کارگر

کارگر

İslam İnkılabı Rehberi İmam Seyyid Ali Hamenei, İslam İnkılabı'nın Büyük Rehberi ve İran İslam Cumhuriyeti'nin kurucusu rahmetli İmam Humeyni'nin irtihalinin 23. yıldönümü münasebetiyle başkent Tahran'da düzenlenen törende yaptığı konuşmada İmam'ın İran milletinin onurunun yükseltilmesi ve iç yapısınnın güçlendirilmesindeki akıllı rolüne işaretle tarih yazan İran milletinin bu role dayanarak İslami İran'ı dünya sultacılarının nüfuz alanı dışında bir modele dönüştürdüğünü ve sağladığı ilerlemeler sayesinde diğer milletlere örnek olarak dünya zorbalarının kalplerine korku saldığını söyledi.

İmam Hamenei konuşmasında ‘bu parlak çizgi ilerlemelerin zirvesine ve düşmanların kesin umutsuzluğuna dek sürecek ve hiç kuşkusuz İran milleti ve tüm müslüman milletlerin geleceği geçmiştekinden daha iyi olacaktır' dedi.

İmam Humeyni'nin rıhlet yıldönümündeki görkemli anma törenine büyük kalabalıklar katıldı ve Ayetullah Hamenei burada yaptığı konuşmada Hz. Ali (S)'in kutlu veladet yıldönümünün İran'da ‘babalar günü' olarak anılmasına işarete Hz. Ali'den ‘İslam ümmetinin babası' ve İmam Humeyni'den de 'İran milletinin, İslami kurtuluş hareketlerinin ve İslam dünyasının babası' olarak söz etti ve şöyle konuştu: ‘Hemen herkesin imkansız sandığı nice eylemler, İmam Humeyni'nin gelişiyle birlikte gerçekleştirildi ve nüfuzu imkansız nice duvarlar ise İmam'la birlikte yıkılmaya başladı. İran'lıların uzun tarihleri boyunca katedilen çeşitli dönemlerde izzet ve zillet dolu günlere tanık olundu. İnkılap öncesindeki son 200 yıllık dönem, çok çetin, karanlık ve zillet dolu bir dönemdi. Bölge ve dünya çapında inzivaya sürükleniş, ekonomik alanlarda giderek artan yoksulluk, bilim ve teknolojide derin geri kalmışlık, İran'daki uşak devlet adamları ve yönetimlerin sömürgeciler ve yabancılara olan bağımlılıkları, Kacar ve Pehlevi dönemlerindeki alçalışın kimi göstergeleridir. Utanç verici Gülistan ve Türkmençay anlaşmalarıyla birlikte onlarca şehir İran'dan kopartıldı ve o zilletli günlerde yabancılar, kuklaları olan Pehlevi rejimini oluşturarak İran'ı siyasal, kültürel ve ekonomik saldırı hedefine dönüştürdüler.'

İslam İnkılabı Rehberi bu bağlamda kimi istisnalara da dikkat çekerek sözlerini şöyle sürdürdü: ‘Elbette o dönemlerde Emir Kebir, Ayetullah Şirazi'nin tütün tekeliyle ilgili fetvası, ulemanın meşrutiyete müdahelesi ve petrolün millileştirilmesi gibi istisnalar da mevcuttur. Ancak, bu tür istisnalar ya kısa sürdü, ya da tamamen çıkmaza saplandı ve böylelikle büyük bir alçalış ve zaaf, tarih yazmış olan bu büyük millete dayatılmış oldu. Büyük İslam İnkılabı'nın zafere ermesiyle birlikte durum tamamen değişti ve zillet dönemi kapanırken, izzet dönemi başladı. İmam Humeyni milli onur duygusu ile ‘biz muktediriz ve becerebiliriz' kültürünü canlandırmaya yöneldi ve bu duyguları mü'min İran milletinin ruhunun derinliklerinde odaklaştırdı. İmam'ın edebiyatının temel ekseni milletin iç yapılanması idi ve bu bağlamda şanlı tarihe dayanmak yerine milletin iç yapılanmasını öne çıkardı.'

İmam Hamenei, inkılabın 4. on yıllık döneminin ‘ilerleme ve adalet' dönemi olarak adlandırılmasına değinerek konuşmasına şöyle devam etti: ‘Hakiki ve geniş anlamıyla ilerleme, insan ve toplum hayatının çeşitli maddi ve manevi boyutlarını içermektedir; özgürlük, adalet , bayındırlık ve ahlaki yüceliş gibi. Bu yüzden aziz İmam'ımızın başlatmış olduğu yolda ilerlemek zorundayız.'

İnkılap Rehberi daha sonra İslam Cumhuriyeti'nin bazı ilerlemelerini zikrederek ‘İran milleti son 33 yılda İslam nizamını yok etmeye yönelik siyasi, askeri ve ekonomik alanlardaki tüm problemlerin üstesinden gelmiştir' dedi.

İmam Hamenei ayrıca İran'ın bölgesel ve uluslararası gelişmeler üzerinde büyük etkiler uyandırdığını hatırlatırken, İran milletinin son 30 yıldaki direnişinin dünya çapında süren olaylarda derin etkiler meydana getirdiğini belirtti ve şunları ifade etti: ‘İslam İnkılabı'na düşmanlık besleyenlerin tüm korkularının gerçek nedeni, İran milletinin ilerlemesi ve bu milletin bölge ve dünyanın diğer milletlerine bir örnek teşkil etmesidir. Dünyadaki siyasal çevrelerin nükleer İran'ı bir tehlike olarak lanse etmeleri büyük bir yalan ve aldatmacadan ibarettir. Zira onlar nükleer İran'dan değil, İslami İran'dan korkmaktadırlar. Emperyalist güç merkezlerinde deprem yaratan şey, İran milletinin Amerika gibi devletlere dayanmaksızın ve hatta onlarla boy ölçüşerek de ilerlenebileceğini ispat etmiş olmasıdır.'

İnkılap Rehberi İran aleyhindeki ambargoların, İran milletinin ileriye dönük yürüyüşünü sekteye uğratamayacağını ve tam tersine halkın Batı karşıtı nefretlerine derinlik kazandıracağını kaydetti.

İslam İnkılabı Rehberi konuşmasının bir başka bölümünde ise Yemen ve Bahreyn'den Mısır, Libya ve Tunus'a kadar uzanan coğrafyadaki kurtuluş hareketleri ve devrimlere değinerek bu ülkelerin kül altındaki ateşi andırdığını ve müslüman halkların milli onur, adalet ve özgürlük peşinde olduklarını söyledi ve şu değerlendirmede bulundu: ‘Bu hareketler arasında İslami uyanıştan söz etmek, köklü delillere dayalı bir söylemdir. Zira milletler kendi ilkeleri çerçevesinde adalet, özgürlük ve demokrasi istemektedirler. Bölge halklarının inançlarına bakıldığında bu çerçevenin İslam olduğu anlaşılır. Bu nedenle bölgedeki kurtuluş hareketlerinin mahiyetinin İslami uyanış olduğu görülecektir.'

İmam Hamenei daha sonra siyonist rejimi kayıtsız şartsız olarak desteklemekte olan Batı'lı devletler ve Amerika'nın içinde bulunduğu şartların çok kötü olduğunu hatırlatarak şunları dile getirdi: ‘Sosyal , ekonomik ve finans sorunları nedeniyle Batı bugün kendi halkları karşısında yılgınlığa sürüklenmiş olup, Amerika'nın dümen suyundaki nice Avrupa'lı hükümetlerin düşüşü ve milletlerin Amerika aleyhindeki nefretlerinin artması Batı'daki bunalımın ne denli ciddi olduğunu sergilemektedir. Onlar, bu buhranı Asya, Afrika ya da bölgeye intikal ettirmek uğraşındalar.'

Bölgedeki diktatörlük rejimlerinin yıkılarak bölgeye huzur ve istikrarın egemen olacağını vurgulayan İmam Hamenei ayrıca Bahreyn'deki olaylara değinerek şöyle konuştu: ‘Bahreyn halkının mazlumiyeti daha büyüktür. Bu halk hiç bir neden olmaksızın despot ve diktatör bir rejim tarafından en sert yöntemlerle bastırılmaktadır. Oysa Bahreyn halkı demokratik bir ülkenin en ihtiyaç duyduğu en basit talepleri gündeme getirmiştir. Allah'ın izniyle bölgedeki tüm cihad eylemleri sonuca ulaşacaktır. Ancak, dikkatli olunması ve kavmi ve mezhebi ihtilaf ateşlerinin körüklenmemesi gerekir. Hiç kuşkusuz müslüman milletler ve İran milletinin geleceği geçmiştekinden daha iyi olacaktır.'

Çarşamba, 06 Haziran 2012 06:30

Tevessül Duası, Anlamı ve Türkçe Okunuşu

 

Tevessül Duası

 

اَللّـهُمَّ اِنّي اَسْاَلُكَ وَاَتَوَجَّهُ اِلَيْكَ بِنَبِيِّكَ نَبِيِّ الرَّحْمَةِ مُحَمَّد صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ، يا اَبَا الْقاسِمِ يا رَسُولَ اللهِ يا اِمامَ الرَّحْمَةِ يا سَيِّدَنا وَمَوْلانا اِنّا تَوَجَّهْنا وَاسْتَشْفَعْنا وَتَوَسَّلْنا بِكَ اِلَى اللهِ وَقَدَّمْناكَ بَيْنَ يَدَيْ حاجاتِنا يا وَجيهاً عِنْدَ اللهِ اِشْفَعْ لَنا عِنْدَ اللهِ، يا اَبَا الْحَسَنِ يا اَميرَ الْمُؤْمِنينَ يا عَلِيَّ بْنَ اَبي طالِب، يا حُجَّةَ اللهِ عَلى خَلْقِهِ يا سَيِّدَنا وَمَوْلانا اِنّا تَوَجَّهْنا وَاسْتَشْفَعْنا وَتَوَسَّلْنا بِكَ اِلَى اللهِ وَقَدَّمْناكَ بَيْنَ يَدَيْ حاجاتِنا، يا وَجيهاً عِنْدَ اللهِ اِشْفَعْ لَنا عِنْدَ اللهِ، يا فاطِمَةَ الزَّهْراءُ يا بِنْتَ مُحَمَّد يا قُرَّةَ عَيْنِ الرَّسُولِ، يا سَيِّدَتَنا اِنّا تَوَجَّهْنا وَاسْتَشْفَعْنا وَتَوَسَّلْنا بِكِ اِلَى اللهِ وَقَدَّمْناكِ بَيْنَ يَدَيْ حاجاتِنا، يا وَجيهَةً عِنْدَ اللهِ اِشْفَعي لَنا عِنْدَ اللهِ، يا اَبا مُحَمَّد يا حَسَنَ بْنَ عَلِيٍّ اَيُّهَا الُْمجْتَبى يَا بْنَ رَسُولِ اللهِ، يا حُجَّةَ اللهِ عَلى خَلْقِهِ يا سَيِّدَنا وَمَوْلانا اِنّا تَوَجَّهْنا وَاسْتَشْفَعْنا وَتَوَسَّلْنا بِكَ اِلَى اللهِ وَقَدَّمْناكَ بَيْنَ يَدَيْ حاجاتِنا يا وَجيهاً عِنْدَ اللهِ اِشْفَعْ لَنا عِنْدَ اللهِ، يا اَبا عَبْدِاللهِ يا حُسَيْنَ بْنَ عَلِيٍّ، اَيُّهَا الشَّهيدُ يَا بْنَ رَسُولِ اللهِ يا حُجَّةَ اللهِ عَلى خَلْقِهِ يا سَيِّدَنا وَمَوْلانا اِنّا تَوَجَّهْنا وَاسْتَشْفَعْنا وَتَوَسَّلْنا بِكَ اِلَى اللهِ وَقَدَّمْناكَ بَيْنَ يَدَيْ حاجاتِنا يا وَجيهاً عِنْدَ اللهِ اِشْفَعْ لَنا عِنْدَ اللهِ، يا اَبَا الْحَسَنِ يا عَلِيَّ بْنَ الْحُسَيْنِ، يا زَيْنَ الْعابِدينَ يَا بْنَ رَسُولِ اللهِ يا حُجَّةَ اللهِ عَلى خَلْقِهِ يا سَيِّدَنا وَمَوْلانا اِنّا تَوَجَّهْنا وَاسْتَشْفَعْنا وَتَوَسَّلْنا بِكَ اِلَى اللهِ، وَقَدَّمْناكَ بَيْنَ يَدَيْ حاجاتِنا، يا وَجيهاً عِنْدَ اللهِ اِشْفَعْ لَنا عِنْدَ اللهِ، يا اَبا جَعْفَر يا مُحَمَّدَ، بْنَ عَلِيٍّ اَيُّهَا الْباقِرُ يَا بْنَ رَسُولِ اللهِ يا حُجَّةَ اللهِ عَلى خَلْقِهِ يا سَيِّدَنا وَمَوْلانا اِنّا تَوَجَّهْنا وَاسْتَشْفَعْنا وَتَوَسَّلْنا بِكَ اِلَى اللهِ، وَقَدَّمْناكَ بَيْنَ يَدَيْ حاجاتِنا، يا وَجيهاً عِنْدَ اللهِ اِشْفَعْ لَنا عِنْدَ اللهِ، يا اَبا عَبْدِ اللهِ يا جَعْفَرَ بْنَ مُحَمَّد، اَيُّهَا الصّادِقُ يَا بْنَ رَسُولِ اللهِ يا حُجَّةَ اللهِ عَلى خَلْقِهِ يا سَيِّدَنا وَمَوْلانا اِنّا تَوَجَّهْنا وَاسْتَشْفَعْنا وَتَوَسَّلْنا بِكَ اِلَى اللهِ وَقَدَّمْناكَ بَيْنَ يَدَيْ حاجاتِنا، يا وَجيهاً عِنْدَ اللهِ اِشْفَعْ لَنا عِنْدَ اللهِ، يا اَبَا الْحَسَنِ يا مُوسَى بْنَ جَعْفَر، اَيُّهَا الْكاظِمُ يَا بْنَ رَسُولِ اللهِ يا حُجَّةَ اللهِ عَلى خَلْقِهِ يا سَيِّدَنا وَمَوْلانا اِنّا تَوَجَّهْنا وَاسْتَشْفَعْنا وَتَوَسَّلْنا بِكَ اِلَى اللهِ وَقَدَّمْناكَ بَيْنَ يَدَيْ حاجاتِنا، يا وَجيهاً عِنْدَ اللهِ اِشْفَعْ لَنا عِنْدَ اللهِ، يا اَبَا الْحَسَنِ يا عَلِيَّ بْنَ مُوسى اَيُّهَا الرِّضا يَا بْنَ رَسُولِ اللهِ يا حُجَّةَ اللهِ عَلى خَلْقِهِ يا سَيِّدَنا وَمَوْلانا اِنّا تَوَجَّهْنا وَاسْتشْفَعْنا وَتَوَسَّلْنا بِكَ اِلَى اللهِ وَقَدَّمْناكَ بَيْنَ يَدَيْ حاجاتِنا، يا وَجيهاً عِنْدَ اللهِ اِشْفَعْ لَنا عِنْدَ اللهِ، يا اَبا جَعْفَر يا مُحَمَّدَ بْنَ عَلِيٍّ اَيُّهَا التَّقِيُّ الْجَوادُ يَا بْنَ رَسُولِ اللهِ يا حُجَّةَ اللهِ عَلى خَلْقِهِ يا سَيِّدَنا وَمَوْلانا اِنّا تَوَجَّهْنا وَاسْتَشْفَعْنا وَتَوَسَّلْنا بِكَ اِلَى اللهِ وَقَدَّمْناكَ بَيْنَ يَدَيْ حاجاتِنا، يا وَجيهاً عِنْدَ اللهِ اِشْفَعْ لَنا عِنْدَ اللهِ، يا اَبَا الْحَسَنِ يا عَلِيَّ بْنَ مُحَمَّد اَيُّهَا الْهادِي النَّقِيُّ يَا بْنَ رَسُولِ اللهِ يا حُجَّةَ اللهِ عَلى خَلْقِهِ يا سَيِّدَنا وَمَوْلانا اِنّا تَوَجَّهْنا وَاسْتَشْفَعْنا وَتَوَسَّلْنا بِكَ اِلَى اللهِ وَقَدَّمْناكَ بَيْنَ يَدَيْ حاجاتِنا يا وَجيهاً عِنْدَ اللهِ اِشْفَعْ لَنا عِنْدَ اللهِ، يا اَبا مُحَمَّد يا حَسَنَ بْنَ عَلِيٍّ، اَيُّهَا الزَّكِيُّ الْعَسْكَرِيُّ يَا بْنَ رَسُولِ اللهِ يا حُجَّةَ اللهِ عَلى خَلْقِهِ يا سَيِّدَنا وَمَوْلانا اِنّا تَوَجَّهْنا وَاسْتشْفَعْنا وَتَوَسَّلْنا بِكَ اِلَى اللهِ وَقَدَّمْناكَ بَيْنَ يَدَيْ حاجاتِنا يا وَجيهاً عِنْدَ اللهِ اِشْفَعْ لَنا عِنْدَ اللهِ، يا وَصِيَّ الْحَسَنِ وَالْخَلَفَ الْحُجَّةَ اَيُّهَا الْقائِمُ الْمُنْتَظَرُ الْمَهْدِىُّ يَا بْنَ رَسُولِ اللهِ يا حُجَّةَ اللهِ عَلى خَلْقِهِ يا سَيِّدَنا وَمَوْلانا اِنّا تَوَجَّهْنا وَاسْتَشْفَعْنا وَتَوَسَّلْنا بِكَ اِلَى اللهِ وَقَدَّمْناكَ بَيْنَ يَدَيْ حاجاتِنا يا وَجيهاً عِنْدَ اللهِ اِشْفَعْ لَنا عِنْدَ اللهِ .

 

Sonra hacetlerini iste; inşallah hacetlerin reva olacaktır. Başka bir rivayette ise şöyle geçer: daha sonra şöyle de:

 

يا سادَتي وَمَوالِيَّ اِنّي تَوَجَّهْتُ بِكُمْ اَئِمَّتي وَعُدَّتي لِيَوْمِ فَقْري وَحاجَتي اِلَى اللهِ، وَتَوَسَّلْتُ بِكُمْ اِلَى اللهِ، وَاسْتَشْفَعْتُ بِكُمْ اِلَى اللهِ، فَاشْفَعُوا لي عِنْدَ اللهِ، وَاسْتَنْقِذُوني مِنْ ذُنُوبي عِنْدَ اللهِ، فَاِنَّكُمْ وَسيلَتي اِلَى اللهِ وَبِحُبِّكُمْ وَبِقُرْبِكُمْ اَرْجُو نَجاةً مِنَ اللهِ، فَكُونُوا عِنْدَ اللهِ رَجائي يا سادَتي يا اَوْلِياءَ اللهِ، صَلَّى اللهُ عَلَيْهِمْ اَجْمَعينَ وَلَعَنَ اللهُ اَعْداءَ اللهِ ظالِميهِمْ مِنَ الاَْوَّلينَ وَالاْخِرينَ آمينَ رَبَّ الْعالَمينَ .

 

Tevessül Duasının Türkçe Yazılışı

 

Allahumme innî es eluke ve eteveccehu ileyke bi nebiyyike nebiyyir rahmeti muhammedin sallallâhu aleyhi ve âlihi yâ ebel kâsim yâ resulellâh yâ imâmer rahmeti yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve keddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecihen indellâh işfa’ lenâ indellâh.

Yâ Ebel Hasen,Yâ Emir’el Mu’minin,Yâ Eli yebne Ebi Tâlib,Yâ Huccetellâhi elâ halkihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve keddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecihen indellâh işfa’ lenâ indellâh.

Ya Fâtimetezzehrâ, Yâ binte Muhammedin, ya kurrate aynirresul yâ seyyidetenâ ve mevlâtenâ innâ teveccehnâ vesteşfa’ nâ ve tevesselnâ biki ilellâh ve keddemnâki beyne yedey hâcâtinâ yâ veciheten indellâh işfa’î lenâ indellâh.

Yâ Ebâ Muhammedin, Yâ Hasenebne Ali, eyyuhel Muctebâ yebne resullillâh,yâ huccetellâhi alâ helgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve keddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.

Yâ Ebâ Abdillâh,Yâ Huseyn ebne Aliyy eyyuheşşehid yebne resullillâh,yâ huccetellâhi alâ helgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve keddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.

Yâ Ebel Hasen,Yâ Aliyyebne’l Huseyn,Yâ Zeyne’l Abidin yebne resullillâh,yâ huccetellâhi alâ helgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve keddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.

Yâ Ebâ Ca’fer, Yâ Muhammed ebne Aliyy eyyuhel Bâkir yebne resullillâh,yâ huccetellâhi alâ helgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve keddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.

Yâ Ebâ Abdillâh, Ya Ca’fer ebne Muhammed eyyuhes’ Sâdik yebne resullillâh,yâ huccetellâhi alâ helgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve keddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.

Yâ Ebel Hasen, Yâ Musebne Ca’fer,eyyuhel Kâzım yebne resullillâh,yâ huccetellâhi alâ helgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve keddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.

Yâ Ebel Hasen, Yâ Ali yebne Musâ eyyuher Rızâ yebne resullillâh,yâ huccetellâhi alâ helgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve keddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.

Yâ Ebâ Ca’fer, Yâ Muhammedebne Aliyy eyyuhet Takiyyul Cevâd yebne resullillâh,yâ huccetellâhi alâ helgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve keddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.

Yâ Ebel Hasen, Yâ Aliyyebne Muhammed eyyuhel hadîyyunnakiyy yebne resullillâh,yâ huccetellâhi alâ helgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve keddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.

Yâ Ebâ Muhammed, Yâ Hasenebne Aliyy, eyyuhezzekiyyul Askeriyy yebne resullillâh,yâ huccetellâhi alâ helgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve keddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.

Yâ vasiyyel Hasen,vel helefel Huccete eyyuhel kâimul muntazerul Mehdiyy yebne resullillâh,yâ hoccetellâhi alâ helgihi yâ seyyidenâ ve mevlânâ innâ teveccehnâ vesteşfa’nâ ve tevesselnâ bike ilellâhi ve keddemnâke beyne yedey hâcâtinâ yâ vecîhen indellâh işfa’ lenâ indellâh.

 

Sonra hacetlerini iste; inşallah hacetlerin reva olacaktır. Başka bir rivayette ise şöyle geçer: daha sonra şöyle de:

Yâ sâadeti ve mevâliyye innî teveccehtu bi kum eimmetî ve uddetî li yevmi fakrî ve hâcetî illellâhi ve tevesseltu bi kum illellâh vesteşfa’tu bi kum ilellâh feşfaû lî indellâh vestenkizûnî minzunubî indellâh fe innekum vesîletî illellâh ve bi hubbikum ve kurbikum ercû necâten minellâhi fe kûnû indellâhi recâî yâ sâadeti yâ evliyâ Allâh sallallâhu aleyhim ecmaîn ve la’enallâhu a’dâ Allâhi zâlimîhim minel evvelîne vel âhirîn. Âmîn rabbel âlemîn.

 

Tevessül Duasının Anlamı

 

Allah'ım! Ben, rahmet peygamberi Muhammed Sallallahu aleyhi ve alih'i huzuruna vasıta ederek niyaz ediyor ve Sana yöneliyorum.

Ya Eba'l-Kasım, Ey Allah'ın resulü, ey rahmet önderi, ey efendimiz ve mevlamız!

Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah'a yöneldik, şefaat diledik ve Allah'a yakınlaştık Ve hacetlerimizin verilmesi için seni önümüze aldık;

Ey Allah katında şerefli olan, bize Allah indinde şefaat eyle.

 

Ya Eba'l-Hasan, Ey Müminlerin Emiri, Ey Ali b. Ebi Talib, Ey Allah'ın yaratıkları üzerindeki hücceti, ey efendimiz ve mevlamız! Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah'a yakınlaştık ve hacetlerimizin kabulü için seni öne aldık.

Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.

 

Ey Fatımet'üz Zehra, ey Muhammed (s.a.a) in kızı, ey peygamberin gözünün nuru, ey seyyidimiz ve serverimiz! Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah'a yöneldik, şefaat diledik ve Allah'a yakınlaştık ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;

Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.

 

Ey Eba Muhammed, Ey Hasan İbn-i Ali, ey Mücteba, ey peygamberin torunu! Ey Allah'ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız! Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah'a yöneldik, şefaat diledik ve Allah'a yakınlaştık ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;

Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.

 

Ey Eba Abdillah, ey Hüseyin İbn-i Ali, ey şehid ve ey peygamberin torunu! Ey Allah'ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız! Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah'a yöneldik, şefaat diledik ve Allah'a yakınlaştık ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;

Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.

 

Ey Eba'l-Hasen, ey Ali İbn-i Hüseyin, ey Zeynel-Abidin, ey peygamberin torunu! Ey Allah'ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız! Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah'a yöneldik, şefaat diledik ve Allah'a yakınlaştık ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;

Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.

 

Ey Eba Cafer, ey Muhammed İbn-i Ali, ey İmam-ı Bakır, ey peygamberin torunu! Ey Allah'ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız! Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah'a yöneldik, şefaat diledik ve Allah'a yakınlaştık ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;

Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.

 

Ey Eba Abdillah, ey Cafer İbn-i Muhammed, ey İmam-ı Sadık, ey peygamberin torunu! Ey Allah'ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız! Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah'a yöneldik, şefaat diledik ve Allah'a yakınlaştık; ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;

Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.

 

Ey Eba'l-Hasen, ey Musa İbn-i Cafer, ey İmam-ı Kazım, ey peygamberin torunu! Ey Allah'ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız! Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah'a yöneldik, şefaat diledik ve Allah'a yakınlaştık ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;

Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.

 

Ey Eba'l-Hasen, ey Ali İbn-i Musa, ey İmam-ı Rıza ve ey Peygamberin torunu! Ey Allah'ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız! Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah'a yöneldik, şefaat diledik ve Allah'a yakınlaştık ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;

Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.

 

Ey Eba Cafer, ey Muhammed İbn-i Ali, ey İmam Takıyyül-Cevad, ey peygamberin torunu! Ey Allah'ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız! Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah'a yöneldik, şefaat diledik ve Allah'a yakınlaştık ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;

Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.

 

Ey Eba'l-Hasen, ey Ali İbn-i Muhammed, ye İmam-ı Hadi Naki, ey peygamberin torunu! Ey Allah'ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız! Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah'a yöneldik, şefaat diledik ve Allah'a yakınlaştık ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;

Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.

 

Ey Eba Muhammed, Ey Hasen İbn-i Ali, ey İmam Zekiyyül-Askeri, ey peygamberin torunu! Ey Allah'ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız! Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah'a yöneldik, şefaat diledik ve Allah'a yakınlaştık ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;

Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.

 

Ey İmam Hasen'ül-Askeri'nin vasisi ey (peygamber soyundan) hüccet olarak kalan iyi halef, ey kıyam etmesi beklenen Mehdi, ey peygamberin torunu! Ey Allah'ın yarattıklarına hücceti olan, ey efendimiz ve mevlamız! Gerçekten biz seni vasıta ederek Allah'a yöneldik, şefaat diledik ve Allah'a yakınlaştık; ve hacetlerimizin verilmesi için seni öne aldık;

Ey Allah katında şerefli olan, şefaat eyle bize Allah indinde.

 

Ey efendilerim ve mevlalarım, ey İmamların, ey yoksulluk ve hacet günlerimde (yardımıma koşacak) vasilerim, ben sizi vasıta ederek Allah'a yöneldim; ve sizinle Allah'a yakınlaştım, şefaat diledim; Artık şefaat edin bana Allah indinde ve Allah katında beni yaptığım günahlardan kurtarın; sizsiniz benim Allah katındaki vesilelerim; ve sizi sevmek, size yakınlaşmakla, Allah'tan kurtuluş ümit ederim. Öyleyse Allah katında ümit (sermayesi) olsun bana ey efendilerim, ey Allah'ın velileri! Allah rahmet etsin bütün onlara. Allah lanet etsin, onlara zulmeden Allah düşmanlarına; evvellerinden sonlarına kadar... Âmin ey Âlemlerin Rabbi!

Çarşamba, 06 Haziran 2012 06:25

ABD’ye yardımın bedeli

ABD eski başkanlarından Roosevelt, henüz 2. Dünya Savaşı neticelenmeden Kongre’de “dört özgürlük üzerine” bir konuşma yapmıştır.

Burada “dünyanın her yerinde konuşma ve ifade özgürlüğünden, kişinin Tanrısına kendi istediği biçimde tapınma özgürlüğünden, yoksulluktan kurtulma özgürlüğünden ve dünyanın herhangi bir yerinde korkudan kurtulma özgürlüğünden” bahsederek, “Bu, hiçbir ulusun herhangi bir komşusuna karşı fiziksel saldırı eylemi gerçekleştirmek durumunda olmayacağı bir durumdur” demiş ve devletlerin hareket sınırlarını çizmiştir. 1941 yılında bahsi geçen özgürlükler ABD halkları için halen geçerlidir. Özellikle 2000 senesinde vuku bulan New York’taki İkiz Kulelerdeki patlamalardan sonra birleşik devletler, Amerikan halkının her türlü emniyetini dünyanın genelinde temin edecek tedbirler almıştır. Haklar ve özgürlükler, kâğıt üzerinde tüm insanlara tanınmış olsa da hakikatte böyle bir şey söz konusu değildir.

Tam tersine ABD yeraltı kaynaklarını elde etmek maksadı ile bugün Ortadoğu coğrafyasında kan dökmektedir. Müslüman âleminin temel hakkını, yaşamlarını tehdit etmektedir.

ABD desteği ile bölgede lider olanlar da, vazifeleri bitince bağlılıklarını hayatları ile ödemektedirler. Irak lideri Saddam bir örnektir. Saddam 2003 yılında işgal sonrasında idam edilerek öldürülmüştür.

Ortadoğu da başlayan Arap Baharının etkisi ile iktidarı sona eren Tunus lideri Zeynelabidin ülkesini terk etmek zorunda kalmıştır.

Libya lideri Kaddafi, ayaklanmaların ardından halkı tarafından linç edilerek can vermiştir.

Mısır lideri Hüsnü Mübarek, yargılandığı mahkemeye defalarca sedye ile taşınmış ve ömür boyu hapis cezasına çarptırılmıştır.

Mübarek’in mahkeme salonunu terk ederken, “sonum bu mu olacaktı” diye bağırdığı belirtilmiştir. Maalesef, ABD yanında yer alan, onun çıkarlarına hizmet edenlerin sonu budur.

İşgale direnen Esad, Suriye Meclisinde yaptığı konuşmada, “Reformlara rağmen dış destekli bir savaşla karşı karşıya olduklarını” vurguladı.

Dış destekli bu savaşa, sırf ABD istiyor diye yardım edenler sonlarının Mübarek veya Saddam gibi olacaklarını hatırdan çıkarmamalıdır.

İran İslam Cumhuriyeti Deniz Kuvvetleri Komutanı Tuğamiral Habibullah Seyyari, İran yapımı 'Tarık' adlı denizaltında gerekli tamiratın yapıldığını ve hâlihazırda serbest sularda göreve hazır olduğunu söyledi.

Ehlibeyt Haber Ajansı ABNA- Tuğamiran Seyyari, Benderabbas kentinde düzenlenen bir merasimde yaptığı konuşmada, denizaltı tamiri yapan ülkelerin dünyada sayısının çok az olduğunu İran'ın sözkonusu ülkelerden biri sayıldığını kaydederek, "İran milli üretim ile İran iş ve yatırımı destekleme yılı"nda İran deniz kuvvetlerinin de kendi üzerine düşeni çok iyi bir şekilde yerine getirmekte olduğunu ve bu doğrultuda İranlı uzmanların çok kısa zamanda denizaltının tamirini gerçekleştirdiklerini söyledi.

İran'a ait 'Tarık' adlı denizaltı, İranlı uzmanlarca yapılıp radara yakalanmayan bir özelliğe sahiptir.

ABD'den suikast yalanı...

İran'ı nükleer başarısından dolayı engellemeye çalışan ABD şimdi de Türkiye ile İran arasında 'diplomatlara yönelik suikast' iddiasını ortaya atarak Türkiye'yi İran'a karşı kışkırtmaya çalışıyor.

Washington Post, İran ve Hizbullah ile doğrudan bağları olan kişilerin, aralarında Türkiye'nin de bulunduğu bazı ülkelerde diplomatları öldürme girişimlerinde bulundukları öne sürüldü.

Washington Post geçen ay ABD yetkililerine sunulduğunu belirttiği bir rapora dayanarak Azerbaycan, Hindistan, Türkiye, Tayland, Pakistan ve Gürcistan'da diplomatları öldürme girişimlerinin arasında geniş bağlantıların bulunduğunu iddia ederek, "Her girişim, İran veya Hizbullah ile doğrudan bağları olan elemanlarca gerçekleştirildi ve İran'a hasmane bir tutumu olan ülkelerin diplomatlarını hedef aldı" diye yazdı.

Washington Post gazetesi, geçen ay ABD'li yetkililere sunulan bir rapora dayanarak yayımlandığı geniş haberinde, İran ile bağlı cinayet komplolarının hedefleri arasında Amerikan diplomatlarının bulunduğunu belirterek özellikle Azerbaycan'da ortaya çıkarılan girişimler üzerinde durdu.

Son haftalarda dört ülkede yapılan araştırmaların sonucunda çeşitli ülkelerde diplomatlara yönelik cinayet girişimlerini, birbiri ile ve İran-destekli Hizbullah üyeleri veya İran içerisinde üstlenen elemanlarıyla bağlayan yeni kanıtların elde edildiği iddia edilen haberde, bu kanıtları özetleyen resmi raporun, telefon kayıtları, adli tıp testleri, koordine edilen seyahatlar ve İran'da satın alınıp saldırıları gerçekleştirecek kişilerce kullanılan SİM kartlarından söz ettiğine dikkat çekildi.

 

İran hakkından vazgeçmeyince!

Washington Post, söz konusu teşebbüslerin, ilkbahar başlarında birdenbire durduğunu, bunun da İran'ın, nükleer programına ilişkin müzakerelerin yeniden başlaması öncesi tonunu yumuşattığı döneme rastladığını da savundu.

Azerbaycan'da ortaya çıkarıldığı belirtilen komploların, son dönemde İran'a bağlanan birçok girişimin tarzına benzediğini kaydeden gazete, Suudi Arabistan'ın Washington Büyükelçisi'ni başarısız öldürme girişiminin de benzer bir planı içerdiğini iddia etti. Bu iddialar, İran'ın barışçıl nükleer enerji üretme hakkından vazgeçmemesi üzerine bölgenin en güçlü ülkesi olan Türkiye ile arasını açma çabaları olarak yorumlanıyor.

Milli Gazete 29-05-2012

Rahmi Onurşan Rahmani yazısında son dönemlerde Şiiler aleyhinde yazılan iftiralara cevap verdi. Yazı şöyle:

 

Ali Bulaç Zaman gazetesinde Şii ve Ehli Sünnet arasındaki ihtilafları değerlendiren ve güzel temennilerini dile getirdiği bir yazı kaleme almış. “Her iki tarafın da kabullendiği ravilerin rivayet ettikleri hadislerin derlendiği bir hadis mecmuası çalışması ve bunun taban kitleye yayılması gerekli olan ilk adımlardan biridir. Hakeza İmam-ı Cafer'in fıkhi görüşlerinin Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli fakihlerin görüşleri ile mukayeseli biçimde çalışılması bir başka önemli çalışma alanıdır. Bu ve benzeri çalışmalar her iki tarafın ortak paydalarını yeniden keşfini sağlayacaktır" temennisini paylaşmış.

İçten ve samimi olarak dile getirmiş olduğu sözlerine, tamamen katılıyorum.

Sadece bir temenni olduğu halde buna bile bazı arkadaşlar epey içerlenmiş. Kaleminden ve kendi deyimiyle, ona gelen bu konudaki değerlendirme ısrarlarından, ilahiyatçı olduğu anlaşılan Serdar Demirel kardeşim (İnternette gezinirken rastladım) iki sayfada, girmiş akaitten çıkmış fıkıhtan, usul-u alt üst edip dalmış adaleti sahabeyi kirama ve soluk soluğa haykırmış:

“Böyle bir şeyin mümkün olması için ya Ehli Sünnet'in ya da Şiîlerin en temel inanç esaslarından vazgeçmesi gerekir. “

O da yetmemiş, “Bu alanda yazılan Şiî usûlü hadis kitapları Ehli Sünnet’in usûl kitaplarından 6 asır sonra telif edilmiştir” diyerek farkı ortaya koyup defteri kapatmış.

Zaten her zaman böyle oluyor biri kalkıp Müslümanlar arasında vahdetten söz etse, takrip kelimesi ağzından çıksa, birileri kıyameti kopartıyor.

Elbette bütün bu saldırıların arkasında Şii İran halkının ve devletinin onurlu duruşu ve bu duruşun etkilediği pek de azımsanmayacak insan kitleleri, özellikle de Sünni dünya var. Sünni dünyadaki lider boşluğunun yerini İran’ın doldurabilme endişesi, bir kısım Müslüman kardeşimize, İran üzerinden Şii inancına her türlü iftira ve karalamayı caiz kılabiliyor. Kapı komşusunun da bir Şii olduğunu, Türkiye'de de milyonlarca Caferi-Şii yaşadığını hemencecik unutuveriyor.

Büyük bir haber ajansında çalışan bir tanıdık yanında bir arkadaşıyla görüşümüze gelmişti. Arkadaş “İran bütün dünyayı geriyor, fitne odağı gibi her tarafa ihtilaf yayıyor, bakın Ayetullah Sistani öyle değil…falan” sözlerine rahatsız oldum.

Olabilir dedim, fakat bir şey sormak istiyorum “Eğer İran devleti Şah’ın döneminde olduğu gibi Amerika’nın bir karakolu olarak çalışsa, Ayetullah Hamanei’de Kral Abdullah gibi Amerikalıların can dostu olsa, bir adım ileri gidip İsrail’i devlet olarak kabul edip, bedava gaz, petrol verse, Müslüman Filistinlileri terörist görse, NATO’ya üst verip, Ürdüncülük ve Katarcılık oynasa yine fitneci olur muydu?”

Biraz duraksadıktan sonra, ne ilgisi var hocam! diyebildi.

“Yapma gözüm! Başını Amerika’nın rahmet dizine yaslayan gericiliğin, terörizmin, krallığın, fitne ve tekfirciliğin merkezi olan devletler, sırf Amerika ve Batı dostu oldukları, İsrail’le iyi geçindikleri için bir Allah’ın kulu cesaret edip söz diyemiyorken, dünyanın hiçbir yerinde uzaktan yakından terörle ilgisi olmayan bir halkı böyle çirkin şeylerle ittiham etmek hangi vicdana sığar. Onların suçu; sadece onurlu duruşları, bunu da herkes biliyor. Ben bir Türk olarak onların bu mücadelelerine saygı duyuyorum.

İrancılık yapmıyorum ama vicdanımın sesini dinleyen bir Müslüman olarak diyebilirim ki, “İmam Ali’yi adaleti öldürdü” sözünün tecellisi İran İslam İnkılabı’dır. Onların suçu ise dünya emperyalizmi karşısındaki mantıklı, ilkeli ve onurlu duruşları. Bazıları birkaç sabah İrancılığa soyundular da, bu işin o kadar kolay olmadığını anladılar. Herkes bu yolda İran’ın ödediği bedeli ödeyemez ve herkes İran halkı gibi bu korkunç baskı ve karalama kampanyası altında bu kadar sabırlı ve dik duramaz. Bu baskı hangi devlete yapılsa şimdiye kadar yüz kere yıkılır yeniden kurulurdu. İşte herkesi şaşkına çeviren, biraz daha hırçınlaştıran bu. Ayetullah Sistani’nin bürosu da sizin tahmin ettiğinizden, hatta aklınızın ermeyeceği kadar basiretlidir, kimse bizi İran karşısında kullanabileceğini zannetmesin, böyle bir şeyi kimse başaramadı, sizin de boyunuzu aşar…”

Bu da diğer bir Müslüman kardeşim. Amerika, İsrail, Batı değil de İran rahatsız ediyorsa, fitnecilikle suçlanıyorsa ne diyebilirim ki? Bize muhalif olanlar Hz. Ali’yi tanısa, bize bu kadar düşman kesilmezlerdi. Nasıl tanısınlar ki, 60 yıl minberlerden lanetler yağdırdıkları bir insanı nasıl tanıyabilirler ki? Veya nasıl sevebilirler ki? Bizim İmamımızı tanıyıp sevemeyen, bizi nasıl tanıyıp sevebilir ki?

Her köşe yazarına cevap yetiştirmek diye bir derdimiz veya alışkanlığımız yok. Fakat bu bir şahıstan öteye bir düşünce tarzı. Bu nedenle birkaç konuyu aydınlatmak gerektiğine inanıyorum.

Şunu gönül rahatlığıyla diyebilirim ki; arkadaşların olur mu, olmaz mı? diye tartışmaya durdukları vahdeti, biz bu ülkede yaşıyoruz.

Kendimden örnek vereyim. 2 haftada bir ilahiyatçı arkadaşlarla ders halkamız var. Hanifi, Şafii, Caferi her mezhepten ve inançtan arkadaşımız var. Arap, Türk, Kürt, Lazımız var. İslami temel kaynakları alıp inceliyoruz, görüşlerimizi açıkça ortaya koyuyoruz. Namaz vakti gelince de sırasıyla bir arkadaşı öne geçirip cemaat namazı kılıyoruz. Bütün arkadaşlar birbirlerini kardeş gibi seviyorlar. Herkes açıkça görüşünü beyan ediyor ama dayatmıyor. O günü iple çekiyoruz. Farklılıklarımızı zenginlik olarak görüyoruz, tefrika nedeni olarak değil. Ali, Hüseyin gözüyle bakıyoruz kardeşimize, Muaviye, Yezit gözüyle değil.

Bu haberime sevindin mi, yoksa rahatsı mı oldun, bilmem. Ama sen de katılmak istersen buyur gel görüşlerinden istifade edelim…

Ayrıca Şii kaynaklarını öyle bir şekilde tasvir etmişsin ki gören de, Şiilerin Peygamberden 6-7 asır sonra kitap yazmaya başladığını, ondan önce, içi boş bir topluluk olduğunu sanacak.

Şii usul ve fıkıh kaynakları konusunda yeterli bilgiye sahip olmadığınız anlaşılıyor. Daha birinci asırda İlim şehrinin kapısı İmam Ali’nin Şiileri kitap yazarken, hadis yazma yasağı nedeniyle diğerleri yazmaya cesaret dahi edemiyorlardı.

Sizin art niyetli olmadığınızı düşündüğüm için, ben Şii usul ve fıkıh kitaplarının ne zaman telif edilmeye başlandığını kısaca açıklayayım, sen, sizin kitapların bizden ne kadar önce yazıldığını biraz daha dikkatli hesapla.

Resulullah’tan sonra Emevi halifesi Ömer b. Abdulaziz’in (h. 99-101) dönemine kadar hadis yazılması yasağı olmasına rağmen (Ki biz bu yasağın siyasi olduğuna inanıyoruz) İmam Ali bu yasağa asla uymadı.

Nitekin bu konuda ilk kitap yazan da odur. Anlayacağın İslam tarihinde rivayet ve hadis konusunda ilk kitap yazan İmam Ali’dir. Onun “Sahife” adlı eseri kendisinden sonra evlatlarına miras olarak kalmıştır. İmam Bakır ve İmam Cafer Sadık’ın bazı fıkhı konularda bu kitabı öğrencilerine gösterdiği nakledilmiştir. Bütün haram ve helallerin, emir ve yasakların bu kitapta yazıldığı belirtilmiştir. (Ricali Neccasi, s.224; İhtiyari Marifeti’r Rical, s.376; el-Kafi, c.1, s.242; Tarih-i Fıkh-i Caferi, s.71)

Buhari de bu kitabın varlığına değinerek, fıkhi kuralları içerdiğini söylemiştir (Sahih-i Buhari, c.1, s.36; c.2. s.221; c.4, s.67, c.8,s.45)

Şiiler daha birinci asırdan kitap yazmaya hadisleri toplamaya başlamıştır. 1.asırdan vefat eden (ö. 96 h.) Zeyd b. Veheb “Hutebi Emiri’l Müminin” kitabını, İmam Cafer Sadık’ın öğrencilerinden Masad b. Sadaka da İmam Ali’nin fıkıh ve hikmet içerikli sözlerini, buyruklarını ihtiva eden ikinci “Hutebi Emiril Muminin”i yazmıştır.(Tusi, el-Fihrist, s.72; Neccasi, er-Rical, s.415)

Daha sonra bütün bu nefis kaynakların bir kısmı Seyit Rezi (359- 406 h.)tarafından, İmam Ali’nin hutbeleri, emirleri, veciz sözlerini ihtiva eden “Nehcu’l Belağa” unvanıyla toplanmıştır. Türkçeye kazandırılan bu eserin yaklaşık 5-6 çeşit tercümesi mevcuttur. Bu kitapta İmam Ali’nin 240 hutbesi, 79 mektubu, 480 hikmetli sözleri yer alır. Kendisi hem rivayetlerin derlenmesine emir vermiş hem bunların bir kısmını hutbelerine taşıyarak baki kılmıştır.

Abdulvahit Amidi ise İmam Ali’nin sözlerini, buyruklarını “Gureru’l Hikem” kitabında toplamıştır. (2 cilt olarak Alulbeyt yayınlarından çıktı)

“Sehife-i Seccadiyye” İmam Hüseyin’in Kerbela mesajını günümüze taşıyan İmam Zeynelabidin’in (d. 38 h.) kitabıdır. İmam Bakır ve İmam Zeyd’e imla ettirdiği bu kitap “A’li Muhammed Zeburu” olarak da meşhurdur. Aile, toplum, İslam öğretilerini 54 dua kalıbında işleyen muhteşem eser Türkçe olarak da basılmıştır.

Aynı şekilde İmam Zeynelabidin’İn “Risale-i Hukuk” kitabı İbni Şube’nin (ö. 381) “Tuhefu’l Ukul” ve Şeyh Saduk’un “el-Hisal” kitaplarında nakledilmiştir. Allah’ın, bedenin, namazın, öğretmenin, yöneticinin, anne ve babanın, evladın, komşunun, dostun, gayri Müslimlerin vd. hak ve hukuklarını genişçe ele alınmıştır. (Tuhefu’l Ukul, Kevser yayınlarından Türkçeye kazandırılmıştır)

İmam Bakır’ın “el-Fihrist” kitabı (İbn-i Nedim, el-Fihrist, c.2, s.36) İmam Sadık’ın “Tevhid-i Müfezzel”i (Arapça ve Farsça olarak basılmıştır) Ayrıca ahkam ve şer-i konularda risaleleri Kuleyni tarafından nakledilmiştir. (İbni Nedim, elfihrist, 198; Kafi, c.8, s.2)

İmam Ali’nin öğrencisi Ebu Rafi’in yazdığı “es-Sünen ve’l Ahkamu’l Kazaya”nın ardından, Ali b. Ebu Rafi ve Rabi b. Şami “el-Fıhık” kitaplarını telif etmişlerdir. (Ricali Neccaşi, s.6)

İmam Bakır (57-107 h.) ve İmam Cafer Sadık (83-148 h.) dönemlerinde yazılan sayısız fıkıh ve hadis kitaplarının fihristi İbn-i Nedim’in el-Fihrist, Ricali Neccasi, Fihristi Tusi ve diğer birçok kaynakta gelmiştir.

Yine bir Şii olan Muhammed b. Saib Kelbi ( 146 m.) Kuran’ı Kerimdeki ahkâm ayetlerini toparlamıştır (ez-Zeria, c.1, s.40)

Resulullah’ın İlim şehri İmam Ali’nin birincisi olduğu İmam Hasan ve Hüseyin’le devam eden 250 yıllık İmamlar döneminde sayısız eserler yazılmıştır.

İmam Zeynelabid’inin öğrencilerinden Yahya b. Ummuttevil, Saad b. Cubeyr (ö. 95 h.) tefsir ve fıkıh dalında kitaplar yazmıştır. Daha sonra zalim Haccac tarafında şehit edilmiştir.

İmam Bakır ve İmam Sadık öğrencilerinden Zurare b. A’yan (ö. 150 h) 1263 rivayet İmam Bakırdan, 494 rivayet İmam Sadık’tan nakletmiştir.

Muhammed b. Muslim (150 h.) kitabı “el-Müsned”inde 1981 rivayet nakletmiştir.

İmam Sadık’ın emriyle yazılan “Usul-u Erbea mia” 400 usul kitabı, daha sonra “Kutubu Erbaa” da düzene konularak günümüze gelmiştir. Bunlar şu anda elimizde bulunan (el-Kafi, İstibsar, tehzib ve el-Fakih) kitaplarında nakledilmiştir. (Fihrist-i Tusi, s.18; Tahrani, ez-Zeria, c.2, s.125; Ricalı Neccaşi, s.154)

Şimdiye kadar 266 unvan Usul-u Fıkıh kitabımız basılmıştır. Bunların her biri de kendi dalında bir mecmuadır. (Kitapşinasi-i Usul-u Fıkh-ı Şia)

Özellikle: ikinci asırda yaşayan Hişam b. Hekem’in, el-Elfaz ve Mubahisuha; Ebu Sahl Nobahti, el-Husus ve’l Umum, İbtalu’l Kıyas; Şeyh Mufid (336-413) et-Tezkire be Usulu’l Fıkıh; Seyit Murtaza A’lemil Huda (355-436 ) ez-Zeria İla Usulu’ş Şeria; Şeyh Tusi (384-460) İddetu’l Usul eşsiz Usul kitaplarıdır.

Ayrıca İbrahim b. Muhammed b. Ebi Yahya’nın (ö. 148) “Mubevvib fil Helal vel Haram; Hasan b. Mahbub Surrad’ın (ö. 224 h.)Maşşihe’si; Muhammed b. Muafi (ö. 265 h) Şeraiu İman; İbrahim b. Muhammed Sakafi’nin (ö. 283 h) Camiu Kebir fil Fıkıh, Şeyh Mufid (336-413) el-Muğnie, Tusi’nin Muğnie ve el-Mebsutu diğer nefis eserlerdir.

Ne demiştiniz, sizin Usul-Fıkıh kitapları bizden 6 asır önce mi yazılmıştı?

Adama, Resulullah’ın mezhebi ne idi? diye sormuşlar.

Adam, tabi ki “Hanifi” demiş, sen hiç Kuran okumadın mı? Yüce Allah Rum/30 da “Henifen” diye buyurmuyor mu!?

....

Hala “bizim Usul sizinkinden 6 asır önce yazılmış” diyorsan, saygı duyarım. “Demek ki gerçekten Peygamberimiz (s.a.a) Ebu Hanife mezhebine tabiymiş” derim.

Bize sadece, Resulullah’tan yüzyıllar önce kurulmuş bir mezhebe “es-Sabikun” olarak saygı duymak düşer...

Rahmi Onurşan Rahmani

 

Bir gün okuldan eve dönerken mahallede toplanan kalabalık ilgimi çekmişti. Evimize çok yakın olan bahçenin önünde toplanmışlardı. Kalabalık içinde boyunlarında fotoğraf makinelerinin asılı olduğu gazetecilerin olduğunu fark ettim. Bende merak hissi uyanmıştı. Bahçeye aniden atlayarak kalabalığın içine daldım. Her ne yaptımsa bir şey anlamadım. Bir gazeteciye: “Burada bir olay mı oldu?” diye sordum. Gazeteci “şimdilik hayır, ama bundan sonra önemli olaylar olacak.” Dedi. Daha sonra bana siz bu köyden misiniz? Diye sordu. Ben onun söylediklerinden bir şey anlamamıştım. Dedim ki “Evet, evimiz az ileride.” Gazeteci “Kısa bir süre sonra köyünüz dünyanın en ünlü köyü olacak!” dedi. Ben de şaşırarak dedim ki: “Köyümüzün ünlenmesine sebep olacak bir olay mı olacak?”

 

Gazeteci dedi ki: “Şu ana kadar Ayetullah Humeyni adını duydun mu?” ismi bana tanıdıktı. Defalarca ismini radyo ve televizyondan duymuş, resimlerini de gazetelerde görmüştüm. Dedim ki: “İran’ın dini lideri olan mı?” dedi ki: “Bravo sana delikanlı, işte o artık burada ve sizin komşunuz oldu.” Heyecanlı bir biçimde dedim ki: “Tamam da siz niye buraya toplandınız, yoksa dışarı mı çıkacak?”

Gazeteci “Hayır, dışarı çıkmayacak, ama röportaj yapacak.” Dedi. Bende oluşan merak onu her ne olursa olsun görme hissini uyandırmıştı, çünkü her gün gazetelerin bahsettiği kişiyi görerek okulda arkadaşlarıma hava atabilecektim.

Dedim ki: “Eğer burada beklersem onu görmeme izin verirler mi?” dedi ki: bilmiyorum, ama ileride duran kişiyi parmağıyla işaret ederek ona sorarsan belki izin verir. Ona doğru gittim ve dedim ki: “Evimiz az ileride, acaba Ayetullah Humeyni’yi yakından görebilir miyim?” adam dedi ki: “Ayetullah Humeyni hakkında ne biliyorsun?” dedim ki: “Bunu biliyorum ki İran’ın dini lideri ve her gün gazeteler hakkında bir şeyler yazıyor.” Biraz düşündükten sonra dedi ki: “Senden başka kimse var mı?” gazetecileri göstererek dedim ki: “Gördüğünüz gibi bunlarda var. Size söz veriyorum toplantının düzenini bozmadan sadece birkaç dakikalığına göreceğim.” Dedim.

Bahçenin kapısı açıldı. Ayetullah Humeyni ruhani elbiseleri giymiş başının etrafına siyah bir sarık sarmış yaşlı bir adamdı. Bir an için, onun “önümde duran Mesih olduğunu hissettim.” Bir saatin nasıl geçtiğinin farkına bile varmadan vakit bitmişti. Hayret ve şaşkınlığımı henüz üzerimden atamadan anneme gittim ve dedim ki: “Anne, Mesih’i yakından görmek istiyor musun?” biliyordum ki eğer onu görürse benim duygularımı anlayacak.

Anneme dedim ki: “Sana göre onun buraya gelmesinin bir sakıncası var mı?” dedi ki: “Hayır, ama baban sakin bir yer peşindeydi. Artık bundan sonra burası sakin bir yer olmaktan çıkacak.”

Annemin öngörüsü doğruydu. Babam geldikten sonra oldukça sinirlendi. Ceketini çıkardıktan sonra kendisini kanepenin üzerine atarak sinirli bir şekilde şöyle dedi: “Bu yıl şanssızlıklar peşimi bırakmıyor. Her nereye gitsem bir şey oluyor. Şirketimin iflas etmesi yetmiyormuş gibi şimdi de buradaki şu durum.”

Annem onu sakinleştirmek isteyerek şöyle dedi: “Bu durum fazla uzun sürmez, şayet birkaç gün sonra ortam sakinleşir.” Babam sinirli bir şekilde: “İnşallah öyle olur.” Dedi. Annem: “Gazetelerde okudum, birkaç güne kadar İran’a dönebilirmiş.” Dedi. Babam sinirli bir şekilde kendi kendisine şöyle söyleniyordu: “Neden buraya geldi ki, hem de bu küçük köye?”

Noel tatiline birkaç gün kalmıştı. Artık ders okuma hevesim kalmamıştı. Devamlı onu düşünüyordum, öyle ki ona bakmaktan bir türlü kendimi alamıyordum. Ama babam öfkeli bir şekilde polise şikayet etmek istiyor ve şöyle diyordu: “Bizimde hak ve hukukumuz var. Daha ne kadar tahammül edelim?” artık dayanamadım ve şöyle dedim: “Kaç zamandır o burada, hatta bir kereliğine bile olsa onu görmeye gitmedin.” Babam alaycı bir şekilde şöyle dedi: “O da tıpkı öteki keşişler gibidir. Kesinlikle o da ötekiler gibi durmadan nasihatler etmekte.” Dedim ki: “Baba, sen söylememiş miydin acele karar vermeyin diye? Senin daha mantıklı biri olduğunu düşünüyordum. Bugün bir konuşuma yapacak, benim hatırımla da olsa gel birlikte gidelim. Eğer hoşlanmasan geri dönersin.” Babam dedi ki: “Ne zaman gitmemiz gerekiyor?” dedim ki: “Yarım saatten az zaman kaldı, o zaman konusunda çok dakik biridir.”

Babamla konuşma yapacağı yere gittik. Gazetecilerin dışında halktan da orada toplanmış baya bir kalabalık vardı. Benim için oldukça ilginçti. Çünkü oradakilerin birçoğu konuşmasının bir kelimesini bile bilmiyorlardı.

O geldiğinde hepsi saygıyla ayağa kalktılar. O anda babama baktığımda gözleri yaşlarla dolmuştu. Artık rahatlamıştım. Sonraki günlerde babamla birlikte konuşmalarını dinlemeye gidiyorduk, artık babamda sinirlilik alameti yoktu.

*** *** ***

Hz. İsa’nın (a.s) doğum günü akşamıydı. Herkes evdeki çam ağacının etrafında toplanmıştık. Birden kapının zili çaldı. Acaba gecenin bu saatinde kim gelmişti?! Babam kapıya doğru gitti bende peşi sıra. Elinde birkaç demet gül ile bir tatlı kutusuyla kapının önünde bir adam duruyordu. Güler yüzlü bir şekilde selâm vererek gülleri babamın önüne tutarak: “Bunlar Ayetullah Humeyni tarafındandır. Ayetullah Humeyni, Hz. İsa’nın doğum gününden dolayı sizleri tebrik etmekte ve köyde bulunmasının sizleri zahmete düşürme olasılığından dolayı sizlerden özür dilemekte.” Dedi.

Babam gülleri ve tatlı kutusunu aldıktan sonra şöyle dedi: “Bizden taraf ona teşekkürlerimizi iletin.” Babam hiçbir şey söyleyemeden odaya doğru gitti ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Sanki içinde bir şeyler kopuyordu. İlk defa babamın yüksek sesle ağladığını görmüştüm. Anneme doğru gittim ve sevinçle dedim ki: “Anne, bu yıl bize Mesih’ten hediye geldi. Gül ve tatlı.”

Gelecek pazar 3 haziran rahmatli İmam HÜMEYNInin vefatının 23. yıl dönemi münasibetiğle onu sevgi ve saygiğle yad edip ve onun çizdiği yola devam etmemizi bir kere daha ant içiyoruz . ALLAHTtan ona rahmet ve onun halifesi olan IMAM HAMENEYIye basarilarve salamat diliyoruz .

İran savunma sanayiinin gerçekleştirdiği 23 elektro optik ve lazer projesi, Savunma Bakanı Vahidi'nin katıldığı törenle hizmete girdi.

İran savunma sanayiine bağlı Sairan elektro optik sanayii firması, Savunma Bakanı General Ahmet Vahidi'nin de katıldığı bir törenle 23 projenin açılışını yaptı.

Törende bir konuşma yapan General Vahidi, ülkenin savunma sahasında elektronik, optik, komünikasyon ve lazerin önemine değinerek İranlı uzmanların getirdikleri yeniliklerle en üstün teknolojilere göre üretim yaptıklarını vurguladı.

General Vahidi, bu çerçevede bugün savunma sanayiinde büyük hassasiyet arz eden 23 projenin hizmete girmesine şahit olduklarını ifade etti.

General Vahidi, söz konusu projelerin her birinin silahlı kuvvetlerin caydırıcı gücüne büyük katkısı olacağını vurguladı.

 

 

Gafil kalp, şeytanın saldırılarına maruz kalır. Her ne zaman şeytan insanın can ve kalbine hakim olursa dünyada şer ve fesat oluşur. Alemdeki her türlü şer ve fesatla mücadele etmenin derin ve doğru yolu Allah’la irtibat kurmak ve şeytanın nüfuz ve egemenliğinden kalp ve canı dokunulmaz kılmaktır. Eğer şeytan uluslar arası toplumda büyük etkileri olan insanların kalplerine musallat olmasaydı, dünya huzur ve barış içinde olur ve insanlar güvenlik ve selamet içinde yaşarlardı. Beşerin tüm sefalet ve sıkıntılarının kaynağı Allah’tan uzak olmaktır. Dolayısıyla İslam’da yüce Allah’la irtibat kurmak için özel fırsatlar muayyen edilmiştir. Bu fırsatlardan biride “Recep” ayıdır.

Recep ayının kadrini biliniz. Bu ay için zikredilen duaların hepsi derstir. Sadece ağız lakırdısı değildir. Bu duaları kalp huzuru ve anlamının derinliklerine teveccühle kalp ve dillerinizde cari ediniz. Eğer Müslüman bir insan Recep ayında ve daha sonra Şaban ayında yüce Allah’la olan irtibatını pürüzsüz ve daha yakın ederse, Ramazan ayına hazırlıklı girmiş olur. O zaman Ramazan ayı “İlahi ziyafet” olur. İnsan hazır olmalı ve daha sonra ziyafete girmelidir. “önce temizlen…”

İnsan, bu temizliği Recep ve Şaban ayında yapmalıdır ki Ramazan ayında ilahi sofranın başında oturabilsin. Ve o sofradan nimet elde ederek feyizlenebilsin. Eğer Ramazan ayından feyiz alırsak, o zaman amel, ahlak, tutum ve görüşlerimizde ilerlediğimizi kendisinde gösterir. Kendimiz kendimizi ölçer ve karşılaştırırız ve ilerlediğimizi teşhis ederiz. Bizler bu imtihanları yapmamakta ve sonra sıkıntı ve problemleri kendi vücudumuzda ve toplumumuzda görmekteyiz.

Kabe, Beytullah ve Mehcidü'l Haram