کارگر

کارگر

Bugün İmam Musa-i Kazım, İmam Rıza, İmam Cevat ve İmam Ali Naki (a.s)’a aittir; bugünde bu dört İmam şöyle ziyaret edilir:

 

اَلسَّلامُ عَلَيْكُمْ يا اَوْلِياءَ اللهِ اَلسَّلامُ عَلَيْكُمْ يا حُجَجَ اللهِ اَلسَّلامُ عَلَيْكُمْ يا نُورَ اللهِ فى ظُلُماتِ الاَْرْضِ اَلسَّلامُ عَلَيْكُمْ صَلَواتُ اللهِ عَلَيْكُمْ وَعَلى آلِ بَيْتِكُمُ الطَّيِّبينَ الطّاهِرينَ بِاَبى اَنْتُمْ وَاُمّى لَقَدْ عَبَدْتُمُ اللهَ مُخْلِصينَ وَجاهَدْتُمْ فِي اللهِ حَقَّ جِهادِهِ حَتّى أتاكم الْيَقينُ فَلَعَنَ اللهُ اَعْداءكُمْ مِنَ الْجِنِّ وَالاِْنْسِ اَجَمْعَينَ وَاَنَا اَبْرَأُ اِلَى اللهِ وَاِلَيْكُمْ مِنْهُمْ، يا مَوْلايَ يا اَبا اِبْراهيمَ مُوسَى بْنَ جَعْفَر يا مَوْلايَ يا اَبَا الْحَسَنِ عَلِيَّ بْنَ مُوسى يا مَوْلايَ يا اَبا جَعْفَر مُحَمَّدَ بْنَ عَلِيٍّ يا مَوْلايَ يا اَبَا الْحَسَنِ عَلِيَّ بْنَ مُحَمَّد اَنَا مَوْلىً لَكُمْ مُؤْمِنٌ بِسِرِّكُمْ وَجَهْرِكُمْ مُتَضَيِّفٌ بِكُمْ في يَوْمِكُمْ هذا وَهُوَ يَوْمُ الاَْرْبَعاءِ وَمُسْتَجيرٌ بِكُمْ فَاَضيفُوني وَ اَجيرُوني بِـآلِ بَيْتِـكُـمُ الطَّيـِّبيـنَ الطّاهِـريـنَ .

 

Çarşamba Günü ziyatinin tercümesi

“selam olsun size ey Allah’ın velileri; selam olsun size ey Allah’ın hüccetleri; selam olsun size ey yeryüzünün karanlıklarında Allah’ın nurları; Allahın selamı sizin üzerinize olsun; Allah’ın rahmeti sizin ve tertemiz Tahir Ehl-i Beyt’inizin üzerine olsun; babam, anam size feda olsun. Gerçekten siz halis niyetlerle Allah’a ibadet ettiniz ve Allah yolunda hakkıyla cihat ettiniz; Nihayet yakine ulaştınız (ölüm gelip sizi buldu.) Allah sizin cin ve insanlardan olan bütün düşmanlarınıza lanet etsin. Ben onlardan Allah’a ve size doğru uzaklaşıyorum. Ey Mevlam, Ey Eba İbrahim b. Musa b. Cafer, Ey Mevlam Ey Ebal Hasan Ali b. Musa, Ey Mevlam, Ey Eba Cafer Muhammed b. Ali, Ey Mevlam, ey Eba Hasan Ali b. Muhammed! Ben sizin dostunuzum. Sizin saklınıza ve aşikârınıza inanıyorum. Sizin gününüz olan bu Çarşamba gününde sizin misafirinizim. Bugünde size sığındım. O halde beni misafirliğe ve sığınağınıza almayı kabul edin; tertemiz ve Tahir Ehl-i Beyt’inizin hürmetine.”

Cumartesi, 19 May 2012 10:47

Çarşamba Gününün Duası

 

 

اَلْحَمْدُ للهِِ الَّذى جَعَلَ اللَّيْلَ لِباساً وَالنَّوْمَ سُباتاً وَجَعَلَ النَّهارَ نُشُوراً لَكَ الْحَمْدُ اَنْ بَعَثْتَنى مِنْ مَرْقَدى وَلَوْ شِئْتَ جَعَلْتَهُ سَرْمَداً حَمْداً دائِماً لا يَنْقَطِعُ اَبَداً وَلا يُحْصى لَهُ الْخَلائِقُ عَدَداً اَللّـهُمَّ لَكَ الْحَمْدُ اَنْ خَلَقْتَ فَسَوَّيْتَ وَقَدَّرْتَ وَقَضَيْتَ وَاَمَتَّ وَاَحْيَيْتَ وَاَمْرَضْتَ وَشَفَيْتَ وَعافَيْتَ وَاَبْلَيْتَ وَعَلَى الْعَرْشِ اسْتَوَيْتَ وَعَلَى الْمُلْكِ احْتَوَيْتَ اَدْعُوكَ دُعاءَ مَنْ ضَعُفَتْ وَسيلَتُهُ وَانْقَطَعَتْ حيلَتُهُ وَاقْتَرَبَ اَجَلُهُ وَتَدانى فِى الدُّنْيا اَمَلُهُ وَاشْتَدَّتْ اِلى رَحْمَتِكَ فاقَتُهُ وَعَظُمَتْ لِتَفْريطِهِ حَسْرَتُهُ وَ كَثُرَتْ زَلَّتُهُ وَعَثْرَتُهُ وَخَلُصَتْ لِوَجْهِكَ تَوْبَتُهُ فَصَلِّ عَلى مُحَمَّد خاتَمِ النَّبِيّينَ وَعَلى اَهْلِ بَيْتِهِ الطَّيِّبينَ الطّاهِرينَ وَارْزُقْنى شَفاعَةَ مُحَمَّد صَلَّى اللهُ عَلَيْهِ وَآلِهِ وَلا تَحْرِمْنى صُحْبَتَهُ اِنَّكَ اَنْتَ اَرْحَمُ الرّاحِمينَ اَللّـهُمَّ اقْضِ لى فِى الاَْرْبَعاءِ اَرْبَعاً اِجْعَلْ قُوَّتى فى طاعَتِكَ وَنَشاطى فى عِبادَتِكَ وَرَغْبَتى فى ثَوابِكَ وَزُهْدى فيما يُوجِبُ لى اَليمَ عِقابِكَ اِنَّكَ لَطيفٌ لِما تَشاءُ .

Çarşamba Gününün Duasının tercümesi

“Hamd Allah’a mahsustur; o Allah ki, geceyi örtü, uykuyu bir dinlenme, gündüzü de dağılıp çalışma (zamanı) kıldı. Uyuduğum yerden beni kaldırdığın için sana hamd olsun. İsteseydin onu ebedi kılardın. Sana asla sonu kesilmeyen ve yaratıkların sayamayacağı kadar hamd olsun. Allah’ım! Sana hamd olsun; (mahlûkatı) yarattın, düzgün (ve dengeli) kıldın, taklit ettin, hüküm verdin, öldürdün, dirilttin, hasta ettin, şifa verdin, afiyet bağışladın, belaya düşürerek imtihan ettin ve arşa istiva ettin (onu hükmün altına aldın) ve mülke (varlık âlemine) ihata ettin. Allah’ım seni, vesilesi zayıf, çaresi kesilen, eceli yaklaşan, dünyada arzusu azalan, rahmetine ihtiyacı çoğalan, hasreti kusurundan dolayı büyük olan, sürçmesi ve kayması çok olan ve tövbesi sana halis olan bir kimse gibi çağırıyorum (sana yalvarıp yakarıyorum). Peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed’e ve onun tertemiz Ehl-i Beyt’ine olsun salâvat gönder, Hz. Muhammed’in (Allah’ın salât ve selamı ona ve Ehl-i Beyt’ine olsun) şefaatini bana nasip eyle ve onunla birlikte olmaktan beni mahrum eyleme. Kuşkusuz sen, merhametlilerin en merhametlisisin. Allah’ım Çarşamba günüde benim için dört şeyi yerine getir: Güç ve kuvvetimi itaatinde, neşat ve enerjimi kulluğunda, rağbet ve isteğimi sevabında, zahitlik ve rağbetsizliğimi acıklı azabına sebep olacak şeylerde kıl. Şüphesiz sen, istediğine latifsin.”

İslam İnkılabı Rehber İmam Hamenei, takvayı riayet ederek adım atmanın ve karar almanın, manevi ve maddi ilerlemek için zemin hazırlayacağını belirterek, İran’ın bugün emperyalist ve iç nefs olmak üzere iki düşmanla karşı karşıda olduğunu ifade etti.

Kutsal savunma döneminden bir grup gazi asker ile görüşen İmam Hamanei, kutsal savunma dönemini güzel ve ince bir resim tabloya benzetti.

İmam Hamanei, İslam devrimi ile başlayan yolun devam edeceğini vurgulayarak, kutsal savunma dönemini muhataplarına anlatılması ve de gazi askerler hakkındaki detayların tanıtılması için sanat kriterleriyle uygun olarak binlerce kitap yazılması gerektiğini söyledi.

Dayatılan savaş yıllarında savaşan askerlerin başarılarını değerli, çok büyük ve hayret verici olarak niteleyen İslam İnkılabı Rehberi, "Kutsal savunma döneminde önemli ve hassas mesuliyetleri olan gaziler bilmeli ki cihadı asğardan(küçük cihat) sonra çok zor olan cihadı ekberin(büyük cihat) sırası gelecektir"diye konuşmasına ekledi.

Cihadı asğar ve cihadı ekberin özelliklerini kıyaslaşarak açıklamasını yapan İmam Hamanei, ilke ve değerler üzerinde durmanın ve de siyasi, sosyal, ekonomik ve kültür alanlarda takvayı riyaet etmenin yüksek önem ve değeri olduğunu belirtti.

Takvayı riayet ederek adım atmanın ve karar almanın, manevi ve maddi ilerlemek için zemin hazırlayacağını ifade eden İslam İnkılabı Rehberi, İran’ın bugün emperyalist ve iç nefs olmak üzere iki düşmanla karşı karşıda olduğunu ifade etti.

Ayetullah Hamanei, Allah yolunda adım atmanın gereği günahtan uzak durmak olduğunun altını çizerek, günah yapmamakla yolun yarısı gidileceğini, ayrıca siyasi, icra, yöneticilik, tebliğ ve dini mesuliyetleri olan kişilerin günah alanı daha da geniş olduğunu kouşmasına ekledi.

Yetkililerin dürüst hareket etmeleri toplumla birleşmesine sebebiyet vereceğini işaret eden İslam İnkılabı Rehberi, “Biz dik durarak ve dürüt olarak hareket ederek tolumu teşvik ediyoruz ve bilmeliyiz ki İran milletinin bu hareketi bazılarının rehavete kapımasıyla sapmayacak ve sarsmayacaktır”diye belirtti.

İslam İnkılabı Rehberi konuşmasının sonunda İslam devrimi ile başlayan bu hareketin devam edeceğini vurgulayarak, İran milletinin genel hareketinde bazıların yarım bıraktığı sorumlulukları yüksek moralle üstlenen gençelerin o sorumlulukları inşallah maksadına ulaştıracağını kaydett

FHA-“Daily Mail” gazetesi, Google’un Fars Körfezi adını haritalarından sildiği için İran’ın dava açabileceğini bildirerek “Milattan 500 yıl önce de bu Körfez Fars olarak biliniyordu” diye yazdı.

İngiliz “Daily Mail” gazetesi bir haberinde “Fars Körfezi’nin adı milattan 500 yıl önce kullanılmıştır. Büyük Daryuş bu su geçitini Pers topraklarında akan Deniz olarak tanıdığında buranın adı öyle bilindi” diye kaydetti.

Aynı habere göre, o dönemlerde Yunanlı yazarlar da bu Körfezi “Persiko Nekaytas” yani, “Fars Körfezi” olarak anmaya başladılar. Tabi kimileri de “Persikos Sinus”, “Akvaryus Persiko”, “Bahr-i Fars”, “Derya-i Fars” ve “Haliç El Acemi” adlarını kullanmaya başladılar, ki bunların hepsinin anlamı yine Fars Körfezi veya Fars Denizi’dir.

Osmanlı imparatorluğu döneminde bu körfez bazen Basra Körfezi diye anılırdı. Bu da sadece Arap milliyetçiliğinin kışkırtıldığı ve Fars Körfezi adının sorguya alındığı 1960’lı yıllarla ilgili bir şey.

Daily Mail bu haberinde ayrıca BM’nin bu körfezi “Fars Körfezi” olarak tanıdığını ve en son 2006 yılında 23. Toplantısında bu konuyu vurguladığını hatırlattı.

Öte yandan Google, İran’ın dava açması halinde bile kendi haritalarında Fars Körfezi adını geçmeyeceğini iddia etti.

Bağdat’ta 5+1 ile yapılacak müzakerelere işaret eden Tahran Cuma Namazı Hatibi, zorbalık ve tehdidin İran’a işlemeyeceğini vurgulayarak, güven ortamı sağlamak sırası şimdi Avrupa’ya geldiğini söyledi.

Hüccet’ül İslam Kazım Sıddıki  hutbesinde 23 Mayıs’ta Bağdat’ta 5+1 ülkeleriyle yapılacak nükleer müzakerelere işaret ederek, mantık ve diyaloğa dayanan İslam düzeninin hiçbir zaman diyalogdan kaçmadığını ve kendi yaklaşımını İstanbul oturumunda açıkça ortaya koyduğunu söyledi.

Tahran Cuma Namazı Hatibi, hak ve insan haklarına esas olarak diyalogdan yana olan İran’ın 5+1 ülkeleri ile yapacağı müzakerelere “Nükleer enerjisi teknolojisi herkese, nükleer silahı hiç kimseye” sloganıyla katılacağını söyledi.

İran İslam Cumhuriyeti’nin akılsızları silahsızlandırmak istediğini ifade eden Hüccet’ül İslam Kazım Sıddıki, nükleer silahı olan ve insanlığı tehdit eden ülkelerin silahsızlandırmaları şart olduğunu dile getirerek, İslam İnkılabı Rehberi İmam Hamanei’nin fetvasına dayanarak nükleer silahların haram olduğunun altını çizdi.Sıddıki, fıkhi olan bu fetvaya hiçkimse karşı gelemeyeceğini belirtti.

İran’ın hiçbir zaman nükleer hakkından vazgeçmeyeceğini ve bunu 5+1 ülkeleri bilmesi şart olduğunu vurgulayan Kazım Sıddıki, İran’ın dünyanın güvenini kazanmak için ellerinden geleni yaptığı gibi çalşmaları şeffaf olduğunu söyledi ve UAEK tarafından müfettiş heyeti olarak İran’a gelen kişilere bile en gizli tesielerin gösterildiğini hatırlattı.

Tahran Cuma Namazı Hatibi, zorbalık ve tehdidin İran’a işlemeyeceğini vurgulayarak, güven ortamı sağlamak sırası şimdi Avrupa’ya geldiğini ve İran’ın güvenini kazanması gerektiğini belirtti.

Hutbesinin devamında mazlum Bahreyn halkının kıyamına işaret eden Hüccet’ül İslam Kazım Sıddıki, 15 aydan beri ayaklanan Bahreyn halkın acımasızca Suddi Arabistan rejimi tarafından katledildiğini, halk kıyamını bastıramayacağın anlayan Al-i Suud’un bu ülkeyi kendine ilhak etmek istediğini dile getirdi.

Kazım Sıddıki, Bahreyn’i ilhak etmek isteyen Suudi Arabistan’ın bu kararı onun zaafityetinden kaynaklandığını ve bundan dolayı böyle bir komploya başvurduğunun değerlendirmesini yaptı.

Hutbesinin diğer bölümünde Azerbaycan’da gerçekleştirmek istenilen eşcinsellerin yürüyüşüne işaret ederek yüzde 90’i Şii olan Azerbaycan’ın bu kararı üzüntü verici olduğunu dile getirdi ve bu ülkede camiilerin yıkılmasını ve müslümanların hicap dolaysıyla tutuklanarak hapse atılmasını hatırlattı.

Tahran Cuma Namazı Hatibi, “Azerbaycan devleti bu karardan vazgeçmeli”dedi.

 

 

 

 

Cumartesi, 19 May 2012 08:27

YANLIŞ HESAP BAĞDAT’TAN DÖNER

Bismillah

İş başındaki hükümetin ve iktidar ortaklarının başta komşu ülkeler olmak üzere bölgesel ve uluslararası ilişkilerde izlediği dış siyaset yanlış hesaplar yüzünden ülkeyi uçurumun kenarına sürüklemektedir. Bu gidişata dur demek her yurttaşın hakkı olmanın ötesinde zamanında yerine getirmesi gereken bir görevidir.

Yanlış hesaplar sadece dış ilişkileri değil ülke içi etnik ve sair kritik meseleleri de tetikliyecek cinsten olup iktidarı emanet olarak elinde bulunduran çevrelerin halktan aldıkları yüksek oranda oylardan dolayı gurur ve kibire kapılarak hayali hedefler peşinde koşmaları tehlikeli bir durum arzetmeye başlamıştır.

Ülkenin “komşularla sıfır problem” gibi isabetli dış siyaset çizgisinden tarihi ve kalıcı komşularıyla düşmanlık noktasına sürüklenmesi anlaşılır gibi değil. Bu olsa olsa dış siyasete yön veren kadronun- en iyimser bakışla- maceracı ve hayalperest teori ve hesaplarından kaynaklansa gerek. Bazı yorumculara göre ise iktidar çevreleri dış güçlerin dolduruşuyla bölgeyle ilgili olarak emperyal güçler tarafından kurulmuş kumar masasına oturtulmuştur. Kumar masasından galip çıkılsa zarar, yenik çıkılsa telafisi zor bir facia ve eldekinin de kaybedilmesi demektir.

Ülkenin güçlenmesi, bölgesel ve uluslararası etkinliğinin artması her yurttaşın arzusudur. Meşru çerçevede nüfuz sahibi olmak ile Batı emperyalizminin izlediği baskı, katliam ve ülkeleri işgal yöntemi bir birine karıştırılmamalıdır. Hakkı ve mazlumu savunmak için güçlü olmak, nüfuz sahibi olmak kazanılması gereken ve yerinde bir tavırdır. Ancak müttefiği olmakla iftihar ettiğiniz ve komşuların muhtemel saldırıları karşısında sınırlarımızı korumaya davet ettiğiniz NATO gibi askeri güçlerle işbirliğiyle elde edilecek nüfuz ve etkinlik gayri meşrudur, cinayettir ve bölge halklarınca asla affedilmeyecektir.

Ülkemiz son yıllarda kaydettiği ekonomik kalkınma ile bölgede haklı olduğu bir etkinlik alanı kazanmıştır. Komşu ülke pazarları Türk mallarıyla dolup taşarken iş adamlarımız, yatırımcılarımız bu ülkelerde büyük projeler gerçekleştirmeye başlamıştır. Bu trendin devam ettirilmesi gelecekte başka alanlarda da yeni nüfuz alanlarının kazanılması demektir. Bu durum ülkemiz, halkımız lehine olduğu gibi emperyal güçlerin sultasından bıkmış bölge ülkelerinin de yararınadır. Çünkü ekonomik-ticari ihtiyaçlarını bölgesel düzeyde karşılayabilen ve kültürel açıdan ortak değerlere sahip olan bu ülkeler karşılıklı yardımlaşmayla bilimsel, teknolojik ve hatta askeri alanlarda da işbirliğine girebilirler. Böylece bölgesel meselelerin çözümünde atlantik ötesi emperyal güçlere ihtiyaç duymadan kendi aralarında güvenlik sistemleri de oluşturabilirler.

Bu hedef uzak bir hayal değildir ve hatta Irak’ın ABD tarafından işgalinden sonra Irak’a komşu ülkeler tarafından peryodik olarak düzenlenen toplantılar bu hedefe yönelik atılmış olumlu bir adımdı. Batı emperyalizmini bölgesel güvenlik sisteminde devre dışı bırakacak bu girişim maalesef bazı ülkelere hakim kukla rejimlerin yan çizmesiyle sonuçsuz bırakıldı.

Nüfuz sahibi olmak isterken bölgesel dinamik ve dengelerin de dikkate alınması gerekir. Demokrasi ve insan hakları gibi çeşitli yönlere yorumlanabilecek değişken kavramlar arkasına gizlenmek yerine bölge halklarının ortak değeri İslami kriterleri esas almak gerekir.

Adına ister bahar densin ister İslami uyanış densin, İslam ülkelerinde başgösteren ayaklanmalar her türlü iç ve dış baskı ve sultaya bir başkaldırıdır. Müslüman halklar demokratik hak ve özgürlükler yanında bağımsız olmak, kaybedilmiş hüviyetlerine kavuşmak istemektedirler. Çünkü bağımsız olmadan elde edecekleri kazanımların emperyal güçler tarafından çalınacağı, hedefinden saptırılacağı ve yeniden sulta altına sokulacağının şuur ve idrakindeler. Durum bu iken NATO, ABD ve AB’nin uğursuz planlarına ortak olmak veya onlardan medet umarak sözde müslüman ülkelere hakim rejimleri değiştirmeye kalkışmak İslam ümmetine ve insanlığa hiyanettir hiç kuşkusuz tarih bunu kaydedecektir.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında hükümetin komşu ülkeler yönetimlerine karşı bakışına örnek olarak Irak’a karşı tavırlarına bir göz atalım:

Son sıralarda Irak’ta işbaşındaki Nuri Maliki hükümetini mezhepçilikle suçlamak hükümet çevreleri ve yandaş medyada moda haline gelmiş bulunuyor. Hatta bazı yazar çizer takımı bu düşünceden hareketle Irak’ta hükümeti değiştirme, o da olmazsa ülkeyi parçalama senaryoları yapıp durmaktalar. Halbuki Irak hükümeti en az Türkiye hükümeti kadar halkın iradesine dayalıdır. Irak anayasasında hükümet kurulması konusunda mezhepçilik ve etnisite hiç bir şekilde söz konusu edilmemiştir. Mevcut Nuri Maliki hükümeti de halkın çoğunluğunun oyuyla iş başındadır. Buna rağmen parlementoda grubu olan bütün parti ve çevreleri hükümete dahil etmiş, muhalif partilerle bakanlıkları paylaşmıştır. Halbuki Türkiye’de bırakın muhalif partilere bakanlık ve bakanlık bünyesinde müdürlükler vermeyi kamu sektöründeki bütün organlara iktidar partisinin adamları yerleştirilmektedir.

Irak’la ilgili gündemde tutulan konulardan biri de Nuri Maliki’nin Şii olması ve Şiicilik yaptığı iddialarıdır. Halbuki Şiicilik yapmakla suçlanan Nuri Maliki’nin başta dışişleri bakanı olmak üzere bakanlarının yarısı Sünnilerden oluşmaktadır. Devlet makamları mezhep esasına göre paylaştırılsaydı nüfusun %65’e yakın bir bölümünü oluşturan Şiiler bütün makamları kendi aralarında paylaştırırlardı. Halbuki cumhurbaşkanı ve meclis başkanı anayasal bir hak olarak değil de ülke maslahatı nazara alınarak Sünnilere verilmektedir. Türkiye’de durum nasıl acaba? Nüfusun en az %20 sini oluşturan Alevilere ve yine %3’ünü oluşturan Şiilere nüfusları oranında milletvekilliği, bakanlık ve müdürlükler verilmekte midir?! Cevap hazırdır elbet: Türkiye farklıdır, isteyen istediği partiye kaydolabilir ve partisi çoğunluğu kazanırsa bu makamlara ulaşabilir denilecektir. Acaba pratikte Alevilerin cumhurbaşkanlığına, başbakanlığa, meclis başkanlığına ve hatta önemli bakanlıklara geldiğine tarih şahit olmuş mudur? Şimdi adama sormazlar mı mezhepçilik yapan siz misiniz yoksa komşu Irak mı?

Cinayetlere, toplu katliamlara karıştığı gerekçesiyle hakında İnterpol tarafından kırmızı bülten çıkarılarak yakalanma kararı çıkarılan ve AKP hükümeti tarafından Sünni olduğu için teslim edilmeyeceği ilan edilen Tarık Haşimi, Irak cumhurbaşkanlığı yardımcılığına acaba Irak halkının oyuyla seçilerek mi gelmiştir? Yoksa ülke içi dengeler dikkate alınarak mı bu göreve atanmıştır. Türkiye’nin atanmış bir Alevi bürokratı mesela PKK’nın cinayetlerine yardımcı olduktan sonra komşu bir ülkeye kaçmış olsaydı hükümet ne yapardı? Nasıl olsa sünni değildir deyip o kişinin cinayetlerini görmezden mi gelirdi? Böyle davranmayacağı gün gibi aydınken peki bu çifte standartlık niye?! Yoksa Batılı şeytanların dolduruşuna gelip Osmanlı İmparatorluğu havasına mı girmiş bulunuyoruz?

Beyler! Efendiler! İslam düşmanlarıyla, NATO ile işbirliği ile nüfuz kazanılmaz. Onların desteğiyle kazanılacak konum size değil onlara aittir. Başkalarının kriterleriyle model olunmaz, o şeref – eğer şeref ise- o kriterlerin sahibine aittir size değil. Laikliği model alacak halklar bunu sizden değil laikliğin yurdunu, çıkış merkezini örnek alır sizi değil. Laiklik-İslam sentezi gibi uydurma sözlere de kimse kanmamaktadır, ne Batılı müttefikler ne de bölge halkları. Bölgede nüfuz sahibi olmak istiyorsanız her şeyden önce bölge halklarının kalbinde yer etmeniz gerekir. Unutmayın kalpler Allah’ın tasarrufundadır, oraya sadece sevdiklerinin muhabbetini yerleştirir. Allah’ın düşmanlarıyla ele ele verilerek kalplere taht kurulamıyacağına göre yöntem değişikliğine gitmeniz gerekir. Herşeyden önce tağuutu reddetmeniz, gerçek bağımsızlık için adım atmanız gerekir. Bağımsızlığın kazanılması bedel ödemeyi; tağuutların, müstekbirlerin basklarına, muhsarasına, ambargolarına, saldırılarına karşı direnmeyi gerektirir. Bu aşamalardan geçtikten sonra ancak bölge halklarının kalbinde yer edebilir, onlara örnek ve model olabilirsiniz, NATO eşliğinde İslam ülkelerine havadan saldırılar düzenleyip savunmasız insanları katletmekle değil.

Irak örneğini öteki komşulara da genelleştirdiğimizde durumun vahameti daha bir artmaktadır. Hükümet yetkili makamlarının bu gerçekleri dikkate alarak izlenen yanlış siyasetlerini değiştirmeleri umulur.

Y. ZİYA T.YILMAZ   18/05/2012

Perşembe, 17 May 2012 12:49

Salı Günü Ziyaret Edilecek İmamlar

اَلسَّلامُ عَلَيْكُمْ يا خُزّانَ عِلْمِ اللهِ اَلسَّلامُ عَلَيْكُمْ يا تَراجِمَةَ وَحْيِ اللهِ اَلسَّلامُ عَلَيْكُمْ يا اَئِمَّةَ الْهُدى اَلسَّلامُ عَلَيْكُمْ يا اَعْلامَ التُّقى اَلسَّلامُ عَلَيْكُمْ يا اَوْلادَ رَسُولِ اللهِ اَنَا عارِفٌ بِحَقِّكُمْ مُسْتَبْصِرٌ بِشَأْنِكُمْ مُعاد لاَِعْدائِكُمْ مُوال لاَِوْلِيائِكُمْ بِاَبى اَنْتُمْ وَاُمّى صَلَواتُ اللهِ عَلَيْكُمْ اَللّهُمَّ اِنّى اَتَوالى آخِرَهُمْ كَما تَوالَيْتُ اَوَّلَهُمْ وَاَبْرَأُ مِنْ كُلِّ وَليجَة دُونَهُمْ وَاَكْفُرُ بِالْجِبْتِ وَالطّاغُوتِ وَاللاتِ وَالْعُزّى صَلَواتُ اللهِ عَلَيْكُمْ يا مَوالِيَّ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكاتُهُ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يا سَيِّدَ الْعابِدينَ وَسُلالَةَ الْوَصِيّينَ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يا باقِرَ عِلْمِ النَّبِيّينَ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يا صادِقاً مُصَدِّقاً فِي الْقَوْلِ وَالْفِعْلِ يا مَوالِيَّ هذا يَوْمُكُمْ وَهُوَ يَوْمُ الثلاثاء وَاَنَا فيهِ ضَيْفٌ لَكُمْ وَمُسْتَجيرٌ بِكُمْ فَاَضيفُوني وَاَجيرُوني بِمَنْزِلَةِ اللهِ عِنْدَكُمْ وَآلِ بَيْتِكُمُ الطَّيِّبينَ الطّاهِرينَ .

 

 

 

“selam olsun size ey Allah’ın ilminin hazineleri; selam olsun size ey Allah’ın vahyinin tercümanları, selam olsun size ey hidayet imamları, selam olsun size ey takva nişaneleri, selam olsun size ey Resulullah’ın evlatları; ben sizin hakkınızı (imamametinizi) tanıyor, şanınızı biliyorum ben sizin düşmanlarınıza düşman ve dostlarınıza ise dostum. Babam anam size feda olsun Allah’ın rahmeti sizin üzerinize olsun. Allah’ım! Ben onların ilkini sevdiğim gibi sonuncusunu da seviyorum ve onların dışında her dost ve sırdaştan uzağım. Cibti, tağutu, lat ve uzza’yı inkâr ediyorum. Allah’ın salâtı, rahmet ve bereketleri sizin üzerinize olsun ey Mevlalarım! Selam olsun sana ey ibadet edenlerin efendisi ve vasilerin soyu; selam olsun sana ey peygamberlerin ilmini yaran; selam olsun sana ey sözünde ve davranışında doğru ve doğrulanmış olan. Ey Mevlalarım! Bugün sizin gününüzdür; bugün Salı günüdür ben ise bu günde size sığınmaktayım. O halde Allah telalanın ve tertemiz ve Tahir Ehl-i Beyt’inizin sizin yanındaki makamları hürmetine size misafir olmamı ve sığınmamı kabul edin.”

 

 

 

İmam Hasan’in Ziyareti

 

اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يَابْنَ رَسُولِ رَبِّ الْعالَمينَ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يَابْنَ اَميرِ الْمُؤْمِنينَ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يَابْنَ فاطِمَةَ الزَّهْراءِ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يا حَبيبَ اللهِ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يا صِفْوَةَ اللهِ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يا اَمينَ اللهِ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يا حُجَّةَ اللهِ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يا نُورَ اللهِ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يا صِراطَ اللهِ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يا بَيانَ حُكْمِ اللهِ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يا ناصِرَ دينِ اللهِ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ اَيُّهَا السَّيِدُ الزَّكِيُّ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ اَيُّهَا الْبَرُّ الْوَفِيُّ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ اَيُّهَا الْقائِمُ الاَْمينُ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ اَيُّهَا الْعالِمُ بِالتَّأْويلِ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ اَيُّهَا الْهادِي الْمَهْديُّ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ اَيُّهَا الطّاهِرُ الزَّكِيُّ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ اَيُّهَا التَّقِيُّ النَّقِيُّ السَّلامُ عَلَيْكَ اَيُّهَا الْحَقُّ الْحَقيقُ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ اَيُّهَا الشَّهيدُ الصِّدّيقُ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يا اَبا مُحَمَّد الْحَسَنَ بْنَ عَلِيٍّ وَ رَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكاتُهُ .

 

İmam Hüseyin’in (a.s) Ziyareti

 

اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يَابْنَ رَسُولِ اللهِ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يَابْنَ اَميرِ الْمُؤْمِنينَ اَلسَّلامُ عَلَيْكَ يَابْنَ سَيِّدَةِ نِساءِ الْعالَمينَ اَشْهَدُ اَنـَّكَ اَقَمْتَ الصلاةَ وَ آتَيْتَ الزَّكوةَ وَاَمَرْتَ بِالْمَعْرُوفِ وَنَهَيْتَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَعَبَدْتَ اللهَ مُخْلِصاً وَجاهَدْتَ فِي اللهِ حَقَّ جِهادِهِ حَتّى أتاكَ الْيَقينُ فَعَلَيْكَ السَّلامُ مِنّي ما بَقيتُ وَبَقِيَ اللَّيْلُ وَالنَّهارُ وَعَلى آلِ بَيْتِكَ الطَّيِّبينَ الطّاهِرينَ، اَنَا يا مَوْلايَ مَوْلىً لَكَ وَلاِلِ بَيْتِكَ سِلْمٌ لِمَنْ سالَمَكُمْ وَحَرْبٌ لِمَنْ حارَبَكُمْ مُؤْمِنٌ بِسِرِّكُمْ وَجَهْرِكُمْ وَظاهِرِكُمْ وَباطِنِكُمْ لَعَنَ اللهُ اَعْداءَكُمْ مِنَ الاَْوَّلينَ وَالاْخِرينَ وَاَنـَا أبْرَأُ اِلَى اللهِ تَعالى مِنْهُمْ يا مَوْلايَ يا اَبا مُحَمَّد يا مَوْلايَ يا اَبا عَبْدِ اللهِ هذا يَوْمُ الاِْثْنَيْنِ وَهُوَ يَوْمُكُما وَبِاسْمـِكُما وَاَنـَا فيهِ ضَيْفُكُما فَاَضيفانى وَاَحْسِنا ضِيافَتى فَنِعْمَ مَنِ اسْتُضيفَ بِهِ اَنْتُما وَاَنـَا فيهِ مِنْ جِوارِكُما فَاَجيرانى فَاِنَّكُما مَأْمُورانِ بِالضِّيافَةِ وَالاِْجارَةِ فَصَلَّى اللهُ عَلَيْكُما وَآلِكُمَا الطَّيِّبينَ

 

İmam Hasan(a.s) Ziyareti’in tercümesi

“selam olsun sana ey âlemlerin rabbinin resulünün oğlu selam olsun sana ey Emirelmümininin oğlu selam olsun sana ey Fatım-ı Zehra’nın oğlu selam olsun sana ey Allah’ın habipi, selam olsun sana ey Allah’ın halis kulu, selam olsun sana ey Allahın emini, selam olsun sana ey Allah’ın hücceti, selam olsun sana ey Allah’ın nuru, selam olsun sana ey Allah’ın sıratı, selam olsun sana ey Allah’ın hükmünün açıklayıcısı, selam olsun sana ey Allah’ın dininin yardımcısı, selam olsun sana ey tertemiz efendi, selam olsun sana ey çok hayır işleyen ve vefalı kişi, selam olsun sana ey Allah’ın dininde emin ve ayakta duran, selam olsun sana ey Kur’anın teviline âlim olan, selam olsun sana ey hidayet eden ve hidayet olunan, Selam olsun sana ey tertemiz ve bütün kusurlardan arınmış, selam olsun sana ey çekinen ve tertemiz, selam olsun sana ey hak ve hakikat, selam olsun sana ey şehit ve sıddık, selam olsun sana ey eba Muhammed Hasan b. Ali; Allah’ın rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun.”

 

İmam Hüseyin (a.s) Ziyareti’in tercümesi

“selam olsun sana ey Resulullah’ın oğlu, selam olsun sana ey Emirelmümininin oğlu, selam olsun sana ey âlemdeki kadınların efendisinin oğlu; Şahadet ederim ki sen namazı ayakta tuttun zekâtı verdin, insanları iyiliğe emir ettin ve kötülükten sakındırdın; İhlâsla Allah’a ibadet ettin; Allah yolunda hakkıyla cihat ettin; taki (ölüm zamanı) yakin makamına ulaştın. O halde ben ve gece gündüz kaldığı müddetçe benden sana ve senin tertemiz Ehl-i Beyt’ine selam olsun; Ey efendim! Ben senin ve Ehl-i Beyt’inizin seveniyim; sizinle barışık olanlarla barışığım, sizinle savaş halinde olanlarla savaş halindeyim; sizin gizlinize ve açıkça olanınıza, zahirinize ve batınınıza inanıyorum. Allah sizin geçmişteki ve gelecekte ki düşmanlarınıza lanet etsin. Ben onlardan Allah’a teberi ediyorum. Ey Mevla’m ey Eba Muhammed, ey Mevla’m Ey Eba Muhammed! Bu pazartesi günü sizin gününüzdür, Sizin isminize aittir; ben ise bu günde sizin misafirinizim; o halde beni misafirliğe kabul edin ve beni iyi misafir edin; gerçekten siz en güzel misafirperverlersiniz. Ben ise bugünde size sığınanlardanım; o halde bana sığınak verin; şüphesiz siz ziyafet ve sığınak vermek üzere görevlendirilmişsinizdir. Allah’ın rahmeti sizin ve tertemiz Ehl-i Beyt’inizin üzerine olsun.”

Perşembe, 17 May 2012 12:34

Salı Gününün Duası

 

اَلْحَمْدُ للهِِ وَالْحَمْدُ حَقُّهُ كَما يَسْتَحِقُّهُ حَمْداً كَثيراً وَاَعُوذُ بِهِ مِنْ شَرِّ نَفْسى اِنَّ النَّفْسَ لاََمّارَةٌ بِالسُّوءِ اِلاّ ما رَحِمَ رَبّى وَاَعُوذُ بِهِ مِنْ شَرِّ الشَّيْطانِ الَّذى يَزيدُنى ذَنْباً اِلى ذَنْبى وَاَحْتَرِزُ بِهِ مِنْ كُلِّ جَبّار فاجِر وَسُلْطان جائِر وَعَدُوّ قاهِر اَللّـهُمَّ اجْعَلْنى مِنْ جُنْدِكَ فَاِنَّ جُنْدَكَ هُمُ الْغالِبُونَ وَاجْعَلْنى مِنْ حِزْبِكَ فَاِنَّ حِزْبَكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ وَاجْعَلْنى مِنْ اَوْلِيآئِكَ فَاِنَّ أولياءك لا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلا هُمْ يَحْزَنُونَ اَللّـهُمَّ اَصْلِحْ لى دينى فَاِنَّهُ عِصْمَةُ اَمْرى وَاَصْلِحْ لى اخِرَتى فَاِنَّها دارُ مَقَرّى وَاِلَيْها مِنْ مُجاوَرَةِ اللِّئامِ مَفَرّى وَاجْعَلِ الْحَيوةَ زِيادَةً لى فى كُلِّ خَيْر وَالْوَفاةَ راحَةً لى مِنْ كُلِّ شَرٍّ اَللّـهُمَّ صَلِّ عَلى مُحَمَّد خاتَمِ النَّبِيّينَ وَ تَمامِ عِدَّةِ الْمُرْسَلينَ وَعَلى آلِهِ الطَّيِّبينَ الطّاهِرينَ وَاَصْحابِهِ الْمُنْتَجَبينَ وَهَبْ لى فِى الثُّلاثاءِ ثَلاثاً لا تَدَعْ لى ذَنْباً اِلاّ غَفَرْتَهُ وَلا غَمّاً اِلاّ اَذْهَبْتَهُ وَلا عَدُوّاً اِلاّ دَفَعْتَهُ بِبِسْمِ اللهِ خَيْرِ الاَْسْماءِ بِسْمِ اللهِ رَبِّ الاَْرْضِ وَالسَّماءِ اَسْتَدْفِعُ كُلَّ مَكْروه اَوَّلُهُ سَخَطُهُ وَاَسْتَجْلِبُ كُلَّ مَحْبُوب اَوَّلُهُ رِضاهُ فَاخْتِمْ لى مِنْكَ بِالْغُفْرانِ يا وَلِيَّ الاِْحْسانِ .

 

Salı Gününün Duasının tercümesi

“Hamd Allah’a mahsustur. Hamd Allah’ın hakkıdır (o’na layıktır). Nitekim Allah çok hamda layıktır. Nefsimin şerrinden o’na sığınıyorum; şüphesiz nefis aşırı şekilde kötülüğü emreder; Rabbim merhamet buyurarak koruduğu hariç. Günahıma günah ekleyen şeytanın şerrinden Allah’a sığınıyorum. Her günahkâr zorbadan, zalim sultandan ve galip düşmandan o’na sığınıyorum. Allah’ım; beni kendi askerinden kıl; çünkü senin askerlerin galiptir. Beni kendi partinden kıl; şüphesiz senin partin zafere erendir. Beni kendi evliyandan et; gerçekten senin evliyan ve dostların için (dünya ve ahrette) ne bir korku var ne de bir keder. Allah’ım; dinimi ıslah eyle; çünkü o işimi koruyandır. Ahretimi ıslah eyle; çünkü orası mukim olacağım menzilimdir. Orası benim, kötülerle komşu olmaktan kaçıp sığınacağım yerimdir. Hayatı her hayırlı işte benim için fazlalık mayası kıl. Ölümü benim için kötülüklerden kurtulma vesilesi kıl. Allah’ım; peygamberlerinin sonuncusu olan ve onların sayısını tamamlayan Muhammed’e ve onun tertemiz Ehl-Beyt’ine ve seçkin ashabına salâvat gönder. Bana, bu Salı gününde üç şey bağışla; affetmemiş bir günah bırakma, (kalbimdeki) tüm hüzün ve kederleri yok et, tüm düşmanları defet. İsimlerin en güzeli olan Allah’ın ismiyle, yerin ve gökyüzünün Rabbi olan Allah’ın ismiyle, evveli o’nun gazabı olan sevilmeyecek her şeyi kendimden defediyorum ve evveli o’nun rızası olan sevilecek her şeyi talep ediyorum. O halde ey kerem ve ihsan sahibi (Allah); işimi mağfiretinle sonuçlandır.”

Perşembe, 17 May 2012 12:29

Pazartesi Gününün Duası

 

اَلْحَمْدُ للهِِ الَّذى لَمْ يُشْهِدْ اَحَداً حينَ فَطَرَ السَّمواتِ وَالاَْرْضَ وَلاَاتَّخَذَ مُعيناً حينَ بَرَأ النَّسَماتِ لَمْ يُشارَكْ فِى الاِْلهِيَّةِ وَلَمْ يُظاهَرْ فِي الْوَحْدانِيَّةِ كَلَّتِ الاَْلْسُنُ عَنْ غايَةِ صِفَتِهِ وَالْعُقُولُ عَنْ كُنْهِ مَعْرِفَتِهِ وَتَواضَعَتِ الْجَبابِرَةُ لِهَيْبَتِهِ وَعَنَتِ الْوُجُوهُ لِخَشْيَتِهِ وَانْقادَ كُلُّ عَظيم لِعَظَمَتِهِ فَلَكَ الْحَمْدُ مُتَواتِراً مُتَّسِقاً وَمُتَوالِياً مُسْتَوْسِقاً وَصَلَواتُهُ عَلى رَسُولِهِ اَبَداً وَسَلامُهُ دائِماً سَرْمَداً اَللّـهُمَّ اجْعَلْ اَوَّلَ يَوْمى هذا صَلاحاً وَاَوْسَطَهُ فَلاحاً وَآخِرَهُ نَجاحاً وَاَعُوذُ بِكَ مِنْ يَوْم اوَّلُهُ فَزَعٌ وَاَوسَطُهُ جَزَعٌ وَ آخِرُهُ وَجَعٌ اَللّـهُمَّ اِنّى اَسْتَغْفِرُكَ لِكُلِّ نَذْر نَذَرْتُهُ وَكُلِّ وَعْد وَعَدْتُهُ وَكُلِّ عَهْد عاهَدْتُهُ ثُمَّ لَمْ اَفِ بِهِ وَأَسْأَلُكَ فى مَظالِمِ عِبادِكَ عِنْدى فَاَيَّما عَبْد مِنْ عَبيدِكَ اَوْ اَمَة مِنْ اِمائِكَ كانَتْ لَهُ قِبَلى مَظْلِمَةٌ ظَلَمْتُها اِيّاهُ فى نَفْسِهِ اَوْ فى عِرْضِهِ اَوْ فى مالِهِ اَوْ فى اَهْلِهِ وَوَلَدِهِ اَوْ غيبَةٌ اغْتَبْتُهُ بِها اَوْ تَحامُلٌ عَلَيْهِ بِمَيْل اَوْ هَوىً اَوْ اَنَفَة اَوْ حَمِيَّة اَوْ رِياءاَوْ عَصَبِيَّة غائِباً كانَ اَوْ شاهِداً وَحَيّاً كانَ اَوْ مَيِّتاً فَقَصُرَتْ يَدى وَضاقَ وُسْعى عَنْ رَدِّها اِلَيْهِ وَاْلتَحَلُّلِ مِنْهُ فَأَسْأَلُكَ يا مَنْ يَمْلِكُ الْحاجاتِ وَهِىَ مُسْتَجيبَةٌ لِمَشِيَّتِهِ وَمُسْرِعَةٌ اِلى اِرادَتِهِ اَنْ تُصَلِيَّ عَلى مُحَمَّد وَآلِ مُحَمَّد وَاَنْ تُرْضِيَهُ عَنّى بِما شِئْتْ وَتَهَبَ لى مِنْ عِنْدِكَ رَحْمَةً اِنَّهُ لا تَنْقُصُكَ الْمَغْفِرَةُ وَلا تَضُرُّكَ الْمَوْهِبَةُ يا اَرْحَمَ الرّاحِمينَ اَللّـهُمَّ اَوْلِنى فى كُلِّ يَوْم اثْنَيْنِ نِعْمَتَيْنِ مِنْكَ ثِنْتَيْنِ سَعادَةً فى اَوَّلِهِ بِطاعَتِكَ وَنِعْمَةً فى اخِرِهِ بِمَغْفِرَتِكَ يا مَنْ هُوَ الاِْلهُ وَلا يَغْفِرُ الذُّنُوبَ سِواهُ .

 

Pazartesi Gününün Duasının tercümesi

 

“Hamd Allah’a mahsustur. O, gökleri ve yeri yarattığı zaman hiç kimseyi –istişare için- hazır etmedi. Canlı varlıkları yarattığında kendisine yardımcı tutmadı. İlahlığında ortağı olmamış ve birliğinde desteklenmemiştir (her şeyi tek başına yaratmıştır). Diller o’nun vasfının nihayetinde acizdir. Akıllar o’nun marifetinin künhünden dehşettedir. Zorbalar o’nun heybeti karşısında hor ve hakirdir. Yüzler o’nun korkusundan boyun eğmiştir. Bütün büyükler o’nun azameti karşısında teslimdir. Öyleyse tüm övgüler, daimi, muntazam, peyderpey ve kâmil olmak sana mahsustur. Allah’ın salât selamı ebedi ve daimi olarak o’nun resulünün üzerine olsun. Allah’ım; bugünün evvelini salah, ortasını felah ve sonunu necat (gayeye varış) kıl. Allah’ım! Evveli korku, ortası sabırsızlanma ve sonu dert ve rahatsızlık olan bir günden sana sığınıyorum. Allah’ım! Nezredip de yerine getirmediğim her nezir, vaat edip de üzerinde durmadığım her vaat ve ahdedip de vefa etmediğim her ahit için senden mağfiret diliyorum. Allah’ım! Boynumda hakları olan kullarının hakları hususunda; herhangi bir kulunun veya cariyenin boynumda hakkı olurda canlı veya haysiyeti veya malı veya ailesi hususunda ona zulmetmişsem veyahut hava ve heves veya tekebbür veya taassup veya riya veya asabiyet üzerine kullarından birinin- ister gaip ister hazır, ister diri ister ölü olsun gıybetini etmişsem veya ona ağır bir yük yüklemişsem, eğer o hakkı telafi etmeğe gücüm yetmemiş ve sahibinden helallik almamışsam; ey hacetleri reva eden Allah ve ey hacetleri isteğiyle icabete ulaşan ve iradesiyle hemen tahakkuk bulan Allah; senden Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine salât etmeni ve boynumda hakkı olan kulunu dilediğin şekilde benden hoşnut etmeni ve katından bana rahmet bağışında bulunmanı istiyorum. Şüphesiz mağfiretin senden bir şey eksilmez, bahşişin sana zarar vermez; ey merhametlilerin en merhametlisi. Allah’ım; her pazartesi günü iki nimet ihsan eyle: Evvelinde sana itaat etme mutluluğu ve sonunda mağfiretine nail olma nimeti ver. Ey yegâne mabut olan ve günahları kendisinden başkası bağışlayamayan Allah.”