan beni korumuştur, nice sevindirici olaylarla beni karşılaştırmıştır. Ona hamt ediyor ve tesbih ederek Onu anıyorum.

Övgü Allah içindir; Onun örttüğü perde yırtılmaz, (lütuf) kapısı kapanmaz, Ondan bir şey dileyen reddedilmez, Onu ümit eden ümitsiz bırakılmaz.

Övgü, korkanlara güven bağışlayan, salihleri kurtaran, mustazafları yücelten, müstekbirleri zelil kılan, padişahları helak eden ve diğerlerini onların yerine geçiren Allah içindir.

Övgü, zorbaların (belini) kıran, zalimleri yok eden, kaçanları yakalayan, zalimleri cezalandıran, imdat dileyenlerin imdadına yetişen, muhtaçların sığınağı ve müminlerin güvencesi Allah içindir.

Övgü Allah içindir; Onun korkusundan gök ve sakinleri titrer, yer ve ehli korkar, deniz ve derinliklerinde yüzmekte olanlar çalkalanır.

Övgü Allah içindir; O yaratır yaratılmamıştır; rızık verir rızıklanmamıştır; yedirir yedirilmemiştir; dirileri öldürür, ölüleri diriltir; kendisi her zaman diridir; iyilik Onun elindedir; O her şeye kadirdir.

Allah’ım!; kulun, resulün, eminin, yaratıklar arasından seçtiğin, dost ve habibin olan, sırrını koruyan ve risaletini ulaştıran Muhammed’e salat ve selam ilet (öyle bir salat ve selam ki kullarına, Peygamberlerine elçilerine, dergahına yakın olanlara, yaratıklarından sana keramet ehli olanlara gönderdiğin salat ve selamlardan daha üstün, daha güzel, daha iyi, daha kamil, daha temiz, daha artan, daha parlak ve daha çok olsun).

Allah’ım!, müminlerin emiri, alemlerin Rabbinin elçisinin varisi, kulun, velin ve Resulünün kardeşi; yaratıklarına hüccetin, büyük nişanen ve (yaratılış aleminin) büyük haberi olan Ali’ye salat (özel rahmet) ilet. Dünya kadınlarının efendisi, sıddıka ve tahire olan Fatıma’ya salât ilet. Rahmet Peygamberi’nin iki torunu, iki hidayet İmamı ve cennet gençlerinin efendileri olan Hasan ve Hüseyin’e salât ilet.

Müslümanların İmamları; senin kullarına olan hüccetlerin, beldelerindeki eminlerin. Ali b. Hüseyin, Muhammed b. Ali, Cafer b. Muhammed, Musa b. Cafer, Ali b. Musa, Muhammed b. Ali, Ali b. Muhammed, Hasan b. Ali ve onun halefi olan hidayet bulmuş hidayetçi İmama (Mehdi’ye) çok ve sürekli salât eyle.

Allah’ım!, Arzu edilen Kaim ve beklenilen adalet veliyi-i emrine salat gönder; onu dergahına yakın olan meleklerle kuşat, Ruh-ul Kudüsle te’yit et; ey alemlerin Rabbi olan Allah!

Allah’ım! Onu yeryüzünde kitabına davetçi ve dinini ayakta tutan halifen kıl; ondan öncekiler halife kıldığın gibi. Onun için razı olduğun dinini (korumayı) ona mümkün kıl, korkusunu güvene dönüştür; ta ki sana ibadet etsin, bir şeyi sana şirk koşmasın.

Allah’ım!, Onu aziz kıl; onunla bizi izzetlendir; ona yardım et ve onun vesilesiyle bize yardımda bulun; ona izzetli bir zafer bağışla ve kolay bir genişlik ona aç; kendi katından ona güç ve kudret ver.

Allah’ım!, Onun vesilesiyle dinini ve Peygamberinin sünnetini aşikar et; öyle ki hak ve hakikatten hiçbir şey, yaratıkların korkusundan insanlara gizli kalmasın.

Allah’ım!, Biz senden İslam ve ehline izzet bağışlayacağın; nifak ve ehlini zelil edeceğin onurlu bir devletin tahakkuk bulmasını istiyoruz bir devlet ki, bizi o devlette, itaatine davet edenlerden ve hidayet yolunun öncülerinden kılasın, onun vesilesiyle dünya ve ahiret kerametini bize ihsan edesin. Allah’ım! Haktan bize tanıttığın şeyi taşımaya muvaffak et; eksiğimiz olan (tanımadığımız) şeye de bize ulaştır (bizi ondan haberdar kıl).

Allah’ım!, onun vesilesiyle dağınıklığımızı topla, ayrılığımızı birleştir, açığımızı kapat, azlığımızı çoğalt, zilletimizi izzete dönüştür, ailemizi müstağni kıl, borcumuzu eda et, fakirlik ve ihtiyacımızı gider, zorluğumuzu kolaylaştır, yüzlerimizi ak et, esirlerimizi esaret zincirinden kurtar, isteklerimizi karşıla, (zuhuru için) bize verdiğin sözü yerine getir, dualarımızı kabul eyle, istediğimiz şeyleri ver, bizi dünya ve ahiret arzularımıza ulaştır ve isteğimizden daha fazla bize bağışta bulun.

Ey kapısına gelinen ve bağışta bulunanların en hayırlısı! Onun vesilesiyle göğüslerimize şifa ver, kalplerimizin öfkesini gider, bütün ihtilaflara rağmen, bizi hakka hidayet et; şüphesiz sen istediğini doğru yola hidayet edersin, yine onun vesilesiyle düşmanına ve düşmanımıza karşı bize yardımda bulun; ey hak olan Allah! İlahi âmin.

Allah’ım! Peygamberimizin -Senin salât’ın ona ve Ehl-i Beytine olsun- yanımızda olmamasından, İmamımızın gaybetinden, düşmanımızın çok ve sayımızın azlığından, şiddetli fitnelerden ve zamanın şartlarının bizi güçsüz düşürmesinden sana şikâyet ediyoruz. Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salât gönder; katından olan acil bir zafer, zorlukları gidermen, güçlü bir yardım, aşikâr kıldığın hak bir saltanat, bizleri kapsayan geniş bir rahmet ve bizleri örten bir afiyetle bize yardımda bulun; kendi rahmetin hürmetine ey rahmet edenlerin en merhametlisi!”

Pazartesi, 09 Temmuz 2012 11:44

Cemaat İran’a neden düşman?

Aydınlık’ta okudunuz. İran’ın Ankara Büyükelçiliği Zaman’a zehir zemberek bir mektup yazdı ve gazeteyi “mezhep ve ırklar arası çatışmayı alevlendirme çabasında olmakla” suçladı. Büyükelçilik “Zaman Gazetesi’nin varlığı Amerikan ve Siyonist medyasına gerek bırakmıyor” dedi.

 

CEMAAT AMERİKANCI, İRAN ANTİ-AMEİRKANCI

Peki, Zaman daha doğrusu cemaat neden İran’a düşman?

Yanıt basit, sade ve açık: Cemaat Amerikancı, İran anti-Amerikancı!

Somut bir örnek üzerinden de belirtelim: Fethullah Gülen’in haritada yerini bile bilmediği ülkelerde okulları var ama İran’da yok. Çünkü Amerikan karşıtı İran, bu okulların gerçek amacını en başından beri saptamıştı.

 

CEMAAT: İRAN HEP MÜSLÜMANLARLA SAVAŞTI

 

İşte bu basit, sade ve açık gerçeği hem tabanının hem de Türk milletinin aklında perdelemeye çalışan cemaat, olmadık yalanlara sarılıyor.

Örneğin Today’s Zaman’ın Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş CIA imalatı bir argümana sarılıyor ve diyor ki: “İran’ın tarihine baktığınızda hep Müslümanlarla savaşmıştır. Batılı ülkelere direnmemiştir, hep Müslüman ülkelerle savaşmıştır.” (CİHAN, 11 Mayıs 2012)

Bu sözlerin sahibi Keneş, üstelik İran konusunda doktora tezi yapmış bir isim! Varın siz cemaat okullarındaki öğrencilerin nasıl yönlendirildiğini düşünün.

Bülent Keneş, Amerikan imalatı yalanı destekleyebilmek için de Çeçenistan örneği veriyor ve diyor ki: “İran büyük zulümlerin yaşandığı Çeçenistan’daki katliama ‘Rusya’nın iç işleri, karışamayız’ diyerek sessiz kaldı.”

Bu örnek bile tek başına gerçek saflaşmayı göstermekte ve ABD’nin Çeçen kartının anlamını ortaya koymaktadır. Çeçen meselesi İran’ın da saptadığı gibi bir Müslümanlık meselesi ya da bir insan hakları meselesi değildir. Doğrudan ABD’nin Rusya’ya yönelik bir müdahalesidir; emperyalizmin Hazar enerji havzasına ulaşmak için Kafkasya’yı karıştırma hamlesidi

CEMAAT İRANLI İŞADAMLARINA DA KARŞI

Cemaatin daha doğrusu ABD’nin İran karşıtlığı öyle bir noktadadır ki, Bülent Keneş “İranlı işadamlarının Türkiye’ye yönelmesini tedbirli karşılamak lazım” bile diyebilmektedir.

Cemaat, iki ülkenin bırakın siyasi işbirliğini, ekonomik işbirliğine bile tahammül edememektedir. Çünkü cemaat bilmektedir ki, Türk – İran yakınlaşması ABD’nin Büyük Ortadoğu çıkarlarını baltalayacaktır.

Washington için Ankara – Tahran düşmanlığı hayati önemdedir. Çünkü bölgenin bu en önemli iki devleti işbirliği yaparsa ABD bölgeye giremez! Ama bu iki devlet karşı karşıya olursa ABD Ortadoğu’ya, Kafkasya’ya burnunu sokmak için her zaman zemin bulur.

 

İRAN DÜŞMANLIĞI SÜPERNATO FAALİYETİDİR

Cemaatin bu operasyonel İran düşmanlığının NATOTürkçü versiyonu da ülkemiz ve bölgemiz için öğreticidir. ABD’nin yıllarca “laiklik” üzerinden yaratmaya çalıştığı İran karşıtlığı dönem dönem “Cumhuriyetçi” kesimlerde de hayat buldu.

CIA-MOSSAD operasyonlarıyla işlenen siyasi cinayetlerden sonra okların İran’a yöneltilmesi tipik bir SüperNATO faaliyetiydi.

Kuşkusuz, tersi İran’da da zorlandı. Tıpkı Türkiye’de “İran ülkemize rejim ihracına çalışıyor” denildiği gibi, İran’da da “Türkiye’nin Kemalizm ve laiklikle Müslüman İran’ı bozmaya çalıştığı” iddia edildi.

İRAN DÜŞMANLIĞI 28 ŞUBAT’TA TÖRPÜLENDİ

İlginçtir, bu çatışmacı durum 28 Şubat sürecinde büyük oranda törpülendi.

Ankara - Tahran ilişkileri en çok 28 Şubat sürecinde gelişti ve iki ülke bu dönemde başta güvenlik olmak üzere pek çok konuda işbirliği yaptı. ABD’nin Irak’ın kuzeyinden yönelttiği tehdide karşı yan yana duruldu.

O dönemin temel anlayışı şöyleydi: “Senin rejimin sana, benim rejimim bana.”

Esad’la görüşen Çakırözer, Başbakanlık tarafından Suriye’ye gönderilmediği söylenen gazeteciler ve Suriye izlenimlerini Sol Haber'e anlattı....

*…”Bana söylenen daha kalabalık bir grubun gideceğiydi. Biliyorsunuz iddia, Başbakan’a yakın bir yetkilinin bu isimleri arayarak ‘gitmeseniz iyi olur, bu röportaj Esad propagandası haline gelir’ dendiği yönünde. Bu iddia ne Başbakan tarafından ne de bahse konu kişiler tarafından doğrulanmadı. Ama yalanlanmadı da.”

* …“Daha önce de kriz çıktı birçok kez Suriye’yle. O zamanlar Birand’ın da Özkök’ün de dahil olduğu birçok gazeteci gidip görüştü Esad’la. Keza Kaddafi görüşmelerini hatırlayın. Kimsenin aklına propaganda diye bir şey gelmiyordu o zamanlar. İktidarın elinde Suriye konusunda tabanı tarafından, desteklemediklerini ortaya koyan bazı rakamlar var. Eğer durum böyleyse ‘böyle bir röportaj, üzerine tuz biber ekecek’ diye mi düşünüyorlar acaba?”

* …”Medya, bu konuda iktidarın politikalarının parçası gibi, böyle görüyorum. Zaten büyük oranda iktidarın denetimindeler. Maalesef eskiden de vardı, iktidarlarla içli dışlı olmuş basın. Ama bu kadarı söz konusu olmamıştı. Yorumcuların pek karışılmıyormuş gibi görünebilir. Ama haber kısmında büyük bir otokontrol ve otosansür var. Bir muhabir , “ya, bu haber benim yöneticimi ürkütür, benim başıma iş açar, patronumun başına iş açar” diyerek koymuyor haberi.“

* …”Halkının arkasında olduğuna inanıyor. Rahat konuşuyor. “Benim durumuma bakın, Amerika yanımda değil, bölge ülkeleri yanımda değil, ambargolar var” diyor ve “söylendiği gibi Suriye halkı bana karşıysa o zaman nasıl durabilirim ben hala ayakta” diye soruyor."

Geçtiğimiz günlerde Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la bir röportaj yapmak üzere bu ülkeye gidecek olan bazı gazetecilere iktidardan “vize” çıkmadığı konuşuldu. İddiaya göre, Mehmet Ali Birand, Ertuğrul Özkök ve Amberin Zaman, çıkmayan vize üzerine Esad’la olan randevularını iptal ettirmişlerdi.

Aynı gazetecilerle birlikte Esad’dan randevu almış olan Cumhuriyet gazetesinden Utku Çakırözer ise, bu ülkeye gitmekten vazgeçmedi. Ve tüm dünyanın gündemine oturan, çok başarılı bir Esad röportajına imza attı.

soL Haber olarak Çakırözer’le bu iddiaların ayrıntılarını ve Suriye izlenimlerini konuştuk.

 

Bu süreç nasıl gelişti?

Kriz başladıktan sonra birçok kez Suriye makamlarına röportaj için başvurmuştum aslında. Suriye büyükelçisi gitmeden önce, O’nun aracılığıyla başvurdum. Sonra biliyorsunuz, büyükelçi gitti. Akşam gazetesi yazarı Hüsnü Mahalli Suriyeli olduğu için, bu ülkedeki karar vericilerle arası iyidir. Daha önce Türkiye basınında ses getiren röportajlarda da, Esad’la olanlar da dahil olmak üzere, Mahalli’nin yardımı vardır hep. Suriye Dışişleri Bakanı Velid el Muallim ile görüşmemizi, -ki daha kalabalık bir gruptuk o zaman - yine Mahalli sağlamıştı. Ben de Mahalli’den yardım istedim. Uçağımızı düşürdükten sonra, anladığım kadarıyla Esad da mesaj verme ihtiyacı duydu ki, bu başvurularımızı yanıtladı. Bana, “sizi kabul ediyorlar” diye bir yanıt geldi, diğerlerini bilmiyorum.

Gazeteciler Birand , Özkök ve Zaman’ın da davet aldığı ancak, iktidar tarafından bu görüşmeye izin verilmediği söylendi… Sizin bilginiz var mı bu konuda?

Bana söylenen daha kalabalık bir grubun gideceğiydi. Bu gazeteciler kendileri mi istedi, davet mi geldi? Bunu bilmiyorum. Sonra internette bir haber çıktı; “dört kişi gidecekti, üçü çeşitli gerekçelerle iptal ettiler görüşmeyi” diye. Altını bir daha çizeyim ben kendim başvurdum. Ama başvurmayan kurumlara da bu yönde “gelmek ister misiniz” diye bir davet gittiğini tahmin ediyorum. Sadece ana akım ya da muhalif basın değil, iktidara daha yakın olan basın kuruluşlarına “gelmek ister misiniz, Esad röportaj verecek” dendiğini biliyorum.

Ama yanıtları hakkında bir fikrim yok. Herkesin konuştuğu bu haberde dört kişiden bahsediliyor. Bunu teyit etti mi bu gazeteciler bilmiyorum. Mehmet Ali Birand’ın özel sorunlarını gerekçe gösterdiğini biliyoruz sadece. Amberin Zaman ve Ertuğrul Özkök bir şey demedi galiba bu konuda.

Biliyorsunuz iddia, Başbakan’a yakın bir yetkilinin bu isimleri arayarak “gitmeseniz iyi olur, bu röportaj Esad propagandası haline gelir” dendiği yönünde. Bu iddia Başbakan tarafından da bahse konu kişiler tarafından da doğrulanmadı. Ama yalanlanmadı da. Amberin Zaman’ın kendi açıklaması var, yöneticisi Fatih Altaylı’nın ”yapılsa da basmazdım gazeteme” dediği yönünde. Amberin aynı zamanda The Ekonomist’in de Türkiye temsilcisidir. Orası için yapmak istedi röportajı ama bunu da Suriye tarafı kabul etmedi. Türkiyeli gazetecilerle görüşmek istiyorlardı çünkü.

 

Başbakanlık’tan size bir telefon ya da telkin geldi mi, gitmemeniz yönünde?

Hayır, böyle bir şey olmadı. Umut ederim ki böyle bir şey yukarıdaki gazeteciler için de olmamıştır. Ne böyle bir telkin, ne de öyle bir istek olmamıştır diye, umut etmek istiyorum.

Siz ne düşünüyorsunuz iptal gerekçeleri hakkında?

En azından Amberin’i biliyorum. The Ekonomist adına olsa da gelmek istedi. Ama Esad kabul etmedi bunu. Özkök’ün de Birand’ın da geçmişte Esad’la yapılmış iyi röportajları vardır. Ben eminim onlar da bu röportaja gelmek isterlerdi. Geçmişte yaptıkları büyük işlere bakınca, herhalde gelmek isterlerdi, diye düşünüyorum.

Bir sebepten dolayı çekindiler yani? Siz tedirgin oldunuz mu döndüğünüzde iktidardan gelecek herhangi bir tepkiden?

Hayır, böyle bir şeyden tedirgin olsaydım gitmezdim zaten. Ben sadece, diğerleri randevuyu iptal edince, beni de kabul etmezler herhalde diye düşündüm. Esad daha kalabalık bir gruba mesaj vermek isterken, bir kişi geliyor. İptal eder diye düşünmüştüm, ama öyle olmadı, etmedi.

Esad röportajınızı,”O’nun adına yapılmış propaganda” olarak değerlendirenler oldu. Bu sizi rahatsız etti mi?

Diyelim ki Esad propaganda yapıyor. Bunun ne önemi var. Esad’ın görüşünü bilmek zorundasınız. Ben, olabildiğince röportajın tek taraflı olmamasına çalıştım. Türkiye’deki kamuoyunun bilgi eksiğini gidermeye gayret ettim. Suriye ile ilgili herkes bir şeyler söylüyor. Bakın yani, eğer diyelim Esad’ı alaşağı mı etmek istiyorsunuz ya da Esad’dan sonra daha demokratik bir ülke mi olacağını düşünüyorsunuz. Her ne düşünüyorsanız düşünün, O’nun ne dediğini bilmek zorundasınız. İşte, örneğin ülkesinde yaşananları sordum. “Böyle diyorsunuz ama BM raporları var” dedim. “Bunlar Batı’nın uydurduğu şeyler, takmıyorum” dedi. Bunu bilmeden, BM’li çözümler öneremezsiniz. Suriye ile ilgili bir şeyler söylemek için Esad’ın ne dediğini bilmek zorundasınız.

Esad da kendini anlatmaya çalışıyor. Ben iddiaları soruyorum, O yanıtlıyor ve ortaya bir portre çıkıyor. Nitekim O da “hatalarım olabilir benim” dedi. Ancak “dış müdahalelerin vereceği zararın, kendi iktidarından çok daha yıkıcı” olacağına inanıyor.

Esad’ı inandırıcı bulmadıklarını söylüyor insanlar. Hangi lider röportajında yüzde yüz inandırıcıdır. Bizim Başbakan, yabancı gazeteciye demeç verirken bire bir doğruları mı söylüyor? Türkiye’nin o konudaki resmi görüşü neyse onu söylüyorlar doğal olarak.

 

Önemli olan verilen mesajı almaktır…

Gazetecinin işi kamuya yararlı bilgi sağlamaktır. Ortaya bilgiyi koyarsın, ne kadar çok bilgi olursa kamu da bakar ona göre verir kararını. Ne kadar çok bilgi olursa o kadar doğru karar verilebilir. Bunun yanı sıra Esad’ın kendi ülkesinde olan biteni nasıl gördüğü ve yorumladığı da önemli. “Esad halkını öldürüyor, kan, vahşetin sorumlusu” deniyor. O da diyor ki “bunlar dışarıdan yönlendiriliyor, Suriye’ye dışarıdan silah sokuluyor. Ben bunlarla mücadele etmeye devam edeceğim”. Bu sözlerden Suriye’yi önümüzdeki süreçte pembe, günlük güneşlik değil, daha karanlık bir sürecin beklediği söylenebilir. Önemli olan verilmek istenen mesajı almaktır.

Dünyanın savaşın ucuna gelmesine neden olan bir ülke ve onun başındaki insanın neler dediğini merak ediyor insanlar.

Ben genel anlamda kamunun bilgilenmesini sağlayacak bir iş yaptığımı düşünüyorum. Eğer propaganda ise bile onun arasında önemli bilgi kırıntıları olduğunu düşünüyorum. Yazdım da “saray karanlıktı, ışıklar yanmıyordu, cep telefonu ışığıyla yol buluyorduk” diye. Suriye’yi anlamak, Esad’ı anlamak isteyen birisi için bu bile çok önemli bir bilgidir.

Daha önce de görüşüldü ama propaganda tartışmaları yaşanmadı…

Daha önce de değişik ülkelerle krizler yaşandı ve gazeteciler bu ülkelerin devlet başkanlarıyla gidip, görüştüler. O zamanlar “propaganda” tartışmaları yapılmamış, böyle bir şey gündeme bile gelmemişti. Neye bağlıyorsunuz bunu?

Gerçekten de öyle. Daha önce de kriz çıktı birçok kez Suriye’yle. O zamanlar Birand’ın da Özkök’ün de dahil olduğu birçok gazeteci gidip görüştü Esad’la. Keza Kaddafi görüşmelerini hatırlayın. Kimsenin aklına propaganda diye bir şey gelmiyordu o zaman.

Bu konuda şöyle düşünüyorum; Hükümet, Suriye konusunda tabanı tarafından desteklendiğinden o kadar emin değil. Hatta desteklemediklerini ortaya koyan bazı rakamlar var ellerinde. Erdoğan bundan korkuyor olabilir. Eğer durum böyleyse “böyle bir röportaj, üzerine tuz biber ekecek” diye mi düşünüyorlar acaba, bilmiyorum.

Medyanın Suriye krizine yaklaşımını ve savaşı destekler nitelikte yayın yapmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Medya, bu konuda iktidarın politikalarının parçası gibi, böyle görüyorum. Zaten büyük oranda iktidarın denetimindeler. Bir grubun başında zaten Başbakan’ın akrabaları bulunuyor. Aydın Doğan’ın vergi meseleleriyle cezalandırılması ve bazı televizyon ve gazeteleri elden çıkarma süreci var. Televizyonu Star ve gazeteleri Milliyet, Vatan gibi. … Arkasında desteği olan, güçlü bir iktidar söz konusu olan. Aynı zamanda eleştiriye çok hoşgörülü olmayan bir iktidar. Böyle olunca, bu yapı doğal olarak kendisini medyada da gösteriyor. Maalesef eskiden de vardı, iktidarlarla içli dışlı olmuş basın. Ama bu kadarı söz konusu olmamıştı. Ülkedeki özgürlükler olsun yargı olsun, yaşananlar ortada. Basının başka türlü olması mümkün mü? Birçok gazeteci çalıştıkları yerlerden ayrılmak zorunda kaldılar. Hala bazı gazetelerde sınırlı da olsa özgürce yazabilen meslektaşlarımız var. Daha çok yorumcu olan bu gazetecilerin işlerine pek karışılmıyormuş gibi görünebilir. Ama haber kısmında büyük bir otokontrol ve otosansür var. Bir muhabir , “ya, bu haber benim yöneticimi ürkütür, benim başıma iş açar, patronumun başına iş açar” diyerek koymuyor haberi.

Görüşmeniz sırasında Esad’la ilgili izlenimleriniz nasıldı?

Öyle çok büyük bir panik havası yoktu, çok sakindi. Her soruyu sordum, hani hiç fren yapmadan da yanıtladı.

Cevaplamak istemediği soru oldu mu?

Hiç olmadı, hepsini cevapladı.

İktidarının kalıcılığına güveniyor mu? Nasıl bir izlenim edindiniz?

Kendisi buna güveniyor. Halkının arkasında olduğuna inanıyor. Rahat konuşuyor. “Benim durumuma bakın, Amerika yanımda değil, bölge ülkeleri yanımda değil, ambargolar var” diyor ve “söylendiği gibi Suriye halkı bana karşıysa o zaman nasıl durabilirim ben hala ayakta” diye soruyor.

 

Esad’dan sonrası kaos…

Daha önce de gittiniz Suriye’ye, halkı gerçekten Esad’ın yanında mı?

Büyük kentlerde evet, Şam’da, bildiğim kadarıyla Halep’teki orta sınıf Esad’ın yanında. Görebildiğim kadarıyla, Hristiyanlar da yanında. Esad, halkı tarafından yüzde yüz sevilen, herkesin taptığı birisi değil tabi. Benim kanaatim, Esad sonrasından korkuyorlar. Örneğin Hıristiyanlar baya önemli bir azınlık orada. Onlar, Tunus ve Libya’da yaşananlardan korkuyorlar. Halk, “islamcılar gelecek” diyor, bundan korkuyor. Şu anda en azından bu konularda rahat yaşıyorlar. Bir hak ihlali vesaire yaşanmıyor. İkinci olarak Sünni büyük bir orta sınıf var. Onlar da önemli oranda sınıfsal çıkarlara sahip bu ülkede. Tüm bu insanlar Esad devrilip de kartlar yeniden dağıtılacağında bu ayrıcalıklarını yitirmekten korkuyorlar. Bir de Kürtler var tabi, önemli bir grup onlar da. Aslında Esad döneminde çok rahat oldukları söylenemez, ama buna rağmen onlar da Esad karşıtı harekete dahil olmuyorlar. Sonrasından, ağır bir darbe yemekten korkuyorlar. Kimse sonucunu göremediği bir oyuna girmek istemiyor.

Esad giderse kim gelecek? Belki de bir kaos olacak, belki de parçalanma olacak. Böyle teoriler de var tartışılan biliyorsunuz. Bunlar Suriye halkını korkutuyor.

"Erdoğan’ın gerçek yüzünü gördük"

Erdoğan ailesiyle Esad ailesinin geçmişteki dostlukları malum. Esad nasıl yorumluyor Erdoğan’daki bu değişikliği?

O’na da sordum bunu. Şöyle düşünüyor; “Ben değişmedim, Erdoğan da değişmedi. Sadece koşullar değişince biz Erdoğan’ın gerçek yüzünü gördük”. “İkimizin de, İran’la, Irak’la Lübnan’la ilişkilerine bakın” diyor. Gerçekten de Türkiye’nin bu ülkelerle ilgili durumu değişti ve gerginleşti. Suriye tüm yaşananlara rağmen bu ülkelerle arasındaki ilişkiyi koruyor. Erdoğan’ı mezhepçi bulduğunu, Sünni İslam’ın kendilerine dayatıldığını düşünüyor. Müslüman Kardeşler orada yasaklı biliyorsunuz, buna rağmen Türkiye’nin Müslüman Kardeşleri desteklemesinden duyduğu rahatsızlığı anlatıyor.

Gördüğünüz kadarıyla Müslüman Kardeşler’in Suriye’deki gücü nedir? Nasıl bir halk desteği var arkalarında?

Bunu ölçme şansı yok. Ancak, anladığım kadarıyla Mısır ve Tunus’taki kadar güçlü değiller Suriye’de. Oralarda seçimleri silip süpürdüler. “Burada da öyle olur mu” diye sorarsanız, bundan o kadar emin olmadığımı söylerim. Buradaki İslami doku biraz daha farklı. Ve ayrışmalar Libya ve Tunus’taki kadar net değil. Bu yüzden Suriye’deki güçlerini kestirmek güç.

Muhaliflere Türkiye üzerinden giden silahlar meselesi… Bu konuda herhangi bir istihbarat bilgisi ya da belge paylaştılar mı sizinle?

İstihbarat bilgisi paylaşmadılar ama söylüyorlar zaten silahların Türkiye sınırından girdiğini. Türk uçağının düşürülmesiyle ilgili telsiz, radar kayıtlarını istedim ama vermediler.

Suriye’den bakılınca savaş olasılığı oradan nasıl görünüyor?

Ben kendi duygumu söyleyeyim. Esad’ın Türk halkına mesaj verme arayışını, isteğini, gazetecilerle konuşma ve benimle konuşurken hep “hükümetle halkı ayırıyorum, Türk halkına mesajım şu” demesinden şunu anlıyorum; Türkiye’nin özellikle uçak düşürülmesi meselesinden sonra bu işi tırmandıracağını düşünüyorlar. Bunun olabileceğini öngörerek alttan alıyorlar. Esad’ın kafasında “bunlar bir şey yapacak” düşüncesi var.

Benim kişisel görüşüm de Türkiye’nin krizin tırmandıracağı yönünde. Hükümet, Türk uçağının düşürülmesi konusunda halk nezdinde mahçup hissediyor kendini. Türk halkının “her gelen bir şey yapıyor. Türkiye, yapılan hiçbir şeyin karşılığını veremiyor” diye düşündüğüne inanıyor iktidar. Bu yüzden krizi tırmandıracak bir adım atacaklardır mutlaka.

İslami İran istihbarat bakanı Haydar Muslihi, Fransa ve Alman istihbarat teşkilatlarının Amerika ve siyonist İsrail casusluk teşkilatlarıyla, İran halkı ve İran İslam Cumhuriyeti aleyhinde terörist faaliyetler düzenleme çerçevesinde işbirliği içinde olduklarını bildirdi.

 

Cuma günü konuyla ilgili açıklama yapan İran istihbarat bakanı, Amerika, siyonist İsrail, Fransa ve Almanya istihbarat teşkilatı arasında, bazı bölge ülkelerinin de, İran İslam nizamı aleyhinde komplo ve terörist planlarla ilgili istihbarat işbirliği içinde olduklarını ama İran istihbarat ve güvenlik güçlerinin son birkaç ayda başarı ve yoğun çabaları sonucu sözkonusu şeytani komploların suya düşürüldüğü ve etkisiz hale getirildiğini söyledi.

İran İslam Cumhuriyeti'nin başta nükleer enerji teknolojisi olmak üzere, bilimdeki ilerlemesini önlemek için düşmanların İranlı nükleer bilim adamlarına yönelik düzenledikleri terörist saldırılar ve cinayetlerle ilgili olarak İran istihbarat ve güvenlik güçlerinin faaliyetleri sonucu son zamanlarda bu cinayetlerde rolü bulunan iki terörist örgüt tespit edilerek çökertildi. Sözkonusu terör örgütlerinin geçen Ocak ayında İranlı genç nükleer bilim adamı Mustafa Ahmedi Ruşen'in şehit edilmesinde rolleri oldukları ortaya çıktı. Sözkonusu terör örgütlerinin ırkçı İsrail rejimi casusluk ve terör teşkilatı MOSSAD'la işbirliğ içinde olduğu ve bunların yine İran'da terörist faaliyetler düzenlemek için plan ve program içinde oldukları ortaya çıktı. Sözkonusu terör örgütlerinin üyeleri son 10 yıldır MOSSAD tarafından mali ve her türlü yatırım ve destekle İran'da başta casusluk olmak üzere her türlü faaliyet içinde olduklarını itiraf ettiler. Hiç kuşkusuz İranlı bilim adamlarının ve özellikle de nükleer alandaki bilim adamlarının şehit edilmelerine dayalı terör faaliyetlerinin temelinde elbette düşmanların İran İslam Cumhuriyetinin bilim ve teknolojideki ilerlemesini önlemek, ayrıca İran halkını İslam nizamından soğutmak bulunmaktadır. Zira, İran'da İslam inkılabının zaferinden geçen 30 yılı aşkın sürede bu sürekli olarak görülmektedir. Ama, İran halkı, düşmanların her türlü şeytani emelleri ve girişimlerine rağmen, bilim ve teknoloji olmak üzere her alanda ilerlemesini sürdürmüş ve İran İslam cumhuriyetine olan halk desteği de düşmanların oyunlarının tamamen bozulmasına sebep olmuştur. Nükleer bilim adamlarının şehit edilmesi, siber savaş, kuşkusuz bölgede İranofobi, yani İran korkusu oluşturmak ve İran'ı inzivaya itme amacıyla yapılmaktadır. İran istihbarat bakanının açıklamasına göre, düşmanlar İran İslam nizamı aleyhinde yumuşak savaş çerçevesinde akla hayale gelmedik her türlü yola başvurarak, hedeflerini gerçekleştirmek için de bunu çok boyutlu bir şekilde yaptılar. Elbette Amerika ve dünya emperyalizmi İran İslam Cumhuriyeti aleyhindeki hedeflerini gerçekleştirmek için tamamen koordineli bir şekilde hareket etmişlerdir.

Elbette, düşmanların İran İslam Cumhuriyeti aleyhinde böylesine yoğun faaliyetlerine karşı İran İstihbarat bakanlığı birimleri de, düşmanların her türlü entrikalarını bozmaya dayalı çok başarılı çalışmalarla İran istihbaratının gücünü düşmanlara göstermiş ve bunun da en açık örneği, düşmanların aralarındaki casusluk faaliyetlerinin İran istihbaratı tarafından ortaya çıkarılması ve onların planlarının yenilgiye uğratılmasında görülmektedir. Zira, batılı ülkelerin İran İslam nizamı aleyhindeki son komplolarından biri elbette İranlı bilim adamlarına yönelik terörist saldırılardı. Çünkü onlar bu şekilde Batıya karşı teslim olmayan ve kararlı bir şekilde duran, aynı zamanda bölge ve dünya milletleri için de ilham kaynağına dönüşen İran İslam Cumhuriyetine baskı yapmayı hedeflemekteydiler. Ama, Almanya, Fransa, Siyonist İsrail ve Amerika'ya bağlı casusluk servislerinin İranlı bilim adamlarının öldürülmesinde işbirliklerinin ifşa edilmesi ve bunun da İran ve batılı ülkeler arasında İran'ın nükleer enerji konusunda müzakerelerin yapıldığı bir dönemde ortaya çıkması, kuşkusuz batılı ülkelerin milletlerin haklarını sözde garanti altına alan uluslar arası kanunları tanımadıkları ve ayaklar altına aldıklarını göstermiş ve bu durum aynı zamanda batılı ülkelerin İran'la nükleer müzakerelerde de samimi olmadıklarını ortaya koymuştur. Tabii ki, onların bütün bu hedeflerinin temelinde İran'ın ilerlemesi ve kalkınmasına vesile olan ve geleceğe ışık tutan genç bilim adamlarını hedef almak suretiyle İran'a darbe indirmekti. Ama, yaşanan son olay da yani İran İstihbarat birimlerinin düşman ülkelerin casusluk teşkilatları arasındaki işbirliğini ortaya çıkarması kuşkusuz İslam cumhuriyetinin düşmanlarına karşı istihbarat başarısını sergilemesi açısından son derece takdire şayandır.

 

İslami İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Hasan Kaşkavi, Almanya’da yayınlanan Siyonist 'Bild gazetesi' ile 'Halkın Mücahitleri (Münafıkları)' terörist örgütüyle ilişkisini ortaya çıkarttı.

 

MHA’nın bildirdiğine göre, Frankfurt’taki İran Başkonsolosluğu’nun diplomatlarından birine yöneltilen ithamla ilgili bir soruya cevap veren Dışişleri Bakan Yardımcısı Hasan Kaşkavi, ithamı kesin dille red ederek, Siyonist Bild gazetesi ve Münafıklar’ın işbirliğiyle düzenlenen bir senaryoyla İran İslam Cumhuriyeti’ne yönelik komplo yapıldığını söyledi.

Hasan Kaşkavi, Dışişleri Bakanlığı Alman polisi tarafından şiddet gören İran diplomatının hakkını arayacağını konuşmasına ekledi.

Geçtiğimiz Pazartesi günü İslami İran Başkonsolosluğu’na mensup bir diplomat evine giderken Afrika asıllı bir kadın tarafından hayali bir gerekçeyle saldırıya uğradı. Almanya polisi ise olayın ne olduğunu araştırmadan İran diplomatına şiddete uygulamıştı.