کارگر

کارگر

Cumartesi, 21 Temmuz 2012 09:44

Bu Ayda Bağışlar Allah Günahı

 

Affetmeyi sever benim İlahım,

Oruçtur nefsime karşı silahım,

Affeyle Allah’ım çoktur günahım

 

Umudum Ramazan ayların şahı,

Bu ayda bağışlar Allah günahı…..

 

Günahlar silinir sevaplar kat kat,

Daha bir merhamet daha bir şefkat,

 

Sıhhat bulur vücut bu ay da sıhhat,

Umudum Ramazan ayların şahı,

Bu ayda bağışlar Allah günahı…..

 

Azalır günahlar yalan ve hile,

Sanki dikenler de dönüşür güle,

 

Zincire vurulur şeytanlar bile,

Umudum Ramazan ayların şahı,

Bu ayda bağışlar Allah günahı…..

 

İftardan sonra teravihlerde,

Mahyalar süslenmiş minarelerde,

 

Bayram havası var sanki her yerde

Umudum Ramazan ayların şahı,

Bu ayda bağışlar Allah günahı…..

 

İbadettir oruçlunun uykusu,

En makbul kokudur ağız kokusu,

 

Olamaz ne hüznü ne de korkusu,

Umudum Ramazan ayların şahı,

Bu ayda bağışlar Allah günahı…..

 

İftar vakti, sahur vakti melekler,

Oruçlu kulların başında bekler,

 

Kabul olur anda nice dilekler,

Umudum Ramazan ayların şahı,

Bu ayda bağışlar Allah günahı…..

 

Kadir gecesi var içinde her an,

Bin aydan hayırlı diyor ya Kuran,

 

Nefsi emmareyi zincire vuran,

Umudum Ramazan ayların şahı,

Bu ayda bağışlar Allah günahı…..

 

Şeytan, nefis sana kuyu kazmadan,

Katip melekleri günah yazmadan,

 

Kıl namazı, tut orucu bozmadan,

Umudum Ramazan ayların şahı,

Bu ayda bağışlar Allah günahı…..

 

Receb Allah’ındır Şaban Nebi’ ye

Ramazan ümmete geldi hediye,

Uyan artık Kadir, bu gaflet niye.

 

Umudum Ramazan ayların şahı,

Bu ayda bağışlar Allah günahı…..

Cumartesi, 21 Temmuz 2012 09:38

İran'dan Batı'ya Suriye tepkisi!

 İran, Batılı ülkelerin Suriye’de üst düzey yöneticileri hedef alan saldırı karşısında sessiz kalmalarının anlaşılır bir yanı olmadığını belirtti.

Rahimi, Suriye başbakanına başsağlığı mesajı gönderdi

Devlet televizyonunun haberine göre, İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı birinci yardımcısı Muhammed Rıza Rahimi, bazı Suriyeli bakan ve üst düzey yetkililerin dün Suriye'de düzenlenen terör saldırısında şehit olmaları nedeni ile Şam hükümeti ve Suriye halkına başsağlığı diledi

Rahimi Suriye başbakanı Riyad Hicab'a gönderdiği başsağlığı mesajında Şam'da gerçekleşen terör saldırısında bazı üst düzey yetkilinin ölümünden üzüntü ve esef duyduğunu belirterek, benzer saldırılar ve olayların Suriye halkı mücadelesi ve hükümetinin iradesini zedeleyemeyeceğini, bazı bölgesel ve uluslar arası güçlerin desteğinde Suriye güvenliği ve halkın direnişini hedef alan saldırılarla bir yere varamayacaklarını belirtti.

Rahimi bu cinayeti kınarken, saldırıda hayatını yitirenler için yüce Allah'tan rahmet, kalanlara sabır dilerken, Suriye halkı ve hükümetine de yücelik temennisinde bulundu.

Meclis Başkanı Ali Laricani de bir toplantıda yaptığı konuşmada, terörizme karşı olduklarını iddia eden ülkelerin Suriye’de üst düzey devlet adamlarını hedef alan saldırılar karşısında sessiz kaldığını savundu.

”ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya’nın saldırılara hiçbir tepki göstermediğini, hatta kınama mesajı bile yayımlamadığını” söyleyen Laricani, Batılıların ”iyi terörizm”, ”kötü terörizm” anlayışına sahip olduğu yorumu yaptı.

Laricani, Batılı ülkelerin Suriye’de durumun normale dönmesinden yana olmadığı görüşünü dile getirdi.

Meclis’in yanı sıra Dışişleri Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, siyasi ve dini liderler ile çeşitli sivil toplum kuruluşları Suriye’deki saldırıları kınamıştı.

 

 Erdoğan'ın Putin'le Suriye'yi masaya yatırdığı saatlerde gerçekleşen saldırı için bugün en çarpıcı yazı Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı'dan geldi. 

Dün Suriye'nin başkenti Şam'da Ulusal Güvenlik binasına düzenlenen intihar saldırısında Savunma Bakanı Davut Racha, İçişleri Bakanı İbrahim El Şaar, Esad'ın Özel Temsilcisi Hasan Türkmani, Suriye İstihbarat Teşkilatı Muhaberat'ın Tahkikat Bölümü Başkanı Hafız Mahluf ile Genelkurmay Başkan Yardımcısı ve Esad'ın eniştesi Asıf Şevket hayatını kaybetti. 

Özgür Suriye Ordusu ve Lıwa el İslam adlı bir örgüt saldırının sorumluluğunu üstlendi. Başbakan Erdoğan'ın Rusya'da Putin'le Suriye'yi masaya yatırdığı saatlerde gerçekleşen saldırı için bugün en çarpıcı yazı Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı'dan geldi.

Altaylı'nın "Bunun adı terördür" başlıklı yazısı:

ESAD'I SEVMEYEBİLİRSİNİZ AMA BU BİR TERÖR OLAYIDIR

BEŞAR Esad'dan zerre hazzetmiyor olabiliriz. Yanındaki Baasçı çeteden nefret ediyor olabiliriz. Rejiminin yıkılması gerektiğine cam gönülden inanabiliriz.

Uçağımızın düşürülmesi emrini vererek iki pilotumuzu şehit etmekten sorumlu olan Savunma Bakanı'nın öldürülmüş olmasma içten içe seviniyor bile olabiliriz.

30 seneyi aşkm bir süredir Türkiye'deki teröristleri destekledikleri için, teröre hedef olmalarını "ilahi adalet" olarak da görebiliriz. Ama bunların hiçbiri fikrimizi değiştirmez. Suriye'de, Şam'da meydana gelen patlama bir "terör olayıdır"

TERÖRÜN IRKI MİLLİYETİ OLMAZ

Hiçbir medeni ülke, düşmanında bile olsa bir terör olayım hoş görmez, alkışlamaz. Bu ülkenin yönetimi ve lideri her türlü belaya layık bile olsa.

Yıllar evvel Çeçen teröristlerin Rusya'ya karşı uyguladığı terörü Türkiye desteklerken de bunu söyledim hep. "Terörün dini, ırkı, milliyeti olmaz" diyerek. Suriye halkının "baskı rejiminden kurtulmak için" mücadele etmesi ayrı bir şeydir, "terör" ise apayrı bir şeydir.

OLAYIN ZAMANLAMASI MANİDAR

Tam aksine, böylesi terör eylemleri, Suriye'de rejim tarafından ezilen halkın mücadelesini gölgeleyecek, bu mücadelenin haklılığım lekeleyecek bir eylemdir.

Daha açık söylemek gerekirse Şam'da meydana gelen patlamanın, Başbakan Erdoğan'm tam da Suriye konusunu görüşmek üzere Moskova'da Putin'le buluşmasının birkaç saat öncesine denk gelmesi manidardır.

ÖRGÜT BİLE SORU İŞARETİ

Sanki birileri Türkiye'nin Suriye meselesinde iyiden iyiye açmaza girmesi için özel bir gayret sarf ediyormuş gibi görünmektedir. Şimdiye dek bir icraatı duyulmamış bir İslamcı terör grubunun böylesine bir patlamayı organize etmiş olması bile büyük bir "soru işareti"dir.

TÜRKİYE KINAMAK ZORUNDA

Eğer Türkiye, söylediği gibi başta Suriye olmak üzere Ortadoğu'ya "demokrasi ve insan hakları" ihraç etme görevinde samimiyse, bu saldırıyı bir terör olayı olarak görmek ve "kınamak" durumundadır.

TERÖRÜ KABUL ETMİŞ DURUMUNA DÜŞER

30 yıldır terör mağduru olmuş bir ülke, arasında sorunlar bile olsa komşusundaki teröre tepki göstermez ise rejime muhalefette terörü silah olarak kullanmayı "kabul etmiş" duruma düşer. Terör en sert geri tepen silahtır. Türkiye bunu unutma lüksüne sahip değildir.

 

 Nasrallah: Araplar Gazze’ye Yiyecek Dahi Vermezken Suriye Mücahidlere Silah Gönderdi .

 33 Gün Savaşı’nda kazanılan zaferin altıncı yılı münasebetiyle yaptığı konuşmada üzerinden altı yıl geçmesine rağmen Siyonist rejimin yenilginin şokunu hâlâ atlatamadığını ifade eden Lübnan Hizbullah’ı Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah, “Suriye, Direniş’in büyük hamisi ve dayanağıdır” dedi.

18 Temmuz 2012 gecesi yaptığı konuşmada 33 Gün Savaşı’nda yaşanan süreci ele alan Seyyid Nasrallah, Siyonist rejimin geçmişte benzeri olmayan yenilgisinden ve Direniş’in kazanımlarından söz etti.

Konuşmasının bir bölümünü Suriye’deki gelişmelere ayıran Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Nasrallah 33 Gün Savaşı’ndan sonra Lübnan’da yaşanan sürece de değindi.

Siyonist rejim yenilginin şokunu hâlâ atlatamadı

Siyonist rejimin üzerinden altı yıl geçmesine rağmen yenilginin şokunu hâlâ atlatamadığını, üst üste oturumlar düzenleyerek, bir biri ardı sıra makaleler yayımlayarak, birçoğuna İsrailli yüksek makamların da katıldığı toplantılar tertipleyerek yenilgiyi enine boyuna tartıştıklarını ifade eden Seyyid Nasrallah, “Mossad Başkanı Meir Dagan’ın savaş zamanında, savaşın İsrail için bir musibet olduğunu, ağır bir darbe aldıklarını ve dönemin İsrail İstihbarat Bakanı Dan Meridor’un ise İsrail’in o güne kadar böyle bir şey görmediğini, hiç bu kadar dar boğaza girmediğini söylemiş olması bize yeter” diye konuştu.

İsrail hâlâ yenilgi bataklığında çırpınıyor

Lübnan Hizbullah’ı Genel Sekreteri Seyyid Nasrallah sözlerini şöyle sürdürdü: “Onlar hâlâ bataklıktalar ama buna rağmen halen bir şeyler elde etme peşindeler. Aldatmaca peşindeler, Temmuz Savaşı’nda büyük kazanımlar elde ettiklerini söylüyorlar. 14 Temmuz tarihli güvenlik zirvesinde önemli bilgilere sahip olduklarını, füze kalkanlarının Hizbullah’ın füzelerini ve İran üretimi füzeleri tanıdığını iddia ettiler. Hatta İsrail Savaş Bakanı Hizbullah’ın bütün füze sistemlerini tespit ettiklerini söylemişti. Operasyona izin verilirse savaşın hemencecik sona ereceğini, Hizbullah’ın belini bükeceklerini ileri sürmüşlerdi. Operasyonların Hizbullah’ı yenilgiye uğratacağını, Hizbullah’ın füze fırlatmaktan aciz olduğunu hayal ediyorlardı. Savaş kararının onaylanmasından bir saat sonra 40 savaşçı saldırıya geçti ve kırktan fazla nokta hedef alındı. 34 dakikada operasyonlarını gerçekleştirdiler. Sonra Halots, Olmert’i arayıp İsrail’in zafer kazandığını ve savaşın bittiğini söyledi.”

Savaşın ikinci gününde İsrail’in aldatmacaları

Seyyid Nasrallah şöyle devam etti: “İkinci gün Şimon Peres İsrail’in savaşı kazandığını ve Hizbullah Genel Sekreteri’nin Şam’a kaçtığını duyurdu. Oysa ben Dahiye’deydim. Sonrasında İsrailli yöneticiler, kazanım elde etmek için güvenlik önlemleri aldılar, istihbarat topladılar, taktik geliştirdiler ve bütçe görüşmeleri yaptılar. Durumu 1967’dekine benzetiyorlardı. Halots, Hizbullah’ın füze kapasitesinin %60-70’ini hedef aldıklarını iddia etmişti. Bu, Siyonist rejimin bir başka aldatmacasıydı.”

Mukavemet daima uyanıktır ve meydandadır

Lübnan Hizbullah’ı Genel Sekreteri konuşmasına şöyle devam etti: “Mukavemet’in daima uyanık, bilinçli ve zinde olduğuna delalet eden olaylar şunlardır: Mukavemet’in güvenlik birimi, Siyonist düşmanın füze radarı konusundaki kışkırtmalarının farkındaydı ama ifşa etmedi. Hatta ifşa etmemekle kalmayıp kışkırtmalarına göz yumdu ve istihbarat toplamada onlara yardımcı oldu. Bu süreçte zamanı geldiğinde yetenekli yönetici Şehid Muğniye ve diğer kardeşler İsraillilere darbe indirdi. Şehid Muğniye her zaman her savaşta ilk darbe vuran tarafın Mukavemet olması gerektiği düşüncesindeydi.”

Mukavemet’in uyanık oluşunun ilk delili

Seyyid Nasrallah şöyle konuştu: “Mukavemet’in ilk güvenlik başarısı, Siyonist rejimin füze sistemlerinin yerini bildiğinin farkında olmasıydı. İkinci başarısı ise, Siyonist rejime fark ettirmeden füzelerin yerini değiştirmesiydi. Bu yüzden Siyonist rejim füze sistemlerinin konuşlandırıldığı bölgeleri füze yağmuruna tuttu, oysa füzeler oradan başka yerlere nakledilmişti. Mukavemet, Siyonist rejimle 33 gün süren savaşına bu süreçten sonra başladı. Hatta Tel Aviv’i bile hedef almaya hazırdı.”

Genel Sekreter Seyyid Nasrallah şöyle devam etti: “Siyonist rejimin ‘Özel Güç’ adını verdiği ve övündüğü hava operasyona biz ‘Özel Sanılan’ veya ‘Mukavemet’in Tuzağına Düşüş’ operasyonu diyoruz. Mukavemet güçlerinin %70-80’i son güne kadar savaş meydanında mücadeleye ve direnişe hazır vaziyette varlık gösterdi.”

Mukavemet’in uyanık oluşunun ikinci delili

Lübnan Hizbullah’ı Genel Sekreteri konuşmasını şöyle sürdürdü: “Belli sayıda füzeyle yetinseydik savaş meydanında daha fazla füze ateşleyebilirdik, ama biz zaman unsurunu da dikkate aldık ve bombardımanlarımızda savaşın uzayabileceği ihtimalini göz önünde bulundurduk. Savaşın ikinci günü Siyonist rejim gerçeğin farkına varınca Halots Güvenlik Komitesi’nde komite üyelerine haftalarca sürebilecek uzun süreli bir savaşa girdiklerini söylemek zorunda kaldı. Peres bu konuda kendini savunamadı ve bir şey söyleyemedi. Gerçi hâlâ bu konuda sessiz kalmaya devam ediyor.”

İsrail saldırdığı takdirde Hizbullah’a gafil avlanır

Hizbullah Genel Sekreteri şöyle konuştu: “Lübnan’daki durumu incelediğimizde halkın büyük çoğunluğunun çatışmaları, savaşları ve gelişmeleri yakından takip ettiklerini gördük. Bu onların hakkıdır. Fakat emin olun bütün bu karmaşaya, hercümerce rağmen bütün kadrosuyla gece gündüz düşmanla mücadeleyi ve ülkeyi korumayı düşünen Mukavemet erleri var! Bu yolda hiçbir şey onları gafil avlayamaz. Tabii aynı zamanda düşmanın da bizim hakkımızda istihbarat topladığını, darbeyi ilk indiren taraf olmak istediğini biliyoruz; önceki savaşlarda buna şahit olduk.”

Siyonist düşmanın vaatlerinin içi boştur

Seyyid Nasrallah konuşmasının devamında şunları kaydetti: “Siyonist düşmandan şu hususa teveccüh göstermesini istiyorum ve ona şunu söylüyorum: Sahip olduğun gücün içi boştur. Gelecekte vuku bulması muhtemel olan her türlü savaşta darbeyi ilk indiren taraf olmak istediğini biliyoruz. Ama sen ilk darbeyi indirdikten sonra Mukavemet seni gafil avlar! Siyonist rejime, onu gafil avlamayı vaat ediyoruz. Ama sizden ve bütün bölge halklarından Mukavemet’in güçlü, bilinçli ve uyanık olduğuna inanmanızı istiyoruz. Biz Lübnan’da, Arap dünyasında, İslam âleminde ve bu bölgede, beyinlere, kalplere, iradelere, azimlere ve güçlere sahibiz ve onların yardımlarıyla planlama yapabilir, projeler ortaya koyabilir, direnerek zafer kazanabiliriz. Alınyazımız, bazı Arap yazarların ve çoğu basın organının bize telkin etmeye çalıştığı gibi yenilgi ve güçsüzlük değildir. Temmuz Savaşı’nda ve sonrasındaki Gazze Şeridi Savaşı’nda verilen en önemli mesaj bizi zaferin beklediğiydi. 2000 ve 2006 yıllarında nasıl zafer kazandıysak, ileride meydana gelebilecek her türlü savaşta yine zafer kazanabiliriz.”

33 Gün Savaşı’nda amaç Mukavemet’i ortadan kaldırmaktı

Lübnan Hizbullah’ı Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah şöyle devam etti: “Savaş sona erdi. Şimdi ikinci bir konudan bahsetmek istiyorum. İsrailliler, Amerikalılarla bir olup savaşı değerlendirdiler ve ibret aldılar. Şimdi yeni bir sürece girdik. 33 Gün Savaşı’nı Lübnan’da Mukavemeti, bölgedeki en önemli hareketi yenilgiye uğratmak, dolayısıyla Mukavemet’in bölgedeki odak noktasını ortadan kaldırmak için başlattılar. Arap dünyasının bir kısmının bağlı kaldığı ve İran, Suriye ve Lübnan ve Filistin’deki direniş hareketlerinin odak noktası olan Filistin sorununu ve Arap topraklarının geri alınması meselesini… Ama bölgedeki birçok rejimin derdi başka. Onlar Filistinlilerin meselelerini unutmalarını istiyorlar. İstedikleri bu can alıcı meselenin unutulması ve Lübnan Mukavemeti’nin ortadan kalkmasıydı. Mukavemet Lübnan’da yenilgiye uğramış olsaydı savaş Suriye’ye sıçrardı. Çünkü Suriye mukavemetin hamisiydi. Siyonist rejimin ikinci planı Beşar rejimini devirmek ve Suriye’yi Amerika ve İsrail’e boyun eğdirip teslim almaktı.

Mukavemet’in zaferi düşman planlarını suya düşürdü

Seyyid Nasrallah şöyle konuştu: “Ama Mukavemet’in zaferi ikinci planı suya düşürdü. İsrail savaşın son günlerinde çözüm yolu aramaya başladı ve New York’taki Arap kuruluyla görüştü. İsrail bütün şartlarından vazgeçti. 1701 anlaşmasından tek bir şey elde etti, o da Mukavemet’in mahkûm edilmesiydi. Peki, İsrail bu savaştan ne kazandı?”

Lübnan’da Mukavemet’i arkadan vurmak isteyenler oldu

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Nasrallah konuşmasını şöyle sürdürdü: “Lübnan’da millî birlik ve karşılıklı siyasî ilişkiler olsaydı ve eğer Lübnan’da kimilerinin elinde bulunan hançerler bizim arkamızda değil de kılıflarında durmuş olsaydı, son müzakerelerden büyük kazanımlar elde ederdik. Ama Lübnan içinde kimileri çıkmazdan kurtulması için siyasî düzeyde İsrail’i himaye ediyor.”

Seyyid Nasrallah konuşmasının devamında şöyle dedi: “İsrail F-6’sından korkmayıp kalbi titremeden Güney’de kalan bir gencin savunma stratejisi sahihtir. Şimon Peres 1701 ateşkes anlaşmasını kabulüyle ilgili olarak, İsrail’in savaşı durdurmaktan başka çaresi yoktu, diyor. İsrail’in en büyük kazanımı işte budur.”

Lübnan ve Gazze direnişi karşısında Siyonist rejimin kafa karışıklığı

Lübnan Hizbullah’ı Genel Sekreteri şöyle devam etti: “İsrail ikinci aşamaya geçti, Gazze’ye saldırdı. Gazze için bir plan vardı ama Amerika ve İsrail’in planı suya düşmüştü; başka bir plan hazırladılar. Çünkü 33 Gün Savaşı’ndan ders almışlardı. Lübnan’da Hizbullah onlar için esaslı bir sorundu. Hava bombardımanının savaşı lehlerine sonuçlandırmayacağını anlamışlardı. Kara harekâtı da çok tehlikeliydi, maceraperestlikti. Savaş başlamadan birkaç gün önce Olmert, Lübnan topraklarına karadan girip üç kilometreden fazla ilerlemek ahmaklık olur, demişti. Şimon Peres de Winograd Komisyonu’nda yaptığı konuşmada, ‘Bu savaş uzaktan yürüdüğünden milyon dolarlık F-16’larla 16 yaşındaki bir genci takip etmek mümkün değil. Sonuçta ellerinde hava savunma füzeleri var’ dedi. Peres ayrıca, ‘Merkava tanklarımızı Hizbullah’ın bütün siperlerine kadar ilerletmemiz mümkün değil’ demişti.”

Lübnan’da herkes üzerine düşen millî görevi yerine getirmelidir

Mukavemet’in zaferinin altıncı yılı münasebetiyle Güney Lübnan’da yaptığı konuşmada 14 Mart hareketi unsurlarından bazılarının Hizbullah karşıtı çalışmalarına değinen Seyyid Nasrallah, “Lübnan’daki çatışmaların birkaç nedeni var. Basın da yangına körükle gitmekten geri kalmıyor. Onların basından faydalanma hakları konusunda diyecek sözüm yok. Fakat millî görevlerinin bilincinde olmaları ve üzerlerine düşeni yapmaları gerekir” diye konuştu.

Lübnan halkından, bilhassa Mukavemet’i himaye edenlerden siyasî saldırılar karşısında sabırlı olmalarını isteyen Seyyid Nasrallah, “Biz çok suçlamalar duyduk. Sorun değil. Kanımızın ve çocuklarımızın kanlarının ülkemizin onuru ve istikrarı için aktığı tecrübeyle sabit olmuşken bunlar sorun teşkil etmez. Cevap vermeyin, ağzınızdan kışkırtıcı sözler çıkmasın. Sizi bir birinize düşürmek isteyenler var! Lübnan’da fitne ve kargaşa çıkarmak isteyenler var!” dedi.

Suriye ve Lübnan’a komplo hazırlanıyor

Lübnan Hizbullah’ı Genel Sekreteri konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bugün Suriye’de ve tabii Lübnan’da taş taş üzerinde kalsın istemiyorlar. Sizlerden sabırlı olmanızı istiyorum. Dikkatli olun! Toplumumuzu kargaşaya sürüklemek için çalışanlar var. Aramızda hizipsel, etnik ve mezhepsel çatışmalar çıkardılar. Bütün bu çatışmalar tesadüfî değildir. Bu çatışmalar, halk yoksul olduğu için veya elektrik kesintileri yüzünden çıkmış değildir. Bilakis ülkemizi kargaşaya sürüklemek için yatırım yapan, para veren insanlar var.”

Seyyid Nasrallah, “Biz gücümüze rağmen sessizliğimizi koruyacak, huzur ilkesine bağlı kalacağız. Bizim zayıf olmadığımızı herkes biliyor, ama biz, bilhassa Şii-Sünni bağlamında, ulusal barıştan yanayız” diye konuştu.

İran Lübnan’da güçlü bir ordu istiyor

Seyyid Hasan Nasrallah şöyle devam etti: “Ey orduyu himaye edenler! Ey Lübnan hükümeti! Güçlü bir ordu istiyorsak, güçlü bir tavrımız olmalıdır. Ancak Amerika elçisinden ve generalinden korkmadığımız zaman güçlü bir ordu kurabiliriz. Fakat silahlar Amerika’nın olursa, mühimmat Amerika’nın kontrolünde olursa bu, ordunun, bir kolluk kuvveti mesabesinde kalacağı anlamına gelir.”

Amerika’nın İsrail’le savaşa girişmemesi için Lübnan Ordusu’na asla güçlü silahlar vermeyeceğine dikkat çeken Seyyid Nasrallah, “Biz Amerikan silahları istemiyoruz. Amerika’ya el açmayacağız. Onlar ordunun güçlenmesini istemiyor, bu yüzden de Lübnan’a silah vermiyorlar. İran ise Lübnan Ordusu’na silah hediye etmeyi veya silahları çok düşük ücretle satmayı teklif etti. O halde İran, Lübnan Ordusu’nun güçlenmesini istiyor” dedi.

Lübnan’da hangi gücün İran’dan hediye alma kararını verme yetkisi olduğunu soran Seyyid Hasan Nasrallah “Eğer irademizi Coniley ve Clinton korkusu şekillendirecekse nasıl güçlü bir ordu kurabiliriz. Ordu donanım ister, eğitim ister ve siyasî güç ister” diye konuştu.

İç ve dış tehditlerle mücadelenin tek yolu millî birlik ve beraberliktir

Lübnan Hizbullahı Genel Sekreteri Seyyid Nasrallah şöyle devam etti: “İç ve dış tehditlerle mücadelede Lübnan’ın tutumuna gelince; Lübnan Ordusu’nun ülkeyi savunma birimi olarak güçlendirilmesi konusunda millî görüş birliği vardır. Ordu, geçtiğimiz yıllarda, tarafsızlığını ve milliyetçi yapısını göstermiş, ulusal birliğin garantörü olduğunu ispat etmiştir. Ordu’nun taraf tuttuğu suçlaması kendisini tehdit eden en büyük tehlikedir. Ordu’yu iç çatışmalarda veya İsrail’e karşı yalnız bırakırsak bu musibet olur. Hatta El Adise hadisesinde Ordu’nun kadrini ve önemini bilmemiz, ülkeyi ve devleti nasıl himaye ettiğini görmemiz gerekir.”

Lübnan halkına ve güçlerine etnik ve mezhepsel fitneden uzak durma çağrısı

Lübnan halkına ve güçlerine etnik ve mezhepsel fitneden uzak durma çağrısı yapan Seyyid Hasan Nasrallah, “Herkesten bilinçli olmalarını istiyoruz. Etnik söylemler kargaşa getirir. Biz onur öğretisine bağlı kalacağız. Buna göre, ister âlim olsun ister yazar, kim olursa olsun bir Şii, bir başka mezhep veya etnik gruba karşı bir suçlamada bulunursa biz Şii âlimler ona karşı cephe alacağız. Aynı şekilde bunu bir Sünni yaparsa Sünni ulema ona karşı tavır alacak. Aynı şey Hıristiyan ve Dürzîler için de geçerli…” diye konuştu.

Seyyid Nasrallah şöyle devam etti: “Bizim önerimiz bu ve biz bu konuda hassas davranacağız. Lübnan Şiilerinden biri kışkırtıcı bir eylemde bulunur veya bir söz söylerse biz onu susturacağız.”

14 Mart grubu ve Lübnan’daki fitneleri

Necib Mikati hükümetinin işbaşına gelmesinden bu yana 14 Mart grubunun Hizbullah karşıtı çalışmalarına değinen Seyyid Nasrallah, “Mecliste mevcut çoğunluğun işbaşına geldiği günden beri 14 Mart grubu Lübnan Devleti’nin Hizbullah devleti olduğunu ileri sürüyor. Oysa gerçeğin bu olmadığını biliyorlar. Bu yolla her şeyi Hizbullah’a yüklemek istediler. 14 Mart devlete ortak olduğu günden beri devletin Hizbullah’ın elinde olduğunu söylüyor ve böylelikle her şeyden bizi sorumlu tutmak istiyor. Biz, devletin Lübnan’ın menfaatlerini koruması için özveride bulunduk” diye konuştu.

Mukavemeti silahsızlandırmak, Mukavemet’e galip gelmek için bir hiledir

Genel Sekreter Seyyid Hasan Nasrallah sözlerine şöyle devam etti: “Mukavemeti silahsızlandırmak isteyenler Suriye’deki muhalifleri silahlandırıyorlar. Lübnan hükümeti koalisyon hükümetidir ve hükümet içerisinde farklı görüşler dile getirilmektedir. Önemli olan ihtilaflarımızı konuşarak halletmemizdir. Biz devletin bir birimiyle yaşadığımız görüş ayrılıklarını ve koalisyon gruplarından biriyle yaşadığımız sorunları açıkça dile getirmiyoruz; bilakis diyaloğu tercih ediyoruz.”

Lübnanlı tarafların, bilhassa çoğunluk grubunun sorunları diyalog yoluyla çözmesini ümit ettiğini ifade eden Seyyid Nasrallah, ihtilaflarda boğulmanın Lübnan’ın menfaatine olmayacağını vurguladı.

Anlaşmalarımızı sırf beğenilerimiz uyuşmadığı için bozmayız

Lübnan Hizbullah’ı Genel Sekreteri şöyle konuştu: “Müttefiklerimizle olan iyi ve sıcak stratejik ilişkilerimize öncelik veriyoruz. Çünkü Hizbullah ile Özgür Millî Hareketi karşı karşıya getirmek isteyenler var. Ama biz Hizbullah olarak Özgür Millî Hareket’in lideri Micheal Aun ile ve hareketin bütün üyeleri ile ilişkilerimizi koruyacağız. İttifakımız stratejiktir. Altı yıllık süreçte aramızda kurulan ittifak, ihtilafla veya ihtilaf olasılığıyla ya da herhangi bir talep yüzünden bozulacak değildir. İttifak kurmuş taraflar kimi konularda ihtilaf yaşayabilirler. Biri diğerine tabi değildir ya da biri diğerinin içinde erimiş değildir. Kimse Özgür Millî Hareket’in Hizbullah’a tabi olmasını istemiyor. Ya da Hizbullah’ın Özgür Millî Hareket’e tabi olması beklenmiyor. Aramızda anlaşma ve ittifak var. Bu bakımdan Hizbullah, General Aun’a ve Özgür Millî Hareket’e, ayrıca 33 Gün Savaşı’nda bizimle ittifak kurmuş bütün müttefiklerimize, kâr zarar hesabı veya siyasî hesap yapmadan, insan oluşumuzun ve ahlakımızın emrettiği şekilde yaklaşır. ”

İran’a yaptırımlar ve psikolojik savaş ters cevap verdi / İran 30 yıl öncesinden çok daha güçlüdür

Amerika’nın İran’a uyguladığı yaptırımlara da değinen Seyyid Nasrallah, “Amerika ve Batı, İran’a karşı ellerinden geleni yaptılar. Ama bugünkü İran otuz yıl öncekinden çok daha güçlüdür ve daha da güçlenecektir” diye konuştu.

Seyyid Nasrallah şöyle konuştu: “Onlar İran’a ambargo uyguladılar ama İran daha da güçlendi. İran büyük bir ülkedir. İnsan gücü ve maddi imkân açısından da zengindir.”

İran karşıtı onlarca uydu kanalı faaliyette

Lübnan Hizbullah’ı Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah konuşmasını şöyle sürdürdü: “İsrail son yıllarda İran’ı muhasara altına alma peşinde. Komutanlara suikast düzenliyor, halka yönelik bombalı saldırılar düzenliyor. Onlarca Farsça uydu kanalı kuruldu, amaçları İran halkını yöneticilerine karşı kışkırtmak. Binlerce insanı Tahran’da sokaklara dökülmeleri için kışkırttılar. Ancak İran’da fitne çıkarmaktan aciz kaldılar.”

Suriye, Direniş’i desteklemesinin bedelini ödüyor

Suriye’deki mevcut durumu da değerlendiren Seyyid Nasrallah, “Suriye, Filistin ve Lübnan direnişlerine verdiği desteğin bedelini ödüyor. Filistin ve Lübnan direnişleri, ürettiği silahları mücahidlere gönderen Suriye sayesinde hem Gazze’de hem de Lübnan’da başarı kazandı. Siyonist rejim bunu çok iyi biliyor” diye konuştu.

Seyyid Nasrallah şöyle devam etti: “Arap rejimleri mal biriktirme peşindeyken Beşar Esed ile Asıf Şevket, Davut Racihe, Hasan Türkmeni gibi Suriyeli şehid komutanlar Filistin ve Lübnan direnişlerini destekliyordu.”

Suriyeli şehid komutanların Direniş üzerinde emeği var / Ordu, düşmanların umudunu söndürecek

Suriyeli şehid komutanların Direniş üzerinde emeği olduğunu bir kez daha vurgulayan Seyyid Hasan Nasrallah, “Bu büyük kayıptan dolayı Ordu komutanlarına ve Suriye halkına başsağlığı diliyoruz. Bu saldırı sadece ve sadece düşmana hizmet etmiştir. Şehid olanlar, düşman Siyonist rejime karşı direnişin ve mücadelenin yakın dostlarıydılar.”

Suriye Ordusu’nun saldırıda şehid olan komutanlar gibi çok sayıda büyük komutana sahip olduğunu vurgulayan Seyyid Nasrallah, “İşte bu büyük komutanlar şehid olan komutanların yerini dolduracak ve düşmanların umudunu umutsuzluğa dönüştüreceklerdir” dedi.

Suriye, Amerika ve İsrail için büyük bir sorundur

Seyyid Hasan Nasrallah konuşmasının devamında şunları kaydetti: “Siyonistler ve Amerikalılar, Suriye’de cisimlenen büyük bir sorunla karşı karşıyaydılar. Suriye’de önceki dönemde büyük değişimlerin ve gelişmelerin olduğunu gördüler. Her şeyden önce Suriye’de yeni bir askerî strateji belirlenmiş ve hayata geçirilmişti. Bu strateji son on yılda Suriye’yi Siyonist rejimin tehditlerine karşı koyacak askerî bir güce dönüştürdü. Siyonist rejim son yıllarda Suriye’yi korku ve kaygıyla izliyordu. Suriye’nin bugünkü füze kapasitesi tartışmasız çok ileri bir düzeye ulaşmıştır.”

Suriye’nin Mukavemet ile İran arasında irtibatın sağlandığı bir güzergâh olduğuna dikkat çeken Seyyid Nasrallah, “Ama Suriye bunun da ötesinde bir öneme sahiptir. Suriye, başta askerî boyutta olmak üzere daima Mukavemet’i desteklemiştir. Bunu ispatlayacak delillerim var. Mesela Hayfa’ya ve İsrail’in merkezine inen füzeler, Suriye savunma sanayinin üretimi olan füzelerdi.”

Suriye Mukavemet’in dayanağıdır

Lübnan Hizbullah’ı Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah konuşmasını şöyle sürdürdü: “Suriye, Mukavemet’in hamisidir. Mukavemet, Suriye’nin sağladığı silahlar sayesinde Temmuz Savaşı’nda direnebildi. Temmuz Savaşı’nda kullandığımız en önemli silahlar Suriye silahlarıydı. Sadece Lübnan’da değil, Gazze’de kullanılan silahlar da Suriye’nindi.”

Seyyid Nasrallah şöyle devam etti: “İsrail bugün Gazze şeridinden korkuyor. Gazze’nin Tel Aviv’i hedef almasından korkuyor. Bu füzeleri Gazze’ye veren Suudi rejimi ya da Mısır mı? Gazze’ye silah gönderen Arap rejimleri midir? Elbette ki hayır! Gazze’ye füze ve silah gönderen Suriye idi. Suriye, Lübnan ve Filistin direnişleri uğruna kendi çıkarlarını tehlikeye attı. Bana böyle bir şeyi göze alabilecek tek bir Arap rejimi gösterin!”

“Sizce Arap rejimlerinin Gazze’ye yiyecek yardımı ve mali yardım yapmaya çekindikleri dönemde Suriye’nin, Hizbullah’a, Hamas’a, İslamî Cihad’a silah sağlamasının anlamı nedir?” diye soran Seyyid Nasrallah, “Suriye Gazze’ye hem yiyecek gönderdi, hem de silah. Bu uğurda tehlikeleri göze aldı. Bütün bunları yapan Suriye’dir, Beşar Esed Suriyesi’dir, şehid Asıf Şevket’in, Davut Racihe’nin ve Hasan Türkmeni’nin Suriyesi’dir” diye konuştu.

Amerika, İsrail’in güvenliğini sağlamak için Ortadoğu’da güçlü ordu istemiyor

Seyyid Nasrallah şöyle konuştu: “Söylediklerimiz birilerinin hoşuna gitsin veya gitmesin, böyle bir günde hakkı ve hakikati söylememiz gerekir. Kimse kendini aldatmasın! Şu anda Suriye’de ‘Siyonist rejimin güvenliği için Ortadoğu’da güçlü bir ordu olmamalıdır’dan ibaret olan Amerika-Siyonist rejim planı uygulanmaktadır. Elbette Lübnan Ordusu da güçlü bir ordudur. Ancak gerçek şu ki, ordu, ülke içinde güvenliği sağlayan kolluk kuvvetlerine dönüşmüştür. Siyonist rejim de ülke içinde güvenliği sağlayacak Amerika ile irtibatlı ordular istemektedir ve Arap ülkeleri ordularına hâkim olan durum da budur.”

Seyyid Hasan Nasrallah konuşmasını şöyle sürdürdü: “Amerika Irak’ı işgal ettiğinde niçin ilk önce Ordu’yu lağvetti. Irak Ordusu, Kuveyt’i işgal eden, bölge ülkelerini tehdit eden ve Iraklı Şiileri, Kürtleri ve Sünnileri ezen ordu değil miydi? Onlar Amerika’ya bağımlı olmaksızın güçlü silahlara sahip bir ordu istemiyorlar. Bugün Irak’ta polis dışında silahlı bir güç mü var?”

Genel Sekreter Seyyid Hasan Nasrallah şunları ekledi: “Bölgede eğitim ve silah açısından Amerika’ya bağımlı olmayan tek ordu Suriye Ordusu’dur. Bu yüzden bu ordunun ortadan kaldırılması için bir düzen kurulmalıydı.”

Seyyid Nasrallah, “Amerika, Batı ve onların Arap yandaşları Suriye halkının haklı isteklerini suiistimal ettiler ve bu ülkeyi savaşa sürüklediler” diye konuştu.

Suriye’de krizinin tek çözüm yolu diyalogdur

Suriyeli muhaliflerin, hatta ülke içindeki ulusal muhalif grupların Şam hükümetiyle diyaloga geçmelerinin yasaklandığını, amacın halkı ve ordusuyla Suriye’yi yok etmek olduğunu söyleyen Seyyid Nasrallah, “Irak’ta da böyle oldu. Siyonist rejim bugün sevinmekte haklıdır. Çünkü bugün Suriye Ordusu’nun temel sütunları hedef alındı ve büyük komutanlar şehid edildi. Bu, Siyonist rejimin isteğiydi. O, Suriye’de güçlü bir ordu olmasını istemiyor. Bu yüzden biz Suriye’nin ve ordusunun korunmasını istiyoruz. Tek çözüm yolu diyalogdur ve diyalogun başlaması için bir an önce adım atılmalıdır” diye konuştu.

Seyyid Nasrallah konuşmasının sonunda şunları söyledi: “Öfkemize hâkim olup bir an olsun Suriye’de olanları düşünmeliyiz. Mevcut durumun kimlerin, hangi tarafın çıkarına olduğunu görmemiz gerekir. Geçen gün ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton bölgedeydi. Filistin halkının durumunu araştırmaya mı gelmişti? Clinton, Siyonist rejime Mısır konusunda güvence vermek için gelmişti.”

Lübnan Hizbullah’ı Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah konuşmasını, Mukavemet’in önderi İmam Musa Sadr’ı, Ordu komutanlarını, askerlerini, bütün siyasî güçleri ve Mukavemet’i destekleyenleri selamlayarak ve 2006 mucizesini gerçekleştirenler ile kendisini dinlemeye gelenlere teşekkür ederek bitirdi.

medyaşafak

 

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah Suriye’de düzenlenen terörist saldırı sonrasında yaptığı konuşmada Suriye’ye büyük destek verdi.

 Evrensel gazetesinin El-Menar'dan aktardığı habere göre 2006 Lübnan-İsrail Temmuz savaşının 6.yıl dönümünde konuşan Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah'tan Şam'da bombalı saldırıyla sarsılan Esad yönetimine destek geldi.

İsrail'in halen 2006'daki yenilginin şokunu yaşadını söyleyen Nasrallah, 2000 ve 2006'da olduğu gibi bundan sonraki olası savaşlarda da direnişlerinin galip geleceğini belirtti.

Nasrallah, 2006'daki direniş zaferle sonuçlanmasa, Lübnan'ı hedef alan savaşın kendilerine silah yardımı yapan Suriye'yi tehdit etmeye başlayacağını vurguladı. Direniş zaferle sonuçlanmasa İsrail'in Suriye rejimini devirmeye yöneleceğini ve bunu demokrasi ya da reformlar için değil ABD'nin arzuları doğrultusunda yapacağını söyleyen Hizbullah lideri direnişin zaferinin bunu da engellediğini hatırlattı.

'SURİYE ABD VE İSRAİL İÇİN TEHDİT'

Suriye'nin ABD ve İsrail için önemli tehlike arz ettiğini belirten Nasrallah, "Son dönemde Suriye'de önemli gelişmeler olduğunu gördüler. Öncelikle Suriye askeri olarak çok güçlendi ve İsrail'i tehdit eder hale geldi. İkinci olarak Suriye 'direniş'le İran arasındaki iletişimi sağlayan bir köprüdür" dedi.

Suriye'nin artan gücüne 2 örnek veren Nasrallah, bunlardan ilki olarak İsrail'i hedef alan en önemli füzelerin Suriye yapımı olduğuna ve kendilerine verildiğine dikkat çekti. Nasrallah, Temmuz savaşı süresince Suriye'nin kendilerine Lübnan ve Gazze Şeridi'nde silah desteğinde bulunduğunu hatırlattı. 

Nasrallah, Hizbullah’ın kazandığı zaferin Batı’da ve İsrail’de Suriye’nin gücüyle ilgili endişelerini artırdığını belirtti. Hasan Nasrallah sözlerini “Amerikalılara bağlı olmayan tek bir ordu kaldı. O da Suriye ordusu. Temmuz (2006) savaşından bu yana bu orduyu yıkmak için uğraşıyorlar” diye sürdürdü.

Hizbullah lideri İsrail’e karşı verilen savaşta kullanılan “en önemli” silahların Suriye tarafından temin edildiğini de kaydetti. Nasrallah, “Suriye direnişin askeri düzeyde de gerçek bir destekçisi. İşgal altındaki Filistin’e düşen füzelerin en etkilileri Suriye’de imal edilmiştir” diye konuştu.

GAZZE SAVAŞÇILARINA KİM DESTEK VERDİ? SUUDİLER Mİ SURİYE Mİ?

İsrail'in Gazze'den korktuğunu söyleyen Nasrallah, "Gazze savaşçılarına füzeleri kim verdi? Suudiler mi? Mısır mı? Hayır, Suriye" şeklinde konuştu. Suriye'nin çıkarlarını tehdit edecek şekilde Lübnan ve Filistin'deki direnişi desteklediğini söyleyen Nasrallah, "Bana bunu yapan tek bir Arap rejimi daha gösterin" dedi.

Arap ülkelerinin Gazze'ye gıda ve para yardımını engellediği bir dönemde Suriye'nin Hizbullah, Hamas ve diğer İslami örgütlere silah desteği yaptığını belirten Nasrallah, "Bunu yapan Esad'ın Suriyesidir. Bugün şehit düşen Asıf Şevket'in, Davud Raciha'nın, Hasan Türkmani'nin Suriyesidir" şeklinde konuştu.

"Böylesi bir günde gerçek neyse onu konuşmalıyız" diyen Nasrallah, bölgede İsrail'den daha güçlü bir ordunun varlığını istemeyen bir ABD-İsrail ortaklığı olduğunu dile getirdi.

SURİYE'DE YAŞANANLAR İSRAİL'İ MUTLU EDİYOR

Bölgede ABD tarafından eğitilmeyen ve desteklenmeyen tek ordunun Suriye olduğunu söyleyen Nasrallah, bu ordunun yok edilmek istendiğini söyledi. Nasrallah, Batı'nın ve bölgedeki işbirlikçilerinin, Suriye halkının haklı taleplerini kullanarak Suriye'yi bir savaşın ortasına attığını söyledi.

Bugün Suriye'de yaşanan ölümlerden İsrail'in mutlu olduğunu dile getiren Hizbullah lideri, muhaliflere ve Suriye ordusuna seslenerek diyalog çağrısı yaptı.

Yalnızca düşmanın çıkarlarına hizmet eden bu saldırıyı kınadıklarını belirten Nasrallah, Suriye ordusunun sağlam duracağına dair güvenlerinin tam olduğunu ifade etti.

Hasan Nasrallah’ın konuşmasında ön plana çıkan cümleler şunlardı:

 *) Lübnan Savaşında, Gazze direnişinde bize ekmek, su ve lojistik destek sağlayan ne Suud Kralıydı ne de Vahhabilerdi.. O Şahıs Beşar Esad'tı.

*) Lübnan'ı zafere taşıdığımız, direniş mukavemet cephesini beraber yürüttüğümüz insanlar Körfez ülkeleri değildi, Suriye ordusuydu. Silah ve moral desteği bulduğumuz insanlar da onlardı!

*) Amerika'ya bağlı olmayan tek Arap ordu ve hükümeti var, o hükümet de Beşar Esad hükümetidir!

*) Herkes bizi yüzüstü bırakmışken, İsrail ve Amerika'nın tepkisini çekeceğini bile bile çocuklarımıza yardıma koştu, bunu asla unutmayacağız. Şuanda saldırıya uğramalarının sebebi budur!

*) Şam'daki saldırı için çok üzgünüm, ama eminim ki Suriye'de bu görevi yürütebilecek bir çok değerli insan vardır.

*) Suriye ile ortak düşmanımız israil ve Amerika bölgede daha fazla kan dökülmesini istiyor ve Suriyeli masumların kanını döküyor.

 İran Füzeleri Amerikan Savaş Gemilerini Nasıl Hedefleyecek / Kıyam Füzesinin Atmosferden Çıkışını Gösteren Yeni Görüntü

Medyaşafak haber portalının Raja News'ten aktardığı habere göre Fars Körfezi’nde Amerikan’ın bölgeye gönderdiği uçak gemileriyle tırmanan gerilim, geçtiğimiz günlerde Birleşik Arap Emirlikleri’ne ait bir kayığa ateş açılması ve kayıkta bulunanların bir kısmının yaralanması bir kısmının ise hayatını kaybetmesiyle yeni bir sürece girdi. Bütün bu gelişmeler şu soruyu akla getirdi: Amerikan Hava Kuvvetleri dünyanın en güçlü hava kuvvetleri sayılırken ve Avrupa Birliği Hava Kuvvetleri dahi Amerika’nınkiyle boy ölçüşemezken, İran, başta Fars Körfezi’nde ve Hürmüz Boğazı’nda olmak üzere Amerika’ya karşı koyabileceğini nasıl iddia ediyor?

Raja Haber Ajansı tarafından hazırlanan belgeselde yer alan görüntüler bu soruya cevap niteliği taşıyor. İran askerî güçleri tarafından düşman karargâhlarına benzetilerek hazırlanan karargâhların ve Kıyam Füzesi’nin atmosferden çıkışını gösteren gerçek görüntülerin yer aldığı bu belgesel, sınır ötesi tehditlere karşı koymada İran’ın füze gücüne dair gerçekleri gözler önüne seriyor.

Uzun, kısa ve orta menzilli füzelerin ateşlenmesi yeni bir şey değil; nitekim daha önce bu füzeler Peygamber-i Azam-1 ve Peygamber-i Azam-2 tatbikatlarında başarıyla test edilmişti. Devrim Muhafızları Ordusu’nun son füze tatbikatını önceki tatbikatlardan farklı kılan şey, bu tatbikatta sınır ötesi ülkelerin karargâhlarına benzetilen karargâhların inşa edilmiş olması. Bire bir ölçülerine göre hazırlanan ve düşman karargâhlarını en ince detaylarına kadar gösteren bu karargâhlar, İran’ın düşman karargâhlarını görmeden gözlemleme gücüne sahip olduğu anlamına geliyor.

Buna göre, saldırganların gafil avlaması diye bir şey söz konusu olmayacak. Bütün Amerikan karargâhları İran’ın karşı saldırılarına açık hale gelmiş durumda. Bu, çok sayıda sıvı yakıtlı roketin dağınık bir biçimde hedefleri nişan alabileceği ve insansız hava araçlarının bu karargâhların göğünde sürekli olarak uçuşlarını gerçekleştirecekleri anlamına geliyor. Dolayısıyla daha ilk çatışmada füzeler bu karargâhların üzerine yağmur gibi yağacaktır. 

Peki, İran düşmanın füze kalkanını nasıl aşacak?

Füze kalkanı şu ana kadar hiç test edilmedi. Bu nedenle bu sistemin başarılı olduğuna dair elde herhangi bir bilgi yok. Fakat İran’ın göndereceği çok sayıdaki kısa menzilli füze, koruma kalkanını oyalarken, yüksek tahrip gücüne sahip uzun menzilli balistik füzeler, atmosferden çıktıktan sonra düşman hedeflerinin üzerine başarılı bir dalış gerçekleştirebilir.

Pist üzerinde havalanmayı bekleyen uçakları rahatlıkla etkisiz hale getirebilecek bu füzeler yüksek tahrip gücüne sahip. Hem katı hem de sıvı yakıtla çalışabilen bu güdümlü füzeler, aynı anda bütün Amerikan karargâhlarını hedef alabilecekler.

 

Belirterek başlayalım. Amerika en az zahmet harcayarak, elde ettiği tek ülke, Türkiye’dir. Buna savaşsız Amerikan zaferi diyebiliriz.

Amerika bizi teslim alınca, bizden istedikleri bitecek sananlar, özellikle Kemalizm’den kopup sosyal demokrat olanlar için, Libya ve Suriye sürpriz olmuştur. Amerika’nın eskiden kendisinin yürüttüğü örtülü savaşları, mevcut siyasi iktidar eli yürütülmesini istemektedir.

Yani “uşaklık ettik, artık biraz rahat edelim” dediğinizde, Amerika yeni talepler ile gene geliyor. Yoksa sıcak para durur, diyor.

ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clington Ortadoğu ziyaretine çıktı. Nede olsa, BOP Projesinin asıl sahibi olması hasebiyle, projenin son durumunu yerinde incelemek üzere denetlemeler yapıyor.

Mısır ve İsrail’e gitti. Davut’un oğlu ile “cak yapmaya” gelirdi ama bakalım.

Mısır’da devlet başkanlığı koltuğuna oturttukları, Müslüman Kardeşler örgütünün üyesi, Muhammet Mursi ile görüştü.

Ona dedi ki, İsrail ile Mısır arasında yapılan Camp Daved anlaşmasına sadık kal. Yoksa, yoksa para yardımı yapmayız.

Clington, İsrail’de, Simon Perez ile öpüştükten sonra, “Amerika tüm imkânlarını İran’ı engellemek için kullanacaktır” dedi.

Bu arada, Rus Dışişleri Bakanı Lavrof, Hilary Clington’un Rusya ve Çin için “Rusya ve Çin bedel ödemelidir.” İfadesini değerlendirdi. Clington için “edepsiz kadın” dedi. (Mafyalaşan Amerika diplomasisi için bu yakıştırma az bile)

“İran teslim olur mu” başlığına dönersek.

İran’a uygulanan ve gittikçe daraltılan petrol ambargosu sonuç verir mi? İran’da ikilik yaratabilir mi? İran’da Suriye’deki gibi örtülü savaş yürütülebilir mi?

Bu soruların hepsinin cevabının “hayır” olduğunu yaşayarak anladık. Zaten Amerika İran’da örtülü savaş yürütemediği için, yıllardır İran’ı ele geçiremedi.

Ele geçirmek, ne demek? Kendi finans sitemini İran’a kabul ettirmek demektir. Aslında bu ele geçirme işine, demokrasi götürmek diyor. İran’a demokrasi götüremedi.

Peki de, İran neden bu kadar dayanıklıdır? Ve Amerika’ya biat etmemiştir.

Teslim olmamıştır da, aç mı, açık mı kalmıştır?

Nasıl olmuştur da, İran’ın düzen ve intizamına müdahale edilmesine bu kadar yüksek direnç gösterebiliyor?

Biz Kandil Dağına müdahale etmek için ABD’nin iznini almaya çalışırken, İran Hürmüz Boğazını kapatmaktan söz edebiliyor?

Söyleyelim.

İran’da NATO yok. NATO’ya bağlı, hükümetleri denetleyen, gizli Süper NATO, yani Gladyo yok.

İran’da Gümrük Birliği yok. Avrupa Birliği yok. İMF yok. Dünya Bankası yok.

Her şeyden daha önemlisi, İran Devletinin başında RTE, Gül, Arınç yok.

Bağımsızlığın nimetlerini sıralayalım.

İran üçüncü nesil uçak üretmiştir.(Türkiye’ye, yerli otosunu yapmaya izin vermiyorlar.)

İran ABD’ye AİDS ilaçları satıyor. Bizim ilaç sanayimizi berhava ettiler.

İran füze üretmektedir. Amerika bize füze projesi vermemektedir.

İran ülkesindeki PEJAK’ı (İran PKK’sı) tamamen temizlemiştir.

Bizde ise, Beşir Atalay’ın dediği gibi; Amerika PKK meselesinin başından beri içindedir.

Türkiye’de muhalefeti de, iktidarı da Amerika belirlediği için, İran’ın yaptıklarının hiçbirini Türkiye yapamaz.

Bağımsızlık aştır, vatandır, teknolojidir, birliktir.

Önce bağımsızlık.

 İran İslam Cumhuriyeti Uzay teknolojisini Geliştirme Merkezi Başkanı Seyyid Mehdi Farahi, şu anda uzay alanında 20 üniversite ile 200 merkezin faaliyet gösterdiğini ve bu alanda 500’den fazla kişinin de çalıştığını belirtti.

Basın mensuplarına konuşan Başkan “hava ve uzay alanında en önemli altyapılardan biri referans laboratuarlarıdır. Uyduların yörüngelerinin değişmesi için küçük motorlar ve mikro motorlar gereklidir öte yandan bunları test yapmak için de özel laboratuarlara ve araç gereçlere ihtiyaç var. Bu laboratuarlar da Terbiyet-i Müderris’te tasarlandı” dedi.

 İran İslam Cumhuriyeti Kimya Mühendisliği ve Kimya Derneği Başkanı Muhammed Rıza Ümidha, İran’ın kimya alanında dünyada 14. sırada yer aldığını, bunun da bu alandaki bilimsel kapasiteyi ve yüksek eğitim düzeyini gösterdiğini belirtti.

Ümidha “ülkedeki mevcut kapasitenin toplanması gerekiyor. Bu da söz konusu derneğin görevidir. Ancak ne yazık ki Kimya Derneği diğer dernekler gibi gerçek konumuna henüz ulaşamadı. Bu amaca ulaşmak için bazı temel hedefleri izlemesi gerekiyor” dedi.

İran Genelkurmay Başkanı General Hasan Firuzabadi, Hürmüz Boğazı’nı kapatma planının uygulanmaya hazır olduğunu açıkladı.

 Fars haber ajansının bildirdiğine göre İran Genelkurmay Başkanı General Hasan Firuzabadi, Devrim Muhafızları Ordusu Deniz Kuvetleri komutanlarının katıldığı yıllık toplantıda gazetecilerin sorularını cevapladı.

Bir gazetecinin Batılıların “İran Hürmüz Boğazı’nı kapatamaz” şeklindeki açıklamalarını hatırlatması üzerine General Hasan Firuzabadi, “Onlar bizim blöf yaptığımızı söyleyerek kendilerini avutuyorlar. Biz ille de Hürmüz Boğazı’nı kapatma derdinde değiliz; ama kapatma planımız hazır ve bu plan son derece akıllıca ve rasyoneldir” dedi.

İran silahlı kuvvetlerinin her konu için planlamasını yaptığını; ancak bu planın uygulanma kararının Silahlı Kuvvetler Genel Komutanı tarafından verileceğini belirten İran Genelkurmay Başkanı Hasan Firuzabadi, “Hürmüz Boğazı’nın kapatılması planının uygulanması kararı Silahlı Kuvvetler Genel Komutanının yetkisindedir Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi de onunla istişare etmektedir” dedi.